“Hah, şöyle! Yürü git, yorgunluğunu, kaygını, sıkıntını bırak bi suya. De hadi!”

                                        XXX

Zeynep, kendini jakuzinin ılık suyuna bırakmış, müziğin hafif ritmine keyifle dalmış şarabından bir yudum alarak gözlerini kapamıştı. Aklındaki tüm olumsuzlukları ötelemeye ve başka şeylerle zihnini oyalamaya çalışıyordu.

Derya, Melek Soylu ile araştırmalara başlamıştı. Kadınla ilgili bilgiler eline ulaşınca kendine bir güzergâh belirleyecek ve ne yapıp edip Kerem’in o tabloya sahip olmasını sağlayacaktı. Muhif, ona resimle ilgili yaşananları anlatınca hem Kerem’in kataloglarından hem de internetten defalarca resme bakmış ve Kerem’in müthiş gözüne şapka çıkarmıştı. Resimden hiç anlamasa da Kerem’in söyledikleriyle tabloyu incelediğinde âdeta âşık olmuştu. 

Muhteşem bir kadın sesinin söylediği hüzünlü fadoya kulak verirken Kerem’le birlikte hayatında ne çok şeyin değiştiğini düşündü. Müzikten, resme; politikadan kitaba kadar hiç bilmediği bir dünyaya dalıvermişti.

Kerem gibi bataklığın ta en dibinden gelmiş bir adamdaki bu rafine zevk, şaşırtıcı ve büyüleyiciydi. İkisi de taşıdıkları genler ve yetiştikleri çevre bakımından bu dünyada var olmaması gereken insanlarken Kerem, bütün bunları ince bir zarafetle taşıyor ve ne Derya’dan tanıdık olduğu ayaklı kütüphane tavrına benzeyen ne Zeliha’da gördüğü koleji snop tavrına uyan bir nahiflikle dünyasında barındırıyordu.

Zeynep de o dünyanın içine girdikçe farkına bile varmadan yavaş yavaş çoğuna aşina olmaya başlamıştı. Kerem’in sadece müzik ve resimle ilgilenmediğini biliyordu. Oldukça iyi bir okuyucu olduğunu hem kütüphanesinden hem de sık sık elinde gördüğü Türkçe ve İngilizce kitaplardan anlıyordu. 

Onun yerinde bir başkası olsa sonradan görmeliğin bütün çiğliğiyle gösteriş yaparken Kerem, bütün bunları olabilecek en mütevazı biçimde taşıyordu. Bazen Tanrı, insanları tüm bilim kurallarının dışında yaratıyordu ve Kerem de onlardan biriydi işte. Onu düşündükçe beynine ve ruhuna yayılan huzurla gülümsedi. Kendinden öylesine geçmişti ki kapının açıldığını fark etmedi bile.

“Beni mi düşünüyorsun, mi mujer?”

Gülümsemesi bütün yüzüne yayıldı Zeynep’in gözlerini açarak ‘evet’ anlamında salladı başını. Kerem, üzerindekileri yavaş yavaş çıkarıyor ve onun yanına gelmek için hazırlık yapıyordu.

“Yol boyu benim de aklımdaki buydu, mi mujer!”

Zeynep, çapkın bir gülüşle 

“ Zamanlaman muhteşem o zaman!”

“Her zaman…”

Kerem’in tamamen soyunup ona doğru yürüdüğünü görünce Zeynep’in bütün vücudu arzuyla titredi. Onun muhteşem vücudunu gözlerini hiç çekmeden keyifle izledi. Kerem, suya girip yanına oturduğunda ani bir hareketle kendini onun üzerine bırakıp dudaklarına uzandı.

Kerem’in eli belinden boynuna dek okşar gibi gezinirken Zeynep, dudaklarıyla onun dudaklarını aralamış ve dilini onunkiyle buluşturmuştu. Kerem, boşta kalan eliyle onun başını tutup kendine iyice çekti. Öpüşmeleri giderek derinleşirken Zeynep’in vücudu, Kerem’in kucağında hareketlenmeye başlamıştı.

Dudaklarını onun dudaklarından zorla ayırıp dilini çenesinde ve boynunda gezdirmeye başladı. Kerem, gözlerini kapamış kendini tamamen ona bırakmıştı. Zeynep’in değdiği yeri yakan dudakları yavaş yavaş aşağılara doğru inerken Kerem’in dudaklarından zevk iniltileri duyulmaya başladı. Her dokunuşuyla aklını başından alan bu kadına asla doyamayacağını düşünüyordu.

ARAFTA İKİ KİŞİWhere stories live. Discover now