✓ anxiety ❁ [hyunjin × yeji]

By chanxwally

144K 12K 21.1K

[Tamamlandı.] / DÜZENLENİYOR. • illness serisi, birinci kitap • • scene one: passion • Anksiyete bozukluğu k... More

•°• warning •°•
Chapter One: Doze
Chapter Two: Impossible
Chapter Three: Mistake in the Party
Chapter Four: Unforgettable Photo
Chapter Five: First Dispute
Chapter Six: "Thank You."
Chapter Seven: Minho's confession
Chapter Eight: The Night
Chapter Nine: I Need Somebody
Chapter Ten: Guests
Chapter Eleven: "Is It Better, If I Die?"
Chapter Twelwe: Pyjamas Party
Chapter Thirteen: Ryujin's Plan
Chapter Fourteen: The Playing Card
Chapter Fifteen: Love Foolish
Chapter Sixteen: In The Reliable Arms
Chapter Seventeen: "I'm Afraid, Yeji"
•°•Açıklama (Sezon Finali, Süre, Bölümler) •°•
COMEBACK
Chapter Eighteen: Flames and Pains
Chapter Nineteen: Black Hat
Chapter Twenty: A Little Hag
Chapter Twenty-One: Keep Secret
Chapter Twenty-Two: Street
Chapter Twenty-Three: Apologize
Chapter Twenty-Four: Disappointment
Chapter Twenty-Five: Liar
Chapter Twenty-Six: The Sin
Chapter Twenty-Seven: A Little Confession
Chapter Twenty-Nine: Silver Necklace
Chapter Thirty: Pain
Chapter Thirty-One: "I'm So F*cking Sorry"
Chapter Thirty-Two: Goodbye
Chapter Thirty-Three: "The Life Loves Chances" [finale]
♪ Yeji's Playlist ♪
Thank You, So So Much! (Düzenlenecek)
We're Coming, Babe. Wuhu!
Scene I: Passion. Have a Good Time.
[önemli] açıklama: "aslında hepsi yanlış bir şeyi güzelmiş gibi göstermem..."

Chapter Twenty-Eight: Pursue Her

2.5K 220 922
By chanxwally

Bölüm sonundaki açıklamayı okuyup soruma cevap vermeyi unutmayın. ♡

Not: Olayların akışına göre farklı günler, tarih ve yer belirtilerek ayrı ayrı anlatılacaktır.

•°•°•°•

Playlist: Monsta x - You Can't Hold My Heart, TXT - Crown


Bir hafta önce, okulda öğle arasından bir önceki saat, malzeme odası...

Üçüncü Kişi Ağzından Anlatım

Kalbine dur diyemezdi hiçbir zaman. Bundan önceki okullarında her yıl farklı birinden hoşlanmış, platonik olarak hayatına devam etmişti. Zaten onlar da kısa sürmüş, küçük bir hevesten ileri gitmemişti. Ama bu sefer... Onu ilk gördüğü günden beri ona karşı bir güven, bir sevgi besliyordu. Evet, çok yakışıklı değildi. Fakat onun dalgalı saçlarına, uzun boyuna ayrı ayrı çekiliyordu. Kahverengi gözlerinin içinde kaybolmaktan kendini alamıyordu.

Sebepsiz bir şekilde buraya getirildiğinde odanın az yanan ışığından şüphelenmiş, etrafa bakarken tam Kai ile karşılaştığında kapı üstlerine kapatılıp kilitlenmişti.

Nereden aklına gelebilirdi ki sevdiği çocukla okulun malzeme odasında kilitli kalacağı?

Gelecekten gelen haberciler ona bunu söylemiş olsa güler geçerdi, durumun imkansızlığıyla alay ederdi ama şimdi... Ah, hayat mucizelerle doluydu.

Fakat bir sorun vardı. Evet, şu an hoşlandığı çocukla aynı yerde olabilirdi. Konuşma, yakınlaşma şansları bile olabilirdi ama şu anki durumu bunları düşünmek için ona şans vermiyordu. Genç kızın kapalı alanlara karşı bir korkusu vardı ve ne yazık ki, odayı aydınlatmak için konulan minik lamba pek de işe yaramıyordu.

İçeri girer girmez kapı arkasından kapatılıp kilitlendiğinde şokla gözleri irileşmiş, panikle arkasını dönüp kapıyı açmayı denemişti. Başarısız olunca zorlukla yutkunup geri çekilmişti. Daha sonra Kai yanına gelerek daha güçlü bir şekilde kapıyı zorlamış ama açılmayınca sinirle bir küfür savurmuştu.

Yuna içerideki loş ışığın yeterli olmaması ve malzeme odasının çok küçük olmasının verdiği stresle bozulan nefes alışverişlerini düzene sokmaya çalıştı. Başarılı olamayınca korkunç bir sessizlikle yere oturup sırtını duvara yasladı, başını öne doğru eğip ufacık hale gelirken gözlerini kapattı. Kısık bir sesle bir şarkı mırıldanırken sakinleşmeyi diledi.

O sırada Kai sinirle yumruğunu kapıya geçirmiş, buradan çıktığında giremediği dersin öğretmenine nasıl hesap vereceğini düşünüyordu. Aslında dersi pek önemsemiyordu fakat başına musallat olacak öğretmen fazla takıntılıydı. Ondan nasıl kurtulacağını bilmiyordu.

Onları buraya kilitleyeni bulduğunda iyi bir benzetecekti.

Genç adam ellerini beline koyarak odaya kısa bir bakış attı. Biri gelip bu odanın kapısını açana kadar burada kalacaklardı. Bir yandan burada tek kalmadığını da şükretti. Yoksa zaman hiç geçmezdi. Gözlerini Yuna'yı bulmak için etrafta dolaştırırken genç kızı görememesi kaşlarını çatmasına neden oldu. Fakat birden duymaya başladığı kısık sesli şarkı sözleri onu fark etmesini sağladı.

Kız, küçücük bir hale gelip yere oturmuş, kollarını bacaklarına sararak hafifçe sallanarak bir şarkı mırıldanmaya başlamıştı. Delikanlı ondaki garip atmosferi fark ettiğinde meraklanmıştı. Yanına doğru ilerledi.

Birkaç gündür kimya derslerini çalıştırdığı bu kızın fazla cana yakın ve konuşkan biri olduğunu biliyordu. Onun hakkında sadece ismini ve kimya konusunda biraz beceriksiz olması dışında bir şey bilmese de birden bu şekilde duraksaması onu endişelendirmişti.

"Yuna? İyi misin?"

Yuna kucağına doğru eğdiği başını olumsuz anlamda salladı. Çoktan gözlerini sıkıca kapatmış, daha neşeli şeyler hayal etmeye başlamıştı. Fakat hoşlandığı çocukla aynı yerde olmasına bile sevinemiyordu.

"Kötü bir şey mi oldu?" diye sordu Kai ilgiyle. Aslında ne soracağını o da bilmiyordu ama kızın derdini öğrenmek istiyordu.

"Klostrofobim var benim." Genç kız boğuk sesiyle endişesini söylediğinde çocuk kaşlarını çattı. Bu garip ismi daha önce duymuştu. Ne demek olduğunu da gayet iyi biliyordu. İçinden şansımızı sikeyim diye geçirdi.

Evet, evet, bu sefer kesinlikle onları buraya tıkan beyinsizi doğduğuna pişman edecekti.

Kai kızın gerçekten iyi olmadığını anladığı için yanına giderek, sırtını Yuna gibi duvara yasladı ve uzun bacaklarını öne doğru uzattı.

"İyi yönden düşün, dersten kaytardık." Ama Yuna gerçekten şu an bu durumun iyi tarafını düşünecek durumda değildi.

Kızdan ses gelmeyince Kai ne yapacağını bilemeyerek nefesini tuttu. İlk kez kapalı alanlardan korkan biriyle aynı yerde bulunuyordu, bu konu hakkında gram fikri yoktu.

Öne arkaya doğru yavaş yavaş sallanan ve kendini sakinleştirmeye çalışan kıza baktı. Deli dolu, konuşkan, sevimli kızın birden böyle olması onu korkutuyordu. Bir baygınlık geçirip başına iş açılmasından endişelenmişti. Şu an tek duası böyle bir şey olmamasıydı.

Birden aklına Yuna'ya sorular sorarak onu sakinleştirebileceği aklına geldi.

"Yuna?" Kızdan ses gelmedi. "Hiç dans dersi aldın mı?"

Kız başını hızlıca sağa sola salladı. Hiç dans için kursa gitmemişti ama zamanlarını çeşitli koreografiler öğrenerek değerlendirmeyi seviyordu.

"O gün çok güzel dans ettin." dedi bu sefer. Bu küçük iltifatın kızı iyi hissettireceğini düşünmüştü ama genç kız hâlâ aynı pozisyonda duruyordu.

Genç kız gerçekten dans etme konusunda iyiydi. Kai, o gün herkesle beraber dans salonuna gittiğinde bunu görmüştü. Aslında tek o değil, Hyunjin hyung ve sevgilisi Yeji noona da bu konuda oldukça iyiydi. Kendisinin onların arasında biraz yetersiz kalması onu biraz üzmüştü ama dansın gelecekteki kariyerini oluşturacak şey olmasını istemiyordu. Bu nedenle üstüne gitmemeye çalışmıştı.

"En sevdiğin renk ne Yuna?" Bunu sorarken kızdan sesli bir cevap gelmesini ummuştu. Sadece yanındaki kızın konuşmasını istiyordu.

"Toz pembe." diye mırıldandığında genç kızın ses tonundaki kısıklığı ve bozukluğu şimdi daha iyi fark etmişti. Ağladığını anlayarak başını geriye attı ve yanaklarını şişirerek ofladı.

Bizi buraya kilitleyen dingil dedi içinden. Umarım senin de başına öyle bir şey gelir ki bir daha toparlanamazsın.

Yanındaki kızın dudaklarından kopan ufak bir hıçkırık sesi duyduğunda gözlerini hızla ona çevirdi. Bu kadarını da beklemiyordu. Elini yavaşça bu küçük bedenin omzuna götürdü. Orayı güç vermek istercesine sıkarken konuştu.

"Yuna?" Kız sesli bir şekilde iç geçirdi. Cevap vermek için direnç bulamıyordu. "Ağlama."

Bu ne kadar yararlı olurdu, bilmiyordu ama genç adam doğrulup kızın yanında bağdaş kurdu. Uzun saçlarını geriye doğru topladıktan sonra başını kaldırması için onu zorladı. Yuna gözlerini karşısındaki dalgalı saçları olan çocuğa çevirdi. Kai kızın iri gözlerindeki kızarıklığı ve yanaklarındaki gözyaşlarını gördüğünde durumun sandığından daha ciddi olduğunu kavrayabildi. Şu an gerçekten ne yapacağı hakkında bir fikri yoktu.

"Sil o gözyaşlarını." dedi, ses tonunu yumuşak tutmaya çalışarak. Genç kız karşısındaki delikanlının sözüne uyarak hızlıca tek elini yanaklarına götürdü ve oradaki ıslaklığı sildi. Genç adam tatmin olmuş bir şekilde tebessüm ettikten sonra kızın nasıl kendine gelebileceğini düşünmeye başladı.

Yuna eğlenceyi seven, çocuksu bir kızdı. Bunu öğle araları çalışmaya başladıklarında aldığı tavırlardan ve konuşmalarından hemen anlamıştı. Hatta yakın arkadaşları Soobin, Yeonjun, Taehyun ve Beomgyu'ya bir öğle arası Yuna'yı çalıştırmak için gideceğini söylediğinde Soobin de yanlarına gitmeyi teklif etmiş, sadece içinde kendilerinin olduğu okul kütüphanesinde bu beşli Yuna'nın esprileri ve çocuksu halleriyle eğlenmişlerdi. O an hepsi ders çalışmak gibi sıkıcı bir şeyin de eğlenceli geçebileceğini anlamıştı.

Hatta o saatin ardından Beomgyu, genç adamın yanına gelip aynen "Dostum, bu kızı kaçırma. Kesinlikle hayatında hiç gülmediğin kadar gülmeye başlarsın." demişti. Kai ise sadece gülüp geçmişti arkadaşının bu şakacı konuşmasına.

"Evcil hayvanın var mı?" diye sordu birden, bu kendinden bir yaş küçük olan kıza. Yuna iri gözleri kendi ayakkabılarına sabitliyken başını olumlu anlamda sallamıştı. Kai doğru soruyu sorduğunu düşünerek gülümsedi.

"İsmi ne?" dedi ne olduğunu bilmediği hayvanın ismini merak ederek.

"Babi." dedi Yuna, on yaşında bir kız çocuğu gibi. "O bir Japon balığı."

"Benim de bir zamanlar bir süs köpeğim vardı fakat daha sonra onu geri vermek zorunda kaldık." Yuna sadece başını salladı. Şu an elinde sevdiği çocuk hakkında bilgiler edinme şansı varken o şansı kullanacak kadar iyi hissetmiyordu kendini.

Kai, karşısındaki kızın pek konuşmaya niyeti olmadığını fark etse de ısrar etti ve onu buradan kurtulana kadar güldürmeye çalışacağı konusunda kendine söz verdi.

"Peki, Yuna en sevdiğin yemek ne? Ben pek fazla ev yemeği sevmiyorum. Seçimlerim genellikle abur cubur yönünde oluyor." Yuna belli belirsiz bir şekilde tebessüm etti ve ramen yemeyi çok sevdiğini fakat annesinin yemeklerine de bayıldığını söyledi. Bu uzun cümle Kai'yi zaferle gülümsetmişti. Bu yüzden devam etti.

"Daha önce hiç su kayağına bindin mi? Ben en son bindiğimde ölüyordum az kalsın."

Yuna bu sefer küçük bir şekilde kıkırdarken konuşmaya devam etti. Uzun süre birbirlerine sorular sorup eğlenceli cevaplar verdiler. Birbirlerini gerekli, gereksiz her yönlerinden tanımaya başladılar. Yuna'nın dakikalar sonra yüzünde bir gülümseme belirmiş, gözlerini Kai'nin küçük kahverengi gözlerine sabitleyerek onu dinlemişti. Ona yönelttiği sorulara gözlerindeki ağlama kızarıklığına rağmen gülümseyerek cevap vermiş, eğlenceli hallerinin vermiş olduğu bir edayla Kai'nin de yüzünde kocaman bir gülümseme oluşturmuştu.

O sırada Kai, Yuna'yla sohbet etmenin ne kadar eğlenceli olduğunu fark etti. Şu an durumları pek müsait olmasa da Yuna daha iyi bir ruh halindeyken tekrar onunla sohbet etmeyi düşündü. Bu kız onu derslerin ağırlığı arasından çekip alarak kafasının dağılmasına yardımcı olabilirdi.

Geçen onlarca dakikanın ardından bulundukları odanın kilitli kapısı açıldı. İkisi de aynı anda açılan kapıya döndü. Elinde bir süpürge ve kova olan okul hademesi en başta onları fark etmedi ama içeri birkaç adım attığında onları gördü. Yüzüne bir şaşkınlık yayıldı.

"Çocuklar, ne işiniz var burada?"

Kai oturduğu yerden kalktı. Üzerini çırpmadan önce Yuna'nın kalkmasına yardım etti. Daha sonra pantolonunu temizleyip hademeye döndü.

"Buraya çağrıldık ve birden kapı üzerimize kilitlendi, efendim."

Hademe iç geçirip kapının önünden çekildi. "Oldu bir kere... Hadi çıkın, çoktan öğle arası oldu."

Kai ve Yuna, beraber, malzeme odasından çıktılar. Yuna, saat başında olduğu kadar kötü olmasa da biraz halsizdi. Durgundu. Bunun farkında olan Kai, yanındaki kıza döndü.

"İyisin, değil mi?" Yuna sadece başını sallayıp Kai'ye baktı.

"Ben Yeji unnie'nin yanına gideceğim."

"Yemek yemeyecek misin?" diye sordu bu sefer Kai kaşları havaya kalkarken.

Yuna derin bir nefes aldı. "Yeji ve Hyunjin'le birlikte yerim belki." Aralarında kısa bir sessizlik oldu. Birbirlerine baktılar. Bu kısa bakışmanın ardından Yuna kendini gülümsemeye zorladı.

"Bana yardımcı olmaya çalıştığın için teşekkür ederim." Kai, utangaç bir şekilde gözlerini kaçırıp tebessüm etti.

"Kim olsa aynı şeyleri yapardı." Yuna içinden klasik erkek hareketleri diye düşündü. İçindeki göz devirme isteğini bastırarak son kez Kai'ye teşekkür etti ve yanından ayrıldı, unnie'sinin yanına gitmek için.

Kai de bir süre bu uzun saçlı, uzun boylu, zayıf kızın arkasından baktı. Daha sonra arkadaşlarıyla öğle arasını beraber geçirmek konusunda anlaştığı aklına geldi. Olduğu yerde öylece durmayı bıraktı ve yemekhaneye gitmek için hareketlendi.

O sırada Yuna bir üst kata çıkmıştı, ağır adımlarla Yeji'nin sınıfına doğru ilerliyordu. O odaya onların kimi kilitlediğini bilmiyordu ama morali çok bozulmuştu. Korkusunun bir kez daha esiri olmuştu, bundan hâlâ kurtulamadığı için kendisine çok kızıyordu.

Gelmek istediği sınıfın önüne geldiğinde kapının açık olduğunu ve hâlâ sevmediği sarışın çilli horozun orada olduğunu gördü. Gözlerini devirerek içeri adımlayacaktı ki Yeji'nin sesini duydu.

"Senden nefret ediyorum."

İri gözleri şaşkınlıkla kocaman olurken hızlıca içeri girdi ve ne olduğunu anlamaya çalıştı.

Hyunjin ve Yeji sınıfın ortasında karışılıklı duruyordu. Hyunjin Yeji'ye şokla bakarken Yeji'nin yüzündeki elle tutulur hayal kırıklığını ve hüznü görebiliyordu.

Hâlâ olayı anlamazken Yeji hiçbirinin yüzünde bakmadan sınıftan çıktı, gitti. Felix ve Yuna birbirlerine hayretle bakarken Hyunjin sinirli bir şekilde bağırıp ön sıralardan birine tekme attı. Sıra yüksek bir sesle yere devrilirken Yuna irkilerek geriye doğru adımlamıştı.

Yuna, Hyunjin gibi sakin, iyimser bir insanı ilk kez bu kadar öfke dolu görüyordu.

Her şeyiyle imrendiği bu güzel çifte ne olmuştu birden böyle?

Ya da Kai'nin bedduası gerçekten kabul mü olmuştu?

•°•°•°•

Playlist [2]: Shawn Mendes - Mercy

Yuna ve Kai'nin malzeme odasına kilitlendiği gün, öğle arası, kütüphane...

Üçüncü Kişi Ağzından Anlatım

Hyunjin, kendini bildi bileli çalışkan bir öğrenciydi. Çalışmayı, zamanını geleceğini planlayarak geçirmeyi seviyordu. Çocuk yaşlarından beri ailesi tarafından da hep buna alıştırılmıştı. Kendisi için bir hobi haline gelen bu tür şeyleri, lisenin başından beri hoşlandığı kıza da alıştırmak istiyordu. Eğer bunu başarabilirse sevdiği kızın da geleceği için bir şey yapmış olacaktı. Yoksa böyle devam ederse genç kızın pek iyi yerlere gelemeyeceğini çok iyi biliyordu ne yazık ki...

Onunla bir gelecek bile hayal ediyordu. O kadar emindi aralarındaki bağın gücünden. Fakat hayat işte, bir sorun olacağı zaman kendini pek belli etmezdi.

Yine bir öğle arası kız arkadaşını ders çalışmak için ikna etmiş, okul kütüphanesine gitmeyi teklif etmişti. Kız da kabul etmişti. Buna içten içe sevinirken sınıftan önce çıkmış ve karınlarını doyurabilmek için kütüphanede yiyebilecekleri birkaç şey akmaya gitmişti kantine.

İşini halledip ilk kütüphane katına çıktı. Yeji'nin, getirmesi istediği eşyalarla kısa sürede geleceğini biliyordu. Bu yüzden onu kütüphanede cam kenarındaki bir masada beklemeyi uygun gördü.

Kütüphaneye ilk o geldiği için hâlâ kilitli olan kapıyı açmak amacıyla yan taraftaki memur odasına gitti. Oradaki tanıdığı görevliden anahtarı kibarca teşekkür ederek aldı ve kapıyı açtı. Sessizliğin huzur veren bir şekilde hakim olduğu kütüphanede kapıyı kapatıp her zaman oturdukları cam kenarındaki masaya ilerledi. Elindekileri bıraktıktan sonra biraz içerinin havalanması için yanlarındaki pencereyi açtı. Yeji'nin havasız ortamları sevmediğini iyi biliyordu, bu yüzden içeriye oksijen girmesini sağlamıştı.

Kısa süreliğine gözlerinize pencereden dışarıyı çevirip etrafı izledi. Temiz ama soğuk olan havayı içine çekerken bulunduğu kütüphanenin kapısı açıldı. Yeji'nin gelmiş olduğunu düşünerek yüzüne bir gülümseme kondurdu ve arkasını döndü. Ne yazık ki, gelen beklediği kişi değildi.

Uzun boylu çocuk onun burada ne işi olduğunu sorgularken kısa siyah saçlı kız ciddi bir yüz ifadesiyle Hyunjin'e doğru yaklaştı.

Hyunjin, Ryujin'e karşı pek iyi duygular beslemiyordu. Evet, kendi arkadaş çevresi tarafından seviliyor ve okulda da oldukça tanınıyor olabilirdi ama bu iyi biri olduğunu göstermezdi. Hyunjin'in de onunki kadar geniş bir çevresi ve okulda iyi bir popülerliği vardı. Onlardan Ryujin hakkında birçok şey duymuştu ve konuştukları kişiler hep Ryujin'in bir şekilde kazık attığı, ortada bıraktığı, kullandığı kişilerdi. Bu yüzden bu kızın kendini iyi gösterip daha sonra da yüzünün diğer tarafını açığa çıkaran biri olduğunu biliyordu.

Yeji'yi de ondan uzak tutmak istiyordu ama bunları dile getirip hemen onun canını yakmak istemiyordu. Çünkü gerçekleri duyarsa hassas, minik bir kalbi olan sevgilisinin çok kırılacağını iyi biliyordu.

Ryujin ise Hyunjin'e doğru yaklaşırken Yeji'yle tanıştığından beri aklında dönen türlü planları düşünüyordu. İyi biri değildi, evet. Bunu kendisi de kabul ediyordu. Hastaydı, hareketlerini kontrol edemiyordu ve ne yazık ki masum insanlara acı çektirmekten zevk alıyordu. Belki de çoktan akıl hastanesine yatırılması gerekliydi, kim bilir?

Bütün bunlara rağmen Ryujin hastalığını insanlardan çok iyi saklıyordu. Popülerliği ve mükemmel oyunculuğu hep onu ön planda tutmuştu. Edindiği arkadaş çevresi de ona hep destek olmuştu. Lia lakabını verdikleri Jisu gibi, Chaeryeong gibi, hatta Seungmin gibi...

Evet, Seungmin de pek iyi biri değildi. Kötülük hep damarlarında akan bir istek olmuştu. Bunları yaparken ne yazık ki o da pişman olmuyordu. Kendini ön planda tutup sevmediği insanlardan onlara acı çektirerek kurtulmayı sevmeye başlamıştı, Ryujin'le tanıştığından beri.

Seungmin, Hyunjin'in arkadaş grubundan biriydi. Hyunjin'le de yakın olan, iyi gözlemci bir arkadaştı. Yani en azından kendini arkadaş olarak gösteriyordu. O, bu filmin kamera arkası oyuncusu olsa da Hyunjin'in başarısını ve popülerliğini hep kıskanmış, onun yerine geçmek istemişti. İntikam isteği de bu şekilde içinde büyümüştü.

Uzun süredir Hyunjin'den hoşlanan Ryujin de bir şekilde onu elde etme çabalarına girişmişti. Bu şekilde de Seungmin'le tanışmışlardı. Ryujin, Yeji'nin canını yakarken kolay bir şekilde de Hyunjin'i elde edeceğini düşünmüştü fakat o salak kızın ondan daha hızlı bir şekilde hedefine ulaşması onu çileden çıkartmıştı. Planında o kızın adını pis bir şekilde ortaya atmak daha sonra da sevdiği çocuğu her yönden elde etmek vardı. Ancak işleri bu kez ters gitmişti. Demek ki artık olaylara biraz da cinsel yönden yaklaşıp daha da ortalığı karıştırması gerekiyordu.

Olsun, o severdi böyle işleri.

Ryujin kısa saçlarını kulağının arkasına doğru ittikten sonra Hyunjin'e iyice yaklaştı. Şu an aralarında iki metrelik bir mesafe vardı.

"Burada ne işin var?" İlk soruyu soran, kaşlarını şüpheyle çatan Hyunjin olmuştu.

Ryujin "Sana da merhaba, Hyunjin." dedi nefesini dışarı verirken. "Ufak bir şey konuşmak istedim sadece."

Hyunjin şüpheli bakışlarını Ryujin'in koyu renkli gözlerine doğrulttu. Kendinden kısa olan bu siyah saçlı kız kollarını göğsünde kenetlemiş, ciddi göz temaslarını Hyunjin'in yüzüne yönlendirmişti. Bu sırada genç adam onun konuşmasını bekliyordu.

Ryujin derin bir nefes alarak aklında kurguladığı konuşmaya başladı. Ses tonunu yumuşak, biraz da hüzünlü tutmuştu.

"Yeji'den gerçekten hoşlanıyor musun, Hyunjin?"

Hyunjin böyle bir soru beklemiyordu. Bu yüzden ilk etapta kaşlarını kaldırıp hayretle Ryujin'e baktı. Daha sonra tekrar aynı ciddiyetine büründü.

"Bunun seni ilgilendiren bir tarafı yok, Ryujin." Hyunjin'in kesin ses tonu, Ryujin'in kısa bir süreliğine gözlerini ondan çekmesine ve dudaklarını birbirine bastırmasına neden oldu.

Ah, Shin Ryujin gerçekten iyi bir oyuncuydu.

"Gerçekten ona olan sevgin seni bu kadar mı körleştirdi?"

Siyah gözlerini karşısındaki uzun çocuğa çevirdi ve ona doğru ufak bir adım attı. Bu hareketleri Hyunjin için hiç de hayra alamet değildi. Bu yüzden mesafeyi korumaya çalıştı.

"Ne demeye çalışıyorsun?"

Ryujin ona masum bir bakış attı, dudaklarını birbirine bastırmaya devam ederken. Hafifçe kaldırdığı kaşları, biraz irileşen gözleri ile sevimli bir görüntü oluşturmuştu. Ama Hyunjin bir an önce Ryujin'in yanından defolup gitmesini ve asıl istediği kişinin yanına gelip onunla yalnız kalmak istiyordu.

"Seni seviyorum, Hyunjin."

Ryujin'in birden söylediği bu kelimeler Hyunjin'in kaşlarını çatmasına neden oldu. Bir süre kızın yüzüne baktı.

Alayla güldü. Kimsenin kalbini kırmak istemiyordu ama bu sinsi kızın duygularının gerçek olduğundan şüpheliydi.

"Gerçekten bana olan sevgini seni de mi körleştirdi, Ryujin?" Ryujin başını eğdi. "Okulda seni tatmin edecek onlarca erkek var zaten."

Ryujin nefesini dışarı verdi. Birazdan Yeji'nin buraya geleceğini çok iyi biliyordu. Sadece oyununa biraz daha devam etmeliydi.

"Evet, haklısın. Ama ben tatmin olmak değil, sevgimin gerçekten karşılığını almak istiyorum. Seni istiyorum, Hyunjin."

Hyunjin gözlerini devirdi. "Bir sevgilim var, Ryujin ve onu seviyorum. Bunu bilmen gerekiyordu."

Ryujin yutkundu. Ona bir adım daha yaklaşırken içinden çok az kaldı diye geçirdi. "Belki yanılıyorsundur."

"Ne?" dedi Hyunjin, cidden anlamayarak.

"Onu gerçekten sevdiğin konusunda yanılıyorsundur belki." Ryujin bu sefer ona daha çok yaklaştı. Aralarındaki mesafe kapanırken Hyunjin rahatsız olarak geri çekilmek istedi. Fakat hemen arkasında kütüphane masası vardı.

"Sana hesap vermek zorunda değilim, Ryujin. Gider misin?"

Ryujin kendini acındırmaya çalışırak yüzünü ona yaklaştırdı. "Sevgim bu kadar mı gereksiz senin için?"

Bu yakınlaşması Hyunjin'in kaşlarını daha çok çatmasına neden olurken Ryujin parmak uçlarında yükseldi. Ellerini Hyunjin'in geniş omuzlarına yerleştirdiğinde karşısındaki uzun böyle çocuk bu yakınlıktan rahatsız olarak onu geri itmek istemiş ve ellerini beline doğru hareket ettirmişti.

"Ryujin, ne yapıyorsun?" dedi dişlerinin arasından, öfkesini fazlasıyla belli ederek. Onu itmek istedi. Hareketi Ryujin'in geriye doğru itelemişti fakat kız bu sefer hızlı davranıp ona tekrar yaklaşıp dudaklarını Hyunjin'in dolgun dudaklarına bastırmıştı.

Çok kısa bir süre sonra yere düşen bir şeylerin sesini duyduklarında zaferle gülümsemişti. Tam da o sırada Hyunjin sertçe Ryujin'i geriye itmiş ve yanından koşarak uzaklaşmaya başlamıştı.

"Ha sikeyim! Yeji!"

Ryujin, Hyunjin yanından ayrıldıktan sonra zaferle gülümseyip parmaklarını dudaklarına götürdü. Oraya yavaşça dokunurken mırıldandı.

"Hem istediğimi aldım hem de yapmam gerekeni yaptım. Bakalım, bu sefer işler istediğiniz gibi olacak mı?"

O sırada Hyunjin, sevdiği kızın arkasından koşarak ona yetişmeye çalışmıştı. Sınıflarının olduğu boş koridora girdiklerinde erkekler tuvaletinden çıkan Felix onlara hayretle bakmıştı.

"Hyunjin? Neler oluyor?"

Cevap alamayınca o da hızlanıp peşlerine takılmıştı. Sınıfa girdiklerinde Yeji hızlıca eşyalarını toplamaya başlamıştı. Hyunjin önüne geçerek onu engellemek istedi.

"Yeji, bir dakika dinle sadece."

Fakat Yeji, bunu istemedi. Hayal kırıklığı ile dolan gözleriyle karşısındaki genç adama baktı.

"Neyi dinleyeyim, Hyunjin? Ben görmem gerekeni gördüm."

Bu kelimeler Hyunjin'i şoka uğratırken istemeyerek düşündü.

Gerçekten sevgisi bu kadar mıydı, Yeji'nin?

Hayır, düşüncesi bile kötüydü. Böyle bir şey olamazdı, Yeji'nin onu gerçekten sevdiğini adı gibi biliyordu. Yeji de Hyunjin'in onu sevdiğini çok iyi biliyordu, böyle bir şeye hayatta inanmazdı. Değil mi?

Yeji, Hyunjin'in şaşkın yüzüne son kez bakıp iğrenircesine konuştu.

"Senden nefret ediyorum."

Bu cümle az önce parçalara ayrılan kalbini toz haline getirmişti.

Ona şok içinde bakarken Yeji yanından hızlıca çekip gitti. Zorlukla yutkundu Hyunjin. Şimdi elindeki en değerli şeyi kaybetmiş miydi?

Hayır, hayır. O; Hyunjin'i olmadan, oyuncak bir lamaya benzettiği sevgilisi olmadan yapamazdı ki...

Şimdi pişman olup geri gelecekti ve defalarca özür dileyecekti. Hyunjin de hiç düşünmeden onu affedip sarılacaktı. Öpmeye doyamadığı dudaklarını bir kez daha öpecekti.

Olmadı.

Hyunjin sinirle bağırıp ellerini saçlarından geçirdi. Her bir siyah saç tutamını derisinden koparmak istercesine çekti. Sinirini oradan çıkartamayınca öfkeyle yanındaki sıraya tekme attı. Sıra yüksek sesle yere devrilirken gözlerinin dolmasına engel olmadı. Ağlamamak için alt dudağını dişlerken onu şaşkınlıkla izleyen Felix ve Yuna'ya döndü.

Zorlukla yutkunup kısık bir sesle konuştu.

"Kaybettim, değil mi? En değerlim ellerimden kayıp gitti."

•°•°•°•

Playlist [3]: Stray Kids - Mixtape: On Track, Charlie Puth - Attention

Minho'nun Yeji'yi okul çıkışı karşıladığı gün, okulun bitiş saati, okul bahçesi...

Üçüncü Kişi Ağzından Anlatım

Aptallar bile bilirdi, elindeki en değerli şey oydu.

Ve şu an onu kaybetmenin verdiği acıyla can çekişiyordu.

O berbat günün ardından ilk önce eve gitmiş, kendisini odasına kapatarak saatlerce ağlamıştı. Bir erkeğe göre fazla duygusaldı ve hayatında çektiği en büyük acıyı kalbinin toz bulutu olup gitmesiyle yaşıyordu.

Eli birkaç defa telefonuna gitmiş, onu aramak ya da mesaj atmak istemişti. Fakat yapamamıştı. Cesaret edememişti. Hatayı o süreçte kendinde aramaya çalışmıştı. Belki de Ryujin'i daha erken ve daha sert itebilir, böyle bir olay yaşanmasından kurtulabilirdi. Ama yapmamıştı. Bu yüzden o saatlerce kendini suçlamıştı.

"Salaksın, Hyunjin. Tam bir salaksın." diyerek kendine hakaret etmiş, düz saçlarını sürekli çekiştirmişti.

Akşama kadar o anı sorgulayışı devam etmiş, en son da ailesi eve gelince ipler kopmuştu.

Yine bir tartışma daha evin koridorlarını doldurunca odasında saklanan ufak köpeğini bir kez daha okşayıp gizlice evden çıkıp gitmişti. Bu sefer gideceği adres sevgilisinin evi değil, sarışın bir çocuğun kaldığı evin kapısı olmuştu.

Beraber dışarıda dolaşmaya başladıklarında Umursama demişti Felix. Eğer gerçekten güveniyor olsaydı, seni dinler ve yapmayacağına inanırdı.

Biraz düşünmüştü Hyunjin. Biraz da Yeji'nin sorunlarına bağlamak istemişti bunu. Belli bir süre geçince onunla konuşmaya geleceği konusunda umutlara kapılmıştı. Fakat yürümeyi bırakıp bir ara sokakta yere oturduklarında Felix, Hyunjin'in bu kadar düşünüyor oluşuna dayanamayıp bir kez daha açmıştı ağzını.

"Ryujin'in ne halt olduğunu ikimiz de biliyoruz. Yeji'yi kandırmak için de elinden geleni yapar. Bu olaydan sonra da Yeji de ona inanacaktır, seni umursamayacaktır bile. Bu yüzden bir an önce şu kızı düşünmeyi bırak ve önüne bak. Hepsi böyle kadınların. Sadece kendilerini düşünürler."

Felix'in son konuşmasını kollarını dizlerinin üstünde kenetleyip karşısındaki bir noktaya donuk donuk bakışlar atarak dinlemişti Hyunjin. Sarışının son dediğine katılmıyordu, Yeji her zaman kendisinden çok Hyunjin'i düşünürdü. Kendisini gereksiz bir varlık olarak bile görüyordu. Ama Ryujin'in şeytanlıkları bitmezdi, Yeji'nin de aklını çelebilirdi.

Zihninde olasılıkları tartmıştı Hyunjin. Ya Yeji'yle hiç barışamazsa, Yeji onu dinlemeyip nefretini büyütürse? Bu kez sevgisi ve güveni boşa mı çıkmış olacaktı?

Hyunjin bu duyguları ilk kez yaşıyordu, ne yapacağını bilemememişti. Sadece yumruklarını sertçe sıkıp gözlerini kapatmıştı ve çekik gözlerinin üzerine örttüğü göz kapaklarının ardından yaşların düşmesine izin vermişti. O gün ne kadar ağladığı konusunda bir fikri yoktu ama daha akıtacak göz yaşı olduğu kesindi.

Hyunjin'in sessizce ağladığını fark eden Felix'e başını geriye doğru atıp derin bir nefes bırakmıştı karanlık havaya. Evet, bu sırığın iflah olmaz bir duygusal olduğunu biliyordu. Bir o kadar sulugöz olduğunu da...

Bir şey dememişti o an Felix. Sadece yanındaki dostunun içli içli ağlayışının kısık seslerini dinlemişti, gözlerini kapatırken. İçinden de geçirmişti: Bu çocuktan ayrılıp başka birinin kollarına girersen umarım hayat bir daha yüzüne gülmez, Yeji.

Şimdi ise okul çoktan bitmiş, öğrenciler sınıflarından ayrılıp eve gitmek için okul bahçesine çıkmışlardı. Hyunjin, yanında Felix ile okuldan ayrılırken hâlâ Yeji'yi düşünüyordu. Ayrıldıklarından sonra onu ilk gördüğünde artık kısa olan saçları delikanlıyı şoka uğratmıştı. Oysaki sevgilisi bir zamanlar onun için saçlarını hep uzun tutacağı konusunda söz vermişti. Ayrıldıklarında bu söz de mi geçersiz olmuştu?

Teneffüslerde gizlice onu izlemiş, Yuna'yla geçirdiği vakitlerde onun güzel yüzünü izleyerek hafifçe tebessüm etmişti. Aslında kısa saç da yakışmış diye düşünmüştü. Yine de uzun saçlarını görmek isterdi onun.

O dakikalarda hep içinde bir burukluk olsa da onu gördükçe seviniyor, Yuna'yla güldüğünde yüzünde beliren tebessüme engel olamıyordu. Onun mutlu oluşu Hyunjin'i de mutlu ediyordu. Kendisi bir şekilde toparlanıp hayatına devam edebilirdi ama Yeji sorunlarından dolayı ondan daha hassastı. Çabucak toparlanıp hayatına sağlıklı bir şekilde devam etmesini dilemişti, her ne kadar en değerli varlığı kolları arasından uçup gitse de...

Okul çıkışında kapıya doğru ilerlerken sevdiğinin ismini hiç tanıdık gelmeyen bir erkekten duymuş ve kaşlarını kaldırarak etrafa bakmıştı. Felix'le aynı anda durakladıklarında Yeji yüzünde kocaman bir gülümsemeyle koşarak yanlarından hızla geçmişti. Hyunjin aklına gelen şeyin olmamasını dileyerek yutkunup genç kızın koştuğu tarafa baktı. Daha önce görmediği bir adam vardı orada. Kendilerinden büyük olduğu kesindi, Yeji adamın yanına gittiğinde birbirlerine sarılmışlardı. Nefesinin kesildiğini hissetti delikanlı. Gözlerini kaçırırken Felix sert sesiyle mırıldandı.

"Aklıma gelen başımıza geldi, ne güzel."

Birden yanlarından tanıdıkları bir kız geçti. Yuna okulun çıkış kapısında gördüğü manzarayla gözlerini irileştirip dudaklarını araladı. Şaşkınlığın dibini yaşıyordu.

"Yeji unnie?" diye mırıldandı. "Yanlarına gitmem lazım!"

Hemen koşup onlara ulaşacaktı ki Felix kızı kolundan sertçe tutarak yanlarına çekti. Yuna bu kez de şaşkınlıkla bedenini kendisine çeken çilli horoza baktı.

"Sakın bunu aklından bile geçirme, çömez."

Yuna bu yakınlıktan ve çocuğun ses tonundan rahatsız olarak kolunu sertçe ondan çekti. Yan bir bakış attı kollarını kenetlerken.

Sesini kalınlaştırarak "Sokon oklondon bolo goçormo, çomoz." diyerek genç adamı taklit etti. Felix ona sinirle kaşlarını çatarak bakarken Hyunjin hâlâ çıkış kapısındaki ikiliye bakıyordu. Gözlerinde hüzün, şaşkınlık ve kızgınlık kırıntıları vardı. Gerçekten bu kadar mı çabuk bitmişti her şey?

Yeji ve ismini bilmediği çocuk yan yana yürüyerek okuldan uzaklaşırken kendini tutamayıp o da ilerlemeye başladı. Bunu fark eden Felix kaşlarını kaldırarak baktı Hyunjin'e.

"Sen nereye gidiyorsun amına koyayım?!"

Hyunjin, sarışına dönmeden duyabilmesi için sesini yükselterek konuştu. "Onları takip etmeye!"

Bunu duyan Felix bir kez daha sinirli bir küfür savurmuştu dişlerinin arasından. Yuna ise ona yan bir bakış atmış ve "Terbiyesiz." diye mırıldanmıştı.

Yuna, Hyunjin'le gitmek için ilerlemeye başladığında Felix de kollarını iki yana açıp bağırmıştı kıza. "Sen çok terbiyelisin sanki!"

Yuna onu duymazlıktan gelerek Hyunjin'e yetişti ve onunla birlikte Yeji'yi takip etmeye başladı. O adamın yüzünü seçememiş olsa da kim olduğunu tahmin edebiliyordu.

Bu sırada Felix gözlerini kapatarak sinirle yumruklarını sıkmış, "Sevgilisini de takibini de merakını da..." diye tıslamış ve çaresiz, onların peşine takılmıştı.

Dikkat çekmemeye çalışarak sessizce ilerlediler bu ikilinin arkasından; Hyunjin, Yuna ve Felix üçlüsü. Hyunjin onların duyamadığı ama gülerek ettikleri sohbetten dolayı rahatsız olsa da takibe devam ediyordu. Bu tanımadığı adamın Yeji'ye olan yakınlığı ve ellerinin neredeyse birbirine değecek olması Hyunjin'i çileden çıkartmıştı. Şu an gidip o yabancıyı bir güzel benzetmek isterdi ama bu haddini aşmış bir hareket olurdu. Ayrıca uzun boylu olsa da çelimsiz vücudu yüzünden dayak yiyeceği açıktı. Belki Felix yardım ederdi, ha? Tamam, tamam. Bu gerçekten boktan bir düşünceydi.

Tahminince bu adam ondan kısaydı. Çok olmasa da belirgin bir boy farkı vardı aralarında. Kendisininki gibi düz saçları vardı fakat onunkilerden daha açıktı renkleri. Kahverengiydi. Beyaz bir teni vardı. Yüzünü net görememişti ama çekik gözlere ve ince dudaklara sahip olduğunu fark edebilmişti. İstemeden de olsa kendiyle karşılaştırdı bu yabancıyı. Kendilerinden büyük olduğuna adı gibi emindi ve oturmuş olan yüz hatları bu adamı kendisinden daha yakışıklı yapıyordu. İç geçirdi. Hâlâ liseli bir genç olması sinirlerini bozmuştu bu sefer.

Uzun süre yürüdükten sonra Yeji'nin evinin önüne gelmişlerdi. Yuna'dan sessiz bir "Yok artık!" nidası çıkarken Felix kaşlarını çattı.

"Nere lan burası?"

"Yeji'nin evi." diye cevap verdi, kaşları çatılmış olan Hyunjin.

"Küçük sürtük." diye fısıldadı Felix. Tabii onu kimse duymamıştı. O da bu kadar çabuk olmasını beklemiyordu açıkçası.

İkili evin kapısının önüne geldiklerinde bu üçlü de karşı tarafta saklanabilecekleri bir yerin arkasına geçmiş ve yere çömelerek onları izlemeye başlamışlardı.

Sadece sakin nefes alışverişleri duyulurken Yeji ve yanındaki genç adam bir süre daha konuşup kapının Yeji'nin annesi tarafından açılmasıyla içeri geçmişlerdi.

"Ailesiyle de mi tanışmış?" diye sordu kendi kendine Hyunjin. Hayal kırıklığına uğramıştı. Sesindeki hüzün Felix'in yumruklarını sıkmasına neden oldu.

"Kim lan bu geri zekalı? Yuna! Biliyor musun?" Yeji ve Yuna hâlâ yakındı. Felix de bunu düşünerek Yuna'nın bir şeyler biliyor olmasını ummuşttu.

Yuna yutkundu. Gözleri unnie'sinin evindeydi. "Emin değilim ama bir tahminim var."

Gözler ona döndü. İki erkek de ona beklentiyle bakıyordu. Yuna biraz çekinse de konuşmaya başladı.

"Yeji unnie daha önce bir partide Minho diye biriyle tanıştığını söylemişti. Çocuk üniversite okuyor ve yirmi iki yaşında."

Hyunjin yutkundu. Parti ve beş yaş... Koskoca beş yaş...

"Bu çocuk da o mu, bilmiyorum ama Yeji'nin evine ilk gittiğimde Minho ona mesaj atmıştı. Konuştular. Çocuğun mesajlarından Yeji'den hoşlandığını fark etmemek için aptal olmak gerekir."

Hyunjin yaşadığı bir şokla daha gözlerini kapatıp alt dudağını kemirdi. Sinirle bağırmamak için zor tutuyordu kendini.

"Yeji'nin anlattığına göre de bu adama Minho tam oturuyor. Yani Yeji unnie ve Minho denen kişi şu an..."

Felix, Yuna'yı bölerek onun sözünü tamamladı. Çatık kaşları altındaki gözleri karşısındaki eve bakıyordu. "Çıkıyor."

Hyunjin bunu da duyduğu zaman nefesini dışarı vererek ellerini saçlarından geçirdi. Gerçekten diye düşündü. Bu kadar çabuk mu bitmişti her şey? Sadece gözlerin tanık olduğu bir olay yüzünden mi sonlanmıştı mutluluk?

Bir süre daha evi izledi Yuna ve Felix.. Bu zaman diliminde evden çıkan olmamıştı. Hyunjin ise gözlerini öylece bir noktaya sabitlemiş, Yeji'yi düşünmüştü. Şu an gerçekten emindi. Yavru bir kediye benzettiği, onun için her şeyini vermeye hazır olduğu değerlisi tamamen uçup gitmişti elleri arasından. Şimdi, bu olaydan sonra, nasıl eski haline dönebileceği hakkında bir fikri yoktu. Belki de hiç eski Hyunjin olamayacaktı.

Zaman su gibi akıp giderken birden evin kapısı açıldı. Üçlü oraya dikkat çekildi. İsminin Minho olduğunu düşündükleri adam önce dışarı adımlamış, daha sonra arkasından dışarı çıkan Yeji'ye dönmüştü. Karşılıklı durdular. Bu sahne bile Hyunjin'i perişan etmişti. Yine de izlemeye devam etti.

Bir süre birbirlerine gülümseyerek baktılar. Daha sonra genç adam sol elini kıza doğru uzatıp kısa saç tutamlarını kulağının arkasına doğru ittirmişti. Hyunjin bunları yaparken Yeji'nin saçları uzundu. İçinin burkulduğunu hissetti.

Daha sonra kısa bir konuşma geçti aralarında. Minho son bir kez Yeji'ye gülümseyip yanından ayrıldı. Genç kız da onu arkasından bir süre izleyip ona doğru hafifçe tebessüm etti. O da sonunda içeri geçtiğinde Hyunjin çatık kaşlarıyla adamın gidişini izledi. Bu sefer yüzünü biraz daha inceleme şansı yakaladı. Gerçekten yakışıklıydı ve yüzündeki olgun detaylardan büyük olduğu anlaşılıyordu. Yaklaşık beş yaş falan...

Hyunjin sesli, titrek bir nefes aldığında Yuna ve Felix ikilisi ona dönmüştü. Gerçekten kırılmış bir şekilde konuştu genç adam.

"Yeji'yi öpmüş müdür?"

Bu soru ikiliyi hayrete düşürdü. İkisi de böyle bir tepki beklemediği için sessiz kaldı. Bu sefer Hyunjin tekrar konuştu

"Ya da onunla birlikte uyumuş mudur? Ona hediyeler almış mıdır? Onunla yaptığımız her şeyi o da yapmış mıdır?"

Titreyen sesiyle ard arda sorduğu masum sorular iki arkadaşın önce birbirine bakıp sonra da aynı anda nefeslerini sıkıntılı bir şekilde dışarı vermesine neden oldu.

Sonunda Yuna dayanamayıp konuştu. "Yani... Teknik olarak şu an sevgililer ve..." Aniden lafı Felix'in Yuna'ya kaşlarını çatarak bakmasıyla kesildi. Yuna başını öne eğip dudaklarını birbirine bastırdığında kısa bir sessizlik olsa da Hyunjin sonunda kısık sesiyle mırıldandı.

"Öpmüştür yani. Onun dudakları benden başka birininkine daha değmiştir, başka biri daha hissetmiştir onu."

Gözlerini kapatıp yutkunarak boğazına takılan yumruyu geri göndermek istedi, Hyunjin ama başarılı olamadı. Sıkıntıyla elleriyle oynamaya başladı titrek nefes alışverişlerine devam ederken. Dudaklarını birbirine bastırdı.

"Ben daha önce böyle bir şey hissetmedim." diye mırıldandı. "Fakat şu an biliyorum ki hissi çok kötü."

Gözlerinden bir damla yaş indiğinde elinin tersiyle sertçe sildi onu. Hayır, ağlamayacaktı. Onu umursamayıp başkasıyla hayatına devam eden biri için kendine zarar vermeyecekti. O şu an nasıl perde arkasına atıldıysa aynı şekilde devam edecekti hayatına. Hiç olmamış gibi, hayatına hiçbir zaman bir kız girmemiş gibi... Çünkü iyi biliyordu; hiçbir erkek bir kadına, hiçbir kadın da bir erkeğe muhtaç değildi.

Yine de kalbinde bir şeyler hâlâ orada yaşamaya devam ediyordu. Orada hep bir burukluk olacaktı anlaşılan. Sonuçta en değerlisi uçup gitmişti yanından değil mi?

Hoş, genç adamın sahip olduğu en iyi şeyin o olduğunu aptallar bile bilirdi. Fakat kız aptal değil, ne yazık ki bir kördü. Genç kız göremiyordu gerçek sevginin nerede olduğunu.

•°•°•°•

Playlist [4]: ITZY - You Make Me

Hyunjin'in Felix'in yanına gittiği gece, saat 23.00 suları, Hoseok'un barının bulunduğu arka sokak...

Üçünü Kişi Ağzından Anlatım

Felix, Hyunjin'le ayrıldıktan sonra bir kez daha bara gelmiş ve dert ortağı Hoseok ile konuşmuştu. Ona içini döküp bir bardak da bira içtikten sonra yanından ayrılmıştı. Yaşı tutmasa da onu mekanına torpilli olarak alan bu adamı seviyordu Felix. Hyunjin'den sonra en yakın arkadaşıydı.

Hyunjin... Bu çocuk gerçekten duygusaldı. Saçma sapan bir nedenden dolayı hemen ağlıyordu. Olup bitmiş bir şey için bu kadar kendini hırpalamasına anlam veremiyordu sarışın. Yine de sesini çıkartmıyordu. Sonuçta söz konusu her zaman yanında olan kişiydi. Geçmişte birkaç hata yapsa da pişman olup özür dilemişti, sonunda tekrar eski hallerine dönmüşlerdi. Onun bu iyi yürekliliğine karşılık da yardım etmek düşerdi çilli çocuğa. O yüzden o toparlanana kadar yanında olacaktı, duygusal delikanlının.

Felix ellerini kalın deri ceketinin cebine sokup evine doğru yol almaya başladı. Hava soğuktu ama az önce aldığı alkolün etkisiyle çok da üşümüyordu. Umursamadı. Çatık kaşlarını ve sert yüz ifadesini koruyarak yoluna devam etti.

O sırada da aklında yine Hyunjin vardı. Bu çocuğa bir şekilde Yeji denen sessiz kızı unutturmak istiyordu. Artık gözünde pek iyi bir yeri olmayan bu kızın dostunun aklını kurcalamasına göz yumamazdı. Argo dilde geçmişe sünger çekmek denen o olayı uzun boylu, yakışıklı arkadaşına yaşatmak istiyordu.

Evet, Hyunjin gerçekten yakışıklı biriydi. Okuldaki birçok kızın gözdesi haline gelmişti. Bunun nedeni de dış görünüşüydü. Tabii kibarlığı ve iyi niyetiyle cesaretini toplayan birkaç kızdan da itiraf almıştı ama kibar bir şekilde reddetmişti hepsini. Anlamıyordu arkadaşını Felix. Çevresinde Yeji'den bin kat daha güzel kızlar vardı. Sadece bir tanesine şans verse dünyalar onundu zaten. Şimdi niye kendini kimseye açmayan, belli belirsiz bir kız için bu kadar düşünüyordu, gerçekten ama gerçekten anlamıyordu.

Çalıştığı dersler Hyunjin'in beynini sulandırıyordu anlaşılan. Felix artık onun kafasını dağıtmak konusunda kararlıydı.

Arkadaş çevresinden birini ayarlayabilirdi. Ya da okuldan birini... Kendi çevresinden biri Hyunjin gibi biri için fazla sert olabilirdi ama okuldan biri? Evet, evet. Belki Yeji denen şahısın da bu şekilde aklı başına gelirdi.

Lia? Yeeun? Soojin? Soyeon? Heejin? Eunji? En kısa zamanda bunlardan biriyle konuşacaktı Felix.

Felix karanlık sokaklarda eve doğru ilerlemeye devam ederken Hyunjin'i eski haline döndürmek için kafasında türlü türlü planlar tasarlıyordu. Yeni biriyle tanıştırma konusunda karar kılarken aniden bir bedenin ona çarpması geri doğru adımlayıp kaşlarını daha da çatmasına neden oldu.

Göğsüne çarpan ufak bedeni kolları arasında refleks olarak tutarken başını eğip kişiye baktı. Uzun kahverengi saçlardan bu kişinin bir kız olduğunu anlayabilmişti. İyi de bu saatte burada bir kızın ne işi vardı?

Kız telaşlı haliyle geri çekilip korkak bir şekilde baktı Felix'e. Sarışının meraklı bakışlarıyla karşılaştığında yutkunsa da başka bir taraftan gelen erkek sesleri gözlerini irileştirip korkunun tüm organlarına işlemesine neden olmuştu.

Kâküllü kız, karşısındaki genç adamdan bir an tırsarak kaçmak için hareketlendi fakat Felix kızı kollarından tutarak sabitlemişti. Bu genç kızın daha çok korkmasına neden olmuştu.

"Neler oluyor?" dedi Felix tok sesiyle, merakını gidermek isterken. Kızın yüzündeki elle tutulur korkudan şüphelenmişti.

Genç kız yutkundu. Konuşmak istedi kesik nefeslerinin arasından. Fakat bu tanımadığı genç adamın da ona bir şey yapmasından korktuğu için yapamadı.

"Güzellik! Nereye kayboldun öyle?"

Yine erkek sesleri duyulduğunda Felix olayı anladı. Dişlerini sıkarken etrafa baktı. Daha sonra kızın ince bileğine parmaklarını doladı ve peşinden hızla götürmeye başladı.

Uzun saçlı, kısa boylu, kâküllü kız tek çareyi çocuğa ayak uydurmakta buldu. İki apartman arasında kalan dar bir aralığa girdiklerinde Felix'in kızın sırtını duvara yaslamaktan başka şansı yoktu. Ne yazık ki sokak olamayacak kadar dar olan bu boşluk, ikisinin de sığabilmesi için bedenlerinin birbirine değmesinden başka seçenek vermiyordu.

Felix kahverengi gözlerini ona endişeyle bakan kıza çevirdi kısa süreliğine. Biraz onu andırıyordu sanki, ha?

Daha sonra başını biraz dışarı çıkarttı, etrafa baktı. Bu tarafa doğru gelen ve yürüyüşlerinden kafalarının iyi olduğunu anladığı iki adamı fark etti. Kaşlarını çattı.

"Piç kuruları." diye tısladı dişlerinin arasından. Kore taciz olaylarının fazlasıyla yaşandığı bir ülkeydi. Ne yazık ki neredeyse her sabah o mide bulandırıcı haberlerle uyanıyorlardı. Birçok kişi gibi Felix de bundan rahatsız oluyor, bunları yapan beyinsizleri çarmıha germek en büyük isteği oluyordu.

Adamlar buraya doğru yaklaşmaya devam ederken Felix kıza döndü. "Buradan sakın ayrılma." dedi ciddi bir ses tonuyla. Kız uslu bir şekilde başını sallarken sarışın, kızı o aralıkta bırakıp yanından ayrıldı. Adamların karşısına çıkıp avuç içlerini birbirine sürttü.

"N'aber beyler? Geceler size uzun anlaşılan."

Genç kız bu alaycı sözlerin amacını ilk etapta anlamamıştı ama birden duyulmaya başlayan dayak sesleri gözlerini kapatıp küçük bir çığlık atmasına neden olmuştu. Yutkundu zorlukla. İster istemez o sarışın çocuğun dayak yemesinden korkmuştu.

Kısa süre sonra Felix benzettiği, şimdi ödlek tavuklar gibi kaçan adamların arkasından sinirle baktı ve tok sesini yükselterek geceye bıraktı.

"Sizin gibi şerefsizler yüzünden kadınlar dışarı çıkmaktan korkmaya başladı lan! Aynı şey karınıza, kızınıza yapılsa milleti ayağa kaldırırsınız ama konu başkası olunca sikleriniz kalkıyor! Orospu çocukları..."

Delikanlının ağır lafları kızın midesinin bulanmasına neden olurken Felix son kez giden adamların arkasından baktı. Daha sonra kızın yanına gelip ona hesap sormaya hazırlandı.

"Senin bu vakitte dışarıda ne işin vardı peki? Saatten haberin yok herhalde!"

Az önceki sinirini kıza karşı da belli ederken genç kız titrek bir nefes alarak geriye adımladı. Yutkundu gözlerini kapatırken.

"Sadece markete gitmem gerekti." diye mırıldandı. Felix sinirle alt dudağını dişledi.

"Bu işleri yapacak baban yok mu?"

Çocuğun bu kadar üzerine gidip bir de can damarından vurması kızın gözlerinin dolmasına neden oldu. Zaten az önceki olaydan sonra yeterince korkmuştu, şimdi bunlara dayanamazdı.

"Sana ne?" dedi gücünü toplayarak. Felix kızın dolan koyu renkli gözlerini görünce kaşlarını havaya kaldırdı. Yine kontrol edemediği öfkeleri...

Genç kız, sarışından ses çıkmayınca dudaklarını birbirine bastırıp eve gitmek için hareket etti. O olaydan sonra nasıl korkmadan eve gidebileceğini bilmiyordu ama bununla baş etmek zorundaydı.

Felix kızın tek başına gitmeye yeltendiğini fark ettiğinde kolundan tuttu onu. Kız, kaşları havaya kalkarken onu durduran çocuğa döndü.

"Seni ben götüreyim." dedi Felix. "Başına yine iş açılmasın."

Kız gözlerini kaçırdı. "Gerek yok." dedi kolunu kurtarmaya çalışırken. Fakat sarışın çocuk daha sert tutmuştu bu sefer.

"Ters tarafımı görmek istemezsin, kâküllü."

Kızın gözlerinin biraz üstüne düşen kâkülleri Felix'in gözünden kaçmamıştı. İsmini bilmediği için de ona bu lakabı uygun görmüştü.

Genç kız gözlerini bu sert görünümlü, tok sesli çocuktan kaçırdı. Felix kızın yola geldiğini anlayınca kolunu bıraktı ve kâküllünün yürümeye başladığı yöne doğru ilerlemeye başladı. Kız da çaresiz yanında gitmeye başladı.

Tenha sokaklarda yan yana yürürlerken gözlerini sadece karşısına hedefleyen çocuğa çevirdi, genç kız. Az önce tanık olduğu olaylar dikkatini çekmişti.

Çocuğun çok olmasa da sivri bir çenesi ve uzun bir yüzü vardı. Küçük bir burna ve çekikliğiyle dikkat çeken gözlere sahipti. Ayrıca sarışın olması daha da ilgi çektiriyordu. Kız biraz daha dikkatli baktığında çocuğun çillerini de fark etmişti, bu yüze az önceki kalın ses hiç uymuyordu ama onu farklı yapan da buydu galiba.

"Önüne bak kâküllü."

Kız, çocuğun konuşmasıyla onu ne kadar uzun süre dikizlediğinin farkına vardı. Dudaklarını birbirine bastırıp utançla başını eğdi. Yola öyle devam ettiler.

Genç kız evlerine biraz yakın olan ve dakikalar önce girmek istediği marketin önüne geldiklerinde durakladı. Hâlâ açıktı ve acilen alması gereken şeyler vardı.

Felix, kızın durduğunu görünce aynı ifadesini koruyarak ona baktı. Gözlerinin markette olduğunu görünce konuştu.

"Alman gerekeni al."

Kız ona kısa bir süre bakıp koşarak markete girdi. Reyonlarda gezinip alması gerekenleri kucağına bastı ve kasaya gidip hepsinin parasını ödedi. En başta annesinin vermiş olduğu miktarın yetmeyeceğinden korksa da paranın tam gelmesi onu mutlu etmişti. Aldıklarını poşete doldurduktan sonra dışarı çıktı. Sarışın çocuğun hâlâ onu bekliyor olduğunu görünce yanına ilerledi. Kızın evine gidene kadar yan yanaydılar.

"Şey... Burası." diye mırıldandı kız. Felix ona döndü. Daha sonra önünde durdukları eve baktı. Karşısındaki eski apartman biraz şaşırmasına neden olsa da başını salladı.

Kız apartmanın içine girmeden önce karşısındaki sarışın yabancıyla son kez göz teması kurdu. Eğer bunu şimdi yapmazsa bu çocukla bir daha hiç karşılaşmayacağını düşündüğü için cesaretini toplaması gerektiğini düşündü.

Ama hayat sürprizlerle doludur, değil mi?

"Ben teşekkür ederim..." Kız, çocuğa ne diye hitap edeceğini bilmediği için durakladığında Felix nefesini dışarı vererek konuştu.

"Gir evine artık."

Kız mahcup düşerek sadece başını salladı ve arkasını döndü. İlerlerken genç kızın boynundan parlak bir parça düşmüştü fakat o seferlik ikisi de bunu fark etmemişti. Apartman kapısından içeri girmeden önce de çocuğun kalın sesini bir kez daha duymuştu.

"Adım Felix, kâküllü."

Genç kız hiçbir şey demeden içeri girip kapıyı kapattı ve asansörü olmayan apartmanın merdivenlerine yöneldi. Şimdi ise aklında olan tek şey, annesinin almasını istedikleriyle acıkmış olan küçük kardeşinin karnını doyurabilmekti.

Felix nefesini tutarak apartmanı inceledi. Dış görünüşü berbattı. Bu kızın burada yaşadığına inanamadı ilk etapta. Sonra umursamayarak yoluna devam etmek istedi. Fakat bu sefer onu durduran yerdeki parlak cisim olmuştu.

Kaşlarını çatarken eğilip gümüş parçayı aldı ve inceledi. Üzerinde sadece bir taşı olan incecik bir kolyeydi. Taşın üzerinde de bir isim yazıyordu.

Chaewon.

Dudaklarını yaladı genç adam. Şimdi gidip kolyeyi sahibine vermesi ne kadar doğru olabilir diye düşündü. Daha sonra bundan vazgeçti. Çünkü aklına başka şeyler de gelmişti. Hızlıca kolyeyi cebine atıp arkasını döndü ve Hoseok'un mekanına doğru tekrar yol aldı.

***

"Felix? Daha bir saat önce buradaydın, dostum. Hangi rüzgar attı seni buraya?"

Hoseok'un meraklı bakışlarına aldırmadan tezgaha yaslandı sarışın.

"Her zamankinden versene."

Hoseok ikiletmeden karşısındaki sarışın gencin bardağını hazırlamaya başladı. O sırada Felix lafa girdi.

"Yardımın lazım, hyung." Hoseok kahve gözlerini arkadaşına çevirdi.

"Ne bok yedin yine?" dedi şüpheyle. Felix gözlerini devirdi.

"Öyle bir şey değil. Birini araştırman lazım." Hoseok bu sırada bardağı Felix'in önüne bırakmıştı. Sarışın birasını parmakları arasına alıp dolgun dudaklarına yakınlaştırdı. Büyük bir yudum alırken hâlâ onu bekleyen Hoseok'a döndü.

Cebinden o kolyeyi çıkardı ve tezgaha koydu.

"Büyük ihtimalle ismi Chaewon olan bir kız. Uzun saçlı ve kâkülleri var. 1.60 boylarında falan. Buradan yaklaşık iki kilometre uzaklıkta eski bir apartmanda oturuyor."

Hoseok onu dinlerken kollarını tezgâha yaslayarak kolyeye eğilmiş ve gümüş cismi incelemeye başlamıştı.

"Hallederiz, dostum." dedi hemen. "Hallederiz de neden böyle bir şey istiyorsun?"

"Sebebi bende kalsın. Bilgileri ne zaman elde edersin, onu söyle sen."

Hoseok, kolyeyi Felix'e doğru tekrar iterken doğruldu. Sarışın kolyeyi alıp cebine tekrar attı.

"Yarın gel aynı saatte. Halletmiş olurum." Felix başını salladı.

"Sağol." Hoseok sırıttı.

"Her zaman." Felix o sırada hemen bardağını tepesine dikip içindeki sıvıyı bitirdi. Bardağı tezgaha bırakıp elinin işaret ve orta parmağını alnına yerleştirip asker selamı verdi.

"Kaçıyorum ben."

"Kalsaydın, dostum." Felix cıkladı.

"Kurs var, hyung. Biliyorsun." Aslında Felix'in derdi yarın olacak dans dersleri değildi. Sadece oradan gidip günlerin çabuk geçebilmesi için hemen uyumak istiyordu.

"Bilmez miyim? Neyse. Görüşürüz."

Felix sadece başını sallayarak mekandan çıktı. Evine doğru ilerlemeye başladı.

Hızlı adımlarla yürüdüğü yolu kısa sürede tamamladıktan sonra arka cebinden anahtarlarını çıkartıp evinin kapısını açtı. Ayakkabılarını çıkartıp içeri girdikten sonra kapıyı sessizce kapatıp tekrar kilitledi.

Annesini, babasını ve abisini uyandırmamak için sessizce odasına ilerledi. Arkasından kapıyı kapattıktan sonra üzerindekileri çıkarmaya başladı. Uyumak için altına sadece bir eşofman geçirdi. Üstü çıplak kalırken deri ceketinin cebinden o kolyeyi çıkarttı. Işığını kapatıp yatağına yöneldi. Baş ucundaki küçük gece lambasının yakıp yatağına uzandı. Tek elini başının altına aldıktan sonra diğer avcundan sarkan gümüş kolyeye baktı. İsmi defalarca okudu.

Chaewon.

Tek kaşı havaya kalkarken kâküllü kızı düşündü. Dış görünüşüyle tam olarak Felix'in kız versiyonuydu. İşte dikkatini çeken taraf da buydu biraz. Bu yüzden Hoseok'tan bu kızı araştırmasını istemişti.

Pazartesi sabahı erken kalkarken de kolyeyi kıza teslim etmeyi amaçlıyordu.

Saat gece yarısını geçerken Felix kolyeyi yanındaki komodine bıraktı ve yatağında yüzüstü dönerek kollarını yastığının altına koydu. Gözlerini kapattı uyuyabilmek için.

***

Bu bölüm kaç kelime biliyor musunuz?

6913

Kskdksksksksksksk

Aslında daha uzun yazacaktım fakat sıkıcı olacaktı. Bu yüzden yarıda kestim ve aklıma bir şey geldi.

Chaewon ve Felix'in hikayesini yazmamı ister misiniz? Ya da şöyle diyeyim yazarsam okur musunuz?

Eğer okumazsanız burayı böyle bırakmak istemiyorum, onlar için bu kitapta bir bölüm daha yayımlayacağım ama eğer okursanız onlara da büyle ekşınlı ekşınlı bir kurgu hazırlayacağım.

Ha? Okur musunuz? Valla bak, tüm Anxiety ailesini oraya beklerim he. Eğer olursa ikinci kitap niteliğinde olur çünkü.

Neyse, yorumlara yazarsınız siz bebelerim. Öptüm sizi.

Mutlu kalın! ❤

Continue Reading

You'll Also Like

2.8K 290 20
kim sejeong evinin duvarına tam uyacak mükemmel tabloyu bulmakla beraber,hayallerindeki kişiyi de bulmuştu.
264K 19.3K 28
"Burdayım güzelim, seninleyim." Hayatımın, oldum olası tuhaflıklardan ibaret olması sebebiyle, sen de tuhaf bir şekilde giriş yapmıştın hayatıma. Öyl...
58.8K 3.8K 16
❛hyunjin, ilk ve son kez evden kaçışında hayatını 'iyi ki' dediği kişilerle doldurmuştu.❜ hwanghyunjin fanfic, started"90520 finished"260520 © saphth...
528K 47.4K 36
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...