KOZA

Od maddoctorbet

18.3K 2.4K 12.6K

"Kelebek öldü." dedim dişlerimi sıkarak. Adam ürpermedi bile. Omuzlarımdaki ceketinin yakasını düzeltti önce... Více

Tanıtım
0.0: Başlangıç
Ölü Bir Kelebek
1.0: Gelecek
0.1: Geçmiş
2.0: Düşmüş Kelebek
0.2: Hayatta Kalan
3.0: İlaçlar ve Zehirler
0.3: Yıldırım
4.0: İskeletler ve Emirler
0.4: Nabız
5.0: Yeniden Çizilen Yollar
0.5: Geceden Doğan Gün
6.0: Çeyreklik
0.6: Dante ve Virgilius
Şüpheli Bir Albay
7.0: İyileşmek
0.7: Kaçınılmaz Unutuluş
8.0: Ait Hissetmeye Başlamak
0.8: Gus'ın Laboratuarı
9.0: Üçüncü Kanal
0.9: Gervasio
0.10: Yıkım Yeşili
11.0: Mavi Lagoon
Hatalı Bir Yarbay
0.11: Kusursuz Yansımalar
12.0: Triton
0.12: Doğru Uyuşturucu
13.0: Kontrollü Vahşet (+18)
0.13: Presyum
14.0: Parmak İzi (+18)
Manipülatif Bir Kadın
0.14 : Kırılma Noktası
15.0: İstila
0.15: Hain
Sonsöz: İhanete Uğramış Bir General
TEŞEKKÜRLER
2. Kitap: ALAKARGA

10.0: Görünmez Adam

283 61 361
Od maddoctorbet

Selam :)

Biraz elimde olmadan geciktim, galiba yazmayı çok istediğim bölümleri bir asırda yazmak gibi bir huyum var😅

Bu arada söylemeden geçemeyeceğim, önceki bölüm yakalamanızı umduğum bir şey vardı. Kimse bir şey demedi. Aynı şeyi başka bir bölümde daha beklemiştim olmamıştı. Neyse, hayırlısı...

İyi okumalar!

------

------

Biriyle iletişime geçmek bazen dünyanın en zor işlerinden biri haline gelebiliyordu.

Normalde çekingenliği fazla olmayan hatta çoğu zaman cesareti aklından yüksek biri olduğumdan insanlarla çok kolay bir şekilde iletişime geçebiliyordum. Karşımdaki kişiden ufak bir olumlu sinyal almam yetiyordu, onunla aynı dalga boylarına geçebiliyordum. Lakin Aldous'un frekansına dair en ufak bir ipucu bulamadığımdan hala sessiz bir şekilde eleksiyoların saklı tutulduğu ambara gidiyorduk. Carmen ve Ares başka bir yeri kontrol edeceklerdi, farklı bir teslimata dair iz bulmuşlardı. Bu yüzden tekrar bölünmüştük kendi aramızda.

Bazı kelimeler insanlarla özdeşirdi. Aldous 'sükunet' kelimesi ile aynı anlama geliyordu benim düşüncelerimde.

Bir insanın bu kadar hızlı ve sessiz olması mümkün olamazdı. Şu ana dek birçok askerle çalışmış biri olarak söylüyordum, adam bir ağırlığı yokmuş gibi çıt çıkarmadan hareket ediyordu. Yavaş olsa bu gayet becerikli hareketin açıklaması vardı. Bu herif hem sessiz hem de hızlıydı.

Lakabı bu yüzden mi fısıltıydı? Fısıltı için bile bir titreşim, bir dalgalanma gerekirdi. Aldous'u dikkatlice inceledim belki de yüzüncü kere. Şu an bunların kafama takılma nedeni onun tam benim istediğim zaman aralığını tesadüfi bir şekilde tutturmasıydı.

Tesadüflere inanmazdım.

Şu an beni gerçekten teslimatı engellemeye mi götürüyor bilmiyordum.

Aldous siyah kıvırcık saçlarını saklayan şapkayı iyice yüzüne indirdi. Bakışlarımı onun yüzüne dikmemden rahatsız olmuştu. 'Kim olmaz ki.' dedi zihnimin derinlerinden Ege. Sonra eklemekte gecikmedi.

'Bir anlık duygusallığınla gardını indirmemeliydin.'

Şu an tek tesellim, başıma henüz bir şey gelmemesiydi. Yani tesellim beni daha fazla paranoyaklaştırmaktan başka işe yaramıyordu.

"Sessizlik güzeldir aslında." diyerek başladım konuşmaya. "Ama biraz gürültü olmadan sessizlik de bir yerden sonra güzelliğini yitiriyor. Anlamlı birkaç söz söylesek de bu sessizliği makul bir sohbete mi evriltsek acaba?"

Aldous omuz silkti. Şapkasını biraz kaldırınca gri gözleri ortaya çıktı. Kıvırcık saçları hemen şapkasının biraz kalkmasını fırsat bulmuş, dışarı fırlamıştı.

"Dinlemekte daha iyiyim, konuşacak konu bulamıyorum."

En nefret ettiğim cevaplar arasında ilk onda bu söz öbeği de yer alabilirdi. Şu anda konuşacak pek çok şey bulabilirdik. Bina şekillerinin bu geldiğimiz bölgede daha izbe bir hale gelişinden tut hangi ülkeye gitmek istediğini sormaya kadar bir sürü malzeme çıkabilirdi ortaya. Ama bu cümle tüm ihtimalleri tokatlıyor, ortadan yok ediyordu. İletişim hem alıcısı hem vericisi olan bir sistemdi. Bazı insanların bunu sadece 'alıcı' konumunda kullanmasından nefret ediyordum.

"Boşver o zaman." dedim açık açık. Sen konuş ben dinliyorumcu takılanların genelde pek de dinlemediğini biliyordum.

Aldous derin bir iç çekti.

"Üzgünüm, bazen biraz kaba olabiliyorum."

Yarım ağız güldüm.

"Üzülmene gerek yok, konuşmadığın için belli olmuyor."

Aldous bunun üzerine omuz silkti. "İletişim kurmakta pek iyi değilim işte." dediğinde derin bir nefes verdim. Çenemi kapalı tutmam gerekiyordu, yapamadım.

"Yeterince çaba göstermediğin bir şeye onda iyi değilim deyip geçmek de... Ne bileyim."

Aldous'un durduğunu bir iki adım attıktan sonra fark etmiştim. Arkamı döndüm, şapkasını kaldırdığı için açıkça görünen yüzüne baktım. Yüzünden hiçbir şey okunmuyordu. Kızmış mıydı? Eğlenmiş miydi? Bir umut etkilenmiş miydi? Bunların hiçbiri olsun istemezdim, sadece bu cümlemin üzerinde biraz düşünsün isterdim.

"Çabalamadığımı nereden biliyorsun?"

İki elimi havaya kaldırdım 'ben bilmem' dercesine. Biraz gözlemlemiştim onu sadece, vakit bulamamıştım geniş bir incelemeye. Elaina, Hector, Lee üçlüsüne hatta Ares'e bile vakit bulabilmişken Aldous'a vakit bulamamın sebebi onun hiçbir zaman bizimle olmak istemeyişiydi. İstemeyen birini fark edemez, hayatınızda bir sembol edinmesini sağlayamazdınız.

"Bizim ekipten biriyle denedin mi? Demek istediğim toplantılarımız değil, bire bir olarak havadan sudan konuşmayı denedin mi?"

Aldous kollarını kavuşturdu.

"Belki daha önce çok denediğim için sıkılmışımdır."

Zihnimin gerilerindeki Ege ile aynı anda tekrarladık: öğrenilmiş çaresizlik. Ben de kollarımı kavuşturdum önce. Elimde değildi. Bu kollarını kavuşturma hareketinin evrensel anlamı kesinlikle bazı açık yolları kapatmaktı. Karşımdaki yaptığında ben de gardımı almak zorunda hissediyordum.

"Belki de yanlış insanlarda ısrar etmişsindir." Biraz gülümseyerek çevremizi işaret ettim kollarımı açarak. Belki biraz destek biraz da ona sunulan yeni yollar bu görevi daha güven dolu atlatmamızı sağlardı. "Farlı yerler, farklı insanlar, farklı olaylardayız Al. Sıkılma lüksümüz yok."

Aldous'un siyah kaşları havaya kalktı.

"Sen az önce bana Al mı dedin?"

Ah evet... Demiştim. Açıkçası Carmen'in ona birkaç kez Al dediğini duyunca ister istemez zihnime işlemişti. Masumca gülümsedim. Bu masum sandığım gülümsemenin dışarıdan kurnazca durmadığını umuyordum sadece.

Aldous tekrar hareketlendi ve beni geçti.

"Bana bir daha Al diye seslenme, rica ediyorum."

En azından nezaketini elinden bırakmamıştı. Carmen'i hiç böyle uyardığına şahit olmadığım için şaşırsam da yolumuza devam ettim onun gibi.

Çalınan eleksiyoların tutulduğu binanın oraya geldiğimizde girişi tutan adamlara baktım. Strateji oluşturmalıydık. Aslında yanındaki binalardan birinin katlarından bekleyen adamların kör noktasına gelecek şekilde atlayabilirdik. Kameraları ben bloke edebilirdim. Kafamda binanın buradan, gizlendiğimiz gölgeler arasından, olasılıklarını ve mimarisini incelerken Aldous,

"Bana yakın dur. Sakın arkamdan ayrılma." dedi. Önüme geçip gözlerini kapattı, derin bir nefes aldı. İki elini de havaya kaldırdı. Sonra bir anda işaret parmağı ve orta parmağı dışındakileri indirdi.

Gri gözleri tekrar bulunduğum noktaya düşmeden "Gidelim." dedi.

"Ne yani?" dedim. "Öylece yanlarından mı geçeceğiz?"

Aldous kafasını salladı.

"Aynen öyle yapacağız ve ruhları bile duymayacak."

Ona tuhaf bir bakış attım, aslında biraz yargılayıcı bir bakıştı. Neyse ki o bunu görmemişti. Gözlerimi kapatıp onun enerjisine odaklanmayı denedim, lakin ortada bir şey göremedim. Ne bir renk ne bir koku ne de bir somutluk... Sorun bende değildi. Mesela kapıda bekleyen iki görevli de C4'tü. Birinin rengi uçuk bir maviydi, ötekininki ise soluk bir sarı.

Aldous'a bakışlarım onun çok rahat bir şekilde gölgelerden çıkmasıyla değişti, merakla izliyordum artık. Bir de dediği gibi onun hemen sırtının dibinde yürüyordum. Birkaç adım attığımızda kapıda görevlendirdikleri insanların görüş açısına girmiştik.

Adamlar bizi fark etmedi. Bakmıyor değillerdi, bizi görmemeleri için kör olmaları lazımdı.

Yanlarından geçerken el salladım, zıpladım, ay yürüyüşü yapmaya çalışıp şansımı zorladım. Görmüyorlardı. Adımlarımızı atar atmaz enerjimle karları süpürüyor eski haline getiriyordum. Geride ayak izi bırakmayalım diye yaptığım bu hareketi tedirgin olduğum için tekrarlayıp dururken duruma anlam veremeyen düşüncelerim durağını Aldous olarak seçti.

Merak dolu bakışlarım hayret eşliğinde hayranlığına yenik düşmüşlerdi. Zilyon tane sorum vardı ama sormaya çekiniyordum. Daha doğrusu ses çıkarmaya... Tekrar gözlerimi kapattım ve enerjimin kızıl tonlarını serbest bıraktım. Sarıdan turuncuya, turuncudan yumuşak bir kırmızıya dönen kolları etrafımı yokladı. Yine bir şey hissedemedim ilk başta. Biraz bekleyince enerjim şeffaf bir duvara çarptı. enerjim bir ahtapot misali o duvarı incelerken Aldous'un dönüp bana bir bakış attığını hissetti her zamankinden daha fazla açılan algılarım. Gözlerimi açtığımda Aldous'un elleri hâlâ aynı pozisyondaydı.

"O baskı senden mi geliyor?" diye sorduğunda enerjimi o şeffaf duvardan çektim. Daha önce hiç böyle bir şey görememiştim. Cevap veremedim içinden geçtiğimiz insanlara bakarken. Cesaret edemedim.

"Bizi duyamazlar." dedi Aldous tahmin etmişçesine. Sonra önüne döndü tekrar. Bina hala yarı yarıya inşaat halinde bir yerdi, kapısı veya penceresi yoktu. Açıklamaya başladığında bu on iki ya da on üç katlı olan binanın sekizinci katına böyle çıkacağımızı düşünüyordum. "Sesi ve görüntüyü absorbe edebiliyorum. Görüntü bizden geri yansıyan fotonlardan oluşuyor ve ben bu fotonları istediğim şekilde geri yansıtabiliyorum. Veya çarpmaları için farklı bir duvar oluşturabiliyorum." dedi açıklayarak. İlk başta hayranlıkla dinlediğim bu kabiliyeti zihnimde bir gerçeğin anahtarı oldu. Gervasio ile konuşurken aniden ortadan kaybolan Aldous detayı mürekkep olup farkındalık haznemde damla damla huzursuzluğu yaydı.

Her şeyi dinlemişti. Her şeyi!

Ağzımı ilk olarak açtım, sonra geri kapattım. Ne diyebilirdim ki? Sadece Gervasio ile olan konuşmalarınızı tekrar tekrar tarayıp tehlike içeren bir şey var mı diye düşünebilirdim. Suratımın rengi kireç gibi olmalıydı şu an. Aldous benim auramdaki değişimi fark etmiş olacak ki,

"Aslında dinlemem iyi bile oldu. Bizzat şahit olmuş oldum Direniş'e çalışmadığına, onlardan gelen teklifi kaba bir şekilde reddettiğine tek ifadesi geçerli şahit benim. Diğer türlü bunlar sana ekipte sorulsaydı çok zorlanacaktın."

"Bakıyorum da aniden çenen düştü." diye tersledim ister istemez. İfşa olduğumun farkındalığı çıplak hissettirdiğinden kollarımı göğsümün üzerinde kavuşturdum. Vasio ile açık açık konuşmuştuk. Çok böyle önemli mevzular değildi belki ama bu ufacık konuşmamızın dinleniş olduğunu bilmek bana savunmasız hissettirmişti.

Artık Kelebek olduğumu biliyor olmalıydı.

"Burası benim alanım, benim dünyam. Burada benim için her şey daha farklı, daha açık ve daha dürüst olabiliyorum." dediğinde göğsüm iyice sıkıştı. Enerjisini hiç hissetmeyişimi henüz kullanmak için uyandırmadığına yormuştum. Bu tedbirsizlik bana pahalıya mal olmuştu.

"O kadarını fark ettim galiba görünmez adam." dediğimde aslında içten içe Aldous'un bizi gizlemek için enerjisinden ördüğü bu şeffaf fanusu bir hapishane fragmanı olarak görmeye başlamıştım. Bana bu yolu, tuzağa düşürüldüğüm gerçeğini yüzüme çarpa çarpa yürütüyordu.

Aldous bu ikinci terslemem üstüne iç çekti. "Gerçekten büyük bir olay yoktu konuşmada. Eğer içini rahatlatacaksa kimliğini zaten tahmin ediyorduk, bu da bizim için yeni bir şey değil."

Yutkundum.

"Tahmin ediyor muydunuz?" diye şaşırarak sorduğumda arkası bana dönük olduğu için göremesem de göz devirdiğini varsaydım.

"Elbette tahmin ediyorduk, aptal değiliz. Üç tane beyin hücresi birbirine çakan her insan bu hipoteze yönelirdi. Üs ve WDA işleyişi ile ilgili her şeye hakimsin. Zamanlaman, davranışların, tavırların... Hepsi bu bütünün içinde." dediğinde daha fazla şaşırdım. Kimse dikkat etmiyor sanmıştım, bir kez daha yanılmıştım. Binanın içinde merdivenlerden sakince çıkarken bu yeni bilgiyi hazmetmeye çalışıyordum.

Daha da çıplak hissediyordum. Hatta bir an kaçırılan eleksiyoların varlığını tamamen unutmuştum.

"İyi de kimse bana bir şey söylemedi ya da belli etmedi." dedim kendi kendime. Aldous bu dışavurumumu üzerine soru olarak almayı tercih etti.

"Çünkü yeni bir kimlik oluşturma çabana saygı göstermeyi seçtik. Tanınmak istesen kendini ilk gün masada tanıtırdın, Darrell sana bunun için imkan verdi ancak sen kullanmamayı tercih ettin. Sevdiği herkesi, üzerinde çalıştığı her şeyi kaybeden birine sırf haklı çıkmak için bir şeyleri diretemezsin. Bu sana sadece daha huzursuz ve melankolik hissettirirdi. Tercihine saygı duymaya karar verdik." O bunları söylerken eleksiyoların olduğu yere sadece iki kat kalmıştı. Yanımızdan hızlıca inen kız biraz dikkatimi dağıtsa da görevimize odaklanamadım.

Ne diyeceğimi bilmiyordum. Onların bu olayı bu kadar olgunlukla ele almasını beklemiyordum. Aslında Adam'ın rastgele insan toplamadığını tahmin etmem gerekirdi. Ares, Meggie ve Lee bireysel dövüşte fazla iyiydi. Elaina geçmişi gereği tüm fişlenebilecek üst rütbelileri ve iş adamlarını tanıyordu, pek çok şeye şahit olmuştu. Rosa hakkında fazla bilgim yoktu, onun hakkında bir şey söyleyemezdim. Hector'un bilgisayar işlerinde iyi olduğunu fark etmiştim. Lottie'yi zerre sevmesem de insanların auralarını, yalanlarını saptayabildiğine dair bir şey duymuştum Lee'den.

Bireysel öfkemi kusmak için girdiğim basamak olarak kullanacağım bu yer aslında insanlık için gerçekten umut vaat eden bir yerdi.

"Teşekkürler Al." dedim göğsümdeki tuhaf hisse rağmen. Sanki bir kuş yuva kurmak için bulduğu her çer çöpü getiriyormuş gibi ağırlaşıyordu git gide.

"Bana Al deme." dediğinde bir tık çirkefleştim. Bu kez ikinci uyarısı olduğu için kibar olmamıştı.

"Carmen diyor ama." dediğimde Aldous bu kez gerçekten fazla ters bir bakış attı bana.

"Çünkü o Carmen." dediğinde üstelemedim. Anlaşılan onun da çenesi bu kadar reaksiyon verebiliyordu, konu değiştiğinde ayarları otomatik kapatmaya gidiyordu.

Ne yalan söyleyeyim, son anda tüm kapıları kapatmış olsa bile birilerine bir parça anlaşılabildiğini bilmek güzel şeydi. En başından beri beni sıkıştırmama, zorlamama sebepleri geçmişime ve mahremiyetime saygı duymalarıydı.

Aldous'u çok yanlış yargılamıştım.

Eleksiyoların tutulduğu kata son birkaç basamak kalmıştı, enerjimin o farklı elementlere çekilişini hissedebiliyordum. Aldous da çekiliyor muydu acaba? Enerjisini etrafımıza bir fanus gibi sardığı düşünülürse onlara çekilmesi bizim görünmezliğimizi etkiler miydi? Oluşturduğu yansımasa titremeler olur muydu?

Kafamda yine kocaman bir soru yığını oluşmuştu.

Katta tam sekiz kişi vardı, hepsi C4 seviyesindeydi. Alt ve üst kattaki kişilerin yardıma koşacağını hesaba katarsak yaklaşık yirmi beş kişi kadar vardı.

Seviye olarak düşük olsalar da sayıca üstündüler. Dikkatli olmak gerekiyordu. Bir C4 çoğu zaman Bestialardan daha tehlikeli oluyordu. Eh... İnsanlardı sonuçta.

Eleksiyo kasaları barizdi. Korunaklı gümüşi parıltısını ve üzerindeki damgaları nakledilirken de görmüştüm daha önce. Lakin odağımız farklıydı. Çünkü katın tam ortasında başında dikilen dört kişinin incelediği, siyah, ebatı oldukça büyük kutu daha ilgi çekiciydi. Beklenmedikti. Aldous'un da benim gibi düşündüğünü varsayarak oraya ilerledim.

Başında dikilen kızın biri iğne içinde kendini belli eden yeşil bir serumu kasadan çıkardı.

"Deneyemez miyiz? Kandırılmadığımızı görmüş oluruz."

Ne ilacıydı bu? Günümüzde uyuşturucu o kadar yaygındı ki kafam ister istemez yeni bir madde mi üretildi sorusuna kaymıştı. Aldous ile birkaç adım daha atmıştık ki açılan algılarım ortamdaki uyanan enerjilerden birine uyarı verdi. Benimki gibi sarı ve turuncu tonlarında dokunaçları vardı. Tam bulunduğumuz noktaya bakan ve sırtındaki silaha uzanan iri adamı fark eder etmez Aldous'u kolonlardan birinin arkasına ittim. Kendim de ateş açılır açılmaz eleksiyoların olduğu kutunun arkasına sığınmıştım. Ona zarar gelmesine izin veremezlerdi. Adrenalin vücudumdaki tüm hücreleri enerjimi farklı bir duyu gibi değil de bedenimdeki tüm kasların gücüne güç katmak için kullanmaya yöneltti.

Eleksiyomu iç cebinden çıkarıp içimden taşmak üzere olan gün doğumunun her rengini ona yansıttım. Mızrağım şekline bürünürken adamların buraya gelen adım seslerini duyabiliyordum. Aynı zamanda arkada bıraktığımız merdivenlerden de çıkanlar vardı. Aldous'a baktım.

O bana kafasıyla merdivenleri işaret ettiğinde onay verdim. O yeni gelenleri alacaktı. Adım sesleri bana adamın son bir metresinde olduğunu belirttiğinde derin bir nefes alıp kendimi hazırladım. Teslimat ürünlerine zarar gelebileceği için ateş etmeyeceklerinden emin olduğum bu metre kare içerisinde tutacaktım kavgayı.

Sağımdan çıkan adam için bacağımı yana atıp yere düşmesini sağladım. Onun hemen arkasından çıkan üç kişi bana doğru hamle yaptığında ilk ikisinin kılıç şeklindeki eleksiyoları ile olan saldırıyı mızrağım ile birbirine yönlendirdim. Üçüncünün bana savurduğu yarım pike tipindeki silahını enerjimle engelledim. Bu esnada enerjimin bir kısmını bacağıma verip yarım pikeyi tutan kıza tekmeyi bastım. Kız geriye doğru uçarken arkamda kalkmaya çalışan adamın kafasına mızrağımın bıçaksız alt ucunu geçirdim. Bir süre daha etkisiz kalsa iyi olurdu. Az önce birbirine düşürdüğüm kılıçlı iki kişi iki yanıma geçtiğinde ilk önce mümkün olduğunda darbelerinden kaçmaya ve ıskalamalarını sağlamaya çalıştım. Arkamdakinin hareketleri sarsaklamaya başladığı an ona yöneldim. Önümde duran adamın karnıma yönelttiği tek el kılıcından kaçmak için zıpladığımda yere inmeden önce, arkamda kalan elemanın dengesini sağladığını belli eden geriye attığı sol bacağına güçlü bir tekme savurdum. O dizlerinin üstüne düşerken az önce hamlesini engellediğim adamın bu kez omzuma hedef aldığı vuruşunu enerjimle savurmuştum. Dizlerinin üstüne düşen adamın suratına dizimi sertçe geçirip onu da etkisiz kıldığımda sadece bir tanesi kalmıştı geriye.

Aldous'a göz attığımda eleksiyosunu nunchaku ile kurasigama arasında olan ikisine de benzeyen bir modelde kullandığını gördüm. Karakterini ve enerjisinin gizemli yapısını düşününce ninjitsu sanatını andıran bir silah modelinde kendisini bulması doğaldı. O da kendisine gelen üç kişiden ikisini halletmiş, sonuncusunu merdivenlerden gelenlerden birinin üzerine fırlatmakla meşguldü.

Dikkatimi mücadeleme tekrar veren benim odağımın kaydığını fark edince çelme takıp beni yere düşüren adam oldu. Eleksiyom da elimden kayıp gitmişti. Yere düşer düşmez ellerim üstüne verdim tüm yükümü. Böylelikle enerjini bedenim boyunca ayaklarıma yansıtıp o adamın suratına tam çenesinin altından tekmeyi bastım.

Yumruklarıma değil de daha çok tekmelerime güvenirdim.

Adam inleyerek geriye düştü. Muhtemelen çenesinde kalıcı bir hasar bırakmıştım. Ayağa kalkıp eleksiyomu tekrar sağ elime aldım. Aldous merdivenlere yönelirken ben geriye kalan ve siyah kutunun başında duran iki kişiye yöneldim. O esnada beklemediğim bir şey oldu. Az önce geriye fırlattığım kız kutunun içinden o yeşil serumlu iğneyi çıkardı. Ne yapacağını anladığım an koştum ama yetişemedim. Kız onu bacağına saplarken yanında duran adam ona vakit kazandırmak için benim üstüme atladı. Serumu kendine enjekte etmiş olan kız kıvranırken ben onu koruyan adamla boğuştum.

Onu hızlı bir şekilde savuşturmuş, üstesinden gelmiştim ama geç kalmıştım.

Kız tekrar ayağa kalktığında bu kez gözlerinde tuhaf bir renk vardı, enerjisinin rengi ile aynı sarılıkta olan gözlerini gördüğümde saniyelik olarak gözlerimi kapattım ve enerji seviyesini tekrar kontrol ettim.

Az önce C4 olan bu kız şu anda B4'tü.

O serumsa bir uyuşturucudan çok daha fazlasıydı.

Kız eleksiyosunu tekrar eline aldığında bu kez şekli ucu tırpanı andıran yarım bir pike değildi, 170 boyu ile uyumlu olan uzun bir mızraktı benimki gibi. Gardımı aldım, benim üstüme atlayacak sandım.

Ama o benim sandığımın aksine arkasındaki duvara koştu, tüm enerjisini eleksiyosuna verip o duvarı yıktı. İlk başta anlam veremesem de uzaktan gelen helikopteri gördüm. Eleksiyolardan vazgeçmişlerdi. Önceliğin bu yeşil serum olacağını anladığım an ileri atıldım.

Kaçmasına izin vermeyecektim.

Kız da benim üstüme atıldı. Eleksiyolarımız arka arkaya üç kez çarpışırken giderek artan ve kollarında biriken enerjisini hissettim. Kendiminkini ortamda hakimiyet sağlaması için iyice dışarı yayarken arkasında kalan yıktığı duvardan kalan parçaları onun üstüne yönlendirdim. Böylelikle dikkati dağılmış olduğunda eleksiyomu yere attım. Tüm enerjimi avuçlarıma verip kızın göğsüne sertçe vurdum ikisiyle birden. Kız nefesi kesilerek yere düştü ve birkaç saniye daha nefes alamadı.

Önemli olan enerji seviyesi değildi, onu nasıl kullandığındı.

Helikopter buraya fazla yanaşmadı ama o siyah kutu harekete geçti. Açık duvara doğru hızla hareket eden paketin istikametini takip etti gözlerim. Helikopterin açık kapısında dikilen adamın elinin bir kontrol panelinde olduğunu fark ettim. Fazla vaktim yoktu.

Birkaç adım geri gittim. Sonra koşmaya başladım, binadan ayılmadan önceki son adımımda enerjimin tamamını ayağımda yükleyip karşıt bir enerji oluşturdum yükselmeden önce. Zıpladığımda bu mesafeye rağmen helikoptere ulaşıp bu olayı tamamen halledebileceğimi biliyordum.

Ama ben havadayken o birkaç saliselik anda kutuyu kontrol eden adamın arkasından çıkan kişinin beni bir silahla vurması beklemediğim bir durumdu.

Bacağıma saplanan iğne helikopterin iniş takımına tutunmamı engellemedi. Yine de bir sorun vardı.

Enerjime erişemiyordum.

Sınırıma ulaşmamama rağmen o gün doğumunun sıcak renklerinden hiçbiri o an bedenimde dolaşmıyordu.

Kendimi zorlayarak yukarı itekledim. Bu helikopter hızla hareket ettiğinde burada kalırsam ölürdüm. Ne kadar sürecekti bu enerji kaybı bilmiyordum.

Tam tutunarak tırmanmıştım ki içerideki adam siyah postallarıyla omzuma bir tekme savurdu, ilkinden başarıyla kurtulsam da enerjisiyle desteklediği ikinci tekmesinden kurtulamamış ve aşağıya düşmeye başlamıştım.

Kafamda çare üretmeye ve paniğe kapılmamaya çalışıyordum ama teknik olarak sekizinci kattan aşağıya normal bir insan gibi düşüyordum.

Tam tüm çarelerin tükendiğini zannetmiş ve kaderimle yüzleşmeyi seçmiştim ki havada durdum. İlk başta beni tutanın Aldous olduğunu sandım.

Yavaşça zemine inerken gördüğüm manzara şaşkınlığıma şaşkınlık eklerken vermem gereken asıl mücadelenin şimdi başladığını fark ettim.

Ondan gizli buraya geldiğimiz çok sevgili generalimiz Adam, arkasında muhtemelen bizi satmış olan biricik ekip arkadaşımız Lena ile aşağıda bizi bekliyordu.

-Bölüm Sonu-

Yorum ve oylarınızı bekliyorum.

Ve @ahzende benim peşimi bırakmadığın için teşekkür ederim, bu bölümde gerçekten çok zorlandım yazarken.

Artık aksiyonsuz ya da yeni şeyler keşfetmediğimiz bölümler olmayacak gibi.

Sonraki bölümde görüşmek üzere!

Sevgiler...

-B

Pokračovat ve čtení

Mohlo by se ti líbit

24K 796 19
Ceylin kendisini hep siyah olarak tanımlardı. Ilgaz ise bembeyazdı onun için. Bir bakımdan; Ceylin gece, Ilgaz ise gündüzdü. Şimdi ise gece ve gündü...
115K 9.6K 23
Başını eğdi ve kadının ter ve tozla kaplı kokusunu içine çekti. "Ne kadar canını yakabileceğimi, ölmek için yalvarana kadar seni süründürebileceğimi...
465K 14K 51
işten eve dönerken ıssız bir ormanda duyduğu sesin peşine gitti ve bu bulunduğu yer onun hayatının değişim noktasıydı. * * * * * İLK KİTABIM OLDUĞU İ...
841K 53.2K 48
Yakın gelecekte öngörülebilen teknolojilerin peşine düşen ülkeler, bir güç yarışına girer. Ülkelerin tehlike getiren icatları, dünyaya sunulması konu...