ARAFTA İKİ KİŞİ

kasinan tarafından

2.6M 96.7K 12.9K

Daha Fazla

ARAFTA İKİ KİŞİ
1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
DUYURU
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10 BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36. BÖLÜM
37. BÖLÜM
38. BÖLÜM
39. BÖLÜM
40. BÖLÜM
41. BÖLÜM
42. BÖLÜM
43. BÖLÜM
DUYURU
44. BÖLÜM
45. BÖLÜM
46. BÖLÜM
47. BÖLÜM
AÇIKLAMA
48. BÖLÜM
49. BÖLÜM
50. BÖLÜM
51. BÖLÜM
52. BÖLÜM
53. BÖLÜM
54. BÖLÜM
55. BÖLÜM
56. BÖLÜM
57. BÖLÜM
AÇIKLAMA
58. BÖLÜM
59. BÖLÜM
60. BÖLÜM
61. BÖLÜM
62. BÖLÜM
62. BÖLÜM
63. BÖLÜM
64. BÖLÜM
65. Bölüm
66.BÖLÜM
67. BÖLÜM
68. BÖLÜM
69. BÖLÜM
70. BÖLÜM
DUYURU
71. BÖLÜM
72. BÖLÜM
73. BÖLÜM
ÖNEMLİ AÇIKLAMA
74. BÖLÜM
VEDA

34. BÖLÜM

27.9K 1.2K 213
kasinan tarafından

Bu bölüm ilerleyen zamanlarda paylaşacağım muhteşem kolajı hazırlayan Sevgili Zeynep'e gidiyor. Eline emeğine sağlık güzel arkadaşım. Umarım bu bölüm hoşuna gider. Sevgiler...

İSTEK ÜZERİNE GELİNLİĞİN FOTOĞRAFINI KOYDUM ARKADAŞLAR...

Kerem, gülerek içeri girdi. Efsun, ona sarılmak için çoktan yerinden fırlamıştı bile. Ancak Kerem, doğruca Zeynep’in yanına gidip önce onun dudaklarına bir öpücük kondurdu. Sonra kendisini bekleyen kadına kollarını açtı. Efsun, küçük bir kız çocuğu gibi onun boynuna sarılıp “ Ayyyy, hele şükür! Nerelerdesin sen ya?” diye söyleniyordu. 

Zeynep, tam önündeki bu hiç alışık olmadığı manzarayı büyük bir ilgiyle izlemekteydi. Sonunda Kerem’den ayrılıp yerine oturdu Efsun. Kerem iki kadının koltuklarının arasındaki kanepeye yayılıp “Eeee, anlat bakalım ne var, ne yok?” deyince Efsun, Zeynep’e kaçamak bir bakış attı. Kerem, onun bakışıyla Zeynep’e döndü. “Sahi, sizi tanıştıran olmadı değil mi?” diye sordu.

Efsun yine kuş gibi cıvıldayarak “Tanıştık, sayılır. Valla ne yalan söyleyeyim o sosyete güzellerinden biri, seni bir gün ağına düşürecek diye ödüm kopuyordu.”

Kerem gülerek “Sen beni çok hafife alıyorsun. “dedi. Sonra Zeynep’e dönüp “Efsun ve Oktay benim Darüşşafaka’dan arkadaşlarım. Yani geçmişimden bugüne gelen bir iki kişiden biri! Şu an, Amerika’da şu robot projesinde çalışıyor her ikisi de.”

Zeynep, karşısındaki kadının sadece olağanüstü bir güzellik değil çok dolu bir beyin taşıdığını Kerem’in cümlesiyle anlamıştı. Bu kadar önemli bir projede görev yapması demek, normalin üstünde çalışan bir zihin demekti. Kerem, büyük olasılıkla onları projedeki sızıntı nedeniyle buraya çağırmıştı, düğün bahaneydi. Anladığını belirtircesine başını hafifçe salladı. 

Kerem, Efsun’a dönerek “Zeynep de… Benim bütün hayatım işte!” Bu kısacık cümlenin taşıdığı büyük anlam, kadınların ikisini de etkilemişti. Kısa süren sessizliği bozan Efsun oldu. “Kerem, Zeynep’i çok sevdim. Gerçekten umarım, ikiniz için de her şey muhteşem olur. Çok ama çok mutlu olun!”

Oldukça sıcak ve içten bu dilekler, Zeynep’in de içini ısıttı. Bu arada Kerem, Efsun’a işle ve Oktay’la ilgili sorular sormaya başlamıştı. Konuşmadan anlayabildiği kadarıyla Efsun ve Oktay ya evli ya da birlikte yaşayan bir çiftti. 

Anlayamadığı bir sürü teknik ifade ve değerlendirmeden oluşan bu konuşma, Zeynep’e bir şey ifade etmiyordu. Kerem’e “Yemeğe kadar ben çalışma odama çıkıyorum. Sizin işle ilgili konuşacaklarınız vardır. Yemekte görüşürüz.” deyip kalktı. Kerem de “Biz de ofise geçelim Efsun!” diyerek Zeynep’in çok az tanık olduğu iş adamı kimliğine büründü. 

                                        XXX

Zeynep, Kerem’in kendisi için hazırlattığı odada, olaydan sonra ilk kez o gecenin ayrıntılarını içeren raporları okuyordu. Gerçi daha önce, Erol Başkomiser ve Esra ona olayları özetlemişti ama resmi ifadelerle dolu raporları ilk kez görüyordu. Raporlarda Hakan’ın çıkan çatışmada öldüğü yazılıydı ancak Zeynep, onu vuranın Muhif olduğunu Esra’dan öğrenmişti. Gözlerini kapayıp yine o geceye gitti. 

Kerem, tam vaktinde gelmiş, kendi hayatını tehlikeye atarak o pislikle boğuşmuş ve büyük şans eseri Muhif, adamı ıskalamamıştı. Muhif’in o kurşunu kimin için attığını merak etti. Kendisi için mi yoksa Kerem için mi? Sonra aslında bunun çok da önemli olmadığını fark etti. Sonuç olarak hepsi hayattaydı işte.

Muhif odanın kapısını hafifçe vurup içeri girdiğinde koltuğunda başını geriye yaslamış ve gözlerini kapamıştı. Onun içeri girdiğini fark edince gözünü açıp soran bakışlarla Muhif’e döndü. 

Adam “Yemek hazır!” dedi, kısaca. Zeynep, ondaki değişikliği bütünüyle seziyor ama her zamanki gibi onunla didişme isteği bulamıyordu kendinde. Sadece merakından sordu:

“Bunu niye bana haber veriyorsun ki? Kerem’e söyleseydin!”

“Sen bu evin hanımısın!”

“Bu, artık benimle uğraşmayacaksın demek mi oluyor?”

“Sen?”

Güldü Zeynep. Onların ilişkisinin temeli buydu. İkisi de duygularını göstermeyi sevmeyen ve severken hırpalayan tiplerdi. Muhif’le iyi geçindiğini hayal bile edemiyordu. Onun gülümsemesine yüzünde oynayan küçük bir mimikle karşılık verdi Muhif. Zeynep gülerek

“Çok beklersin!Tabi ki uğraşacağım!” dedi.

“Eh, öyleyse alırsın karşılığını çirkef cadı!”

Zeynep, dayanamayıp bir kahkaha attı. Sonra “Niye oynuyorsun o zaman?”

“Kerem dışında birinin buna şahit olmasına lüzum yok!”

“İyi, çık dışarı o zaman. Odadaki oksijeni boşuna tüketiyorsun!”

Muhif, başıyla alaycı bir selam verip dışarı çıktı. Kerem’i bu evden ve Muhif’ten koparmayı düşündüğü için kendinden utandı, Zeynep! Muhif, onun konumunu herkesten evvel kafasında değiştirmiş ve uygulamaya koymuştu bile. Bu ev, üçünündü. Sadece üçü kaldıklarında gerçek yüzlerini ortaya serer, kim olursa olsun bir yabancının yanında patron – uşak rollerine çıkarlardı.

Yerinden kalktı, Zeynep. Yemeği Kerem ve Efsun’a onun haber vermesi gerekiyordu anlaşılan. Muhif’in tuhaf ast – üst kavramı bunu gerektiriyordu. Kendine biçilen rolü oynamak üzere Kerem’in ofisine gitti.

İçeri girdiğinde, Kerem o garip bilgisayarlardan birinin karşısındaydı. Efsun, onun arkasından boynuna sarılmıştı ve birlikte bilgisayardaki bir projeyi inceleyip Zeynep’in hiç anlamadığı teknik terimlerle konuşuyorlardı. Efsun’un Kerem’e sarılışındaki doğallık, Kerem’in bunu rahatlıkla kabullenmesi bir an için onu rahatsız eder gibi oldu ama çocukluktan beri birlikte olmaya alışkın iki arkadaşın yakınlığı, üstelik Kerem’in yüzündeki huzur onu etkiledi. Kendi kendine “Yine içine klasik Türk kadını kaçtı Zeynep!” diye söylendi. Ama elinde değildi işte! Kerem onu aynı şekilde biriyle görse ne yapardı acaba, diye düşündü. Bu soruya hiçbir cevap yoktu kafasında.

Onun içeri girdiğini gören Kerem’in yüzünün aydınlandığını görünce içindeki kıskanç kadına bir kez daha küfretti. Efsun da onu fark edince gayet doğal bir tavırla Kerem’den uzaklaşmıştı. Kerem, elini Zeynep’e doğru uzatarak “Gel, hayatım!” dedi.

Zeynep gülümseyerek “Yemek hazır, onu haber vermeye geldim.” deyince Kerem’in kaşlarını kalktığını sadece o fark etti. Muhif’in bu görevi Zeynep’e devretmiş olması onların arasında kendisinin bile bilmediği bir anlaşma olduğunun göstergesiydi. Gülümseyerek Efsun’a baktı. “Hadi bakalım ufaklık, şimdilik bu kadar. Yarın Oktay gelince toplanırız bir ara!” dedikten sonra Zeynep’in elini tutarak yemek salonuna doğru ilerledi.

                                                 XXX

Yemekte Efsun; Kerem ve Oktay’la Darüşşafaka yıllarını anlatıp durmuştu. Zeynep’in Kerem’e ait bilmediği bir dönem, bu deli dolu kızın gözüyle ortaya serilmiş; o kavgacı sokak çocuğunun, kurallar dünyasını asla benimsemediği ve okul yıllarında da tam bir bela olduğu ortaya çıkmıştı. Sık sık kahkahalarla kesilen bu güzel sohbet, yemeğin bitimiyle sona ermişti. Efsun “Ben gidiyorum artık, yol yorgunluğu vurmaya başladı!” deyince Kerem “Niye gidiyorsun anlamıyorum? Bir sürü boş oda var, kal işte!” diye karşı çıktı.

“Yok, kalamam. Düğün evi oğlum burası, yarın Muhif Abi’nin telaşından durulmaz burada. Hiç o hengâmenin içine giremem. Hem sabah kocam gelecek, günlerdir görmüyorum adamı, senin yüzünden! Biraz kocamla baş başa kalayım, geliriz sonra!” deyince Kerem, ısrarcı olmadı. 

Efsun gittikten sonra terasta denize karşı oturup kahvelerini içerken Zeynep “Efsun, çok sıcakkanlı bir kadın!” dedi. “Öyledir, çocukluğundan beri deli dolu neşesiyle bizi bir arada tuttu. O olmasaydı, o yıllarla baş etmem zordu. “dedi. Zeynep, onun uzaklara dalışından kendisini bırakıp o yıllara döndüğünü sezdi. Yine de dayanamayıp sordu:

“Ayrıca çok güzel bir kadın?”

Kerem, başını çevirip baktı, ona. Ne demek istediğini anlamıştı. Gülerek

“Veeee ben niye ona âşık olmadım?”

“Yani…”

“Oktay, benim okuldaki tek gerçek arkadaşımdı. O yıllarda Muhif’ten sonra dostum olarak gördüğüm tek insan. Efsun da bizden 3 – 4 devre aşağıdadır. Efsun, okula ilk geldiği gün, hani derler ya, ilk görüşte vuruldu ona Oktay.”

“Haaaa, sen de en yakın dostunun sevgilisi diye…”

“Aradan çekildim. Yok, pek öyle değil. Oktay olmasa ne olurdu bilemem ama Efsun benim için hep, sahip olamadığım küçük kız kardeş oldu. Yani belki Oktay, ona âşık olmasaydı bir şeyler değişir miydi, bilmem ama ben onu kız kardeşim gibi kabullendim daima. Oktay’la evlenip benim için çalışmaya başladıkları günden beri de işle ilgili olarak sağ kolum oldular. Onlar, Amerika’da olmasa ben, orayı bu kadar boş bırakamam.”

“Anladım.”

“Heyyyy, sen sakın…”

“Kıskandım mı?”

“Evet?”

“Yani kıskançlık değil ama bir tuhaf oldum açıkçası. Seni kimseyle o kadar yakın görmemiştim daha önce. Tabi, Muhif var ama sonuçta Efsun gibi alımlı bir kadın değil!”

“Gel buraya, mi mujer!” deyip ona sımsıkı sarıldı. Sonra gülerek 

“Aklımda da ruhumda da senden başkası yok!”

“Biliyorum!”

“Gerçi haklısın, ben seni bir başka adamla görsem…”

“Eeee?”

“Yani öyle kardeş, abi filan da dinlemem…”

“Eeeee?”

“Eeee deyip durmasana! Hoşuma gitmez! Bu mu sorduğun?”

“Hımmmm…”

“Hadi yatalım, geç oldu.”

                                XXX

Sabah kapının deli gibi vurulmasıyla, mutfağın arkasındaki bürosunda sabah keyfi yapan Muhif, yerinden zıpladı. Çok ender yaptığı bir şey olmasına rağmen koşarak geldi kapıya. Sabahın köründe ön kapıya dayananın kim olduğunu merak ediyordu. Dışarıyı gösteren kamera görüntüsüne bir göz attı. Kapının önünde hiç tanımadığı bir kadın sabırsızca dikiliyordu.

Kapıyı açmasıyla kadının ok gibi içeri girmesi bir oldu. “Nerede o? Çabuk söyle bana, nerede?”

Muhif şaşırmıştı. Kadının Kerem’le ilgisi olsa mutlaka bilirdi. Bu kadını ilk kez görüyordu. Kendini tutup sakince “Kimi arıyorsunuz?” diye sordu. Kadın, sabırsızca “Zeynep’i tabi, kimi olacak? Çabuk nerede olduğunu söyle bana!”

Muhif yine büyük bir sabırla “Kim arıyor diyeyim, Zeynep Hanım’a, efendim?” diye sorunca kadın çıldırdı. “Ayyyy, çekil önümden. Bulurum ben onu!” dedikten sonra Muhif’in engel olmasına fırsat tanımadan merdivenleri koşar adım çıkmaya başladı. Bir yandan da avazı çıktığı kadar “Zeyneeeeppppp!” diye bağırıyordu.

Kerem, gürültüye gözlerini açıp alışkanlık gereği saate baktı. Daha sabahın 8’iydi. Kadının biri avaz avaz Zeynep diye bağırıyor, işin ilginci Muhif’in bunu niye engellemediğini bilmiyordu. Gürültü, Zeynep’i de uyandırmıştı. “Ne oluyor ya?” diye söylenerek gözünü açtı.

Genç kadının çığlığı artık iyice yakından geliyordu. Zeynep, bir anlık şaşkınlıktan sonra “İrem!” diyebildi sadece ve yataktan fırladı. Kerem de onun arkasından koltuğun üzerindeki tişörtünü aceleyle sırtına geçirip dışarı çıktı.

Karşılarında öfkeden çakmak çakmak bakan gözleriyle genç bir kadın duruyordu. Ellerini beline dayamış, bir ayağını şiddetle yere vurarak kapıdan çıkan çifte bakıyordu. Zeynep:

“İrem, delirdin mi Allah aşkına!” diyecek oldu.

“Delirdim! Sen delirttin! Kızım sen geri zekâlı mısın?”

Kerem, araya girmek için hamle yapınca Zeynep, onun kolunu uyarırcasına tuttu. “Ne oluyor be?” dedi, sadece.

“Ne mi oluyor? Ne oluyor öyle mi? Söyleyeyim sana ne olduğunu! Kendi düğününe pantolon – ceket takımla katılmak da ne demek oluyor?”

Kerem, genç kadının cümlesini duyunca dayanamayıp kahkahayı patlattı. Onun gülmesi, daha gözünü açmadan kapısına dayanan çılgın arkadaşının çığlığıyla birleşince Zeynep’i delirtti. Kerem’in karnına dirseğini hızla indirip “Gülme!” dedi, öfkeyle.

İrem’in gözü bir şey görecek hâlde değildi. Bu kez öfkesi Kerem’e yöneldi. “Ne gülüyorsun? Hadi biliyoruz bu, geri zekâlı? Peki, sana ne demeli? Buna izin verecek kadar beyinsiz misin, sen?”

Bu kez hayretle gözleri fal taşı gibi açılan, İrem’in iki adım gerisinde duran Muhif olmuştu. Hayatında ilk defa birinin Kerem’le böyle konuştuğuna şahit oluyordu. İşin garibi, Kerem hâlâ gülmeyi sürdürüyordu. 

Kerem gülmeye devam ederek İrem’e “İzin verdiğimi kim söyledi?” deyince bu defa Zeynep “Neeee? “diye bir çığlık attı.

İrem, duyduğu cümle karşısında biraz sakinleşmiş de olsa hâlâ soluk soluğaydı. “Haaa, iyi bari! Anlaşılan birinizin kafası biraz çalışıyormuş. Ben de son dakika ne ayarlayacağım derdine düştüm!” 

“Öğlene doğru gelecek, merak etmeyin. Bu arada Kerem ben!” diye İrem’e elini uzattı.

“Ben de İrem. Bu geri zekâlıya hayatı boyunca tahammül etmeyi başaran zavallı!”

“Heyyyyy! Ben burada değilmişim gibi davranmaktan vazgeçin! Kerem derhal açıklıyorsun: Ne demek izin vermedim?”

“Kendi düğününde güvenlik görevlisi gibi dolaşmana tabi ki izin vermedim, hayatım! Korkma, öyle kremalı pasta gibi kat kat bir şey gelmeyecek. Beğenmezsen buluruz bir çaresini!”

“Beğenecek! Ne demek beğenmezse? Ne gelirse gelsin o siyah takımdan iyidir. Saçını başını da bir şekle soktuk mu?”

“Hayır! İrem beni duyuyor musun, HA – YIR ! Beni süs köpeği gibi şekilden şekle sokmana izin vermeyeceğim.”

“Senden izin isteyen yok! Kapa çeneni. Her zaman saçmalamalarının bir sınırı olduğunu düşündüm ama şimdi anlıyoruz ki yokmuş! O yüzden gıkını bile çıkarmayacaksın, anladın mı beni? Seni bağlamam gerekse de o gelinliği giyecek, saçını başını adam edeceksin. Daha doğrusu bunu ben yapacağım!”

“Esra’yı öldüreceğim! Gerçekten ama bak, gerçekten öldüreceğim!”

“İyi! Ben seni öncesinde öldürmemişsem, bulur öldürürsün şimdi kapa çeneni! Git kahvaltını zıkkımlan! Bir saate kadar kuaför geliyor!”

Kerem, kuaför lafını duyunca daha fazla dayanamayıp kahkahayı patlattı. Zeynep’in “Keremmmm!” uyarısı da hiç işe yaramadı. Bu arada İrem, ipleri eline almış ve Zeynep’i “Duşa gir, hemen!” diye itekliyordu. Bir yandan da başını geriye çevirmiş ve Muhif’e “Heyy! Sen! Bana sade bir Türk kahvesi getirsene! Bu çatlak yüzünden kahvemi içmeden fırladım evden!” diye emri vermişti. Muhif şaşkınlıktan olduğu yerde kalakalmış, sadece “Olur!” anlamında başını sallamayı becerebilmişti.

Kerem, ona “ Zeynep’ten adını duyduğumdan beri seni merak etmiştim. Hakkını vermek lazım, sıkı kadınsın!”

İrem, Kerem’i ilk defa baştan ayağa süzdü ve “Eh, sen de fena değilmişsin Kerem Sayer! Şu gelinlik işini akıl etmekle de benden sağlam puan aldın!” deyip Zeynep’in arkasından yürüdü.

Olup biteni şaşkınlıkla ağzı bir karış açık izleyen Muhif, Kerem’e bakıp “ Bala üşüşen arılar gibi bütün çatlakları topluyorsun, biliyorsun değil mi?”

Kerem gülerek “Fena mı hayatına renk geldi.”

“Ne renk ama… Kadın eve yerleştiğinden beri ortalık ateş kırmızısı…” diye söylenerek mutfağın yolunu tuttu.

                                        X X X 

Zeynep, düğün saatine kadar, günün kalanıyla ilgili neredeyse hiçbir şey hatırlamıyordu. İrem’in sabah, fırtına gibi eve dalmasından sonra yaşananlar onun için tam bir kâbus olmuştu. 

Öğlene doğru, çok ünlü bir Fransız modacının kreasyonundan seçilmiş gelinlik eve teslim edilmişti. Kerem, söylediği gibi çok sade ama bir o kadar şık bir model seçmişti. Elbise gelinlikten çok, sade bir gece elbisesi gibi duruyordu.

İrem, görür görmez bayılmıştı. Zeynep, en azından burada diretecek bir şey bulmuş olmanın sevinciyle “Duvak takmayacağım!” dedi, kesin kararlı bir tonla. İrem omuz silkti. “Yok zaten! Adam tahmin etmiş, huysuzlanacağını! Bu elbiseyle duvak da gitmez, Nizam bir gelsin de saçına karar verelim!” diye kendi kendine söylenmiş ve onu ciddiye bile almamıştı.

Ondan sonrası Zeynep için tam bir kasırgaydı. Eve gelen kuaför ve bir düzine adamı, saatlerce saçı ve makyajıyla uğraşmıştı. Kimse onun itirazlarına zerre kadar kulak asmamış, adeta o cansız bir mankenmiş gibi üzerinde çalışıp durmuşlardı. 

Bütün bu saatler içinde Kerem hiç ortalarda görünmemişti. Büyük olasılıkla, Oktay ve Efsun’la toplantı yapmış ve keyifle gününü geçirmişti. “Bu iş bir bitsin, önce Esra’yı sonra Kerem’i öldüreceğim!” diye kendi kendine sözler veriyordu, Zeynep. Arada bir getirilen kahveler, bir iki kaçamak sigara ve yarım tostla savaş esiri gibi geçirtmişlerdi günü ona. Üstelik İrem, tepesinde nazi subayı gibi dikilmekten bir an bile vazgeçmemişti.

Kapı vurulduğunda, savaş ordusu oraya buraya saçtıkları öteberileri topluyor ve son rötuşları yapıyorlardı. İçeri giren, Derya ve Melike’ydi. Onu görür görmez Derya kocaman bir ıslık çalmıştı. Onların tepkisiyle Zeynep, ilk kez aynaya bakmaya cesaret etti.

Aynada gördüğüne inanamadı. Başka bir kadın bakıyordu ona. Kocaman kahverengi gözler, duru bir ten ve ustaca biçimlendirilmiş saçlarla bir başka kadın olmuştu. Sabah beri uğraşmalar sonuç vermiş ama korktuğu gibi süslü bir tavus kuşuna dönmemişti. Aynadan ona bakan, son derece zarif ve elit bir kadındı.

Odada işleri biten görevliler İrem tarafından dışarı çıkarılmıştı. İrem, Zeynep’in etrafında dönüp eserini son bir kez inceledikten sonra beğeniyle başını salladı. Melike ve Derya’ya 

“Ben de gidip hazırlanayım. Siz de bir içeriye bakın, her şey tamam mı?” direktifini verdikten sonra dışarı çıktı. 

Derya ve Melike hayretle onu izlemeyi sürdürüyorlardı. Bakışları Zeynep’i rahatsız edince “Neeee?” diyerek tepkisini koydu. Derya “İnanamıyorum ya, bambaşka bir kadın olmuşsun sen!”

Melike günlerdir yaşananların en yakın tanığı olarak “ Çirkin ördek yavrumuz kuğuya dönüştü sonunda!” diye mırıldandı. Onun sözlerinin altındaki gerçek anlamı sadece Zeynep anlamıştı. Gülerek “Bu kez kurbağadan prenses çıktı canım.” dedi. Melike “Prens, gelmeden biz de içeriyi kontrol etsek iyi olacak Derya, yoksa İrem bizi sihirli değneğiyle kurbağaya çeviriverecek.” deyince ikisi de gülerek Zeynep’i öpüp dışarı çıktılar.

Aynanın karşısına yalnız kalmıştı Zeynep. Karşısındaki kadını inceliyor, görünenin ardındaki gerçek Zeynep’e “Yolun açık olsun!” diyordu ki kapının hafifçe tıklatıldığını duydu. Kapı yavaşça aralandığında içeri giren Kerem’di. 

Okumaya devam et

Bunları da Beğeneceksin

1.3M 96.8K 51
TAMAMLANMIŞ HİKAYE WATTYS 2016 KAZANANI TARİHİ KURGU 1. KİTAP Yaşlı Dük ölüm döşeğinde bile torununu rahat bırakmıyordu ama bu son oyunu kazanamayac...
12.1M 589K 87
18 yaşında genç bir kızın yolu çıkmaz bir sokakta hiç kesişmemesi gereken bir adamla kesişti. Adam hayata ve mavi renge küskündü. Genç kızla beraber...
393K 36.1K 32
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...
103K 16K 96
Hayatının anlamını yüklediği kişi tarafından aldatılan bir kız... 18 yıllık hayatında aşağılık komplekslerinin altında ezilmiş, umursanmamış, özgüven...