Siyah, yılan işlemeli bir kum saati bana o anıyı hatırlatıyordu. Yüzümü buruşturarak kafamı iki yana salladığımda eğildim ve kum saatini elime aldım. Doğrulduğumda yukarıdaki kum tanelerinin aşağıya doğru süzülüşünü izlemeye başladım. Zaman, bir kum tanesi gibiydi ve hızla akıyordu. Gözlerimi kırpıştırdığım anda zihnimde karardı.

"Kes sesini Alpay!"

İşittiğim ses ile irkilirken avuçlarımın arasından kayıp giden kum saatinin sesini duydum. Ne olduğunu anlamamıştım ama bağıran kişinin kim olduğunu tanımıştım. Bakışlarım dar yolda gezinirken bir adamın bana doğru yaklaştığını fark ettim. Elinde tuttuğu bastonu yere sertçe vuruyordu ve çıkan ses tüm duvarlara çarpıp zihnimde yankısını bırakıyordu.

Bana doğru adım atmaya devam ettikçe gözlerindeki nefretin ve öfkenin ateşini görebiliyordum. Soluk, kehribar gözleri çok keskindi. Yanımdan geçerken elindeki bastona gözlerimi diktim. Ouroboros, oradaydı.

Kendi kuyruğunu yiyen bir yılan motifi sanki zihnimin içindeki düşüncelere de bulamıştı ve düşünceler birbirine çekilerek bir paragrafı oluşturuyor gibiydi. Sıkıntıyla iç çekip yürümeye devam ettiğimde zihnimdeki paragrafın bir anıya döküldüğünü fark ettim. Biraz önce olan olay sarmalı yeniden oluştuğunda bu sefer kendimi bir kadının yanında otururken buldum. Gözlerinin rengi yeşildi ve ürkütücüydü.

Bakışlarımı diğer insanların üzerinde gezdirmeye başladığımda bir adamın yanımdaki kadına nutkunun tutularak baktığını fark ettim. Kadının bakışlarının ise başka bir adamda takılı olduğunu gördüğümde adamın yüzünü tanıdığımı fark ettim. Sonra zihnimde bütün sorular yerlerine oturdu.

Alpay, Nalan'a bakıyordu. Nalan ise Barbaros ile bakışıyordu.

Bir gürültü koptuğunda irkilerek bakışlarımı olduğum yerde gezdirdim. Büyük masanın üzerindeki bardak yere düşmüştü ya da düşürülmüştü. Bakışlarım Alpay'a çevrildiğinde kehribarlarını kısarak Barbaros'a baktığını gördüm. Gözlerindeki bakışı biliyordum, hiçbir zaman değişmemişti.

Bulunduğum yerin bir toplantı salonu olduğuna kanaat getirirken kapının açıldığını gördüm. İçeriye giren yaşlı adamın çehresini gördüğümde kaşlarım istemsizce yukarıya doğru tırmandı. Ardından gelen kişileri fark ettiğimde gözlerim bir tek en arkada kalan kişide tutuklu kaldı.

Oğuzhan Özgür Hancıoğlu'da buradaydı.

Kehribar gözleri bana ulaştığında sanki o an gerçek bir andayız sanmıştım. Dudağının kenarında minik bir gülümseme oluştuğunu fark ettiğimde nefesimi tutup elimi kalbime bastırdım. Kalbimin sesini duyamıyordum fakat onun yerine bir şey hissediyordum. Kaşlarım çatık bir vaziyette elimin olduğu yere bakışlarımı indirdim.

Kırmızı renkte bir sıvı avucumu nemlendirmişti. Bakışlarımı Özgür'e çevirdiğimde ne onun ne de odanın olduğunu fark ettim. Yeniden bakışlarımı kalbimin üzerine indirdiğimde orada hiçbir şeyin olmadığını gördüm. Kafamı iki yana sallayarak yoluma devam ettim. Artık varlığın en yokluğundaydım.

Yavaş yavaş ayaklarımın yorulduğunu hissedebiliyordum. Zaman kavramı yoktu ve ben nerede olduğumu bilmiyordum. Yere eğilmiş başımı kaldırdığımda yolun sonuna doğru geldiğimi fark ettim. Derin bir nefes alarak güçsüz kalmış adımlarımı son kez için hareketlendirmeye çalıştım.

Şimdi gündüzün en karanlığındaydım. Sonu iki yola çıkan bir odanın içerisindeydim. Sağ taraftaki yol kırmızı, sol taraftaki yol ise mavi ışıklarla aydınlanmıştı. Bir yanım geçmişi bir yanım geleceği istiyordu. Ruhumdan derin bir ses yükseldiğinde sırtımı ikiye ayrılmış yollara döndüm.

Bana doğru yaklaşan birini fark ettiğimde nefesimi tuttum ve beklemeye başladım. Adım sesleri yaklaştıkça ciğerlerimdeki oksijen isteği daha çok artıyordu. Soğuk bir tenin kollarıma dokunduğunu hissettiğimde beni geriye doğru yürütmeye başladı. Gözlerimi her ne kadar açmak istesem de sanki kirpiklerim birbirine yapışmış gibiydi. Beni durdurduğunda tam gözümü açacaktım ki bedenimin geriye doğru ittirildiğini hissettim.

Bedenim bir boşluğun içinde savrulmaya başladığında rüzgârın sertçe bedenimi sarmaladığını hissettim. Tüm bedenimi uyuşturmuş rüzgâr bir anda kesildiğinde gözlerim açıldı. Çıplak ayaklarımın altındaki sıvıyı hissettiğimde hemen önümde yatan kadının ben olduğunu anladım. Zihnimdeki sessizlik yerini bir çığlığa bıraktığında bulunduğum evde büyük bir bağırış yankılandı.

"Eflal!"

Bu, Özgür'ün sesiydi. Bakışlarım kapıya kaydığında Alpay'ın saklandığını fark ettim. Aralı kapıdan hızla kaçtığında kimsenin oralı olmadığını fark ettim.

"Biri hemen ambulansı arasın!"

Özgür'ün sesi yeniden kulaklarıma ulaştığında bakışlarımı onun üzerinde sabitledim. Kehribar gözlerindeki korku ve endişe yüreğime işlenmiş en kötü anıydı ve ne zaman gözlerine baksam yaralı bir kadının portresini görecektim.

"Eflal, beni duyabiliyor musun? Aradınız mı ambulansı!"

Tuttuğum nefesi yavaş bir şekilde aralı dudaklarımın arasından bıraktığımda yüzüme dokunan elleri hissedebildiğimi anladım. Annemin bile dokunuşunu hissedemezken Özgür'ünkini hissedebilmek bana bir farklı gelmişti. Beni yavaşça sırt üstü döndürdüğünde yerdeki benin yarasını fark ettim. İşte o anda göğsümü derince sızlatan bir acıyla kendi kalbime baktı. Üzerimdeki beyaz elbiseyi kırmızıya boyayan kurşun yarası aslında biraz önce hangi yola götürüldüğümün simgesiydi.

"Lütfen Eflal, Eflal, lütfen ölme."

Gözlerimi son bir kez Özgür'e götürdüğümde sol yanağına akan yaşı gördüm. Ona doğru bir adım attığımda elimi kaldırıp yüzüne dokunmak istedim fakat yapamadım, bir güç beni sanki engellemişti. Gözlerimin karardığını hissettiğim an bedenimin geriye doğru düştüğünü hissettim an ile aynıydı. Yerdeki kırmızı sıvıyı bedenimde hissettiğimde başımı sola çevirip yerdeki kadına baktım. O geçmiş ben ise gelecektim ama ortak bir noktamız vardı.

Kırmızı.

INSTAGRAM: _albunea_thalia

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

INSTAGRAM: _albunea_thalia

TWITTER: sultanakr9

HİKAYELERDEN KESİTLER: _jupiterdebirokur

TIKTOK: jrnapolita

Merhaba, ben geldim. Nasılsınız? Umarım iyisinizdir.

Evet bölüm medyasından da anlaşıldığı üzere 2. Serinin alt başlığı Ouroboros olacak. Bölümlerde bir çok kez adını duyacağız o yüzden kendinizi hazırlayın. Bu arada kemerlerinizi bağlayın çünkü çok acayip şeyler okuyacağız.

Hazır.

Kalkıyoruz...

ANDROMEDAWhere stories live. Discover now