"Sen ne utanmaz birisin böyle? Bu kadar gurursuz olmayı nasıl becerebiliyorsun? Evli ve karısına âşık bir adama, hem de ortaklık yaptığın bir adama nasıl böyle davranabilirsin? Toplantı gününden beri yapmadığın şey kalmadı. İleri gidiyorsun! Çok ileri gidiyorsun!"

Batu'yu bu kadar sinirli gördüğüm nadir anlardan birindeydim. Ancak bu saatten sonra bir şey fark etmiyordu. Ben ona demiştim. Onu uyarmıştım! Geri çekildikçe sarışının üzerine gideceğini söylemiştim. Ama beni dinlememişti.

"Ne gururundan bahsediyorsun sen ya? Senden hoşlandığımı söyledim ben! Aşkımın peşinden gitmek beni gurursuz yapmaz. Tam aksine gururlandırır!"

Bayılacaktım. Tam şuracıkta yığılıp kalacaktım. Aşk mı diyordu o? Batu'ya olan aşkından mı bahsediyordu? Bu nasıl bir histi böyle? Kalbimdeki bu ağırlığı nasıl kaldıracaktım?

"Saçmalama! Âşık falan değilsin. Aptal bir kuruntu seninki! Biran önce bu dengesiz davranışlarından kurtul ve babana layık biri ol. Sırf ortaklığı bozmamak için sana katlandığımı biliyorsun! Hatta ortaklık da önemli değil. Tek derdim ihale! Bu yüzden de Ali Bey'e ihtiyacım var! O yüzden ihale bitene kadar sessiz kalacaksın. Babana rezil olmak istemiyorum."

Banu elini Batu'nun koluna koyarak "Hadi ama Batu," dedi ses tonunu yumuşatarak. "Benden kurtulamayacağını biliyorsun."

Ama bu kadar yeterdi. Cidden yeterdi!

Kapıyı öyle bir ittim ki duvara çarpıp büyük bir gürültü çıkardı. İkisinin de şaşkın bakışları bana dönerken acıyarak baktım onlara. Batu sarışını tiksinircesine itip ondan uzaklaştı. Bense çantamı koltuğun üzerine fırlatıp Banu'ya döndüm.

"Ya seni benim elimden kim kurtaracak?"

Banu gülmeye çalışarak "Ah, canım sen yanlış anladın," dediğinde öyle bir kahkaha attım ki, yemin ederim gören deli olduğumu falan düşünebilirdi.

"Hadi ya?" dedim alayla. "Yanlış anladım öyle mi? Bir de 'oyun oynuyorduk' de de tam olsun!"

"Yok, oyun oynamıyorduk da," diye başlayınca devam etmesini beklemeden yanına ulaştım. Daha fazla konuşmasına izin verip midemi bulandırmasına izin veremezdim. Merakla ne yapacağımı izlerken sinirle güldüm ve elimi saçlarına doladım. Tiz çığlığı odayı inletirken okkalı bir tokat attım badanalı yüzüne. Dudağının kenarını patlatınca çığlığı daha da arttı. Peki, bu beni sakinleştirmiş miydi? Tabi ki hayır, hatta daha da hırslanmıştım.

Üzerimdeki kızgınlığı atmak istercesine diğer yanağına biraz daha kuvvetli bir tokat atınca ağlamaya başladı. Bir yandan da onu bırakmam için yalvarıyordu. Batu bir an elini uzatacak gibi oldu ama "Sakın," dedim. "Denemeyi bile düşünme."

Gözlerimi yerdeki sarışına çevirince midem öyle bir bulandı ki üzerine kusacağım sandım ama yapmadım. Ona hak ettiği şeyi vermeyi, değerini göstermeyi isterdim ama sanırım midemdeki safra bile şu yerdekinden daha değerli olduğunu biliyor ve gelmek istemiyordu.

Sarı saçlarını biraz daha çekerek yanına çömeldim.

"Sen kendini ne sanıyorsun? Ya sen kendini ne sanabiliyorsun? Sen ne iğrenç bir yaratıksın? Ne gurursuz bir varlıksın? Hiç mi utanman yok senin? İnsanda birazcık bile haysiyet olmaz mı? Sen ailenin yüzüne nasıl bakıyorsun? Daha doğrusu bakabiliyor musun? Babanın parasını yemeyi biliyorsun ama! Ya o adam senin bu iğrençliklerini bilseydi? Ya görseydi? Senden utanmayacak mıydı sanıyorsun? Ben sana söyleyeyim. Sende olmayan o lanet duygu adamın her hücresine yayılacaktı. Senin yüzünden başını yerden kaldıramayacaktı!"

İKİ YARALI |Tamamlandı|Where stories live. Discover now