ARAFTA İKİ KİŞİ

By kasinan

2.6M 96.7K 12.9K

More

ARAFTA İKİ KİŞİ
1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
DUYURU
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10 BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. BÖLÜM
34. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36. BÖLÜM
37. BÖLÜM
38. BÖLÜM
39. BÖLÜM
40. BÖLÜM
41. BÖLÜM
42. BÖLÜM
43. BÖLÜM
DUYURU
45. BÖLÜM
46. BÖLÜM
47. BÖLÜM
AÇIKLAMA
48. BÖLÜM
49. BÖLÜM
50. BÖLÜM
51. BÖLÜM
52. BÖLÜM
53. BÖLÜM
54. BÖLÜM
55. BÖLÜM
56. BÖLÜM
57. BÖLÜM
AÇIKLAMA
58. BÖLÜM
59. BÖLÜM
60. BÖLÜM
61. BÖLÜM
62. BÖLÜM
62. BÖLÜM
63. BÖLÜM
64. BÖLÜM
65. Bölüm
66.BÖLÜM
67. BÖLÜM
68. BÖLÜM
69. BÖLÜM
70. BÖLÜM
DUYURU
71. BÖLÜM
72. BÖLÜM
73. BÖLÜM
ÖNEMLİ AÇIKLAMA
74. BÖLÜM
VEDA

44. BÖLÜM

29.1K 1.2K 161
By kasinan

Zeynep, Kerem’in direksiyonu tutan elinin eklem yerlerinin beyazlamasından, çenesinin kasılmasından ve yanağındaki kasın seğirip durmasından ne kadar gergin olduğunu fark edebiliyordu. Onu sessizliğiyle baş başa bırakmaya kararlı da olsa “Polise haber verilmiş mi?” diye sordu. Kerem

“Biz gitmeden Muhif, kendi başına adım atmaz.” demekle yetindi. 

“Ben bizimkileri arayayım o zaman!”

“Bir bakalım Zeynep, gerçekten intihar da olabilir?”

“Öyle bile olsa vakanın polise bildirilmesi şarttır ve intihar olduğu onaylanana kadar olayla Cinayet Masası ilgilenir.”

Kerem, başını çevirmeden bir süre sustu ve sonra “Tamam, ara o zaman Erol Baba’yı.” dedi.

Zeynep, Erol Başkomiser’i arayıp durumu anlattıktan sonra, olay yerine gittiklerini de ekledi. Erol Başkomiser

“Ben ekibe haber veririm, olay yeri incelemeyi ve Zeliha’yı da çağırtıyorum. Olay, Zeliha’dan başkasının eline düşmesin, bizden habersiz. Orada görüşürüz.” deyip kapadı, telefonu.

Yolun geri kalanında Zeynep, Kerem’in suskunluğunu bozmadan onu izlemeyi sürdürdü. Neler hissettiğini az çok anlıyor, kafasındaki soruları biliyor ve bunların çözümü için kendisiyle kalması gerektiğine de saygı duyuyordu. Arabayı bir rezidansın otoparkında park ettiklerinde Kerem’in elini tutup sıktı sadece. Bu, “Yanındayım!” anlamı taşıyan küçücük hareket Kerem’in gözlerini ona çevirmesine ve uzun uzun Zeynep’in gözlerine bakmasına neden oldu. Zeynep’in avcundaki elini sıkıp, dudaklarına uzandı. Teşekkür etmenin sözsüz biçimiyle dudağına bir öpücük kondurdu ve “Hadi!” diyerek indi arabadan. 

Asansöre yürürlerken Zeynep’e açıklama yapıyordu.

“ Burası şirketin personellerine tahsis ettiği lojmanlardan biri! Laboratuvara çok yakın olduğu için Fatih, burada kalıyordu. Cesedi kim buldu, ne zaman buldu bilemiyorum ama buranın güvenliği çok sağlamdır. Kamera kayıtlarını hemen çıkarttırırım.”

Son derece lüks bir konut olan rezidansın şirketin lojmanı olması, Kerem’in çalışanlarına verdiği önemin bir göstergesiydi Zeynep’e göre. İş dünyasının sert ve tavizsiz adamı, adil bir patrondu, besbelli. Şimdi içindeki adalet duygusunun zarar gördüğünü ve elemanının ölümünden kendisini sorumlu gördüğü çok açıktı. Onu çok iyi anlıyordu Zeynep ve şimdi yapılacak iş Kerem’i teselli etmek değil, bu işi bir an önce çözüme kavuşturmaktı. Çünkü ancak olay çözülürse Kerem’in rahatlayabileceğini adı gibi biliyordu. Bu son olayda, onu işten uzak tutmak için uğraşmaması, olayı Zeynep’in kontrolüne terk etmesi onun desteğine ihtiyaç duyduğunu gösteriyor ve güvenini de açığa vuruyordu. Asıl önemli soru ise Kerem’in işle ilgili bu olayı niçin Efsun ve Oktay’dan gizlediğiydi. İşte, onun cevabını bulamıyordu. Kerem’le bunu konuşması gerekiyordu ama elbette ki şimdi değil!

Yukarı çıktıklarında onları Muhif karşıladı. Kerem’in “Ne olmuş?” sorusuna

“Akşam laboratuvardan çıkarken asistanına saat 21.00 gibi geri dönüp çalışacağını söylemiş. Bir iki saatlik işi varmış. Kıza laboratuvardan ayrılmamasını tembihlemiş ama gelmemiş. Fatih, çok dakik bir adam olduğu için kız merak etmiş ve telefonla ulaşmaya çalışmış ama ne lojmanın telefonu ne de cebi açılmayınca kaygılanmış. Lojman güvenliğine bildirmiş. Güvenlik, içeri girerken gördüğü için yukarı çıkmış ama kapı açılmayınca yedek anahtarla açıp içeri girmiş.”

“Güvenlik mi bulmuş?”

“Evet, hemen beni aradılar.”

Zeynep lafa karışarak “Herhangi bir yere dokunan oldu mu?” diye sordu.

“Hayır, Fatih’i indirtmedim bile. Sizi bekledim. Her şey, güvenliğin onu bulduğu şekilde duruyor.”

İçeri girdiklerinde Zeynep, sürekli ölümle yüz yüze gelen insanların rahatlığıyla durumdan etkilenmemiş görünse de Kerem’in yüzündeki üzüntüyü ve acıyı okumuştu. 

Adam, yatak odasıyla giyinme odasını ayıran bölmeye asmıştı kendini. Giyinme odasının girişinde devrilmiş bir puf duruyordu, yatak odası tarafında da girişin yanında bir şifonyer bulunuyordu. Zeynep’in profesyonel gözleri, etrafta bir dağınıklık ve olağanüstülük aradı ama her şey normal görünüyordu. 

Muhif’e dönerek “İntihar notu?” diye sordu. Muhif, omzunu silkerek “Etrafa şöyle bir baktım ama göremedim. Parmak izi kalmasın diye de kurcalamadım.” dedi. Görünürde intihar notunun olmaması tuhaftı. Zeynep, çoğu intihar vakasında ölüme gidenin ardında bir şeyler bırakmaya çalıştığını bilirdi. Olay yeri inceleme gelmeden hiçbir yere dokunmak istemediği için o da gözleriyle etrafı aradı ama görünürlerde not yoktu.

Kerem’e bakarak “Bu, tuhaf!” dedi. Kerem anladığını belirtircesine başını salladı. O sırada Erol Başkomiser; Esra, Çağatay ve Harun’la içeri girdi. Daha ne olup bittiğini sorarken de olay yeri inceleme ekibiyle Zeliha geldiler. 

Zeynep, diğerleri gibi olay yeri incelemeden birer eldiven alarak etrafı kontrole girişti. Bu sırada cesedin fotoğrafları çekilmiş ve Zeliha’nın izniyle Fatih Hekimoğlu, asılı olduğu yerden indirilmişti. 

Kerem, Muhif’le birlikte kenara çekilmiş ve işi profesyonellere bırakmışlardı. Bu arada ekibin yeni üyesi ikisinin de dikkatini çekmiş, özellikle Harun’dan haberi olmayan Muhif, kaşlarını çatıp onu takibe almıştı.

Harun, Zeynep’e “Burada bir tuhaflık yok mu?” diye sordu.

“Her şey fazlasıyla düzenli.”

“ Geç onu bu adam kendini oraya nasıl astı? Hadi astı diyelim, ayağının altında iteceği bir şey olması gerekmez mi?” diye sordu. Esra yandaki pufu işaret edince Harun “olmaz” anlamında başını sallayıp “Fazla uzak! Adam, onu ayağının altından itse o açıyla oraya kadar sürüklenmez. Bu işte bir gariplik var!” dedi.

Zeynep de içeri girdiğinden beri bunu düşünüyordu. Pufun açısı ve durduğu yer yanlıştı. Üstelik eğer adam, pufun üstüne çıkıp kendini astıysa o zaman onu buldukları konum da hatalıydı. Yan dönmüş olarak bulunması lazımdı. Şifonyere basarak oraya çıktıysa o zaman da şifonyerin üstü dağılmış olmalıydı. 

Kerem’e doğru yürüdü ve sadece onun duyabileceği bir sesle “İntihar olduğunu sanmıyorum, ben!” dedi. Kerem de fısıltıyla “Ben de…” cevabını verdi.

Çağatay ve Esra adamın laptopunu ve telefonunu almışlar son aramaları ve bilgisayardaki son kayıtları inceliyorlardı. Olay yeri inceleme de Erol Başkomiser refakatinde işlerini bitirmek üzereydi.

Zeliha, kurban üzerindeki ilk incelemeyi yaparak çömeldiği yerden doğruldu. “Ölüm saatinin 19.00- 19.30 arası olduğunu tahmin ediyorum. Otopsiden sonra kesin söylerim. Görünür bir travma izi yok, boyundaki izlere ve dış saptamalara göre boğulma sonucu ölüm diyebilirim. Bu da ası yoluyla intiharla uyuşuyor gibi ancak otopsiyi tamamlamadan daha fazla detay veremem.”

Olay yeri incelemedeki çocuklara cesedi kaldırabilecekleri talimatını verdikten sonra Zeynep’e ve Erol Başkomiser’e dönüp “Yarın sabah ilk iş otopsiyi yaparım!” dedi. Erol Başkomiser başıyla onaylayıp Kerem’e döndü. “Evlat, buradaki işimiz bitti.” dedi. Kerem, “Muhif güvenlik kayıtlarını size ulaştıracak, yarın güvenlik görevlisinin ve Fatih’in asistanının da emniyete gelmelerini sağlarım.” diye cevapladı. 

“Tamam, evlat. Burada yapılacak bir şey kalmadı. Siz de evinize gidin!”

“Baba, şey…”

“Olay netleşmeden kimsenin haberi olmayacak Kerem, merak etme!”

“Yok, ben onu demeyecektim. Sonuç ne olursa olsun mümkün olduğunca duyulmasını istemiyorum.”

“Tamam evlat, otopsi ve diğer işler bitsin bir araya gelip bir konuşuruz zaten. Ne yapacağımıza karar veririz. Ailesi var mıydı?”

Muhif, söze karışarak “Ben ilgileniyorum o işle. Ankara’da anne ve babası varmış. Evli değil, yakın çevresini de araştırtırım.”

“Tamamdır, aileye haber verildi mi?”

“Şimdi haber verdireceğim, Baba. Geldiklerinde haberiniz olur.”

“Eyvallah Muhif! Hadi bakalım çocuklar, işimiz bitti burada.”

O sırada yanlarına gelen Harun’u fark edince Kerem’e bakarak “Haa, bak burası yeri değil ama sana ekibin yeni üyesini de tanıtayım. Harun Komiser, bizde yeni başladı. Zeynep’in…”

“Akademiden ve Özel Harekat’tan arkadaşı. Biliyorum, söyledi Zeynep.” dedikten sonra Erol Başkomiser’in şaşkın bakışlarına aldırmadan Harun’a elini uzattı.

“Kerem Sayer, ben!”

“ Zeynep’in kocası. Ben de adınızı hem basından hem de Zeynep’ten duydum. Memnun oldum.” 

İki adamın tokalaştıktan sonra Kerem, “ Baba, yarın akşam hepinizi eve bekliyorum. Evde daha rahat konuşuruz. Otopsi filan da bitmiş olur.”

Erol Başkomiser Zeynep’e baktı. Zeynep’in başıyla onayladığını görünce “Tamamdır evlat! Bu daha doğru gibi, şimdilik.” dedi.

“Biz de çıkalım artık, Hadi Zeynep!” diyerek elini Zeynep’e uzattı. Zeynep uzatılan eli tutarak Kerem’le dışarı yürürken Muhif de iki adım gerilerinden onları izledi.

Harun, onların arkasından gülümseyerek bakarak “Enişte, sıkı adam; patron! Ama böyle ‘ baba, maba’ ne iş? ” diye takıldı Erol Başkomiser’e. Erol Başkomiser gülerek “Kızımı yaban ellere vereceğimi düşünmedin herhalde! Zeynep, emin ellerde.”

“ Anladım onu! Adam daha elimi sıkarken verdi mesajı.”

Erol Başkomiser kahkaha atarak “Vermiştir! Alanını işaretliyor. Zeynep, onun tek zaafı. Sana da ayarı çekecek tabi!”

“Sevdim ben bu adamı patron, sıkıntı yok!”

“Yarın gece, daha da seversin. Hadi çıkalım biz de.”

Onların konuşmalarını şaşkınlıkla izleyen Çağatay, yine yalıya davet edilmenin coşkusuyla Harun’a “Abi, ev filan dedi ya; aldanma! Saray lan bildiğin saray!”

Esra ve Erol Başkomiser aynı anda “Çağatay!” diye bağırınca suçüstü yakalanan çocuk gibi utanarak “Tamam ya, bir şey demedim ki!” diye mırıldandı. Sonra yine merakına yenilip “Abi, ‘elimi sıkarken verdi mesajı’ dedin ya, anlamadım ben. Kerem Sayer bir şey mi dedi sana?”

Harun küçük bir çocukla konuşur gibi gülerek “O adam konuşmaz oğlum! Tek hareketle belli eder niyetini!” deyince Çağatay saf saf “Ulan bana da ayar çekti de ben mi anlamadım ki?” diye söylendi. Esra onun koluna girerek “Hayır Çetocum, senin ne kalın kafalı olduğunu görür görmez anlamıştır Kerem Sayer, sana ince ayar çekmez o. Gerekirse kırar kafanı! Hadi yürü!” 

Erol Başkomiser ve Harun’un kahkahalarıyla bozulan Çağatay suratını asarak onların peşinden terk etti, olay yerini.

                                XXX

Eve gelene dek Kerem tek kelime etmemişti. İçeri girdikten sonra da tek söylediği “Ben duşa gidiyorum!” oldu. Zeynep de bir duş alıp üzerine rahat bir şeyler geçirdikten sonra aşağı teraslı salona indi. Muhif, kapıdan “Bana ihtiyacınız var mı?” diye sorunca düşüncelerinden sıyrılıp “Sen yat, Sadık! Oturalım biz, biraz daha. “deyince Muhif, başını sallayıp çıktı odadan. 

Kerem gelip kanepeye oturunca Zeynep, kalkıp birer kadeh konyak hazırladı. Kadehi ona uzatıp yanına oturdu. Kerem, kolunu Zeynep’in omzuna dolayıp kendine yaklaştırdı ve başını saçlarının arasına gömüp saçının kokusunu derin derin içine çekti. Zeynep, onun artık konuşabilecek hâle geldiğini biliyordu. Kerem’in sigaraları yakıp bir nefes çekmesini beklerken kendisi de onun uzattığı sigaradan ilk nefesi çekti. Sakince “Oktay ve Efsun’a niye söylemedin?” diye sordu. 

“ Ne kadar az insan bilirse o kadar az kişi tehlikede olur.”

“Sonunda duyacaklar.”

“Sonuç ne çıkarsa çıksın onlar Fatih’in intihar ettiğini duyacaklar Zeynep!”

“Kerem…”

“Biliyorum, mi mujer! Bu iş intihar değil!”

“Değil demeyelim ama intihar olmayabilir, diyelim.”

“Değil Zeynep! Adım gibi biliyorum! Fatih’le dün görüştüm. Anormal bir şey olsa hissederdim. Bu adam, projedeki dokuz mühendisten biri. Baştan beri olanlara bakınca intihar olması fazla rastlantı değil mi sence?”

“Fatih’in bu projede çalıştığını kim biliyor?”

“Benden başka kimse. Şimdi bir de sen biliyorsun işte!”

“Asistanı?”

“Asistanı ne hakkında çalıştığını bilmez. Verdiği işi yapar. Fatih de projenin tamamına hâkim değil zaten. Sadece kendi yaptığı kısımla ilgisi var tıpkı Efsun gibi.”

“Projenin tamamını senden başka bilen yok!”

“Yok, Muhif bile isimleri dışında çoğunu bilmez.”

“Kerem niye bu kadar…”

“Bak Zeynep, ben yaptığım işlerle övünen bir adam olmadım hiç ama bu iş anlatılandan, bildiğinden çok büyük. Sıradan, bir robot yapmıyoruz biz! Bu bir yapay zekâ çalışması…”

“Anlayabileceğim gibi anlat!”

“Yani insan gibi düşünebilen, ön görebilen, karar verebilen bir makineden söz ediyoruz.”

“Kerem bu çok müthiş bir şey ve korkutucu…”

“Biliyorum, Stephen Hawking boşuna “Yapay zekâ insanlığın sonu olabilir.” demedi. Yanlış birinin eline geçmesi gerçekten tahmin edilebileceğinden büyük tehlike.”

“Kullanılabilir durumda mı?”

“Şu an için hayır! O yüzden dokuz parçaya böldüm zaten. Benden başka birleştirebilecek adam yok. Bu işte en son noktaya Richard Wallace adlı bir Amerikalı geldi. Ben onun bıraktığı yerden devam ediyorum. Sonuca ulaşmama da çok az kaldı ama bütünü görmeyen birinin toparlaması mümkün değil.”

“Kerem sen çok büyük tehlikedesin!” dedi, Zeynep dehşet içinde.

“Bunu son olaylardan sonra iyice fark ettim mi mujer! Tam da o yüzden ne kadar az insan bilirse o kadar az kişi risk altında diyorum. Muhif de sen de kendinizi korursunuz ama diğerleri bunu yapamaz ve ben de onları koruyamamaktan korktuğum için işe bulaştırmıyorum.”

Zeynep, Kerem’in kendisini koruyabileceğine güven duymasına şükretti. Hiç değilse olup biteni ondan saklamıyor ve kendini ondan uzaklaştırmıyordu. Bu, noktaya gelmesi kolay olmamıştı ama sonunda kocası ona sonuna kadar güveniyordu. Şimdi bunun karşılığını vermenin tam zamanıydı ama önce öğrenmesi gereken bir şey daha vardı:

“ Peki, bu kullanılamaz durumdaki proje kimin işine yarayacak Kerem?”

“Benim de cevap aradığım soru bu, hayatım! Bu hâliyle işe yaramaz. Bunu geliştirebilecek kimse de yok, benim ekibimdekiler haricinde. O da tamamını değil. O zaman, ya projenin hayata geçmesini istemeyen birileri ya projenin tamamını değil belli bir bölümünü değişik amaçla kullanacak birileri veya sadece bana zarar vermeye çalışan birileri var.”

“Peki, son bir soru: Projede çalışanlardan biri öldüğüne göre onun bıraktığı boşluğu kim dolduracak?”

“Ben! Şu aşamada bu projeye yeni birini asla sokamam. Bunu sadece ben yapabilirim. Zaten bütün parçaları birleştirmek üzere çalışacaktım ve aslında Fatih’in çalıştığı bölümü de ben teslim almıştım. Yani proje onda değildi.”

“O hâlde belki de öldürülmesi bu yüzden…”

“Olabilir! Nasıl açığa çıktığına dair bir fikrim yok ama bu çocuğun hayatına bu gece benim yüzümden son verildi.”

“Kerem, bunu yapma kendine!”

“Yalan mı Zeynep?”

“Bu şekilde düşünmek, işimize yaramaz. Seni anlıyorum ama senin de anlaman gereken şey bunu ne kadar çabuk çözersek başka insanlar o kadar az tehlikede olurlar ve tabi ki sen!”

“Biliyorum, kendimi buna odaklamaya çalışıyorum zaten. Yoksa gencecik insanların benim yüzümden…”

“Şşşşşştttttt….” diyerek onun dudaklarına kendi dudaklarını kapadı Zeynep. Kocasının çektiği acıyı biliyor ve bunu engelleyecek bir şey olmadığını da fark ediyordu. Tek yapılabilecek olan o acıyı onunla birlikte yaşayıp bir parça da olsa ferahlamasını sağlamaktı. Kerem’e söylemesi gerekiyordu. Bu noktadan sonra artık aralarında sır kalmamalıydı. Kendini onun dudaklarından güçlükle ayırdı. Elleriyle başını sımsıkı kavrayıp

“Sana söylemem gereken bir şey var!” dedi. Kerem’in soran gözleri, konuşmasını beklediğini belli ediyordu.

“Kerem, ben şey…. Bir şey yaptım. Kızacaksın biliyorum ama söylemek zorundayım!”

“ Hayırdır mi mujer, Oktay’ın rakısına müshil filan mı attın?”

Zeynep kahkahayla gülerek “Saçmalama! Sence yapabileceğim en kötü şey bu mu?”

Kerem onun gözlerinin içine bakarak “Bak şimdi meraklandım!” dedi.

“Kerem, ben şeyyyyy, balayına giderken Esra’yla konuştum ve …

“Eeeee…”

“ Efsun’u, Oktay’ı ve Muhif’i takibe almalarını söyledim! Onlardan şüphe ettiğim için değil ama senin ne yaptığını anlamaya çalışıyordum ve bir de Muhif tehlikede olsun, istemedim. Gerçekten Kerem, başka bir amacım yok inan bana!”

Sonunda söylemişti. İçinde büyük bir ferahlama hissediyordu şimdi büyük patlamaya hazırdı ve tetikte bekliyordu ama beklemediği şey, Kerem’in kocaman kahkahası oldu. Bu kez şaşırma sırası Zeynep’indi.

“Niye gülüyorsun ki şimdi sen?”

“Adım gibi biliyordum bunu yapacağını!”

“Nasıl yani?”

“Seni çok iyi tanıyorum, mi mujer! Rahat durmayacağından da çok emindim. Erol Baba’nın ve benim ısrarımızla kenara çekilip beklemeyeceğini de biliyordum.”

“Kızmadın mı yani?”

“Hayır! Bak bu, benim de işime geliyordu. Peşlerinde birilerinin olması beni de rahatlatır. Ben koruma vermeye kalksam kıyamet kopar ama senin böyle bir işe kalkışacağın gelmez akıllarına. Üstelik bir şeyler bulsan bunu benimle paylaşacağını da biliyordum. Yalnız Esra ve Çağatay’ın bunu kıvıracaklarından şüphem var!”

“Onlar çok iyi polistir, hiç hafife alma. Ayrıca bugün o işi başka birine devrettim.”

“Harun’a…”

“Evet, Harun’a devrettim. Bu işi en iyi hâlledebilecek adam o!”

“Sen bu kadar güveniyor musun, bu adama?”

“Kendim kadar güvenirim. Harun bana zarar verecek bir şey yapmaz!”

“Peki, o zaman. Zaten…”

“Zaten ne?”

“Benim bildiğim Erol Baba, eğer o adamı alelacele şubeye alıyorsa o da seni kontrol etmek içindir.”

“Aaaaa, bak bu benim aklıma hiç gelmemişti.”

Kerem, bir kahkaha atarak

“Seni tanıdığım gibi onu da bilirim mi mujer, o da senin “Dur!” demekle durmayacağını bilir!”

“Ben onlara bunun hesabını sorarım ama!”

“Hayır, hayatım sormayacaksın!”

“O niyeymiş? Çünkü kendisi sırça köşkte oturan dışarıdakine taş atmaz.”

“Ne demek o be?”

“Şu demek: Eğer sen birilerinin arkasından iş çeviriyorsan, başkalarına aynı şeyi yaptıklarında laf edemezsin, küçük hanım. Şimdi o güzel poponun üstüne oturacak ve haberin yokmuş gibi davranacaksın!”

“Sen giderek zorba mı oldun?”

“Kimden öğreniyorsam artık!”

“Hah, senin zorbalığın dünya çapında kocacığım benim katkım olmadan hem de.”

“Şansını fazla zorlama derim ben!”

“Bak sen, bir de tehdit! Hem de Komiser Zeynep Yılmaz’a…”

“Sayer! Komiser Zeynep Sayer’e…”

Kerem’in dudaklarından bunu duymak ve bunun taşıdığı anlam içinden bir şeylerin ılık ılık akmasına neden oldu. Kerem’i kendine çekerek “Sen gel bakayım buraya!” diye mırıldanıp onun dudaklarına uzandı.

Continue Reading

You'll Also Like

27.2K 2.6K 12
Kim Taehyung öğrencisine fazla mı ayrıcalık tanıyordu? Daha ona sınav cevaplarını verdiği kısma gelmedik. Yaş farkı !
388K 35.7K 32
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...
439K 30.6K 31
En büyük arzusu kız kardeşiyle birlikte okuyabilmek olan sıra dışı bir genç kızın, hayali sevgilisi ya gerçekse!.. Bütün sesler sustuğun...
217K 21.6K 32
Ülkesine dönen delta ve kendi halinde takılan sessiz bir omega bir gece birlikte olur.