ARAFTA İKİ KİŞİ

By kasinan

2.6M 96.7K 12.9K

More

ARAFTA İKİ KİŞİ
1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
DUYURU
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10 BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. BÖLÜM
34. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36. BÖLÜM
38. BÖLÜM
39. BÖLÜM
40. BÖLÜM
41. BÖLÜM
42. BÖLÜM
43. BÖLÜM
DUYURU
44. BÖLÜM
45. BÖLÜM
46. BÖLÜM
47. BÖLÜM
AÇIKLAMA
48. BÖLÜM
49. BÖLÜM
50. BÖLÜM
51. BÖLÜM
52. BÖLÜM
53. BÖLÜM
54. BÖLÜM
55. BÖLÜM
56. BÖLÜM
57. BÖLÜM
AÇIKLAMA
58. BÖLÜM
59. BÖLÜM
60. BÖLÜM
61. BÖLÜM
62. BÖLÜM
62. BÖLÜM
63. BÖLÜM
64. BÖLÜM
65. Bölüm
66.BÖLÜM
67. BÖLÜM
68. BÖLÜM
69. BÖLÜM
70. BÖLÜM
DUYURU
71. BÖLÜM
72. BÖLÜM
73. BÖLÜM
ÖNEMLİ AÇIKLAMA
74. BÖLÜM
VEDA

37. BÖLÜM

24.8K 1.1K 153
By kasinan

Kerem, İspanya’dan dönerken yolda, İstanbul’a indikten hemen sonra iş için Amerika’ya gitmesi gerektiğini söylemişti. Balayında oldukları sürece Oktay’la sık sık görüşmesi bu işin robot projesiyle ilgili olduğunu düşündürmüştü Zeynep’e. Onun birkaç günlük yokluğu Zeynep’in de işine gelmişti. Bu arada Esra ve Çağatay’la rahatça görüşüp neler bulduklarını inceleyebilecekti. Telefonla konuşmak yerine raporu bitmediği hâlde merkeze uğrayıp ortalığı kolaçan etmek istiyordu.

Kerem, Amerika’ya Oktay’la birlikte gitmiş ama Efsun, İstanbul’da kalmıştı. Kerem gideli neredeyse bir hafta oluyordu ve Efsun’un sürekli program yapması nedeniyle merkeze gitme şansını hiç bulamamış ve giderek bunalmaya başlamıştı. Bu arada Derya, İrem ve Zeliha da onunla görüşmek derdindelerdi.

Sabah, telefonunun sesiyle gözünü açtı. Koca yatakta Keremsiz yatmaya bir türlü alışamamış ve her gece bin bir güçlükle dalabilmişti uykuya. Telefonun sesini duyup kendine gelmesi zaman alsa da kapanmadan açmayı başardı. Kerem’in sesiyle güne başlamak yorgun bedenini dinçleştirmişti.

“Günaydın, mi mujer!”

“Günaydın!”

“Yeni mi kalkıyorsun sen?”

“ Uyuyamadım gece!”

Kerem’in neşeli sesi bir anda gerginleşti. “Ne oldu?”

“Ya, yok bir şey. Sen olmayınca yadırgıyorum burayı.”

Zeynep’in kâbusları ve burnunu sokabileceği bin türlü bela yerine sadece kendi yokluğunun uykusuzluğunu yaşadığını anlayan Kerem, gülerek devam etti.

“İyi, yarın gece rahat bir uyku çekersin artık!”

“Dönüyor musun?”

“Yarın sabah orada olurum herhâlde. Şimdilik burada yapacağım pek bir şey kalmadı.”

“Her şey yolunda mı Kerem?”

“Yolunda hayatım, merak etme! Gelince konuşuruz. Sen işe gitmiyorsun değil mi?”

“Yok, pazartesiye kadar tembellik ediyorum ama bugün bir uğrayacağım bakalım ne var ne yok.”

“Hımmmm, sen ve tembellik… Nedense pek inanamadım.”

“Efsun, bir dakika boş bırakmadı ki, ömrüm boyunca gittiğimden fazla sinemaya, alışverişe ve sergiye gidip durdum!”

“Efsun’a dur demezen döner kapıda saatlerce sıkışmış gibi sersemlersin. Yorma kendini!”

“Bugünü kendime ayırdım, baştan çektim restimi!”

“Tamam, keyfine bak! Haaaa, unutmadan…”

“Ne oldu?”

“Seni çok özledim!”

Zeynep, yanaklarının kızardığını hissetti birden. Sesinin tınısı, sözcükleri söyleyiş biçimi bile yüreğini kıpır kıpır ediyor ve hâlâ alışamadığı duygularla onu yüz yüze getiriyordu. Bir anlık duraksamanın ardından

“Kerem…”

“Evet, mi mujer!”

“Seni seviyorum!”

Şimdi susup kalma sırası Kerem’deydi. Zeynep’in ağzından sevgi sözü öylesine az ve öylesine beklenmedik zamanlarda çıkıyordu ki her seferinde ilk kez duyuyormuş etkisi yaratıyordu Kerem’de. Zeynep, onun cevaplamasına fırsat vermeden kapamıştı zaten, telefonu. Kerem, gülümseyerek ekrana baktı bir süre. Hâlâ her söylediğinde kendisinin de nasıl şaşırdığını ve hâlâ sanki dillenirse yok olacakmış gibi ürktüğünü bilerek gülümsedi.

                                XXX

Zeynep, duşunu yapıp üstünü değiştirdikten sonra kahvaltı için aşağı indi. Evde kimse yokken kedi köpek gibi didiştikleri için Muhif’e karşı çoktan gardını almıştı. Kerem yokken kahvaltı için yemek salonunu kullanmayı reddetmiş ve büyük kavgadan sonra mutfaktaki geniş tezgâhta yemeye Muhif’i ikna etmişti. Mutfağa girdiğinde yumurta, sıcak poğaça, peynir ve reçellerden oluşan kahvaltının kendisini beklediğini gördü. Muhif ortalıkta yoktu. 

Keyifle poğaçalardan birini ayakta ağzına tıkarken kahve almak için fincan aramaya koyuldu. Arkasından ters bir ses “Oturarak ye, şunu! Boğazında kalacak, bir de seninle uğraşacağım!”

“Hah, iti an çomağı hazırla! Bu lanet fincanlar nerede?”

“Sana ne?”

“Ne demek sana ne, be? Bir fincan kahve içmek için sana dilekçe mi vereceğim?”

“Otur oturduğun yerde. Geliyor kahven!”

Gerçekten de Zeynep, sandalyesine oturduğunda önüne bir fincan kahveyi sürmüştü Muhif. Ağzı hâlâ doluyken “Bana bir araba hazırlat ama normal bir araba. Trafiğe çıkınca herkesin aç gözlerle bana bakmayacağı bir şey, anladın mı?”

“Kahvaltını yap adam gibi! Ağzın doluyken de konuşma!”

“Ben şimdi senin…”

“Ne? Şimdi benim ne? Bitirmeyeceğin söze başlama, komiser! Zıkkımlan şunları ayarlarız arabanı.”

Adamın kahvaltısını bitirip ilaçlarını içtiğini gözüyle görene kadar tepesinde dikileceğini bilen Zeynep, önüne konanları aceleyle yuttu. İlaçlarını içtikten sonra Muhif’in getirdiği ikinci kahveyle sigarasını yaktı. Fincanını alıp kendi çalışma odasına geçti. Laptopunu açarak günün gazetelerine bir göz gezdirdi. 

Yıllardır sabah kahve keyfi yaparak gazete okumayı unutmuştu. Merkezde bir poğaçayı atıştırırken gözünün ucuyla orada bulduğu bir gazeteye birkaç dakika bakar ve alelacele iş için dışarı fırlardı. Son bir haftadır günün en keyifli zamanlarını sabah kahvesiyle gazete okuyarak geçiriyordu bir de gece yatmadan önce denize karşı oturup kendisiyle kaldığı o muhteşem anlar vardı elbette.

Efsun; sevimli, canlı ve çok renkli bir kadındı ama çoğu kez yoruyordu Zeynep’i. Kerem için ne kadar önemli olduğunu fark ettiğinden beri onu kırmamak için Efsun’la vakit geçiriyor ve arkadaş olmaya çabalıyordu ama yıllardır attığı her adımı ondan iyi bilen dostlarıyla kıyaslanınca Efsun’la geçirdiği saatler onun için zaman kaybıydı. Bugün en çok kendi kendisiyle kalacağı için mutluydu. Kendi dostlarıyla, kendi keyfiyle ve kendi işleriyle…

Telefonunun çalmasıyla başını laptoptan kaldırdı. Arayan Esra’ydı. İsmi okuyunca hafifçe kaşları çatıldı. Verilecek bir haberi olmasa Esra onu aramazdı. 

“Aloo!”

“Günaydın Komiser’im.”

“Günaydın Esra! Ne oldu?”

“Amirim, ne zaman görüşebiliriz? Sizinle konuşmak istediğim bir şey var!”

Tahmini doğruydu. Telefonda konuşmadığına göre ondan istediği işle ilgili bir gelişme var demekti.

“Bugün merkeze uğrayacağım Esra!”

“Amirim sizin için uygunsa Sami Baba’nın orada buluşsak?”

“ Olur! Zaten Zeliha’ya da uğramayı düşünüyordum iki saat sonra diyelim mi? Ben de oradan Zeliha’nın yanına geçerim.”

“Tamam, amirim!”

Telefonu kapadıktan sonra, kalkıp hazırlandı Zeynep. Ön kapıda duran arabayı görünce Muhif’e

“Sıradan bir şey hazırlat, demiştim!” diye terslendi.

“Bundan sıradanı yok! “

“Nasıl yok ya? Ulan BMW bu! Sen buna sıradan mı diyorsun?”

“Beğenmiyorsan hazır dışarı çıkmışken bir Hyundai alıver.”

“Oldu üstüne limon da sıktırayım mı? Sen benle kafa mı buluyorsun?”

“Laf anla! Yok diyorum! Ya buna binersin ya da kendin git garaja!”

“Tamam, be!” diye söylenerek indi merdivenleri. Bir yandan da “Eeeee Kerem Sayer’in garajında Fiat bulacak hâli de yoktu adamın” diye homurdanıyordu. 

Muhif, onun söylene söylene arabaya yürümesini gülerek izledi. Bu kadını gün geçtikçe daha çok seviyordu. Onun yerinde Kerem’in bir vakitler yatıp kalktığı salon dilberleri olsa salına salına en lüks arabanın kapısını açan şoföre böcek muamelesi yapıp arabaya kurulurlardı. Zeynep’se paranın keyfini çıkarmak yerine çokluğundan sızlanmayla vakit geçiriyordu ve işin ilginci kadın, bunda samimiydi. Kerem’in onun için bıraktığı limitsiz kredi kartlarının birine bile dokunmadığı gibi, günlerdir Efsun’un onu sürüklediği alışverişlerden kendi parasıyla aldığı bir iki küçük şeyle dönmeyi başarmıştı. 

Kerem döndükten sonra TÜSİAD’ın düzenlediği bir geceye gitmeleri gerekecekti. Gecede Kerem’e bir ödül verileceği bilgisiyle, gecenin davetiyesini dün “Kerem Bey’in katılması şart!” notuyla yollamıştı, Gözde. Bunu ona söylemeyi Kerem’e bırakmış, Zeynep’in çemkirip durmalarını dinlemeyi göze alamamıştı. Onun Kerem Sayer’in koluna yakışır bir kılıkta geceye katılmasını sağlamak gerekecekti ama bunu nasıl yaptıracaklarını bilemiyordu Muhif! Kendi kendine “Düğün günü gelen şu çatlak kadını mı arasam, acaba?” diye düşündü. Sonra Zeynep’in bunu öğrenirse onu lokma lokma doğrayacağını düşünüp işi Kerem’e havale etmeye karar verdi. Bugün Kerem’le konuşurken daveti bildirmeli ve hazırlıklı gelmesini söylemeliydi. 

                                XXX

Zeynep, Sami Baba’nın yerine geldiğinde Esra’nın çoktan gelip oturduğunu fark etti. Esra, onun park ettiği beyaz araca bakıp bir ıslık çaldı. İlk sözü de “Amirim bu ne?” olmuştu. Zeynep ters ters “Esra başlatma şimdi ebenden. İnsan bir ‘merhaba’ der, önce!”

“Özür dilerim amirim. Sizi böyle bir şeyden inerken görünce biraz şaşırdım da.”

“Belli oluyor. İşe başlayınca kendi arabama kavuşacağım, o zaman kadar…” eliyle çare yok işareti yaptı. Onun tepkisi Esra’yı güldürdü. Zeynep, oturduktan sonra Esra’nın daha önce söylemiş olduğu kahveleri getirdi, Sami Baba. Serin deniz havası yüzüne vurunca sigarasını keyifle yaktı Zeynep. Kahvenin ilk yudumuyla derin bir “Ohhh!” çekti.

“Sizi gören de ceza evinden yeni çıktınız sanacak!”

“ Ehhh, bir bakıma. Kendi dünyamda özgürüm ben. Sevmiyorum öyle cafcaflı şeyleri!”

“Aman amirim, siz sevmiyorsanız ben alayım o cafcaflı şeyleri.”

“Esraaaa!” 

“Tamam, tamam; sustum da balayına nereye gittiniz, siz? Biraz anlatsanıza.”

Zeynep somurtarak “İspanya.” dedi. “Veeee sen sormadan ekleyeyim evet çok güzeldi, evet dinlendim, evet her şey harikaydı, çok romantikti vs… oldu mu?”

Keyifli hikâyeler bekleyen Esra, Zeynep’in tavrıyla bozularak suratını astı. “Tamam, sormuyorum bir şey!”

“İyi edersin! Şimdi anlat bakalım ne var ne yok!”

“Aslında pek bir şey yok. Sizin talimatınız üzerine Muhif’i takibe almıştık biliyorsunuz. Ayrıca Efsun Hanım ve Oktay Bey’i de izledik.”

“Güzel. Ne çıktı?”

“Oktay Bey ve Efsun Hanım, siz tatildeyken genellikle şirkette oldular. Oktay Bey bir iki kere birileriyle yemeğe çıktı. Çağatay’ın dediğine göre elektronikle uğraşan iş adamlarıymış hepsi. Efsun Hanım da bayan arkadaşlarıyla buluşuyordu. Alışveriş filan…”

“Bilmez miyim?”

Esra gülerek “Eee, son hafta da zaten çoğunlukla birlikteydiniz. Yani ikisinde de anormal bir şey göremedik. Tabi şirkette olup bitenleri bilemiyorum.”

“Peki ya Muhif, asıl o önemli!”

“Evden pek çıkmıyor. Çıkarsa da alışverişe filan gidiyor. Bir kere Karacaahmet’e gitti. Bir mezarı ziyaret etti. Saniye Çelik adında birinin mezarı…”

Zeynep, Kerem’in anlattığı olayları hatırlayınca onun Muhif’in kız kardeşi olduğunu anladı. Yüreğinin titrediğini hissetti. Her şeye rağmen o adamı seviyordu Zeynep ve onun peşine adam taktığı için kendini suçlu hissediyordu. Muhif’in Kerem’e ihanet edeceğine ihtimal vermese de Kerem’e bu işle ilgili bilgileri onun aktaracağından da adı gibi emindi. O yüzden de ne yapıp ettiğini bilmesi gerekiyordu.

Esra, Zeynep’in suskunlaşıp daldığını fark etti. Asıl önemli olan şimdi söyleyeceğiydi. Yutkundu ve boğazını temizledi. Zeynep’in bakışları yerden kalkıp onun gözlerine dikildi.

“Sanki bir şey var söylemediğin?”

“ Efendim şeyyyy…. Geçen gün tuhaf bir şey oldu.”

“Ne gibi?”

“Muhif, bir kadınla buluştu.”

Zeynep, bir an “Bunun nesi tuhaf?” diyecek oldu ama sonra Muhif’i romantik bir randevuda hayal edince Esra’nın işkillendiği kadar garip olduğuna karar verdi.

“Anlat!”

Esra, Piyerre Loti’deki garip buluşmayı Çağatay’ın kendisini öptüğü bölüm dışında bütün detaylarıyla anlattı. Zeynep’in kaşları çatılmıştı. “Sizi fark etti mi?”

“Hayır, amirim. Görmedi eminim. Zaten o kadın dışında etrafıyla ilgilenmiyordu.”

“Kadının kimliğini tespit ettiniz mi?

“Elimizde sadece Çağatay’ın çektiği iki tane fotoğraf var amirim. Araştırıyoruz. Ama henüz belirleyemedik.”

“Çabuk olun!”

“Amirim, merkezde siz de yokken Erol Başkomiser’e fark ettirmeden iş yapmak çok zor oluyor.”

“Tamam, biliyorum. Ben pazartesi başlıyorum zaten. Siz yine de dikkatli olun. Kimse farkına varmasın.”

“Tamam, amirim.”

“Sen buraya nasıl geldin?”

“Taksiyle geldim. Çağatay geleceğimi biliyor ama diğerlerine işim var deyip çıktım.”

“Tamam, istersen ben bırakayım seni. Zeliha’ya gidiyorum, yolumun üstünde.”

“Size zahmet olmasın.”

“Yürü Esra!”

Hesabı ödeyip kalktılar. Zeynep, onunla geldiği görülmesin diye emniyete yakın bir yerde indirdi Esra’yı ve direksiyonu Adli Tıbba doğru kırdı.

                                XXX

Zeliha’yı her zamanki gibi laboratuvarında bilgisayar başında çalışırken buldu. Otopsi masası boş olduğuna göre sakin bir gün geçiriyor olmalıydı.

Zeliha, Zeynep’i fark edince sevinçle fırladı yerinden. Uzun süredir görüşmeyen iki arkadaş hasretle sarıldılar. “Ayyyy, nasıl da özlemişim! Ama bir şey diyeyim mi kesinlikle harika görünüyorsun, şekerim!”

“Ben de seni özledim, çılgın doktorum! Bakıyorum kimseyi kesip biçmiyorsun!”

“Eee, sen izinli olunca benim iş yüküm düşüyor, şekerim. Sinek avlıyoruz. Ama hiç şikâyetçi değilim. Kaçacağım birazdan zaten.”

“Aaa, işin mi var? Tutmuyorum ben seni değil mi?”

“Yok canım, aslında çok iyi oldu. Birlikte çıkalım hem bir yemek yeriz hem de laflarız. Sana anlatacaklarım var.”

“Ne oldu, söylesene! Çatlarım ben meraktan. Ters bir şey mi var?”

“Yok be deli! Ters bir şey filan yok! Hadi çıkalım yolda anlatırım.”

“Söylemeden şuradan şuraya gitmem!”

“Allah Allah ya! Kızım hayatında yeni sayfa açan bir sen mi varsın? Bizim de bir hayatımız var herhalde değil mi? Bizde de haber filan olabilir, yani!”

“Aaaa, âşık mı oldun sen yoksa? Hayırdır, kimin nesi bu adam, ben tanıyor muyum? Çabuk söyle!”

Zeliha, önlüğünü çıkarıp montunu giyerken Zeynep’in telaşına da gülüyordu. Onu böyle cıvıl cıvıl, canlı ve keyifli görmeyeli çok uzun zaman olmuştu. Yaralandığı haberini alınca nasıl deliye döndüğünü düşündü. Zeynep, işine mal olabilecek çok büyük bir olaydan kocası sayesinde çok hafif kurtulmuştu. Onu ve son zamanlarda yaşadıklarını düşününce şimdiki hâli gerçekten bir mucizeydi. Kerem Sayer, arkadaşına çok iyi gelmişti.

Otoparka yürürken Zeynep “Nereye gidiyoruz?” diye sordu.

“Zorlu’ya gidiyoruz. Hem bir şeyler yeriz hem de benim alışveriş yapmam lazım, anlatırım.”

“Ayyy, alışveriş deme bana!”

“Dedim bile. Keyfimden değil, bir davet var onun için bir şeyler bakmak zorundayım. Haaaa, biliyorsundur sen de zaten.”

“Nerden bileceğim, be! Deliye bak!”

“Kızım siz de katılıyorsunuz, ya. TÜSİAD’ın daveti. Kerem Sayer’e ödül verilecek!”

“Yok, ya! Haberim yok benim. Kerem, Amerika’da zaten. Yarın geliyor. Sen ciddi misin?”

“Evet!”

“Peki, senle ilgisi ne, anlamadım ki hiçbir şey!”

“ Ben de davetliyim, şekerim.”

“Sen başından bir anlatsana bana! Neler karıştırıyorsun?”

O sırada arabaya binip yola çıkmışlardı bile. Zeliha “Ya, aslında çok yeni bir şey daha. Ama ne bileyim Zeynep, sanki bu defa farklı.”

“Kim bu adam, nerede tanıştınız, neler oldu?”

“Hah, ben de Komiser Zeynep nereye kaçtı diyordum. Geldi de sorguya başladı bile!”

“Zeliha diyorum!”

“Tamam ya tamam! Aslında sizin düğünde tanıştık. Adı Ercan. Kerem Sayer’in mühendislerinden biri!”

“Allah Allah! Hatırlamıyorum ben öyle birini! Öfff, o akşam öyle çok insanla konuştum ki…”

“Tahmin ederim. Zaten aklın başında da değildi. Düğünde tanıştık işte. Hemen ertesi günü aradı. Çok kibar, çok düzgün bir adam… Bir iki defa yemeğe çıktık.”

“Yahu şu İstanbul’dan 10 gün ayrıldım. Sevgili bulan bulana…”

“Başka kim buldu ki?”

“Boş ver!” dedi Muhif’i düşünerek. “Sen anlat, dinliyorum ben!”

“Sonra geçen akşam daha bir ciddileşti iş.”

“Haaa, yattınız yani!”

“Zeyneppppp!”

“Ne yalan mı? Bana da mı kibar kolej kızı ayakları?”

“Yattık demeyelim de bir ilişkiye başladık, diyelim!”

“Aman ne dersen de! Sanki ne halt ettiğin değişiyor da…”

“Zeynep, ben sana böyle mi yaptım Kerem Sayer’i duyunca…” Zeliha’nın asılan yüzü ve bükülmüş dudakları bozulduğunu belli ediyordu. Zeynep gülerek “Ya, asma suratını! Tamam, özür dilerim. Ne yapalım sokak kızıyım ben. Senin gibi kibar kolej dilberi değiliz işte! Ayıp ettim özür diliyorum. Öfff, hadi ama!”

Zeliha, onun şirinlik çabalarına daha fazla dayanamayıp güldü. “Tamam, ikide bir kolej kızı demesen olmuyor.” 

“E, yalan mı?”

“Her neyse! İşte dün beni cumartesi akşamki davete çağırdı. Daha doğrusu ona eşlik etmemi istedi.”

“Bak, Zeliha! Kendini birden kaptırma! Yavaş git!”

“Hah, söyleyene bak! Adamı tanımanla evlenmen birkaç ayı zor buldu.”

“O farklı!”

“Nesi farklı?”

“Farklı işte, Zeliha!”

“Başından beri bir şey anlatmadın ki zaten. Gazete haberinden öğrendim ki Kerem Sayer’le birliktesin, sonra bıçaklandı, ölüyor dediler, ardından da düğününe çağrıldım. Bir de bana yavaş git, diyorsun!”

“Biliyorum. Asla benim yapacağım iş değil ama ne bileyim Zeliha bunu anlatmak zor! Kerem, Kerem sanki benim… Yani ne bileyim sanki Tanrı, onu bana özel yaratmış!”

“Sen âşıksın bu adama!”

“ Yani!”

Zeliha onun kızaran yüzünde ve mahcup gülümsemesine bakıp kahkahayı koyuverdi. “İlahi! Bin sene düşünsem senin ağzından böyle bir itiraf çıkacağına inanmazdım!”

“Ya bak ne diyeceğim! Sen o gece Kerem’e ödül verilecek mi dedin?”

“Evet, yılın iş adamı ödülü! Herhalde binincisini filan alıyordur o ödüllerin.”

“Öfff, ya ama bu çok kötü oldu.”

“Niye?”

“Kızım, ben böyle yerlere ne giyilir, ne yapılır bilmem ki?”

“ Haaa, bak bu doğru! Kıyafet de ayarlamamışsındır sen!”

“Ne ayarlayacağım, haberim mi vardı? Ne giyilir öyle yerlere? Siyah pantolon ceket takımım var, yeni. Network’ün indiriminden almıştım. O olur mu?”

Zeliha onun cümlesine karşılık öyle bir kahkaha attı ki gülmekten gözlerinden yaş geliyordu. Zeynep, bütün samimiyetiyle bu cümleden bu kadar gülecek ne bulduğunu düşünüyordu. 

“Gülmesene, kızım! Ne gülüyorsun? İnsan gibi bir soru sorduk.”

“Ya, Allah aşkına sen uzayda mı yaşıyorsun Zeynep?”

“O niye?”

“Network takımım var, diyorsun. Kızım sen manyak mısın, olur mu öyle şey? Koçların, Sabancıların daha bilmem kimlerin katılacağı bir davet diyorum. Kerem Sayer’in karısı olarak gidiyorsun. Aklını başına al!”

“Ne bileyim ben be? Hani derler ya her kadının bir siyah elbisei olmalı diye ben ondan şey ettim.”

“ Ah be canımın içi! O her kadın dediklerinden değilsin sen, bu bir; ikincisi pantolon ceket takımla kocanın ödül törenine gidemezsin bu da iki!”

“Ne halt edeceğim, ben?”

“Tasarım bir şeyler giymen gerek, neyse bakarız Zorlu’da sana da… Olmadı İrem’e söyle o bilir, öyle şeyleri. Hem bunun ayakkabısı var, çantası var…”

“Bokunu çıkarma, Zeliha!”

“Ben bir şey çıkarmıyorum şekerim, olanı söylüyorum!”

“Öff!”

O sırada Zeynep’in cep telefonu çaldı. Arayan Derya’ydı. Zeliha, onun ismini görünce

“Hah, bu iyi oldu! Söyle işi yoksa o da gelsin. Derya zevkli kadındır, yardımı olur bize!”

Zeynep, Derya’ya Zeliha’nın mesajını iletince “Okey! Zaten ben de seni görmek için aramıştım. Hemen atlıyorum taksiye. Orada buluşuruz!” dedi. 

Zeynep, yine hesaplamadığı bir alışveriş trafiğinin içinde bulmuştu kendini. Kaderine lanet ederek gaz pedalına bastı, biraz daha.

Continue Reading

You'll Also Like

148K 9.1K 41
Geçmişinden kaçıp kendine Paris'te yeni bir hayat kuran cesur bir kadın ve geçmiş yaraları yüzünden hiç kimseye güvenemeyen bir silahşor... Hayat bu...
554K 62.9K 40
çapkın bir omega olan kim taehyung, kızgınlıklarını geçirmek için gözüne alfa jeon jungkook'u kestirir
92.5K 17.8K 15
oğlum sadece en sevdiği oyuncakları kırıyor. ben onun yok ettiği kumdan kalelerin kralıyım omegaverse, etl texting
56.8K 7.2K 17
Adı Bürge İlya Solmaz... O evin Asi Kızı'ydı ve bir gün babasına baş kaldırdı. Sonra kendi mutluluğunu bulmak için özgürlüğe kanat çırptı... Bazen ha...