WİNDOW //don't talk about it...

By wdywfme

1.8M 59.7K 20.8K

rüzgar.kargın: heyecanlanınca güzel oluyorsun biliyor muydun? Diyecek bir şey bulamayarak telefonla bakışmay... More

Başlıyoruz
☆1☆
☆2☆
Bir Şey Söylemeliyim
☆3☆
☆4☆
☆5☆
☆6☆
☆7☆
☆8☆
☆9☆
Bir Şey Daha
☆10☆
☆11☆
QapaQ
☆12☆
QapaQ 2
☆13☆
☆14☆
☆15☆
☆16☆
☆17☆
☆18☆
☆19☆
☆20☆
☆21☆
☆22☆
SÜRPRİZ!!!!!
☆23☆
☆24☆
☆26☆
☆27☆
☆28☆
☆29☆
☆30☆
☆31☆
☆32☆
☆33☆
☆34☆
☆35☆
☆36☆
:)
☆37☆
☆38☆
☆39☆
☆40☆
☆41☆
☆42☆
☆43☆
☆44☆
☆45☆
☆46☆ FİNALDEN ÖNCE
☆47☆ FİNALDEN ÖNCE 2
☆48☆ FİNAL
SON SÖZ
İKİ

☆25☆

33.2K 1.2K 372
By wdywfme

'HİSLER,

Alkışların arasında utanarak gülümsedim ve çellomu kenara bıraktım. Ilgaz selam vermek üzere ayağa kalkıp öne çıkmıştı. Yanına gidip ona gülümsedim ve o da bana, ' vay be' der gibi bir ifade yaptı.

Elini belime koyarken izleyicilere dönmüştü. Ben de onu taklit ettim ama gözlerim direkt Rüzgâr'ınkilerle buluştu.

Ilgaz'la beraber küçük bir selam verdik ve bu sırada Rüzgâr'ın gözleri onun belimdeki eline kaydı.

İfadesini bozmamaya çalıştığı çok bariz görülmüştü.

Ilgaz'ın bunu sadece birlikteliği göstermek anlamında yaptığını düşünüyordum. Sonuçta gösteri ikimizindi. Aslında... yalnız hissetmemem için de yapmış olabileceğini düşündüm.

Her iki durumda da bu hareket beni o kadar da rahatsız etmemişti.

Alkışlar yavaş yavaş dinerken yine Ilgaz'ın elinin yardımıyla sahneden indim ve gözlerimi Rüzgâr'ın delici bakışlarından uzaklaştırmak zorunda kaldım.

" Gerçekten muhteşemdi." dedi Ilgaz samimi bir şekilde. Gülümsüyordu; sanırım ailesine karşı böyle bir gösteride bulunmuş olmaktan mutluluk duyduğundan böyleydi.

" Sen de öyleydin." dedim koluna hafifçe vurarak. Bu sırada insanlar tebrik etmek üzere yanımıza doluşmuşlardı.

Önce annesi ve babasının övgü dolu sözleriyle sarmalandık; daha sonra önümüze gelen her davetlinin.

Gözlerimse her defasında Rüzgâr'ı arıyordu. Onu sahneden indiğimden beri görememiştim.

Karşı şirketin yöneticilerinden biri olduğunu öğrendiğim kadın Ilgaz'la muhabbet ederken benimle nerden tanıştığını sormuştu.

Ilgaz'ın " Eski bir arkadaşım." cevabını verdiği sırada elini onun tarafında olmayan omzuma koyup hafifçe sıktığını hissetmiştim.

Hani şu yine insanlara aramızdaki samimiyetin göstergesi olan hareketlerdendi.

Tam bu sırada sol tarafımda bir hareketlilik oldu; genelde insanlar tekrar yerine oturmuş olduğundan kim olduğunu görmek için refleks olarak o tarafa döndüm.

Tahmin edeceğiniz üzere...

İçinde birçok ifadeyi barındıran ama hiçbiri de çözülemeyen bakışlı bir Rüzgâr.

Ilgaz'a başıyla selam vermeden önce ters ters omzumdaki eline baktı.

Tabi ben bu sırada kalp krizi geçiriyordum.

Ilgaz'ın bozuntuya vermeyip normal bir şekilde elini üzerimden çekmesinin ardından Rüzgâr bizimle konuşmaya devam eden kadınla da samimi bir şekilde selamlaştı ve " Şimdi kız arkadaşımı biraz sizden çalmam gerekiyor izninizle." diyerek cümlesini bitirdiğini duydum.

Ilgaz da ben de önce duraksadık.

Rüzgâr'a gözlerimi -istemsiz- kırpıştırarak baktığımda gayet net bir ifadeyle bizi izliyordu.

Kız.

Arkadaşım.

Demişti.

Kız Ar-ka-daş-ım.

KIZ ARKADAŞIM!

Ve ben daha tepki veremeden elini belime sert diyebileceğim bir şekilde koydu ve bir anda yanında yürümeye başlamıştım. Neyse ki bir ara onu durdurup çellomla çantamı alabilmiştim.

Salondan çıktığımız anda elini belimden çekti. Bana bakmadan, " Sormadan dokundum." dedi. " Özür dilerim o an öyle yapmam gerekiyordu ama Ilgaz'dan rahatsız olmayan benden niye rahatsız olsun diye düşündüm." Cümlesinin sonunda bana bakmıştı.

Yüzümü salak bir sırıtış kaplarken bütün hücrelerim yine koro hâlinde dizilmişti.

SENİ KISKANDI!

" Sen ne dedin demin?" dedim ona aldırmayarak. Arabasını park ettiği yere gelmiştik. Kapıyı açıp geçmem için kenara çekildi.

" Ne dedim?" Bu sefer güler gibi bir hâli vardı.

Gözlerimi bilerek kıstım. " Dedin bir şeyler."

Gülüp başıyla içeri geçmemi işaret etti.

" Nereye gidiyoruz?" dedim o da peşimden binince.

" Kemerini tak." diye uyarmakla yetinmişti.

Dediğini yaptım ve sonra bir süre sustuk. Ben onu izlemiştin o da hızlı bir şekilde arabayı sürmeye devam etmişti.

Rüzgâr'ı uzun süre izlemek insanın içinde saçma bir ona dokunma isteği yaratıyordu.

Benim tarafımda olan koluna dokunmak istiyordum meselâ. Veya saçlarına, veya omzuna...

Herhangi bir yerine işte!

Gerçek gibi değildi. Kanıtlama ihtiyacım sinirlerimi bozuyordu.

Arada bana bakıp onu izliyor olmamla sırıtmasını umursamıyordum. Karanlıkta yüzüne vuran ışıklarla ne kadar güzel bir manzara yarattığının farkında değildi.

Direksiyonu tuttuğu için gerilen kaslarına dokunma isteğim gittikçe artmıştı. Kendi kendime yine düşünmeden bir hareket yapıp, girişiminde bulunuyordum ki sözleri beni durdurdu.

" Kaza yapmak istemiyorum Eylül."

Anlamaya çalışırken kaşlarımı çatmıştım.

Bana bir bakış attıktan sonra yola geri döndü. " O yüzden bana dokunma."

Yüzüm yanmaya başlarken tırnaklarımı tenime geçirerek gözlerimi başka yere çevirdim. Tam bu sırada şehir dışına çıktığımızı gösteren tabela gözlerimin daha da açılmasını sağladı.

" Beni kaçırıyor musun yoksa?" demiştim ona bakmadan.

" Güzel tahmin." diye mırıldandı sadece. Ama bir iki dakika sonra yoldan çıkıp otları ezerek sağ tarafa ilerledik.

İyice meraklanmıştım. Başka yol yoktu. Nereye gidiyor olabileceğimizi düşünüyordum.

Ama ağaçlar ortadan kalktığında cevabımı aldım.

Bizi büyük bir düzlük; bütün İstanbul'u ayaklar altına seren bir manzara karşılamıştı. Araba durdu.

Ona bir şey demeden dışarı çıktım. İster istemez adımlarım beni kenara yaklaştırmıştı.

Nefes kesiciydi.

Serin havayla gülümsedim. Böyle hissetmeyi seviyordum.

Rüzgâr'ın nerede olduğunu görmek üzere arkamı dönüyordum ki omuzlarımda hissettiğim ceketle yanımda olduğunu anladım. Demin üzerinde ceket görmediğimden kimin ceketi olduğuna bakmak için kafamı eğdiğimde unuttuğumu fark etmediğim kendi ceketim olduğunu gördüm.

Ne ara almıştı acaba?

" Geri çekil." diye mırıldandı. Sesiyle kalbim hızlanırken dediğini yaptım. Sonra da ayakkabılarımın altında yere serdiği örtüyü hissettim.

Oturduğumuzda yine gülümsüyordum.

Güzeldi. Onunla böyle olmak yani...

" Ee," dedim. " Şarap eksik?" Daha çok güldüm.

" Önceden planlamamıştım." dedi kolunu serbestçe dizine yaslarken. Bir dizini yukarı doğru kırmıştı. Ve ben böyle ne kadar güzel göründüğünü o an fark etmiştim.

" Neden buradayız?" diye sordum ona bakmaya devam ederken.

" Beğenmedin mi?" dedi ifadesini bozmadan sakince.

" Beğendiğimi biliyorsun." diye mırıldandım. " Sadece neden birden böyle bir plan yaptın merak ettim."

" Çünkü herkesin sana öyle yiyecekmiş gibi bakmasından hoşlanmadım." dedi direkt.

" Ne?" Şaşkınca güldüm bu sefer. " Kim bana yiyecek gibi bakıyordu?"

Cevap vermeden ilgiyle beni izlemeye devam etti.

Böyle bakması utanmama sebep oluyordu. Veya yüzümde bir kusur olup olmadığını düşünmeme.

" Güzel çalıyorsun."

Başımı hafifçe sallar gibi oynattım. Bunu onaylamak için yapmamıştım. Sadece o an teşekkür edesim gelmemişti.

Sonra yavaşça bir elini bana uzattı. Ve ben anında nefesimi tuttum. Ama yine hareketini durdurmuştu.

İzin istercesine gözlerime baktı.

Başımı yine az bir miktar oynattım ve eli tahmin etmediğim bir şekilde bu sefer saçıma gitti.

Nazikçe çekmesiyle lastik tokasından kurtulan saçlarım yavaşça omuzlarıma dökülürken Rüzgâr'ın onları izlediğini gördüm.

Bu arada tokamı bileğine takmıştı!

Kalp atışlarım duyulacak diye çok korktuğumu fark ettim.

Bana biraz daha yaklaştıktan sonra iki eliyle saçlarımı hafifçe dağıttı ve omzumdan arkaya attı.

" Böyle daha güzel."

Yan bir şekilde oturuyordum ve bacaklarımı kendime doğru toplamıştım. O ise kendininkileri karşıya uzatmıştı. Bir eli hâlâ saçlarımdaydı ve bir tutamını parmakları arasına aldığını hissedebiliyordum. Diğer elininse arkadan yere yaslandığını gördüm.

Köprücük kemiği gömleğinin açık yakasından belirginleşmişti.

Uzun kirpiklerinin de gölgesiyle karanlıkta gözleri iyice koyu görünüyordu. Onu bu kadar yakından izlemek iç geçirme iç güdüsüyle dolmama sebep olmuştu.

Ama galiba nefes alamıyordum. Gerçi az da olsa alıyor olmalıydım çünkü yine o parfüm bütün hücrelerimi yavaşça uyuşturmaya başlamıştı.

Elini benden uzaklaştırdığında ne düşündüğünü anlamaya çalışarak yüzünü taradım.

" Hep gözümün önünde olsan her şey daha kolay olurdu."

Sakalları...

Çok yakınımdaydı.

Neden sürekli kafamı dağıtıyordu?

" Bu ne demek?"

" Yanındakiler sinirimi bozamazlardı."

Kaşlarımı çattığımda elini bu sefer kaşlarımın arasına götürdü ve baş parmağıyla orayı düzeltti.

Tekrar elini benden uzaklaştırdığında onun da kaşlarının çatıldığını gördüm.
" Ben bunu yaparken bile korkuyorum." dedi demin bana dokunduğu parmağına bakarken. " Ama başkaları çekinmeden sana sarılabiliyor."

Kaşlarım iyice çatılmıştı. " Kimden bahsediyorsun?"

Kimin son zamanlarda bana sarıldığını bulmaya çalışıyordum. Küçük çaplı bir aydınlanma yaşadığımda kaşlarım düzelmişti. " Toprak mı?"

Güldüm.

Geçenlerde yine kısa ama 'kesin olarak son' bir özür konuşması yapmıştık Toprak'la. Sonunda da bana sıkıca sarılmıştı. Gözlerinin dolduğunu hatırlıyordum.

Rüzgâr bir şey demeden bana bakmaya devam etti.

" Toprak'ı mı kıskandın?"

Yüzü iyice sert bir hâl almıştı.

Ama bence çok tatlı görünüyordu. Daha çok gülümsedim.

" Toprak'ı değil." dedi. " Senin üzerindeki özgürlüğünü kıskandım. Bu arkadaşça olsa bile. Ki bu konunun Toprak dışında arkadaşça olmayanları da var..."

" Ne?" dedim.

Çok uzun cümleler kurduğunda kafam karışıyordu.

Ben mi salaktım?

Yine bir şey demediğinde eline uzandım bu sefer. Ve onu yüzüme koydum.

" İzin almanı istemiyorum."

Aslında bu şey hoşuma gitmişti ama böyle düşünmesini istememiştim.

" Hoşuma gitmeyecek bir şey yapmazsın Rüzgâr."

Eli hafifçe yanağımı okşarken,
" Yapmam." diye mırıldandı. Sonra duraksadı. " Sana istediğim gibi dokunmama izin mi veriyorsun yani?"

Tekrar gözlerime bakarken bu sefer elinin dışıyla elmacık kemiğimi sevmişti.

Bakışları yine dikkatli bir hâl aldığında yutkunma isteğiyle boğazım kaşınmıştı.

Bu cümle biraz...

Heyecanlandırıcı olmuştu. Daha doğrusu o heyecanlandırıcı hâle getirmişti.

Ama yine de başımı onaylarcasına salladım.

İfadesini bozmadan bir süre yüzümü inceledi.

Saklanma isteğiyle dolup taşıyordum.

Çünkü çok yakındık. Bütün kusurlarımı görüyor olmalıydı.

Yüzümdeki parmakları boynuma indiğinde gıdıklanmıştım. Ama o anki gerginlikten kıpırdayamadım bile. Sadece yüzümün daha çok ısınmasına sebep olmuştu.

Elbisenin yakasının çizdiği sınırları parmağıyla dolaşmasını bekledim. Gözleri boynumdaydı.

Daha sonra daha aşağılara baktığını gördüm ve panikle tırnaklarımı parmaklarıma geçirdim. O kadar dikkatli bakması aşırı utanç vericiydi.

" Çok açık." diye mırıldandı. Yüzüme tekrar bakmıştı.

Hareketlerinin yavaşlığı nefesimin daha da hızlanmasına sebep oluyordu!

Elini bu sefer çenemde hissettim. Yüzümü kendisine doğru kaldırmıştı.

Kalbimin artık dışarıdan da duyulduğuna yüzde yüz emindim.

İşaret parmağının tersi alt dudağımı nazikçe okşadı. Ardından bütün elinin yüzümün alt kısmını tutarak kafamı kendisine doğru çektiğini hissettim.

Ve gözlerimi kapatmamdan bir saniye sonra dudaklarını dudaklarımda hissetmiştim. Yerinde doğrulmuştu ve boştaki elini belime yerleştirmişti.

Bu sefer daha öncekinde hissetmediğim bir şey vardı öpüşünde.

Sahiplenme ve kesinlik.

Bana böyle nazik davranırken aynı zamanda aralarda hırçınlaşması o kadar hoşuma gidiyordu ki!

Başımı yana eğip öpüşüne karşılık verdim.

Kalakalmalarıma alışmış olmalıydı. Gülüşünü dudaklarımda hissettim.

Eli enseme kayıp beni daha çok kendisine çektiğinde sanki beni bırakırsa düşecekmişim gibi ben de omzunu tuttum. Belimdeki tutuşu sertleşmişti.

Karşılık vermeme izin vermiyordu sanki!

O kadar duygu dolu öpüyordu ki bana fırsat bile kalmıyordu.

Üst dudağımı yavaşça emdiğinde omzunu sıktığımı fark ettim. Aynı anda dudaklarımın arasında kalan alt dudağını yavaşça dişlemiştim. Dilim çekingence tadına bakmak ister gibi dudaklarına değdi.

Yemin ederim ki hareketlerime ben karar vermiyordum!

Vücudum... bütün kontrolü ele geçirmişti sanki.

Dilimi yakalamak istercesine dudaklarının arasına aldı ve aynı anda ensemdeki eli diğer eli gibi belime gitti. Ardından sanki bir oyuncakmışımcasına beni kaldırıp kucağına oturttu.

Ceketim omuzlarımdan kayıp yere düşmüştü.

Dudaklarımız bütün bu harekette nasıl ayrılmamıştı?!

Bacaklarım iki yanında, bedenimse tamamen onun bedeninin üzerindeyken bu sefer aynı boydaydık. Ellerimden biri omzuna tutunuyor diğeriyse ensesinde saçlarını karıştırıyordu.

Sıyrılan elbisemle ellerini bacaklarımda hissettim.

Keşfedercesine onlara dokunuyordu.

Bense sarhoştum. Neye odaklanacağıma karar veremiyor, karşılık vermeye çalışırken sürekli duraksayıp öpüşüne kendimi kaptırıyordum.

Elleri bacaklarımda iyice yukarılara çıktığında istemsizce kendimi kastım ve onları kapatmaya çalıştım.

Bu hareketimi rahatsız olduğuma yormuş olacak ki öpüşü yavaşladı ve elleri durdu.

Oysa sadece heyecanlandığım için yapmıştım!

Yavaşlamasını fırsat bilerek bu sefer ben hızlandım ve sertçe onu öpmeye başladım. Aynı anda ellerimi üzerinden çekmiş onun ellerinin üzerine koymuştum.

Yukarılara biraz daha çıkmasını sağladım.

Kısaca onu durmaması için cesaretlendirmiştim.

Korkmuyordum...

İstemediğim bir şey yapmazdı.

Tutuşu yine sertleştiğinde ellerimi tekrar eski yerine koydum ve dudaklarını tadını daha da almak istercesine emerken saçlarını istemsizce çekiştirdim.

Bir anlığına da olsa içimden bunları hatırlayınca çok utanacağımı geçirmiştim.

Ama o an önemi yoktu...

Elleri elbisemin altından kalçamın iki yanında tam da kemiklerimin üstünde durduğunda öpüşü biraz hızlanmıştı.

Ve sonra bütün bedenimi ısıtacak bir şey yaptı.

Beni hafifçe havaya kaldırıp kendisine tamamen yaklaştırmıştı ve bu sefer bedenlerimiz tam olarak birbirinin üzerindeydi.

Bacaklarımın arasında, tam da orada sertliğini hissettim.

Ve kalçalarımdaki tutuşu beni kendisine bastırdı.

Titrerken donakalmıştım.

Hissettiğim sayılı şey vardı o an.

Heyecan, tutku ve istek.

Kendimi tamamen bu üç duyguya bırakırken onu öpmeye devam ettim ve yaptığı şeyi bu sefer ben yaptım.

Daha çok hissetmek istemiş, kendimi ona bastırmıştım.

Öpüşünün arasında fısıltıyla bir inleme çıktığında düşmemek için omzunu tüm gücümle sıkıyordum.

Oysa düşmeme imkan yoktu...

Sadece bilincimi kaybetmem olasıydı.

Kalbim hiç bu kadar hızlı atmış mıydı?

Dillerimiz birbirlerine ara ara dokunmaya devam ederken bu sefer kendimi tutmadan dudaklarına dişlerimi geçiriyordum.

Kalçamdaki elleri sertti.

Acı verecek kadar sert.

Ama acımıyordu. Aksine bana böyle davranması hoşuma gitmişti.

Hareketlerimiz bir ritim kazandığında ortalığa sadece iç güdülerimiz hâkimdi sanki. Kıyafetlerimizin alev almasından korkuyordum. Beni geriye çekiyor ve tekrar kendine bastırıyordu. Tekrar ve tekrar...

Ve ben de bu harekete uyuyor hatta karşılık veriyordum.

Orada, yani... oramda içten içe bir şeyler kıpırdamaya başladığında bir anda durdu.

Ve aniden dudaklarımız ayrılmıştı. Hiç duraksamadan; beni öpmeye devam ederken.

Gözlerimi açıp ona baktım. Nefes nefeseydim.

Beni bırakmamıştı. Elleri hâlâ sert bir şekilde kalçamın iki yanındaydı.

Ve o kısmım zonkluyor gibi hissediyordum. Aynı zamanda Rüzgâr... hâlâ oradaydı.

Başta olduğundan çok daha sert bir şekilde.

Dudaklarının loş ışıkta parladığını gördüm. Ve alnı çok hafif de olsa terle ıslanmıştı.

Bu görüntüyle dudağımı ısırdığımda gözlerime bakmayı bırakıp dudaklarıma baktı. Nefeslerimiz birbirine karışıyordu ve ben titriyordum. Adrenalin etkisini yavaş yavaş kaybederken utanç bedenimi samaya başladı.

Rüzgâr gözlerini dudaklarımdan çekmekte zorlanır gibiydi. Daha sonra dayanamıyor gibi gözlerini kapattığını gördüm.

Ve başını geriye attı.

Derin nefesler alıp veriyordu.

Tekrar bana baktığında, " Durmalıyım." diye mırıldandığını duydum. " Durmama yardım et yoksa kendimi kaybedebilirim."

Continue Reading

You'll Also Like

5.6K 346 38
Meyra olacaklardan habersiz arkadaşlarıyla buluşmaya gidecekti. Metroya doğru yürümeye başladı. Ama onu görünce olduğu yerde durdu, şaşırmıştı. Onu g...
73K 3.9K 42
Yaz bana, ne yazarsan yaz dokto? CS- derdime ilaç olur Musun dneiz doktor?
856K 28.2K 56
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!
25.4M 904K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...