❦ BENİM İZNİM OLMADAN /BÖLÜM ●13●

Start from the beginning
                                    

Yüzüme doğru eğilip yeşil gözlerinin koyulaşmış girdabı içerisinde beni sürüklerken keskin dudaklarının arasından kanımı donduran o sözler dile geliyor.

"Sen benim iznim olmadan, ölebileceğine nasıl inanabildin?"

Sözleri, hayal ürünü bir filmin kötü karakterinden çıkan söz dizimi gibi geliyor kulağa. Ama Vural'ın sözleri, ağzından çıkan her harfle bütünleşip cehennemin közlerini harmanlarcasına korkutucu geliyor kulağa. Gerçekçi ve olanaksız...

"Söyle bana! Sen kim oluyorsun da canına kıyabileceğini sanıyorsun Ayza?"

Uzanıp omuzlarımdan tuttuğunda parmaklarının sıkılığı ile şaşkına uğruyorum ama tek kelime etmeye dermanım yok. Dilim, onun sözlerine karşılık düğümlenip kaldı.

"Sana, ölüm seni benden kurtarabilir, dediysem de bu senin isteğinle gerçekleşebilecek mi sandın? Kahretsin, ben izin vermeden ölebileceğine gerçekten inanmış olamazsın."

Sözlerinde o kadar ciddi duruyor ki bir an sanki Azrail'e bile kafa tuttuğunu düşünecek kadar hayrete düşmüştüm. Ama şeytani bir parıltıyla harmanlanan gözleri gözlerimle buluşmuşken nefes almaya bile korkacak hâldeydim.

"Ayza..." Omuzlarımı bırakıp bir anda sağ eliyle çenemi kavrayıp yüzümü yüzüne yakınlaştırırken hareketi canımı acıtmanın aksine sanki durağanlaşmış bedenime canlılık katmıştı. Gözleri gözlerime kilitlenmiş bir hâlde öylece hareketsiz dururken konuşmaya devam etti.

"Kış gecesi güneş açtığında, insanlar nefes almaya ihtiyaç duymadıklarında, güneş batıdan doğup doğudan battığında; işte o zaman kendi isteğinle ölebilirsin."

Nefesim boğazıma dizilen çelik zincirler gibiydi.

"Gerekirse seni bitkisel hayata sokar ömrünü bir yatakta uyuyarak geçirmene neden olurum ama seni, ben diğer dünyaya gitmeden bu dünyada bırakmam."

Dudakları şeytani bir kıvılcımın izlerini taşırcasına yukarı kıvrıldı.

"Beni anladın mı?"

Parmakları cevap vermememe karşılık sıkılaşırken kaşlarını merak edercesine yukarı kaldırdı.

"Beni anladın mı?"

Açık bir kitabın ilk cümlesi kadar karmaşıktı bu adam. Başımı aşağı yukarı sallarken kendisinden bu kadar emin konuşmasının getirdiği haksızlığı yüzüne vurmayı amaçlayacak kadar meraklıydım. Yine de o an, onaylamazsam sanki çenemdeki parmakları, kemiğimi un ufak edecekmiş gibiydi.

"Güzel."

Eli yüzümden geri çekilirken bıraktığı sızıyı önemsemedim bile.

Yavaşça yataktan kalkıp yukarıdan yeniden bana baktığında burnundan hızlı bir nefes aldı ve etrafına bakınıp sakinleşmiş gibi rahat bir şekilde davrandı.

"Ben şimdi aşağı inip Züleyha Hanım'a eşyalarını toplamasını söylüyorum. Sen de yataktan çık ve üzerine doğru düzgün bir şeyler giyip hazırlan. Malikâneye geri gidiyoruz."

-*-

Buraya döneceğime bu kadar sevineceğim aklımın ucundan dahi geçmezdi. Garipti. Aklımın almadığı bir oyun içerisinde labirentte kalmış gibi hissediyordum.

Arabadan inene kadar ikimiz de tek kelime dahi etmemiştik. Sinirliydi. O beğendiğim dağ evinden çıkıp buraya gelene kadar o yolları bir daha görmemek için içten içe kendimi dua ederken bulmuştum ama şimdi şato gibi döşenmiş bu malikâneye cennet niyetine bakacak kadar kendimi kaybolmuş hissediyordum.

Deliler Ağlamaz KİTAP OLUYORWhere stories live. Discover now