ARAFTA İKİ KİŞİ

By kasinan

2.6M 96.7K 12.9K

More

ARAFTA İKİ KİŞİ
1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
DUYURU
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10 BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. BÖLÜM
34. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36. BÖLÜM
37. BÖLÜM
38. BÖLÜM
39. BÖLÜM
40. BÖLÜM
41. BÖLÜM
42. BÖLÜM
DUYURU
44. BÖLÜM
45. BÖLÜM
46. BÖLÜM
47. BÖLÜM
AÇIKLAMA
48. BÖLÜM
49. BÖLÜM
50. BÖLÜM
51. BÖLÜM
52. BÖLÜM
53. BÖLÜM
54. BÖLÜM
55. BÖLÜM
56. BÖLÜM
57. BÖLÜM
AÇIKLAMA
58. BÖLÜM
59. BÖLÜM
60. BÖLÜM
61. BÖLÜM
62. BÖLÜM
62. BÖLÜM
63. BÖLÜM
64. BÖLÜM
65. Bölüm
66.BÖLÜM
67. BÖLÜM
68. BÖLÜM
69. BÖLÜM
70. BÖLÜM
DUYURU
71. BÖLÜM
72. BÖLÜM
73. BÖLÜM
ÖNEMLİ AÇIKLAMA
74. BÖLÜM
VEDA

43. BÖLÜM

27.3K 1.2K 225
By kasinan

Bu bölüm twitterdaki sayfamda ricamı kırmayıp benim için değerlendirme yapan Sevgili missedgwick'e gidiyor... Keyifli okumlar...

Ânın büyüsüne uymayan bu ani soru şaşırttı Zeynep’i. Kerem’in gözlerini görmek için başını biraz daha yana çevirdi ve şaşkınlığı hissedilen ses tonuyla “İyi!” dedi.

“Ne yaptın? Merkeze gittin mi?

Zeynep, işiyle ilgili bu sorudan sonra o anlık şaşkınlığı unutup coşkuyla anlatmaya başladı.

“Evet! Bugün başladım. Kerem ya, müthiş bir şey oldu!”

“Ne oldu?”

“Ya şimdi benim taaaa akademiden bir arkadaşım vardı. Harun! Özel Harekat’ ta da birlikte çalıştık. O ve.. “

“Ve…”

“Ahmet! Ben Özel Harekat’tan ayrılıp Cinayet’e geçtim. Onlar Van’daydı. Sonra…. Bir operasyonda şehit düştü Ahmet!”

“Üzüldüm!”

“Harun’la çok yakındılar. Muhteşem ikizler… O günden beri ben, haber alamıyordum Harun’dan.”

“ Eeeee…”

“Kerem, senin neyin var?”

“Yok bir şey… Dinliyorum.”

“Ya ne bileyim bir tuhafsın ama…”

“Değilim Zeynep! Dinliyorum sadece.”

“Yani günün bombası oydu işte!”

“Anlamadım?”

“Ben izindeyken İstanbul’a dönmüş Harun! Özel Harekat’ tan ayrılmış. Erol Başkomiser de bunu öğrenince…

“Sizin şubeye almış.”

“Aynen! Sabah öyle bir şok yaşadım ki! Yani Harun, benim yaşamımın bir sayfası. Şimdi, işte ne bileyim…”

“Yeniden göz gezdirmek istediğin bir sayfa?”

“Yok, öyle değil! Hani her şey yolundadır, keyfin yerindedir ve sen, eski defterin sayfalarını keyifle karıştırır ve ‘nereden nereye…” dersin ya…”

“Hımmm…”

“İşte öyle! O sayfaları seviyorum ben ve oradaki insanları da. Harun’u görünce sanki çok saçma gelecek biliyorum ama kendimi bildik bir limanda hissettim. Öğlen yemeğe çıkardım onu. Ahmet’ten beri görüşmemiştik. Ahmet’i kollarında kaybetti biliyor musun?”

“Ne kadar oldu?”

“ İki yıl kadar… Ben yeni komiser olmuştum. O sırada çok aradım ama o ulaşılmaz olmayı seçtiyse ulaşamazsın.”

“Birlikte mi çalışacaksınız?”

“Öyle görünüyor. Bizde zaten bir açık vardı. Şimdi ben de tam kapasite çalışamayacağım için Erol Başkomiser akıllılık etmiş.”

Kerem, geldiğinden beri ilk kez, bütün yüzüne yayılan o muhteşem gülümsemesiyle tebessüm etti.

“Güvenli ellerdesin yani! Senin için kaygılanmama gerek kalmadı.”

“Kerem…”

“Efendim?”

“Sen iyi misin?”

“Şimdi iyiyim, mi mujer!”

“Ne demek o?”

“Oktay, öğle yemeğinden geldikten sonra yanıma uğradı.”

“Eee?”

“Yemek yedikleri restoranda seni bir adamla gördüğünü söyledi. Adam yanağından makas alıyormuş filan, kafası karışmış.”

Kan bir anda Zeynep’in tepesine sıçradı. Kızaran yüzüyle

“Valla, Bak! Ben o Oktay’ın var ya…”

“Sinirlenme mi mujer!”

“Ne demek sinirlenme ya? Kafası karışmış öyle mi? Ulan ben var ya…”

“Zeynep…”

“Sen, sen de ona inandın…” 

“İnanmadım. Mutlaka geçerli bir açıklaması olduğundan emindim!”

“Kerem, sen benden şüphe mi ettin?”

“Şüphe etmedim! Bağırıp durmayı bir kes de dinle!”

Zeynep, öfkeyle küvetin içinde ayağa fırladı. Yüzü öfkeden kıpkırmızı olmuş, hırsından nefes alıp verişi hızlanmıştı. Küvetten çıkmak için adım attığı sırada, Kerem bacağından çekip onu kucağına oturtuverdi. Zeynep, “Bırak beni!” diye bağırınca ani bir hareketle dudaklarını dudaklarına yapıştırdı. Zeynep, hırsla onun alt dudağını ısırıp kendini kurtardı ama kalkmaya davranmadı. Gözleri öfkeden çakmak çakmak olmuştu. Kerem, alt dudağını ovuşturarak

“Hatırlat da bir daha sinirliyken öpmeyeyim seni!”

“Sen, sen bunu nasıl düşünürsün ya!”

“Zeynep, bir dinle!”

“Ne dinleyeceğim be!”

Kerem, onun omzunu kuvvetle sıktı. Hâlâ hassas olan yere uygulanan bu baskı Zeynep’in canını fena yakmıştı. “Ahhh!” diye çığlık attı. Kerem

“Senden şüphe filan etmedim. Hoşuma gitmedi, kabul ediyorum. Kimin nesi olduğunu anlamadığım bir adamla yaşanan bir manzara anlatıldı bana! Sen olsan ne yapardın?”

“Sorardım!”

“Sordum zaten! Sordum ve sen de anlattın!”

“Sormadın!”

“Hayır, günün nasıl geçti dedim; sen de hiçbir şey saklamadan anlattın!”

“Ne saklayacağım be!”

“İşte onu diyorum ben de… Eğer saklayacak bir şeyin olsa ben sorduğumda Harun’dan söz etmezdin. Konuyu geçiştirirdin. Benim zorlamam ve ağzından laf almaya çalışmam gerekirdi. Oysa sen, olup biteni ben kurcalamadan anlattın zaten!”

Zeynep, durup düşününce Kerem’in haklı olduğunu fark etti. Kendisi de olsa aynı şeyi yapardı. Burada kızılacak adam Kerem değildi. Yine de son bir atakla

“Sınava soktun beni yani?”

“Sen olsan sokmaz mıydın?”

Yine sustu Zeynep! Haklıydı. Böyle bir şey kendisine iletilse karşı tarafa açık vermez ama Kerem’i sorgulardı. 

“Oktay’a ne dedin?”

“İşe bugün başladığını ve yemeğe bir iş arkadaşınla çıktığını bildiğimi, üstüne vazife olmayan şeylere burnunu sokmamasını söyledim!”

Zeynep, rahatlamıştı. Kerem de kendi sınavını başarıyla geçmişti çünkü! Yine de kaşlarının arasındaki çizgi öfkenin yatışmadığının işaretiydi.

“Şimdi de ben sınava girdim galiba!”

“ Geçtin!”

Kerem, bir kahkaha atıp ona doğru uzanırken “Gel buraya!” dedi. Zeynep kendini geriye çekerek

“Kalk, giyin! Gidiyoruz!”

“Nereye?”

“Oktay, bizi yemeğe çıkarmaya çok hevesliydi. Gidip şu yemeği yiyelim bakalım!”

“Zeyneppppp!”

“Kerem, kalk dedim!”

                                XXX

Oktay, Kerem’in telefonuyla gelen yemek davetinin sebebini anında fark etmiş ve Efsun’a da söylemişti. Efsun “Oktay, niye üstüne vazife olmayan şeylere karışıyorsun?” diye sorunca da

“Sen olsan söylemez miydin? Ne var bunda? Ben yapılması gerekeni yaptım!”

“İyi o zaman, şimdi kendini Zeynep’in hışmından koruyacak bir yol düşün!”

“Efsun, güvenmiyorum ben o kadına!”

“Kerem güveniyor, sana ne?”

“Ne demek sana ne? Kerem benim en yakın dostum… Üzülmesini, aldatılmasını istemem!”

“Kerem senin görünürde en yakın dostun, Oktay!”

“Ne demek o şimdi?”

“Şu demek: Kerem, sana değer verir, seni yakınında tutar, sever de ama…”

“Ama?”

“Bugüne dek seninle ne paylaştı? Taaaa, çocukluğunuzdan beri bir aradasınız. Kerem’le ilgili herkesin bildikleri dışında sen ne biliyorsun?”

Bu soru bir anda canını yaktı Oktay’ın. Karısı, doğruyu söylüyordu. Eski günlerde de şimdi de Kerem, günlük akışın her detayında ona yer verir ama kendine ait bir şeyi paylaşmazdı. Onu üzenin, kıranın ne olduğunu bilmez hatta incindiğini dahi fark ettirmez ama kendi ruhunun her kıvrımını bilirdi. 

Efsun, kocasının yüzündeki bulutlanmaya baktı ve

“Kerem senin dostun ama sen Kerem’in dostu değil, sadece arkadaşısın! Anla artık bunu!”

“Ben… Ben bunu kabul edemem!”

“Yıllardır kabul ediyorsun ama… Şimdi değişen ne söyleyeyim mi? Yüreğinin sana açmadığı kapılarını bir başkasına, bir kadına açtı. Senin sorunun bu! Sen Kerem’in Zeynep’i dünyasına sokmasını kıskanıyorsun!”

“Saçmalama!”

“Saçmalamıyorum. Bunun sen de farkındasın içten içe. Bu gece bunun en güzel kanıtı.”

“Nasıl yani?”

“Senin söylediklerini karısına anlattı. Belli ki hallettiler sorunu ve şimdi Zeynep seni paralamak için geliyor. Kerem ne yaptı?”

“Ne demek istiyorsun?”

“Demek istiyorum ki tavrını kimden yana koydu? Eski dostundan mı, karısından mı? Tabi ki karısından… Onu durdurmadı, aksine görüşmeyi ayarladı yani senin önünden çekildi ve meydanı karısına bıraktı. Bu sana bir şey anlatıyor mu?”

“ Zeynep’in benden önemli olduğunu…”

“Aynen! Şunu o kalın kafana sok! Zeynep, Kerem için benden de senden de bu dünyadaki bütün insanlardan da önce geliyor Kerem için. Haaa, bak belki Muhif’le yarışır. Onun da galibini bilemem.”

“Yok artık!”

“Aynen! Zeynep’in Kerem’in dünyasındaki yerini ne kadar çabuk kavrar ve buna saygı duyarsan Kerem’i dostun olarak korursun hayatında aksi hâlde bir an düşünmez siler geçer seni!”

“Ya, haklıysam ya Zeynep ona zarar verecekse?”

“O zaman da o acıyı dindirecek adam Muhif olacak, Oktay! Sen ya da ben değil!”

“Sen, sen bundan rahatsızlık duymuyor gibisin!”

“Ben alışkınım!”

“Ne demek o?”

“ Kerem benim hep abim gibi oldu, ben de onun minik kız kardeşi ama hep bildim ki eğer sana zarar verirsem beni yaşatmaz!”

“Hayır, bu doğru değil!”

“Doğru! Bunu anlamayan sadece sensin! Kerem’in öncelikleri hep kesin ve belirlidir. Sadece onu okumayı bilmek gerek!”

“İyi de sen bunca yıl, hiç belli etmedin!”

“Neden belli edecektim ki? Bu, Kerem’le yazılı olmayan anlaşmamızdı. Herkes imzasını atmış, rolünü saptamıştı ve benim şikâyetim yok! Sen de biraz aklın varsa anlaşmaya imzanı atar ve sınırlarını belirlersin!”

                                                                        XXX

Boğaz’ın sularının üstüne konulmuş masalarda oturuyorlarmış hissi veren, son derece şık restorandan içeri girdiklerinde daha arabadan indikleri an, geldiklerinin haberini alan işletmenin sahibi, onları kapıda karşılamış ve Kerem Sayer’in kendi mekânında bir akşam geçirmesinin ona kazandıracaklarını düşünerek anında etraflarında pervane olmuştu bile. 

Patronun refakatiyle Efsun ve Oktay’ın onları bekledikleri masaya doğru el ele ilerlerlerken bütün başların onlara doğru çevrildiğini ve fısıltı hâlinde bir uğultunun yayıldığını duydu Zeynep! Bir başka zaman olsa sinirini bozacak bu durum, bu akşam hiç umrunda değildi. 

Masaya geldiklerinde Zeynep, Efsun’un sıcacık kucaklamasına içtenlikle karşılık vermiş; Oktay’a ise başını hafifçe eğerek uzaktan bir selam vermeyi uygun bulmuştu. Sonra Efsun’un yanına oturmuş, Kerem’in Oktay’ın yanına geçmesini gülümseyerek beklemişti. Kerem, Oktay’ın gerginlikle sallayıp durduğu bacağına fark ettirmeden elini koyup hafifçe sıkmıştı. Oktay, her ne kadar sakin görünse de Efsun’un söyledikleriyle de artan gerginliğiyle başa çıkmaya çabalıyordu. 

Efsun’la Zeynep’in havadan sudan rahatça sohbet etmelerini gıptayla izledi. Kerem’e bir şey sormaya veya söylemeye çekiniyor gibiydi. Başını denize doğru çevirip fırtınanın kopmasını beklemeye başladı.

Siparişler verilip şef garsonun büyük bir itinayla servisleri yapıp onları rahatsız etmeyecek bir mesafeye çekilmesinden sonra masada kadehler kalkarken Zeynep’ten beklenen hamle geldi.

“Öğlen yemeğinde de aynı mekândaymışız Oktay!”

“Ya, evet öyle oldu!”

“Gelip bir ‘merhaba’ deseydin keşke!”

“Seni rahatsız etmek istemedim.”

“Kerem’i rahatsız etmekte sakınca görmedin ama!”

Direk ve sert gelen bu hamle Oktay’ı bir an sersemletti. Ne söyleyeceğini bilemediğinden duraklarken terlemeye başlamıştı bile.

“Bak Zeynep!”

“Bakıyorum!”

“Yani şey… Ben seni… Ne bileyim orada işte, tanımadığım bir adamla görünce…”

“Sen benim çevremden kimleri tanıyorsun Oktay?”

Zeynep’in rakısından bir yudum alarak sakince sorduğu bu soru Oktay’ı iyice germişti.

“Zeynep! Sen de benim yerimde olsan…”

“Eeee?”

“Seni orada bir başka adamla görüyorum. Hem de oldukça yakın bir durumda…”

“Yakın derken?”

“Yani adam yanağından makas filan aldı. Ne bileyim işte?”

“Peki, bak ben sana bir şey anlatayım Oktay! Efsun’la tanıştığım gün, akşam yemeğinden önce Efsun ve Kerem çalışmak için ofise gittiler. Ben de bir süre sonra yemeği haber vermek için yanlarına gittim. Kerem, bilgisayarın başında oturmuş, Efsun da onun boynuna sarılmış konuşuyorlardı.”

Zeynep’in o ilk akşamki sahneyi bu kadar net, bu kadar dolaysız anlatması sadece Oktay’ı değil Efsun ve Kerem’i de irkiltti. Kendi ilişkilerinde bu kadar doğal ve sıradan görünen bir anın, dışarıdan bir göz baktığında nasıl bir izlemin yaratmış olabileceğini masadaki herkes şimdi fark ediyordu. Oktay, böyle bir atak beklemediğinden yüzü kıpkırmızı olmuş ve terlemesi artmıştı. Durakladı.

“Zeynep, Efsun ve Kerem çok eski arkadaşlar…”

“Ben de onu diyorum Oktay! O an, onları gördüğümde çocukluktan beri süregelen yakınlığı dokunuşlarından fark ettim. İki eski dostun kucaklaşmasıydı o kadar!”

“Zeynep, ben bilemezdim!”

“Bilecektin Oktay! Kazık kadar adamsın! Gördüğünü beyninde evirip çevirecektin. Beni hiç tanımıyorsun kabul ama bir kadınla bir erkek arasındaki elektriği sezecek kadar hayat deneyimin var! İki eski arkadaşın arasındaki bir şakalaşmayı, tutkulu bir dokunuşla karıştırmayacak kadar zekân var sanıyordum.”

“Zeynep, çok özür dilerim. Bak ben gerçekten seni kırmak istememiştim.”

“Sen beni kırmadın Oktay! Kıramazsın. Kırabilmen için hayatımda bir yerin olmalı oysa ikimiz de biliyoruz ki yok! Sen benim için Kerem’in değer verdiği birisisin ben senin için Kerem’in karısıyım! Herkes yerini ve durumunu bilsin! Daha fazlasına da talip olmayalım. Beni sevmeni, arkadaşım filan olmanı beklemiyorum. Buna gerek de duymuyorum, istemiyorum da… Ama Kerem benim hayatımdaki tek önemli varlık, o sana değer veriyorsa ben de veririm. O seni seviyorsa ben de sana nazik davranırım ancak daha fazlasını bekleme!

Senin yapacağın da sadece bu! Kerem’le benim arama girmeye kalkma! Kerem’i bana, beni Kerem’e ispiyonlamayı düşünme! Hele hele benim Kerem’in hayatındaki yerimi sorgulamaya kalkma. Kısacası benimle sidik yarışına girme Oktay! Eğer girersen seni fena harcarım!

Ne Efsun’u ne Kerem’i dinlerim, seni öyle bir dağıtırım ki bir daha parçalarını toplayamazsın! Anladın mı beni?”

Zeynep’in buz gibi bir ses tonuyla ama yanlış anlamaya en küçük yer bırakmayan cümleleri masaya bomba gibi düşmüştü. Efsun, Zeynep’in kocasını darmadağın etmesini gözleri tabağına dikili sessizce takip ederken Kerem, sadece Zeynep’in yüzüne bakıyordu. Oktay’ın sessizce yutkunup başını öne eğmesiyle Zeynep

“Güzel! Birbirimizi anladık sanıyorum. Şunu bilmeni istiyorum: Kerem’i çok sevdiğini ve ona zarar gelmesini engellemeye çalıştığını anlıyorum. Ben, Kerem’in hayatına birdenbire dalan bir kadınım. Ne idüğü belirsiz, kimin nesi belli olmayan bir kadın! Çok haklısın ben de kaygılanırdım, yerinde olsam. 

Bunu sözle söylemek manasız biliyorum ama Kerem’i parası, konumu için ayartıp kendime âşık edip evlenen bir kadın değilim! Bunu düşünmen her şeyden önce Kerem’e hakaret! Onu fazlaca hafife almak çünkü… Kim olduğumu, niçin Kerem’le olduğumu da size anlatacak değilim. Bu Kerem’le benim aramda ve her ilişki iki kişiliktir. Senin beni ya da bizi anlamana gerek yok.

Sen Kerem’in hayatında var olduğuna ve olacağına göre ve ben de Kerem’le olduğuma göre yapılacak tek şey birbirimize tahammül etmeyi öğrenmek olacak! Varlıklarımızı ve yerimizi sorgulamadan Kerem ve Efsun için bir arada olmaya ve birlikte zaman geçirmeye alışacağız hepsi o!”

“Anladım! Aslında haddimi çok da iyi bildirdin. Saygısızlık ettim. Gerçekten özür diliyorum.”

“Evet, ettin ama uyarımı ciddiye alacağını ve dikkatli olacağını da biliyorum. Bence konu burada kapandı. Şimdi ağız tadıyla yemeğimizi yiyelim mi?”

Zeynep, Kerem’in ayıklayıp önüne koyduğu balığından bir lokmayı gülümseyerek ağzına götürürken masadaki herkes, olayın kapanmasından duyulan rahatlamayla gevşemişti. O ana kadar susan Efsun, bir şey olmamış gibi bir gün önce yaşadığı komik bir olayı iyice karikatürize ederek anlatmaya başlayınca biraz önceki gerginlik tamamen örtüldü.

Kahveler içilirken Kerem’in telefonu çaldığında Efsun, Zeynep’e cumartesi akşamı ne yapacaklarını soruyordu. Zeynep, o akşam maça gideceklerini söylerken telefonla konuşan Kerem’in yüzünün gerildiğini ve elinin titrediğini fark etti. Kerem, telefonu kapayınca düz bir sesle “Zeynep, kalkmamız gerek!” dedi sadece. Masadakiler olağanüstü bir şey olduğunu hissetmemişti. Oktay “Ne oldu abi?” diye rutin bir cümle kurmuş. Kerem 

“Yok bir şey, Daichi Nakamura’yla bir video konferansım vardı. Unutmuşum. Muhif arayıp onu hatırlattı.”

“Peki o zaman, benim de katılmam gerekiyor mu? Gerçi haftaya gidiyorum ben Tokyo’ya ama.”

“Yo, önemli bir şey değil. Ertelenebilir aslında ama Japonları biliyorsun. Sevmezler öyle erteleme işlerini. Eh, burada da işimiz bittiğine göre…” Bunu söylerken Zeynep’e gülümseyerek bakıyordu. Zeynep, onun doğal tavrının altındaki kasılmayı sezmiş ve gelen telefonun Muhif’ten de olsa video konferansla ilgisi olmadığını algılamıştı. Çantasını alıp çoktan ayağa kalkmıştı, bile. Gelişlerindeki soğukluğun aksine sıcak bir vedalaşmayla masadan ayrıldılar.

Arabaya bindiklerinde Zeynep, “Ne oldu, Kerem?” diye sorunca. Kerem, masadaki rahat adam maskesini çoktan çıkarmış hâlde “Muhif aradı. Projede çalışan mühendislerden biri… Fatih Hekimoğlu… İntihar etmiş!”

“Neee?”

“Adamla dün görüştüm. Gayet iyi görünüyordu!”

“Kerem, ben de geliyorum!”

“Aksini düşünmedim, mi mujer!” deyip kontağı çalıştırdığında yüzü gergin ve dudakları yine çizgi hâline gelmişti.

Continue Reading

You'll Also Like

62.1K 8.7K 31
[🥼🔬] [theoretically lab] kim taehyung, stajyer jeon jeongguk'un tam bir virüs olduğunu düşünüyordu.
2.6K 290 60
Yanlış zamanda yaşayan bir Meyus'un ait olduğu zamana gidene değin görüp hissettikleri..✌
148K 9.1K 41
Geçmişinden kaçıp kendine Paris'te yeni bir hayat kuran cesur bir kadın ve geçmiş yaraları yüzünden hiç kimseye güvenemeyen bir silahşor... Hayat bu...
335K 20.7K 49
Vahşi bir hayatın içine düşmüş narin bir beden, yabani bir adamla baş edebilecek miydi? Burası dışarıdan bakıldığında hipnotize edici eşsiz bir güzel...