ZEHİR (1)

By neslihan_gdk

14.4M 336K 79.9K

Eski adı DEĞİŞEN HAYATIM olan, 2014'te yazılmış kitap. *** "Alt... More

AÇIKLAMA
GEÇMİŞTEN...
1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. BÖLÜM
34. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36.BÖLÜM
37.BÖLÜM
38.BÖLÜM
39.BÖLÜM
40.BÖLÜM
41.BÖLÜM
42.BÖLÜM
43.BÖLÜM
44.BÖLÜM
46.BÖLÜM
47.BÖLÜM
48.BÖLÜM
49.BÖLÜM
50.BÖLÜM
51.BÖLÜM
52.BÖLÜM
53.BÖLÜM
54.BÖLÜM
55.BÖLÜM
FİNAL
2. Kitap, Veda ve Diğer Şeyler

45.BÖLÜM

138K 5.1K 1.9K
By neslihan_gdk

45. BÖLÜM

Daha önce Ayaz'ı yoksunluk krizi geçirirken gördüğümde bu kadar can sıkıcı ve katlanılmaz bir şey olduğunu anlayamamıştım. Kesinlikle kötü görünüyordu ama içimden hep sabrederse atlatabilir diyordum. Kriz sadece zihinde olsaydı belki katlanabilirdim ama bedenim kıvranıyordu ve tek istediğim rahatlamaktı. Bu şeye katlanmak istemiyordum!

Bedenimi ve zihnimi bir an önce susturmak önceliğim hâline gelmişti; başka hiçbir şey umurumda değildi.

Tecrübe etmek istemediğim bu sarsıntı ile boğuşurken zorlanarak ayağa kalktım ve telefonumu masanın üstünden alıp yere çöktüm yeniden. 

Titreyen parmağım Ayaz isminin üstünde birkaç saniye bekledi. Şu an aklıma gelen ilk isim o olsa da onu ararsam mahvolurdu. En çok korktuğu şeylerden birinin başına geldiğini görürse kendini suçlar ve asla affetmezdi.

O bu durumu öğrenmeden kendimi bu bataklıktan kurtarabilirdim! Sadece bu geceyi atlatacak bir şeylere ihtiyacım vardı sonra bir daha kullanmayacaktım. Tedavi falan olurdum belki gizlice. Kimse öğrenmezdi. O kadar güçsüz değildim, kurtulurdum.

Ayaz'ın ismini yukarı doğru kaydırıp Doruk'u aradım bu yüzden. Beni bu işe o bulaştırmıştı, yardım edecek kişi de o olacaktı. Titreyen elimle telefonu kulağımda tutmakta zorlanıyordum.

"Alo?" diye cevap verdi Doruk uykulu bir sesle.

"Doruk," dedim dişlerimin arasından güçlükle konuşarak. "Yalnız değilsen benim aradığımı belli etme!"

"Evde uyuyordum bir şey mi oldu?" diye sordu hâlâ uykulu gelen sesiyle. Sonra esnediğini duydum.

"Bana bir şeyler getir," dedim lafı hiç uzatmadan. Uzun uzun bir şeyler açıklayacak durumda değildim. "Çok kötüyüm... Ne yapacağımı bilmiyorum Doruk yardım et!"

Ben artık ağlamaya başlayınca Doruk, "Tamam sakin ol," dedi. Ne olduğunu hemen anladı. Sesi artık uykulu gelmiyordu ve nefes sesinden hareketlendiğini duyabiliyordum. "Çıkıyorum birazdan evden sabret geliyorum."

"Tamam," deyip telefonu yanıma koydum. Başımı ellerimin arasında sıkıştırıp saçlarımı yolarcasına çekiştirdim. Doruk gelene kadar aklımı yitirmiş gibi bir o yana bir bu yana dolandım odada. Bir yatağıma oturup cenin pozisyonunda yattım, bir yere oturup saçlarımı çekiştirdim. Zaman ağır çekime geçmiş gibiydi sanki.

Doruk'tan, "Geldim," mesajı gelir gelmez üzerimdeki ince pijamalara aldırmadan sessizce odamdan çıkıp merdivenleri indim. Evin içini sadece sokak lambaları aydınlatıyordu; herkes uyumuştu. Sokağa çıkar çıkmaz soğuk tenimi ısırdı.

Doruk hemen karşı kaldırımda beni bekliyordu. Arabası da biraz ilerideydi. Ellerini eşofmanlarının üstüne çektiği ceketinin ceplerine sokup, etrafına bakınarak yanıma geldi.

"Sakın Ayaz'a bundan bahsetme!" dedim yanıma gelir gelmez, fısıldayarak. "Yoksa seni öldürür!"

Doruk sadece gülümseyip avucuma bir hap bıraktı. Ondan nefret etmem gerekiyordu ama edemiyordum şu an. Başka hiçbir duyguya yer kalmamış gibiydi içimde. Geriye doğru çekilip, ellerini yine ceketinin ceplerine soktu.

"Aramıza hoş geldin Gamze," dedi gülümseyerek. "Artık sen de Ayaz'ın kurbanısın."

***

Ben onu içine düştüğü durumdan kurtarmak isterken, aslında bir bataklığın ortasında olduğumun farkına varamamıştım. Onu kurtarmak için çırpındıkça daha da gömülüyordum bu bataklığa. İkimiz de aynı bataklıktayken onu nasıl kurtacaktım?

Tanrı'ya şükür artık hiç umudum kalmadı.

Dış görünüşümde herhangi bir değişiklik yoktu ama içim yanıp kül olmuş gibi hissediyordum. Kahvaltı masasında Merve Abla ile otururken ikimiz de fazla sessizdik. Bu sessizlik her ne kadar işime geliyor olsa da sıkıntılı hâli beni kendi dertlerimden çıkardı bir anlığına.

"Merve Abla iyi misin sen?" diye sorduğumda daldığı düşüncelerden sıyrılıp bana kaldırdı koyu kahve gözlerini. "İyiyim iyi olmasına ama Güven için endişeleniyorum," diye sesini kısarak konuştu. Bir yandan da mutfak kapısını kontrol ediyordu gözleri.

"Neden endişeleniyorsun?" Ben de ona ayak uydurup kıstım sesimi.

Kapıyı bir kez daha kontrol ettikten sonra bana doğru eğildi masanın üstünden. "Dün gece eve çok geç bir saatte geldi. Ben de tıkırtılarına uyandım zaten."

"Saat kaç gibi?" diye araya girdim kalbim birden korkuyla hızlanırken. "Üçü geçmişti," dediğinde rahatladım. Beni görmemişti kimse. Anlatmaya devam etti o da. "Eve sanki birisinden kaçmış gibi nefes nefese girdi. Sordum, köpek kovaladı dedi. "

Güven her ne kadar sinir bozucu bir tip olsa da başını belaya sokacak tipte birine benzemiyordu. Gece eve çok geç gelmişti ama bu endişe duyulacak bir şey değildi bence. Kocaman adamdı.

Merve Ablayı rahatlatmaya çalışarak biraz onunla konuşup evden çıktım okula gitmek için. Ayaz'ın arabasını sokağın başında görünce adımlarımı hızlandırdım. Sabah aynada yüzümü uzun uzun incelemiştim; hiçbir fark yoktu ama sanki Ayaz gözlerime baktığında içime akan zehri görüp korkacakmış gibi tedirgindim.

Arabaya binip okul formasını giymediğini görünce tedirginliğim şaşkınlığa dönüştü. Emniyet kemerimi bağlamadan durup kaşlarımı çatarak onu inceledim.

"Okula gitmiyor muyuz?" diye sordum.

"Sen gidiyorsun," deyip uzandı ve benim bağlamadığım kemerin ucunu tutup yerine taktı.

"Sen?" diye sordum hemen itiraz etmeye hazır bir şekilde gardımı alarak. Bir işler çeviriyordu ve artık öğrenmem gerekiyordu.

"Mezarlıkta bana söylediklerini düşündüm," dedi. Kendine mi kızgındı yoksa yaşananlara mı bilmiyorum ama öfkesini hissedebiliyordum. "Haklıydın. Annem kendi isteği ile gitmemiş olabilir. Annemi çalıştıran pezevenk hakkında araştırma yaptım biraz." Direksiyonu tutan elleri sanki birinin boğazına sarılır gibi sıktı direksiyonu. "Oraya gideceğim."

"Ben de seninle geleceğim!" Düşünmedim bile. Gideceği yer benim için korkunç bir yer olsa da onun için çok daha korkunç olacaktı. Annesinin mezarında bile acı çekerken onu öldürdüğü yerde ona saldıracak anıları düşünemiyordum.

"Gelmeyeceksin tabii ki," dedi hemen o da. Direkt kabul etmesini beklemiyordum zaten. Gerekirse kavga etmeye hazırdım ama onu tek başına oraya göndermeyecektim.

"Yanında olmama asla izin vermiyorsun!" diye sitem ettim. "Korktuğun şey ne anlamıyorum. Söyle bana."

"Gideceğimiz yer tehlikeli," dedi hemen.

"Sen yanımda olacaksın!"

"Orası... senin için fazla kirli bir yer Gamze," dedi sıkıntıyla. "Dünyanın hiç güneş görmemiş yerlerini daha fazla görmeni istemiyorum."

İçimde büyüyen karanlıktan çıkan bir el boğazıma yapışmış gibi boğuldum bir an. Hiçbir şey bilmiyordu. Benim güneşimin çamura bulandığını bilmiyordu.

"Düşündüğün kadar temiz değilim Ayaz," derken ona bakamadım. Gözlerime bakıp da bir şeyleri anlamasını istemedim. "Beni çok zayıf sanıyorsun ama değilim."

"Seni zayıf falan sanmıyorum," diye homurdandı sinirlenerek. "Sadece-"

"O zaman yanında olmama izin ver!" diyerek lafını kestim. Gerçekten sinirlendiğimi görünce biraz şaşırdı. "Sana destek olamayacak kadar zayıf olduğumu düşünüyorsan neden birlikteyiz biz? Eğer böyle-"

"Tamam!" diyerek susturdu beni sesini yükselterek. "Tamam sus," dedi sonra daha sakin bir şekilde. "Geleceksin ama elimi asla bırakmayacaksın!" dedi sertçe. "Etrafa bakmayacaksın! Kimse ile konuşmayacaksın!" Sonra en önemli kuralı söylüyormuş gibi tane tane konuştu. "Ne yaparsam yapayım bana engel olmaya çalışmayacaksın!"


***

Asıl gideceğimiz yere gitmeden önce bir mağazaya geldik. Oraya lise forması ve günlük kıyafetler giyerek giremeyeceğimizi bu yüzden yaşımızın üstünde bir kılığa girmemiz gerektiğini söyledi Ayaz.

Biz mağazaya girer girmez görevli kadın hemen yanımıza gelip bizi selamladı. "Hoş geldiniz efendim size nasıl yardımcı olabilirim?"

Ayaz görevli kadını yok sayıp bana çevirdi başını. "Kendine bir elbise seç," dedi. Başımı sallayıp yanından ayrılacağımda kolumdan tutup durdurdu ve uyarıcı bir bakışla süzdü beni. "Oraya gittiğimizde birilerini gebertmem gerekmesin anlaştık mı?"

Gözlerimi devirip kolumdaki elini ittim ve elbiselerin olduğu bölüme doğru ilerledim. Sanırım o da kendisine bir takım alacaktı.

Dört beş elbise seçip boş bir kabine girdim oyalanmadan. Elbise denemek gerçekten zordu bu yüzden seçtiğim elbiselerin hepsini denemekten vazgeçip ikinci denediğim elbiseyi almaya karar verdim.

Üzerime yapışan, siyah mini bir elbiseydi. Göğüs dekoltesi yok denilecek kadar azdı. Göğüslerimin alt kısımlarını açıkta bırakacak bir şekilde gelen kumaş parçası tam ortada birleşerek elbisenin tek parça olmasını sağlamıştı. Belim ise tamamen açıkta kalıyordu. İddialı mıydı? Bana göre öyleydi ama gideceğimiz yerde sönük kalacağına emindim.

Seçtiğim zarif, siyah topuklu ayakkabıları da giyip çıktım kabinden ama gördüğüm görüntü ile olduğum yere çakıldım. Değil bir adım daha atmak nefes bile alamadım.

Ayaz tam karşımda giydiği siyah takım elbisenin hakkını fazlasıyla vererek dikiliyordu. Benim kabinden çıktığımı görmemişti çünkü gözleri ceketinin kol düğmelerini ilikleyen ellerindeydi.

Bu görüntüyü hafızama kaydetmek ve ömür boyu saklamak istedim o an. Kol düğmesini iliklediğinde başını kaldırdı ve göz göze geldik.

Vücudumun yüzde yetmişi açıkta olduğu için yanaklarım ısındı birden. Bakışlarının yoğunluğu altında adeta kıvrandım birkaç saniye. Mavi gözleri üzerimde donup kalırken dudakları aralandı hafifçe sonra kaşları çatıldı ve dudaklarını birbirine bastırdı.

Bana doğru gelirken, "Sen bana katliam yaptıracaksın," dedi. Sinirliydi ama gözleri büyülenmiş gibi bakmaya devam etti.

"Teşekkür ederim sen de çok hoşsun," diye alay edip koluna girdim kadınsı bir edayla. Kasaya doğru yürürken, "Uzun bir kaban alacağız bir de," dedi görevli kadına. "Diğer eşyalarımızı da bir çantaya koyun. Bu kadar."

"Tabii efendim," dedi kadın ve gözleri bana kaydı. "Kaban hanım efendi için olacak değil mi?"

Ayaz nefesini dışarı bıraktı. "Evet." Sonra tekrar bana dönüp baktı ve mırıldandı. "Bugün senin yüzünden kimse ölmese bile ben öleceğim gibi..."

***

Ayaz arabayı sözünü ettiği yerin tam karşısındaki sokakta durdurdu. Dışarıdan bakıldığında beş katlı bir eğlence mekanına benziyordu. Genel ev neye benzerdi nereden bilecektim ki? Belirli bir düzeni ve görüntüsü olmuyordu böyle yerlerin sanırım.

Ayaz ne hissediyordu çözemiyordum çünkü ifadesizlik maskesini yüzüne takmıştı çoktan. Benden tarafa doğru eğilip torpido gözünden bir tabanca aldı ve arabadan çıktı hiç beklemeden.

Normalde olsa karşı çıkardım ama bu kez hiçbir şey söylemeyecektim çünkü bugün nasıl bir şey ile karşı karşıya kalacağımızı bilmiyorduk. Ben de hemen arkasından dışarı çıkıp yanına geçtim. Üzerimdeki kabanı düzelttim. Tabancayı pantolonunun arkasına soktuktan sonra siyah kabanını düzeltti yeniden.

Kolumu alıp, kendi kolunun arasına koyduktan sonra, "Şu saniyeden itibaren sen Gamze değilsin," dedi. Bu durumdan hiç hoşnut değildi, anlayabiliyordum. "Söylediklerimi unutma," diye ekledi. "Kabanını da sakın üstünden çıkarma."

Gözlerimi karşıya dikip sırtımı dikleştirdim ve derin bir nefes aldım. "Tamam," diye cevap verdim.

Ayaz'ın kolunu tutup ondan destek alarak düzgün yürümeye çalıştım. Ayaz'ın başı dik, göğsü şişti. İçinde acı çektiğini biliyorken bu kadar ifadesiz durabilmesi beni mahvediyordu çünkü çektiği acıyı gizlemek eminim kolay değildi.

Kapıda iki tane adam vardı; ellerini göbeklerinde birleştirmiş robot gibi bekliyorlardı. Biz onlara doğru yaklaşınca ikisi de aynı anda bize baktılar ve baştan aşağı süzdüler. Üzerimizdeki kıyafetlere bakınca yeteri kadar paramız olacağını düşünmüş olacaklar ki ikinci adıma geçtiler.

"Kimlikleri görelim," dedi adamlardan bir tanesi. İkimiz de kimliklerimizi gösterdik; adam benim kimliğime bakınca yarım ağız gülerek Ayaz'a baktı alttan alttan.

"Çıtır ha?" dedi. Adamın tepkilerinden rahatsız olarak kabanımın önünü kapatmak istedim ama kendimi tuttum. Ayaz hiçbir tepki vermeden adama bakmaya devam etti dik dik. "Geçin bakalım!"

Bu kadar basit miydi? 18 yaşından büyüksen ve paran da varsa böyle bir mekâna istediğin gibi girebiliyor muydun yani? Bize kapıyı açtıklarında Ayaz, "Hadi," diyerek yürümeme destek oldu sertçe. Adamlara sinirlenmişti ama içeri girmenin tek yolunun bu olduğunu o da biliyordu.

Kapının tam karşısında yukarı doğru uzanan merdivenler vardı. Merdivenlerin sağ tarafındaki boş alana masalar yerleştirilmişti. Bir de sahne vardı; böyle bakınca normal bir eğlence mekânına benziyordu her şey. Asıl kötü şeyler merdivenlerden yukarıda başlıyor olmalıydı. Yukarı çıkmak istemediğimi fark ettim.

Merdivenlerin tepesinde bir adam görününce Ayaz elimi sıktı. Bilerek mi yapmıştı yoksa otomatik bir tepki miydi anlayamadım.
"Pezevenk geldi," dedi dişlerinin arasından tıslar gibi. "O gece annemin yanındaki adam buydu."

Orta yaşlı olmasına rağmen karizmatik bir görüntüsü vardı adamın. Yaptığı pis işleri düşününce daha çirkin bir adam beklemiştim nedense. Bu temiz ve şık görüntü hayatına zıt duruyordu üzerinde.

Adam bizi görünce olduğu yerde durdu ve gözlerini kısarak daha dikkatli baktı önce. Kuruntu mu yapıyordum yoksa adam bizi görünce şaşırdı mı emin olamadım. Gözleri Ayaz'ın yüzünde oyalandı kısa bir an sonra istemsizce, "Ayaz?" diye mırıldandı.

Ayaz elimi bırakınca korkarak ona çevirdim gözlerimi. Adamın adını biliyor olması buraya geldiğimiz andan beri ilk kez yüzündeki ifadesizliği yıkıp kaşlarını çatmasına sebep oldu.

Adam yüzündeki şaşkın ifadeyi silkinip merdivenleri inerken bize bakmadı; Ayaz da o adama doğru ilerledi ve adamı basamakların sonunda yakasından tutup duvara yapıştırdı sertçe. Korkuyla etrafıma bakındım; kimse yok gibi görünüyordu.

Ayaz vahşi bir hayvan misali boynunu uzatarak adamın yüzünde gözlerini gezdirdi. "Beni tanıyor musun?" diye sordu adama. Adam kaçmaya çalışmadı; hatta sakince güldü Ayaz'a.

"Bu gözleri nasıl tanımam," dedi. "Figen'in gözleri..."

Ayaz adamın sözleri ile donup kalınca adam bunu fırsat bilerek elinden kurtulmak için hamle yaptı ama Ayaz adamı duvara tekrar çarptı.

"Nereden tanıyorsun beni!?" diye sordu. İfadesizlik maskesi yüzünde parçalandı.

Adam yakasına yapışan eller yüzünden nefes almakta zorlanıyor olsa da Ayaz'a güldü yeniden. "Figen'in katilinin gözlerini nasıl tanımam," dedi güçlükle. Ayaz'ı daha da öfkelendirmek istercesine devam etti. "Figen'in biricik oğlu Ayaz! Annesinin gözlerini ve hayatını alan Ayaz!"

Ayaz adamın yakasını bırakıp geri çekilirken gözleri kafasının içinde boğuşan düşünceler denizinde kayboldu. Adam yakalarını düzeltip Ayaz'a baktı dikkatle.

"Annen benim favorimdi," dedi. Usul usul Ayaz'a işkence eder gibi sürdürdü sözlerini. "İlk geldiği günü hatırlıyorum da... Ne kadar utangaçtı! Alıştı tabii sonra." Ayaz kızaran gözlerini adamın yüzüne kaldırdı yavaşça. Adam gülümsedi. "İlk ben baktım tadına." Ayaz'ın elinin hareketlendiğini gördüm ama pezevenk adam kendi anlattıklarına o kadar dalmıştı ki fark etmedi. "Bazen ağlardı-"

"Devam et," dedi Ayaz belinden çıkardığı tabancayı gördüğü için susan adama. "Anlat hadi devam et!" diye bağırdı tabancanın namlusunu adamın alnına sertçe bastırıp. "Neden sustun orospu çocuğu!?"

"Buraya beni öldürmeye mi geldin?" diye sordu adam ama sakinliği kafa karıştırıcıydı. Alnına tabanca dayanmış bir adam için fazla sakindi. Ben tir tir titriyordum. "Yıllar sonra... neden?"

"Seni öldürüp öldürmeyeceğime sen karar vereceksin?" dedi Ayaz tehditkâr bir bakışla. "Annem buraya neden geldi? Ne söyledi? Hepsini tek tek anlatacaksın bana yoksa bu çöplüğe gömerim seni!"

"Annenin cesedini öyle mi yaptınız?" diye sordu pezevenk alay ederek. "Bir çöplüğe mi attınız? Hak ettiği gibi?"

Ayaz dişlerini sıkıp adamın alnına bastırdığı tabancayı çektikten sonra tabancanın kabzası ile suratına vurdu. Adam acı ile bağırınca dış kapı açıldı birden. Ayaz hemen elindeki tabancayı gelen adamlara doğru çevirince ben de korkuyla arkama döndüm. Pezevenk ise Ayaz'ın yanında acıyla kıvranıyordu.

Bir an Ayaz'ın tabancası ve diğer adamların Ayaz'a uzattığı tabancaların ortasında kalakaldım; bedenim olayın şoku ile olduğu yere çivilendi adeta. Hareket edemedim. Bir yere kaçamadım.

"Erdal Bey iyi misiniz?" dedi adamlarından biri.

Erdal muhtemelen kırılan elmacık kemiğinin üstüne dokundu yüzünü buruşturarak. Önce adamlarına baktı bir şey anlatmak ister gibi sonra gözleriyle beni işaret etti. Olacakları anlayıp Ayaz'a doğru koşmak istedim ama topuklu ayakkabılar yüzünden ben daha bir adım atamadan adamlardan biri kolumdan tutup beni kendisine çekti ve elindeki silahı kafama dayadı.

"Silahını bırak yoksa kızın beynini dağıtırım!"

Ayaz ile göz göze geldik. Ayaz'ın korktuğunu çok sık görmek mümkün olmuyordu, korksa bile gözlerine ulaşmazdı pek korkusu. Bana bakan mavi gözlerinde korkuyu görünce gözlerim doldu. Bu adamlar kötüydü. Tehlikeliydi. Ayaz için bile fazlaydı.

Ayaz elindeki tabancayı yere atıp ayağı ile adamlara doğru itti. Diğer adam Ayaz ve Erdal denilen adama doğru gidip Ayaz'ın silahını aldı ve Ayaz'ı pezevenkten uzaklaştırdı.

Erdal Ayaz'a bakmadan bana doğru yaklaştı; pis gözleri beni incelerken kusmak istedim. Korkudan mıydı yoksa adamın iğrençliğinden miydi bilmiyordum. Bacaklarım titriyordu ve gözüme dolan yaşlar benden bağımsız olarak yanaklarıma inmeye başladı.

"Güzel kız," dedi arkasına dönüp Ayaz'a bakarak. "İş görür mü ne dersin Ayaz?"

Ayaz, "Senin gelmişini geçmişini- !" diye küfür edip bize doğru hareketlendi ama kafasına dayanan tabanca ile durmak zorunda kaldı. Soluk alıp verirken göğsü körük gibi inip kalkıyordu. "Seni geberteceğim!" dedi Ayaz ant içer gibi. "Yapacağım son şey bu olsa da seni geberteceğim!"

"Tuncay da senin gibi fazla kendine güvenirdi," dedi Erdal gülerek. Yüzü acımış olacak ki gülüşü yarıda kesildi. "Şimdi gitmenize izin vereceğim. Eğer buraya tekrar gelirsen..." deyip gözlerini tekrar bana çevirdi. "...tarih tekerrür etmek zorunda kalabilir."

Continue Reading

You'll Also Like

93.8K 11.9K 36
Düştüm ey Gönül! Gözden, yürekten, elden ayaktan... Bilemezdim böyle olacağını. Ben ki iflah olmaz, serseri bir kızdım. Tek derdim Galata'nın yamacın...
659 15 1
Çiçeksi Aşklar Serisi 3 Tek gecelik aşk masalı Bu bir hayran çılgınlığıdır... Ciddiye almayınız... Not: Deiji Korece Papatya demektir.
5.1K 493 8
Cezbedici Yasaklar: Her Yasak Bir Cezbediştir. Wattpad Lise'sinin kalbinde, yasaklar ve arzular arasında dans eden bir Kızıl Fırtına: Sare. Gizemli g...
5.8M 192K 98
Karan Haznedaroğlu. 27 yıldır her istediğini elde eden, sadece adıyla bile bütün kapıları açabilecek bir adam. Şimdi her şeyden çok istediği bir şey...