Bakışlarım istemsizce Oğuzhan'a çevrildiğinde çatılmış kaşlarıyla omzumdaki ele bakıyordu. Ayağa kalkıp garsonun elindeki kağıdı aldım ve Alpay'a doğru uzattım.

"Beş kuruşluk şerefin olmadığı için belki cüzdanıma beş kuruşun girer diye düşündüm."

Beş kuruş yazan miktarı masanın ortasına bırakıp kırmızı kapılı odaya doğru ilerledim. Arkada kırılan şeyleri umursamadan odaya girdiğimde elimi dudağımın üzerine kapatıp gülmeye başladım. Odanın kapısı sertçe açılırken arkamı döndüm. Bir çift sinirli kehribar gözlerle karşı karşıya geldiğimde elim hâlâ dudaklarımın üzerindeydi. Kapı hızla kapandığında Oğuzhan bir adımda karşıma geçti. Ellerini gömleğimin yakasına koyup kendine doğru çektiğinde dudakları elimin üzerine değdi.

"Sen Hera."

Dudaklarından çıkan sözcükler dudaklarıma çarparken sıcak nefesi karnımın içindeki kelebekleri harekete geçiriyordu.

"Zeus'un zaafı olmayı hak ediyorsun."

Oğuzhan, ellerini yakamdan çekip yanımdan geçtiğinde ne zaman tuttuğumu fark etmediğim nefesimi bıraktım. Deri koltuğa doğru ilerleyip oturduğumda Oğuzhan kendi sandalyesine oturup arkasına yaslandı. Kapı çalınıp açıldığında arkadaşları gülüşerek içeriye girdi. Bana bakarak gülmeye devam ederlerken her biri farklı koltuklara oturdu. İçlerinden biri oturmadan duvarın içine gömülü olan dolaba doğru ilerledi. Dolabın kapaklarını iki yana açıp yüzünü bize doğru döndürdü.

"Beş kuruşluk bir kazancımız için viski içmeye ne dersiniz?"

Herkes gülmeye başladığında başımı yere eğip gülmeye başladım. Gözlerimi Oğuzhan'a çevirdiğimde masaya doğru eğilmiş bana bakıyor olduğunu gördüm. Başımı yerden kaldırıp ona bakmaya devam ettiğimde kafasını sallayıp arkadaşına baktı.

"Hera'ya da viski koy."

Yeniden göz göze geldiğimizde uzatılan bardakla eteğime dikkat ederek bacak bacak üstüne attım. Herkes içkisini eline aldığında Oğuzhan elindeki bardakla sandalyesinden kalkıp benim yanıma doğru geldi ve oturdu. Bardağını havaya doğru kaldırıp öne uzattığında ciddileşti.

"Beş kuruşa."

Bardağımı onun yaptığı gibi havaya kaldırıp dudaklarımı araladım.

"Beş kuruşa."

Odanın içinde kahkahalar koparken bardaklardan çıkan sesler kulağıma hoşluk kattı. Bardağı dudaklarıma götürüp bir yudum aldım ve önümdeki sehpanın üzerine bıraktım. Bakışlarımı Oğuzhan'ın arkadaşlarında gezdirip dudaklarımı araladım.

"Yalnız ben sizi hâlâ tanımıyorum."

Oğuzhan kafasını salladığında elini tam karşımdaki kişiye uzattı. Kahverengi gözlü ve siyah saçlı biriydi.

"İsmi Bartu ama biz ona arkadaşlar arasında Barut diyoruz."

Tebessüm ettim. Bakışlarım yeşil gözlü, sarı saçlı çocuğa kaydığında Oğuzhan'ın sesini duydum.

"Aybars."

Aybars'ın yanındaki kahverengi gözlü ve siyah saçlı kişiye odaklandım. Baru'nun tıpa tıp aynısıydı.

"Bartu'nun ikizi Ateş. Sürekli yan yana durdukları için Ateş ve Barut olmuş oluyorlar."

Gülerek kafamı salladığımda son kişiye baktım. Elini yumruk yapıp öksürdü. Öne doğru eğilerek kafa selamı verdi.

ANDROMEDAΌπου ζουν οι ιστορίες. Ανακάλυψε τώρα