ARAFTA İKİ KİŞİ

By kasinan

2.6M 96.7K 12.9K

More

ARAFTA İKİ KİŞİ
1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
DUYURU
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10 BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. BÖLÜM
34. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36. BÖLÜM
37. BÖLÜM
38. BÖLÜM
39. BÖLÜM
40. BÖLÜM
41. BÖLÜM
42. BÖLÜM
43. BÖLÜM
DUYURU
44. BÖLÜM
45. BÖLÜM
46. BÖLÜM
47. BÖLÜM
AÇIKLAMA
48. BÖLÜM
49. BÖLÜM
50. BÖLÜM
51. BÖLÜM
52. BÖLÜM
53. BÖLÜM
54. BÖLÜM
55. BÖLÜM
56. BÖLÜM
57. BÖLÜM
AÇIKLAMA
58. BÖLÜM
59. BÖLÜM
60. BÖLÜM
61. BÖLÜM
62. BÖLÜM
62. BÖLÜM
63. BÖLÜM
64. BÖLÜM
65. Bölüm
66.BÖLÜM
67. BÖLÜM
68. BÖLÜM
69. BÖLÜM
70. BÖLÜM
DUYURU
71. BÖLÜM
72. BÖLÜM
73. BÖLÜM
ÖNEMLİ AÇIKLAMA
74. BÖLÜM
VEDA

31. BÖLÜM

33.4K 1.2K 127
By kasinan

Kerem, Zeynep’in yanına gelip onun alnına bir öpücük kondurduktan sonra yan taraftaki koltuğa oturdu. 

“Akşam yemeğine Erol Baba’yla birlikte Esra ve Çağatay’ı da davet ettim, hayatım!” dedi. Zeynep, şaşkınlıkla kaşlarını kaldırarak

“Esra’yla Çağatay’ı yemeğe mi çağırdın?”

“Evet, ikisi de hastanede günlerdir perişan oldular ve seni çok merak ediyorlar. Üstelik davayla ilgili konuşmanız gerekenler olduğunu tahmin ediyorum.”

“Doğru ama bunlar işle ilgili şeyler ve senin yanında…”

“Benim yanımda konuşursun çünkü benim de bulduklarımı size açıklamam gerek.”

“Sen yine arkamdan iş mi çevirdin?”

“Mecburen. Gizem’in kasasını açtırdım ve bildiğin üzere olayların benimle çok fazla bağlantısı var. Senin mesleğinle ilgili hassasiyetini anlıyorum hayatım, ama bu defa hepimizin eteğindeki taşları birbirine dökmesi gerekecek!”

Zeynep, onun yine haklı olduğunun farkındaydı. Açıkçası Esra ve Çağatay’ı evine davet etmesi, Kerem gibi kapalı hayatı tercih eden bir adam için fazlasıyla radikal bir değişiklikti ve bunu kendisi için yapılmış bir özveri olarak algılıyordu, Zeynep. Davayla ilgili söyledikleri de doğruydu.

Hakan’ın iki genç kızı öldürmesi kendisi ve Derya’yı ise son anda elinden kaçırmasının temelinde Kerem’le olan hesabı yatıyordu. Bu davanın başrolünde Kerem vardı.

Kerem, Zeynep’in sessizliğinin ve çatılan kaşlarının onun konuştuklarını değerlendirmesinden kaynaklandığını biliyordu. Artık onun ne zaman fevri, ne zaman mantıklı, ne zaman duygusal olduğunu tavrından çözebiliyordu. Şu an kafasında yine artı – eksi hesabı yaptığını ve davayı onun yanında tartışıp tartışmayacağına karar vermeye çalıştığını anlayabiliyordu. Bu anlarda sessizce beklemek ve onun karar verdiğinin işareti olan bakışındaki rahatlamayı görmeyi bilmek gerekiyordu.

Gerçekten de bir süre sonra Zeynep, başını denizden çevirip gözlerinin içine bakarak “Tamam” demişti. Sonra bakışlarına muzip bir pırıltı yerleşti ve üst dudağı hafifçe kıvrılarak “Tabi artık sigara yasağıma son verdiysen! Bir gece daha sigarasız yaşayamayacağım! Delirmek üzereyim Kerem! Düşünemiyorum bile!” Ses tonundaki sahte yalvarma, eğer isteği geri çevrilirse her an şirret bir tona geçeceğinin ipuçlarını da veriyordu. Kerem yine dayanamayıp bir kahkaha attı.

“Sigarayı ben değil doktorun yasakladı, mi mujer! Ben sadece emri uyguladım!”

“Hah, o gudubet kadına şirin görünme isteğinin hiç rolü yok yani!”

“Aman Allah’ım Komiser! Siz doktoru kıskandığınızı mı açıkladınız az önce!”

“Ne alakası var be? Benim tavrım o kadına değil, doktor türünün geneline!”

“Hadi ordan! Cihat Hoca’ya kimseye olmadığın kadar şirindin ama!”

“Ona politik davranmak diyoruz biz! O gudubet doktor ve senin kurduğun cepheye karşı müttefik kazanmam gerekti.”

Onlar konuşurlarken Muhif elinde kahve tepsisiyle içeri girdi. Bu defa Kerem’in özel kahvesi yerine tepside Türk kahvesi fincanları bulunuyordu. Kerem’in soran kaşlarına karşı ifadesiz yüzüyle

“ İnsan uzun aradan sonra evine gelince şöyleeeee mis gibi bir Türk kahvesi içmeli, yorgunluğunu alsın!” diyerek fincanları bırakıp dışarı çıktı. Kerem, az önceki tartışmayı sonlandırdığını gösterircesine bir sigara yakıp uzattı Zeynep’e ve ardından kendi sigarasını yaktı.

Günlerdir özlediği dostuyla kavuşur gibi sigarasından derin bir nefes çekti Zeynep. Muhif’in cümlesi beyninde yankılandı: “İnsan evine dönünce…” Burayı evi olarak görmek… Burada Kerem’le yaşamak… İşte yine aynı ikilem yakasına yapışmıştı. Hastaneden çıktıklarından beri Kerem, evlilikle ilgili tek söz etmemişti ama Zeynep adı gibi biliyordu ki Kerem de kendisi gibi bir karar alınca asla geri adım atmayanlardandı. Bu konu, eninde sonunda gündeme gelecekti. Kendi kararından pişman değildi. Hastanede hayatını ve hayatıyla ilgili kararları Kerem’e teslim ederken hangi noktadaysa şimdi de oradaydı ama… İşte o ‘ama’ beynini oyuyordu. 

Yıllardır kendi başına kurduğu hayat, bağımsızlığı, evi, dostları ve işi… Bütün bunlar evlilikle öylesine örtüşmüyordu ki! Kendini bir türlü evli kadın olarak fotoğrafa yerleştiremiyordu. Bir türlü Kerem Sayer’in karısı olarak göremiyordu. Bunu nasıl çözeceğini de bilemiyordu. Çaresizce başını salladı.

Kerem, sezdirmeden onun tepkilerini izliyor ve onu yaşadığı çelişkiyi yansıtan beden dilini okuyordu. Bu gece, herkes gidip Zeynep’le yalnız kaldıklarında onunla konuşmayı planlıyordu. Onun tüm kaygılarını, korkusunu yüreğinde hissediyor ve dürüstçesi en az onun kadar korkuyordu.

Yıllardır, yalnız yaşamaya alışkın bir adamın tüm dünyasını bir başkasına hele bir kadına açmaya razı olması kolay iş değildi ama bildiği bir tek şey varsa o da bundan sonra hayatını Zeynep’le geçirmek istediğiydi. Zor ya da kolay, bedeli ne olursa olsun “Mi mujer” sözüne diğer anlamı da yüklemeye kararlıydı Kerem. Zeynep onun hem kadını hem de karısı olacaktı!

Zeynep, sessizlik alışık olmadığı biçimde uzayınca başını çevirip Kerem’e baktı. Onun yüzüne her baktığında içine dolan sıcaklığa ve gözlerinin buluştuğu anlarda daha şiddetle çarpan kalbine artık alışmıştı. Bir gün ona baktığında hiçbir şey hissetmemek onu korkutuyordu artık. Şimdi, Kerem’in o âşık olduğu yeşil gözlerinde gezen gölgeyi gördü. Onun da en az kendisi kadar korktuğunu, onun da yaşamın yeni bir sayfasına hazır olup olmadığını sorguladığını hissetti. Bu adamı, en az kendi kadar tanıyor; en az kendi kadar anlıyordu. Yüreğinden sıcak bir şeylerin aktığını hissetti ve ilk kez, hem de hiç düşünmeden oturduğu yerden kalktı ve onun kucağına oturdu.

Kerem, ani gelen bu hamleyle bir an şaşırdıysa da onun ameliyatlı koluna zarar vermeden sımsıkı sarıldı, Zeynep’e. Zeynep, Kerem’in yanağını okşayarak onun o güne dek hiç duymadığı bir ses tonuyla “ Teşekkür ederim!” diye fısıldadı. “Yaptığın her şey için teşekkür ederim.” Kerem’in gözlerinin buğulandığını gördü. Onun dudaklarına uzanmadan önce “Sensiz bir ana bile tahammülüm yok!” dedi, Kerem. 

Kapı açılıp içeriye girenler onları kucak kucağa, bütün dünyayı unutmuş kendilerinden geçercesine öpüşürken gördüler. Erol Başkomiser’in uyarı öksürüğüyle birbirlerinden ayrıldılar. Zeynep, hâlâ Kerem’in kucağındaydı. Kapının önünde Muhif’in açtığı kapıdan girmiş onları izleyenleri görünce yanakları kızardı. Onun ayağa kalkmasıyla Kerem de kalkıp misafirlerini karşıladı.

Erol Başkomiser’in iki adım arkasından salona girmiş olan Çağatay ve Esra, davet edilmenin şokunu hâlâ üzerlerinden atamadıkları yalıda olmanın şaşkınlığına bir de komiserlerini bu kadar özel bir anda yakalamanın tuhaflığıyla en az onun kadar utanmış, ayağa kalkan çifte bakıyorlardı. Kerem’in “Hoş geldiniz! “diyerek onlara doğru yürüyüp elini uzatmasıyla hava değişti, birden. Esra ve Çağatay’la tokalaştıktan sonra Erol Başkomiser’e sarılıp onlara oturacakları yerleri gösterdi.

Zeynep, az önceki durumdan hâlâ rahatsız olsa da dostlarını görmenin sevinciyle gülümseyerek kolunun izin verdiği ölçüde onlara sarıldı. Esra’nın ona sarıldığında dolan gözlerine bakınca yaşananların sadece kendisini değil, çevresindeki herkesi ne kadar etkilediğini bir kez daha fark etti.

                                XXX

Muhif, yemek için Boğaz’a bakan teraslı salonu hazırlamıştı. Kerem’in kusursuz ev sahipliği ve Erol Başkomiser’in neşeli tavrı ortamı yumuşatsa da Esra ve Çağatay’ın gerginlikleri ve Zeynep’in sessizliği masada fark ediliyordu. Muhif, rakı servisine başlarken sıra Zeynep’e geldiğinde ona hiç bakmadan Kerem’e “İçecek mi?” diye sormuştu. Zeynep, hırsla ağzını açıp adamı paralamak üzereyken Erol Başkomiser’in ve Kerem’in yüzlerindeki muzip gülümsemeyi fark edince susmuştu. Kerem, gülerek “Zeynep’e sorsana Muhif! Bildiğin üzere seninle konuşurken beş oktav çıkan bir sesi var!”

Muhif, yaptığını açıklarcasına “Hayır ilaçlar yüzünden sordum da ben…” 

“Başlatma ilacından içeceğim, tabi!”

Kerem, onların arasındaki çekişmeyi gülerek izlerken “Bir kadehten fazlası yok, mi mujer!” uyarısını yapmayı da ihmal etmedi. Zeynep, Muhif’e ağzının payını veremediği için asılan suratıyla başını salladı.

Muhif, içki servisinden sonra elinde servis tabağıyla içeri girip bu defa doğrudan Erol Başkomiser’e hitap ederek “Mart dedin mi kalkan yiyeceksin, Erol Baba! Şimdi tam zamanı!” dedi.

Erol Başkomiser “Senin elinden kalkan bir başka olur, Muhif!” deyince Zeynep daha fazla kendini tutamayarak “Yaaa, ne demezsin?” diye söylendi. Fısıldarcasına söylemiş olsa da masadaki herkesin duyduğu bu söze Muhif gülümseyerek “Size en güzel yerini ayırdım komiser. Bol balık yemelisiniz. Çinko, zekâyı geliştirir.” diye taşı gediğine koymuştu. Zeynep, öfkeden kıpkırmızı olarak ağzını açtı ama Muhif, çoktan dışarı çıkmak üzere geri dönmüştü bile. Erol Başkomiser’in keyifli kahkahasıyla aralarındaki atışma sona ermişti. 

“Balık, rakı ve Boğaz… Oh be, ömrüm yenilendi! Ne iyi ettin de çağırdın bizi Kerem!” dedi, keyifle.

Kerem, büyük bir ustalıkla ayıkladığı ve lokmalara böldüğü balığı Zeynep’in önüne dünyanın en doğal işini yapar gibi koyduktan sonra gülümseyerek ona cevap verdi. “Hepimizin ihtiyacı vardı, ne zamandır baba!” 

Zeynep, Esra’ya dönüp “Derya, nasıl?” diye sordu. Onun konuyu pat diye açışı masadakileri bir an gerse de eninde sonunda olanların konuşulması gerektiğini hepsi biliyordu ve bu yemek de o konuşmanın yapılması içindi.

“Toparlanıyor, sanırım. Melike Hanım’la görüşmeye gittiğini de biliyorum!” dedi, Esra.

Kerem, çatalını tabağına bırakıp bir sigara yakıp Zeynep’e uzattı. Balığını ayıklamak, sigarasını yakmak gibi Zeynep’e ait en basit ama en özel detayları bile büyük bir doğallıkla ve sanki farkında değilmişçecine yapması, Esra’nın kadın duyarlılığına hemen değivermişti. Kerem Sayer gibi bir adamın, her zaman hayranlık duyduğu komiserine olan sevgisi Esra’nın gıptayla onları izlemesine neden oluyordu. Asıl tuhafı, her zaman güçlü ve bağımsız görünen Zeynep Komiser’in bu ufak detayları aynı doğallıkla karşılamasıydı. Onların arasında kırk yıllık evli çiftlerin uyumu vardı, sanki. Birbirini bu kadar kısa sürede tanıyıp bu ritmi yakalayabilen bir başka çiftin olamayacağını düşündü Esra. Düşünceleri Kerem Sayer’in sesiyle dağıldı.

“ Muhif, Gizem’in kasasındakileri çıkarttı Erol Baba!”

“ Ne buldunuz?”

“Bu iş Gizem’le filan ilgili değil, baba! Olay tamamen benimle bağlantılı! Hakan, beni satıyormuş. Kasadan fotoğraflar ve ses kaydı çıktı. Kimlerle bağlantısı var bilmiyorum ama birilerinin köstebeğiymiş. Gizem, bunu bir şekilde öğrenip şantaja başlamış.”

“ Gizem’le bir süredir ilişkisi varmış. Biz de onu bulduk. Kızı öldürdüğü gece, sen evden ayrılınca kızın Hakan’la çıktığını sanıyoruz. Hakan’ın evine gitmiş ve birlikte olmuşlar. Bu arada Zeliha, kızın üzerinden çıkan lifleri Hakan’ın arabasının bagajındakilerle karşılaştırdı ve uyuşuyor. Ayrıca evinde ve arabasında da inceleme yaptık. Kızı öldürdükten sonra arabanın bagajına koyup cesedin bulunduğu yere bırakmış. Cinayeti kendi evinde işlediği de kesinlik kazandı. İlk andan beri işi sana yıkmaya çalışıyormuş. Mektup açacağını çalmış olması bu işi bir süredir planladığını gösteriyor.”

“Hakan’ın kafası çok çalışmazdı. Kendi başına iş yapacak adam da değildir. Çok hırslı ve kurnazdı ama ince planların adamı değildi. Gizem, işi öğrenince aceleyle kızdan kurtulmanın derdine düşmüştür.”

O zamana kadar sessizce konuşmayı dinleyen Çağatay

“Haklısınız ama cinayeti size yıkacağını düşünmesi fazla saflık değil mi?”

“Bana yıkamayacağını o da düşünmüştür de ortalığı bulandırmak istemiştir. Asıl saflığı benim bunu ortaya çıkaracağımı düşünmemesi oldu.”

“Kerem’in adı ortaya dökülünce polisin baskıya boyun eğip olayı alelacele kapatacağını ummuştur. Onun planını asıl bozan Melisa oldu.”

Zeynep, lafa karışıp “Derya, işin içine girmeseydi onu da Kerem’e bağlayıp büyük ihtimalle yurt dışına kaçacaktı.”

“Derya Hanım’a ona benzer bir şeyler söylemiş zaten!” dedi Esra.

Erol Başkomiser kaşlarını çatıp bir süre sessizce denizi izledikten sonra

“Kerem, bu işin altında senden nefret etmesi dışında bir şey var!”

“Hakan, hırslı bir adamdı. Bir süredir benim muhasebeyle ilgili bir iki ayak işime bakıyordu. Büyük çaplı işler değil. Buradaki bir iki işimi hallediyordu. İşinde iyiydi. Açıkçası aramızda kişisel bir mesele de olmadı hiç. Zaafları olan bir adamdı ama bana zararı yoktu. Biri bir şekilde onun zaaflarını kullandı.”

“Kerem, bunu konuşmayı sevmiyorsun biliyorum ama acaba şu robot projesiyle mi ilgili?”

“Valla benim aklımda da o var, baba! Ancak yine de çok profesyonel bir iş olduğunu sanmıyorum. Profesyonel yaklaşan hiç kimse Hakan’ı işin içine sokmaz. Bu iş için o küçük bir adamdı.”

Zeynep, dayanamayıp sordu: “Nedir bu robot işi Allah aşkına ya? Geçen gün röportajda Derya da sordu.”

Çağatay hevesle atladı, konuya. “Kerem Bey’in projesini kendisinin çizdiği söylenen bir çalışma o!” diye lafa başladı ancak Esra ve Erol Başkomiser’in uyaran bakışlarıyla kıpkırmızı olup sustu. Kerem ona bakıp gülümseyerek

“Doğru! Benim projem. Karar verme ve uygulama becerisi olan bir robot geliştiriyoruz. Özellikle insansız savaş uçaklarında ve kritik operasyonlara görev yapabilecek bir aygıt!”

Zeynep kendini tutamayıp beğeni dolu bir ıslık çaldı. Onun tepkisi Kerem’i, küçük bir çocuk gibi mahcup etmişti. Başını hafifçe öne eğip sustu. Erol Başkomiser “Sen böyle basitçe anlattığına bakma. Kaç yıldır üstünde çalışıyor. Daha ortaya çıkmadan pek çok talibi vardı. Bizim Savunma Bakanlığı başta olmak üzere bir sürü yerden teklif alıyor.”

“Bu proje eğer doğru kullanılmazsa, yani ne bileyim yanlış ellere geçerse…” diye söze başladı Zeynep.  Kerem onu onaylarcasına “O zaman büyük dertler açabilir. O yüzden ilk günden beri çalışmaları çok gizli yürütülüyor. İşin içinde benim dışımda, tamamen benim yetiştirdiğim ve çok güvendiğim birkaç mühendis var sadece. Projede kimlerin çalıştığını da sadece ben biliyorum, birbirlerinden haberleri yok. Kısacası ben tedbirli gidiyorum ve gelen teklifleri de çok dikkatle inceliyoruz!”

“Bu kadar büyük bir proje için Hakan’ın kullanılması çok mantıklı değil gerçekten de.” dedi Zeynep.

“Zaten Hakan’ın projeye dair bilgi edinmesi neredeyse imkânsız… Ne bu işte çalışanları bilebilir ne de bulduklarını değerlendirebilir.” dedi Kerem.

Erol Başkomiser “O zaman, biri belki de bu projeyle kimlerin ilgilendiğini anlamaya çalışıyordu. Hakan bu kadarını yapabilir.”

“O bile çok zor ama haklısın Erol Baba, en akla yakın ihtimal o!”

“Bundan kim ne çıkar elde edebilir ki?” diye sordu Zeynep.

“Bilmiyorum, belki görüşmelerin bir kısmını baltalamak isteyen birileri var veya bu projenin belli bir yerin eline geçmesine engel olmak isteyen birileri… Araştırıp bulacağız!”

Zeynep, Erol Başkomiser’e müdahale etmesini beklercesine baktı. Bu kendi verebileceği bir karar değildi çünkü ama açık olan bunun polis işi olduğuydu. Erol Başkomiser’le bakışları karşılaştı ama adamın gözleri buna karışmayacağını söylüyordu. Dayanamadı Zeynep.

“Kerem, bu senin işin değil!” diyecek oldu. Kerem, tatlı ama kararlı bir tonla “Aksine bu benim işim, mi mujer! Bunu polisin halletmesi imkânsız. Ancak ben bulup çıkarabilirim. Üstelik bu Hakan’ın yediği haltlarla da direk ilgili değil. Birinin ya benimle hesabı var ya da benim işim üzerinden birtakım oyunlar dönüyor ama ne olursa olsun bu cinayet masasının görev alanına girmiyor!” 

Kerem’in sesindeki kesinlik Zeynep’in yine Erol Başkomiser’e dönmesine sebep oldu. Üstü buradayken bu mücadeleyi yapmak onun işi değildi ve emir – komuta zincirine de aykırıydı. Erol Başkomiser “Haklı Zeynep! Bu aslında ya organizenin ya da terörle mücadelenin işi. Bizle alakası yok! Yapabileceğimiz bir şey de yok! Biz cinayeti soruşturduk ve bitti.”

“Bitti mi? Ama cinayetler buna bağlı. Yani asıl sebep bu!”

“Doğru ama bu bizim yetkimizde değil! Açıkçası bizim imkânlarımızla da yapılacak iş değil! Kerem bunu kendi halleder!”

“Nasıl yani şimdi, biz çekiliyor muyuz?”

“Mecburuz! Olayın bizim bölümle ilgisi bitti.”

“Ama Başkomiserim…”

“Zeynepppp! Bitti diyorum!”

Zeynep, öfkeyle sustu. Davayı tam kapayamamak bir yana bir de Kerem’i tehlikeye atmak ona iyice ağır geliyordu. Ancak bu, bu masada kazanılacak bir savaş değildi. Yine de geri çekilmeye niyeti yoktu. Asla ama asla vazgeçmeyecekti. Birileri Kerem’le uğraşıyordu. Kerem’in başı dertte olabilirdi ve kendisi öylece oturup beklemeyecekti. Sadece şimdilik sessiz kalıp herkesi bir şey yapmayacağına inandırması gerekiyordu.

Kerem, konunun kapandığını düşünerek Erol Başkomiser’e “Baba, siz şimdi davayı kapatın!”

“Öyle yapacağız zaten! Hakan, Gizem’le aşk yaşıyordu. Kadın buna şantaj yaptı. Kadını öldürdü. Olaydan haberi olan Gizem’in arkadaşını da şantaja devam ettiği için öldürdü. Derya, olayı çözmeye yaklaştığı için katil tarafından yakalanıp kaçırıldı onu da öldürecekken Zeynep’in olayı çözmesi ve Derya’yı kurtarmak için baskın yapması sonucunda çıkan arbedede katil vuruldu. Olay bu şekilde açıklanacak ve kapatılacak. Tüm raporlar ve kanıtlar da bunu destekliyor, zaten!”

“Tamam, ben de gelişme oldukça sizi bilgilendireceğim. Söz veriyorum bulduğum her şeyi öğreneceksiniz ama bunu resmi yollarla yapmak istemiyorum.”

“Tamam evlat! Bu arada Zeynep sen 15 gün raporlusun. Sakın işe geleyim deme!”

“Amirim…”

“ Aslında bu rapor işi çok iyi oldu.”

“O da nedenmiş?” diye homurdandı Zeynep!

Kerem, uzanıp Zeynep’in elini tuttu ve “Çünkü hayatım, bu arada şu evlilik işini de aradan çıkarırız. Seni balayı için izin almaya ikna etmem neredeyse imkânsız olacaktı!”

Kerem’in cümlesi masaya bomba gibi düşmüştü. Onların bu kararını Erol Başkomiser dâhil hiçbiri bilmediğinden Zeynep dışında hepsi şaşkına dönmüştü. Çağatay ağzı bir karış açık ikisine bakarken Esra duyduğuna inanamıyor, Erol Başkomiser ise şaşkınlığını belli etmemeye çabalayıp her zamanki ifadesiz yüzünü korumaya gayret ediyordu. 

Zeynep, Kerem’in konuyu ustaca çevirip bir anda bomba gibi bir haberle gündemi değiştirmesini hayranlıkla izledi. Ayrıca evlilikle ilgili tavrı konusunda da yanılmadığını anlamıştı. Kerem, bulduğu ilk fırsatta golü atmıştı işte. Kabul etmeliydi ki hem haberi verme açısından hem de evliliğin vakti açısından zamanlaması mükemmeldi. Elinde olmadan gülümsedi ve elini tutan parmakları sıktı.

Erol Başkomiser kendini toplayarak “Eeee hayırlısı olsun! Ne zaman düşünüyorsunuz?” diye sormayı başardı. Zeynep, alaycı bir ifadeyle Kerem’e bakıp “Ne zaman düşünüyormuşuz hayatım?” diye sorunca Kerem “Cumartesi iyi mi? “diye sordu, büyük bir ciddiyetle. Bu kez Zeynep’in hayretle gözleri büyüdü. “Bu cumartesi mi? Delirdin mi Kerem 4 – 5 gün var sadece!” diyebildi. 

“Ne olacak ki? Hâlledilir ama yooo ben ille de aylarca gelinlik seçmek için mağaza mağaza dolaşacağım diyorsan bekleriz, mi mujer!” 

Onun şakacı bir tavırla söyledikleri Zeynep’in dehşete kapılmasına yetmişti bile.

“Gelinlik mi? Hayır! Ben gelinlik filan giymem! Kerem bak, sakın! Asla, öyle bir şey olmayacak!”

Kerem, onun dehşetine kahkahalarla gülerek karşılık verdi. Masadaki herkes bu tuhaf çiftin arasındaki garip diyaloğu hayretle izliyordu. 

“Tamam, hayatım! Bak gördün mü, beklememizi gerektiren bir şey de yok o zaman!” diye konuyu sonuçlandırdı Kerem.

Esra, Zeynep’in evliliğe değil de gelinliğe verdiği tepkiyi görünce iyiden iyiye şaşırmıştı. Onun bildiği Zeynep Komiser, evlilik lafını duyunca ardına bakmadan kaçardı oysa şimdi bunu hiç sorun etmiyor ve sadece gelinliğin kavgasını veriyordu. Kerem Sayer, komiserine ne kadar âşıksa Zeynep Komiser de ona deli gibi âşıktı. Şimdi her şey kafasında netlik kazanmıştı, işte!

Kahve servisi yapmak için içeri giren Muhif, konuşmanın son kısmına şahit olmuştu. Her zamanki tepkisizliğiyle “Kaç kişi davetli söyleseniz de ona göre işimizi bilsek biz de!” diye söylenince Erol Başkomiser dayanamayıp kahkahayı patlattı. “ Yahu ömrü hayatımda ben bundan daha tuhaf bir düğün planlaması görmedim. Biriniz de normal davranın, be!” deyiverdi. 

Onun bu tepkisi bütün masayı kahkahaya boğdu. Sorusuna cevap alamayan Muhif’in homurdanması dışında hepsi keyifle gülüyordu. 

Terasta kahveler içilirken Zeynep, kimsenin beklemediği bir anda Erol Başkomiser’e bakarak “Nikâhta şahidim olur musunuz?” diye sordu. O ana kadar, duyduklarını ve gördüklerini büyük bir olgunlukla sindirip iki evladının mutluluğundan kaynaklanan coşkuyu ustaca gizlemiş olan Erol Başkomiser, Zeynep’in titreyen sesiyle sorduğu bu soruyla kendini kontrol edemedi. Dolan gözlerini gizlemeye zahmet bile etmeden kalkıp ona sımsıkı sarıldı ve kulağına “Bir babanın en zor kararı kızını vermektir derler, ne mutlu bana ki ben seni gözümü bile kırpmadan veriyorum.” diye fısıldadı.

Kerem, onların arasındaki duygusal anı bozmadan bütün dikkatiyle uzaktan izlemiş ve ikisini de daha fazla duygulandırmamak için yine ustalıkla konuyu düğün organizasyonuna getirmişti. Düğün yalıda küçük bir grupla yapılacaktı. Zeynep’in yakın arkadaşları ve Kerem’in çevresinden bir iki kişi törende bulunacaktı. Görkemli ve magazinel bir düğünün Zeynep’i çok rahatsız edeceğini bildiği için bu işi olabildiğince samimi bir havada halletmeye karar vermişti, Kerem.

Gecenin sonuna doğru Zeynep, Esra’ya “Benimle biraz yukarı gelir misin?” diyerek ayağa kalktı. Kerem’in soran bakışlarını görünce “Evimin anahtarını vereceğim Esra’ya. Yarın bana bir iki parça kıyafet getirsin. Başkası beceremez, kendim gideyim diyeceğim ama…”

“Hayır, hayır sen bir iki gün dışarı çıkamazsın. Henüz çok erken. Tamam, ne istiyorsan Esra getirsin!” deyip konuyu kapadı Kerem!

                                XXX

Yukarı çıktıklarında Muhif’in etrafta olmadığına emin olduktan sonra Zeynep, Esra’ya “Şimdi beni iyi dinle! Masada konuşulanlar hiç umrumuda değil! Bu iş, Kerem’le ilgili ve ona zarar verebilir. Ben, elim kolum bağlı oturacak değilim!” dedi.

“Ama amirim siz de duydunuz Erol…”

“Onun ne dediği umrumda değil, dedim! Şimdi bu nikâh işi yok balayı derken bunlar beni 15 -20 gün merkeze yollamayacaklar belli. Balayındayken Kerem de bir şey yapamaz ben yanındayım ama Muhif’le hâllettirecektir.”

“Biz ne yapacağız, peki?”

“Sen ve Çağatay, kimseye belli etmeden Muhif’i kontrolde tutun! Nerede, ne yapıyor? Kimle görüşüyor, bilmek istiyorum ama kimseye belli etmeyin! Hele Erol Başkomiser’e asla!”

“Ama amirim…”

“Esra ne diyorsam onu yap! Attığı her adımı bilmek istiyorum. Durumu çaktırmayın. Kendiniz yapamazsınız biliyorum hem Erol Başkomiser uyanır hem de Muhif ama güvenilir birileriyle kontrol ettirin.”

“Anladım amirim!”

“Esra!”

“Efendim, amirim?”

“Muhif göründüğünden çok zeki bir adamdır. Dikkatli olun! Benimle de sakın irtibata geçmeyin. Şu düğündü, balayıydı bitsin, ben size ulaşırım. Ondan sonra bakarız, duruma!”

“Tamam. Amirim eee şey…”

“Ne var?”

“Ben çok şaşırdım.”

“Neye?”

“Yani ne bileyim siz ve evlilik… Ben sizin evleneceğinizi hiç düşünmemiştim.”

Zeynep, anlayışla gülümsedi.

“Ben de düşünmemiştim!” diyebildi, sadece.

Continue Reading

You'll Also Like

11.8M 578K 87
18 yaşında genç bir kızın yolu çıkmaz bir sokakta hiç kesişmemesi gereken bir adamla kesişti. Adam hayata ve mavi renge küskündü. Genç kızla beraber...
262K 10.1K 76
Ailesinden kalma küçük ve güzel pastanesiyle ilgilendiği sırada rastgele bir mafyadan gelen mesaj ile dalga geçip uğraşan bir kızın hikayesi
227K 21.8K 24
Jeon Jungkook, 20 yaşına gelen herkesin dolunay gecesi kurt cinsiyetini ôğrenmesi şerefine düzenlenen baloda, kardeşinin kurt cinsiyetini kutlamaya g...
ALACA By RuhDoktoru

General Fiction

92K 7.9K 51
Çok fazla sır biriktirmiştim içimde. Bazı zamanlar güvendiğim renklere fısıldamak istemiştim onları fakat haykırmak varken neden fısıldayayım ki? Ort...