ZEHİR (1)

By neslihan_gdk

14.4M 336K 79.9K

Eski adı DEĞİŞEN HAYATIM olan, 2014'te yazılmış kitap. *** "Alt... More

AÇIKLAMA
GEÇMİŞTEN...
1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. BÖLÜM
34. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36.BÖLÜM
37.BÖLÜM
38.BÖLÜM
40.BÖLÜM
41.BÖLÜM
42.BÖLÜM
43.BÖLÜM
44.BÖLÜM
45.BÖLÜM
46.BÖLÜM
47.BÖLÜM
48.BÖLÜM
49.BÖLÜM
50.BÖLÜM
51.BÖLÜM
52.BÖLÜM
53.BÖLÜM
54.BÖLÜM
55.BÖLÜM
FİNAL
2. Kitap, Veda ve Diğer Şeyler

39.BÖLÜM

164K 4.4K 1K
By neslihan_gdk

39. BÖLÜM

Ayaz ve babasının nasıl bir geçmişleri ve ilişkileri olduğunu bilmiyormuşum ve sanki birkaç dakika önce tartışmalarına şahit olmamışım gibi; sanki normal sevgilimin normal babasına basılmışız gibi o an hissettiğim tek duygu utanç oldu. Vücudumdaki tüm sıcaklık aniden yanaklarıma ulaşırken Ayaz'ın kucağından kalkabilmek için bileklerimi ellerinden çekmeye çalıştım.

Bileklerimi daha sert sıkınca canım yandı; acıdan nefesimi tutup ona baktım ama onun gözleri babasındaydı ve yine ne yaptığının farkında bile değildi. Alkolden dolayı kızaran gözleri akıtamadığı kanlar ile doluydu sanki.

"Ayaz..." dedim canımı yaktığını anlayıp beni bıraksın diye ama gözlerini babasından ayırmadı. "Ayaz!" dedim tekrar bu kez yüksek sesle. Transtan çıkmış gibi gözlerini bana çevirip hemen bileklerimi serbest bıraktı. Beni bırakır bırakmaz ayağa kalkıp Tuncay Meydan'a kaçamak bir bakış attım. Bir yandan da acıyan bileklerimi ovuşturuyordum.

"Artık doğru düzgün tanışmamızın vakti gelmişti," dedi Tuncay Meydan bana bakarak. İfadelerinde herhangi bir samimiyet yoktu yine ama ses tonu yumuşaktı.

Ayaz'ın babasının kahverengi gözlerine bakarken karşılaştığımız anları düşündüm: İlk karşılaşmamız Ayaz kendisini vurduğunda, hastanede olmuştu. O gün de bu şekilde yumuşak ses tonuna samimiyetsiz, soğuk bakışları eşlik etmişti. Pek iyi bir konuşma yapmamıştık; kısa ama gergin bir andı.

İkinci karşılaşmamız ise Ayaz Anıl'ı dövdüğü için yine emniyetteyken gerçekleşmişti. Anıl'ı tehdit edişini hatırlayınca ürperdim.

Birkaç dakika öncesini saymazsak bu da üçüncü karşılaşmamız oluyordu.

Ayaz'ın babası bana elini uzatınca en azından elini sıkmalıyım diye düşünerek öne atıldım ama Ayaz oturduğu koltuktan hızla kalkıp bana engel olmak istedi. Sarhoş olduğu için dengesini bulamayıp sendeleyince babası da benim gibi onu tutmaya çalıştı.

Ayaz alçak sesle, "Yaklaşma," deyince babası hemen durdu. Önce Ayaz'a sonra da masanın üstünde duran şişe ve bardağa baktı. Ben de Ayaz'ın dibinde duruyordum yine sendelerse destek olabilmek için.

"İçkiyi fazla mı kaçırdın?" diye sordu engel olamadığı sorgulayıcı bir tavırla. "Neden bu kadar içtin yine oğlum?"

Ayaz babasının sözlerini tepkisiz bir duruşla dinledikten sonra dudağı hoşnutsuz bir ifadeyle titredi. Gözlerini kısıp kısa bir an babasının yüzüne baktıktan sonra arkasını döndü; viski şişesini ve kristal bardağı eline aldı. Babasının gözlerinin içine bakarak bardağını tekrar doldurdu. İçkisini babasına meydan okuyan bir bakışla dudaklarına götürecekken babası uzanıp Ayaz'ın elini tutarak onu durdurdu.

"Daha fazla içme," dedi yalvarır gibi.

Ayaz, elinin üstünde duran ele sessizce baktıktan sonra elini sertçe geri çekip elindeki içki dolu bardağı duvara fırlattı. Bardaktaki içki duvara çarparken, kristal bardak tek parça halinde yere düştü.

"Dokunma bana!" diye bağırdı Ayaz babasının yüzüne. Gözleri alkolden dolayı mı kızarmıştı yoksa öfkeden mi bilmiyordum ama kan çanağı gibiydi. "Hayatımı mahvettin; parçalara ayırdın beni! Bari parçalarıma dokunma!"

Ben birkaç adım geride Ayaz'ın öfke patlamasını korkudan titreyerek izlerken babası bir suçlu misali gözlerini kaçırıp geri geri kapıya doğru yürüdü. Hiçbir şey söylemeden geldiği gibi geri gitti evden.

Ayaz neredeyse boş olan içki şişesini, babasının hemen arkasından kapıya fırlattı. Şişe, kapının önünde buz gibi dağılıp paramparça oldu.

"Sikeyim!" diye bağırdı kapıya doğru. "Keşke o orospu ile birlikte seni de gebertseydim!"

Ayaz'ın annesine küfür edişini duyunca ne hissedeceğimi bilemedim. Sadece yüzüne bakıp kaldım o an. Annesi bir anda Ayaz'ı ve babasını terk edip, hayat kadını olmuştu ama Ayaz'ın ne olursa olsun annesine o kelimeyi söylemesini beklememiştim hiç. Sarhoş olduğu için söylemiş olsa bile rahatsız etti beni ama kızamadım ya da bir şey de söyleyemedim.

Ayaz bana dönüp de yüzümün aldığı şekli görünce bu kez de bana sitem etmeye başladı.

"Doğru duydun," dedi öfkeyle. "Ne bakıyorsun öyle?" Duygularından kaçmak istediğinde hep yaptığı gibi alayla güldü yine. "Orospu çocuğuyum kızım ben! Küfür değil gerçek!"

Başını arkaya atarak sesli bir kahkaha attı. Neşeli bir kahkahadan uzak ürkütücü bir kahkahaydı bu. Renkli ışıkları karanlığı aydınlatan bir lunaparkta duyulan kahkahalar gibi değil, terk edilmiş bir şehrin paslı çocuk parkından duyulan huzursuz gıcırtı sesleri gibiydi.

Yanıma gelip omuzlarımdan tutarak beni sarsınca öfkeden deliye dönen gözlerine baktım.

"Sen de söyle bana hadi!" dedi beni hâlâ sarsarken. "Söyle! Orospu çocuğusun Ayaz de! Kork benden. Nefret et! Bana kötü şeyler yapabilirsin Ayaz de! Orospu çocu-"

Omuzlarımdaki ellerini itip yanağına bir tokat attığımda bağırmayı da beni sarsmayı da bıraktı. Başı hafifçe yana döndü ve öyle kaldı. Ben de hiç kıpırdamadan karşısında bekledim ne yapacağımı bilemeyerek. Kendine gelmesi ve susması için ani bür refleks olarak yapmıştım bunu ama şimdi donup kalmıştım.

"Git ve kendine gelip öyle gel," dedim azarlar gibi ama sesim de bacaklarım gibi titriyordu. "Duş mu alırsın yoksa uyur musun ne yaparsan yap ama kendine gelmeden aşağı inme!"

Başını ağır hareketlerle bana doğru çevirip bir an yüzüme baktıktan sonra arkasını dönüp yukarı çıktı. Ben ise uzun bir süre daha olduğum yerde donmuş gibi beklemeye devam ettim.

Keşke her şeye olumlu yönden bakabilen tarafımı öldürmeselerdi. Çünkü şu an olduğum yere çöküp ağlamaktan başka ne yapabilirim bilmiyordum. Ona tokat attığım için pişman değildim ama üzgündüm. Keşke annesine o sözü kullanacak kadar kötü bir hayatı olmasaydı ama tıpkı Ayaz'ın dudaklarından çıkan o söz gibi geçmiş de geri alınamıyordu.

Ayaz'ın arkasından bir süre daha boş boş baktıktan sonra içime derin bir nefes aldım ve dikkatimi dağıtacak başka bir şey yapmaya karar verdim. Önce Ayaz'ın babasının arkasından atıp kırdığı şişenin camlarını temizledim; sonra yerde tek parça halinde duran bardağı aldım ve mutfağa gittim.

Uzun zamandır mideme yiyecek bir şey girmiyordu ama aç da hissetmiyordum. Yine de sadece düşünmemek için yiyecek bir şeyler hazırlamaya karar verdim. Belki bu Ayaz'ın da ruh halini değiştirebilirdi.

Boş olacağını düşünerek buzdolabını açtım ama ağzına kadar doluydu. Bu ev hep kimsesiz gibi hissettirdiği için sanırım evin herhangi bir yerinde bir yaşam belirtisi olması beni şaşırtıyordu.

Menemen yapmak için gerekli malzemeleri çıkarıp dolabı kapattım. Domatesleri ve biberleri yıkayıp bir kaba koyduktan sonra bir tane soğan alıp doğramaya başladım. Yemek yapmak konusunda çok iyi değildim, bildiğim yemekler herkesin yapabileceği basit yemeklerdi. Yine de kafamı dağıtmayı başarıyordu.

Soğanı kestikçe gözlerim yanmaya başladı. Önce ufak bir sızı ile başlayan acı sonra gözyaşlarına dönüştü. Soğanı doğramaya devam ettikçe akan yaşların sebebi soğanın acısı mıydı yoksa yaşananların acısı mı ayırt edememeye başladım.

Bir an durup ellerimi tezgaha yasladım ve gözlerimi yukarı kaldırdım. "Neden bu kadar canım yanıyor?" diye sordum sessiz boşluğa.

"Canını yakan şeylerden kaçmayı bilmediğin için."

Ayaz'ın sesini duyunca korkarak yerimde sıçradım ve refleks olarak elimdeki bıçağı daha sıkı tutarak hemen arkama döndüm; bıçağı da Ayaz'a doğru tutuyordum kendimi korumak ister gibi.

Ayaz'ın hâlini görünce neredeyse bıçağı elimden düşürecektim. Sadece siyah bir kot pantolon giyiyordu; üstü çıplaktı ve saçları tamamen ıslaktı. Boynunda gri bir havlu asılıydı. Daha canlı bakıyordu ama mavi irisleri hâlâ kan içinde yüzüyor gibi görünüyordu.

Sanki karşımda yarı çıplak durmuyormuş gibi doğal bir şekilde, "Korkuttum mu?" diye sordu suçlu bir bakış eşliğinde.

Saçlarından akan bazı damlalar omuzlarına düşüyor ve kayarak vücuduna ilerliyordu. Elimdeki bıçağı biraz daha sıkarken istemsizce yutkundum. Yanaklarım birden ısındı ve sanki bir alev gözlerime kadar ulaştı. Soğanın sebep olduğu yaşlar yanaklarıma indi.

"Ağlıyor musun?" diye sordu aniden telaşlanarak. "Az önce söylediklerim- "

"Soğan doğruyorum," dedim anlamsız yüksek bir sesle. Susup kaşlarını çattı. "Yemek yapıyorum. Acıktın mı? Ben acıktım. Hadi yemek yiyelim!"

Bir süre çatık kaşları altında beni izledikten sonra yüzündeki telaşlı ifade değişmeye başladı.

"Yapmasan mı acaba?" derken dudakları gülümsemesini bastırmaya çalışır gibi kıpırdadı. "Çünkü bıçağı ya kendine ya da bana saplayacakmış gibi duruyorsun."

Vücut kontrolüm benden bağımsızlaşmış gibi bıçağı birden elimden bıraktım ve yere düştü. Hemen eğilip alacağımda Ayaz omzularımdan tutarak beni durdurdu ve geri kaldırıp bıçağı almama engel oldu.

"Dur dokunma," dedi. "Şişede kalan alkolü falan mı içtin sen ne bu halin?"

KARŞIMDA YARI ÇIPLAK VE ISLAKSIN AYAZ!

"Şişeyi kırdığını unuttun sanırım," diye lafı dokundurdum ve bir adım geri çekilip omuzlarımdaki ellerini çekmesini sağladım. Gözlerim çıplak vücuduna dokunmasın diye büyük bir çaba sarf ediyordum. "Kapıda ve duvarda izleri var eğer unuttuysan..."

"Kapıyı duvarı falan yalamışsındır belki," dedi muzip bir tavırla.

Az önce esip gürlememiş, sinir krizi geçirip babasının arkasından şişeler fırlatmamış ve karşımda annesine ve kendisine küfür edip benden tokat yememiş gibi espri yapışına ağzım açık bakıp kaldım bir an.

Savunma mekanizmasını çalıştırmıştı yine. Bir yandan bu duruma memnun olurken diğer yandan onun için endişelendim. Çünkü böyle bir kaçış hiç normal değildi. Yine de gözlerimi devirip eğildim ve yere düşen bıçağı elime aldım tekrar.

"Sen gelene kadar gayet normaldim," dedim. Tekrar tezgaha dönüp alev alan yüzümü gizlemeye çalıştım.

"Hımm," derken dudaklarını büzüp bir elini tezgaha yaslayarak yanıma yaklaştı. Eğilip yandan yüzüme bakmaya çalışırken ben yüzümü saçlarımın arkasına gizlemeye çalışıyorum. "Yani elini ayağını birbirine karıştıran ben miyim?"

"Hah!" diye ağzımdan bir ses çıkardım. Tam üstüne bastın Ayaz. "Ne alakası var şimdi?"

Yandan hafifçe güldüğünü görebiliyordum. "O zaman neden bana hiç bakamıyorsun?"

Soğanları rastgele doğramaya devam ettim, şu an elimi doğruyor olsam fark edemeyebilirdim. Ayaz da benimle aynı şeyi düşünüyor olacak ki uzanıp iki elimi de tutarak bıçağı ve soğanı bıraktırdı ve beni kendisine doğru çevirdi.

"Beni daha önce birçok kez çıplak görmüştün," dedi  yüzüme bakarak. Gözlerim fal taşı gibi açıldı. "Çıplak değil yarı çıplak!" dedim hemen savunmacı bir tavırla.

Yarım ağız güldü. "Tamamen çıplak mı görmek istiyorsun?"

"Ayaz!" diye sitem ettim ve ellerimi ellerinden kurtarıp ona vurmak istedim.

"Ne?" dedi eğlendiğini belli eden bir ses tonuyla.

Bir an gözlerim omzuna kaydı; kendini kafasından vurmaya çalışırken benim üzerine atlayarak son anda omzundan vurulmasına sebep olduğum yaranın izine baktım. O yaraya pansuman yaparken görmüştüm ilk Ayaz'ın vücudunu.

Sporcular gibi abartılı ve belirgin kasları yoktu ama yapılı bir çocuktu. Dark bir tişört giymediği sürece kasları belli olmuyordu mesela ama şu an tüm çıplaklığı ile gözlerimin önündeydi. Etkilenmemek elde değildi.

"Çok kötüsün!" dedim sonunda dayanamayarak. "Beni utandırmak çok mu hoşuna gidiyor?"

"Evet," dedi gülümseyerek. "Benimle ilgili hissettiğin her şey hoşuma gidiyor."

Her şey mi? Korkularım, endişelerim, kendime bile itiraf edemediğim nefretim...

"Git üzerine bir şey giy Ayaz," dedim gözlerimi kaçırıp. Ellerimi ellerinin içinden çekip tekrar tezgaha döndüm.

"Bırak yemek işini dışarı çıkacağız zaten," dedi. Kaşlarımı merakla çatıp tekrar Ayaz'a döndüm. Boynundaki gri havlunun bir ucunu tutmuş ıslak saçlarına sürtüyordu.

"Nereye gideceğiz?"

Bana bakarken aniden kararını değiştirdiğini önce yüzündeki ifadeden sonra sözlerinden anlayabildim. "Aslında sen gelme," dedi. "Ben Adnan şerefsizinin yanına gideceğim, evine. Gitmişken senin eşyalarını da alırız diye düşündüm ama sen gelmesen de olur. Ben hallederim."

Eşyalarım konusu beynimin bir köşesine geçip beklemeye alınırken Ayaz'ın neden Adnan'ın yanına gideceği merakım ve korkum öne çıktı.

"Neden gideceksin yanına? Gitmeyelim!" dedim panikle. "Bugün olanlardan sonra aynı sahneleri tekrar yaşamak istemiyorum Ayaz. Lütfen-"

Ayaz uzanıp iki elimi avuç içlerine alıp yüzüme doğru eğildi. "Sakin ol güzelim sakin ol," dedi beni yatıştırmaya çalışarak. "Olay çıkarmayacağım. Senin okul bursun ile ilgili görüşüp seninle ilgisini tamamen keseceğim sadece."

Tam olarak sakinleşmesem de durup düşündüm. Okul bursumu o adam ödüyordu bundan sonra ne olacağını düşünecek fırsatım olmamıştı. Düşünmem ve yeniden bir düzen oluşturmam gereken çok fazla konu vardı.

"Ne yapacaksın?" diye sordum şüpheyle.

"Konuşuruz sonra," diye kaçamak bir cevap verip ellerimi bıraktı. "Ben üzerimi giyip döneceğim. Gelmek istiyorsan sen de ceketini giy."

Ayaz merdivenlerden yukarı çıkınca düşünmek için kendime izin vermedim çünkü düşünürsem oraya gitmekten korkacağımı biliyordum. Doğradığım soğanları çöpe sıyırıp ellerimi yıkadım ve hemen ceketimi giyip Ayaz'ı beklemeye başladım.

***


"Bir karar aldım," dedim. Evden çıkmış Adnan Soysal'ın ve annemin yanına gitmek üzere yola çıkmıştık. Ayaz beni dinlediğini belli etmek isteyerek başını yana doğru çevirip bana baktı.

"Babamı arayıp onun yanına taşınıp taşınamayacağımı soracağım."

Ayaz kısa bir an hiçbir şey söylemedi. "Babandan nefret ettiğini sanıyordum," dedi sonunda. Babam ve Ayaz'ın pek hoş bir karşılaşmaları olmamıştı. Bunu o da hatırlamış olsa gerekti çünkü sesi bir anda düşmüştü.

"Hayat," dedim onuzlarımı yavaşça kaldırıp indirerek.

"Benimle yaşayabilirsin," diye bir teklif sundu Ayaz. "Babam eve fazla gelmez. Ya da Ece ve Engin'in yanına taşınabilirsin."

"Teşekkür ederim Ayaz ama bunun doğru olacağını düşünmüyorum," dedim kelimelerimi özenle seçebilmek için tane tane konuşarak. "En azından üniversiteyi kazanana kadar babam ile yaşamam herkes için daha doğru olacaktır."

"Gamze," dedikten sonra nefesini sesli bir şekilde dışarı bırakıp söyleyeceklerini tarttı sanki. "Çıkmaz sokaktaymış gibi hissediyor olabilirsin ama senin için hiçbir sokak çıkmaz olmasın diye tüm şehrin duvarlarını yıkarım. Beni anladın mı?"

Kucağına oturup boynuna sarılarak saatlerce ağlamak ve aldığım her nefeste ona teşekkür etmek isterken buruk bir gülümseme ile yüzüne bakıp elini tuttum.



***






Adnan Soysal'ın kapısının önünde durduğumuzda Ayaz'ın koluna tutundum. Dün akşam yaşadığım her bir saniye aylar öncesinde kalmış eski bir anı kadar buğulanmıştı ama acısı vücudumda taptazeydi.

Ayaz kapının ziline bastığında korkarak Ayaz'ın arkasına geçtim. Sanki o adam kapıyı açacak ve elinde kemeri ile direkt üzerime saldıracak gibi tedirgindim.

Kapıyı yardımcı kadın açtı, bize bir şey söylemesine müsade etmeden Ayaz kadını kolundan iterek içeri girdi; ben de Ayaz'ın ceketine yapıştığım için hemen arkasından eve girdim.

Adnan ve annem dün akşam olduğu gibi birbirlerinin dibine kadar girmiş televizyon izliyorlardı. Hiçbir şey yaşanmamış gibi!

Benim ne halde olduğumu, dün geceyi nerede, nasıl geçirdiğimi hiç mi merak etmemişti annem? Bu kadar mı önemsizdim artık onun için? Acıyla yutkundum ve Ayaz'a daha çok sokuldum.

Önce Ayaz'ı sonra da beni gördüler. Annem beni gördüğünde Adnan'ın kolunun altından çıktı. Ayağa kalkıp koşar adımlarla yanıma gelmeye başladığında Ayaz'ın arkasına iyice çekildim. Bu hareketimden sonra annem şaşırarak olduğu yerde durdu.

Adnan oturduğu yerden hiç kalkmaya tenezzül etmeden, "Ne işiniz var benim evimde? " diye sordu. Yüzü gözü yara içindeydi ama düşündüğümden iyiydi. "Dışarıda gezebildiğinize göre anlaşmayı imzalamış olmanız gerek," dedi Ayaz'ın arkasında saklanan bana bakmaya çalışarak. "Bu da bu eve bir daha giremeyeceğin anlamına geliyor. Def olun!"

"Korkma hemen," dedi Ayaz dalga geçerek. "Senin için gelmiş olsaydım şu an o koltukta böyle rahat oturabileceğini mi sanıyordun?" Başını yana çevirerek güldü. Tekrar Adnan'a döndüğünde tamamen farklı bir yüze sahipti. "Bugün değil ama bir gün." dedi ölüm randevusu veren bir katil gibi.

Adnan huzursuz olarak oturduğu yerde kıpırdanıp ayağa kalktı. Tedirgin oluşu ve Ayaz'ı bir tehdit olarak görüp ciddiye alıyor olması beni içten içe tatmin etmişti. "Ne istiyorsun?"

Ayaz cebinden dikdörtgen bir kağıt çıkarıp Adnan'ın yüzüne doğru savurdu. "Gamze için bugüne kadar harcamış olduğun tüm paranın karşılığı bu çek," dedi. "Okul için ödediğin para da dahil."

Şaşkınlıktan donup kalırken yerdeki kağıda baktım. "Ayaz hayır..." diye sessizce fısıldarken omzunun üstünden arkasına bakıp, "Şşt," diyerek beni susturdu. "Sonra Gamze. Şimdi git eşyalarını topla."

"Ama Ayaz..." dedim hâlâ şok içinde ne diyeceğimi bilemeyerek.

"Sonra dedim Gamze!" diyerek sertçe beni tekrar susturdu ve gözleriyle merdivenleri işaret etti.

Bir yerdeki kağıda bir Ayaz'a şaşkın bakışlar atıp merdivenlere yöneldim ve adımlarım birbirine dolanarak odama çıktım.

Kıyafetlerimi ve kitaplarımı iki bavula hızlıca topladıktan sonra bavulları merdivenin başına kadar taşıdım. Bu oda, bu ev hiçbir zaman bana aitmiş gibi gelmemişti. Bu yüzden sanırım odanın kapısını kapatırken içimde hiçbir burukluk yoktu.

Benim odamın tam karşısında Buket'in odası vardı ve kapısı aralık duruyordu.
"Orospu çocuğu! " diye küfür ettiğini duyunca merakla kapısına yaklaşıp aralık kapıdan içeri baktım gizlice.

Kapısının tam karşısındaki boy aynasının önüne geçmiş kendi kendine konuşuyordu. Elleri ile yeşil saçlarını karıştırıp incelerken yüzünde buz gibi bir ifade vardı. Serçe parmağının ucunda beyaz bir sargı sarılıydı.

"Melek Buket'e veda yani?" Odaya bir anda başka bir kız sesi gelince bir an şaşırıp aralıktan odanın içine bakındım ama kimse yoktu. Sonra yatağının üstünde duran telefonunu gördüm. "Aptal sarışınsın kızım sen. Olan yine sana oldu."

Buket sinirle telefonuna baktı. "Kapa çeneni sen de!" diye gürledi. "O Ayaz piçi olmasaydı o orospuyu parmağımın ucunda çevirecektim!"

Duyduklarımı anlamlandırmaya çalışırken kapının önünde nefesimi tuttum ve iyice kulak kabarttım. Benim hakkımda konuşuyorlardı.

Telefondaki kız alayla güldü Buket'e. "Elbiseni falan vermiştin değil mi?" diye sordu. "Aptal ve gereksiz bir plandı Buketcim kabul et. O kıza zarar vermek için güvenini kazanmaya çalışmana gerek yoktu ki hayatım. Direkt zarar verebilirdin."

Buket iyice öfkelenip telefonunu yatağın üstünden aldı ve kızın suratına kapattı.

Continue Reading

You'll Also Like

44 4 1
"Hayatına kimi aldığın, senin kararın değil, kader." [✓] Kurgu.
1.1M 41.7K 48
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Defne çocuk ruhlu biridir. Bir akşam canının sıkıntısı ile anonim bir uygul...
664K 44.6K 43
Çilek Alança Yıldırım mı yoksa Çilek Alança Saruhan mı demeliyiz? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek, ailesinin gerçek olmadığını ve küçük...
674K 44.8K 31
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...