"Evet, bana şu Almatch olayını anlat. Yani işte.. siz ikiniz... nasıl?"
L'ehaxi ben giyinirken kitaplığımda ki tüm kitapları tek tek çıkarıp büyük bir iştahla inceliyordu. Sorduğum soruya karşılık bir an bile duraksamadı ve tüm soğuk kanlılığıyla kitabı incelerken umursamazca cevap verdi. Önce derin bir iç çekti Umberto Eco'nun ilk sayfasına dalıp gitmişken, "Sanırım o beni ikna etti ya da ben onu. Aslında hatırlamıyorum. Ne önemi var ki?" dedi ve kitabı yerine yerleştirip alt raflarda ki kişisel gelişim kitaplarına yöneldi.
Boy aynasından kendime bakarken, "yani duygusal bir şey yok, diyorsun," dedim.
Aynada ki görüntüden L'ehaxi'nin elinde kitapla donup kaldığını fark ettim. Bir anda merakını yitirmiş gibi kitabı yerine koydu.
"Şu anda bunları düşünmüyorum."
Topuklarımın üzerinde ters döndüm ve yüz yüze geldik. Aramızda on adım vardı.
"L'ehaxi, Almatch'i severim. Gerçekten. Başta onun şerefsiz, pislik olduğunu düşünmüştüm. Arada hala bunu destekleyecek hareketler yapsa da onu gerçekten seviyorum ve seni de. Ama Almatch ne bileyim," dedim nasıl ifade edeceğimi bilemeyerek.
"Gerçek ilişkilerin adamı değil, değil mi?" diye sordu L'ehaxi bilmiş bir tavırla. Sadece başımı salladım.
"Rose, ben ondan bir şey beklemiyorum ki. Almatch'i beğeniyorum ve onunla olmak hoşuma gidiyor ama bu kadar."
"Yani ona aşık değilsin öyle mi?" diye sordum şüpheyle.
L'ehaxi yanaklarını şişirerek yatağıma oturdu. Bu çok garip geldi. Doğduğum büyüdüğüm odamda bir cadı dolaşıyordu.
"Dün geceden sonra artık hislerimi bastırmam mümkün değil."
"L'ehaxi olamaz," dedim tam karşısına oturarak. "O, biliyorsun..."
Lafımı sert bir tavırla kesti. "Polina'ya aşık değil. Sorun buysa, biliyorum. Savaşta karşısına çıksa bile kafasını koparacağına yemin etti."
"Sadece incinmeden korkuyorum," dedim içten bir sesle.
Kocaman beyaz dişlerini göstererek gülümsedi. "Ben asla incinmem, merak etme."
"Peki," dedim saçlarımı iki yana atarak. İyice yerime yerleştim. "O zaman bana şu ruh celladını anlat. Kim oluyor bu adam ya da her neyse."
L'ehaxi'nin hemen suratı asıldı. "Bunu nasıl dile getireceğimi bilmiyorum Rose. Onun ne tür olduğunu hiçbirimiz bilmiyoruz. Tek bildiğimiz, şu ana kadar görülmemiş bir tür olduğu. Kim bilir belki de melezdir."
"Yani kimse bu adamın ne olduğunu bilmiyor mu?"
L'ehaxi umursamazca bir omzunu silkti. "İnsan olmadığı kesin. Şu ana kadar gördüğümüz hiçbir türe uymuyor. Babam onun ruhani boyutlarda bir akımdan geldiğini düşünüyor ama Tanrı olamayacak kadar da öfkeli ama onlara hepimizden daha da yakın."
Kaşlarım çatıldı. L'ehaxi'ye şüpheyle baktım. "Siz beni kime bulaştırıyorsunuz?"
Odamın penceresi açıktı. Hafif rüzgar esiyordu. Tül beyaz perdem havalanırken hafif hafif, ışık huzmeleri L'ehaxi'nin tel tel olup havalanmış kızıl saçlarına vurup saçlarını daha da kızıllaştırıyordu. O kadar güzeldi ki. Şimdi de canım güneşi çekiyordu. Onun o sıcaklığını ağzımda hissetmek istiyordum.
Güneş'in parlayan ışığını içime almak, onun o sıcaklığını dilime değdirmek, yanmak, kavrulmak istiyordum. L'ehaxi gözlerimin önünde yok oldu. Buğulandı. Bir tek odamda ki ışığı gördüm. Ayağa kalktım. Elimi açık pencereden dışarı uzattım ve güneş ışığıyla parlayan elime baktım. O kadar güzeldi ki. Dilimi uzattım. Güneş ışıkları dilime değiyordu ama yetmiyordu! Daha fazlasını istiyordum. Dişimi güneşe geçirmek istiyordum. Diş etlerim kaşınıyordu.
İçmek istiyordum. Havalanmak, güneşin içine, alevin içine dalmak ve onunla kavrulmak istiyordum. Kömür olmak, zebanileşmek. Ah, cehennemi hissediyordum. Ruhunu şeytana satanlara selam olsun ama ben...
"Rose!"
Yanağıma atılmış sert bir tokatla kendimi yerde buldum. L'ehaxi'yi hiç böyle korkmuş görmemiştim. Yerdeydim. Kalbim deli gibi atıyordu. Ağladığımı şaşkınlıkla fark ettim.
"Ne oldu?" diye sordum şaşkınlıkla.
"Orgazm oluyormuş gibi çığlıklar atmaya başladın," sonra nefes nefese açık pencereyi işaret etti. "Güneşe atlamak istediğini söyledin, yaptığım sakinleştirmesi gereken büyülü hiçbir söz işe yaramadı. İlk defa birine gücüm yetmedi," dedi yeşil gözleri irileşirken.
"Güneş beni çağırdı."
L'ehaxi de yere oturdu. Bacaklarını kırıp üst üste uzatırken üstte olan ayak bileğini tuttu. "İlk defa gücüm birine yetmedi Rose," dedi şaşkınca suratıma bakıp.
"O ne demek?" diye sordum suratımı büzüştürürken.
"Sen çok farklısın," dedi sadece. "İşte bu yüzden kurtarıcımız sen olacaksın. Ruh celladını öldürebilecek tek kişi sensin."
"Bana gerçek bir açıklama yap L'ehaxi. Bu adam kim?"
"Türü..."
"Türünü siktir et!" diye bağırdım. L'ehaxi inanamayarak yüzüme baktı. Asla böyle konuşmazdım. "Onun türünü bilmiyorsunuz anladım ama kim? Kime dokundu? Ne yaptı?"
L'ehaxi derin bir iç çekti ve ayağa kalktı. Gözlerimle onu takip ettim. Eli belinde dolanmaya başladı odanın ortasında. "Önce nasıl hayata geldiğini öğrenmen lazım. Doğal yollarla değil."
"Bunu biliyorum," dedim ters ters.
"Normal canlıların üremesi gibi değil bu," dedi birden bana dönüp. Hala yerde, duvarın dibinde oturuyordum.
"Ruh celladı ahiretten gelir. Tektir. Belki onun gibisi vardır ama evrende değil. Baban Fararji gücü istedi ve elde etmek için çalmadığı cadının kapısı kalmadı. Hatta Helmes'e aşık olan, Fararji'nin annesi yani senin babaannen Zildana bile bunu yapabilecek kadar güçlü değildi. Bunu yapacak kişi yani Tanrıça'yı çağıracak kişi yine Tanrıça kadar güçlü biri olmalıydı."
"Ruh celladını çağırdılar yani."
"O kadar kolay değildi tabii ki. Beş cadı kendini feda etti. Ruh emici yani ruh celladı geldiğinde bir bedel istedi ondan."
Bedelsiz ne elde edilirebilirdi ki sanki?
"Bedeli bir erkek çocuğu feda etmekti."
"Ama ben kızım," dedim saf saf.
"Ortada bir erkek çocuğu var Rose," dedi L'ehaxi uzun süre sessiz kaldıktan sonra.
"O ne demek?" diye sordum inanamayarak.
L'ehaxi ne diyeceğini bilemeyerek omuz silkti.
"L'ehaxi!" dedim sabrımı zorlayarak.
"O gece," dedi L'ehaxi bakışlarını kaçırarak. "Bir değil iki çocuk sahibi olmuştu Fararji ama erkek olan nerede bilmiyoruz. Doğduğu gün yok oldu. Kaçırıldı."
"Tek ben kaldım elinde," dedim şaşkınlıkla.
L'ehaxi önümde diz çöktü ve elimi tuttu.
"Tek sen," dedi gülümseyerek. "Sen doğdun. Baban sendeki gücü çıkaramayınca asıl güçlü olanı elinden kaçırdığını düşünerek çıldırmış."
"Peki ya o nerede..." diye sordum tereddütle. "Yani... kardeşim." Ah, ne garipti. Bir erkek kardeşim mi vardı? Abi gibi bir şey işte.
"Bilmiyoruz. Kimse bilmiyor. Belki çoktan öldü."
Neden bilmiyorum ama içim acıdı birden. L'ehaxi bunu anlamış gibi hemen telaşlandı. "Belki de çok iyidir. Bir yerlerde mutlu bir hayat sürüyordur."
"Umarım L'ehaxi," dedim dalgınca. "Umarım. Benim yaşadığım bu zorlu hayatın birazını bile yaşamamıştır. Kötü bir baba ne demek bilmemiştir hiç. Her şeyden habersiz, uzakta, sakin ve basit bir hayat yaşıyordur."
"Onun için, kendin için ve hepimiz için onu öldürmen gerekiyor Rose. Bunu yapabilecek tek kişi doğa anadır. Yani sen. Onu buraya getiren sensin, onu gönderen de sen olabilirsin ancak."
"Nasıl yapabilirim ki?" diye sordum.
"O sana zarar veremez. Seni öldüremez. Çünkü yaratılmandan o sorumlu. Onu gör, ona dokun. Zaten iç güdülerin sana yardım edecek."
Lanet olasıca iç güdüleri.
Korktuğumu inkar edemezdim asla. Adı bile ürkütücü geliyordu ama "Tanrıça'nın kızı" da pek masum olduğu söylenemezdi.
Kopkoyu bordo rujumu sürerken L'ehaxi'nin bana attığı ürkütücü bakışlarla karşılaştım. Ruju önce tereddüt etsem de ona uzatınca elimde ki zehirmiş gibi geriye sıçradı. Onu yadırgayamazdım. Gaji'de böyle ürünler bulunmazdı.
Saçlarımı tekrardan arkaya attım.
"Büyük annemin anlamaması için yine camdan atlayacağız."
"Ondan izin almalısın Rose. Dün gece uyanıp seni beklediğini söylemiştin."
"Onun gözünden bir şey kaçmaz. Muhtemelen bu gece de gittiğimi fark edecek fakat ondan izin almaya çalışmak imkansız."
Ayrıca beni polislere ihbar etme konusunda blöf yaptığını düşünmek istiyordum. "Hadi," dedim L'ehaxi'ye camı başımla işaret ederek. Önce L'ehaxi atladı. Ardından topuklarımı yere fırlattım ve arkasından atladım.
Garip bir şeydi ama bu sefer canım çimen çekmemişti. Fakat mini elbisemin açık bıraktığı çıplak bacaklarımın arasından süzülen rüzgarı yudumlama isteğim birden baş göstermişti ama bastırılmayacak gibi değildi.
"İyisin değil mi?" diye sordu L'ehaxi. Başımı salladım sadece.
Beni nereye gittiğimizi bilmeden sürükledi ama bir süre sonra nereye gittiğimizi anlayınca ayaklarım yere çakıldı.
Burası Ying sokağına giden yoldu. Carlox'un Fiona ile beni alıkoyduğu barın olduğu sokak. Her şeyin başladığı yer.
Öylece durunca L'ehaxi'nin koluma dokunduğunu hissettim. "Rose, Carlox bana her şeyi anlattı. Eğer hazır değilsen sorun değil. Bekleriz. Acelemiz yok."
"Hayır," dedim keskin bir tavırla. L'ehaxi'nin bana attığı telaşlı bakışlara karşılık, "gidelim," dedim.
Fiona ile benim arabamla geçtiğimiz yollara saptık. Kararsızlığımız, korkumuz bir an da gözlerimin önünde canlandı ve sanki o zamandaymışım gibi gerçeğe büründüler. Fiona'ya karşı ani ve keskin bir özlem filizlendi içimde. Kilitlendim kaldım.
O da korkmuştu, bende. Ama yine de gitmiştik. Ve artık eski hayatım o kapıdan içeri adımımı attığım anda, bir daha geri gelmemek üzere yok olmuştu.
Helmes'in emriydi bu. Beni istemişti ve almıştı.
L'ehaxi'nin eli bir anda sırtımı okşayınca ona bakarak gülümsedim. Şu an yanımda birinin olmasının bana nasıl hissettirdiğini tahmin edemezdi. Desteği çelikten bir geçit gibiydi. Şu an bu en kritik an kalbimde gömülüydü ve yıkılmazdı. Gülümseyerek teşekkür ettim ve onunla birlikte yürümeye devam ettim.
Ve işte oradaydık. Sihirli parti.
L'ehaxi bir anda bana dönerek açıklama yapmaya başladı. "Hepsi içeri de olacak. Helmes, Oero, Carlox, Almatch. Ve tabii ki o ama muhtemelen henüz gelmemiştir. Onun için erken saatler."
"Diğerleri beni korumak için mi geldiler?"
"Hepimiz seni korumak için orada olacağız," dedi L'ehaxi ciddi bir tavırla. "Sen bizim için değerlisin Rose. Seni öylece bir yaratığın önüne atmıyoruz. Bir sorun olursa..."
"Yani bana ölümcül bir zarar verirse..."
L'ehaxi kaba bir tavırla sözümü kesti. "Bu karamsar düşünceleri çıkar aklından! Eğer böyle düşüneceksen o kapıdan içeri adım atmayalım Rose. Sen kendine güvenmezsen olmaz bu iş."
"Tamam, şaka yapıyorum," dedim ağırlığımı diğer ayağıma vererek.
"Bunun şakası olmaz. Ruh celladından bahsediyoruz. Şüphelerini arkada bıraktığın zaman o kapıdan gir."
Arkama baktım. Kapıya. İlk gece ki gibi yine iki güvenlik görevlisi vardı. Başka çarem yoktu. Yani bunu yapabilecek tek kişi bensem...
"Gidelim," dedim ciddi bir tavırla. L'ehaxi bana tereddütle baksa da ondan önce davranarak girişe yöneldim. Bir süre sonra L'ehaxi'nin ayak sesleri beni takip etti.
***
Kaos, ses ve gürültü.
Etrafta dans eden bir kalabalık vardı ama çok iyi biliyorum ki hepsi cansızdı. Aynı ilk gün ki gibi, bir bıçağı herkesin gözü önünde kalbime saplasam bile dönüp bakmazlardı. Çünkü gerçek değillerdi!
"Bizimkiler orada," diyen L'ehaxi'nin sesiyle kendime geldim. Carlox'un yerinde başka bir barmen vardı bu sefer. Sözsüz müzikler ayıp sözler fısıldar gibi ara ara kulakları patlatırcasına çalarken L'ehaxi beni kolumdan tuttuğu gibi bar kısmına, bizimkilerin yanına götürdü.
Başım giderken Fiona ile oturduğumuz yere döndü. Şimdi öpüşen iki kız vardı orada. Neden her şeye şaşırıyordum. Başımı çevirdiğimde Carlox bar sandalyesinden bize bakıyordu. Renkli ışıklar yansırken yüzü kırmızı mavi görünüyordu.
Helmes'i sırtından tanıdım. Geniş omuzlarına vuran mor çapraz ışığa baktım donmuş bir şekilde.
"Biz geldik," dedi L'ehaxi sesini duyurmak için bağırarak.
Hemen Almatch yandan bir bakış attı ona. Ardından hiç beklenmeyecek bir tavırla sandalyesinden fırladığı gibi L'ehaxi'yi belinden tutarak kendine çekti ve kafasını boynuna gömdü. Şaşkınlıkla bakakaldım. Tek ben değil, Carlox da aynı şekilde şaşkındı. Zaten Helmes kafasını çevirip etrafa bakma gereği duymuyordu bile.
Bir anda L'ehaxi'nin elleri Almacth'in sırtına dokundu ve vücudunu geri çekerken etrafa çekimser bakışlar attı. Ama göz bebeklerinin mutlulukla büyüdüğü gözümden kaçmadı.
"Ne yapıyorsun Almatch? Kendine gel," dedi gereğinden fazla sakin ve huşu bir tonda. Almatch arsızca gülüp onu daha da kendine çekti. Ben de Almatch'in boş sandalyesine oturdum. Yani Carlox'la Helmes'in arasına.
İkisi de aynı anda bana baktı ama ben ikisine de bakmadım.
Barmene, "tekila," dedim. Bu sefer ikisinin de şaşkınlıkla bana baktığını hissettim. Üzerine basa basa, "buzu bol olsun," dedim.
Barmen bana bakmadı ama sırtı dönük tekilayı hazırlamaya başladı.
Saçlarımın uçlarını masaya koyup oynamaya başladım.
"Çarpmasın?" diye sordu birden Carlox.
Ona baktım gülümseyerek. "Emin ol daha fenaları çarptı geçenlerde."
Direkt bakışları Helmes'e kaydı. Neler olduğundan tabii ki haberi vardı. Kardeşine attığı yargılayıcı bakışlar gözümden kaçamazdı.
"Beni sikecekmiş gibi bakmayı kes Carlox."
Carlox resmen Helmes'i küçümseyerek başını iki yana salladı ve önüne döndü. Siyah maskeli barmen bana döndü ve buzlu tekilamı önüme koyduğu gibi sırtını hızla döndü. Belli belirsiz sarı sıvı içinde hareket eden buzdan küplere baktım.
Bardağı kaldırdım ve dudaklarıma yavaş yavaş değdirdim ve yudum yudum içtim. Yutkunurken bardağı indirdim.
"Nerede?" diye sordum gözümü bardaktan ayırmadan.
Helmes önünde ki bardağı fondip yaptı. "Aramızda. Çok geçmeden kendini belli eder."
"Etsin bakalım," dedim dik durarak. "L'ehaxi iç güdülerimle onu yenebileceğimi söyledi," dedim buna yürekten inanarak.
"Bir şey olursa yanındayım," dedi Carlox gülümseyerek. O kadar içten bir gülümsemeydi ki bu, neredeyse beni zorla öpen erkeğin o olduğuna inanmayacaktım ama yine de yapmacık bir tavırla gülümsedim. "Teşekkür ederim."
Helmes'in güldüğünü fark edince Carlox'la başımız aynı anda ona döndü.
"Komik mi?" dedim öfkeyle.
İki elini sallayarak gülme krizini aşmaya çalıştı. "Hayır, tam tersine çok romantiksiniz," dedi dalga geçerek.
Sol tarafımdan gelen sesle ne olduğunu anlayamadan sürüklenirken buldum kendimi. "Arkama geç Rozzz!" Bir anda kendimi Helmes'in arkasında buldum. Carlox'un elinden akan oluk oluk kan ve kırılan bardaklar. Çıldırmış gibiydi.
Parmağını salladı. "Sakın kardeşim," derin bir nefes aldı ve devam etti. "Sakın beni hafife alma."
Almatch ve L'ehaxi dışında kimse yanımıza gelmedi. Dediğim gibi hepsi kuklaydı.
"Saçmalama Carlox. Çocuk gibi dikkat çekmeyi kes!"
Carlox'un çıldırmışçasına attığı çığlığı kulaklarımızı delercesine geçti. "İşte bunu yapma! Adaletli savaş, beni yererek değil! Gerçek bir rakip ol."
Helmes'in dudaklarının arasından çıkan donuk gülümseme damarımdan geçen kanın bile buz kesmesine neden oldu. "Ne rakibi? Neyin savaşı?"
Helmes'in kolu belimi sarıyordu. Yüzüm geniş ve sıcak sırtına yaslanmıştı.
"Onu ilk ben gördüm," diyen Carlox'un sesini duydum. Helmes'in eli bir an belimde dondu. Aylardır süren rekabet önümüze hiç bu kadar çıplak dökülmemişti.
"Kahretsin," diyerek gözlerini kapayan Almatch'i fark ettim.
"Carlox," dedim hayal kırıklığıyla. "Bunu yapmayın!"
Helmes konuşmadı. Sadece eli belimden kaydı gitti.
Carlox bana baktı. Burun delikleri büyümüştü. Sanki nefes almak da zorlanıyordu. "Yalan mı Rose?" dedi bar alanını göstererek. "O günü hatırla. Hatırlamıyor musun?"
"Hatırlıyorum Carlox," dedim onun için üzülerek.
"Buradaydın. Elimi tuttun. Elin acıyordu. Buz koymuştum. Elini oynatamadığın için canın acımasın diye elimi kıpırdatmamıştım. El ele oturmuştuk. Konuşmaya çalışıyorduk beceriksizce. O kadar güzeldin ki." Bu son cümleyi o kadar içten ve duygulu söylemişti ki ağlayasım gelmişti. "Birbirimizin yüzüne uzun süre bakamıyorduk. O zaman bir şeylerden haberin yoktu. Çekingendin. Benle konuşurken bile o şekilde oturmaktan utanıyordun!"
"Yeter!"
Helmes'in titrediğine şahit oldum.
Carlox'un dudaklarından virüs gibi öyle bir hain gülümseme yayıldı ki bir an onu tanıyamadım.
"Sen bilmezsin. Sen yoktun o zamanlar. Bu çok eskiydi, çok. Sen o zamanlar sadece onu bir amaç için istiyordun. Ben ise ona çoktan aşık olmuştum."
"Carlox," dedim üzülerek.
Bana bakarken yine o haline dönmüştü. Saf ve tatlı Carlox.
"Söyle Rose'm."
"Özür dilerim," dedim sadece. Dolu dolu gözlerle yüzüme baktı. Parçalandım.
"Affet," dedim yutkunmaya çalışırken. O an ben onu her şey için affettim.
Sadece yüzüme baktı. "Önemli değil," dedi bana doğru yavaşça yürüyerek. Dibime yaklaştı. Beni öpmesinden korktum ama mutlu olacaksa buna bile razıydım. Dudaklarıma eğildi ama birden rotası değişti. Elleriyle başımı tuttu ve alnımdan öptü.
Ayrılırken Helmes'e baktı.
"Kimin olduğu önemli değil. Onu arzulamaktan..."
Helmes'in, Carlox'un yüzüne geçirdiği yumrukla L'ehaxi ile aynı anda çığlık attık. Almatch araya girerken Carlox ayağa kalktı. Burnundan damlayan kanı keyifle siliyordu sanki.
Helmes parmağını salladı. "Bunu bir daha tekrarlamayacağım, o bana ait. Hep de öyle kalacak."
Eş zamanda arkamdan gelen darbeyle sendeledim. Biri elime bir kağıt tutuşturmuştu.
Notu açıp baktım.
"Dikkat et, o burada. Dikkat et. Dikkat et. DİKKAT ET."
Telaşla etrafıma baktım ama notu verenin kim olduğunu göremedim. Tek gördüğüm şey uzaktan bana kadeh kaldırmış bir adamdı.
İçimden bir ses onun ruh celladı olduğunu söylüyordu.