Bölüm 03

561 63 62
                                    

Ne kılıçtı ama!

Kınından çıktığı anda içimi bir ürperti sarmıştı. Kılıcı soğukkanlı bir şekilde boynumun önüne yerleştirdim ve kulağımın yanındaki birkaç saç telimin kesildiğini gördüm.

Sadece böyle bir kılıç, bir prensin kılıcı olabilirdi! Ve ben de hayatımı sadece böyle bir kılıçla sona erdirmek isteyebilirdim.

Metallerin takırdamasını ve erkeklerin bağırışlarını duydum, ama kimse öne çıkamamıştı. Muhtemelen bu kılıcın harikalarını biliyorlardı. Sinirlerimi sabitleyerek doğrudan Murong Yu'nun şaşkın ifadesine baktım.

"Ne yaptığını sanıyorsun sen!" Büyük bir gürültüyle bana doğru uzandı.

Hemen onu uyardım. "Kıpırdama!"

Kendi kuru ve hırıtılı sesimi duyarak; adeta kalbinin derinliklerine bakıyormuş gibi onu izledim.

Sonra da başımı gökyüzüne kaldırarak sarf ettiğim her bir heceyi duymalarını sağladım. "Ben, Han Xin, bir ölümlüyüm. Ne seninle bir savaşta yüzleşmek istedim, ne de harika işler başarmak. Eğer seçeneğim olsaydı, kraliyet kanından herhangi bir imparatoriçe dulunun yeğeni olmayı ya da herhangi bir personel bakanının yeğeni olmayı seçmezdim."

Bakışlarımı yakaladı, ama cevap vermedi.

"Dinle beni Murong Yu, bunlara rağmen ülkeme ihanet etmeyeceğim. Bu sebeple benden bir şey alabileceğini düşünme sakın!"

Güneş o kadar sıcaktı ki sarhoş ediciydi. Ama kalbim oldukça soğuktu, tıpkı boynumun birkaç santim ötesinde duran kılıç gibiydi.

Bir süre düşündükten sonra yavaşça adımı seslendi. "Han Xin, önce kılıcı yere koy."

Gözlerimi kıstım. "Murong Yu, tekrar sorgulamadan geçmek zorunda kalırsam zaten canlı çıkamayacağım. At tarafından parçalanmak ya da çölde ölümüne sürüklenmek... Hiçbiriyle başa çıkmak istemiyorum."

Sesim kesilmişti ve kollarımın titrediğini hissediyordum, ama yine de kılıcı hiç tereddüt etmeden adım adım yaklaştırmaya devam ediyordum.

Murong Yu ise her bir hareketimi izlerken dudaklarını çiğniyordu.

Soğuk metali boynumda hissetmeme rağmen korkmuyordum.

O kasvetli gözlerin her geçen dakikada daha da koyulaştığını izleyerek son sözlerimi söyledim. "Tek isteğim sadece haysiyetimle ölmek..."

Umarım ülkem için bu şekilde ölmekle Han soyadına utanç getirmezdim.

Tam o anda derimin kesildiğini hissettim. Vahşi bir kahkaha attım ve kılıca daha fazla kuvvet uyguladım. Ilık sıvı yavaşça aşağı doğru akmaya başlamıştı.

Neredeyse aynı anda, kırmızı püsküllü bir mızrak kılıcı savurarak uzaklaşırdı. İçgüdüsel olarak mızrak ucundan uzaklaştım ve kılıç elimden uçuverdi. Çok sayıda silah anında bana doğru doğrulmuştu.

Murong Yu mızrağı elimden fırlatıp çenemi tuttu. Gülümsemesi solmuştu.

"Hiç kimse isteklerime karşı gelemez, buna sen de dahilsin Han Xin! Burada kimse benim iznim olmadan ölemez!"

Öfkemi dindirmek için dudaklarımı sıkıca bastırdım.

Bakışları saniyede soğurken konuşmaya devam etti. "Düşük rütbeli bir düşman vekiline bile boyun eğdiremezsem, bu kadar ileri gitmem üzücü olurdu değil mi?"

Bununla ne demek istemişti?

Resmen, gece yarısı kadar siyah gözleri benimle alay ediyordu.

İçim sıkılmıştı.

Cold SandsWhere stories live. Discover now