ARAFTA İKİ KİŞİ

By kasinan

2.6M 96.7K 12.9K

More

ARAFTA İKİ KİŞİ
1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
DUYURU
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10 BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. BÖLÜM
34. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36. BÖLÜM
37. BÖLÜM
38. BÖLÜM
39. BÖLÜM
40. BÖLÜM
41. BÖLÜM
42. BÖLÜM
43. BÖLÜM
DUYURU
44. BÖLÜM
45. BÖLÜM
46. BÖLÜM
47. BÖLÜM
AÇIKLAMA
48. BÖLÜM
49. BÖLÜM
50. BÖLÜM
51. BÖLÜM
52. BÖLÜM
53. BÖLÜM
54. BÖLÜM
55. BÖLÜM
56. BÖLÜM
57. BÖLÜM
AÇIKLAMA
58. BÖLÜM
59. BÖLÜM
60. BÖLÜM
61. BÖLÜM
62. BÖLÜM
62. BÖLÜM
63. BÖLÜM
64. BÖLÜM
65. Bölüm
66.BÖLÜM
67. BÖLÜM
68. BÖLÜM
69. BÖLÜM
70. BÖLÜM
DUYURU
71. BÖLÜM
72. BÖLÜM
73. BÖLÜM
ÖNEMLİ AÇIKLAMA
74. BÖLÜM
VEDA

7. BÖLÜM

48.3K 1.4K 261
By kasinan

Bu bölüm Sevgili Tolgacığıma gidiyor:)))) Keyifli okumalar canım:)

Zeynep eve geldiğinde canı çok sıkkındı. Bunun Yavuz’la yaşananlarla ilgili olduğuna kendini inandırmaya çalışsa da aslında Yavuz’la bağlantısını bitirdiği an ferahlamıştı. Daha bugün İrem’e söylemişti “Vakit geldi!” diye… O değildi ki asıl sebep! Şu davada yol alamamak… Elinde hiçbir şey olmamasıydı. “Gencecik bir kadın sekiz yerinde bıçaklanarak öldürülüyor ve iki gündür bir tek somut adım yok!” diye söylendi. Ondan da kötüsü iki gün önce adını bile duymadığı adamla son iki gündür her an burun buruna gelmesiydi. 

“Tamam, biraz abartıyorum, burun buruna gelmek değil de her taşın altından o çıkıyor ya, delireceğim!” diye düşündü. Hele bu akşam… Daha büyük bir rezalet olabilir miydi? Koskoca Cinayet Masası komiseri hem de tek kadın komiseri, sarı – kırmızı forma ve soytarı şapkasıyla adamın karşısında dikilmişti. “Bir de adam beni un ufak etti, diye sızlanırsın tabi geri zekâlı!” diye mırıldandı. Sonra “Allah’tan yanında o bahçe cücesi kılıklı herif yoktu.” diye düşündü.

Kalkıp kendine bir kahve aldı, salondaki sehpanın üzerinde duran dosyayı almadan bir de sigara yaktı. Ayaklarını sehpaya uzatıp dosyayı açtı. Çağatay’ın topladıkları Derya’nın kendisine anlattıklarından farklı değildi. Adamın iş hayatı, şirketleri, nerde nasıl yaşadığı filan…

Dosyayı sehpaya attı. “Bana ne lan bunlardan? Ben bunları istemiyorum ki!” İyi de ne istiyordu, peki? Gerçekten neyi bilmek istiyordu? Dahası nasıl öğrenecekti ve bu adam niye bu kadar kafasını kurcalıyordu. “Dava yüzünden” dedi kendini inandırmak istercesine. Başka ne olabilirdi ki? “O yüzden mi, Yavuz’la sevişirken adamı düşünüp durdun?” diye azarladı kendini.  Sonra aklına gelenleri zihninden kovmak için başını iki yana şiddetle sallayıp ayağa kalktı. Soğuk bir duş onu kendine getirirdi.

XXX

Boğaz’ın karşı sahilinde pencerenin kenarına dikilmiş, Boğaz’ın karanlık sularına bakan adam da benzer şeyler düşünüyordu. Dün geceden beri defalarca baktığı fotoğrafları düşündü. Sonra sabah kapısına gelip Sadık’ı bir güzel benzetmesini ve en son da akşamki hâlini… Sarı – kırmızı forması ve o aptal şapkayla okul çocuğu gibi karşısında dikilmesini… Yüzünü bir gülümseme kapladı. Kendisini gördüğünde gözlerinin hayretle irileşmesini hatırladı. Erol Baba, belli ki kasten sormuştu “Yavuz geldi mi?” diye… İyi de neden? Kimin nesiydi bu Yavuz? Zeynep’le belli ki bir ilgisi vardı. Tam olarak nasıl bir ilgi? Onu bir adamın sevgilisi olarak düşünemiyordu. Bir başkasına ait olduğunu… 

Bir an suratına tokat yemiş gibi oldu. “Ne demek bir başkasına ait olmak… Kazık kadar kadın, vardır hayatında birileri?” Bu duygunun bıçak gibi yüreğine saplandığını hissetti. 

“Hayır! O, bir başkasına ait olamaz! Sadece… Sadece...”

“Sadece ne Kerem Sayer? Sen bir kendine gelsene! Lise yıllarında bile bir bakışla kimseye takılmadım ulan ben! Kadınlar sadece hayatımı renklendirir hepsi o! Hoş vakit geçirtir, eğlendirir ve zevk verir. Ne oluyoruz? İki kere gördüğün bir kadın… Yok, daha neler”

Kendisiyle kavga ederken sabah Sadık’ın söylediği cümle geldi aklına: “ Sen şimdi böyle kahkahalarla gülüyorsun ya Kerem Sayer, bu hatun senin yatağına bir girsin ben sana, ondan sonra güleceğim!” demişti. “girerse” değil “girdiğinde”… Sadık, asla yanılmazdı. Bir bakışta insanın ciğerini okur, bir bakışta notunu verir ve bir bakışta geleceğini söylerdi ve Sadık “girerse…” dememişti. 

Kafası allak bullak, gözünün önündeki görüntüyü silmeye çalışarak pencerenin önünden ayrıldı. En iyisi gidip uyumaya çalışmaktı. “Sabah ilk iş şu Yavuz kimin nesi, bir öğrenelim bakalım!” diye düşündü.

                XXX

Zeynep’i ertesi gün merkezde zor saatler bekliyordu. Öğleye kadar her şey normaldi aslında. Sevgi Hanım’ın durumu iyiydi. Aşırı üzüntüye dayanamayıp böyle bir işe kalkıştığını söylüyordu Erol Başkomiser.

Gizem’in bağlı olduğu ajansın yetkilileriyle, Hakan denen muhasebeciyle görüşmüşler ve kızın diğer arkadaşlarını sorgulamışlardı. Yeni bir gelişme yoktu. Hep aynı şeyleri işitip duruyordu. 

Öğleye doğru Derya ile buluştu. Derya’nın olayı nereden bildiğini öğrenemese de bir süre yazmaması konusunda zor da olsa onu ikna etti. İlk ağızdan ona açıklama yapacağı sözünü verince Derya, bildiklerini ona döküldü. Haberi içeriden öğrenmişti. Daha doğrusu asistanlarından birine bilgi gelmişti. Haberi sızdıranın kim olduğunu o da bilmiyordu. Zeynep, onun doğruyu söylediğine ikna olunca daha fazla üstelemedi.

Öğleyin aksilikler başlamıştı, birden. Cem telefonu açmıyordu ve verilen adreste de bulunamamıştı. Kimse nerede olduğunu bilmiyordu. Çağatay’a ne yapıp edip adamı bulmasını haykırarak söylemişti ama adamdan henüz hiçbir iz yoktu.

Öğleden sonra, Gizem’in bilgisayarını inceleyen Erdem’den bir telefon aldılar. Bilgisayarda Gizem’in kaydettiği görüntüler vardı. Kayıt tarihi en sonuncusunun altı ay önce olduğunu gösteriyordu. Cem’le sevişme anlarını kaydetmişti. 

Esra “Komiser’im belki kız, Cem’e şantaj yapıyordu. Adam da dayanamayıp kızı öldürdü.” deyince Zeynep:

“İyi de adam evli filan değil ki! Bu görüntülerde bir şey yok. Ortaya çıkması adama değil kıza zarar verir. Niye şantaj yapsın hem? Ha, diyelim yaptı? Adam bu şantajdan niye korksun? Hiç mantıklı değil!” 

O sırada Çağatay karıştı lafa

“Belki tek görüntü, bunlar değildir. Belki başkaları var! Esra haklı olabilir. Belki kız birine şantaj yapıyordu.”

“Bilgisayarında başka görüntü yok ki! Sadece Cem’le olanlar. Belli ki kız kaydetmeyi seviyormuş.”

“Belki onları silmiştir yani ne bileyim, başka yerde filan da saklıyor olabilir.”

“İyi de bunu destekleyecek ne var elimizde? Hiçbir şey… Tahminlerle yürümez ki bu iş…”

Erdem’e görüntüleri CD’ye aktarmasını söyledikten sonra masasına döndü. 

Biraz sonra Çağatay yanına geldi.

“Amirim şimdi kızın banka hesaplarını incelememiz bitti. Tuhaf bir şey var. Son altı aydır kızın hesabına her ay 20 bin lira yatmış.”

“20 bin mi? Yuhhh! Kim yatırıyor peki? Yani çalışıp kazandı diyeceğim de… Durum pek öyle değil!”

“Tuhaf olan da o, kaynağı belli değil paranın. Bir İsviçre bankasından transfer ediliyor. Her ay aynı miktar.”

Paranın miktarı ve İsviçre bankası lafı aklına yine Kerem Sayer’i getirmişti Zeynep’in. 

“İyi de neden? Bu adam, Gizem’e her ay niye bu parayı versin? Haaa, diyelim Çağatay haklı! Gizem, ona da şantaj yapıyordu. İyi de o da evli filan değil ki? Üstelik şantaja pabuç bırakacak biri gibi de görünmüyor. Bu işi kestirmeden hallederdi” diye düşündü. Sonra aklına yeni bir fikir geldi: Kerem Sayer’e seks kasetleriyle şantaj yapmıyor olabilirdi, kız. Belki kimsenin bilmesini istemediği bir şeyi öğrenmişti Gizem. Belki onunla şantaj yapıyordu. “İyi de bir tuhaflık var bu işte. Kerem Sayer şantaja boyun eğecek biri gibi değil!” Taşlar yerine oturmuyordu. Kerem Sayer’le yeniden görüşmesi gerekecekti ama elinde somut bir şey olmadan bunu nasıl yapacaktı ki? 

Erol Başkomiser’le konuşmayı düşündü. Bu da fayda sağlamayacaktı. Adam baştan beri, Kerem Sayer’in bu işle ilgisi olmayacağını söyleyip duruyordu. Üstelik kendisini de elini sağlam tutması konusunda uyarmıştı. Haklıydı da. 

Adama gitmek zorundaydı. Ne olursa olsun, gidip konuşacaktı. En azından ondan bilgi alıyormuş gibi yapar, İsviçre bankası lafını eder ve tepkisini görürdü. Yalnız bu kez çok dikkatli olması gerekiyordu. Geçen seferki klasik Komiser Zeynep tavrı işe yaramamıştı. Çok daha ılımlı, çok daha yumuşak kadını oynamalıydı. Adamın alışık olduğu kadınları… Kerem Sayer, ancak onun basit, kolayca kandırılabilecek bir kadın olduğunu düşünürse yani onun tehlikeli olmadığına inanırsa gardını indirir ve hata yapardı.

                XXX

Zeynep, merkezden çıktıktan sonra çok gergindi. Gidip Kerem Sayer’i görmesi gerektiğini biliyordu ve bu işi yine özellikle akşama bırakmıştı. Son anda o akşam Derya’yla olan randevusunu hatırladı. Telaşla arkadaşına telefon etti.

“Derya, yola çıktın mı?”

“Birazdan çıkacağım canım. Ne yiyeceğiz. Ben gelirken bir şeyler alayım mı?”

“Derya ya, bak çok acil bir sorun çıktı.”

“Yani, yemek iptal!”

“Maalesef! Ya, cidden kusura bakma. Ama bu erteleyebileceğim bir şey değil!”

“İyi, napalım! Başka zaman o hâlde.”

“Tamam, bak söz telafi edeceğim. Öptüm canım!”

Telefonu kapadığında kızı kaçıncı ekişi olduğunu hatırlamaya çalıştı. Sonra “Öfff! O da benim gibi anlık çalışan insan. O anlamazsa kimse anlamaz benim durumumu.” deyip omzunu silkti. Şimdi Derya ile ilgili pişmanlık yaşayacak vakti yoktu. 

Kanlıca’ya gitmeden önce Kuzguncuk’ta durmuş, sahilde bir süre oturup kendini bu görüşmeye hazırlamaya çalışmıştı. Adamın evinde olduğundan emin olmak istiyordu. Ayrıca, adamla görüşmeye kendini hazır hissetmiyordu. Ona kibar davranacaktı. Sanki üstlerinden ciddi bir uyarı almış gibi kibar ve mesafeli olacaktı. Ne söylerse söylesin, oyuna gelmeyecek ve sakin olacaktı. Konuşma sırasında adamın üstünlüğünü kabullenmiş ve bundan etkilenmiş gibi yapacaktı. Sadece izleyecekti. Her bir hareketini, bakışını yüzündeki en küçük mimiği bile izleyecekti.

Yeterince hazır olduğuna inanıp arabasına yeniden bindiğinde saat 20.00 olmuştu. Ziyaret için oldukça uygun bir vakitti. Derin bir nefes alıp bir sigara yaktı. Yalıya doğru yola çıktı. 

Kapıyı yine bahçe cücesi açmıştı. Zeynep içinden “Bu herif plana dâhil değil ama!” diye geçirdi. Muhif’e ters ters bakarak “Kerem Bey’le görüşeceğim. Sorularım var!” dedi. Gardını almış, adamdan gelecek cevabı bekliyordu. Ama ummadığı bir şey oldu. Adam hafifçe başını eğip gayet kibar bir hizmetkâr edasıyla “Haber vereyim!” dedi, sadece. Zeynep, yine aynı yerde bekliyor ve kendini yatıştırmaya çalışıyordu. Adam, az sonra geri döndü ve aynı mesafeli kibarlıkla “Buyrun!” deyip yol gösterdi.

Bu kez giriş katında salonun sol tarafındaki bir yere alındı. İçeri girdiğinde Kerem Sayer’in pencerenin hemen önünde yuvarlak bir yemek masasında oturduğunu gördü. Adam, onu görünce ayağa kalktı. Üzerinde yine siyah bir tişört ve siyah bir kot pantolon vardı. Kendisine doğru birkaç adım atıp elini uzattı.

“Hoş geldiniz Zeynep Hanım!”

“Kusura bakmayın, rahatsız ettim. Sanırım yemeğe oturacaktınız. Çok zamanınızı almayacağım. Birkaç sorum var.”

“Zamanımı almıyorsunuz. Yalnız yemekten nefret ederim. Bana eşlik edin lütfen!”

Zeynep, ağzına geleni söylememek için kendini kontrol etmeye çalışıp

“Gerçekten gerek yok! Teşekkür ederim. Buraya resmî bir nedenle geldim.”

“Yemeklerde de iş görüşülür Zeynep Hanım. Buyurun lütfen! Yemek yemediniz değil mi?”

Zeynep, sabah beri bir tosttan başka bir şey girmemiş midesinin gurultusunu duymamaya çalışarak kısık bir sesle “Hayır!” dedi.

“Tamam o zaman, Muhif!..”

Zeynep, adamın karşısındaki koltuğa oturdu. Sanki böyle bir misafire önceden hazırlıklıymış gibi Muhif, hemen masaya yeni bir servis açmıştı. Zeynep, onun yemekleri servis edip dışarı çıkmasını bekledikten sonra 

“Kerem Bey, gerçekten çok zamanınızı almak istemiyorum. Sadece birkaç sorum var.”

“Dinliyorum.”

Tam ağzını açtığı sırada Muhif, tekrar içeri girip elindeki karaftan kadehlerine kırmızı şarap koydu. Zeynep sözünün yarım kalmasına sinirlendiyse de belli etmeden devam etti.

“Gizem Yurteri cinayetinde birtakım yeni verilere ulaştık. Bir erkek arkadaşı olduğunu öğrendik Adı Cem. Kendisi gibi mankenmiş. Siz biliyor muydunuz?”

“Hayır, ben Sabri Bey’le yani Gizem’in üvey babasıyla dört ay önce Amerika’dan döndüğümde uzun bir aradan sonra görüştüm. O zamandan beri aileyle ilgili sorunları biliyorum. Bu sürede Gizem’in erkek arkadaşı olduğundan haberim yoktu.”

“Anladım. Ayrıca son altı aydır bir İsviçre bankasından Gizem’in hesabına her ay 20 bin lira yatırıldığını öğrendik. Neyle ilgili olduğunu biliyor musunuz?”

“Bilgim yok! Ben Gizem’i pek tanımam. Arkadaşım olan üvey babasıdır. Olayları da daha çok ondan dinledim. Bana böyle bir şey söylemedi. Haberleri var mı, onu da bilmiyorum. Gizem konusunda çaresiz kaldıkları için yardım ettim.”

Bütün bunları anlatırken yine ifadesiz bir tavrı vardı. Sadece Gizem’in hesabına yatırılan paradan söz ettiğinde belli belirsiz kaşları çatılmıştı.

Zeynep, tabağındaki enfes etten bir parça kesip ağzına atarken resmî görüşmenin aslında bittiğini ve şimdi ne yapacağını merak ediyordu. Kerem Sayer, kadehini kaldırıp ona doğru uzatırken “Sanırım soracaklarınız bu kadar. Ben sorularınızı cevapladım şimdi siz de lütfen yemeğin keyfini çıkarın!” deyip kadehini onunkine hafifçe değirdi.

Zeynep, başını hafifçe yana eğip çok ender kullandığı o zarif tebessümü sergiledi. “Evet, şimdilik bu kadar! Bundan sonrası sadece seni izlemek… Yani işin en önemli kısmı” diye içinden konuştu onunla.

Bir süre sessizlik hâkim oldu masada. Zeynep, başını çevirip olağanüstü manzaraya daldığında Kerem’in sesiyle dünyaya döndü. “ Maçın, ikinci yarısını izleyebildiniz mi bari?” Zeynep, bir anda kıpkırmızı olduğunu hissetti. Ters bir cevap vermemek için yutkundu ve 

“Evet! İşle ilgili önemli bir konu vardı da Erol Başkomiser’e bilgi vermem gerekiyordu. O çıkınca ben devam ettim.”

“Maça geleceğinizi bilsem sizi, ben davet ederdim.”

“Erol Başkomiser’in sizinle olduğunu bilsem rahatsız etmezdim.”

“Bu arada Sevgi Hanım’ın durumu iyi… Merak edersiniz belki.”

Adamın kışkırtmasına kapılıp cevabı yapıştırdığı için kendini lanetlerken Kerem Sayer’in olayı bildiğini ima etmesi de Zeynep’in sinirlerini iyice gerdi. Yine kendisiyle “yumak oyunu” na başlamıştı işte! “Sakin ol, sakin ol. Hata yapma!” diye kendini uyarırken en doğrusunun artık izin istemek olduğuna karar verdi. Peçetesiyle ağzını sildikten sonra

“Yemek için çok teşekkür ederim. Daha fazla zamanınızı almayayım. Bilgi alışverişi için de sağ olun!”

“Bilgi alışverişi… Hımmm. Bilgi aldınız ama karşılığında bir şey vermediniz Zeynep Hanım! Kahvemi benimle içerseniz durumu dengeleriz, diye düşünüyorum!”

Zeynep, kahvesini ne yapması gerektiğini ona söylemek için kendini zor tutuyordu ama dayanacaktı. Bu defa dayanacak ve şu evden vukuatsız çıkacaktı. Sonra, bu adamı köşeye sıkıştıracak her şeyi topladığında bu defa kedi kendisi, yumak Kerem Sayer olacaktı.

Muhif, mükemmel bir zamanlamayla içeri girip yemek masasını topladı. Zeynep, Kerem Sayer’in masadan kalkması üzerine onu takip etti. Adam oturdukları yerin yan tarafından terasa çıkınca “Hah, bu soğukta kahveyi açık havada içir bana, dibim donsun. Tam olur!” diye söylenerek onu takip etti. 

Dışarı adım attığında ne kadar yanıldığını fark ederek şaşırdı. Çıktıkları yer, terastı ama soğuğu kesen camlarla çevrilmiş ve anlam veremediği bir şekilde ısıtılmaktaydı. Onun ısıtma aracı ararcasına etrafa göz attığını fark eden Kerem, basit bir açıklama yapar gibi “Yerden özel panellerle ısıtılıyor.” dedi. 

Şimdi neredeyse denizin ortasında oturuyor gibiydiler. Zeynep, böyle muhteşem ve büyük bir evde tek başına yaşadığı belli olan bu adamı ilk kez, bir insan olarak merak etti. Kerem, gözlerini denize çevirmiş boşluğa bakar gibiydi. Zeynep, bütün bu zenginliğin ve gücün içinde yalnız bir adam gördü. Yalnız ama yalnızlığını vakurca taşıyan bir adam… “Yaralı” diye düşündü. Bu bakışları bilirdi. Yalnız ve yaralı, tıpkı kendisi gibi… Ama aralarında bir fark vardı: O bir cinayet soruşturmasının şüphelilerinden biriydi. Kendisi de onu köşeye sıkıştıracak avcı. “Bu duygusallık da nereden çıktı? Adam oynuyor belki de, sen de yine yiyorsun, salak!” 

Cevabı ona yüreği verdi. Hayır, oynamıyordu. Kötü bir adam olabilirdi hatta katil de olabilirdi ama oynamıyordu!

Biraz sonra kahveler geldi. Zeynep, aldığı ilk yudumla sabah, o kahve paketlerini geri getiren öfkesine bir kez daha lanet etti. Ömrü boyunca içtiği en muhteşem şeydi, bu. Kerem Sayer’in yine bir puro yaktığını görünce daha fazla dayanamayıp sigarasını yaktı.  

Kerem Sayer’in onu incelediğinin farkındaydı ve adam az sonra da “ Tuhaf ve çok renkli bir kadınsınız!” diye yargısını bildirdi. Zeynep’in soran bakışlarını görünce açıklama yapma gereği duydu.

“ İşine âşık bir kanun görevlisiyken bir futbol maçında liseli ergene dönüyorsunuz; alaycı, sivri dilli hatta acımasız bir kadınken bir anda korkan bir çocuk gibi görünüyorsunuz ve bir sigara yakıp geriye yaslandığınızda tam bir dişi oluyorsunuz. 

Sigara içmek çok az kadına yakışır, çoğu kez basitleştirir, çirkinleştirir onu ama bazen tıpkı sizde olduğu gibi büyüleyici görünür. “

“Kerem Bey, çok rica ederim…”

“Korkmayın size asılmıyorum. Ben yumuşacık, huzur veren, kadınları severim. Eski bir blucinle Calamity Jane görünümlü bir polisle işim olmaz ama itiraf edeyim çok seksi bir kadınsınız!”

Zeynep, kendisine daha fazla hâkim olamayıp oturduğu yerden fırlarcasına kalktı. Onun kalkması Kerem Sayer’in de ayağa kalkmasına neden oldu. Şimdi adamın karşısında öfkeden çakmak çakmak olmuş gözlerini onunkilerin içine dikmiş konuşuyordu, Zeynep.

“Bu kadarı yeter! Akşamdan beri, saçmalıklarınıza tahammül ettim. Siz ve sizin yemek üzeri tatlı muamelesi yaptığınız süs bebeği kadınlarınız beni hiç ilgilendirmiyor. Ben işimi yapmak üzere buradayım, haddinizi bilin!

Haaaa, son bir şey; düşündüğünüz kadar güçlü ve dayanılmaz bir adam olsaydınız bu saray yavrusunda bir bahçe cücesiyle yaşamak zorunda kalmazdınız!”

O an hiç beklemediği bir şey oldu Zeynep’in. Kerem Sayer, başını geriye atmış kahkahalarla gülüyordu. Daha da öfkelendiğini hissetti. Adamın suratına bir tokat atmamak ya da “Gülme!” diye bağırmamak için kendini zor tutuyordu. Kerem, Zeynep’in beline dayadığı eline, öfkeden koyulaşan gözlerine bakarken gülüşü duruldu, gözlerini onun gözlerinden hiç çekmeden uzanıp yavaşça çenesini tuttu. Zeynep’in bir an boş bulunmasından faydalanıp onu çenesinden tutup kendine yaklaştırdı ve ani bir hareketle dudaklarına kapandı. 

Sert, ısrarcı dudaklar karşısında ne olduğunu anlayamadan Zeynep’in dudakları aralandı. Hiçbir şey düşünemez hâldeydi Zeynep. Kerem’in yumuşak dudakları Zeynep’inkileri kavramış, dili dudaklarının üzerinde gezinmeye başlamıştı. Zeynep, tarif edemeyeceği bir duyguyu yaşıyordu o an, başka, bambaşka bir öpüşmeydi bu. Vücutları birbirine temas dahi etmiyordu. Ama Zeynep, bacaklarının titrediğini hissediyordu, sanki öpüşme biterse olduğu yere yığılıverecekti. Alt dudağının hafifçe dişlendiğini fark etti. Karşı koyacak gücü bulamadığı gibi o muhteşem tadı içine çekmek ister gibi adamın alt dudağını emmeye başladı. Onun aralanan dudaklarından içeri giren dili Zeynep’in diliyle buluşmuş ve bütün vücudunu titretircesine çılgın bir yolculuğa başlamıştı. Zeynep, kollarını onun boynuna dolayıp adamı kendisine çekmemek için kendini zor tutuyordu. 

Öpücük başladığı hızla bitivermişti. Zeynep, kendini toplamaya çalışırken adamın kendisinden iki adım ötede kabarmış dudaklarına tutkuyla baktığını fark etti. Sonra dudaklarından “ Benimle oynama Zeynep Yılmaz. Ateşimde yanarsın!” cümlesi döküldü. 

Zeynep, hiçbir şey söylemeden onun yanından hızla geçerek kendini dışarı attı. Çıkarken arkasından çektiği sokak kapısı hızla çarpıp kapandı. Arabasına bindiğinde başını direksiyona dayayıp bir süre gözleri kapalı olduğu yerde kaldı. Yüreği hâlâ deli gibi çarpıyordu. Kontrolünü bu kadar kaybettiği bir başka an hatırlamıyordu. 

Eğer, adam onu öpmeyi bırakmamış olsaydı… Eğer onu tutup kendine doğru çekmiş olsaydı… Devamını düşünmek bile istemiyordu. Böyle bir şeye izin verdiği için kendinden ve buna cesaret ettiği için ondan nefret ediyordu. Çıldırmış gibiydi.  Hırsla direksiyona vurdu. “Allah kahretsin! Allah kahretsin!” diye söyleniyordu. 

Güya oyun oynayacak ve adamı çözecekti. Bin bir kararla gelmişti. Oysa yine oynanan kendisi olmuştu, Oynanan ve aşağılanan… “Bunun hesabını vereceksin Kerem Sayer! Hem de çok kötü vereceksin!” diye söylendi. Arabayı sertçe çalıştırıp hızla çıktı oradan. Nereye gittiğini kendisi de bilmiyordu. Kafasını toplaması ve sakinleşmesi gerekiyordu.

                XXX

Kerem, kulağının dibinden gelen Muhif’in sesiyle gerçeğe döndü. 

“Bana bahçe cücesi mi dedi, o?”  

“Sen kapı mı dinliyorsun?”

“Ne kapı dinlemesi? Avaz avaz bağırıyordu. Mutfaktan duydum!”

“Oyun oynuyordu, Sadık! Benimle oyun oynuyordu!”

“Hâline bakılırsa oyunun galibi o, olmuş!”

“Sen ne diyorsun be?”

Kerem Sayer’in çok ender girdiği öfke krizlerinden bu dünyada etkilenmeyecek tek adamdı, o. Yine aynı sükûnetle cevap verdi.

“Diyorum ki oyunun galibi o, olmuş!”

“Hayır, dersini aldı!”

“O yüzden mi burada allak bullak olmuş duruyorsun?”

“Ne alakası var?”

“ Kadına ateşimde yanarsın dedin ama, sen onun ateşinin pervanesi olmuşsun, bile!”

“ Kes saçmalamayı!”

Muhif, bir şey söylemeden geldiği gibi sessizce çıktı salondan. Kerem, gözlerini yumdu. Sıkılı yumrukları ve hâlâ toplayamadığı zihni Sadık’ın haklılığını vurgular gibiydi. Zeynep, belden aşağı vurmuştu. Gücünün altındaki yalnızlığı görmüş ve tam oradan vurmuştu. En savunmasız yerinden… 

Biraz sonra sıkılı yumruklarını ve kapalı gözlerini açtığında bakışlarında bambaşka bir kararlılık vardı. Sadık yine haklıydı; onun ateşinin pervanesi olmuştu. Onu da yakana kadar kurtulamayacağı bir pervane ve mademki kendisi yanıyordu, onu da yakacaktı! 

Continue Reading

You'll Also Like

553K 62.8K 40
çapkın bir omega olan kim taehyung, kızgınlıklarını geçirmek için gözüne alfa jeon jungkook'u kestirir
56.8K 7.2K 17
Adı Bürge İlya Solmaz... O evin Asi Kızı'ydı ve bir gün babasına baş kaldırdı. Sonra kendi mutluluğunu bulmak için özgürlüğe kanat çırptı... Bazen ha...
10K 1K 6
TAMAMLANMIŞ HİKAYE Sevgililer Günü Yarışması 2018 için yazılmıştır.. Toplamda 2666 kelimedir.. Yerde aradığını gökte bulmak deyimi, suda aradığını...
11.8M 576K 87
18 yaşında genç bir kızın yolu çıkmaz bir sokakta hiç kesişmemesi gereken bir adamla kesişti. Adam hayata ve mavi renge küskündü. Genç kızla beraber...