ZEHİR (1)

Von neslihan_gdk

14.5M 336K 79.9K

Eski adı DEĞİŞEN HAYATIM olan, 2014'te yazılmış kitap. *** "Alt... Mehr

AÇIKLAMA
GEÇMİŞTEN...
1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. BÖLÜM
34. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36.BÖLÜM
37.BÖLÜM
38.BÖLÜM
39.BÖLÜM
40.BÖLÜM
41.BÖLÜM
42.BÖLÜM
43.BÖLÜM
44.BÖLÜM
45.BÖLÜM
46.BÖLÜM
47.BÖLÜM
48.BÖLÜM
49.BÖLÜM
50.BÖLÜM
51.BÖLÜM
53.BÖLÜM
54.BÖLÜM
55.BÖLÜM
FİNAL
2. Kitap, Veda ve Diğer Şeyler

52.BÖLÜM

96K 4.4K 791
Von neslihan_gdk

52. BÖLÜM

Krizin üstünden bir hafta geçti. O gün, Altın Vuruş'ta her şey açığa çıktıktan sonra bizim için mutluluk da umut gibi bitti. Ayaz'ın belki de en çok korktuğu şey olan benim de bu zehrin kurbanı olmam gerçeği onu tamamen tüketti.

Ben ise rol yapmam gerekmeyen her saniye ağlıyor ve içimdeki umudu, yaşama sevincini ve insanlarla olan iletişim isteğimi yok ediyordum. Ruh gibi uyanıyor, kahvaltı yapıyor ve okula gidiyordum. Yoksunluk krizleri artık daha çok geliyor ve giderken benden bir parçayı da beraberinde götürüyordu.

Okul formalarımı giymek için pijamalarımı çıkardım ve bir an odamdaki boy aynasındaki yansımama takıldı gözlerim. Zayıflamış bedenime ve çökmüş yüzüme bakarken ürktüm. Elmacık kemiklerim iyice belirginleşmiş, yeşil gözlerim yüzümde kocaman olmuştu. Bu kadar kısa sürede bu kadar kilo kaybetmem ve çökmem ailemi de endişelendiriyordu.

Hiçbir şey yiyemiyordum. Doğru düzgün uyuyamıyordum. Çok fazla konuşmuyordum konuştuğumda da agresif cevaplar veriyordum istemsizce.

Yanağıma inen iri bir damlayı elimin tersi ile silip gözlerimi kendi çökmüş görüntümden kaçırdım.

Okul formamı giyerken bilerek eteğimin altına kalın çoraplar ve üstüme de kaba kazaklar giyiyordum; etkili oluyor muydu bilmiyorum ama zayıflığımı böyle gizlemeye çalışıyordum.

"Gamze bugün de kahvaltı yapmazsan seni artık bir hastaneye götüreceğiz," dedi Merve Abla beni mutfak kapısında görür görmez. İştah kaybımın üniversite sınav stresi olduğunu düşünüyorlardı, bu yüzden fazla üstüme gelmemeye çalışıyorlardı.

Yine de gerçekleri anlamalarından korktuğum için mecburen oturdum masaya. "Okulda yiyordum ben," diye lafı ağzımın içinde geveledim.

"Gözlerin niye kızarık senin? Ağladın mı?" Babam gözlerini yüzüme dikmiş biraz meraklı bolca endişeli bakışlarla beni incelemeye başladı. Hemen gözlerimi kaçırıp tabağımdakileri çatalımla didiklemeye başladım.

"Grip olmuşum," diye mırıldandım yine zorla ağzıma bir parça peynir atarken. "Bir şeyim yok."

Söylediğim yalanlara inanıyorlar mıydı yoksa bende bir tuhaflık olduğunun farkındalar mıydı bilmiyorum ama fazla kafa yormak istemedim. Elimden geldiği kadar acı gerçeği onlardan gizlemeye çalışıyordum ama artık kendim için bir son göremediğim için nereye kadar gidecekti umursamıyordum sanırım biraz da.

Ayaz her gün olduğu gibi beni yine sokağın başında bekliyordu. Sessizce bindim arabaya, o da bir şey söylemedi. Son bir haftadır olduğu gibi...

Nasıl bu işe bulaştığımı sorduğunda Doruk'u anlatmamıştım çünkü cinnet geçirip Doruk'a zarar vermesinden korkmuştum. Aslında beni sorgularken fazla sakindi... çok fazla sakin. Ürpertici derecede sakin. Ona annem ile sorunlarımız olduğu günlerde Altın Vuruş'tan gizlice aldığımı söylemiştim. Ayaz'dan beklediğim tepki en ince ayrıntısına kadar sorgulamasıydı ama öyle yapmadı.

Kızmamıştı. Bağırmamıştı. Yorgun bir ifadeyle kabullenip susmuştu. Sanki o gün bir şoka girmişti ve bir daha çıkamamıştı.

Ben soru sormazsam hiç konuşmuyordu. Yüzünde hep donuk ve bir yere takılı kalmış bir ifade vardı. Yüzündeki bu ifadenin değiştiği ve ızdırapla çarpıldığı tek anlar benim hap aldığım anlardı.

Aramızda bazı hislerin zedelendiğini hissetmek beni korkutuyordu. Beni neden sevdiğini bilmiyordum. Belki beni sevmesinin tek nedeni benim ona umut olan ışığımdı.

O uçurumun kenarındaydı ve onu kurtaracak birine ihtiyacı vardı, onunla atlayacak birine değil.

"Ne düşünüyorsun?" diye sordum arabadaki sessizliği bozarak. Acı çektiği başka bir dünyadan sıyrılıp gelmiş gibi yorgun gözlerini bana çevirdi.

"Hiç," dedi sadece gözleri kadar yorgun bir sesle. Bana birkaç saniye baktıktan sonra yutkunarak tekrar yola döndü. "Neden sordun?"

"Beni sevmekten vazgeçersen..." derken gözlerimi parmaklarıma indirdim. Aşağı bakınca birkaç damla yaş ellerime düştü. "Bana söyleyebilirsin. Kendini zorlamanı istemem." Konuşurken sesim çatlayınca bir an durup bekledim. "Eğer pişmansan... beni sevdiğin için pişmansan ya da artık pişmansan... bileyim."

"Pişman mıyım?" diye sordu kendi kendisiyle hesaplaşıyor gibi dalgın dalgın. "Pişman olmanın ne anlamı var ki," derken alnı kırıştı. "Aşk öyle bir duygu ki insanı bencil bir piçe çeviriyor," dedi. "Kendi isteklerinin kölesi olup, karşındakine ne olacağını düşünemiyorsun."

Sonra bana baktı yeniden, her an kapanacak gibi duran gözleriyle. Eskiden gördüğüm durgun dalgalar gözlerinin kıyısına vurmuyordu artık. Ya da öfkeli dalgalar çarpmıyordu maviliklerine. Denizin karanlık ve durgun dipleri gibiydi artık gözleri.

"Konu sana olan hislerim olunca ne kadar bencil olduğumu hâlâ anlamadın mı?" diye sordu içinde bastırdığı bir öfkeyle. "Ben senden vazgeçemem ama keşke..." deyip kaçırdı gözlerini. "Keşke sen benden vazgeçsen."


***

Sınıfa girdiğimizde sırasında sessiz sessiz oturan Çınar ile göz göze geldik. Sınıfta yoksunluk krizi geçirdiğim günün ertesi okula gittiğimizde Çınar bizi arabaların olduğu yerde karşılamıştı. Ayaz arabadan çıkar çıkmaz yakasına yapışmıştı öfkeyle. Sevimli arkadaşım Çınar'ı ilk kez öyle kızgın ve öyle cesur görmüştüm.

"Sen yaptın!" diye bağırmıştı Ayaz'a. "Sen bulaştırdın onu bu pisliğe değil mi?"

Biliyordu. Yeni mi öğrenmişti yoksa önceden de biliyor muydu o an anlayamamıştım ama sınıfta geçirdiğim krizin bir yoksunluk krizi olduğunu anlayan tek kişi Çınar olmuştu. Ebru bile hasta olduğumu düşünüyordu sınıftaki diğer herkes gibi.

Çınar'ın Ayaz'ın bağımlı olduğunu ve beni de bağımlı yaptığını anlamasından hatta Ayaz'ın boğazına yapışmasından daha garip olan Ayaz'ın tepkisiydi o gün.

Suç işlemiş bir çocuk gibi başını öne eğip beklemişti Çınar'ın kendisini azarlayıp öfke kusmasını. Yakasına yapışan elleri bile geri itmemişti. Ağzından tek bir kelime bile çıkmamıştı.

Çınar tepki vermeyen Ayaz'ın yakasını bırakıp bana dönmüştü sonra. Bakışları karşısında öyle utanmıştım ki tıpkı Ayaz gibi ben de yere eğmiştim gözlerimi.

"O gün..." derken sesi titremişti Çınar'ın. Gözlerimi tekrar yüzüne kaldırmıştım. Sesi titrese de öfkesini gizleme gereği duymamıştı. "Ayaz sınıfta kriz geçirdiği gün onun bir bağımlı olduğunu anlamıştın değil mi?" diye sormuştu. Dudaklarımı birbirine bastırıp başımı sallamıştım ben de sadece usulca. "Yine de ondan uzak durmadın?" diye sormuştu hayretle. "Seni zehirlemesine izin verdin öyle mi?"

"Çınar..." diyerek arkadaşıma doğru bir adım atmıştım ama elini aramızdaki boşluğa uzatarak benden uzaklaşmıştı.

O günden sonra da Çınar benimle bir daha hiç konuşmadı.

Göz göze geldiğimizde hüzünlü bakan gözlerini pencereye doğru çevirip ellerini giydiği kapüşonlunun ceplerine soktu. Ona hak verdiğim için ben de gözlerimi başka yöne çevirip sırama geçtim Ayaz ile birlikte. Ona arkadaşlığına ihtiyacım var demeye yüzüm yoktu.

Olanlardan bihaber olan Ebru da ikimizin arasında kalmıştı. Ne ben bir şey söyleyebiliyordum ona ne de Çınar. Aramıza giren ani soğukluğa bir anlam veremiyordu ama ben sürekli donuk ve agresif bir ruh halinde olduğum için Ebru da daha çok Çınar'ın yanında olmaya başlamıştı. Olması gerektiği gibi.

***

"Altın Vuruş'a gidelim," dedim arabanın yanına geldiğimizde. Bu son günlerde okul çıkışlarında kurduğum otomatik bir cümleye dönüşmüştü. Ben altında kriz yatan bu cümleyi kuruyordum Ayaz da tepkisiz bir şekilde beni eve değil Altın Vuruş'a götürüyordu.

Mekâna girdiğimizde tüm grup her zaman oturdukları L koltukta oturuyorlardı, başka kimse gelmesin diye kapıya kapalı yazısı asılmıştı yine. Hepsi gülüşerek bir şeyler konuşuyordu kendi aralarında. Engin Ece'yi kolunun altına almıştı ve beraber gülüyorlardı.

Onları gülerken görmek beni eskiden de şaşırtırdı hep ama kendim de bu bataklığa girince daha çok şaşırmaya başlamıştım. Korkmuyorlar mıydı? Sadece kendileri için değil birbirleri için korkmuyorlar mıydı?

Engin ve Ece kriz geçirdiğim gün anlamıştı benim de onlardan biri olduğumu. Doruk zaten biliyordu. Eren ve Can ise onların masasına onlardan biri olarak oturduğumda fazla sessiz kalmışlardı. Hiçbiri iyi ya da kötü hiçbir şey söylememişti sanki tembihlenmişler gibi. Aralarına katılan yeni kurbanı sessizce kabullenmişlerdi sadece.

Ayaz ile birlikte yanlarına geçip oturduğumuzda sözsüz bir selamlaşma yaptık. Ece, Engin'in yanından kalkıp benim yanıma geldi. Eren ve Ayaz bir şeyler konuşurlarken, daha doğrusu Eren anlatıp Ayaz dinlerken, ben de boş boş etrafıma bakınıyordum.

Barın girişinde kapalı yazmasına rağmen kapı açılınca otomatik olarak bakışlarım kapıya döndü. İçeri çekingen tavırlarla kızıl saçlı bir kız girdi. Onu geçmişte çok fazla görmemiş olsam da görür görmez tanıdım. Benimle aynı anda Ece de onu görmüş olacak ki hemen yanımda şaşkınlıkla adını bağırdı.

"Seda!"

Ayaz'a aşık olan ve aylar önce grubu terk edip giden kız...

Weiterlesen

Das wird dir gefallen

ELVİN Von Sedef

Jugendliteratur

41.2K 15.7K 43
"Wattys 2022 Yarı Final Kazananı" "Wattys 2021 Yarı Final Kazananı" Herkes adımı yansıttığımı söyler. Cennet çiçeği. Çocukken adım gibi bir yerde y...
NEREDEYİM? Von AYDEMİR

Science Fiction

2.4K 327 34
"Tanla"dedi üzgün ve sakin bir şekilde gözlerime bakıyordu. "Beni istememeni anlıyorum"dediğinde kısık bir sesle mırıldanırken"ama ben neden seni ist...
Eftalya Von esmaa

Jugendliteratur

408K 20.1K 23
Eftal: Hamileyim Dora. Eftal: Cidden hamileyim.
125K 13.5K 18
- Özür dilerim. Sizi bu şekilde korkutmak istememiştim ama anlatmamı istediniz. • Sen anlattığın şeylerin normal bir süreç mi olduğunu düşünüyorsun...