Gözlerim onu takip ederken düşünmeye başladım. Benim telefonumu nerden bulmuştu? Kendisini nasıl kaydetmişti? Ufak çaplı bir beyin fırtınasının ardından "Tabi ya," diye mırıldandım kendi kendime. Onlara gittiğim akşam yemekten hemen önce telefonumu odasında unuttuğumu söyleyip bana vermişti. Yapsa yapsa o gün yapabilirdi. İyi ama neden hödük prens? Hödüğü az çok anlayabiliyordum. Ona birkaç kez hödük demiştim. Peki, prens? Biraz daha düşününce yine o akşam bana prenses diye hitap ettiği geldi aklıma. Babamdan duymuştu bu kelimeyi ve benim için kullanmıştı. Bu prensin sebebi o olabilir miydi?

Gülesim geldi ama kendimi tuttum. Batu'nun böyle saçma ve çocuksu bir şey düşünebileceğine aklım ermiyordu. Ayrıca ne kadar saçma olursa olsun eğer tahmin ettiğim gibiyse her şey, sanırım bazı şeyleri tekrar düşünmem gerekiyordu. Mesela Batu için soğuk diyordum. Bazen kabaydı, bazen umursamaz, bazen de taş yığını ama sanırım içinde bunlara ait bir şey yoktu. Onu tanımak istedim bilmem kaçıncı kez. Gerçekten, her şeyiyle tanımak istedim onu.

Beni tekrar düşüncelerimden ayıran nerden geldiğini bilmediğim düdük sesi olurken maça odaklanmaya çalıştım. Başlarda her şey normaldi. Mert, yine eski Mert'ti. Oynarken çok rahattı. Rahat olması onun için avantajdı. Selim'i ise sanırım ilk kez basket oynarken görüyordum. Bu spordan pek anlamasam da o da oldukça iyi gibiydi.

Sonra Batu'yu inceledim. Mert ve Selim'in tersine oyunu fazlasıyla umursadığı yüz ifadesinden belli oluyordu. Kendini sıkmıştı. Bunu alnında ve boynunda seğiren damarlardan anlayabiliyordum.

Kafamı dağıtmak için Egemen'e "Sen niye oynamıyorsun?" diye sordum. Ellerini iki taraftan banka yasladıktan sonra "Beni biliyorsun, basketle pek aram yok. Yani izlemeyi sevsem de oynamayı pek sevmiyorum," diye mırıldandı.

"Hala futbolcusun o zaman," deyip güldüm.

"Aynen öyle."

"Kızıl!"

Mert'in sesini duyunca Egemen'le önümüze döndük. O ise Bahar'a bakıyordu. Potanın yakınlarındaydı.

"Bu senin için!" dedikten sonra topu attı ve basket!

Bahar yanımızda kıkırdayarak Mert'e öpücük atarken, Mert yalandan tutuyormuş gibi yaptı. Aslında bu yaptığı şov pek bizimle alakalı değildi. Bizim üzerimizden maçı izleyen diğer kızların gözüne girme çabasıydı onunki.

Maç devam ederken çok geçmeden top yine Mert'e geldi. Bu defa bana dönerek "Güzellik, bu da sana gelsin!" diyerek topu attı ve top potanın içinden geçerek Mertlere sayı kazandırdı. Ellerimi kalbimin üzerine koyarak kafamı eğdim ve çok etkilenmiş gibi yaptım.

"Mert!" diye bağırdı Egemen banka biraz daha yayılarak. "Hani benim basketim abicim? Kırılıyorum ama bak!" deyip dudaklarını büzdü. Mert çatık kaşlarının altından dudaklarını oynatarak "Nah," deyip ufak bir el hareketi yapınca Bahar'la gülme krizine girdik. Bu ikisinin anlaşma şekli öldürüyordu bizi.

"Ah, görüyorsunuz değil mi kızlar?" dedi Egemen keyifli bir şekilde. "Beni sizden daha çok seviyor."

ღ ღ ღ

Maçın son dakikalarına doğru Batu, bir çocukla yer değiştirip oyundan çıktıktan sonra kendi sınıfındakilerin oturduğu yere ilerleyip boş banklardan birine oturdu. İçimdeki dürtüyle "Ben geliyorum birazdan," diyerek ayaklandım ve Batu'ya doğru ilerledim.

"Pes ettin sanırım," diyerek yanına oturdum.

Kafasını hafifçe çevirip bana kısa bir bakış attı.

"Mertlerin sınıfı bu konuda bizden daha iyi. Hem maç bitti sayılır. Kendimi daha fazla yormama gerek yok."

"Hım, sende yemeği nerde versek diye düşünüyorsun o halde," dedim imayla.

İKİ YARALI |Tamamlandı|Where stories live. Discover now