KOZA

By maddoctorbet

18.7K 2.4K 12.6K

"Kelebek öldü." dedim dişlerimi sıkarak. Adam ürpermedi bile. Omuzlarımdaki ceketinin yakasını düzeltti önce... More

Tanıtım
0.0: Başlangıç
Ölü Bir Kelebek
1.0: Gelecek
0.1: Geçmiş
2.0: Düşmüş Kelebek
0.2: Hayatta Kalan
3.0: İlaçlar ve Zehirler
0.3: Yıldırım
4.0: İskeletler ve Emirler
0.4: Nabız
5.0: Yeniden Çizilen Yollar
0.5: Geceden Doğan Gün
6.0: Çeyreklik
0.6: Dante ve Virgilius
Şüpheli Bir Albay
7.0: İyileşmek
0.7: Kaçınılmaz Unutuluş
8.0: Ait Hissetmeye Başlamak
9.0: Üçüncü Kanal
0.9: Gervasio
10.0: Görünmez Adam
0.10: Yıkım Yeşili
11.0: Mavi Lagoon
Hatalı Bir Yarbay
0.11: Kusursuz Yansımalar
12.0: Triton
0.12: Doğru Uyuşturucu
13.0: Kontrollü Vahşet (+18)
0.13: Presyum
14.0: Parmak İzi (+18)
Manipülatif Bir Kadın
0.14 : Kırılma Noktası
15.0: İstila
0.15: Hain
Sonsöz: İhanete Uğramış Bir General
TEŞEKKÜRLER
2. Kitap: ALAKARGA

0.8: Gus'ın Laboratuarı

329 64 363
By maddoctorbet

Selam :)

Beklettiğim için üzgünüm. Sınavlarım geçtikten sonra sık bölüm gelecek söz! Eylüle kadar bu hikayeye final vermek istiyorum çünkü bir daha böyle fırsatım olmayabilir.

Bölümlere isim vermiyorum ama bu bölümün bir ismi olsa "Gus'ın Laboratuvarı" olurdu.

Bu arada bazı bölümlerin başında resim oluyor bazılarında olmuyor. Bunun sebebi o bölüme veya hikayeye uygun görmem o an. Eğer olmuyorsa sırf güzel diye alakasız görseller koymak istemiyorum. Size anımsatanları benimle paylaşabilirsiniz :)

İyi okumalar!

------

------

"Sakın kafana göre iş yapma Bet."

Şu an orta çağdaki yuvarlak masa şövalyelerinden çağrışım yapacak şekilde tek tek dizilmiş yeni ekibimle otururken kafamda yankılananlar Adam'ın konuşmayı sonlandırmadan önceki söyledikleriydi.

"Bu işe bulaşmanı istemiyorum."

Olayı açıklarken daha önce Koza'nın yaptığı soygunlardan örnekler veren Carmen'e baktım. Saçını yine sımsıkı bir topuz yapmıştı. Bu zayıf, kemikli yüz hatlarını daha da öne çıkarıyordu. Bir yandan olayı açıklıyordu. Bir yandan da diğer Koza'nın giriş şekli ve soygunu ile ilgili ayrıntıları yansıtıyordu masaya. Kafamda bin tane tilki dönerken yine göz göze geldik. Carmen'in bal rengi gözlerinin benim üzerimde dolanıp durması şaşırtıcı değildi. Sonuçta masaya yansıttığı soygunların yarısını ben yapmıştım. Benim dışımdaki on iki kişi için bunlar önemli detaylar olabilirdi.

"Ben halledeceğim."

Halledebileceğinden şüphem yoktu. Sadece... Bu ikinci koza şu ana dek Mavi Birlik'i soymuş, WDA'yı bana bırakmışken nasıl olur da şimdi taktiğini tamamen değiştirebilirdi? Hem de eleksiyo çalarak? Açıkçası kafamda birkaç bölge işaretlenmişti. Ya Reykjavik'e geri dönmeliydim ya da Amsterdam'a gitmeliydim. Ortada sorgulamam gereken birtakım durumlar vardı. Problem tam olarak şu noktada başlıyordu: Şu an ikisi de imkansızdı.

Bu benim meselemmiş gibi hissediyordum.

Elimle şakaklarımı ovarken yakalandığımı -ben olarak yakalanığımı- kim biliyor olabilir diye düşünüyordum. Çünkü diğer kozanın WDA'yı soyması yakalandığımı biliyor olması demekti. Diğer türlü neden bir anda yine Mavi Birlik'i soymak yerine farklı bir yola sapsın ki? Darrell basından hatta yakalandığım üsteki herkesten bu gerçeği gizlemişti. Beni generale topluluk içinde hakaret etme suçundan tutuklanmış göstermişti. Tabii beni sorgu odasına götürenler, ilk başta uçakların kaçmasına izin verdiğimde yardıma gelenler ve sorgu odasında camın arkasında kayıt tutanlar dışında... Darrell şu an onları sorguluyor olmalıydı. Bilgiyi birine sızdırdılar mı?

Bence onlar sızdırmamıştı, cesaret edemezlerdi. Direkt isimleri elimizin altındaydı. Çok basit olurdu. Direniş için çalışmıyordum doğrudan. Bu yine de içlerinde beni bilen biri yok demek değildi. Onların hackerları ile beraber çalışmıştım sonuçta. Onlarla aramı yapan Gervasio'ydu. Onu en son İzlanda'da bir gece kulübü işletirken görmüştüm. Benim yakalandığımı tahmin etmiş olmalıydı, aptal bir adam değildi. İşin içine üçüncü bir kozayı sokan o mu bunu bilmem gerekiyordu.

Eğer öyle bir bok yaptıysa bu kez ona siktiri çekmek için not göndermek ile yetinmeyecektim.

"Peki onu nasıl yakalayacağız?" diye sordu Meggie bölerek Carmen'i. Bölmekte haklıydı çünkü şu an eski soygunlara bakmak biraz anlamsızdı aslında. Hem soyan kişi farklıydı hem de bu kez soygun devasaydı.

O eleksiyolar milyarlar değerindeydi.

"Öyle bir emir almadık, sadece sizi bilgilendirmem istendi." dedi Carmen. Yüzündeki ifadeden bu durumdan onun da hoşnut olmadığını anlamıştım. Adam beni bu işin içine sokmak istemiyordu. Dante bu işin içine girerse benim Direniş ile irtibata geçeceğimden şüpheleniyordu.

Ki yapacaktım dürüst olmak gerekirse. Ama Adam'ın korkulu rüyalarındaki gibi ihanet için değil de biraz kişisel çıkarlarım adına hesap sormak için...

"Ne yani?" Buna ilk isyan eden Jules olmuştu. Omuzlarına gelen kahverengi saçlarını kulağının arkasına sıkıştırmıştı. Erkeklerden onunla ve Aldous ile hiç konuşamadığımı o an fark etmiştim. Hiç denk gelmemiştik. "Burada deminden beri sadece bilgi almak için mi dinliyoruz bunları?"

"Darrell öyle istedi." dedi Lena omuz silkerek. Sesi duygusuzdu. Daha çok Carmen'in ne yapacağını test etmek istiyor gibiydi. Açıkçası ben de Carmen ne yapacak merak ediyordum. Elinden bir şey gelmesini çok istediğini açık şekilde görebiliyordunuz.

"Biz süs olsun diye kurulduk galiba." dedi Hector yine aynı irrite olmuş tonla. Yanımda oturan Lee de omuz silkerek ona hak verdi.

"Elimizden bir şey geldiğini, bir ekip olarak çalışabileceğimizi görmek için harika bir fırsat bu."

Carmen derin bir nefes verdi. Onun kafasında da muhtemelen bu vardı. Ekibi uzaylılarla karşılaşmadan önce test etmek epey işe yarar bir fikirdi. Ne yapabileceğimizi performansımızı görebilirdi. Emir komuta zincirindeki davranışlarımıza, yönelimlerimize aşina olabilmek için daha iyi bir fırsat düşünülemezdi.

Ama bir de Darrell'in emrinde çalıştığı gerçeği vardı.

"Bakın, bunların hepsini ben de görebiliyorum. Ama Adam yapmama izin vermediği sürece yapamam. Onun emrine karşı gelemem."

Lottie iç çekti. "Bakın, generalin emrine karşı gelmek aptallık olur. Ama şu an harekete geçmememiz eziklikten ve zaman kaybından başka bir şey değil. Bu yüzden biraz esnetebiliriz bence bu izin mevzusunu. Darrell fark edemeden eleksiyoları bulmuş oluruz."

Lottie'ye o kadar sinir oluyordum ki normal nefes alış verişi bile bana batıyordu. Dünyanın en aptal nefes alan insanı olduğuna inancım tamdı. Sanki o kadar kolaymış gibi düşünmeden fikrini ortaya atmıştı. Eleksiyoları bulmak için önce o metallerin yaydığı radyoaktif dalgaları yakalayıp onların yerini saptayabilecek bir bilgisayara ihtiyaç vardı. Ve bu çok kıymetli saygı değer bilgisayar şu an sadece Gus'ın kontrolündeydi. Hani böyle bir niyet aldığımız anda Adam'a ufak bir mesajla her şeyi bildirebilecek olan, askerlerden nefret eden bilişim başkanımız Gus... Carmen'i durduran da bu olmalıydı. Neyseki Carmen benim aksime sabırlı çıkarak Lottie'ye aptala anlatır gibi güzelce açıkladı.

"Bak, mühimmat ve ulaşımı bir yere kadar halledebilir üsten ayrılışımızı bir test sürüşü gibi gösterebilirim. Ama diğer tüm yerleri saptamak ve iz sürücüleri devreye sokmak için Gus'ın izni gerekli. O da günahını verir yine de istediğimiz izni vermez."

Aldous omuz silkti. O kadar sessizdi ki bazen onun varlığını unutuyordum. Lakabı Fısıltı'nın hakkını verecek bir görünmezliğe sahipti.

"Peki onu ikna etmenin bir yolunu bulamaz mıyız? Ortak bir nokta çizebilirsek veya ona istediği bir şeyi sunabilirsek bizim için çalışmaya başlayacaktır. Adam'a sadece o A1 seviyesindeki tek özel seviyeli olduğu için bağlı, daha çok işine yarar bir şey bulduğu an bırakacaktır."

Kaşlarımı kaldırarak Aldous'un gri gözlerine baktım. Siyah kıvırcık saçları iyice uzadığından yüzü saçlarının arasında kayboluyordu. Bu çocuk ne ara Gus ile Adam'ın ilişkisini inceleme fırsatı bulmuştu? Yoksa ben Adam ile uğraşmaktan odağımı mı kaybetmiştim de zaman ayıramamıştım?

"Gus tuhaf biridir." diye söze girdi benim gibi kaşlarını çatmış Lena. Bu kızı zaman zaman kendime benzetiyordum. Ama benim daha ruhsuz, sıkıcı ve renksiz versiyonuma... "Tek derdi Regembestia ve Bestialar. Elinden gelse canlı birkaç Bestia inceleyebilmek için koca bir şehri bedel olarak sunar."

Bu benim aklıma bir şey getirdi.

Galiba gerçekten Gus'a teklif edeceğim bir şey vardı. Önce buna değer mi onu kafamda tartmalıydım.

"İstese ona bir asker canlı bir Bestia her savaşta getiremez mi?" diye sordu Meggie.

Bu kadar cahil ve mevzudan uzak olmasına hayretle bakakaldım. Bunlar hiç ders almamış mıydı? Bildiklerimiz az olsa bile bunun neden mümkün olmadığını herkes bilirdi. Bilmese bile şunu tahmin edebiliyor olmasını beklerdim: Getirebiliyor olsak Regembestia'dan böyle kilometrelerce ışıkyılı kadar bilgi uzaklığında olmazdık herhalde değil mi?

Meggie ve Lottie'ye tahammülüm yoktu.

"Bestialar onları canlı kafeslemeye çalıştığımız an kendilerini imha etmeye programlılar." diye açıkladı Onyeka kibarca.

Evet, canlı ve aşırı gelişmiş bir organizma bu tarz bir tehtidi algıladığı anda hayati organlarını patlatıyordu. Bir nevi saniyeler içerisinde gelişen bir apoptozis de denebilirdi. Bu yüzden onlar hakkında bilgimiz uzaktan edindiğimiz, tecrübe ettiğimiz kadardı. Bir de en önemlisi öldürecek kadar...

Curtis ve Rick ile araştırmalarda önemli bir miktarda ilerlemiştik. Anatomilerinde ve fizyolojilerinde Regembestia'ya dair bir şeyler bulmaya çabalıyorduk. Ona ulaşabilir miyiz diye. Çünkü kendi geninden ürettiği yaratıklar bir miktar ortak bir bilinç taşıyordu, bu bilincin annesine dair birkaç ipucu olmalıydı derinlerde.

"Arkadaşlar!" diye seslendim. Bana dönen on iki çift gözle beraber kollarımı kendime sardım. Biraz tedirgin olmuştum. Gerçekten değecek miydi bu bilgiyi vermem? Gus pisliğin teki olması dışında nasıl biriydi?

Şu an tek istediğim Gervasio ile bu yedek Koza mevzusunu konuşmaktı. Buna ihtiyacım vardı. Bu üs dışında bir yerde nefes almalı, konuşmalıydım.

Gözlerimi Carmen'in bal rengi gözlerine diktim.

"Eğer Gus'ı ikna edebilirim desem, bu ekip operasyona çıkmaya yüzde yüz gönüllü mü?"

Cevabımı veren sevinçle ayağa fırlayan ve "İşte bu!" diye bağıran Lee olmuştu.

●○●


Elimde Darrell'in Sevilla'dan getirttiği defterlerimden biriyle Gus'ın laboratuvarına giderken kafamda hala bin tane tilki dolanıyordu. Kuyruklarını çarpıştıra çarpıştıra türlü türlü komplo teorileriyle cirit atıyorlardı. Gus bu tarz askeri mücadeleleri sevmeyen bir tip olduğundan -Onyeka ve Lena bunun defalarca üstüne basmıştı- ilk cümlelerimi dikkatli seçmem gerekiyordu. Üssün güney batısındaki geniş binaya vardığımda derin bir nefes aldım. Kendisi için bu diğerlerine göre daha ufak binanın duvarlarını yıktırmış, daha geniş bir çalışma alanı yaratmıştı. Yalnız çalışmayı seven birinin hissettiği hiçbir yere sığamama duygusunun hakkını veriyordu anlaşılan. Elimdeki defter birkaç kiloya dönüşmüştü, parmaklarımın arasından fırlayıp gitmek için yalvarıyordu.

Onu dinlemedim, Carmen'in bana verdiği kartı tarayıcıya okuttum. O bana kartını vermeseydi giriş iznim yoktu buraya. Çünkü Gus kimseyle muhattap olmak istemiyormuş.

Lena onun kendini beğenmiş, zekası ceplerinden taştığı için sosyal becerilerine yetirememiş, başka insanların da hayatı olduğunu unutan biri olduğunu üç kere vurgulamıştı. Orada şaşkına dönüp adamın ağzına bir tane indirmeyeyim diye uyardığını varsayıyordum.

İçeri adımımı attığım ve gözlerimin ortama değdiği an irkilmeden edemedim. Duvarlar Bestia resimleri ve çizimleri ile doluydu. Her yere cam fanuslarda farklı Bestia maketleri yerleştirilmişti. Oda fazlasıyla dağınık lakin kendi içinde de bir o kadar düzenliydi. İster istemez gözüm maketlerden birkaçına takıldı. Dokunaç sayılarına baktım.

Bizim savaş meydanında karşılaştıklarımızın çoğu sekiz veya on dokunaçlı oluyordu. Eskiden on iki dokunaçlılar daha sıktı. Dokunaç sayısının çok olması onları daha kolay bir hedef haline getiriyordu zannedilenin aksine. 

Bir Bestia'nın dokunaç sayısı ne kadar azsa o kadar gelişmiş ve zeki bir varlık oluyordu. Gözlerim merakla aramaya devam etti. Acaba onunki de var mıydı?

Dört dokunaçlının önünden geçerken maketlerin gerçeğinin görünüş olarak birebir kopyalandığını fark etmek beni biraz ürkütmüştü. Boyutları, o kendilerine özgü parlak siyahları, bel çevreleri, dokunaç uzunlukları hatta yüzleri bile... Dokunaç sayıları kadar olan göz çukurlarının altında bulunan grimsi parlak çizgi bile atlanmamıştı. Bana her zaman pençeyi andıran bacaklarındaki katmanları inceledim.

Yürümeye devam ettim. Hala Gus'ı ve onun beyaza boyadığı uzun örgülü saçlarını görememiştim.  Ana bilgisayarın önündeki maketi görmemle yerime mıhlandım. Bu diğerlerinin aksine fanusun içinde değildi, tamamlanmamıştı. İki uzun dokunacına baktım. Diğer bestiaların aksine onun dokunaçları siyah değil gümüşiydi. Gümüşi dokunaçları bedenine ilerlerken parlak bir antrasit rengine dönüşüyor sırtındaki zırh niyetine örülü kabuklarıyla birleşmeden hemen önce orada parlak kırmızı ışık veren şerit vardı. Diğer bestialardan çok daha büyük olan Magnustia bedenine bakarken ellerim bende uyandırdığı anılarla titredi.

'Kaybettiklerini görmeni istiyor.' cümlesi tekrar yankılandı kafamda dünmüş gibi. 'Bize kafa tuttuğun an kimleri nasıl öldürdün bilistiyor.' 

Tıslamalar o kadar gerçekti ki içimde o daha önce hissettiğim şey tekrar kımıldadı. Parmak uçlarımda enerjimin en sıcak versiyonu birikirken eritmek istedim. Parmaklarım arasında akıncaya kadar o verdiği histe yuvarlanıp niye buradayım tekrar hatırlamak istedim. 

'Sen bu seçilimde kaybettin Aksoy' 

Bu kez tıslama çok daha canlıydı. Hemen kulağımın dibinde tekrar söylenmişti zihnimin derinliklerine. 

Bir adım daha yaklaştım. Magnustialar en gelişmiş bestia türüydü, onu görüp de canlı kalmış biri yok gibiydi. Onlar Regembestia'nın generalleriymiş var sayıyorduk. Büyük, kazanacaklarından emin olmadıkları kuşatmalarda asla ortada görünmezlerdi.

"Fazla tanıyormuş gibi bakıyorsun."

Maketin tamamlanmamış sırt kısmına bakarken duyduğum ses olması gerektiğinden daha fazla sarstı beni. Hafif bir irkilme sonrası arkamı döndüm. Gus'ın dip boyası gelmiş beyaz saçları o simsiyah kökleriyle oldukça tuhaf duruyordu. Kalım camlarını buradan seçebildiğim kırmızı çerçeveli gözlüğünü burnunun ucuna indirmiş, kollarını kavuşturmuş beni izliyordu.

"Uzaktan akrabam olur kendisi." dedim dalga geçerek. Sonra tekrar Magustia'ya çevirdim gözlerimi. "Özlemişim."

Yalan değildi. Uzaylılarla birebir çarpışmayı özlemiştim. İnsanlarla tartışmak, boğuşmak beni yeterince tatmin etmiyordu. Vücudumda dehşete dökülmeyi bekleyen çok fazla öfke vardı.

"Fazlasıyla benziyorsunuz." diye aynı şekilde karşılık verdi Gus. Ona ters ters bakınca omuz silkti.

"Az önce sana iltifat ettim bayan ukala. Bu dünyanın başına gelmiş en güzel şeylerden birine benzettim seni. Hatta belki de en güçlü şeye..."

Kurduğu cümle beni dürtüklese de aşırı tepki vermedim. İnsan gibi çıkıştım, usulünce davranmam gerekiyordu değil mi? 

"Bu dünyanın başına gelen en güzel şey mi? Regembestia kansere tedavi buldu, dünyadaki açlık sorununu çözdü de benim mi haberim yok?"

Gus alaycı bir şekilde güldü ve omuz atarak yanımdan geçti. Onu takip ettim. Girişteki maketlerden uzağa boydan boya farklı çizimler, yazılar ve formüllerle kaplanmış bir duvarın önüne götürdü beni. Birkaç tane sürüklenebilir tebeşirli tahta da vardı eski model. Her şeyi dijital ortama aktarabilecekken ve orada daha kolay halledebilecekken böyle eski usul kullanması beni bir tık etkilemedi desem yalan olurdu. Gus masasına oturur oturmaz masa renklendi ve önünde hemen tuşlar belirdi. O masada birkaç tuşa basarken sesimi çıkarmadan bekledim. Masanın ucunda duran kutu meyve sularından biri alıp bana döndü en son. Pipetin poşetini soyarken beni tepeden tırnağa süzdü.

"Hala Carmen seni niye buraya yolladı bunu açıklamanı bekliyorum. Burada misafir sevmediğim konusunda uyarmış olmalılar seni."

Henüz vakti değildi.

"Sen benim sorumu cevaplamadın. Onlarca masum insanın ölümüne sebep olan bir uzaylı istilası nasıl başımıza gelen en iyi şey olabilir?" diyerek yineledim sorumu. Şişe camı gibi olan gözlüklerini çıkarıp masaya bırakınca Gus'ın kahverengi gözlerini görmüş oldum. Fazlasıyla kendinden emindi. Duruşunda o kendine has çok bilmişlik vardı. Bana cevap vermeden önce meyve suyundan seslice büyük bir yudum aldı.

"Masum insanlar Regembestia yokken de fazlasıyla ölüyordu. İnsanlar insanları öldürürken kimsenin gıkı çıkmıyordu ama bunu yapan uzaylılar olduğunda herkes tek yürek oldu. Regembestia gelmeseydi sence ne olacaktı?"

Sessiz kalmayı tercih ettim. Gus zaten keyifle anlatmaya devam edecekti.

"Nükleer savaş? Biyolojik silahlar? Üçüncü dünya savaşı? Pek çok teori üretilebilir değil mi? İnsanın insana yapabileceği en ufak şeyi başka bir tür yapınca ona düşman kesiliyoruz. Uzaylı istilası şu ana dek insanların daha doğrusu devlet adamlarının kendini en çok aklayabildiği tek yegane şey." dediğinde üst dudağımı ıssırdım.

"Yani diyorsun ki Regembestia bizi daha iyi bir insan olmaya zorladı." dediğimde omuz silkti. Mantığına tükürmek üzereydim, ah bir savaş meydanını görseydi de Bestiaların o temiz kalbiyle yüz yüze tanışsaydı. "Gidip dünyamızın ve düzenimizin içine sıçtığı için tebrik kartı falan yaptıralım o halde. Ya da bir şehrin etrafına kocaman bir kırmızı kurdele çekip açılışa çağıralım. Koca yürekli uzaylıya bak sen!"

Dalga geçmemek elimde değildi. Başıma gelenleri o kadar basit bir ağızla aşağılıyordu ki delirecektim. Nasıla yine ölüyordu insanlar demişti pişkin pişkin. Bencil pezevengin teki olduğunu söylemişlerdi de inanmamıştım. Acaba hiç Regembestia'nın yakıp yıktığı bir şehrin içinden geçmiş miydi?

"Eh... Vergileri arttıran WDA, Regembestia değil. İnsanlar üzerinde deneylerini yardım adına yapan kuruluş Mavi Birlik, Regembestia değil. Şu ana dek insanlığa en büyük zararı yine insan verdi. Regembestia değil. Ama kötü ilan edilen her zaman o olacak."

"Çünkü o bir melek! Regembestia bu dünyanın kılına zarar vermedi ki. Boşa nefret ediyoruz uzaylıdan, aslında vatandaşlık falan vermemiz lazım, dört yıl taşeron olarak çalışırsa yerleşme hakkını da ayarlarız. Ne dersin?"

Gus gözlerini devirdi. Tekrar. Bana geri zekalı muamelesi yapıyordu ama asıl beyinsiz kendisiydi. Dediklerinde kısmen haklıydı ama bu kısım Regembestia'nın ortak düşmanımız olduğunu kabul etme noktasında patlak veriyordu. 

"Siz askerlerin anlamadığı nokta şu, daha üstün bir türün gelip bizi baskılamak istemesi kadar doğal bir şey yok. Doğal seçilimin, evrimin tamamen bir parçası olan bu olayda karşı türü anlamak dururken zaten kaybedeceğimiz bir kavgada uzatmaları oynuyoruz."

"Kazanacağız." dedim hiç düşünmeden. Sonra ona doğru bir adım attım. "Kaybedeceğimizi düşünmene rağmen burada çalışman acınası. Özellikle daha ne olduğunu bile bilmediğin bir yaratığa tapman taktire şayan derecede acınası."

"Tanrı'ya karşı savaşamazsın asker." dedi Gus yüzünde tembel bir gülümsemeyle.

"Kendi dininin Tanrı'sını bize dayatma çatlak profesör."  dedim alaycılığı elden bırakmadan.

"Benim dinim güçtür. Bir ortamda en güçlü kimse Tanrı da odur." Bunu dedikten sonra höpürdeterek bitirdi meyve suyunu ve boş kabı arkaya bir yere fırlattı.

"Defalarca kez yendiğimiz bir varlığa bunu demen gülünç. Tanrı olarak ilan ettiğin şeye defalarca kez kafa tuttuk." dedim altta kalmadan.

"Onun gelişmesine yardımcı oluyorsunuz. Sizi deniyor ahmaklar. O teknolojiye sahip biri sence çoktan her şeyi bir anda indirip sonumuzu yazmaz mıydı?"

Bu konuşma gittikçe canımı sıkmaya başlamıştı.

"Bana bunları niye anlatıyorsun? Diğerleri ile üç beş kelimeden fazla etmemişsin. Ama bakıyorum da çenen bir düşünce tam düşüyormuş."

Elimdeki defteri işaret etti.

"Buraya bana kağıt imzalatmak veya izin almak için değil de bir şeyler teklif edebileceğine inanarak giren ilk kişisin. Üstelik zar zor yapmaya çalıştığım Magnustia maketine o kadar aşina bakıyordun ki onun hakkında bilgi sahibi olmadığına inandıramazsın beni."

Magnustia olayını inkar edebilirdim sonuna kadar. Teklif edeceğim şey başka bir şeydi. Bunu yüzümden okumuş olacak ki,

"Carmen Magnustia'nın taslağını ilk gördüğünde kendi fantezimden çiziyorum sanmıştı. Onlara göre Bestialara bakarak mastürbasyon falan da yapıyorum."

Kollarımı kavuşturup yüzümü buruşturdum.

"Yapıyor musun?"

Yüzünde pislik bir sırıtış belirdi. "Gerçekten bilmek istiyor musun?" Sonra konuyu geri toparladı. "Bana ne teklif edebileceğini düşünüyorsun asker?"

Defterimi masasına fırlatıp tekrar yarım kalmış Magnustia maketinin yanına gittim. O "Bu defter boş!" derken ben maketin tamamlanmamış sırtından birkaç pul kopardım.

Tam tahmin ettiğim gibi gerçek Bestia puluydu. Gus'ın yanına dönerken açıklamaya başladım.

"Bestialar aynı anda 3 farklı dolaşım sistemiyle ayakta kalıyor bunu biliyorsundur zaten. İlki bizimki gibi besin ve enerjiyi taşımak için. İkinci kendi aralarında iletişimi sağlayan feromonları etkileşime geçirmek geçirmek için. İşte o ikinci kanalda dolaşan sıvıdan özel bir mürekkep elde edilebiliyor. Sadece üzerine Bestia pulu sürdüğünde reaksiyon veren bir mürekkep." dedim ve defteri onun elinden aldım. İlk sayfasını açıp üzerine elimdeki pullardan sürtmeye başladım. İlgiyle izleyen Gus ilk önce Curtis'in imzasını gördüğünde kaşlarını çattı. Sonra konunun başlığını gördü ve kahverengi gözleri alabildiğine açıldı. Saçını beyaza boyamamış olsa birkaç telinin ağardığını canlı izlerdik herhalde.

Bu kez farklı bir bakış vardı yüzünde.

"Bana gerçekten üçüncü kanalda ne olduğuna dair bir şeyler mi getirdin?"

Az önce dediğim gibi, Bestiaların üç farklı dolaşım sistemi vardı tek bedenin içinde. İlk ikisi kendini imha etmeden duruyordu, bu yüzden onların ne olduğunu biliyorduk. Ama üçüncü kanal bestia öldükten, kanal hasar gördükten üç dakika kadar sonra tamamen ortadan kayboluyor işe yaramaz hale geliyordu. Bu yüzden hakkında hiç araştırma yapılamamıştı. Onu canlı tutmak gerekiyordu. Ve tahmin edin onu canlı tutabilecek enerjiye sahip olan kişi kimdi?

Curtis ile bunu başarmak üzereydik. Gus'ın salyaları deftere akmadan önce onun önünden çektim. Deftere atılan elini son anda durdurdu ve bana baktı. Bilgiye aç bir şekilde elimdeki defteri izliyordu. Bunun verdiği özgüvenle isteyebileceğim şeyleri kafamda listeledim.

"Şimdi sevgili Gus, bu defteri istiyorsan benimle anlaşmak zorundasın. Diğer türlü bu defteri ardında kül kalıncaya kadar yakarım ve umurumda bile olmaz. Ne diyorsun?"

Gus geriye yaslanıp elini çenesine yasladı. "İstediğin tek şey çalınan eleksiyoların yerini saptamam değil."

"Hayır, değil." diye onayladım onu.

Şöyle bir etrafına bakındı önce. Sonra ayağa kalktı. Çok uzun bir adam sayılmazdı ama ben kısa olduğum için her türlü benden uzun kalıyordu. Bana elini uzattı ilk, sonra vaz geçip elini çekti. Gözlüğünü masadan alıp tekrar gözüne takarken sordu.

"İsmin neydi?"

"Bet diyebilirsin." dedim gülümseyerek. Gus taktir edercesine başını eğdi. Sonra bir çekmeceyi açıp pantolonunun ceplerine bestia pulu doldurmaya başladı. Onu ilk görüşüme göre oldukça heyecanlı ve neşeliydi.

"Galiba bu üssün dışında uzun bir yürüyüşe ihtiyacımız var Bet. Hem de oldukça uzun!"

- Bölüm Sonu -

Yorum, oy ve teorilerinizi bekliyorum.

Aslında bu bölüm kafamda daha farklı ve iyiydi. Güzel diyaloglar hedeflemiştim ama kafam karman çorman biraz galiba. Beğenmedim bu kez yaptığım işi fjdjdj sınavlarımdan sonra tekrar bir bakacağım, düzenleyeceğim.

Bestialara henüz savaşmadık, olaylar yavaş gidiyor bunun farkındayım ama inanın şu ana dek hem geçmişte hem gelecekte yazdıklarım boşa değildi. Ben de aksiyonlu kısımlar için fazlasıyla heyecanlıyım.

Görüşlerinizi belirtmeniz çok önemli!

Sevgiler...

-B

Continue Reading

You'll Also Like

1.1K 164 2
Zaman her zaman bir garip tecelli...
4.4K 565 44
1888 yılında Londra'da Karındeşen Jack lakabını alan seri katil birçok kadının eceli oldu. Bıraktığı tüm ipuçlarına rağmen dedektiflerin bu kana susa...
37.6K 1.3K 15
WATTYS 2020 KAZANANI. • BAZI YALANLAR GERÇEKLİĞİN ÖTESİNDEDİR. • Dalga dalga yayılacaksa şayet bir taşın denize batışı; lütfen bir denizkızının kanat...
ÇIKMAZ By C.S

Teen Fiction

210K 471 3
!!!!Kurgu da +18 ve çok sayıda sinirinizi bozacak olay ve davranış bulunmaktadır. Lütfen bunu göze alarak başlayın!!!! ...