Odelina

By Ejenor

645K 25.2K 2.4K

'' Korktuğun ve incindiğin halde uyanacaksın..'' ''Diller lâl olduğun... More

Odelina
1.Bölüm ''Giriş''
2. Bölüm ''Fare''
3. Bölüm ''Pireli Köpekler''
4.Bölüm ''Gizli işler''
5.Bölüm ''Hasta''
6.Bölüm ''Kara Ölüm''
7.Bölüm ''Hüzün''
8.Bölüm ''Kasaba'' Part - 1
9.Bölüm ''Kasaba'' Part-2
Bölüme başlamadan..ÇOK ÖNEMLİ!!
10.Bölüm ''Kaçırılış'ın ilk günü'' - Dayak
11.Bölüm ''Kaçırılış'ın ikinci günü'' - Anlaşma
12. Bölüm ''Bulunuş''
13.Bölüm ''Kulak Misafiri''
14.Bölüm ''Şok Etkisi''
Sürpriz ! ''Pireli Köpekler''
Bölüme Başlamadan Önce!
Watty Awards'14
16.Bölüm ''İçimdeki Şeytan''
17. Bölüm ''Hazz-ı güç''
Sevgili Okuyucularım ; Watty Awards
18. Bölüm ''Yanlış anlaşılma''
SON ROUND! ''Watty Awards'14 - YAZ''
19. Bölüm ''Baygınlık''
20.Bölüm ''Şüphe Tohumları''
21. Bölüm ''Güvensizlik Tuğlası''
22.Bölüm ''Ateş''
23. Bölüm ''Baş Kaldırı''
24.Bölüm ''ELVEDA''

15. Bölüm ''Atilla Toluktüge''

14.2K 696 111
By Ejenor

Vince suyu yudumladıktan sonra elini cebine attı ve küçük bir kumaşın içine sardığı uzun parıltılı bir küpeyi çıkardı. Bu küpeyi daha önce nerede gördüğümü biliyordum. Kumaşın içindeki küpeyi Perrel’e göstererek, keyifle sordu Vince:
‘’Yasmin, sanırım sende bu küpeyi arıyordun.’’

Kulaklarım duyduğu cümleyi reddetmek istiyor, kalbim ‘olamaz,olmamalı!’ dercesine hızla atıyordu. Düşünmekten bile hoşlanmadığım şey, karşımda duruyordu. Dün uyku mahmurluğuyla anlamlandıramadığım sahneler şimdi manalarını bulmuş, kelimelerini yakalamıştı. Perrel, Vince’in dedikleriyle süzülürken ben küçük dilimi yutmuş gibi kalmış, gözlerimi büyütmüş onları izliyordum. Rengimi belli etmek bana göre değildi. Kalbim ve beynim *Stalingrad Muharebesi’ne tutuşmuş, kalbimden 850,000 ölü duygu çıkarken, beynimden; 1,150,000 ölü mantık çıkmıştı. Kırıklığım bambaşka bir boyuta taşınmış, taçlandırılmıştı. Hüznüm, damlacıkları aşmış, denizlere ulaşmış, okyanuslara karışmıştı.

‘’Ah, Bay Mchardley..Teşekkür ederim.’’ Derken Perrel, samimiyetsiz bir şekilde utanmış görünüyor, yaptıklarını bana onaylatmak ister gibi hareketlerini abartıp karşımda bir drama sergiliyordu. Bir an için hayret ve keder dolu gözlerim Vince’in keyifli gözleriyle buluştu. Hemen gözlerimi kaçırdım. O kadar sevdiğim, üzerine gelecek kurduğum adam başka bir kadınlaydı. Ah Hayır! Başka bir kadınla değildi, Perrel’leydi. Akıllı olduğunu düşündüğüm bu adam, uçkur zevklerine müptela iç güdülerine karşı koyamayan birisinden başkası değildi. Bir an için içimde büyüttüğüm, özenle ördüğüm sevgimin bu adama yakışmadığını düşünmekten kendimi alamadım. İçimdeki sessiz savaştan bir çığlık yükseldi. ‘Hüznün boşa Otilla! Senin olmayan bir şeyi kaybedemezsin.’

Hayatımda en tatsız geçen kahvaltıydı. Gözlerimi tabağımdakilerden bütün yemek boyunca ayırmamamın bir sebebi de, gözlerimden hislerimin okunacağından korkmamdı. Bu defa soğuk ifadem bile bana zırhlanmaya yetmemişti. Art arda gelen olayların ve belki de yaklaşan aybaşımın verdiği duygusallıkla, bu defa maskem beni koruyamıyordu.
‘’Sen nasılsın Otilla?’’ dediğinde kendi iç harbimden sıyrılıp, gerçek yaşamın kollarına tekrar sarıldım. ‘’Teşekkür ederim Bay Mchardley, bugün daha iyiyim.’’ Zoraki bir gülümsemeyi yüzüme yerleştirip, tabağımla ilgilenmeye devam ettim. ‘’Siz nasılsınız?’’ nezaketen sorduğum soru boğazımı yakmıştı.
‘’İyiyim bugün, her şeyi geride bırakıyoruz sonuçta.’’ Gülümsedi. ‘’Yemeğiniz bittiyse artık yola çıkalım.’’ Diye de ekledi. Başımı onaylar nitelikte salladım.
‘’Bay Mchardley, Kusura bakmayın ama ben size yolculukta katılamayacağım, dün söylemeyi unutmuşum. Burada Bay Barbulet ile halletmem gereken işler var.’’ Dedi Perrel ve ardından bana döndü.
‘’İstersen şekerim, senin için gelebilirim. Hala gücünü toparladığını zannetmiyorum.’’ İçtenlikle alakası olmayan bir ilginin, ilgiyle de alakası yoktu.
‘’Teşekkürler Bayan Perrel, ben kendi başımın çaresine bakabilirim.’’ Birkaç gün bile olsa bu kadından uzak kalmak ruhumu ferahlatacaktı.
‘’Peki o zaman bayanlar, ben eşyaların yerleşip yerleşmediğine bakmaya gidiyorum. Önümüzde uzun bir yol var.Sizde ona göre hazırlık yapıp gelin.’’ Vince masadan kalktı, Perrel’de arkasından kalktı. Ve ben, hüzünlerim, fikirlerim, kederlerim,düşüncelerim ve duygularımla baş başa kalmıştım. Bu defa gerçekten kalbimin kırıkları batıyordu.
*
Perrel’i ve iki gün içerisinde yaşadığım aksiyonları geride bırakarak, şehre gidiyorduk. Şehir.Oraya gidince, bir an önce bir iş bulup, çalışıp, kendi paramı kazanıp Vince’in evinden ayrılmak istiyordum. Dört gün öncesine kadar, onunla aynı evde kalmak için iş bulmayı erteliyorken, şimdi ise bir an önce oradan ayrılmak için heves ediyordum. Çok mutluyken ve çok üzgünken sözler verme demiş birileri. Çok mutlu olduğumu hiç hatırlamıyorum ama çok üzgün olduğum birçok anım var. Hepsinde oturup geçmesini sessiz bir şekilde beklemiş, derdimi içime atarak kimseyi rahatsız etmeden kendi hüznümü kendi içimde yaşamış ve atlatmıştım. Bu defa yine aynı olacaktı. Daha çok içime kapanacak, belki daha az konuşacak, daha çok okuyacak ve daha çok hiç olacaktım. Bir alternatifim daha vardı. Ama o alternatifi değerlendirecek kadar güçlü olduğumu sanmıyordum. Tek istediğim şey, eve gidip odama kapanıp kendi duygularımı kendime haykırmaktı. Düşüncelerimin yoğunluğu arttıkça içime rehavet bastırıyordu. Düşüncelerim ve yaşadıklarımla uyuyakaldım.

Uyandığımda saat öğleden sonra olmuş, havanın soğukluğuna rağmen güneş bulutların arasından parıldıyordu. Daha gitmemiz gereken bir günlük yol olduğunu hatırlayınca huzursuzca kıpırdandım. Kıpırdanışım ani, belki de ters olduğu için karnım sızladı. Yüzümü buruşturdum.
‘’Bay Mchardley.’’
‘’Ne oldu Otilla?’’ diye hemen dönüt aldım.
‘’Acaba biraz mola verebilir miyiz?’’ Tuvalete gitmem gerekti. Belki de karnımın sızlaması başka bir şeye işarette olabilirdi. Zaten bütün olaylar üst üste gelmeliydi. Yoksa insanın direnci nasıl kırılırdı?
‘’Yarım saatlik yol üzerinde bir mola yeri yok. Yarım saat beklemek zorundasın Otilla.’’ Nefesimi verip başımı pencereden dışarıya döndürüp yolu izlemeye başladım.
‘’İşin çok mu acil?’’ diye tekrar sordu Vince.
‘’Bekleyebilirim.’’ Dedim. İçimden Vince ile konuşmak gelmiyordu. Bu saatten sonra birlikte olsak bile – ki bu büyük bir hayalden başka bir şey değildi- Perrel’e dokunduğu elleriyle bana dokunmasını hazmetmek çok zor olurdu.

Kısa bir mola sonrasında, yüzüme çarptığım su ve soğuk hava beni kendime getirmiş, bu tarz şeyleri düşünmekle hiçbir yere varamayacağımı bana hatırlatmıştı.
Yolculuk daha çok uzundu ve ben sessizliğimi koruyup, uyuyup uyanmaktan başka bir şey yapmayacağıma dair kendime söz vermiştim.
Ki öyle de yaptım. Şehre varıp, eve girene kadar tek bir kelime bile etmemiş, eve girdiğimizde de aç karnımızı doyurmak için mutfağa girip ufak tefek şeyler hazırlamak dışında bir şey yapmamıştım.
Kendi küçük bavulumu odama taşıyıp, direk kendimi sıcak suyun kucağına attım.
Su gibi olmak lazımdı. Devri daimin olmalı fakat akıp gitmeli. Asla bir şey için, bir an bile durmamalı.
Güzel bir uyku çekmek, ve ağlamak istediğim şeylerdi.
Uyumadan önce ağladım.
Şehre vardıktan sonra ki gün kendimi şartlamıştım. İş arayacaktım. Yüzümdeki morluklar ve yaralarla bana iş veren insanların az olacağını düşünsem de, burada daha fazla kalmak istemiyordum. Sabah kahvaltısında bunu dile getirdim.
‘’Bay Mchardley.Sizinle bir konu hakkında konuşmak istiyorum.’’ Ağzındaki lokmayı bitirdikten sonra sakince cevap verdi.
‘’Ne oldu Otilla?’’ Gözlerine bakmamaya çaba sarfederek konuşmaya başladım.
‘’Ben, size yük olduğumu düşünüyorum Bay Mchardley. Artık kendi başımın çaresine bakmam, kendi ayaklarım üzerinde durmamın zamanı geldi.’’
‘’Bana yük olduğunu düşünmeni doğru bulmuyorum Otilla. Sen bana annemden kaldın.’’ ‘sen bana annemden kaldın’ cümlesindeki maneviyat değil maddiyat gizliliğini bundan çok zaman sonra anlayacaktım.
‘’Sahiplenici olmanız çok hoş fakat bu benim istediğim bir şey. Bugün sizden sonra, bende çıkıp iş arayacağım.’’
‘’İstersen, sana bizim şirketimizde iş verebiliriz.’’  Tabi ki de ondan kurtulmak isterken ona daha çok batmayacaktım.
‘’Buna hiç gerek yok Bay Mchardley. Sizden iş istemiyorum. Sadece bu kararımı bilmenizin daha doğru olacağını düşündüm.’’ Diyerek kestirip attım. Masada daha fazla durup, onunla bulunduğum yakınlık çerçevesinde daha fazla kalmak istemiyordum.
‘’Size afiyet olsun.’’ Diyerek masadan kalkmaya yeltendim.
‘’Neyin var Otilla?’’ sorusu, hiç beklemediğim bir tepkiydi.
‘’Bir şeyim yok, sadece artık kendi kararlarımı kendim vermek istiyorum.’’ Bu yaptığım tamamen bir başkaldırı!
‘’Peki, senin için ne daha iyi olacaksa onu yap.’’ Elini salladı iki yana. ‘’Sen özgürsün, kimse seni tutamaz.’’Sandalyesine yaslandığında, ellerini arkasında birleştirdi. Ondan nefret ediyordum ama hala çok yakışıklıydı.
‘’Teşekkürler.’’ Diyerek masadan uzaklaştım.
Vince çıktıktan sonra yeni bir gün olacağı sevinci fakat bana bunları yapmak zorunda bırakılmanın hüznüyle evden çıktım.
Şehir büyüktü ve tam olarak nereye gideceğimi bilmiyordum. Önce çarşıya inip biraz dolaşmaya karar verdim. Birkaç yere girdikten sonra, bir terzi’nin camında aranan eleman ilanını görüp içeriye girdim.
Küçük ahşap dizaynı, eski olduğunu belirten kreme çalan beyaz perdeleriyle çok büyük bir yer değildi. Fakat temizliği ve mis kokulu ortamıyla titizliğini belli ediyor, elbiselerin ütülü asılış şekliyle de özenle yapılan bir iş olduğu açıkça belliydi. Kapıdan girdiğimde, kapının üst kısmında bulunan minik çanlar şangırdadı.
‘’Merhaba bayan’’ diye beni benim yaşlarımda, belki de benden bir-iki yaş daha küçük bir çocuk beni karşıladı. Garip aksanı ve genizden çıkan sesi, daha önce karşılaşmadığım için bana tuhaf gelmişti.
‘’Ben ilan için gelmiştim.’’
‘’Bir saniye hanımefendi.’’ Diyerek arka odaya seslendi.
‘’Atilla Bey, bir saniye bakar mısınız lütfen?’’ Eliyle bana bir dakika işareti yapıp içeriye girdi çocuk.
Orada tek kalmıştım, etrafa biraz daha göz gezdirdim. Gerçekten sevecen bir ortamdı. Burada işe alınsam hiç fena olmaz diye düşünmekten kendimi alamadım.
Çocuğun seslendiği yerden, Sık siyah saçları, esmer teni ve büyük vücuduyla, gayet yakışıklı sayılabilecek bir adam girdi. Tahmini 25 yaşlarında olduğunu düşünüyordum.
‘’Buyrun Hanımefendi?’’ dediği sırada onu süzmekte olduğumu fark ettim ve utançla bakışlarımı yere çevirip, kısa sürede kendi soğuk maskemi takarak konuşmaya başladım.
‘’İş ilanı için gelmiştim.’’
‘’Peki, hoş geldiniz Bayan. Ben Atilla Toluktüge.’’ Esmer yüzünde yer yer oluşmuş yanıklar, ve tezgahın üzerinden gördüğüm kadarıyla büyük ve nasırlı olduğunu tahmin ettiğim elleriyle, Vince’ten sonra gördüğüm en yakışıklı adam karşımda duruyordu.
‘’Bende Otilla Lesoli.’’ Dediğimde bir kahkaha patlattı. ‘’Özür Dilerim Hanımefendi. Daha önce adı Atilla olan bir bayanla karşılaşmamıştım.’’ Kaşlarımı çattım.
‘’Aslında ismim Atilla değil bayım. Otilla. O harfi ile.’’ Yüzüne mahcup bir ifade takınarak ‘’Özür Dilerim Bayan Lesoli, sizinle bir an için adaş olduğumuzu düşündüm de.’’
‘’Önemli değil Bay Toluktüge.’’ Ruhsuz bir ifadeyle ‘’Artık şu iş konusunu konuşabilir miyiz?’’ diye sordum.
Yan taraftaki tekli koltukları göstererek ‘’Tabi ki, buyurun Bayan Lesoli.’’ Dedi. Benim oturmamı bekledikten sonra kendiside oturdu ve konuşmaya başladı.
‘’Bayan Lesoli, biz uzun zamandır olan saygın bir terziyiz. Terzinin saygını olurmuymuş demeyin. Kimlere neler diktiğimizi görseniz şaşırırsınız. Biz bile bazen şaşırıyoruz. Açık sözlülüğümü bağışlayın. Bazen dilimi tutamam. Hadsizlik yaptıysam da size karşı tekrar özür dilerim. Daha önce bir iş deneyiminiz oldu mu?’’ Hızlı konuşmasına ve kelimeleri nazik söylemesine rağmen aksanı onu biraz kabalaştırıyor ve bu itici özelliği onu çekici kılıyordu.
‘’Hayır daha önce bir yerde çalışmadım Bay Toluktüge fakat bir evde yardımcı olarak çalışıyordum ve dikiş işleriyle de biraz ilgileniyordum.’’ Yine gülümsedi ve konuşmaya başladı ‘’Anlıyorum Bayan Lesoli, aslında bir çırak arıyorduk, bu tarz ayak işlerine bakacak falan, sizinde çıraktan pek farkınız olmayacak. ‘’ Cümlesine devam ederken, içeriye onun gibi esmer, uzun sırma saçlı, kahverengi boncuk gözlü, ilk bakışta insanın içinin kaynayacağı ufak tefek bir kız girdi. Kız tahminen benim yaşlarımdaydı, belki de bir iki yaş daha büyüktü. ‘’Merhaba, müşterimiz mi var?’’ diye sordu kız Atilla’ya. ‘’Gökçen, Bayan Lesoli’yle tanış. Artık burada çalışıyor.’’ Aslında bu kadar sevecen insanların arasında olmak beni gerçekten çok memnun etmişti. Karanlık havamın bulutlarını dağıtmış yine güneş ışıklarına izin vermişti. Kız elini bana uzatarak ‘’Merhaba, ben Gökçen Toluktüge. Burada çalışıyorum, Atilla’nın kız kardeşlerinden birisiyim.’’
‘’Otilla Lesoli’’ diyerek elini sıktım. Adımı duyunca direk abisine dönüp baktı. ‘’Sizin isimleriniz..’’
‘’Hayır, aynı değil.’’ Dedi Atilla. ‘’Bayan Lesoli’nin ismi O harfiyle başlıyor, Otilla.’’
‘’Öyle mi, ama çok benzer isimleriniz.’’ Dedi çabucak Gökçen.
‘’Siz Türk değilsiniz heralde?’’ dedi.
‘’Lütfen kardeşimin kusuruna bakmayın Bayan Lesoli. Biraz patavatsızdır’’ gülerek Gökçen’i kışkışladı.
Ortamın sevecenliğiyle kaynayan kanımla beraber Gökçen’in arkasından seslendim.
‘’Aslında Alman’ım’’ Bende gülümsemeye başladım.
‘’Öyleyse Bayan Lesoli, hemen yarın sizi burada görmek istiyoruz. Kusura bakmayın içeride ilgilenmem gereken birkaç dikim işi var. Yoğunuz bugün. Yarın geldiğinizde para konusunu konuşuruz.’’ İşler yine hızlı gelişmişti. Tek farkla. Bu defa benim isteğim doğrultusunda.
‘’Tabi ki Bay Toluktüge. İyi günler, Kolay gelsin.’’ Gülümseyerek dükkandan çıktım.
İşlerimin Hizansında gitmesi beni sevindirmişti. Moralim yerinde bir şekilde eve yürüyordum. Yürüken dükkan camlarına bakmayı es geçmiyor, keyifli olduğum için ifadesiz yüz maskemi takmıyor, yüzümde küçük bir tebessümle, yavaş yavaş yürüyordum.
Bu defa hava soğuktu, ama benim içim sıcaktı.

‘’Simon, bunu ona nasıl söylerim saçmalama! İki günde hamile kalınmaz. Foyamız ortaya çıkacak!’’
Bu tiz ve itici kadın sesini anında tanıdım.
‘’Başka bir fikrin var mı Yasmin? Eline bundan daha iyi bir fırsat geçemez.’’




NOT: *Stalingard Muharebesi: II. Dünya savaşı sırasında Almanya ve SSCB arasında geçen bir çatışmadır. Tarihin en kanlı savaşı olarakta bilinir. 

NOT2: Bu bölümü yazarken kabaran Milliyetçi damarlarım sayesinde yeni karakterimiz: Atilla ve Gökçen ortaya çıktı. Etnik köken bakımından kalabalık bir hikayemiz var ama belirlediğim kurgu'ya göre böyle ilerlemesi gerekiyordu zaten :) Ayrıca, Kendini Türkçülüğe adamış bir arkadaşıma bu bölümü özellikle ithaf ediyorum. @
Mehmetnar960 kendisi, benim gerçekte de arkadaşımdır. 'Toluktüge' soy ismi özel istek ayrıca. 

Umarım keyif alarak okuduğunuz bir bölüm olmuştur, çünkü ben sonlara doğru gayet keyif alarak yazdım :)
Yorumlarınız ve eleştirilerinizi bekliyorum :) 

OKUDUĞUNUZ İÇİN TEŞEKKÜRLER!

Continue Reading

You'll Also Like

LEYLA By gizemmgurbuzz

Historical Fiction

66K 6K 65
İskoçya'dan Osmanlıya uzanan destansı bir aşk...
algon By algon

Historical Fiction

30.4K 1K 35
Algonsuz hayat hayat mıdır lov
147K 6.2K 40
Sesiz bir ağıt yaktı genç kız yaşamına ve yaşayacaklarına. Onun adı olmuştu zaten uğursuz ama kızın bir suçu yoktu ki onun kaderi böyleydi. Adam içi...
4.4K 230 37
Bir tekfur kızı ve Beyoğlu