13. BÖLÜM: "GEÇMİŞİN SİLUETİ"

Start from the beginning
                                    

"Kırmızı iki ve mavi dört geldiği için ceza alacak taraf Gökhan Keskin ve Alpay Hancıoğlu'dur."

Ensemde geçmişin nefesini hissettiğimde nefesimi tuttum. Artık nefesim geçmişimdi ve beni ayakta tutacak tek şey oydu. Zihnimde bir anıyı bütün düşüncelerden ayırdığında üzerimdeki bakışları hissettim.

"Hera, ilk cezayı verme sırası sende."

Bakışlarımı tam karşımda oturan adama çevirdim.

"O geceden nasıl kurtuldun?"

Sorduğum sorudan sonra sanki zihnim benimle oyun oynar gibi tüm düşüncelerimi uzaklaştırdı. Sadece ayırdığı o anının içine doğru sürüklemeye başladı. Çıplak ayaklarımın altındaki soğukluğu hissettiğimde karşımdan gelen arabanın sirenleri zihnimde yankılanmaya başladı. Bütün sesler birbirine karışırken içlerinden biri bütün sesleri bastırdı.

"Ambulans beni hastaneye götürdüğünde hiç kimse benimle gelmemişti. Gözümü açtığımda oradaki çalışanla işbirliği yapıp kendimi ölmüş olarak gösterdim."

Zihnimde bir durgunlaşma olduğunda geçmişin ensemden çekildiğini hissettim. Ruhumda adım sesleri yankılanmaya başladığında o ayak sesine Özgür'ün sesin karıştı.

"Alpay Hancıoğlu, ağabeyimizi neden hiç sevmedin?"

Ruhumdaki ayak sesleri kesildiğinde bakışlarımı Alpay Hancıoğlu'na çevirdim. Kehribar gözleri ilk defa bu kadar durgundu. Omuzları yükselip alçaldıktan sonra gözlerindeki acıyı hissettim.

"Ben hep ağabeyimizi sevdim kardeşim."

Ve geçmişin silueti üzerimize çöktü.

Ruhumda o siluetin adım sesleri yeniden yükseldiğinde garson zarları masadan alıp yeniden ortaya yuvarladı. Kırmızı zar mavi zar ile aynı anda durduğunda adım sesleri kesildi. Siluetin bana doğru döndüğünü hissettiğimde garsonun sesini işittim.

"Hera ve Zeus iki cezanız bulunmaktadır."

Bakışlarımı kırmızı zardan çekip karşımdaki adama baktığımda gözlerimi kıstım. Bana verebileceği bir cezayı düşündüm ama bulamadım. Karşımdaki adamın da aynı şeyi düşündüğünü fark ettiğimde garsonun sesini yeniden işittim.

"Gökhan Keskin, Hera'ya bir ceza veremediği için sıra Alpay Hancıoğlu'nda."

Bakışlarımı keskin mavi gözlerden çekip kehribarlara çevirdim. Koyulaşan kehribarlarını Özgür'ün gözlerine dikmişti.

"Sana yıllar önce sorduğum sorunun aynısını soracağım. Andromeda'nın anlamı ne?"

Bakışlarımı Özgür'e çevirdim. Özgür, aşılması zor bir deniz gibiydi. Bazen bir çarşaf gibi oluyor, dibinde ne var ne yoksa gösteriyordu. Bazen de dalgalar oluşturup diplerinde bir şeyler saklıyordu. O sakladığı şeye ulaşmak için derinlere inen herkesi dalgalarında boğuyordu. Omuzları yükselip alçaldığında arkasına yaslandı.

"Zeus, Aidoneus ve Perseus. Bu isimlerin kime verildiğini hatırlıyor musun Alpay?"

Zeus, Oğuzhan Özgür Hancıoğlu'na aitti. Aidoneus ise Alpay'ın lakabıydı. Peki, Perseus kime aitti?

"Biri bana diğeri sana Perseus ise Barbaros'a."

Aklım karmakarışık olmuştu. Düşüncüler birbirine karışmış ve ayrıştırmak zor olacaktı.

"Nalan'ı hatırlıyor musun Alpay?"

Bakışlarımı Alpay'a çevirdiğimde gözlerinde bir gölgenin oluştuğunu gördüm. İçinde yanmaya başlayan alev kırıntılarını sanki hissedebiliyordum. Âdem elması hareket ettiğinde Özgür'ün sesini yeniden işittim.

ANDROMEDAWhere stories live. Discover now