Deliler Ağlamaz KİTAP OLUYOR

By ilmelistan

4.8M 511K 109K

"Soyun!" dedi ve dudaklarındaki o histerik, şeytani gülümseme yeniden kendisini gösterdi. "Bunu yapamam." de... More

❦ BİRÇOK KÖTÜ ALIŞKANLIĞIM VARDIR... /BÖLÜM ●1●
❦ KENDİMİ BİR KAFESE HAPSETTİM /BÖLÜM ●2●
❦ ŞEYTANDAN NASİBİNİ ALMAK ADINA /BÖLÜM ●3●
❦ BAŞKALARINA ODAKLANMAN GEREK /BÖLÜM ●4●
❦ BUNU SEN SEÇTİN /BÖLÜM ●5●
❦ BENİM KARIM /BÖLÜM ●6●
❦ TİŞÖRTÜNÜ ÇIKART /BÖLÜM ●8●
❦ MUTLU YILLAR /BÖLÜM ●9●
❦ MASAJ YAPMANI İSTİYORUM /BÖLÜM ●10●
❦ BORNOZ /BÖLÜM ●11●
❦ GÖKYÜZÜNÜN İLACI /BÖLÜM ●12●
❦ BENİM İZNİM OLMADAN /BÖLÜM ●13●
❦ AVLUDA BİR AĞAÇ /BÖLÜM ●14●
❦ OYUNBAZ /BÖLÜM ●15●
❦ SOĞUK DUŞ /BÖLÜM ●16●
❦ YENİ BİR DİLEK /BÖLÜM ●17●
❦ SENDE BEN /BÖLÜM ●18●
❦ KAPALI DÜNYALAR SENFONİSİ /BÖLÜM ●19●
❦ TOPRAĞA DÜŞEN İLK YAPRAK /BÖLÜM ●20●
❦ SÜKÛNETİN AMANSIZ ÇAĞRISI /BÖLÜM ●21●
❦ KIZGIN KÖMÜRLER ALTINDA /BÖLÜM ●22●
❦ SERSERİ ADAMLAR APTAL KIZLARI SEVMEZ /BÖLÜM ●23●
❦ YERE DÜŞEN AĞLAMAZ /BÖLÜM ●24●
❦ GÖRÜNEN DAĞIN ARDINDAKİ DÜNYA /BÖLÜM ●25●
❦ DERİMİN ALTINDAKİ KARINCALAR /BÖLÜM ●26●
❦ YATAK ODASI / BÖLÜM ●27●
❦ ŞEHVETİN SICAK KOLLARI +18 / BÖLÜM ●28●
❦ NEDENİ BİLİNMEYEN SORUNLAR / BÖLÜM ●29●
❦ SU YOLU / BÖLÜM ●30●
❦ KULÜPTEKİ STRİPTİZCİLERİM / BÖLÜM ●31●
❦ 6 MİLYON TL / BÖLÜM ●32●
❦ SOĞUK KALPLER YARALAR / BÖLÜM ●33●
❦ SENİ KİRLETEBİLİRİM / BÖLÜM ●34●
❦ PART 1 / BÖLÜM ●35●
❦ PART 2 / SARIMSAKSIZ OLSUN / BÖLÜM ●35●
❦ DİLRUBA' NIN YÜZÜĞÜ / BÖLÜM ●36●
❦ NEREDEYDİN SEN? / BÖLÜM ●37●
❦ MASA LAMBASI / BÖLÜM ●38●
❦ ONUN KIRDIĞIM KANATLARI VAR / BÖLÜM ●39●
❦ SAKLI KALAN / BÖLÜM ●40●
❦ ONUN YAZDIĞI HİKAYELER / BÖLÜM ●41●
❦ ONUN ELLERİNDEKİ GÖZYAŞLARIM / BÖLÜM ●42●
❦ BENİM KANATLARIM / BÖLÜM ●43●
❦ ZİHNİMDEKİ TANIDIK PİYES / BÖLÜM ●44●
❦ KARMA ACIMAYI SEVMEZ / BÖLÜM ●45●
❦ ÇALINAN PANDORA KUTUSU / BÖLÜM ●46●
❦ BENİ TEMİZLER MİSİN? / BÖLÜM ●47●
❦ ONUN GÖZLERİNDEKİ IŞIK / BÖLÜM ●48●
❦ GERÇEKLERİN YILDIZ TOPU / BÖLÜM ●49●
❦ ÇAMURA BATAN TOPUKLULAR / BÖLÜM ●50●
BİR ANI
❦ KÜTÜPHANE DUVARLARI ARDINDA / BÖLÜM ●51●
❦ MASANIN ALTINDAN / BÖLÜM ●52●
❦ BÖLÜM ●53●
Hellö
❦ BÖLÜM ●54●
Deliler Ağlamaz Kitap Oluyor
YAZARLARA YARDIM
İzole ve Yeni İngilizce Serüvenim
DUYURU

❦ ŞAH MAT /BÖLÜM ●7●

59.5K 8.3K 2.1K
By ilmelistan

Hellö 💦

Ben geldim. Öncelikle sizden rica satır aralarına yorum atmanız. Oradaki bütün yorumları okuyorum.

Sonraaaaa...

Kitap yeni. Bu yüzden vote ve yorumda biraz daha abanırsak çok mutlu olurum.

Sizi seviyorum. ♥️

İnsanların yalnız oldukları zaman diliminde yapabilecekleri nedense daha sınırsızdır. Onun gözlerine baktığımda yalnız olduğumu görmek, beni sınırsızlığa itmekten ziyade kendi kabuğumda kalmaya zorluyordu ve ikimiz de biliyorduk ki iki insan arasında olması gereken ilişki kesinlikle bu değildi. Hoş, biz de iki normal insan gibi hayatımızı yaşamıyorduk ya orası ayrı.

Yüzüme doğru eğilmiş, yeşil harelerinin her hücremi eritecek kadar belirginleştiği o zaman diliminde şaşkınlığa uğramama neden olan o sözleri dile getiriyordu.

"Ne o, biraz daha zorlasan beni kıskandığını düşünmeye başlayacağım." dediğimde kaşlarımı çatarak gözlerine bakmadan edemiyordum.

Ondan korkuyordum, evet. Ama yine de bana böyle davranırken sesimi çıkarmamak imkânsızdı.

"Ne istiyorsan düşünebilirsin." dedi tane tane. O kadar netti ki Vural konuşurken sanki dudaklarımın arasından çıkan her sözün bir yalan niteliği taşıdığını düşünmeye başlayacaktım.

"Benimle oyun oynama. Adamlar buraya kadar gelmişler. Hem olan tek şey ders. Benim kaç tane hocam erkekti senin haberin var mı?"

"Onlarla da mı yalnız başına odada kalıyordun?"

"Belki." dedim onu sinirlendirmek için ters ters.

Burnundan soluyordu. "Neyse ki benden öncesinde yaptıklarınla ilgilenmiyorum. Şimdi, adamlarla odada baş başa kalmanı istemiyorsam kalmayacaksın."

"Başka isteğin var mıydı? Ayaklarını da yıkamamı ister misin?" dedim kollarımı göğsümde düğümleyip ona meydan okuyarak bakarken. O ise yaptığım hareketlere karşılık sabırla derin bir nefes aldı ve dik dik bana baktı.

"Sen beni sınamaya mı çalışıyorsun?"

"Hayır, insan evresine geri dönmeni bekliyorum. Gören de birbirimizi severek evlendik sanır. Önüme o sözleşmeyi bırakmasan ve beni yaşamakla tehdit etmesen yanında bir saniye bile durmazdım. Bu yüzden benim, hayatımda kimlerle yan yana geldiğimi sorgulamak yerine kendi işine bak. Yeterince tasmamı kısa tutuyorsun zaten." dedim ve ona arkamı dönüp giden insanların arkasından yöneldim.

"Leyla, bir yanlışlık oldu. Beyefendileri terasa alır mısın? Orası daha rahat ve havadar. Biz de üzerimizi değiştirip geleceğiz." dedim ve şaşkınlıkla dönüp bana ve patronuna bakan düzgün giyimli uzun kadına baktım. Âdeta manken kataloğundan fırlamış gibi duran güzel kadının benim sözlerimin hemen ardından patronunun gözlerinin içerisine baktığını görmemle dönüp Vural'a baktım.

Kaşları çatılmış ve söylediklerimden hoşnut değilmiş gibiydi. Her an onları buradan kovalayabilir gibi hissederken yanına gittim ve hiç istemesem de koluna girip sanki gerçek bir sevgiliymiş gibi ona sokuldum.

"Değil mi sevgilim?" diyerek aşağıdan ona baktığımda dönüp şaşkın ve anlamaz bir şekilde yüzüme baktığını gördüm. Dudaklarıma kondurduğum gülümsemenin sahte olduğunu anlamak elbette zor değildi.

"Tamam, beklesinler." dedi ve ne olduğunu dahi anlamadan kolunu ellerimin arasından çekerken beni kendisine yasladı. Onun bu ani hareketi ile ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışırken bana bakarak şeytani bir şekilde gülümsedi.

"Biz de odamıza gidip artık temizlensek mi?"

İşte o anda başımdan aşağı dökülen kaynar su ile neye uğradığımı şaşırmıştım. Bu adam beni nereden vuracağını iyi biliyordu.

Tanrım! İnsan içinde denilecek söz müydü bu?

"Odamıza mı? Birlikte mi kalıyorsunuz?"

Duyduğum tanıdık sesle birlikte irkilirken istemsiz itiraz etmek istedim ama çok geçti. İkimiz de sesin geldiği yöne dönüp otomatik baktığımızda onu görmüştük. Kaşları çatık bir şekilde gergin vücuduyla karşımızda duran adam, Yavuz'dan başkası değildi.

Onu görmenin getirdiği heyecanla ne yapacağımı şaşırmış, Vural'ın belimi saran kollarının arasından çıkmayı planlıyordum ki belimi saran sımsıkı kolu buna izin vermedi.

"Yavuz? Burada ne işin var?" dedim tedirgin bir şekilde. Vural ise karşısında hiç akrabam yokmuş gibi rahat bir şekilde durmaya devam ederken hemen yüzüne bir gülümseme yerleştirmiş ve ona selam vermişti.

"Hoş geldin Yavuz. Bu kadar erken geleceğinizi sanmıyordum. Ablam nerede?" demesi ile bir anda konunun değişmesine sevinmiştim ama Yavuz'un bana olan bakışlarından bunu unutmadığını fark etmek uzun sürmemişti.

"Yukarıda, odasında eşyalarımızı yerleştiriyor. Ben de biraz yürüyüş yapayım dedim. Çalışanlardan birisi de sizin geldiğinizi söyleyince Ayza'yı görürüm diyordum." dediğinde gergin bir şekilde nefes alıp verdim.

Karşımda âşık olduğum adamın durup bana kızgın bir şekilde bakıyor olması şöyle dursun, aynı evde karısı ile birlikte kalacak olmanın getirdiği bir telaş vardı üzerimde. Kahretsin, eşyalarını yerleştiriyor ne demekti?

"Burada mı kalacaksınız?" dedim patavatsız bir şekilde.

"Balayı bitti. Evin yapım aşaması hâlâ bitmediği için Vural burada kalmamızı teklif etti." demesi ile şaşkınlıkla yanımdaki adama döndüm. O da bana bakıyordu. Gözlerinin içerisinde parıldayan o şeye karşılık bir an şaşkınlıkla bakakalmadan edemedim.

Kahretsin! Bunu beni düşündüğü için yapmış olamazdı değil mi?

"Hem, evde tanıdık birisini görmen iyi olur diye düşündüm." demesi ile gerçekten de doğrulanmış olduğunu fark etmemle gerildim.

Kahretsin! Onca isyanımdan sonrasında bu evden taşınacağımızı sanıyorken o gidip âşık olduğum adamı, karısı işle birlikte yaşamaya, bu eve mi davet ediyordu?

Yaşadığım şoku atlatamazken gergin bir şekilde nefes alıp verdim.

"Çok güzel. Ah! Yani, burada kalacak olmanıza sevindim." diyebildim aptal gibi. Ama Yavuz, gerildiğimi anlayacak kadar beni iyi tanıyordu. Vural ise tedirgin olmamı kavrayamamış bir şekilde konuşmaya devam etti.

"Şimdi eve yeni geldik. Ayza'yı Adrasan'daki eve götürdüm dün. Hazırlanalım, birkaç işimizi de hallettikten sonra hep birlikte bir şeyler yaparız." demesi ile daha da gerildim.

Yavuzla bir şeyler yapmak şöyle dursun, onunla uzun süre yan yana kalmak dahi istemezken o, iyilik yaptığını sanarak beni buna tabi tutuyordu. Garipti. Vural, benim için kaskatı bir adamdan ibaretti. Sırf ona bu evde kalmak istemediğimi söylediğim için Yavuz'u bizde kalmaya ikna mı ediyordu?

Bu soru işaretleri ile odalarımıza dağıldığımızda ancak soğuk bir duş iyi gelebilmişti. Üzerime siyah, sade, askılı bir elbise giydikten sonra ayağıma da sandalet geçirip odadan çıkmıştım. Tam da o sırada kapısı açılan Vural, kaşları çatık bir şekilde her zamanki gibi telefonuna bakınıyordu ve yine üzerine tıpkı benim gibi simsiyah bir kıyafet geçirmişti. Tanrım! Yazın ortasında baştan aşağı siyah giymeyeceğini düşünerek giydiğim elbiseye lanetler yağdırıyordum ki başını kaldırıp bana baktı. O da durumu fark etmiş gibi kaşları çatılmış bir hâlde beni süzdü ve tembel tembel gözlerime baktı.

"Hızlı hazırlandın."

"Misafirlerimizi bekletmek olmaz." dediğimde başını bir kere onaylayarak salladı ve yeniden telefona odaklandı. Birlikte yan yana ama iletişimsiz bir şekilde aşağı indiğimizde daha merdiven bitişine gelmeden Vural belime elini yerleştirmişti bile.

Onun bu ani hareketi ile irkilip dönüp ona baksam da hâlâ telefonuyla ilgilendiğini gördüm. Şeytan diyordu yüzüne telefonu çarp ve o güzel burnu kırılsın... Güzel olabilirdi. Yine de umursamadan önüme dönüp ilerlemeye başladığımda camla kaplı salondan terası görebiliyordum. Çardağın altındaki koltuklarda, havuz başında oturan bütün aile mutlu bir şekilde sohbet ederken Yavuz, Tuğba'nın yanına oturmuş, aileye çoktan uyum sağlamıştı bile. Bu, istemsiz gerilmeme neden olmuştu. Midem bulanıyormuş gibi hissederken bizim yönümüz değişti ve Vural sayesinde farklı bir yöne doğru ilerledik. İlk önce nereye gittiğimizi anlamasam da sonunda göl kenarındaki koltukların üzerinde oturan üç kişiyi görmemle anlamam uzun sürmedi. Zaman geçirmem için yapılmış şu özel ders programı...

Toplantı, beklediğimin aksine sorunsuz geçmişti. Tek sorun, Vural'ın ellerini üzerimden çekmemiş olmasıydı. Otursam, kolunu arkama atıp hemen yanıma oturmuş, teması ondan kessem kucağımdaki elimi alıp kendi kucağında, ellerinin arasına almıştı. Bu, birbirinden ayrılamayan, korumacı bir sevgili duruşu sergilese de ben rahatsız olmaktan başka bir şey yapmamıştım.

Kime ne kanıtlamaya çalıştığını da anlamamıştım ya orası ayrı.

Orada işimiz bittiğinde yeniden bahçedeki çardağa gitmiştik. Çalışanlar, ortadaki sehpayı donatmış, atıştırmalık bir sürü şey yerleştirmişken bütün aile mutlu bir şekilde sohbet etmeye devam ediyordu. Müzeyyen Hanım'ın, Yavuz'u sevdiği her hâlinden belliydi. En azından o içi fesat kadının az buçuk ne düşündüğünü tahmin edebiliyordum. Ercüment amca ise yine o koca göbeği ile tekli koltuğunda oturmuş sohbetin baş karakteri olarak konuşmaya devam ediyordu.

Bizi ilk fark eden Tuğba olmuştu. Ona diktiğim gözlerim, güzel yüzündeki gülümsemenin oluşmasına engel olmamıştı. Kardeşini ve yeni sevgilisini yan yana görmenin heyecanı ile bize bakarken yerinden kalkmış ve neşeli bir şekilde konuşmaya başlamıştı.

"Ah, sonunda gizli çiftimizi görebiliyoruz. Nerelerdesiniz siz ya?" diyerek sarılmak için Vural'a yönelmesi ile Vural'ın elleri sonunda üzerimden çekilebilmişti. Onun bu hamlesi ile gözlerim Yavuz'a kaydığında kaşlarını çatmış, beni izlediğini gördüm.

İstemsiz yüzüme hızlı bir gülümseme yerleştirirken bir anda Tuğba'nın bana yöneldiğini fark etmem uzun sürmedi. Kollarını açmış, tıpkı kardeşine sarıldığı gibi sarılmaya yeltenmişti. İtiraz dahi edemedim. Kollarını bana sararken benim iki yanda açık kalmış ellerim otomatikman onun ince vücuduna sarılmıştı.

"Çok güzel duruyorsunuz. Ah! Vural'ı bu şekilde göreceğim aklımın ucundan dahi geçmezdi." demesi ile geri çekildi ve neşe saçarak bir kahkaha bıraktı.

"Şu hâlinize bakın. Uyumlu giyinmeye de başlamışsınız." demesi ile ne diyeceğimi şaşırmıştım.

"Sen bir de onları dün görseydin. Hediye süsleme paketi gibi dolanıyorlardı ortalıkta." diyen Ercüment Amca ile artık yerin dibine girmeye hazırdım.

Herkes yerlerine geçerken ben, yine Vural'ın yanına oturmak zorunda kalmıştım çünkü tek boş yer onun yanıydı.

"Ay yok, ben onca hengame içerisinde onları fark etmememe üzülüyorum. Meğerse bizim sayemizde büyük bir aşk filizlenmiş de haberimiz yok." diyen Tuğba uzanıp Yavuz'un elini tutmuştu.

Onun, Yavuz'a karşı olan sıcak yaklaşımı ile birlikte irkilirken başımı çevirip yanımdaki adama bakarken buldum kendimi. Kardeşine içten bir şekilde gülümserken ki yüzündeki o hareler beni şaşırtsa da ondan da gözlerimi kaçırıp bir anda Müzeyyen Hanım'la bakışırken bulmuştum kendimi. İzlenmenin getirdiği şaşkınlıkla irkilirken yüzüme hızlı bir gülümseme yerleştirerek ona bakmaya devam ettim.

"Dün akşam Adrasan'daki evde kaldığınızı söyledi Yavuz. Uzun zamandır oraya uğramıyordun oğlum. Hangi derede kurt öldü?" diyen Müzeyyen Hanım ile konunun değişmesi rahatlamama neden olmuştu. Ama bu rahatlama, kucağımdaki elimi tutup kendi kucağına alarak elimi bırakmayan Vural'a kadardı.

"Ayza'ya doğduğum evi göstermek istedim."

Bu, sıcak ve insanların 'güzel bir çift' olduğumuza inanacağı bir cümle gibi geliyordu kulağa. Hoş, orada kaldığımız süre zarfı içerisinde pek bir kötülüğünü görmemiştim ama yine de Vural'dan bunu duymak garibime gidiyordu.

Bir süre daha onlarla oturup sohbete dahil olmadan kenarda otururken Yavuz'un bana olan temkinli bakışları dikkatimden kaçmamıştı. Herkes yavaş yavaş işleri için kalkarken Vural da telefon görüşmesi için yanımızdan 15 dakika kadar öncesinde ayrılmıştı. Tuğba annesi ile sohbet ederken Yavuz, başıyla kalkmamı işaret etmişti. Evet, bu, konuşmak istediğini bariz bir şekilde belli eden bir işaretti.

Gergin bir şekilde yerimden kalkarken diğerlerinin dikkatini çekmek zor olmamıştı ama Yavuz kısa bir açıklama ile halletmişti bile.

"Ayza bana evi gezdirirken siz sohbet etmeye devam edersiniz." demişti. Eşi, sıcak bir gülümseme ile kabul edip ona küçük bir öpücük vererek yollamıştı. Bu, karnımda garip bir burkulmanın olmasına neden olsa da sesimi çıkarmadan ilerledim. En son istediğim şey, Yavuz'la yürüyüşe çıkmaktı. Beni soru yağmuruna tutacağını biliyordum ve verecek cevabımı düşünememiştim bile.

Yavuz, yanıma geldiğinde kokusu hızlıca burnuma ilişmişti. Tanıdık o kokuyu yıllardır değiştirmemiş olması ile birlikte en son olan doğum gününde ona bu parfümü aldığımı hatırladım.

"Ee, görüşmeyeli nasılsın?"

Sonunda sohbeti başlatması ile derin bir nefes alıp verdim. Böyle başlayacaksan daha büyük sorundu.

"İyiyim. Göründüğü gibi, sen?"

Dönüp yan profiline baktığımda hatırladığımdan hiçbir şey değişmediğini gördüm. Yine sakallarını sabah almış gibi yüzü tertemizdi. Tıraş losyonunun kokusunu almamak imkânsızdı ve teni, güneş yanığı yüzünden parıldıyordu.

"Balayı güzel geçmiş gibi duruyor. Sen yanmaktan nefret edersin." diyerek ona takıldığımda güldü ve başını onaylar anlamda salladı.

"Tuğba da tam aksine çok seviyor. Ne kadar şemsiye altında kalsam da olan bu." dedi ve kendisini gösterdi. Karşımda sevdiği kadın için sevmediği bir şeyi yapan adam duruyordu. Tanrım! Onunla bu evrede olmak için nelerimi vermezdim. Ama her şey için çok geçti. O ve ben... Artık imkânsızın da imkânsızı olmuştuk.

"Siz bizden sonra ne yaptınız? Burada mutlu musun?"

"Evet." dedim hızlıca. Eğer beklersem, yalan söylediğimi anlaması muhtemeldi. Bu yüzden kısa kesmek yerine konuşmaya devam ettim. "Evde çok güzel bir odayı bana verdiler. Bulunduğum katta hobi odası var inanabiliyor musun? Ama asıl dikkatimi çeken şey kütüphane oldu. İnanılmaz bir arşivleri var." dediğimde benim sözlerime karşılık gülümsedi.

"Evde hep büyük bir kütüphanen olsun isterdin. Dileklerini bir şekilde gerçekleştirmeyi başarıyorsun." dediğinde gülmeden edemedim. Benim hakkımda bir şey bilen biriyle zaman geçirmeyi özlemiştim. Rahatlamış ve hafiflemiş gibi hissediyordum.

"Yanlış anlamazsan bir şey sormak istiyorum." dediğinde ise rahatlamamın kısa kesilmesi uzun sürmemişti.

"O gün, banyoda söylediklerin hakkında ciddi miydin?"

Derin bir nefes aldım. Ona âşık olmadığımı söylediğim zamandan bahsediyor olmalıydı ama ben hatırlamıyormuş gibi yaparak sordum.

"Hangi söylediklerim?"

"Düğünden önceki gece bana söylediklerin hakkındaki..."

Derin bir nefes al kızım. Yaparsın sen bu işi. Bir kere yaptın, bir daha yaparsın. Ne de olsa imkânsız değil mi?

Hızlıca yüzüme bir gülümseme yerleştirdim ve koluna girip bedenimi ona yaslarken yürümeye devam ettim. Bu, her zaman yaptığımız bir şeydi ve ben yanlış anlamaması ve inanması için bunu yapmak zorundaydım.

"Tabii ki. Sana âşık olduğumu düşünmüş olamazsın. Biz hep kavga ederiz." dediğimde başımı kaldırıp gözlerinin içerisine baktım.

Hadi, bana bak ve içimdeki yangını gör. Burada bulunduğum karanlık hayattan kurtar beni. Tıpkı evde olduğumuz zamanlarda bulunduğum sıkıntılardan kurtardığın gibi, burada da anla ve beni kurtar...

Gülümsedi.

"Sen öyle ağlayınca... Bir an gerçek sanacak kadar kafam karışmış olmalı." dediğinde kalbimin kırık parçaları etrafa saçıldı ve ben hızlıca önüme dönüp hayal kırıklığımı ona göstermemek için saçlarımın yüzümü saklamasına izin verdim.

"Komiksin. Deliyim ama iki adamı sevecek kadar büyük bir kalbim yok." dediğimde ikimiz de gülmüştük ama rahatsız edici bir elektrik ile harmanlanıyorduk.

"Neden bir ilişkiniz olduğunu bana söylemedin?"

"Düğün telaşın vardı." diyerek en kolay yalanı attığımda kaşlarını çatarak önümde durdu ve bana dik dik baktı.

"Düğün telaşım olsa da bunu bilmeliydim. Senin için her zaman zamanım var."

Ah be adam, yapma şunu. Bilmiyor musun, her şakanın altında bir gerçek vardır...

"Özür dilerim. Kafanızı meşgul etmek istemedim. Hem, başta ben de ilişkimizin bu kadar ilerleyeceğini düşünmemiştim."

"Adam seni kaçırıp bir dağa götürdü Ayza." dedi gerginleşmeye başlamış bir ses tonuyla.

"Bunu da bilmiyordum ama ikimizin de buna ihtiyacı vardı."

"Bir anda evden ayrılman hepimizi şaşırttı ama. Annem ve babam... Sana biraz kızgınlar."

"Biliyorum." dedim sıkıntıyla. "Onlara çok ayıp ettim ama dediğim gibi. Her şey çok ani gelişti ve..." dememe kalmadan sözümü kesti.

"Birbirinizden bu kadar ayrı kalmak istememenizi anlıyorum. Hadi sen gençsin. Vural... Benim yaşımda, sorumluluk ne demek bilen, koskoca şirket sahibi adam..."

Tuğba, Yavuz'dan büyüktü evet.

"Her şey bir anda gelişti. Üzgünüm..."

"Üzülmene gerek yok." dedi içimi rahat ettirmek için. Onun bu kadar iyimser olup beni düşünerek hareket etmesinden nefret ediyordum. Kahretsin, ne hâlde olduğumu hiçbir zaman anlamamasından nefret ediyordum.

Uzandı ve kollarını bedenime sararken beni kendisine çekip sıkı sıkı sarıldı. O şefkati hissettiren bedenindeki sıcaklık ile harmanlanmak, sanki son zamanlardaki en büyük ödülümdü. Evet, ona aşıktım ve başka bir kadınla onu görmek zor olsa da belki de Vural, onu buraya getirmekte iyi yapmıştı. İhtiyacım vardı...

"Bölmüyorum umarım." diyen otoriter sesle bir anda irkilirken acele ile geri çekilip arkamı döndüm. Kim olduğunu bilsem de görüp teyit etme isteğim beni içten içe kemirmişti bile.

Vural, yüzüne bir gülümseme yerleştirerek yanımıza gelirken onun değişen ruh hallerini anlamaya çalışmayı kesip öylece yüzüne baktım. Bana olan keskin bakışlarını fark etmemek imkânsızdı. Belki de onun karanlık yüzünü görebilen bir tek ben olduğumdandı, bilmiyorum. Yine de öylece yüzüne bakmaya devam ederken yanımıza gelip kolunu belime sarmasıyla Yavuz ile sohbet etmeye devam etmişlerdi.

-*-

Ertesi gün herkes işe gitmiş, ben de yine Müzeyyen Hanımla evde kalmanın getirdiği gerginlikle sıkıntıdan patlarken özel ders hocalarımın sırayla gelmesi ile bir nebze de olsa sıkıntım gitmişti. Çalışanlar, ne zaman ayarladıklarını bilmediğim kâğıt, kalemi bahçedeki koltuklara yerleştirmişlerdi bile.

Fransızca hocam, Erdem Bey, benden 5 yaş büyük bir akademisyendi. Annesi Fransız, babası ise Türk'tü. Fransa'da yaşadıktan sonrasında Türkiye'ye yerleşmiş ve burada da hatırı sayılır bir şekilde Türkçe öğrenmişti. Anlaşabilmek zor olmuyordu. Takıldığı yerlerde İngilizce konuşuyor olmakla birlikte asıl beni zorlayan aksan oluyordu.

"Pratiklerle daha da iyileştirebileceğine inanıyorum. Oldukça iyi bir kulağın var." demesi ile hevesle başımı sallayıp onu onaylamıştım.

"Haftada her gün olmasına şaşırdım çünkü genelde ara vererek çalışmalar yaparız ama senin ben yokken sadece pratik yapman gerekecek. Ödev tarzı değil de sanki Fransa'da yaşıyormuşsun gibi günlük konuşmalarla kısa süre içerisinde öğrenebileceğine inanıyorum." demesi ile birlikte arkamda duyduğum ses irkilmeme neden olmuştu.

"Demek kısa süre içerisinde bu dersler bitebilir?"

Şaşkınlıkla dönüp gelene baktığımda ilk önce hayal kurduğumu sanmıştım çünkü Vural'ı öğle vakti, evde görmeyi kesinlikle beklemiyordum.

"Vural?"

"Hayatım?" diyerek yanımıza gelmesi ve koltuğun arkasından eğilip yanağıma bir öpücük kondurması ile ne yapacağımı şaşırmış, öylece bakakalmıştım.

Vural ise eli omuzumda, yavaşça masaj yaparmış gibi hareket ettirirken Erdem Bey ile konuşmaya devam diyordu.

"Dersler nasıl gidiyor?" dedi âdeta bir babanın çocuğunun durumunu sorması gibi. Ama ben hem yanağıma kondurulan öpücük, hem de omuzumdaki elin rahat bir şekilde hareket etmesine takılı kalmıştım.

Kahretsin! Bu adam ne yaptığını sanıyordu?

Yerimden kalkıp temasını son buldururken ona sinir olmuş bir şekilde bakmadan edemedim.

"Dersimiz de şimdi bitmişti. Senin evde ne işin var? Bu saatte işte olman gerekmiyor muydu?"

İri bedeni karşısında ikimiz de minicik insanlar gibi kalmıştık. Erdem, Vural'ın gergin aurasını hissetmiş olmalı ki sessiz sedasız toplanmaya başlamıştı bile.

"Boşluğum vardı. Senin köpeğinin de bakımları yapılmış. Ben getireyim dedim." demesi ile arkasından gelen çalışanın elindeki küçük kafesi gördüm. Bütün sinirim o an uçup giderken heyecanla yerimden hareketlenmem uzun sürmedi.

"Ah! Sonunda. Şu tatlılığa bak. Nasıl korkmuş kafeste." derken çoktan çalışanın elinden almış, kapağını da açmıştım.

Paytak paytak adımlayan köpek, sanki kokumu tanımış gibi yanıma yaklaştı ve elimi koklamaya başladı. Heyecanla köpekle uğraşmaya başladığımda Erdem'i yolcu etmeyi bile unutmuştum.

"Hâlâ bir isim koymadın mı?" diyen Vural ile hâlâ orada olmasına şaşırarak dönüp baktım. Yere, çimenlerin üzerine rahatça oturmuş, köpekle oynarken karşısında âdeta bir çocuk gibi durduğumu fark etmem uzun sürmemişti. Yerimde yavaşça toparlanıp memnuniyetsiz bir şekilde ona bakarken konuştum.

"Midas koyacağım. Ne de olsa sahibi de bir parmağını oynatmasıyla her istediğini elde edebiliyor." dememle tek kaşı havaya kalktı ve şaşırmış bir şekilde bana baktı.

"Köpeğe, sana beni hatırlatacak bir isim koyman şaşırttı doğrusu." demesi ile kaşlarım çatılmadan edemedi. Bu adam bana bir şekilde laf tokuşturmayı nasıl başarabiliyordu anlamıyordum.

"Köpeği, seni unutmam için mi almıştın?" dememle bu sefer kaşlarının çatılması uzun sürmedi. Evet. İstediğim etkiyi yaratmıştım. Güzel...

"Derste bir sıkıntı var mı? Öğretmenini beğenmediysen..." demesine kalmadan sözünü kestim ve konuştum.

"Ah, Erdem bu işte gerçekten çok başarılı. Onca hengame içerisinde bana yarayan bir şey bulmana şaşırdım doğrusu." dememle çatık kaşlarının altından bana huysuz huysuz bakmaya devam ediyordu.

"Erdem diyecek kadar ne zamandır samimi oldunuz?"

"Parasını ödediğime inandığı bir zaman diliminde..." dediğimde derin bir nefes alıp verdi. Evet, olağanca sinirlendiğinin farkındaydım ama onun evinde beni yeniden bir depoya kilitleyecek kadar delirmiş olamazdı ne de olsa.

"Buradaki her şeyin parasını ben ödüyorum."

"Güzel." dedim yaptığı imaya karşılık bozulduğumu belli etmemek adına.

"Ödemeye devam et o zaman. Memnuniyetimi ancak bu şekilde karşılayabiliyorsun ne de olsa." dememle damarına bastığımın farkındaydım. Çenesi kasılmış, boynunda atan damarı görebilecek kadar belirginleşmişti.

Bir şey söylemedi. Uzun süre beni izledi sessiz sedasız. Tam, korkmaya başlamış ve rahatsız olup yanından ayrılmayı planlıyordum ki önüne dönüp eve doğru ilerlemesi uzun sürmemişti. Bir daha da yanıma gelmedi. Midas'la saatlerce oynayıp Müzeyyen Hanım'ın onu eve sokmamam gerektiğini söyleyen binlerce nasihatinden sonrasında evden gittiğini anlayabilmiştim. Akşama doğru olan İspanyolca dersim de Fransızca kadar zorlamamıştı. Aksanı daha kolay olduğundan dersi kısa süre içerisinde bitirebilmiştim. Eve, Vural'dan erken gelen Tuğba ve Yavuz ise düz hayatımın üzerine bir bomba bırakmaya yeterken kendimi herkesten uzaklaştırmak ve Müzeyyen Hanım'ın gazabından kurtulmak adına hobi odasına atmıştım. Cam olan yerde, balıkların üzerinde yürüyor olmanın getirdiği gerginliği kısa süre içerisinde atlatıp şaşırtıcı bir şekilde rahatlarken kapı tıklatılmıştı.

Kesin Müzeyyen Hanım diye düşünüp, "Gelin." dediğimde kapının aralanması ve o aralıkta bana meraklı bir şekilde bakan Yavuz'u görmemle rahatlamam uzun sürmedi. Ne kadar onu eşi ile görmek beni huzursuz etse de bu evde tanıdık birisinin varlığı ile huzur bulmaya ölesiye açtım.

"Müsait misin?"

"Evet, gelsene. Dün sana buradan bahsediyordum." diyerek etrafı kısa süre içerisinde ona göstermemle kendimizi satranç masasının önünde bulmuştuk.

"Bunu bana öğrettiğin zamanda sırf atı yanlış öğrendim diye kulağımı çektiğini hiç unutmuyorum." dediğimde güldü ve taşları yerine yerleştirirken cevap verdi.

"Hak ediyordun. Sana elli kere onun L çizdiğini anlatmıştım. Sense önüne gelen her taşı yiyebildiğini sanıp bana ahkam kesiyordun."

"Yanlış öğrettiğinden oluyordu onlar."

"Bakalım doğru mu yanlış mı öğretmişim göreceğiz. En son boynuz kulağı geçmişti." demesi ile zevkle gülümsemeden edemedim.

"Nesine oynuyoruz?"

"Demek kumar oynuyoruz?" demesi ile heyecanla ellerimi çırptım ve tıpkı eski zamanlardaki gibi gözlerinin içerisine baktım. Ah! O zamanlar aşk değil sanırdım bu düşünceyi ama şimdi...

O vakitlerde oynadığımızda onu yenmek için geceleri bilgisayarımda oynardım oyunu zira ne zaman onu yensem bir el daha oynamak için hırs yapar ve el uzar dururdu. Bu da benimle daha fazla zaman geçirmesine sebep olurdu. Uzun zaman olmuştu. Ne kadar paslandığım hakkında en ufak bir fikrim yokken kısa süre içerisinde onu şah mat etmemle yine aynısı olup başlamıştık ama bu sefer ilk eldekinden çok daha farklı ilerlemişti. Zaman uzamış, ikimiz de yenilmemek için düşüncelere dalıp durmuştuk. Tam hamleyi yapmak için kafamda plan kurmuştum ki kapının çalması ile ikimizin de dikkati dağılmıştı.

Açılan kapıdan içeri giren kişiyi görmek için ikimiz de merakla baktığımızda Vural ve Tuğba'yı görmüştüm. Vural, muhtemelen beni bulamadığı için kaşlarını çatmış olmalıydı. Şaşkın Tuğba ise bütün konsantrasyonumu bozmak için yeterli bir evredeydi.

"Siz ne yapıyorsunuz kaç saattir?" diyen Tuğba merakla yanımıza doğru ilerlerken peşinden gelen Vural tek kelime etmeden bana bakıyordu. Gözlerimi ondan kaçırıp satranç tahtama baktığımda aklımdaki bütün planları unuttuğumu fark etmem uzun sürmedi.

"Satranç oynuyoruz. Saat kaç?"

"Saat 9 oldu. Sen bir yerde kitap okumaya daldın falan sanıyordum. Bunca saattir satranç mı oynuyorsunuz?"

"Yenilmeye doyamıyorum aşkım biliyorsun. Ayza kaç saattir beni yerden yere vuruyor." demesi ile yerinden kalkıp karısına sarılmasını izledim. Sinirlerim bozulmaya başlamıştı.

"Demek yeniliyorsun? Şaşırtıcı. İyi oynuyor olmalısın." diyen Tuğba takdir edercesine bana bakarken tepkisine karşılık kendime kızmadan edemedim. O kadar masum bir şekilde bana bakıyordu ki kirli düşüncelerim hakkında en ufak bir fikri dahi yoktu.

"Kardeşim de çok iyi oynar. Daha önce oynadınız mı?" demesi ile gözlerim yeniden Vural'ı buldu.

Bu saray kabadayısı satranç oynamayı mı biliyordu şimdi?

Vural, sesini çıkarmadan yavaşça karşımdaki boşalan yere oturdu ve tahtaya baktı.

"Sıra sende mi?" demesi ile ne diyeceğimi şaşırarak boş boş yüzüne baktım.

"Evet, bir saattir düşünüyordu." diyen Yavuz ise beni sinirlendirmeye meraklı bir şekilde gülünce ona ters ters bakmadan edemedim. Tam da o sırada aklıma gelen hamle ile birlikte uzandım ve kalemi alıp ona şah çektim. Ya atını feda edecekti ya da vezirini.

Bir anda kendimi onunla oyun oynarken bulmanın getirdiği şaşkınlık ile bekledim. Bakalım ne kadar kısa süre içerisinde bana yenilecekti? İçimde garip bir his beni yiyip bitirirken onu yenecek olmanın getirdiği hazla bekledim. Onun, kendisini gördüğü büyük ego altında ezilmesini izlemek o kadar çok istiyordum ki...

Uzun sürmezdi. Bu daha keyiflenmeme neden olmuştu çünkü normal birisi atını feda edecekken o vezirini feda etmişti bile. İçimde büyüyen heyecanla kalemi hareket ettirip vezirini yediğimde gözlerim alacağı şekli görmek için merakla yüzünde dolandı ama onda tek bir tepki dahi yoktu. Fazla düşünmedi ve bu sefer filini hareket ettirdi. Ben de yeniden ona şah ve mat çekmek için fil ve vezir hamlesini kafamda kurmuş, filimi istediğim yere getirmiştim ki onun bir taş hamlesi ile planlarımın hepsi suya düştü ve şaşkınlıkla tahtaya bakakaldım. Kalesini sadece bir hamle getirip bana şah çekmiş ve taşlarım yüzünden de bana kaçacak alan bırakmayarak oyunu bitirmişti.

"ŞAH MAT!"

Arkasına yaslanıp kardeşinin söylediklerine karşılık oyunu bitiren Vural ile öylece kalakalmıştım.

"Hadi canım! İki hamlede bizim iki saatte bitiremediğimiz oyunu bitirdi." diyen Yavuz şaşırmış bir şekilde bana bakmıştı.

Ben mi, şaşkın ve sinirlenmiş bir hâldeydim.

Nasıl görememiştim yapacağı bu hamleyi de beni bu şekilde aşağılamasına izin vermiştim? Tamam, aşağılamamıştı ama... Kahretsin! Aptalın tekiydim.

"Bir daha." dedim tıpkı Yavuz gibi hırsla. Vural ise ısrar etmeme karşılık tek kaşını kaldırmış merakla bana bakıyordu.

"Emin misin, uzun zamandır oynadığınızı söylediniz." demesi ile başımı onaylar anlamda sallayıp taşları yeniden yerine dizmeye başladım.

"Hadi biz de çıkalım. Odaklansınlar." diyen Tuğba ile Yavuz onu durdurdu.

"Bunu izleseydik."

"Ah, hayatta olmaz. Sana göstermem gereken birkaç eşya var. Saatlerce bitmez şimdi o." diyerek Yavuz'u yanımızdan alıp götürmüştü bile. Ama saatlerce falan sürmemişti. Çok az bir hamle ile beni yeniden yenmesi ile neye uğradığımı şaşırmıştım.

"Bir daha..." dedim inadına. O ise benim bu ısrarıma karşılık güler gibi olmuştu.

"Emin misin, bu kadar oyun kimseye iyi gelmez." dediğinde bir çocuk gibi omuz silktim.

"Uzun zamandır yenilmiyordum. Oynamak istiyorum."

"Ama ben kuru kuruya oyun oynamam." demesi ile şaşkınlıkla ona bakakaldım.

Ah, onunla bedelli mi oynayacaktık?

"Neyine oynamak istiyorsun?" dedim kuşku ile.

"Kazanan, kaybedene bir istediğini yaptırır." dedi çok rahat bir şekilde oturduğu koltukta bana tembel tembel bakarken.

Kaşlarım çatılmıştı. Normalde olsa onaylar ve geçerdim ama iyi oynayan birisi böyle konuşuyorsa sekteye uğramamak elde değildi. Benim sessizliğim ile dudakları aheste aheste yukarı kıvrılırken konuştu.

"Ne o, yenileceğine eminsin herhâlde?" demesi ile bu sefer kaşları çatılan taraf ben olmuştum.

"Hiç de bile. Sadece kazanırsam istediğim şeyi yapar mısın diye düşünüyordum."

"Ne olursa." dedi öne doğru eğilip gözlerimin içerisine bakarken. Bense onun meydan okumasına karşılık sinirle konuşmadan edemedim.

"Emin misin? Çünkü seni yenersem boşanmak isteyeceğim."

Sözlerim ile bir an donuklaşan yüz ifadesi ile birlikte derin bir nefes aldı ve başını onaylar anlamda salladı.

"Kabul." dedi başını onaylar anlamda sallayıp beni şaşırtarak.

"Hayret, hani ancak ölürsem senden kurtulabilirdim?"

"Artık yeni bir şartta bu." dedi ve yine bir mimik dahi oynamayan yüzünde konuşmaya devam etti.

"Ama ben kazanırsam, bundan sonra benimle sıkıntı çıkarmadan, benim istediğim şekilde uyuyacaksın."

Kaşlarım çatıldı. Tüylerimi diken diken eden düşünce ile gerildim. Dün, onu koltukta yatırmıştım ve iri bedeni, koltuğa sığmamak konusunda oldukça ısrarcıydı. Şimdi ise bunu söylemesi ile aynı yatakta yatacak olduğumuz düşüncesi beni korkutmuştu. Yine de kazanırsam, ondan kurtulup bir daha aynı odayı bırak aynı mekânda bile uyumak zorunda kalmayacağımız gerçeği aklımı kurcalarken başımı aşağı yukarı sallayıp onu onaylarken buldum kendimi.

"Peki. Kabul."

BÖLÜM NASILDI?

Yazar: İlayda Melis Okurgan

Youtube: Mel Okurgan
Instagram: ilmelistan
Twitter: ilmelistan

YARDIMCI HESAPLARI

Wattpad: melis_hikayeleri
Instagram: melseytanlari
Facebook: melis hikayeleri

Continue Reading

You'll Also Like

13.7K 1.5K 15
"Hanımefendi, çakmağınız var mı acaba?" ♡︎𝚝𝚎𝚡𝚝𝚒𝚗𝚐 + 𝚍𝚞̈𝚣 𝚢𝚊𝚣ェ
216K 14.2K 55
17 yıl önce New York'ta ki Kurtadamlar ve vampirlerin savaşında kurtadamlar kazanır. Varlığı bilinmeyen bir küçük kız. 17 yıl sonra vampire dönüşür...
534K 23.3K 79
05..:İzmir'de yaşayan bir çocuğun her kış kar yağmasını dilediği kadar seviyorum seni.
26.2K 982 4
Önce çocuktuk sonra birer ölü oluyorduk, adaleti ararken kanların içinde can veriyorduk, Güneş'i beklerken geceye mahkum oluyorduk. Ve yine bir hedef...