Kerem, etrafa göz atarak acil kapısından çıkmakta olan bir doktoru kolundan tuttu. 

“Kerem Sayer ben! Biraz önce bir yakınımı getirdiler. Esra… Esra…”

Zeynep, onun Esra’nın soyadını bilmediğini hatırlayarak “Şenol” diye tamamladı cümleyi. Kerem

“Şu anda nasıl olduğunu detaylı olarak öğrenmek istiyorum!”

Genç doktor, Kerem Sayer adını duyunca zaten zıpkın yemiş balık gibi irkilmişti. Kerem’in net ve otoriter tavrı da eklenince kekeleyerek konuşmaya başladı. “Ben, ben… Gidip doktorunu çağırayım!”

Koşarak yanlarından geçip az önce onlara açıklama yapan bayan doktoru buldu. Kadına büyük olasılıkla Kerem Sayer adını söylemiş olmalıydı ki az önceki ters ve soğuk tavrından eser kalmamış bir hâlde âdeta koşarak yanlarına geldi kadın. 

“Merhaba, ben Doktor Selin Gözüak. Esra Hanım, şu anda gayet iyi. İçeride biraz dinlendiriyoruz. Az öncede açıklamıştım. Hamileliğe bağlı ani bir şeker düşmesi yaşamış, ciddi bir şeyi yok. Yarım saat kadar burada tutacağız sonra eve götürebilirsiniz. Ancak en kısa sürede düzenli bakım için bir jinekoloğun kontrolüne girmesinde yarar var. 

Kerem Bey, arzu ederseniz içeride benim odamda bekleyebilirsiniz. Esra Hanım, ziyaretçi kabul edecek duruma gelince sizleri görüştürürüm.”

Zeynep’in kendisini süzdüğünü fark edince “Özür dilerim ben az önce tanıyamadım. Çok yoğunuz acilde, malum. Kabalık ettiysem özür dilerim.”

“Beni nereden tanıyacaksınız ki zaten? Özür dilenecek bir durum yok. Biz burada bekleriz.”

Zeynep’in hâlâ aksi tavrı kadını rahatsız etse de üstelemedi. Gazetelerde Kerem Sayer’in düğün haberlerini ve fotoğrafları o da herkes gibi görmüş, içten içe Kerem Sayer’le evlenen kadının yerinde o, olmak istemişti. Şu an karşısında duran kadına dikkatle bakınca Kerem Sayer’in karısı olduğunu anlamıştı ama kadın ne isim vermiş ne de bakımsız, sıradan görünüşüyle Kerem Sayer’in karısı olduğunu fark ettirmişti. Tanıyamamak onun suçu değildi. Üstelik kadının ters ve kibirli tarzından hoşlanmamıştı ancak kimliğini öğrendikten sonra kibar davranmaktan başka şansı da yoktu. İçinden talihine küfrederek hastanın durumuna bakmaya gitti.

Kerem, Çağatay’ın omzuna dokunup “Topla kendini Çağatay, şimdi içeri alacaklar; Esra seni böyle görmesin!”

“Tamam da Kerem Bey, ben ben… inanamıyorum ya! Nasıl söylemez bana? Nasıl? Hem bu nasıl oldu ki?”

Zeynep, bir süredir tuttuğu nefesi hızla bırakarak Çağatay’ın artık silkelenme zamanının geldiğine karar verdi.

“Bana bak geri zekâlı! Ben mi söyleyeceğim sana nasıl olduğunu? Oynaşıp dururken düşünecektin onu? Sen bir kendine gel, bakayım artık! Ne oluyor yani? 18’lik ergen misin? Altı üstü kız hamile! Oturur konuşursunuz. Ya aldırır, ya doğurur! Dünyanın sonu gelmiş gibi davranmasana!”

“Ne aldırması be! Benim çocuğum o! Aldıramaz!”

“Bana ne? Ne bok yerseniz yiyin ama aklını başına topla. Saçmalamayı kes! İçeri girince de adam gibi davran. Bir defa olsun hödüklüğünü bırak. Kızın belli ki haberi yok. Senin yaşadığından büyük şok yaşamıştır. Esra’ya destek olacaksın anladın mı? Sonra neye karar veriyorsanız verin, o beni ilgilendirmez!”

Kerem, Zeynep’in kolunu hafifçe tutarak sakin olmasını söylemek üzereydi ki onun tavrının Çağatay’ı kendine getirdiğini fark edip sustu. Karısı, gözlerinden çakmak çakmak ateşler çıkarak Çağatay’ı bir güzel benzetmiş ve genç adam toparlanmaya başlamıştı.

ARAFTA İKİ KİŞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin