İyi Ki Geçtiler

By eflatungrisi

373K 9.5K 17.7K

Para mal mülk aşk şehvet tutku... İnsan neyi arzulardı bu dünyada ? Onu ? Aşk mıydı temelinde her şeyi yakıp... More

giriş
1 bölüm
2.bölüm
3. bölüm
4 bölüm
5.Bölüm
6.Bölüm
7. Bölüm
8.bölüm
9.Bölüm
10.Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13.Bölüm
14 bölüm
15 Bölüm
16. Bölüm
17.bölüm
18. Bölüm
19 Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. bölüm
24. Bölüm
25 Bölüm /açıklama
26.bölüm
28.Bölüm
29.Bölüm
30.Bölüm
31. bölüm
32.Bölüm
33.Bölüm
34. Bölüm
35. bölüm
36.Bölüm
37. Bölüm
38. Bölüm
39. Bölüm
40.bölüm
41.Bölüm
42. bölüm
43. bölüm
44. bölüm
45.bölüm
46. bölüm
47. Bölüm
48.Bölüm
49. Bölüm
50. bölüm
51( final)
/veda

27 Bölüm

7.4K 193 160
By eflatungrisi

"Kırmızı ışık arabalar için yanında karşılıklı akın eden insan kitlelerine takıldı gözüm. Hep bir koşusturma hep bir yerlere yetişme çabalası içerisindeydiler. Kimileri okula , kimileri işe, kimileri hastanede onu bekleyen eşine dostuna. Geç kalmaktan korkuyorlardı. Geç kalırsa eğer devamsızlığı olacaktı öğrencinin, emekçinin katı kurallı patronu herkesin içerisinde belki de onu rencide edecekti. Geç kalırsa eğer belki her şey için geç olacaktı refakatçı için. Hayat geç kalanları asla affetmezdi çünkü. Ama ben seni affederim baba. Geçte kalsan neden geciktin demem mesela, beklerken sıkılmam asla. Bugün canımı yakan şeyleri hatırıma gelenleri unutuveririm hemen. Kollarımı kesmem. Zehirlemem kanımı camı açıp saatlerce boş asfaltı izlemem ama sen yeter ki geçte olsa gel bana. Elimdeki sigara izmaritini söndürüp çöp konteynırına atıp devam ettim yoluma. Son senesinde olduğum o cehennemdeki son günlerimdi. Öyle okuldan eğitimden nefret eden biri değildim. Hiçbir zamanda olmadım. Aksine dahasını istedim bilginin eğitimin. Ama sözde disiplin bahanesi başta olmak üzere ela Gözlü anılarım olduğu için benim açımdan cehennem oluyordu okul. Arabalara inat beklemedim ışığı. Devamsızlık sürem dolmasına rağmen acele etmedim gitmek için okula. Kurallara sistemlere inat kendi dünyamı yaşıyordum. Kapkara dünyamı. "

Yorganı üzerimden atıp usul usul banyoya geçtim. Ilık suyu açıp kendimi suya attım. Belki 10 belki 15 dakika hiçbir şey yapmadan bekledim. Bedenende olsa kendime gelip fakülteye gitmem gerekiyordu. Bir hafta boşlamıştım zaten. Mersin'den döndüğümüz günden beri kendimi odam ve mutfak arasında gelgit yapmakla avutuyordum. Hakan, yanıma gelip beni sıkıp bunaltmamak için ders çıkışları görüntülü ve sesli aramalar yapıyordu. Defalarca kez gelmesini istesem de "zamanı var ""bir kere de sen gel bana " diyerek olayì şakaya vuruyordu. Bugün Fakültede ona kovuşacaktım.

Ela Göz meselesini kendi içimde derin kavgalara itsemde artık bu konunun kapanmasını ve konuşulmasını istemiyordum. Öyle de oldu. Kerem ben toparlanana kadar Ankara'da kendine bir otel ayarladı. Koray Ela Göz merağını sonunda içine atıp Eda'sıyla mutlu oluyordu. Yiğit görevleri yüzünden yeni bir eve Alya'yı taşımak yerine geçici bir süreliğine yanımıza yerleşti. Bizim açımızdan herhangi bir sorun veya değişiklik olmamıştı. Hayat. işte o durumları en karışık isimdi. Egemen'inin ondan beklentileri ve istekleri yüksekti. Hayat ise böyle hızlı adımlar atmaya hazır değildi. Sürekli bir iyi bir kötü durumda ilerliyordu ilişkileri. Bizim ilişkimizde 1 haftadır Ela Göz engeli vardı. Benim içimde onun rahat durmayacağına dair kaygılarımda bunu tetikliyordu.

Bornozu üzerime geçirip odama geçtim. Oldukça erken uyanmıştım. Kızlara güzel bir kahvaltı hazırlama fikri de çok cazip gelmişti bana. Üzerime Eda'nın elbiselerinden birini giyip saçlarımı özgür bıraktım. Rimel ve parlatıcı ile yüzümde gözümde hafif değişikler yaptıktan sonra sessizce mutfağa geçtim.

Patatesli omlet ve mis gibi sıkılmış kivi suyu hepimiz için harika olurdu. Patatesleri omlet için hazırlamaya başladım. Bir yandan da ocağa koyduğum yağa bakınıyordum. Patateslerle işim bitmiş onları pişmeye bırakmıştım
Buzdolabından çıkardığım kivileri güzelce soyup sıkılmaya hazır hale getirdim. Tüm işler bitince bende mutfaktaki minik aile masamıza kahvaltılıkları ve çatal bıçak takımlarını yerleştirdim.

İnsan sevdikleri için çıktığı yolda hiç yorulmuyordu bunu bir kahvaltı masası bile hissettiriyordu insana. Düşen çatalı değiştirme kırılan bardağı yerden toplayıp yenisini koyma yolumuza çıkan engelleri temsil ediyordu mesela. Ama sonunda rahat bir kahvaltıya ulaşmak için değiyordu.

Kahvaltı masasını hazırladıktan sonra sessizce hole geçip ayakkabılarımı cüzdanımı ve anahtarı alarak yavaşça kapıdan çıktım. Fırına doğru yola koyuldum. Sakin bir sokak vardı. Bu saatte nasıl sakin kalabilirsin dedim. Güldüm. Üstelik günlerden pazartesiyken. Kolumdaki saate baktım. 09.34. Demek ki insanlar çoktan gidecekleri yerlere varmışlardı. Kendimde güzel bir enerji hissettim. Belki de heyecandandır . Sonuçta fakülteye gitmek ve Bebek surat'a kavuşacak olmak yetiyordu heyecanlanmam için.

"Günaydın "

Fırıncının beni ilk kez gördüğü için mi yoksa beni ilk kez bu kadar neşeli gördüğü için mi şaşırdığına karar vermeyi es geçtim.

"Günaydın"

Gülümsedi. Şaşkınlığı attı biraz olsa da üzerinden.

" 2 ekmek alabilir miyim ?"

Beni kafasıyla onaylayıp tazecik ekmeklerden iki tane koydu keseye. Işte bu fırının en çok bu özelliğini seviyorduk kızlarla. Poşet değil kağıt kese kullanıyordu doğada yüzyıllarca yok olmayan sırf ucuz diye kullanılan poşetlerden her ne kadar nefret etsekte ne yazık ki alışverişte bizde kullanılmasına neden oluyorduk. Ama tüm bu yakıp yıkıp yok etmeye çalışanlara inat fırının sahibi bu konuda dikkatliydi. Öyle sürekli ağaç kesilmemesi içinde. Keseleri çoğu zaman geri getirmemizi rica ediyordu.
Ücreti ödeyip ekmekleri aldım.

" fakülteye geçerken bırakırım "

Koşarak fırından çıkıp kaldırım taşlarının kenarlarına basmadan yürümeye çalıştım. Çocukken de yapmaktan zevk aldığım şeylerden biriydi. Bunları yaparken kötü şeyler düşünmüyor yaşadıklarımı hatırlamıyordum. Apartman merdivenlerini koşarak çıkarken koray'ın kapısında durup zile bastım. Art arda uyanması adınaydı bu. Kapıyı açan Egemen olmuştu. Anlaşılan gece burada kalmıştı.

Hızlı hızlı sıraladığım cümleleri uyku mahmurluğu ile dinliyordu. O sırada arkasından koray belirdi. Anlaşılan o çoktan uyanıp ayılmıştı benim gibi.

"Günaydın Ef "

"Günaydın. Kahvaltı hazırladım sizde 10 dakikaya bizde olun. Bu hödüğe söyledim ama anlamadı. "

Kafasını sallayıp tatlı bir gülümsemeyle Egemen'i omuzlarından içeri çekti.

"10 dakikaya sizdeyiz"

Enerjik halim artık onu da şaşırtmıyordu. Çünkü bebek suratla birlikte benimle geçirdiği 3 aylık tatilde dolu dolu tanımıştı beni. Bende onu.
Onları gerimde bırakıp bizim kata çıktım. Sessizce anahtarı kilide yerleştirip gürültü çıkmamasına dikkat ederek mutfağa geçtim.

Son kez eksiklere bakınıyordum ki kapıda Alya ve Hayat belirdi. Anlaşılan sürprizimi görmüşlerdi. Neyse en azından bir şeylere müdahale etmemişlerdi .gidip kuzu kuzu giyinip gelmişlerdi.

"Günaydın Ef. Bu ne güzel kahvaltı böyle, Ellerine sağlık "

Alya'ya gülümsedim.

"Teşekkür ederim doktor Hanım, Edi yok mu ?"

Hayat huysuz adımlarla masaya oturup masadaki zeytine uzandı.

"Süsleniyor yine. Her sabah benden daha hevesli uyanmaya başladı."

O sırada eline vurup yapay bir şekilde kızdım ona.

" aşktandır Atarlı" diye de ekledim sırıtarak. O sırada Eda kollarını boynuma sarıp yanağıma sulu bir öpücük kondurdu.

" bana diyene bakın siz. Sürpriz kahvaltılar , elbiseler... ne o yoksa tüm bunlar bebek surat'a kavuşuyorsun diye mi ?"

Kendimi onun kollarından kurtarıp dönüp bende onu öptüm.

"Çok konuştun sen. Git kapıya bak hadi"

Güldü. Hatta kahkaha attı. Evimizde bu sabah bir bayram havası vardı. Ya da ben evimizin bu halini ilk kez hissetme zahmetinde bulunmuştum.

"Ama daha kapı.."

O sırada zilin sesi yankılandı. Ayaklarını vura vura gidip kapıya baktı. Kimin olduğunu bir bilse.... bana teşekkür ederdi. Ya da küfür ederdi. Neydi onun en büyük küfürü.
Heh.
Tavuk götü

°•○●°•○●°•○●

Otobüsün arka koltuğunda iki kişilik yer bulmuştuk. Kulaklığı takıp kafamı cama koyup şarkının beni sürüklediği yüreğimin dokunması güç yerlerine doğru uçsuz bucaksız bir yolculuğa çıktım diğer özel araçlar otobüsler minibüsler sürekli bir yerlere gitme çabasını sürdürüyordu. Otobüs kalabalık olduğu için çoğu duraklara uğramıyordu bile yine öyle bir durağı geçerken bizim fakülteden adını Enes diye hatırladığım çocuğu gördüm. Çaresizce giden otobüsün ardından bakıyordu. Hızla yerimden kalkıp Hayat'ı ezerek insanların arasından şoföre bağırdım.

"Durur musun lütfen ? Şoför Bey "

Adam ne yapmaya çalıştığımı anlamak istediği için sağa çekmişti. Aslında yasak olan bir davranış gerçekleştirmişti.

"Biraz bekler misin rica etsem ? "

Hayat beni engellemek istercesine kolumu tutunca ona dönüp rica ettim.

"Beni bırak ve otobüsü ben gelene kadar hareket ettirme olur mu ?"

Kafasını olumlu anlamda salladı. Geç kaldıklarını ne yaptığını sorgulan mırıltılar duydum inerken otobüsten. Sonra koşarak durağa ilerledim.

"Enes ? "

Umarım adın Enes'tir umarım.

"Adım Enis"

Neyse en azından yaklaşmıştım.

"Hadi okula gidiyoruz "

Onun daha hızlı hareket ettirmek için tekerlikli sandalyesini sürmeye başladım. Bir iki dakika almıştı otobüse ulaşmamız.

"Lütfen biraz yer açabilir misiniz? "

Bazıları seve seve bazıları istemeye istemeye ricamı kabul etmişlerdi.
Bende Enis'i kendi oturduğum koltuğa yerleştirdim ve tekerlekli sandayesini güvence altıma alıp yola devam etmesi için şoföre seslendim.Bu hareketim Hayat'ı hem sinirlendirmiş hemde mutlu etmişti.

Eğer bizden önceliği olan insanların bu haklarını görmezlikten gelmesek. Onlara değer verip bizden olduklarını kabul görmüş olsaydık bugün kimse hiçbir yere geç kalma korkusuna düşmezdi. Dünya da bu davada yalnız kalsam da ardından koşacağım. Çünkü bazı davalar cesaret ve teklik isterdi.

"Seni tanıyorum. Geçen dönem okulda çok konuşuldun. "

Kim bilir nasıl bir konuşulmaydı bu ? Hakaret bol uydurma ya da tam olarak masum eleştiri dolu cümle içeriklidir.

"Öyle mi ? İnan onları bile duyamayacak kadar yoğundum. "

"Adın Elvan Elif'di sanırım? "

Kafamı sallayıp onu onayladım. Ben onun adını zar zor hatırlamışken o benim adımı bir kere de söyleyince anlaşılan konuşmalar baya masaya yatırılmış konuşmalardı. Doğrusu merak etmiştim .

"Teşekkür ederim . İnan biraz daha bekleseydim. Geri dönecektim. Nasıl bu kadar iyisin ?"

Bu sorusu bana komik gelmişti. İyi olmak diyordu bu yaptığıma ; oysa sadece hakkı olana ulaşmasını sağlamıştım. Bu kadar soyutlanmış olamazlardı. Ufak engelleri büyük sevgileri vardı hepsinin. Bir süre Enis'i inceledim. Yeşil gözleri beyaz teni vardı. Biraz yorgun baksa da güler yüzü her şeyi silip atıyordu. Halinden memnun yaşama hevesiyle dolu birine benziyordu. Onu birkaç kez fakültenin bahçesinde birkaç profesörle sohbet ederken görmüştüm. Yaşından büyük insanlarla sanki onlar kadar tecrübesi olmuş gibi konuşuyordu.

"Olması gerekeni yaptım Enis. Senin hakkın bu. "

Susup öylece yüzüme baktı. Hayat bir yandan telefonu ile oynarken diğer yandan bizim sohbetimize kulak veriyordu. O sanki dikkat çekmemizden pek hoşlanmamıştı.

"Tamam Alya Tamam"

Telefonu kapatıp sıkıntıyla nefesini dışarı verdi.

"Akşama evde yokmuş yemekleri hazırlamış. Gürültüsüz bir akşam geçirin dedi."

Ona gülümseyip otobüs fakülte durağına yaklaşmadan durması için düğmeye bastım. Bir süre sonra Enis'in tekerlekli sandalyesine yerleşmesine yardım edip otobüsten inmek için insanlardan müsaade istedik. Büyük bir otobüs savaşından sonra eksiksiz fakültenin önünde nefes alma fırsatımız oldu. Turnikeleri geçip bahçeye ulaştık.

"Tanıştığıma memnun oldum Elvan. Teşekkür ederim her şey için. "

Elimi omzuna koyup ona güven ve destek verdim. Hakan'la birlikte ataklarımı kontrol edebiliyordum. O yüzden Enis'e karşı bu kadar rahat davranabilmiştim. Hakan bana inanmayı ve başarabilme yollarını kazandırmıştı. Sahi acaba neredeydi ?

"Asıl ben tanıştığıma memnun oldum. Ve rica ederim."

Gülümsedi ve garip bir soru sordu.

"Ne zaman istersem ve istersen görüşebiliriz değil mi?"

Ona usul usul kafa sallayarak cevap verdim. "Tabi" demekti bu. O sırada birisinin gözümü kapatması ile en başta korksam da ellerimi , gözlerimi kapatan ellerin üzerine koyunca her zaman soğuk ellere sahip bebek surat olduğunu anlamıştım. Tabi bir de koşarak geldiğinden nefes nefese olmasından tanımış olabilirim.

"Bebek surat"

Ellerini gözlerimden çekip beni sıkıca kollarına sardı. Ne kadar özlediğimi kollarının arasında ciğerlerime çektiğim eşsiz kokusuna doyamamaktan anlamıştım. Bir haftalık gergin bir süreci geri de bırakmıştım. Öyle ki ikimizde tüm olanları yok sayabiliyorduk.

"Siz birlikte misiniz ? "

Enis'in sesiyle birbirimizi sarmayı bırakıp ona döndük.

"Ben sadece dedikodu olduğunu düşünmüştüm. "

Hakan bir kolunu omzuma atıp beni kendine çekti. Saçlarımın üzerine küçük bir buse kondurdu ve meraklı gözlerle cevap bekleyen Enis'i daha fazla bekletmedi.

"O zamanlar dedikoduydu. Bu arada Hakan ben "

O sıcacık gülümsemesini Enis'e de bağışladı. Enis şaşkınlığı geride bırakmakla meşguldü. Bu sıcaklığı hissetmiş olamayabilirdi.

"Biliyorum. Bende Enis"

Onların bu tatlı tanışması izlemeye dalmıştım ki Hakan'ın gözümün önünde elini şıklatmasıyla kendime geldim.

"İlk günden bu kadar dalma derim. Hem sen ne diyordun telefonda ? Bu ayrı kaldığımız bir haftayı telafi edeceğim. Bir yerden başla "

Tatlı gülümsemesine gülümsemeyle karşılık verdim. Gülümsemelerimizin dili ayrıydı. Başka lehçede başka bir ırka ait gibi.

"Merak etme sen. Bir şeyler var zihnimde. Ama önce bir kahve ?"

Elimi avuçlarının içine alıp benimle aynı hizada yürümeye özen gösterdi.

"Kahve teklifiyle iyi bir giriş yaptın huysuz"

Bazen kendimin mi saçlarımın mı huysuz olduğunu anlamasam da ondan duyduğum her huysuz kelimesi içimde geleneksel kelebek dansını sahneye sunuyordu.

"Kelebeklerimden yakala adam beni, tut ve bir günlük ömürlerine ömür katmak istercesine öp kanatlarından. En çok eksik kaldığı yerden sar onları. "

°•○°•°•○

"İnan bana sana bu kadar alıştığımı fark etmemiştim"

Elindeki bardağı yavaşça yere bırakıp oturduğu yerde biraz dikleşti. Duydukları gururunu okşamıştı belli. Benim kalbimi okşayan sevgisini görmezden geliyorum birazcık.

"Alışmak güzel. insan sevmeye alışır beklemeye alışır. Eğer alışmak kelimesi varsa ve bu iyi bir şeye alışmaksa birde. sanırım bir sıfır ben öndeyim "

Hep mütevazi hep iyi hep fedakâr bir adam olarak mı kalacaktı? Hiç mi onunda ben artık yoruldum diyeceği günleri olmayacaktı?

"Piknik fikri sanki telafi için iyiydi."

Bu duyduğumla birlikte aslında doğru yolda ilerlediğime kanaat getirip Oturduğum yerden kalktım. Ve elimi uzattım.

"Bebek surat ve huysuz saçlı kız 'ın hikayesi doğum günü partisinden sonra uzatılan bir elle başlamıştı. Aşk eli , yardım eli, en dipten çekip çıkartma eliydi. Bir el ne çok şeylere kâdirdi. "

"Ama ben sıkıldım. Bence biraz yürüş parkuruna doğru ilerlesek mi?"

Elimi sıkıca tutup bir kerede kalkmayı başardı. Ve o güzel gülümsemesini yine yüzüne yerleştirip beni kendine çekti. Böyle göğsünde yürümek nefes almak yemek yemek uyumak, kısacası yaşamak istiyordum. Saçlarım yine huysuzluk yapmıştı o sırada gözümün önüne savrulanı mı ararsın ? Bebek surat'ın kolunun altında kalanı mı? Yüzümdeki acıyı fark edince kolunu biraz kaldırıp rahat bıraktı huysuz saçlarımı. Bende gözümün önündekileri kulak arkama sıkıştırıp yürümeye hazır hale geldim.

Her seferinde sorguluyor anlamlar yüklüyor, bazen şükürler bazen dualar ediyordum onun yanındayken. Biraz kendime kızıp biraz ona sustuğu için bu kadar beklediği için kızıyordum. Ama daha önce gelse bu kadar olur muydu ? Sormadan da edemiyorum. Zamanı bile ayarlayan adamdı o.

"Biraz daha anlat kendini bana. Daha fazla sen istiyorum zihnime, daha önemlisi de kalbime. "

Sorusuyla düşüncelerimi geri de bırakıp kafamı hafifçe yukarı kaldırıp ona baktım. Gözleri gözlerimi bulduğunda gerçekten doyumsuz bir adam olduğunu anladım. Sevgiye sevmeye inanca, zamana doyumsuz bir adamdı.

"Sen sor o zaman. Nereden başlamam gerektiğini bilmiyorum ve bir şartım var "

Dudaklarını hafifçe saçlarıma dokundurup konuştu.

"Nedir o şartın ? "

Kafamı göğsünden kaldırıp koluna girdim. Ve o şekilde ilerledik parkura.

"fırsat buldukça sırayla anlatacağız hikayelerimizi hiç olmadı bir anımızı. "
Güldü. İkimizin duyacağı şekildeydi ama tüm hücrelerimde hissettim. Önce biraz düşünür gibi baktı. Ölçtü biçti ve parmağını şıklattı.

"Olur"

Bu güzel sohbetimiz bize geldiğimiz yerin farkına bile vardırmamıştı. Parkurun güzelliği etraftaki insanlar. Yenimahalle'nin güzel kalpli insanları kiminde saadet kiminde neşe. Birinin elinde sigara belki bir kare fotoğraf... ne çok hikaye ne çok dünya vardı. Her insanın kendine has bir dünyası vardı. Benim içinde her dünyanın kendine has insanı. Ve benim birden çok dünyam. Içine sığdırdıklarım kalbime sığdırdıklarımı kabul eder miydi ? Ya da dünyama alışırlar mıydı ? Diye ertelediğim güzel olan her şey bir tokat misaliydi şu andaki huzuruma.

"Sana babanı sormak istiyorum."

Nabız yoklar gibi bir tonda kurduğu cümle beni biraz gülümsetti.
Bana onu soruyordu. Her şeyi kaybetmeye ondan başladığım adamı. Kelime olarak var ama aslında hiç olmayanı.

"Mesela nerede ne yapıyor neden uzaksınız ?"

Uzakta.
Ne yaptığını bilmiyorum
Ve biz hiçbir zaman yakın değildik
Kalbi hep bana uzak yüreğinin yoluna düşmez yolum. Acımı hissetmez bana karşı hep felçli solu.

"Nerede bilmiyorum. Ne yaptığını en son 17 yaşımda bir kadınla yediği yemekte gördüm. Ve biz babamla hep uzaktık bebek surat. Ben hiçbir zaman varlığını hissedemedim. Yanımızda olduğu zamanlarda bile. "

Bana acıyarak bakmasını, benim için üzülmesini istemiyordum.

"peki kız kardeşin onunla da ilişkisi böyle miydi ? "

Emine Mersin'deyken babamla övgü ile bahsedince haliyle bu soruyu sormayı aklına koymuştu. Ona okul bahçesinde bu süreçte birbirimizi tanıyalım kör olmayalım dediğim geldi aklıma. Hiçbir detayı atlamayan zamanı ayarlayan adamdı Bebek surat.

"Bir erkek kardeşim var en küçüğümüz senede bir kere onu getirir annemin yanına emine ve onunla aralarındaki bağ çok güçlü. Bizim bağımızın neden zayıf olduğunu sorma bende bilmiyorum."

Parkurda önümüze çıkan 3 yaşlarında paytak bir çocuk böldü konuşmamızı. Bizi görünce önce korktu sonra geri geri giderken minik ayakları birbirine dolanıp poposunun üzerine hafifçe oturuverdi.

Hakan benden önce eğilip küçük hanımı yerden kaldırdı ve kucağına aldı. Ona ışıltı ile gülümseyince ufaklıkta kendini sevdirme çabalarına girdi. Hakan'ın saçlarından tutup çekiyordu ve Hakan'da canı yanmış gibi sesler çıkarınca gülüyordu. Uzanıp elini tuttum küçük hanımın. Sulu bir öpücük kondurdum yanağına. Beni pek sevmemiş olmalı ki kafasını Hakan'ın omzuna gömdü.

"Seninde saçların huysuz mu ?"

"Seninde kocaman bir kalbin var mı ?" Diye sordu küçük kıza. Biraz bana benzetmek istedi.

O sırada bize doğru endişeyle koşan 30lu yaşlarında bir adam girdi görüş alanıma. Korkmuştu hatta belki de delirmek üzereydi.

"Kızım, neredesin sen ? Baba çok korktu. Sen öcü müsün babayı korkutuyorsun? "

Küçük, çok sevdiği Hakan'dan ayrılmadan bildiği belki de tek kelimeyi söyledi.

"Öjü "

"Endişeye gerek yok. Ufaklıkta huysuz biri anlaşılan. Sağ salim buldunuz işte "

Hakan'ın ufaklığın babasını sakinleştirmeye çalışmasına gıpta ile baktım. Gerçekten gözümde mükemmel bir adam olma yolunda hızla ilerliyordu.

"Teşekkür ederim. Hadi kızım hadi melek rahat bırak ağabeyini. gidelim."

Melek , Hakan'ın yanağına sulu bir öpücük kondurup babasına doğru atıldı. Babası bizimle vedalaşıp kızına söylene söylene yoluna devam etti.

"Ben senden gidiyor muyum melek ? Sen ne için gidiyorsun benden ?"

"Ben senden gittim mi baba ? sen neden ısrarla indin her durakta ? Evladını unuttun ya minübüste belki bir metro köşesinde..."

Bir süre giden meleği ve babasını izledim olduğum yerde. Aralarındaki o bağ adına ne derler bilmezdim. Hissetmediğim şeyi bilmem mümkün değildi. Ama güzel bir pamuk şekere hatta o hiç anlamadığım ve hep içimde ukte kalan mavi uçurtmaya benziyordu.

Sonra beni kendine doğru çekip yine kolları arasına sıkı sıkı alan Hakan'la birlikte kendime geldim. Gözlerimin buğusu gözyaşlarımın sıraya girdiğinin sinyalini verdi bana. O da hissetti belli ki.

"Ben huysuz saçlı kız'a eksik kaldığı her şey olamaya yemin ediyorum şu anda. "

Gülümsedim. O sırada Hakan ağır adımlarla yürümeye tekrardan başladı.
Ve bende ina ayak uydururken içimden geçenleri söyledim ona.

"Peki ilk olarak mavi uçurtma ol bebek surat"

Continue Reading

You'll Also Like

16.7K 5.5K 16
"Marissa bakireliğini kayıp etmen gücünü yok eder!" Dehşet içinde aynadaki yansımama bakarken neden bütün gücümüzün lanet olasıca bir bakirelik üze...
1.4M 78.5K 39
"Hayır baba bu sürüden kimseyle evlenmeyeceğim! Beni dövüşte yenemeyen erkeği, kendime eş diye almam ben!" ( +18 sahneler içerir.)
11K 1.6K 20
[Tamamlandı] Lal: Pars, beni sevmen için daha ne yapabilirim? Lal: Beni ne zaman seviceksin? Lal: Söylesene, at gözlüklerini çıkartıp ne zaman görece...
23.3K 2.4K 38
"Bu kaderimizde var," dedi. "Kader bizi hep bir arada tutacak." (16 years old,2)