Bölüm 1 - Kupa Onlu

175 58 17
                                    

"Abla, geç kaldık, hadi gidelim!" İmer, hevesle evin içinde koşuşturuyordu.

Üvey annesi sinirle "İmer bağırmayı kes!" diye gözleri kapalı bağırdı. Üvey annesi sobanın yanındaki divanda uyukluyordu.  Normalde de sinirli olan üvey annesi, uykusu bölündüğünde daha çok sinirli oluyordu ve o hiçbir zaman kalp kırmaktan çekinmezdi. "Babasının alkolikliğini çektiğim yetmezmiş gibi, bir de sıpasıyla uğraşıyorum, bıktım, usandım artık." diye her zamanki sözlerini homurdanarak, uykusuna kaldığı yerden devam etmeye çalıştı.

"İmer, geldim." diye fısıldadı ablası Minel. "Bağırıp, kızdırma anneyi."

"O benim annem değil." diyip divanda uyuyan üvey annesine dil çıkardı. Kadın iyi ki uyuyordu o sıra, şayet yaptığını görseydi o dili koparmakla tehdit edip ceza verirdi. Cezaları hiç insanca değildi.

"Şşşş, sessiz ol." Minel sırtına pek de kalın olmayan pelerinini geçirdi. Bu pelerin aralık ayının soğuğundan onu korumaya yetmezdi, ama hiç yoktan iyiydi. "Hazırım ben, hadi çıkalım." Minel ve küçük erkek kardeşi el ele tutuşup, kasabalarına kısa bir süreliğine yerleşen panayırın yolunu tuttular. Minel'in bir elinde kardeşi, diğer elinde panayırda satacakları kurabiye sepeti vardı. Üvey annesi ancak iş yapması karşılığında panayıra gitmelerine izin vermişti. Umarım bir çok kurabiye satabilirdi.

Hoplaya, zıplaya, şarkı söyleyerek, gülüşerek geçen yarım saatlik bir yürüyüşün ardından panayıra ulaşmışlardı. Panayıra vardıklarında ikisininde ağzı bir karış açık kalmıştı. İlk defa böylesine büyüleyici, büyük, eğlenceli bir yer görmüşlerdi. Onların kasabalarına asla böyle şeyler gelmezdi. Kasabalarında dar gelirli aileler yaşamaktaydı, kimsenin parası bu panayırdaki eğlenceye katılacak kadar yetişmezdi. Bu ay yeni kralın taç giyme ve yönetime geçme kutlamaları yapılıyordu. Ülkenin dört bir tarafında şenlikler düzenlenmesi normaldi, ama böylesine fakir bir kasabaya, bu kadar büyük ve gösterişli bir panayır kurulması bir daha kolay kolay göremeyecekleri bir mucizeydi.

İmren ilk fırsatta ablasının elini bırakıp panayırın içine koştu. "İmren elimi bırakma, kaybolacaksın!"

İmren kalabalığın içinde durmuş ablasına "Abla bak sirk!" diye heyecanla şakıdı.

"Görüyorum, uzaklaşma!"

Minel köşede bulduğu boş bir masaya kurabiye sepetini koydu ve sunuma hazırladı.

* * *

Neredeyse hava kararmak üzereydi. Minel birkaç kurabiye dışında hiç satış yapamamıştı. Buna rağmen kurabiyeleri de oldukça azalmıştı. Çünkü İmer büyük bir kurabiye canavarıydı.

"Baylar ve bayanlar, hepinizin beklediği o an geldi. Heyecanlı olduğunuzun farkındayım, ama beklediğinize deyecek. Şimdi karşınızda sihirbazların sihirbazı Karl" Bu anons Sirk çadırının içinden gelmişti.

İmer, ablasının eteğini çekiştirerek "Hadi biz de gidelim. Bak sihirbaz da varmış. Lütfen, lütfen, lütfen..." sirke doğru ablasını sürüklemeye çalıştı. İmer, daha önce hiç ilizyon gösterisi seyretmemişti. Büyük şehre giden birkaç arkadaşından duymuştu sadece ve hep merak etmişti. Küçük çocuğun gözlerinin içi parlıyordu.

Minel daha fazla kurabiye satamayacağının farkındaydı, bir daha buraya gelemeyeceğinin de... Kardeşine dönüp "uslu duracaksan gideriz." dedi. O da kardeşinin gözlerindeki hevese karşı koyamadı. Minel de daha önce hiç ilizyon gösterisi izlememişti, onun içinde bir ilk olacaktı.

Kardeşi şirin bir gülümsemeyle yerinde birkaç kez zıpladı. "Yuppi!"

Panayırdaki herkes bir sahnenin önünde toplanmıştı. Büyük bir kalabalığın arasından sahneyi görmeye çalıştılar. "Ama ben hiçbir şey göremiyorum ki, beni omuzlarına al." Minel zayıf ve çelimsiz bir kızdı. Uzun süre kardeşini taşıyamayacağını bilse de, kardeşini omuzlarının üzerine aldı.

Ve gösteri başladı.

Sahneye siyah pelerinli bir adam çıktı. Siyah pelerin, beyaz gömlekli ve siyah fötr şapkalı bir adamdı. Minel ilk defa bir sihirbaz görüyordu. Daha önce şehre gezmek için gitmiş arkadaşları ona gördüklerini anlatmışlardı, ama bu kadar gizemli ve merak uyandırıcı olduklarını söylememişlerdi. Sihirbaz ard arda numaralarını yapmaya başlamıştı. Yaptığı ilizyon numaraları tahmin edilemeyecek kadar zordu. Her seferinde bunu nasıl yaptı, diye düşünmeden kendini alamadı. Her numarasından sonra büyük bir alkış kopuyordu. Herkes çok eğleniyordu.

"Evet sıradaki gösteri için bir seyircimizden yardım istiyoruz. Var mı gönüllü?" diye sunucu anons yaptı. Kısa bir süre kimse gönüllü olmak istemedi. "Kimse gönüllü olmayacak mı?"

"Ben, ben, ben olurum. Beni seç!" diye bağırdı İmer.

"İmer hayır!" diyerek kızdı Minel. Kardeşini hiç tanımadığı kişilerin gösterisine alet edemezdi. Ya başına bir iş gelirse o zaman ne yapardı?

"Lütfen..." diye dudaklarını büzdü İmer. Küçük çocuk hayal kırıklığına uğramıştı.

"Sen fazla küçüksün, küçük adam." dedi sunucu. "Ama omuzlarında konakladığın güzel hanım, dilerse bize eşlik edebilir." Minel utandı. Yanakları al al olan genç kız, bakışlarını kaçırdı. Büyük bir kalabalığın karşısına çıkacak kadar kendi özgüvenli hissetmiyordu. Daha doğrusu daha önce hiç böyle bir şey deneyimlememişti.

"Şey ben..."

"Hadi abla, hadi." İmer çok ısrarcıydı.

"Kocaman bir cesaret alkışı alalım, bu güzel hanım için." Sunucunun sesi cesaretlendirici geliyordu. Bunun üzerine büyük bir alkış koptu.

Minel ısrarlara dayanamadı ve hayıflanarak kardeşini yere indirdi. Sahneye doğru alkışlar eşliğinde ilerledi. Hem korku hem de heyecan duyuyordu. Büyük bir kalabalık ona bakıyordu. Sahnenin önüne geldiğinde, sahnenin kolay kolay çıkamayacağı kadar yüksekte olduğunu fark etti. Gözleriyle bir merdiven ararken sahneden ona doğru uzatılmış, beyaz eldivenli eli gördü. Sihirbazın eli... Minel tereddüt etse de o eli tuttu ve yardımıyla sahnenin yukarısına çıktı. Sahnede Minel ve sihirbazdan başkası yoktu. Tepelerinde bir ışık durmuş, yalnızca ikisini aydınlatıyordu. Geri kalan her şey karanlıktı. Minel herkesin onu seyretmesinden dolayı tedirgindi ve çokça utanıyordu.

Sihirbaz pelerinin cebinden çıkardığı bir deste iskambil kartlarını elleri arasında karıştırdı. Kartların her biri birbirinden farklıydı. Daha sonra içlerinden birisini seçmesi için Minel'e uzattı. Minel bir kart seçti. Sihirbaz diğer kartları bir köşeye bıraktı. Minel'in seçtiği kartın ön yüzüne hiç bakmadan iki elinin arasına aldı. Parmak uçlarına doğru üfledi ve ellerini birbirinden ayırdı. Kart yok olmuştu. Herkes şaşkınlıkla bakıyordu. Minel de oldukça şaşkındı, tedirginliği garip bir şekilde geçip gitmişti, sanki bir anda alışmıştı sahneye. Sahenin başka bir köşesinde masanın üzerinde duran bir kutuyu işaret etti, sihirbaz. "O kutuyu bana getirir misin?" dedi sakin ve kendinden emin bir şekilde. Minel kafasını salladı ve kutuyu alıp getirdi. Kutuyu önce sihirbaza uzattı. Sihirbaz kutuyu almak yerine "lütfen o kutuyu kendin aç ve içerisindekini herkese göster." dedi. Minel ona denileni yaptı. Kutuyu açtı ve içinden çıkan karta önce kendisi baktı, sonra da ön yüzünü seyircilere doğru çevirdi. Minel şaşkındı. "Şimdi bize söyle, seçtiğin kart bu muydu?"

Minel "evet" dedi. Halâ daha şaşkınlığını üzerinden atamamıştı. Sehirci ıslık çaldı ve alkışladı. Sirk gösterisi bu akşamlık son buldu. Seyirciler sirk çadırını terk ederken, Minel elinde sıkıca tuttuğu iskambil kağıdını Sihirbaz'a doğru uzattı.

"Kupa Onlu," diyerek Minel'in elinde tuttuğu kartın adını telaffuz etti. "Benden size bir gösteri hatırası olsun."

Minel tebessüm ederek hatırasını göğsüne yasladı. "Teşekkür ederim. Gösteriniz çok güzel ve ilgi çekiciydi."

Sihirbaz gülümsedi. "Asıl ben size, bana eşlik ettiğiniz için teşekkür ederim, güzel hanım." Sihirbaz şapkasını çıkarıp Minel'e doğru eğilerek reverans yaptı. Minel utangaç bir şekilde gülümsedi. Eteğini iki yandan tutup, dizlerini kırarak, hafifçe eğildi ve reveransını kabul etti.

Saniyeler içerisinde bütün ilizyon kaybolurken Minel halâ şaşkındı. Hayır, halâ ilizyon gösterisinin etkisininde değildi. Sadece etkilenmişti. Hem de çok...

Gösteri bitti. Herkes evine dağıldı. Minel zaten darma dağındı.

Perili Sirk: Genç Kız ve Gizemli Sihirbaz - TAMAMLANDI Where stories live. Discover now