Chapter Eleven: "Is It Better, If I Die?"

3.4K 319 699
                                    

Playlist: Halsey - Sorry, 3RACHA - 42

"Kazak yakışmış, tahminimden çok daha iyi."

"Teşekkür ederim."

Minho ve ailesinin gelmesinin üzerinden bir saatten fazla zaman geçmişti. O süre boyunca akşam yemeği yenmiş, aileler kaynaşmıştı. Daha sonra iş konularından dolayı özel konuşmak isteyen ebeveynler resmen çocukları yanlarından kovmuştu ve o an aklımda tek bir soru vardı:

O zaman neden gelmemizi istemişlerdi?

Yanlarından düpedüz kovulduktan sonra Minho ile birlikte evin bahçesine çıkmıştık. Aramızdaki bir metrelik mesafeyi koruyarak etrafı dolanıyorduk. Evden gelen ışıklarla aydınlanan bahçenin pek görülecek bir tarafı yoktu. İşte, amaç hava almak...

Minho'yla son buluşmamızdan sonra hiç görüşmemiştik. Açıkçası o gün ettiği ufak itiraftan sonra da konuşmaya cesaret edememiştim. Baş kahramanlar farklı olsa da ben de şu an onun yolundan geçiyordum, kalbini kırmak istemezdim. Hyunjin'den önce bana yardım eden kişi oydu. Zaten -belki de- Hyunjin hastalığımı öğrenmemiş olsaydı hâlâ aynı sınıftaki iki yabancı olmaya devam edecektik.

"Şey... O günden sonra bana karşı darılmadın, değil mi?"

Konuşan Minho'ydu. Hâlâ o zamanı düşünüyor olmalıydı. Onu anlıyordum.

"Hayır, bu herkesin yaşayabileceği bir şey."

Nefesini dışarı verip bir süre sessiz kaldı. O sırada ikimiz de yürümeyi bırakmış, bir kenarda durmuştuk. Evin dibine doğru ilerleyip ilk kez hiçbir şeyi umursamadan yere oturdum. Minho da beni taklit ederek aradaki mesafeyi koruyacak şekilde yanıma oturdu. Bir süre sadece bulutlu gökyüzünü izledik. Kelimelere ihtiyaç yoktu, sessizlik onun duygularını yeterince anlatıyordu.

Biraz üzgün, biraz mahcup, biraz kırık, biraz gergin, biraz umutlu...

Her türlü duygudan ufak tutamlar...

"Yeji?"

"Hmm?"

Başım ona doğru dönerken o bacaklarını kendine çekip duvara yaslandı. Üşütme ihtimali aklıma geldi, bunu o da düşünmüş olmalıydı ama bilerek umursamıyor gibiydi.

"Sana bir şey anlatmak istiyorum ama lütfen bu ikimizin arasında kalsın."

Kime anlatabilirdim ki?

Başımı onaylar şekilde salladım ve anlatmak için cesaret toplamasını bekledim.

"Seninle tanışmadan birkaç ay önce... Ne kadar olduğunu saymayı bırakalı çok oluyor, o yüzden net tarihten emin değilim ama daha fazla da olabilir." Nefesini tuttu. "Lisenin ilk senesinden beri birlikte olduğum bir kız vardı. İlk kız arkadaşımdı ve ben... Ben aşkı ilk kez onunla yaşadım."

Evet, bugünleri itiraflar haftası olarak ilan etme yetkisini ben alıyorum.

"O, çok güzeldi. Emin ol, bunu kelimelere dökecek cesaretim yok. Biz... Biz mutluyduk. Bunun garantisini verebilirim, ailemle bile tanışmıştı. Annem onu öz kızı gibi görüyordu. Çocukça olacak ama ilişkimiz lisenin son senesine kadar devam edince üniversiteden sonra evlenmeyi bile düşünmüştük. Birbirimizden ayrılmamak için aynı üniversiteyi bile kazandık. Her şey istediğimiz gibiydi. Onunlayken gerçekten mutlu olduğumu hissettim ben, ona sarılmaya kıyamadığımda farklı biri olabileceğimi de fark ettim. Garipti ama güzeldi. Çok güzeldi. Fakat sonra..."

Duraksadı. Nefesini sesli bir şekilde dışarı verdi.

Ağlamıyordu ama boğazına bir yumru oturmuş gibi tıkanıyordu.

✓ anxiety ❁ [hyunjin × yeji]Waar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu