ZEHİR (1)

By neslihan_gdk

14.4M 336K 79.9K

Eski adı DEĞİŞEN HAYATIM olan, 2014'te yazılmış kitap. *** "Alt... More

AÇIKLAMA
GEÇMİŞTEN...
1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. BÖLÜM
34. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36.BÖLÜM
37.BÖLÜM
38.BÖLÜM
39.BÖLÜM
40.BÖLÜM
42.BÖLÜM
43.BÖLÜM
44.BÖLÜM
45.BÖLÜM
46.BÖLÜM
47.BÖLÜM
48.BÖLÜM
49.BÖLÜM
50.BÖLÜM
51.BÖLÜM
52.BÖLÜM
53.BÖLÜM
54.BÖLÜM
55.BÖLÜM
FİNAL
2. Kitap, Veda ve Diğer Şeyler

41.BÖLÜM

161K 5.9K 1.7K
By neslihan_gdk

41. BÖLÜM

Karşımda duran kadın geçmiş denilen o dipsiz kuyudan çıkıp gelen bir anının zihnimde canlanmasına sebep oldu. Hatırlamak istemediğim, hatırladıkça o anın şiddetine, nefretine ve çaresizliğine düştüğüm o kuyu beni içine çekti.

Babamın evdeki tüm eşyalarını tek bir bavula sığdırıp, bizi ve evimizi terk ettiği gündü. Ayrılma kararı aldıklarını bana açıklamışlardı hatta annem evde bağıra çağıra babama küfür ettiği için babamın annemi aldattığını da bilmek zorunda kalmıştım. Yine de son anda her şeye rağmen babamın o kapıdan çıkmasına izin vermek istememiştim.

O an annemin duygularını düşünememiştim; çocukça bir istekle annemi ve babamı bir arada tutmak istemiştim.

Annem kendisini yatak odasına kapatmışken ben babamın koluna yapışmış gitme diye ağlıyordum. Küçük bir çocuk gibiydim.

Babam üzgün bir şekilde yüzüme bakıp, "Sevdiğim kadın annen değil," demişti. Ağlamayı kesip, babamın kolunu bırakmıştım o an. "Hatalı olduğumu biliyorum ama bu evliliğe devam edersek asıl o zaman anneni aldatmış olurum kızım. Sen her zaman benim en değerlim olacaksın."

"Gamze?" Karşımdaki kadın ismimi söyleyince dalıp giden gözlerim tekrar odağını buldu. Nasıl bir kadın ile karşı karşıya olduğumu bilmediğim için çekinerek, "Evet benim," dedim.

Adının Merve olduğunu sabah babamdan öğrendiğim kadının yüzüne birden kocaman bir gülümseme yayıldı ve yanakları gözlerine kadar ulaştı; ben daha neye uğradığımı anlayamadan beni kollarının arasına çekti ve sıkıca kucakladı. Kıyafetleri yemek kokuyordu.

"Sabahtan beri heyecanla seni bekliyoruz," dedi coşkuyla. Hâlâ kollarının arasında kaskatı bekliyordum çünkü şoke olmuş durumdaydım. "Odanı bile hazırladık sayılır. "

Beni bırakıp mahcup olmuş gibi gülümsedi sonra. "Kusura bakma kucaklayıverdim hemen seni, üzerim soğan kokuyordu," dedi üzerindeki mutfak önlüğünü düzelterek. "İçeri gel hadi bekleme kapıda."

Soğan kokusunu sevmezdim ama bu kadının üzerine sinmiş koku rahatsız etmedi beni, aksine eve, bir ailenin içine gelmişim gibi hissettim.

"Teşekkür ederim," dedim boğazımda oluşan yumruyu yutkunduktan sonra. "Bavullarım-" diyeceğimde beni evin içine çekti. "Gel kızım gel hallederiz gir sen."

Babamın yeni eşinin bana karşı bu kadar anaç ve sıcak olması tuhaftı. Ya da ben insanlara karşı güveni zedelenmiş bir kız olduğum için yüzüme gülen her insanın arkasında bıçak gizlediğini düşünecek kadar paranoyaklaşmıştım. Bu yüzden bedenim asla gevşemiyordu.

"Merve bu arada benim ismim," dedi tatlı tatlı. "Merve abla diyebilirsin istersen."

"Olur tabii," dedikten sonra ayakkabılarımı çıkarıp salona doğru yürüdüm. Kapının hemen yanından yukarı doğru çıkan tahta merdiven basamakları vardı. Ev tek katlıydı ama çatı katı da kullanılıyor olmalıydı. Ben salondaki koltuklardan birine oturduğumda Merve abla merdivenlerin başına geçip yukarı doğru seslendi.

"Güven! Aşağı gel oğlum Selim abinin kızı geldi, Gamze! "

NE? NE? NE?

Babam bir üvey çocuğu olduğundan bahsetmemişti. Merve Abla annem gibi genç yaşında ilk evliliğini yapmadıysa bu Güven küçük bir çocuk olabilirdi. Öyle olmasını umut ettim. Küçük bir erkek çocuğuna ablalık yapmaya razıydım ama ergen bir üvey kardeşe daha katlanamazdım!

Merdivenlerde önce uzun bacaklar, sonra kas yığını bir beden ve en sonunda da pişmiş kelle gibi sırıtan bir yüz gördüm. Kesinlikle küçük bir çocuk değildi ama liseye hatta üniversiteye giden biri gibi de görünmüyordu. Vücut geliştirici adamlara benziyordu ama yüzü vücuduna zıt bir şekilde fazla masum bir ifadeye sahipti.

Aralanmış ağzım ile onu incelerken o da beni gördü ve yüzündeki sırıtma ifadesi büyüdü. "Eve küçük bir maskot gelecek demişlerdi," dedi. Merdivenleri inip annesinin yanağından makas aldıktan sonra bana yaklaştı. "Pek de şirin bir şeymişsin!"

"Şakayı bırak da Gamze'nin bavullarını yukarı taşı," dedi annesi. Burnumu sıkıp bavullarımı almak için dışarıya çıktı. Arkasından aptal gibi bakıp kaldım. Burnumu sıkmasına bile laf edemedim.

İki bavulumu da hiç zorlanmadan yukarı çıkarırken, "Bugün ilk günün diye ben sana hizmet ediyorum ona göre," diye seslendi. "Sonra seni kölem olarak kullanmaya başlayacağım anlaştık mı abisi?"

Abi mi? ABİ Mİ? Tek çocuk olarak 18 yıl geçirdikten sonra bir anda benimle yaşıt bir kız kardeşim -üvey- olmuştu. Kötü bir deneyimdi. Şimdi ise bir abim-üvey- olmuştu. Hiçbir zaman kardeş istememiştim!

Merve Abla evin kapısını kapatıp başını iki yana sallayarak yanıma geldi. "Güven hep böyledir," dedi yanıma otururken. "Alışırsın sen de zamanla ciddiye alma. "

Gülümsemekten başka bir şey yapamadım. Pek de içten olmayan eğreti bir gülümseydi bu elbette.

"Baban sürekli senden bahsederdi bize," dediğinde etrafta dolandırdığım gözlerimi Merve Abla'ya çevirdim tekrar.

"Nasıl bahsederdi?" diye sordum hemen.

"Ne kadar özlediğini söyler her gün. Buraya gelmek istediğini söylediğinde çok mutlu oldu."

Güven merdivenlerden ıslık çalarak inince sessiz kaldım ve bir şey demedim; karşımızdaki tekli koltuğa oturup, ayaklarını da ortada duran küçük sehpaya uzattı. O anda Merve Ablanın içinden bir canavar çıktı.

"Kaç kere söyleyeceğim şu sehpaya ayaklarını koyma diye!" Güven'in bacaklarına vurunca sızlanarak bacaklarını yere indirdi hemen.

"Ne kıymetli sehpan varmış anne ya," dedi Güven sahte bir sızlanma ile. "Yemin ediyorum benden daha çok seviyorsun."

"Sus! Eşek sıpası," dedi Merve abla şaka ile karışık ciddi olmaya çalışan bir yüz ifadesi ile. "Kaç kere diyeceğim kendine eşek deme diye annem ya," dediğinde Güven, suratına yastığı yedi.

Güven kocaman gülerken Merve Abla yanımızdan kalkıp yemek kokularının geldiği yere, mutfağa gitti. Güven de arkasından laf atmaya devam etti.

"Doğruyu söyle anne; ben mi sehpa mı?"

Mutfaktan Merve Ablanın cevabı geldiğinde güldüm. "Sehpa!"

Popomun hemen arkasında aniden bir şey titremeye başlayınca yerimde hopladım. Elimi arkama götürüp koltuğun arasına sıkışmış cep telefonunu aldım.

Güven elimdeki telefonu görünce, "Oradamıymış o?" deyip elini uzattı. "Ver bakalım küçük kurbağa."

Telefon elimde titremeye devam ederken elimi geriye doğru çektim. "Verir misin dersen vereceğim," dediğimde tek kaşını yavaşça yukarı kaldırdı.

Birden oturduğu yerden kalkıp üzerime atıldı ve ben koltuğa göçerken o ayakta kalmayı başararak elimden telefonunu aldı.

Hâlâ titremeye devam eden telefonu tek elinde havaya kaldırıp bana doğru sallayarak, "Kural bir," dedi. "Abiler her zaman hiyerarşide küçük kardeşlerden üst sıradadır ve asla emir almazlar."

Ben ters ters bakmaya başlayınca göz kırpıp titreyen telefonunu açtı.

"Sevgilim?"

Sevgilisi vardı demek. Abim falan diyordu ama yine de bu bilgiyi öğrenince rahatladım. Üvey kardeş fantezisi falan gibi şeylerden hiç hoşlanmazdım. Bana bulaşmasa iyi olurdu.

"Benim yaramaz kardeşim kaçırıyordu telefonu o yüzden açamadım," dedi.

Gözlerimi devirdim. Yaramaz kardeşmiş! Hangi ara abi-kardeş samimiyeti kurmuştuk ki? Ya anne-oğul fazla cana yakınlardı ya da çok fena bir oyun çeviriyorlardı.

"Sabah anlatmıştım ya sana," dedi. "Selim Abinin kızı... Aynen geldi biraz önce..."

Ona ters ters baktığımı görünce sırıtıp bana göz kırptı yine. Kaşlarımı çatıp gözlerimi başka yöne çevirdim. Buket'ten daha rahatsız edici olur muydu acaba?

"Tamam aşkım ararım beni seni... ben de seni!"

Telefonu kapattığında "Bana abim falan deyip duruyorsun ama benden büyük olduğunu nereden biliyorsun?" diye sordum. Bana 'görünen köy kılavuz istemez' der gibi bakınca "Vücudun fazla gelişmiş olamaz mı?" diye bir teori ürettim.

Az önce Merve Ablanın kalktığı yere yani yanıma oturdu yayılarak. "Üzerinde lise forması var," dedi. "Ergen olduğun her hâlinden belli. Ben yirmi üç yaşındayım. "

"Ben ergen değilim," diye homurdandım koltuğun ucuna kadar kayarken. Ergen olduğumu biliyordum ama o sanki küfür edermiş gibi söylediği için sinir olmuştum.

"Ben de öyle söylerdim," dedi ve bir an durdu. "Ergenken."

"Benim ile uğraşmasan nasıl olur?" diye sorduğumda kapının zili çaldı. "Kapıya baksan nasıl olur?" diyerek beni taklit etti sesini inceletip dudaklarını eğip bükerek.

"Neden sen bakmıyorsun?" diye inatlaştığımda boğazını temizledi. "Kural iki," dedi ciddiyetle. "Kapıya her zaman küçükler bakar. "

Söylene söylene gidip kapıyı açtım sinirle. Gelen kişinin babam olduğunu görünce Güven'in sinir bozucu hallerini unutuverdim birden. Onu karşımda gördüğümde tüm yaşadığımız olumsuz olaylar buğulu bir camın ardında kalmış gibi oldu. Unutamazdım ama şimdilik göremiyordum.

Gözlerimin yeşilini aldığım yeşil gözler bir an şaşkın şaşkın baktıktan sonra ona kapı açan kişinin kızı olduğunu idrak edip beni kucaklayıverdi.

"Hoş geldin kızım!" Kollarımı babamın boynuna dolayıp, ağlamamak için kendimi sıktım. "Sen de hoş geldin," dedim geri çekildiğimde gülümseyerek. O da bana gülümseyip içeri girdi.

Babamı suçlarken, annemi aldattığı için ondan nefret ederken bile onu seviyordum ama kendime itiraf edememiştim hiç. İçimde bir yerde o nefret hep var olacaktı belki de ama şimdi sessizleşmişti.

Babam ayakkabılarını çıkarıp ev terliklerini giydikten sonra salona geçti. Ben de hemen arkasındaydım.

"Hoş geldin Selim Abi," dedi Güven oturduğu koltukta toparlanırken. Babam ile ilişkileri nasıldı merak ediyordum. Bu çocuğu benden daha çok seviyor muydu?

"Hoş bulduk Güven. Nasılsın?" Babam Güven'in omzunu sıkıp yanına oturdu.

Babam ve Güven arasında bir muhabbet başlayınca ben de mutfağa, Merve Ablaya yardım etmeye gittim. Yardım teklifime hiç hayır demedi ve bu beni biraz daha rahatlattı çünkü sonradan gelen bir misafir gibi değil de bu evin bir kızıymışım gibi hissettim. Beraber mutfaktaki dört kişilik masayı hazırlayıp babamı ve Güven'i yemeğe çağırdık.

"Senin okul nasıl gidiyor Güven?" diye sordu babam yemek arasında.

"Götürmeye çalışıyorum," diye kaçamak bir cevap verdi.

"Umarım yine yıl kaybı yaşamazsın oğlum!"

Gözlerimi Merve Ablaya kaydırdım çünkü geldiğimden beri ilk defa bu kadar ciddileşmişti ortam. Güven kaşığını sinirlenerek masaya koydu ve annesine baktı. "Sınıfta kalma sebebimi bilmiyormuşsun gibi konuşma anne, lütfen!"

Merve Abla Güven'e ağlayacak gibi bakıp daha fazla bir şey söylemedi. Birden masada gergin bir hava oluşup, sonra da karamsarlık çöktü. Babam olaya karışmadı. Ben ise neler olduğu hakkında hiçbir fikrim olmadığı için gözlerimi tabağımdan kaldıramadım.

Bir süre herkes sessizce yemeğini yedi; sonra babam Merve Ablaya gününün nasıl geçtiğini sorarak konuyu dağıttı ama Merve Abla'nın gözlerindeki hüzün silinmedi.

***

Akşam yemeği bittiğinde babam ve Güven televizyonun karşısına kuruldular. Ben de Merve Ablaya masayı toplamasında yardım ettim. Mutfakta işlerimiz bittiğinde Merve Abla bana kalacağım odayı göstermek istedi.

Çatı katında sadece iki tane oda bir tane de depo gibi küçük bir yer vardı. Bu iki odadan biri Güven'in odasıymış; tam karşısındaki oda da artık benim odam olacaktı. Aşağıda da banyo dışında bir oda görmüştüm sanırım o da yatak odasıydı. Başka bir oda var mıydı bilmiyordum ama gerçekten küçük bir evdi.

Merve Abla kapıyı açıp içeri girdiğinde her an ağlayacakmış gibi çıkan bir sesle, "Bak bakalım hoşuna gidecek mi?" diye sordu bana. 

Kapının hemen karşısında bir tane pencere vardı ama normal bir pencere değil, yuvarlak bir pencereydi. Pencerenin önünde birinin oturabileceği kadar bir çıkıntı vardı; şimdiden oraya bir minder koyduğumu ve oraya oturup kitap okuduğumu hayal ettim.

Eski moda bir baza, odanın sonunda bir tane çam dolap ve kitaplarımı yerleştirebilmem için de küçük bir kitaplık vardı. Eksik olan tek şey çalışma masası gibi görünüyordu.

"Daha bu sabah haber vermiştim," dedim saklayamadığım şaşkınlığım ve heyecanım ile. "Tüm bu eşyaları nasıl temin ettiniz?"

Merve Ablanın yüzünde buruk bir tebessüm oluştu. "Bu oda ve eşyalar hep buradaydı zaten" dedi. "Sadece ufak tefek temizlik işleri yapmam gerekti o kadar." Odaya bir göz gezdirip, "Güven'in marangoz bir arkadaşı varmış sana çalışma masası yaptıracakmış ama istersen mobilyacılardan da alabiliriz?" diye sordu hevesle.

"Sizin için hangisi uygun olursa öyle olsun," dedim. "Teşekkür ederim."

Merve Abla odadan çıktıktan sonra ilk önce kıyafetlerimi çam dolaba yerleştirdim; işim fazla uzun sürmedi. Boş bavulu odanın bir köşesine koyduktan sonra kitaplarım olan bavulu açtım ve romanlarımı ve ders kitaplarımı belli bir düzene göre yerleştirme işine koyuldum.

Kapım tıklatıldığında elimdeki son romanı rafa koyuyordum. "Efendim?" diye seslendikten hemen sonra babam odaya girdi.

"Yerleştin mi odana?" diye sordu etrafı inceleyerek. "Sayılır," dedim ve elimdeki romanı da rafa koydum.

"Sabah ayrıntılı konuşamadık," dedi. Odanın ortasında dikilmekten başka çaresi olmadığını anladığında ellerini kumaş pantolonunun ceplerine soktu. "Diğer evde her şey yolunda mı?"

Yemeğe oturduğumuzda dudağımdaki yarayı sormuştu ben de uçuk çıktı demiştim ama demek ki tam olarak ikna olamamıştı. Kitaplarımı boşalttığım bavulu da diğerinin yanına götürerek göz kontağı kurmaktan kaçındım.

"Evet," dedim bavulum ile gereğinden fazla uğraşarak. "Endişelencek bir şey yok sabah da söylemiştim."

"Annen nasıl peki?" İkimiz de bu sorudan rahatsız olmuşuz gibi birbirimizin yüzüne bakmak yerine başka yerlere baktık. Mesela babam çam dolabın kırılmış köşesine bakarken ben, pencereye bakıyordum. Yağmur lekeleri oluşmuştu; bir ara silmem gerekecekti.

"En son keyfi yerindeydi," dedim dün geceki halini hatırlayarak. Ayakta dikilmeyi bırakıp yatağın ucuna oturdum sonra. Çarşaflardan hoş bir sabun kokusu geliyordu; sanırım yeni yıkanmıştı.

"İyi o zaman," dedi. Annem konusu kapanınca tekrar yüzüme bakıp, "Seni yalnız bırakayım da dinlen," diyerek odadan çıktı.

***

Bir süredir odamda kendime ait banyom olmasına öylesine alışmıştım ki aşağı inip kapıyı çalmadan banyonun kapısını açmaya çalıştım hatta açılmıyor diye zorladım.

Banyodan Güven çıktığında ise utançtan lavabonun giderinden akıp gitmek istedim. Güven hiçbir şey söylemeden yanımdan geçip gitse de yüzündeki alaycı ifade yeteri kadar şey söylemişti zaten.

Elimi yüzümü yıkadıktan sonra tekrar yukarı çıkıp okul üniformamı giydim. Kahvaltı masasında herkes vardı ama Adnan Soysal'ın evindeki huzursuz hava yoktu; herkes kendi isteği ile masada oturuyor ve gülümseyerek birbirlerine günaydın diyorlardı. Otoriter bir adamın katı kuralları yoktu bu evde. Babam vardı.

Babam cebinden bir miktar para çıkarıp bana uzattığında bu ne için der gibi baktım ağzımdaki ekmeği çiğneyerek.

"Bugünlük okuluna taksi ile git," dedi. "Ben yarın okuluna gelir servis konusunu konuşurum."

Ben daha ağzımı açmadan Güven lafa atladı. "Ne servisi Selim Abi?" dedi. "Otobüsler ne güne duruyor? Benim bugün dersim yok ama yarın otobüse alıştırırım ben onu."

Bir an kendimi Güven'e minnetle bakarken buldum. Ben servis istesem bile Ayaz asla kabul etmezdi. Otobüse binmemi de kabul etmezdi ama en azından babama otobüs ile gidiyorum diye yalan söyleyebilirdim.

"Öyle mi diyorsun?" diye sordu babam düşünceli düşünceli. Çayından bir yudum aldı. Sonra bana çevirdi yine bakışlarını. "Sen ne diyorsun kızım?"

Hemen başımı salladım aşağı yukarı. "Otobüs ile giderim!"

"İyi madem," deyip masadan kalktı ve iş için evden ayrıldı. Babam gittikten 10 dakika sonra ben de evden çıktım ve Ayaz'ı aramak için telefonumu çıkardım ama Ayaz'ın arabası sokağın hemen başında bekliyordu.

Önce hangi konudan bahsetmeliydim acaba? Erkek bir üvey kardeşim olduğundan mı, yoksa yarın okula otobüs ile gelmek zorunda olduğumdan mı? Dudaklarımı kemirerek arabasına bindim.

"Günaydın," dediğimde minik bir baş hareketi yaptı sadece. Hiçbir zaman etrafa gülücükler saçıp beni öperek günaydın diyen biri olmamıştı Ayaz ama bugün daha bir durgun geldi gözüme.

"İyi misin?" diye sordum anlatacaklarımı bir anlığına boş verip.

"İyiyim," dedi ama yüzüme bakmadı. "Sen ne yaptın anlatsana? Yeni ev nasıl?"

Daha fazla ona soru sormayayım diye mi sormuştu yoksa gerçekten merak mı etmişti bilmiyordum ama bu dalgın halini fırsata çevirmeye karar verdim. Her şeyi tek nefeste anlattım. Bu konuyu kavga etmeden halledersek bu dalgın halinin sebebini sorardım tekrar.

"Üvey anne gibi soğuk bir sıfatı hak etmeyecek kadar iyi bir kadın. Anne kelimesi için yaratılmış gibi. Bu arada babam seni unutmuş galiba, hiç konun açılmadı. Adnan şerefsizinden de bahsetmedim. Son olarak da üvey bir abim oldu ve yarın okula onun ile birlikte otobüse binerek gideceğim çünkü babam öyle istedi ve başka şansım yok. "

"İyi," dedi önce sadece. Yola ve kafasındaki şey her neyse ona odaklanmış durumdaydı. Sonra kaşları çatıldı ve düşüncelerinin arasına giren cümlelerimi ayrıştırmaya başladı. Kıstığı gözlerini bana çevirdi. "Ne dedin bir daha söyle?"

Okula gidene kadar yani yaklaşık yirmi dakika falan Ayaz'a dil döktüm. "O evden ayrılacaksın!" diye diretmesine ayrı bir uğraş, "Otobüse binmeyeceksin!" diye inatlaşmasına ayrı bir uğraş gösterdim.

"Üvey abi!?" diye söyleniyordu hâlâ yüzünü buruşturarak. "Abi ha? ABİ? Abisini sikerim! Asla o evde kalamazsın!"

Sonunda bazı şartlar eşliğinde durumu kabullendirmeyi başardım: Güven ile asla samimiyet kurmayacak ve güvenmeyecektim. Evde hep uzağında duracaktım. Sadece yarın otobüse binecektim ve sonra bir bahane bulup bu durumdan kurtulacaktım. Güven en ufak bir şey yaptığı anda Ayaz'a bildirecektim.

Pek kolay olmamıştı.

Ayaz ile birlikte sınıfa girdiğimizde dün bana laf atan çocuk ile göz göze geldik ama hemen gözlerini kaçırıp yere eğdi. Ayaz'a belli etmeden sıramıza oturdum. Zaten Biyoloji öğretmenimizin derse gelmesi de fazla uzun sürmedi.

"Arkadaşlar derse başlamadan önce bir duyuru yapacağım," dedi hocamız. "Performans ödevi vereceğimi geçen dersimizde söylemiştim hatırlarsanız; ödevlerinizi belirledim."

Biyoloji sevdiğim ve başarılı olduğum bir dersti bu yüzden ödev ne olursa olsun zorlanacağımı düşünmediğim için oldukça rahattım.

"Ödevinizi ikişer kişilik gruplar halinde yapacaksınız," dedi. Daha dikkatli dinlemeye başladım. "Grupları bir 12/A'dan bir 12/B'den öğrenci olacak şekilde seçtim."

12/B mi?

"Grup konularınızı daha sonra vereceğim şimdi 12/B'den kimler ile eş olduğunuzu okuyacağım herkes dikkatli dinlesin!"

"Gamze Aytekin ile Anıl Karasu."

İsimler okunmadan önce bile biliyordum çünkü o kötü his 12/B lafını duyar duymaz içime yayılmaya başlamıştı. Benim için asıl beklenmedik olan ve bu işin tesadüf ya da kader olamayacak kadar garip olduğunu düşünmeme sebep olan Ayaz'ın eşiydi.

"Ayaz Meydan ile Buket Soysal."

Continue Reading

You'll Also Like

ELVİN By Sedef

Teen Fiction

41.2K 15.7K 43
"Wattys 2022 Yarı Final Kazananı" "Wattys 2021 Yarı Final Kazananı" Herkes adımı yansıttığımı söyler. Cennet çiçeği. Çocukken adım gibi bir yerde y...
9.4M 302K 89
~Dengesiz Herif & Asi Rapunzel~ Kaderden kaçamazsın, istemediğin kadar ister, nefret ettiğin kadar seversin.Farklılıklar çıkmaz sokak olur, sonuna ba...
93.7K 11.9K 36
Düştüm ey Gönül! Gözden, yürekten, elden ayaktan... Bilemezdim böyle olacağını. Ben ki iflah olmaz, serseri bir kızdım. Tek derdim Galata'nın yamacın...
470K 13.4K 52
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!