KOZA

By maddoctorbet

18.4K 2.4K 12.6K

"Kelebek öldü." dedim dişlerimi sıkarak. Adam ürpermedi bile. Omuzlarımdaki ceketinin yakasını düzeltti önce... More

Tanıtım
0.0: Başlangıç
Ölü Bir Kelebek
1.0: Gelecek
0.1: Geçmiş
2.0: Düşmüş Kelebek
0.2: Hayatta Kalan
3.0: İlaçlar ve Zehirler
4.0: İskeletler ve Emirler
0.4: Nabız
5.0: Yeniden Çizilen Yollar
0.5: Geceden Doğan Gün
6.0: Çeyreklik
0.6: Dante ve Virgilius
Şüpheli Bir Albay
7.0: İyileşmek
0.7: Kaçınılmaz Unutuluş
8.0: Ait Hissetmeye Başlamak
0.8: Gus'ın Laboratuarı
9.0: Üçüncü Kanal
0.9: Gervasio
10.0: Görünmez Adam
0.10: Yıkım Yeşili
11.0: Mavi Lagoon
Hatalı Bir Yarbay
0.11: Kusursuz Yansımalar
12.0: Triton
0.12: Doğru Uyuşturucu
13.0: Kontrollü Vahşet (+18)
0.13: Presyum
14.0: Parmak İzi (+18)
Manipülatif Bir Kadın
0.14 : Kırılma Noktası
15.0: İstila
0.15: Hain
Sonsöz: İhanete Uğramış Bir General
TEŞEKKÜRLER
2. Kitap: ALAKARGA

0.3: Yıldırım

404 73 335
By maddoctorbet

Selam :)

İyi okumalar!

-----

Geçmişim cidden tuhaf ayrıntılarla süslüydü. Yıldızlar anlamlıydı, güneş anlamlıydı, gece anlamlıydı. Ağaç kabuklarından gök kuşağına her bir var oluşa biriyle beraber bir anlam yüklemiştik. Eskiden güzel bir şeydi. Özel hissettiriyordu. Şimdi ise her baktığın yerde yokluklarını fark etmek zordu.

Yıllar boyunca o deftere yazmıştım. Bitmesin diye küçük küçük yazıyor, sıkıştırıyordum. Bir yandan da o defterin içine Ege ile ilgili olan ya da adının geçtiği haberleri topluyordum. O yıldan sonra Ege bir daha hediye göndermemişti, konuşamamıştık da hiç. Ama bana verdiği kolye yanımdaydı. Her gece gökyüzüne baktığımda yıldızlar oradaydı. Ayrıca onun vakti olmadığını biliyordum. Esther ve Baran ile beraber üst seviyeli askerler arasındaydılar. Sürekli görevden göreve koşuyorlardı. Bestialar nereye giderse onlar da oraya gidiyor ve kazanıyorlardı.

Esther, Ege'nin üstüydü. İki yaş büyüktü Ege'den. Onu ve Baran'ı o eğitmişti. Baran ise Ege'nin en yakın arkadaşıydı. Bunları biliyordum. Çünkü defteri bana gönderirken bunları ilk sayfalara yazmıştı. Esther'in lakabı Yıldırım'dı. İçindeki enerjiyi hıza kolaylıkla çevirebiliyordu. Ege kendisi için de iyi bir kod adı arıyordu. Şimdilik soy adı olan 'Duman' diye bahsediyorlardı ondan. Benden dört yaş büyük olduğu gerçeğini çoğu zaman unutuyordum. Onu tuhaf bir şekilde seviyordum.

On üç yaşımı bitireli birkaç hafta olmuştu. Her yıl olduğu gibi bir üst kademe için başka bir tesise geçecektik. Bu kez bizi Esther ve Ege eğitecekti.

Sonunda karşılaşabilecektik.

63 numaralı tesise iniş yapan uçağımız ile kalbim hızla atmaya başlamıştı. Elimi yüzüme doğru sallamaya başladığımda Beste elime bir tane indirmişti.

"Sakin olsana ya, biraz havalı... Im... Hangi fiil gelecek arkaya?" İki yılda üç kişi ancak bu kadar öğretebilmiştik Türkçe.

Çağla sabırsızca söze girmişti. "Biraz havalı dur. Çocuğu görür görmez kalp krizinden gitme. Biz senin büyük aşkını biliyoruz ama başka kimsenin bilmesine gerek yok."

Aslı gözlerini devirdi. "Siz en azından iki yıldır Ege dinliyorsunuz. Benim yerimde olmak istemezdiniz." dediğinde ona dil çıkardım. Bir kere beraber hayal kurmak eğlenceliydi! Enişte lakabını ortaya atan da Aslı'ydı zaten.

Beste dayanamayıp İngilizceye geçmişti. Öyle kendini daha iyi ifade ediyordu.

"Bir de o dört yaş büyük Bet, sen onun için bir çocuksun. Bunu unutma tamam mı? Kalbin kırılsın istemiyorum."

Dayanamayıp sesimi yükselttim.

"Tamam anladım. Bunu yola çıktığımızdan beri elli kez söylediniz! İyiyim ben. Öyle beklentim falan da yok." Kemerlerimi çözerken yalan söylediğimi biliyordum. Beklentim vardı. Şu defteri vermek ise başı çekiyordu. İndiğimizde bizi Esther karşılamıştı. İyi de... Ege neredeydi? Burada olmalıydı. Derin bir nefes verirken Çağla'nın fısıldadığını duydum.

"Hayal kırıklığı 1."

Skor tutacaklarsa halim vahimdi. Aralarında ciddi anlamda en deli olmaya alışmıştım. Kolay kolay rezil olmazdım. Dik başlıydım, kimse bana istemediğim bir şeyi yaptıramıyordu. Böyle bir imaj çizmişken bunun yıkılmasına izin vermeyecektim. Omzumu dikleştirdim. Aslı fısıldamıştı "İşte benim kızım!"

Otuz kişiydik. C1 ile C4 seviyesi arasında olan 12-14 yaş arası özel eğitim adaylarıydık. Burası aynı zamanda eleksiyomuzu temin edeceğimiz yerdi. Ömür boyunca bize eşlik edecek olan silahlarımız burada üretiliyordu.

Üç ayrı yerden gönderilmiştik. Biz dört kız birbirimizin arkasını kolladığımızdan garantilemiştik zaten. Bizimle beraber üs 55'ten gelen Genevieve ile Marcos dışındaki dört kişiyle hiçbir problemim yoktu. Genevieve ise... Ezeli rakip olduğumuzu gönül rahatlığıyla söyleyebilirdim. Esther onu takip etmemizi söyledi. Üssü gezdiriyordu genel hatlarıyla. Çok dinlemiyordum onu çünkü neredeyse tüm birliklerde aynı kurallar ve düzen geçerliydi. En son bizim yatakhane binasının önüne geldiğimizde elindeki listeye baktı. Ben de etrafa bakıyor, Ege'nin gelmesini umuyordum.

"İki gruba ayıracağız sizi. Yarınızla yardımcım Duman, yarınız ile ben ilgileneceğim." Ve ben cidden Ege'nin grubunda olacağıma inanıyordum.

İsimleri saymaya başladı. Kendi grubununkileri... Genevieve ondaydı. Bizim kızlardan hiçbirinin adı da geçmemişti. Ben Ege'nin ekibinde olacağımdan emindim. Ta ki Esther,

"Son olarak Betül Aksoy." diyene kadar.

Kızların üçü de bana baktı. Ne tepki vereceğime.

Şakaydı, değil mi?

Yerimden kımıldamadım ve elimi kaldırmıştım. Esther bana baktığında yüzünde şaşkınlık falan yoktu. Saçlarını güzel boyatmıştı, kahverengi diplerinden sarı uçlara kadar iyi bir renk geçişi vardı. Kahverengi gözlerindeki meydan okuma güzel yüzünde hakimiyet kuruyordu.

"Evet, küçük hanım?"

Derin bir nefes almıştım.

"Ben diğer ekipte olmak istiyorum. Biriyle yer değiştiremez miyim?" diye sorduğumda Esther tam karşımda dikilmişti. Göz temasımızı korumak adına başımı kaldırmak zorunda kalmıştım.

"Buraya ne için geldiğinizi biliyor musun?" diye sormuştu karşılık olarak. Göz devirmemek için kendimi zor tutmuştum.

"Eğitim için." demiştim kısaca. Esther ise elini omzuma koymuştu. Bir anda elinden akan acı verici elektrik çarpması gibi ufak batmalar hissetmeye başlamıştım. Karşısında diz çökmemi istediği aşikardı lakin yalnızca yüzümü buruşturmuştum. Diz çökmeyi kendime yediremezdim.

"Orduya katılmak ve özel eğitim aracılığı ile WDA'ya hizmet etmeye seçilmek için buradasınız. Bunun en başında gelen özellikler ise disiplin ve özveridir. Senin dosyanı hatırlıyorum Aksoy. Aldığın cezaları da itaatsizliklerini de biliyorum. Güçlü olsan bile kimse ne istediğini sormaz ve üstlerin emirlerini sorgulanmaz."

Yanaklarımın içini ısırmıştım. Şu ana kadar hiçbir şeyi nedensiz yapmamıştım. Hem de hiçbir şeyi... Sadece nedenini sormak yerine ego kalıplarına yediremedikleri sonuçlara odaklanmışlardı.

"Diğerlerini bilmiyorum. Ben kendini savunamayacak insanlar adına savaşıp onlar adına güvenli bir gelecek çizmek için buradayım, efendim. Amacıma giden yoldaki engellere kulak asmamama itaatsizlik deniyor olması benim için bir anlam ifade etmiyor." dediğimde bakmasam da kızların ellerini alınlarına vurduğunu hissetmiştim. Anlaşılan burada da başım beladan kurtulmayacaktı. Ne geliyorsa başıma şu çenemden dolayı geliyordu. Esther bana doğru eğildi. Yüzündeki bariz alay canımı fena sıkmıştı.

"Merak etme, sana bunların hepsinin anlam ifade etmesi için büyük bir çaba göstereceğim."

Göstermişti de. O andan itibaren kurduğum hayallerden uzak bir cehenneme düşmüştüm. Esther'in benim için hazırladığı bir cehennem... On beş kişiydik falan ama sadece benim üstüme geliyordu manyak kadın. Herkes çıktığında bile beni bırakmıyor tüm egzersizleri tekrar yaptırıp bulunduğumuz salonu toplatıyordu çıkışta. Ege'yi en azından yemekhanede görme umudumu da böyle yok etmişti zaten. Son beş dakikaya kadar bekletiyordu beni orada. Yemekhaneye gittiğimde ise tüm güzel yiyecekler çoğunlukla tükenmiş oluyordu. Bana da lapa ve şanslıysam haşlanmış bazı sebzeler kalıyordu. Neyse ki beş günün sonunda yeni bir hamle geliştirmiştik. Aslı benim yerime de yemek alıp beni bekliyordu.

Ve bana Ege ile geçen cidden eğlendikleri ve geliştikleri saatleri anlatıyorlardı.

Esther'den nefret ediyordum. Ege nasıl onunla yakın arkadaş hayret ediyordum. Bir türlü onu da görememiştim zaten. Yatakhanede her gece elime yazdığım defteri aldığımda ve fotoğrafı gördüğümde canımı bu durum her zamankinden daha fazla sıkıyordu. Onun umurunda bile değildim. Aslı defteri benim yerime götürmeyi teklif etmişti. Lakin reddetmiştim. O istemeden vermeyecektim. O da hiçbir zaman istemeyeceğine göre...

Kalbim ağrıyordu.

Bir hafta sonra Esther'in işkenceleri hafiflemişti. Beni genelde Freya diye bir kızla eşleştiriyordu. Fazla konuşmazdık ama benden cidden daha iyiydi. Gelişmemde önemli katkıda bulunuyordu. Enerji yönlendirimleri benimkinden daha kontrollüydü. Beraber yemek yemeye başlayıp birbirimizi tanıdıkça aslında anlaşabilecek insanlar olduğumuzu fark etmiştik. İkimiz de kabadayı gibi takılan Geneiveve'den nefret ediyorduk.

Aynı geçen iki haftanın sonunda üssün en yakınındaki bir kasabaya gideceğimizi söylemişlerdi. Hepimizin başına bizden sorumlu bir seviyeli asker verilmişti. Ve de bizi ilk kez eleksiyo deposuna sokacaklardı.

Enerjimize hitap eden ve onu güçlendiren eleksiyoyu bulacaktık.

Ege'nin ekibi dün bu işi hallettiğinden kızlarınkini görmüştüm akşam. Şu an kullanmada berbat olsalar da havalıydı. Şimdi ise sıradaydık. İlk sefer girişinde seçemeyenleri Esther tekrar arkaya koymuştu. Freya yalnızca dört dakika içerisinde bulmuştu kendi eleksiyosunu. Sıra bana geldiğinde heyecanımı bastırmak adına derin nefesler alıp vermeye başlamıştım. Bu önemli bir andı. Kapıdan girmeden önce Esther omzumdan tutmuştu. İlk kez bana yumuşak bir ses tonu kullanmıştı.

"İçeri girdiğinde yalnızca kendi enerjine odaklanmanı istiyorum. Sonrasında kayıp parçanı bulacaksın ve seçilmiş olacaksın."

Yutkunmuştum bunu duyduğumda. Seçilmiş olmak özel hissettirmişti tabii ki ama omzuma gereksiz bir baskı da yüklemişti. Ya doğru eleksiyoyu bulamazsam? O zaman enerji ile baş etmek daha zor oluyordu duyduğuma göre. Seviye atlamak da öyle... Bunun korkusuyla o depoya girdiğimde daha da elim ayağım birbirine dolanmıştı.

Yüzlerce neredeyse birbirinin aynısı sopa vardı.

Odanın ortasına geldiğimde olduğum yere çökmüştüm. Hepsi farklı metallerin farklı miktarda alaşımından yapılmıştı. Ve enerjimiz aktarılabilir bir şey olduğundan aralarından biri genelde bizim için çok daha uygun bir tip oluyordu. Esther'in dediği gibi yapmıştım. Gözlerimi kapatıp meditasyon saatlerimize dönmüştüm. İçimde kaynayan sıcak hisse odaklandığımda tam sağ tarafımda bir şey hissetmiştim. oraya döndüğümde bu sıcaklığa doğru yönelmem kaçınılmaz olmuştu. Ona doğru yürüdükçe içimdeki enerji daha da kaynıyor, aydınlanıyordu. Sanki...

Gün doğumu gibi.

Bilinçsizce elimi uzattığımda elim soğuk bir metale değmişti ve ben dumura uğramıştım. Çünkü bir anlığına amacımı unutmuştum oradaki. Dokunduğum eleksiyoyu elime alıp incelemiştim. Aslı'nınkinden farklı olarak benimkinde tam altı tane dikey mavi şerit vardı. Pürüzsüz bir görüntüsü olsa da yakından baktığında belli olan girinti çıkıntılarıyla farklı da bir havası vardı. El ayam için ayrılmış yeri kavradığımda eleksiyo beni korkutarak aniden bedenimle aynı ısıya ulaşmış ve uzun bir mızrak modeli almıştı.

Korkutucuydu lakin son derece havalı hissettirmişti. Onu elimde salak salak döndürerek o depodan çıkmıştım.

Hayatımın en güzel anlarından biriydi. Kadim dostlarımdan biriyle tanışmamdı.

Ani bir sarsıntıyla en güzel anılarımdan birinden uyanmıştım. Daha gözlerimi açamadan tekra sarsıldığımda başımı yandaki sert bir cisme vurmuştum.

"Ah!" başımı ovalayarak gözümü açtığımda ışıklandırması az küçük bir odada buldum kendimi. Kemerlerle olduğum yere sabitlenmiştim. Ne olduğunu daha algılayamamıştım ki yanımdan bir erkek sesi gelmişti.

"Merhaba! Sonunda sen de uyandın." dedi İngilizce.

Refleks olarak yana döndüğümde çekik gözlü beyaz tenli bir erkekle göz göze gelmiştim. Saçları önüne düşüyordu ve sıcak bir gülümsemesi vardı. Bu kimdi? Akşamdan kalma olamazdım, değil mi? Etrafıma baktım. Neredeydim ben ya?

"Ne işim var burada benim? Başka kimse var mı?" diye sordum etrafımı daha iyi görmek adına.

"Sadece ikimiz varız. Seviyeli asker alımı için baş vurmuştun, değil mi? Adam Darrell'in özel timi için?" diye yanıtladı beni sakince.

Ah! Tabii ya... Tamamen aklımdan çıkmıştı. En son hücrede beni tekrar ilaçla uyutmuşlardı. Bugün adaylar arasındaydık. Etrafıma baktım. Demek ki testimiz bunun üzerinden ilerleyecekti. Odaya baktım. Loş ışıktaki ayrıntıları inceledim. Yandaki masaya baktım. Bu testi Ege geliştirmişti.

Kaliteli bir testti. Kemerlerimi çözmeye başladım. Yandaki çocuk ise çoktan o kemerlerden kurtulmuştu. Acaba ne kadar süredir uyanıktı o? Sonradan aklıma geldiğinden ona döndüm. Uyumlu biri olmasını umuyordum Böylesi ikimiz için de çok daha kolay olurdu.

"Bu arada unuttum kusura bakma. Ben Bet. Ve evet, Darrell'in şu tim şeysi için başvurdum. Sen?"

Çocuk onunla konuşma girişimime rahatlamış gibiydi. "Ben de Lee. Tanıştığıma sevindim."

Kemerlerimi çözdükten sonra ayağa kalktık ikimiz de. Kollarımı ve bacaklarımı esnetmeye başladım.

"Şanslısın Lee, eşleştiğin kişi benim. Şimdiden seçildik sayılır." dedim gülerek. Lee kaşlarını çatarak gülmeye başladı.

"Buradan çok başarılı biri olduğun sonucunu mu çıkarmalıyım, yoksa iyi bir torpilin olduğunu mu?"

Ben de güldüm bunun üzerine. Yani çok başarılı biri olduğumu söylersem çok mu kendini beğenmiş biri gibi gözükürdüm acaba? Sanmıyordum ama yine de yapmadım. Bunun yerine önümüzdeki süreci açıklamaya başladım.

"Hepimizi iki kişilik kombinasyonlarla bu konteynırlara dağıttılar. İlk işimiz buradaki imkanlarla bulunduğumuz ortamı tanımamız. Ve tabii iletişim kurmamız... Sonra yani yaklaşık beş dakikaya bir duyuru yankılanacak. Bayrak yarışı gibi düşün. İlk ulaşan bilmem kaç kişi bu ekibe girmeye hak kazanacak vesaire... Genelde bunu duyduktan sonra ilk olarak bazıları burada beraber bırakıldığı kişiyi ekarte etmeye çalışır bir kişi kişidir diye. Bunu pek tavsiye etmem. İki kişilik bir takım olarak birbirimizin arkasını kolla..."

"Bir saniye dur biraz!" diye bağırarak sözümü kestiğinde ona masum masum bakmıştım. Lee benim bir anda böyle çok konuşarak önemli şeyleri açıklama çabama hayret ediyor gibi gözüküyordu. İster istemez komiğime gitmişti bu durum.

"Tüm bunları nereden biliyorsun ve... Nasıl bu kadar eminsin? Sadece bir odada bulunuyoruz."

Omuz silktim. "Bak, inanmak zorunda değilsin. İstersen duyuru yapılana kadar sadece şu silahları ve bulunduğumuz odayı inceleyelim." dediğimde başıyla onaylamıştı. İlk iş olarak eleksiyomu kontrol ettim. Tabii ki de yanıma bırakmamışlardı. Lee de aynısını yaptı. Bu testte eleksiyosuz kabiliyetlerimize de bakılıyordu. İkimizin de gözü masaya bırakılmış silahlara kaydı. Masadaki silahlara baktığımda tam tahmin ettiğim gibiydi. Bir kısmı güneş ışığından bir kısmı ise karanlıkta etrafındaki ısıyı kendinde toplayarak etki gösteriyordu. Lee de anlamış olmalıydı. Gece silahlarından birini eline aldı.

"Test için bizi içeri aldıklarında geceydi." dediğinde "Ne kadar süredir uyuyoruz, bunu bilmiyoruz." dedim. Başıyla onayladı.

"O halde ikisini de mi yanımıza almalıyız?" Bu duyduğum fikir üzerine başımı iki yana salladım.

"Bence mümkün olduğunca hızlı olmalıyız. Biraz daha odada ne var ne yok bakalım." dediğimde itiraz etmedi ve bana yardımcı olarak o da araştırmaya başladı. Bu kadar uysal biri olması beklemiyordum. Bu beni sevindirmişti. Belki iyi arkadaş olurduk.

Odayı biraz daha inceledim. Mutlaka bir ip ucu olmalıydı etrafta. Jeneratörün olduğu yere gittim. Kapağını açtığımda gülümsememe engel olamamıştım. Cihazın üzerindeki kodları gösterdim Lee'ye.

"Güneş enerjisi ile şarj oluyor bu. Kabloları ise dışarıdaki panellere bağlanıyor olmalı. Yani şu anda..."

"Bunları kullanacağız." dedi silahlardan birini bana atarak. Ona göz kırptım. Çabuk kavrıyordu ve önceliği kendini ispatlamak değildi. Karşısındakini dinliyordu. Çoğu kişi ile aramdaki problem bu olduğundan dikkatimi çekmişti. Acaba yengeç burcu falan mıydı?

Odada bir siren sesi yankılanmasıyla silahımı daha sıkı kavradım.

"Hoş geldiniz, hepiniz enerjileriniz ile seçilmiş bir adaysınız. Başvurularınız için başta General Darrell olmak üzere hepimiz minnettarız. Lakin hepinizin bildiği gibi... Ana ekipte olmak için sadece eleksiyo ve enerji tarafından seçilmiş olmanız yetmez. İnsanlığı korumak için bizim tarafımızdan da seçilmiş olmalısınız."

Ah şu seçilmiş olarak özel hissettirme zırvalıkları... İnanmasam bile bir gaza getiriyordu. Taktir ettiğim bir manipülasyon yöntemiydi. Lee yan gözle bana baktı. Birazdan ana temaya geliyorduk çünkü ve haklı olup olmadığım ortaya çıkacaktı.

"Birazdan hepinizin sağında olan kapılar bir sahaya açılacak. Sahanın tam ortasında ışın tipi bir asansör göreceksiniz. Toplamda otuz kişisiniz ve yalnızca bu ışın tipi asansöre ulaşan ilk on kişi bu ana ekip için eğitilmeye hak kazanacak."

Ses anlatmaya devam ediyordu ama benim kafam ana ekip kısmında takılı kalmıştı.

Darrell, Ege ile benim kurduğumuz gibi ordunun temelinde bir iskelet oluşturuyordu. Yani her yöne eğilimli bir ana ekip... Bu yüzden bana ihtiyacı vardı. İyi bir omurga oluşturabilirdim.

Ah Darrell... Hani emrindeki sıradan bir er olacaktım? Keşke açık açık söyleseydi bana. Ama o zaman yine Ege'nin çakması derdim ona muhtemelen. Duyurunun sonunu dinlemeyi unutmuştum bunu düşünürken. Lee bana döndü.

"Bu kadar haklı çıkman beni korkutmadı desem yalan olur. Şimdi ne yapacağız?" Gülümsedim ona ve iyice yaklaştım.

"Yeni tanıştık biliyorum ama ilk on kişiden biri olmak istiyorsak eğer birbirimizin arkasını kollamalıyız. Birimiz öndekileri alacak diğerimiz arkadan gelen tehditlere karşı uyanık olacak. Hangisinde daha iyi olabileceğine inanıyorsun?"

Omuz silkti.

"İkisi de uyar bana sanırım."

Ellerimi çırptım sevinçle. Uyumlu insanlar muhteşemdiler. "Ne tesadüf bana da! Ama arkamdakine güvenmek ile ilgili ufak sorunlarım olduğundan önümüzdekileri sen temizler misin?"

Lee başıyla onaylarken gülüyordu.

"Sanırım şu an gergin olmamız gerekiyor. Ciddi olmamız... Biz niye gülüyoruz ki?"

Bunun üzerine daha da fazla güldüm.

"Ne yani? Savaştayız diye eğlenemeyecek miyiz? Eğer işini sevmezsen layığıyla yapamazsın, değil mi?" dedim. Bir miktar haklılık payı vardı aslında düşününce. Ciddi olmamız gerekiyordu. Çünkü yaptığımız şeylerin sonuçları ciddiydi. Derin bir nefes alıp verdim ve içimde akan enerjiyi hissettim. Eleksiyosuz da bir kısmını düzgün bir şekilde yansıtabiliyordum. En azından kalkan olarak... Bu yüzden arka kısmı almıştım. Öteki yandan ona kör bir şekilde güvenemezdim. Duruşumu düzelttim ve kapıya döndüm.

"Açılır açılmaz fırlamayalım. Önce görelim, sonra koşarız." dediğimde Lee omuz silkti.

"Ben de tam sana nişancılığım iyidir diyecektim." Takdirle başımı salladım. Eğer bana kazık atmazsa belki cidden iyi arkadaş olurduk. Bir siren sesi daha geldikten sonra kadının geri sayım yapan sesini duydum.

On dediğinde silahımın emniyetini açmıştım.

Sekiz dediğinde yere tek dizimin üstüne çökmüş bir yandan da yerdeki zemin ile enerjimi kaynaştırmaya çalışmıştım.

Yedi dediğinde Lee'nin uyanan enerjisini hissetmiştim. Rengi gümişiydi. Gri diyemiyordum, gümüştü işte.

Kadın altı dediğinde tavanımız açıldı ve içeriye gün ışığı doldu. Böylelikle beş sayısı kulağımıza elimizdeki silahın aktive olduğunu belli eden klik sesiyle beraber geldi.

Dört sesini duyduğumda demeden edemedim.

"Bana kazık atarsan seni gerçekten öldürürüm."

Bunu dediğimde gülmüştü ve kadın tam iki dediğinde "Bakalım ne yapacağım? Umarım atmam." dedi.

Pislik herif diye içimden geçirdim. Ve kadın nihayet bir dedi.

Kapının açılmasıyla sağımızdaki bölmeden alana fırlayan çocuğu vurdum. O yere düşerken Lee de soldan çıkan iki kişiyi vurmuştu.

Geriye yirmi beş kişi kalmıştı. Lee tereddütsüz ileri adım atıp ortaya ulaşmak üzere olan birini indirdiğinde ben de ona nişan alan birini vurdum ve arkasından çıktım. Ona ilerlemesini söylediğimde nefesimi verip enerjimi dışarıya salmıştım. Kalkan çok güçlü değildi lakin en azından reflekslerimin uyarılmasına yardım edecekti. Lee koşmaya başlamamızı işaret ettiğinde bana daha çok iş düştüğünü biliyordum.

Mavi bölgeyi görmemek imkansızdı. Tam oraya ulaşmıştık ki sağdan uzanan bir şey hissetmem ile Lee'yi ensesinden tutup arkama çektim. Böylelikle gelen ışın mermisi onu sıyırdı. Ben toparlanamadan Lee üstüme atlayıp ikimizi de yere sermişti. İlk başta tam kazık yedim diyordum ki üstümüzden geçen iki el ateşi gördüm.

İyi manevraydı.

Lee bulunduğu yer olan üzerimde pozisyonunu bozmadan iki el ateş etti. İki kişinin asansöre ulaştığını görmemle beraber onu üzerimden ittim. Bu esnada ulaşmaya kararlı saat on yönündeki birini indirmiştim. Ayağa kalkıp koşmaya başladığımızda artık vaktimizin daraldığını biliyordum. Bu yüzden Lee'nin elini tuttum ve koşmaya başladım. Ulaşmamıza yedi adım kala gözüm saat iki yönüne kaydı ve buraya nişan aldığını fark ettim.

Tekrar yere atlayacak vaktimiz yoktu.

O her kimse ateş ettiğinde boşta olan elimi kaldırdım ışın enerjimden oluşan kalkana çarpıp bize ulaşamadığında Lee'nin dikkati anlık olarak oraya kaymış olsa da biz çoktan mavi bölgeye ulaşmış, ışınlama asansörüne atlamıştık.

Kendimizi ansızın mavi ışıkların ardından metal gerçek bir bölmede bulduğumuzda kısa mesafeli ışınlanmanın etkisi baş göstermiş hemen silahımı yere atıp koşarak bulduğum ilk köşeye kusuvermiştim.

Şu mereti yıllardır bir düzeltememişlerdi ya. Rengi kaçmış Lee'ye baktım. O da kusmak üzere gözüküyordu.

"Işınlanma hâlâ kullanımda değil zannediyordum." dedi biraz öncekine göre zayıf bir sesle. Omuz silktim bunun üzerine.

"Üst tabakadaysan mavi birlikten bazı satın alınan teknolojiler var. Gel gelelim şu ışınlama olayını bir türlü ayarlayamıyorlar."

Bulunduğumuz yerin bu kez gerçek bir asansör olduğunu kavradığımda yere çöküp oturdum. O da yanıma oturduğunda ona yumruğumu uzattım.

"İyi işti ortak." dediğimde gülümsedi. Ve yumruğunu yumruğuma değdirdi.

"Kesinlikle sana kazık atmamak için kendimi zor tuttum, ortak."

Gülerek kafamı arkamdaki soğuk zemine yasladım.

Darrell ile buluşmaya götürüldüğümde ilk ne demeliyim diye düşünmeye başlamıştım ki Lee daha fazla dayanamayıp yan tarafa kusmuştu.

İlk ışınlanması olduğunu göz önünde bulundurduğumda yardım etmeye karar verdim ve arkasına geçip sırtını sıvazladım.

Birilerinin midesini boşaltmasına da yardım ettiğime göre görevime çoktan ayak uydurmuş, önümdeki zorlu sınava başlamıştım.

Yeniden hayatımı tuhaf ayrıntılarla süslemeye...

-Bölüm Sonu-

3.0

Yorum ve oylarınızı bekliyorum.

Vee tabii ki en son dinlediğiniz şarkı??

Sevgiler...

-B

Continue Reading

You'll Also Like

4.1K 394 32
Birbirlerine sahip iki kız kardeş. Çürümüş ve Yıkılmış bir dünyada, hayatta kalabilmek için mücadele ediyorlar. Yapılan bir iyilik tüm dengeleri bozu...
35.3K 3K 29
❗️Yetişkin okurlar içindir. Korku ve yetişkin ögeler içermektedir.❗️ Yıllar önce; evrenler karıştı, yaşamlar birbirine savaş açtı. Beyaz ve siyah ar...
161K 9.3K 47
TEXTİNG ASKER KURGUSU
5.5K 1.1K 14
Mezopotamya ve Akdeniz arasında, bir çok medeniyetin doğup büyüdüğü, tarihi İpek Yolu'da dahil çok önemli yolların kavşağında bulunan eski ve mistik...