✓ anxiety ❁ [hyunjin × yeji]

By chanxwally

144K 12K 21.1K

[Tamamlandı.] / DÜZENLENİYOR. • illness serisi, birinci kitap • • scene one: passion • Anksiyete bozukluğu k... More

•°• warning •°•
Chapter One: Doze
Chapter Two: Impossible
Chapter Three: Mistake in the Party
Chapter Four: Unforgettable Photo
Chapter Five: First Dispute
Chapter Six: "Thank You."
Chapter Seven: Minho's confession
Chapter Eight: The Night
Chapter Nine: I Need Somebody
Chapter Ten: Guests
Chapter Eleven: "Is It Better, If I Die?"
Chapter Twelwe: Pyjamas Party
Chapter Thirteen: Ryujin's Plan
Chapter Fourteen: The Playing Card
Chapter Fifteen: Love Foolish
Chapter Sixteen: In The Reliable Arms
Chapter Seventeen: "I'm Afraid, Yeji"
•°•Açıklama (Sezon Finali, Süre, Bölümler) •°•
COMEBACK
Chapter Eighteen: Flames and Pains
Chapter Nineteen: Black Hat
Chapter Twenty: A Little Hag
Chapter Twenty-Two: Street
Chapter Twenty-Three: Apologize
Chapter Twenty-Four: Disappointment
Chapter Twenty-Five: Liar
Chapter Twenty-Six: The Sin
Chapter Twenty-Seven: A Little Confession
Chapter Twenty-Eight: Pursue Her
Chapter Twenty-Nine: Silver Necklace
Chapter Thirty: Pain
Chapter Thirty-One: "I'm So F*cking Sorry"
Chapter Thirty-Two: Goodbye
Chapter Thirty-Three: "The Life Loves Chances" [finale]
♪ Yeji's Playlist ♪
Thank You, So So Much! (Düzenlenecek)
We're Coming, Babe. Wuhu!
Scene I: Passion. Have a Good Time.
[önemli] açıklama: "aslında hepsi yanlış bir şeyi güzelmiş gibi göstermem..."

Chapter Twenty-One: Keep Secret

2.3K 261 412
By chanxwally

Playlist: NF ft. Britt Nicole - Can You Hold Me?

***

"Yeji, Yuna geldi! Çık odandan artık!"

Yatağımda, yorganımı başıma kadar çekerek bedenimden hiçbir yerin görünmemesini sağladım. Felix'in sesini tanıdığım vaktin ve dudaklarımın ilk kez başkalarınınkine değmesinin üzerinden saatler geçmiş, yeni güne dönmüştük. Güneş umudu simgelercesine pes etmeden bir kez daha doğarken ben okula gitmemiş, gerçeklerden bir kez daha kaçmıştım. Annem okula gitmeyeceğimi fark edip nedenini sorunca karnımın ağrıdığını ve halsiz olduğumu söylemem ortaya attığım binlerce yalana eklenen bir tanesiydi. Bu süreçte telefonum hep kapalıydı. Şarjı bitene kadar şarkı dinleyip en azından moralimi düzeltecek ASMR videoları izlemiştim. Ama nafile... Yine eski ben, yine kendini odasına kapatıp ağlayan ben...

Saatin kaç olduğundan haberim yoktu ama annemin Yuna'nın ismini söylemesi ile okulun çoktan bittiğini anlamıştım. Aklıma telefonuma kapalıyken kaç tane cevapsız arama ve mesaj düşebileceği geldi. Hyunjin ve Yuna... Şu ana kadar yanımda olan tek insanlar... Benden ses çıkmayınca deliye dönmüş olmalılardı. Yuna'nın şu an evimin kapısına kadar gelmesinden bunu çıkartıyordum.

"Ben onunla ilgilenirim, efendim. Siz meraklanmayın."

Kapının arkasından gelen çocuksu, kibar kız sesini duyduğumda gözlerimi kapattım. Eğer iyi bir uyuma numarası yaparsam buradan gidebilirdi, bunu umuyordum. Çünkü gerçekten kimseyle konuşacak cesaretim yoktu. Böyle bir şey olursa hıçkırarak ağlayacağımı ve kendime zarar vereceğimi adım gibi biliyordum.

Odamın kapısının açılma sesini duydum. İçeri biri girdi, kapı tekrar kapandı. Dudaklarımı birbirine bastırıp buraya doğru adımlarken ayaklarından çıkan tok sesleri dinledim.

"Unnie?" diye mırıldandı, endişeli sesiyle Yuna.

Git Yuna.

"Bugün okula gelmeyince ve sen de mesajlarıma cevap vermeyince çok meraklandım. İyi misin?"

Hayır.

Susmaya devam edip oyunumu sürdürürken Yuna'nın buraya daha çok yaklaştığını fark etmiştim. Kalp atışlarım hızlanmıştı. Tek dileğim buradan çekip gitmesiydi; o zaman kendimle biraz daha başbaşa kalabilir, ağlayarak sakinleşmeye çalışabilirdim.

"Uyumadığını ve beni duyduğunu biliyorum, unnie. Şimdi kalk."

Elinin üzerimdeki yorganda hareketlendiğini hissettim. Oraya beni kaldırmak istercesine vurdu. Fakat yine kalkmadım. Bu sefer oflayışını duydum. Daha sonra yatağımda, bana çok yakın bir yerde bir hareketlilik oldu. Yuna'nın oraya oturduğunu düşündüm.

"Peki. Ama ben demek istediklerimi diyene kadar gitmeyeceğim."

Pekâlâ, Yuna. Anlat.

Gözlerimi daha sıkı kapatırken konuşmasını bekledim. Derin bir nefes alıp konuşmaya başladı.

"Hyunjin oppa da gelecekti aslında. Fakat dans salonuna acilen gitmesi gerekti, yarı yolda dönmek zorunda kaldı. O da sana bir sürü mesaj ve çağrı attı ama cevap vermeyince delirdi. Her teneffüs yanıma gelerek bana cevap verip vermediğini sordu. Çok korkmuştu. Endişeliydi. Sana çok önem veriyor, unnie. Keşke en azından Hyunjin'i düşünerek birimizin mesajına cevap verseydin."

Korktum, Yuna. Korktum.

"Buradan gidince onu arayacağım ve senin iyi olduğunu söyleyeceğim. Umarım yalan söylemiş olmam." Burukça tebessüm ettiğini hissettim. Devam etti.

"Sana anlatmak istediğim daha önemli bir şey var. Umarım bunun sonunda bana kızmazsın çünkü biraz başımdan büyük işlere karıştım."

Yine ne yaptın Yuna?

"Ben seninle arkadaş olduğumdan beri bunun farkındaydım aslında. Senin sınıfındaki o sarı saçlı çocuktan korkuyordun, unnie. O da sana kötü bakışlar atmaktan çekinmiyordu ve sen de dün gerçekten aranızda kötü şeyler olduğunu belirtince dayanamadım."

Sarı saçlı çocuk? Felix...

Bir kez daha hayattan iplerimi söken buz dağı...

"Onunla konuştum, unnie. Ama beklediğim gibi biri değilmiş. Çok sert ve korkutucu biri. Bana zarar vermesinden çok korktum ama sen daha önemlisin. Neyse, ismini bilmiyorum ama sorunlu biri. Ailesi nasıl üstesinden geliyor, bilmiyorum ama rahat durmuyor. Yani, şey gibi... Hasta. Ya da bilmiyorum. Çok garip yani."

Yorganımın altında gözlerim irice açılırken yutkundum. Bunun sonu pek iyi değildi, hissediyordum.

Yuna, neden böyle işlere burnunu soktun?

"Ona senden özür dilemesi gerektiğini ve eğer yapmazsa peşini bırakmayacağımı söyledim. Ne kadar doğru bir şey yaptım, bir fikrim yok. Ama umarım dediklerim bir kulağından girip diğerinden çıkmaz. Yoksa doğduğuna pişman edeceğim o çilli horozu."

Sesi sona doğru sertleşmişti. Ona gerçekten sinirlendiğini anlayabiliyordum.

"Unnie? Konuşmayacak mısın?" Bu sefer sesi hüzünle kaplanmıştı. Gözlerimden akan bir yaşın elime düşmesine izin verdim.

Üzgünüm, Yuna.

"Pekâlâ." Yatağımdaki ağırlık kalktı. "Ben gidiyorum, umarım sabah daha iyi bir şekilde okula gelirsin."

Sesindeki üzüntü ve kırıklık arttığında kalbimde bir yerlerin ağrıdığını hissettim. O yavaş adımlarla kapıya doğru ilerleyip kapıyı açtığında hızlıca doğruldum yatağımdan. Galiba baştan kalkmalı ve Yuna'yla yüz yüze konuşmalıydım.

"Yuna, bu akşam burada kalmak ister misin?" diye sordum, yüzüme bir tebessüm eklemeye çalışıp sesimdeki yorgunluğu silmeye uğraşırken.

İri gözleri bana döndü. Yüzünde büyük bir gülümseme oluşurken kapıyı hemen kapatıp sırtındaki çantayı ve montu umursamadan yatağıma, yanıma, atladı. Kollarını bana dolarken burukça tebessüm ettim.

"Bir daha sakın böyle bir şey yapma, yoksa seni mahvederim."

***

Yuna ailesinden izin alıp burada kalacağını kesinleştirdikten sonra bugün ilk kez yatağımdan kalkmış ve dolabıma yönelip Yuna'nın giyebileceği birkaç şey çıkarmıştım. Yuna'ya mor renkli bir eşofman altı ile gri bir bluz uzatıp giyinebilmesi için bir süreliğine odamdan ayrıldım.

Acıktığımı hissederken yorgun bir şekilde mutfağa ilerledim. Annemi mutfakta gördüğümde biraz tedirgin olsam da buzdolabının kapağını açıp içinden birkaç atıştırmalık almaya devam ettim. Fakat annemin bakışlarını üzerimde hissediyordum. Paketleri kucağıma basıp kapağı kapattıktan sonra görmemiş gibi davranarak kapıya yöneldiğimde annemin sert sesi durmama neden oldu.

"Yeji? Buraya gelebilir misin?"

Yavaş bir şekilde anneme döndüm ve ona baktım. Bakışları yanına doğru gelmemi istiyordu, içimden gelmese de yanına ilerleyip karşısında durdum. Başımı biraz öne eğerken konuşmasını bekledim.

Elleri yukarıdan gelişigüzel bağladığım saçlarıma gitti. Onları elleriyle usulca düzeltirken ses tonunu yumuşak tutarak konuştu.

"Bir sorun var mı, canım? Çok halsizsin." Başımı olumsuz anlamda salladım ve aklıma gelen ilk yalanı söyledim.

"Hayır, sadece regl olmuşum anne. Biliyorsun, ilk gün çok ağrı oluyor." Gülüp başımı ellerinin arasına alıp yanaklarıma sulu öpücükler kondurdu.

"Tamam, o zaman. Bekletme arkadaşını." Hafifçe tebessüm edip yanından hızlıca ayrıldım.

Yuna'nın çoktan giyindiğini düşünerek odama girdim. Tahmin ettiğim gibi Yuna giyinmiş, formalarını bir kenara kaldırmış ve yatağıma oturup telefonuyla oynamaya başlamıştı. Kapıyı kapatıp yanına ilerledim, yatağıma oturup kucağımdaki yiyecekleri yatağa bıraktım. Elime gelen ilk çikolata paketini açıp büyük bir ısırık alırken Yuna da bir paket alıp gözlerini bana çevirdi.

"E, anlat."

Ona baktım. Benden bir an önce açıklama bekliyordu. Haklıydı, bugün onları yeterince telaşa sokmuştum. Galiba artık anlatmak zorundaydım.

Dün gece dışarı çıktığımda olanları anlatmaya başladım. Yuna beni dikkatle dinliyor, hem şaşırıyor hem de kızıyordu. Felix'e karşı o kadar büyük bir kin beslemişti ki yuvarlak yüz hatlarından bunu kolaylıkla anlayabiliyordum. Gözlerim dolmaya başladığında anlatmayı bitirdim, hâlâ dudaklarımın üzerinde onunkilerin baskısını hissediyordum. Hâlâ alkol kokusu rahatsız edici bir şekilde burnumdaydı. Hâlâ beni sıkıca tutan kollarını bedenimde hissediyordum. Bu çok kötüydü, benim şu an çaresiz bir şekilde burada oturmam da çok acıydı.

"Bu düpedüz tacize girer." dedi Yuna öfkeyle. "Pi-..." Yuna küfretmek için ağzını açtığında gözlerimi irileştirerek elimi ağzına götürüp susmasını sağladım. Bunu neden yaptığımı anlayınca geri çekildim ve bir kez daha konuşmasını dinledim.

"Felix midir nedir, o kız kılıklı erkeğe bir ceza vermeliyiz bence." Elindeki çikolata ambalajını yumruğunu sıkarak buruşturdu. "Çok ileri gitti, geri zekalı."

Başımı sağ sola salladım. "Ne yapabiliriz ki? Elimizden hiçbir şey gelmez. Hem oldu bitti ar-..."

Bu kez o sesini yükselterek benim sözümü kesti. "Saçmalama! Beni zorla öptü diyorsun ama oldu bitti diyerek geçiştiriyorsun! Canını yaktı o senin. Bunu yapmaya hakkı yoktu!"

Omuzlarımı düşürüp gözlerimi kaçırdım. Hadi ona bunun bedelini ödetmek istedik diyelim, ne yapabilirdik ki? Bize kim inanır veya yardım ederdi? Okulda doğru düzgün tanınmıyorduk bile, zaten benim de okulda iyi bir duruşum yoktu. Kısacası elimizden hiç bir şey gelmezdi, sonunda zararlı çıkacaklar yine biz olurduk.

"Bence Hyunjin'e anlatmalısın bunları."

Yuna bir kez daha konuştuğunda şaşkınlıkla baktım ona. Bu en son yapacağım şeydi işte.

"Yapamam!" dedim kesin bir şekilde. Yuna sinirle elini yüzüne vurdu.

"Neden ya, neden? Sevgilin değil mi o senin? İllaki yardım edecek. Hem sen ona sıkıntılarını anlatmazsan aranızdaki ilişkinin ne anlamı kalır ki?"

Gözlerine burukça baktım, ciddiydi. Peki haklı mıydı? Bilemiyorum. Anlatma konusunda gerçekten utanırdım. Hem sonunda beni suçlarsa ne yapacaktım? Ya onu engellemeyip resmen izin veridiğimi düşünürse? O zaman işler daha kötü olmaz mıydı?

"Anlat, unnie. Hyunjin oppa sana çok değer veriyor, bugün de yeterince belli etti zaten. Sana yardım edecektir."

Dudaklarımı birbirine bastırıp yutkundum. Gözlerim kucağımdaki ellerime dönerken düşünmeye başladım. Ne kadar haklıydı? Hyunjin gerçekten bana yardım eder miydi? Ya da kendini tehlikeye atacak bir şey yapar mıydı? Bunu gerçekten istemezdim, benim için başına saçma sapan şeyler açmasını istemezdim. Zaten Felix'le araları benim yüzünden kötüydü, işlerin daha da sarpa sarmasını istemezdim. Anlatmak istemiyordum, anlatmayacaktım.

"Unnie?" Gözlerimi bir kez daha Yuna'ya çevirdim. "Sence Felix'in bunu yapmasının nedeni neydi?"

Omuz silktim. "Bilmiyorum."

"Yani geçmişte hiç bir şey yaşamadınız mı?" Başımı olumsuz anlamda salladım.

"Sadece Felix de diğerleri gibi bana karşı pek hoş duygular beslemiyor. Büyük ihtimalle kalbimi kırmak için yaptı."

Yuna'nın gözlerinde biraz merak biraz da hüzün kırıntıları belirdiğinde bir şey sormak için hazırlandığını anladım.

"Unnie, canını sıkmak istemem ama neden kimse seni sevmiyor? Yani neden kimse senin hakkında iyi düşünmüyor?"

Yutkundum, şimdi bunu nasıl söyleyebilirdim ki? Yuna'nın çoğu şeyden haberi yoktu ve eğer ben bu konuyu ona açıklamak istersen her şeye baştan başlamam gerekirdi. Bunu istemiyordum. Ona bunları baştan anlatmadığım için çok darılabilirdi, bunu da istemiyordum. Sadece içimden beni bunu anlamaktan kurtaracak bir şey olmasını diledim. Eğer olmazsa bundan kurtulabilecek bir yalan bulmak için dua ettim. Sadece ve sadece anlatmak istemiyordum, ne olursa olsun. Bunu şimdi anlatmayacaktım.

Yuna bana hâlâ merakla bakarken bir şeyler gevelemek için dudaklarımı araladım fakat odamın penceresinden duyduğumuz ses ile tekrar kapatmak zorunda kaldım. Penceremin camına ard arda çarpan cisimler tok sesler çıkartıyordu.

"Ne oluyor ya?" Yuna telaşla yatağımın başlığına sinerken oturduğum yerden kalkıp merakla pencereye yöneldim. Hava oldukça kararmıştı ama etraftaki evlerin ve sokak lambasının ışığıyla aydınlanan sokaktaki bedeni görebiliyordum. Ve ben bu bedeni nerede görsem tanırdım.

Hyunjin, camdaki silüetimi fark ettiğinde yaptığı şeyleri yapmayı bırakmış ve benim pencereyi açmamı beklemişti. Pencereyi açtığımda hızlıca buraya yönelip çevik bir şekilde tırmanmış ve içeri girmişti. Yuna odama giren Hyunjin'e canavar görmüş gibi bakarken Hyunjin konuşmama bile izin vermeden kollarını bedenime sıkıca dolamış ve başını boynuma gömmüştü. Zorlukla yutkunurken Hyunjin'in boğuk mırıldanmalarını duymuştum.

"Çok korktum, bir şey oldu diye çok korktum."

Gözlerimi kapatıp ben de ellerimi sırtına koyarak sarılmasına karşılık verdim. Hyunjin beni omuzlarımdan tutarak geri itti. Önce gözlerimin içine bakıp özlemle dudaklarını alnıma bastırdı. Daha sonra gevşekçe bağladığım tokanın arasından çıkan saç tutamlarını kulağımın arkasına sıkıştırdı.

"Niye mesajlarıma cevap vermedin?"

Yutkunup cevap vermek istedim ama boğazıma tıkanan yumru yüzünden konuşamadım. O dakikalar gözlerimin önünden bir film şeridi gibi kayarken alt dudağım titremeye başladı. Dolmaya başladıklarında gözlerimi kapattım. Titreyen kollarımı Hyunjin'in boynuna sarıp bedenine sıkıca sarılırken gün boyunca yaptığım gibi bir kez daha hıçkırmıştım. Başımı boynuna gömerek üzerindeki kalın kazağı gözyaşlarımla ıslatırken onun da elleri yavaşça belime dolanmıştı.

Bu hareketimden sonra dönülmez bir yola girmiştim, artık her şeyi teker teker anlatmak ve sonuçlarına da katlanmak zorundaydım.

"Ben çıkıyorum, Yeji sen de anlat kuzum hepsini. Eğer anlatmazsan ben anlatırım. Hadi, kolay gelsin."

Yuna'nın odadan ayrıldığını kapı sesinden anlarken yutkundum. Hıçkırıklarım biraz dinmişti, gözyaşlarım çabuk durmuştu ama hâlâ perişan haldeydim. Bunu sabahtan beri ağrıyan başımdan, zayıf bedenimden ve birkaç saat önce aynadan gördüğüm dağınık yüz ifademden biliyordum.

Sonunda Hyunjin beni yavaşça geriye iteledi. Ellerini yanaklarıma koyup oradaki ıslaklıkları usulca silerken yüzünde şaşkınlık ve merak vardı. Yanaklarımı kurulayıp bir kez daha saçlarımı geriye ittiğinde yumuşak sesiyle konuştu.

"Ne oldu, güzelim? Anlat hadi."

Bacaklarımın zayıf bedenimi taşıyamayacak kadar güç kaybetmeye başladığını hissettiğimde onun kollarından ayrılıp yatağıma doğru ilerledim. Oraya oturup gözlerimi bir noktaya sabitlerken Hyunjin de hareket edip karşıma oturdu. Kucağıma bıraktığım ellerimi, kendininkilerin arasına alıp dudaklarına doğru götürürken titredim. Yumuşak dudakları avuç içlerime basit öpücükler bıraktığında gözlerimi ona çevirdim.

"Hadi, güzelim. Dinliyorum seni."

Zorlukla yutkundum. Nereden başlayacağımı bilmiyordum. Tepkisi ne olacaktı? Çok sinirlenecek miydi? Bu aramızdaki bağa zarar verecek miydi? Bu soruların hiçbirinin cevabı yoktu aklımda. Fakat bana beklentiyle bakan koyu renkli gözleri kalbimi içine çektikçe daha fazla durmak benim için haramdı. Artık bir şeylerle son vermem gerekiyordu.

Kuruyan dudaklarımı ıslattım ve Yuna'ya anlattığım gibi ufak bir cesaret toplayıp başladım.

"Dün akşam, annem çöp poşetini atmam için dışarı göndermişti beni..."

Bundan sonraki kısımlar teker teker dudaklarımdan dökülürken dikkatle dinliyordu beni. Felix'in ismini söylememle kaşları çatılırken gözlerindeki öfkeyi görebilmiştim. Fakat merakı ve endişesi buna daha ağır basıyordu.

Konuşmamın sonunu ufak bir hıçkırıkla bitirirken tek elimi onun ellerinden kurtarıp yanağımı sildim ve tepkisini bekledim. O an için her şeye hazırladım kendimi.

"Bunu niye daha önce anlatmadın?" diye sordu, fısıltıyla karışık yumuşak bir ses tonuyla. Baş parmağıyla yanağımdaki bir yaşı daha sildi. "Telefonları açmadın, okula gelmedin. Deli ettin beni."

"Ben..." dedim. "Çok korktum, onu görmekten."

"Korkmana gerek yok." dedi dudaklarını yavaşça kıvırırken. "Ben yanındayım." Başımı öne eğdim. Baştan anlatmadığıma o kadar pişman olmuştum ki şu an, yerin dibine girebilirdim.

Nefesini sesli bir şekilde dışarı verip çenemden tutarak başımı kaldırmamı ve göz göze gelmemizi sağladı. Çenemdeki elinin baş parmağı alt dudağımın üzerinde gezinmeye başladığında vücudumda bir elektrik yayıldı. Teninin değdiği noktalar yanmaya başlamıştı.

"Demek benim bile öpmeye kıyamadığım dudaklara başkasınınki dokundu." Sesindeki sakinlik beni korkuturken dudaklarına küçük tebessüm yayıldı. "Sana bunu nasıl unutturacağımı biliyorum."

Başını biraz yana eğip yüzlerimizi yaklaştırmaya başlamasıyla dudaklarımın kıvrılmasına engel olamadım. Ben de gözlerimi kapatıp ona yaklaştığımda dudakları yavaşça benimkilerle birleşti. Alt dudağımı yumuşak bir şekilde öperken ellerimi saçlarına çıkartıp ipeksi tutamları parmaklarıma dolamaya başladım. Öpüşüyle bedenime yayılan o garip ama güzel his bir kez daha dünyadan soyutlanmamı sağlarken beni kucağına çekmesine izin verdim. Bir kez alıştığım yere rahatça yerleşirken bu sefer ellerim boynuna inmişti. Ensesindeki saçlarla oynadım biraz da.

Nefessiz kaldığımızda ilk geri çekilen taraf o oldu. Alnını alnıma yaslarken dudaklarımın üzerine sıcak nefesini üfledi. Bir kez daha kesik kesik öpücükler bırakırken fısıldadı.

"Sakın bir daha benden bir şey saklama. Nasıl kafayı yediğimden haberin yok."

Aptalca kıkırdarken boynuna sıkıca sarıldım. Kokusunu bir daha unutmamak üzere içime çekerken kendime ondan bir şey saklamamak konusunda söz verdim. Yoksa kendimi çıkmaz sokaklara, derin kuyulara atmış olacaktım. Bunu kimse istemezdi.

Geri çekilip yüzünü ellerim arasına aldım. Bu sefer dolgun dudaklarına kısa bir öpücük bırakan taraf ben olurken gülümsedim. Bana kalbimi yakan bir tebessümle karşılık verirken odanın kapısı çalındı. Yuna hafif araladığı kapıdan başını uzattı.

"Gelebilir miyim artık?"

Hyunjin'in kucağından inip tekrar yatağa oturduğumda başımı sallayarak Yuna'yı içeri davet etmiştim. O da itiraz etmeden içeri gelmiş ve kapıyı yavaşça kapatmıştı.

"E, anlaşabildiniz mi?" diye sordu, bir anne tavrıyla ellerini beline yerleştirirken. Hyunjin bana dönüp muzip bir tavırla burnumu sıktı.

"Anlaştık bu küçük cadıyla." Sıktığı için biraz sızlayan burnumu ellerim arasına alırken güldüm. Yuna da yanımıza gelip yatağa oturdu o sırada.

"Ben gideyim artık." dedi o sırada Hyunjin. Ona hayal kırıklığıyla baktım.

"Neden?" diye sordum masumca.

"Kalsaydın enişte. Ben yerde yatarım, sorun değil." Yuna'nın şakayla karışık konuşmasına Hyunjin kısaca güldüğünde bana döndü.

"Evdekiler çok geciktiğimi fark ederlerse kaos çıkar." dedi. Gülümsedim. Ayağa kalkıp eğilerek yanağıma bir öpücük bıraktı. Sonra Yuna'ya döndü.

"Bu ben gidince iyice uyusun, tamam mı? Sabah ikinizi de sağlam bir şekilde görmek istiyorum."

Yuna bir asker edasıyla göğsünü kabartıp başını salladı. "Tamam, komutanım!"

Bu haline gülerken Hyunjin hâlâ açık olan pencereye yöneldi. Uzun boyunun verdiği avantajla kolaylıkla bacağını diğer tarafa atarken son bir kez bana döndü.

"Seni seviyorum."

Bunu derken çoktan kendini aşağı bırakmış ve ben ona el sallarken o da bana bir öpücük göndermişti. Karanlık sokakta bedeni kaybolana kadar onu izledim. Gözle görülemeyecek kadar küçüldüğünde camı kapatıp tül perdeyi çektim. Tekrar içeri girerken Yuna çoktan yatağın üzerindeki paketleri toplamış ve esneyerek beni yanına çağırmıştı. Işığı kapatıp odadaki ufak gece lambasını yaktım. İçeri loş bir ışıkla aydınlanırken Yuna'yla yatağa girdik. Yuna bir çocuk gibi kollarını bedenime sararken kıkırdadım. O kısa sürede gözlerini kapatıp rüyalara dalarken ben gece yarısına kadar Hyunjin'i düşünerek aptal aptal sırıtmıştım.

***
Galiba bundan sonra da bir üçüncü ağızdan anlatım bölümü gelecek djskskskskks

Continue Reading

You'll Also Like

61.6K 6K 22
hataydı, unutmak gerekiyordu, peki neden hayatına devam edemezmiş gibi hissediyordu
1K 164 22
Başta tesadüflerin bir arada tuttuğu 6 gencin arkadaş olup kendi istekleri ile bir arada olarak birçok olay yaşamalarını anlatan bir hayran kurgusu...
68.5K 5.7K 23
nasıl olsa görmez diye düşünen yağmur çözer, barış alper yılmaz'ın mesaj kutusunu not defteri olarak kullanmaya başlar. - hayat beni tekrardan 13 yaş...
6.5K 756 21
★tamamlandı★ "Seni zamanın sonuna kadar seveceğim..."