ZEHİR (1)

By neslihan_gdk

14.4M 336K 79.9K

Eski adı DEĞİŞEN HAYATIM olan, 2014'te yazılmış kitap. *** "Alt... More

AÇIKLAMA
GEÇMİŞTEN...
1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. BÖLÜM
34. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36.BÖLÜM
37.BÖLÜM
38.BÖLÜM
39.BÖLÜM
40.BÖLÜM
41.BÖLÜM
42.BÖLÜM
43.BÖLÜM
44.BÖLÜM
45.BÖLÜM
46.BÖLÜM
47.BÖLÜM
48.BÖLÜM
49.BÖLÜM
50.BÖLÜM
51.BÖLÜM
52.BÖLÜM
53.BÖLÜM
54.BÖLÜM
55.BÖLÜM
FİNAL
2. Kitap, Veda ve Diğer Şeyler

17. BÖLÜM

296K 5.8K 1.7K
By neslihan_gdk

17. BÖLÜM

Dolabımın karşısında kıyafetlerime bakarken bir yandan da Ebru ve Çınar ile dün gece kurduğumuz gruptaki konuşmaları okuyordum. Nihayet bir film seçmişlerdi ve bugün üçümüz birlikte sinemaya gidecektik.

Tam gruba bir şey yazacakken telefonumun ekranında Annem arıyor yazısı belirdi. Dün gece Adnan Bey ile birlikte annem de hastanede, Buket'in yanında kalmıştı. Telefonum çalmaya devam ederken birkaç saniye ekrana baktım boş boş.

"Efendim?" diyerek açtım telefonu kısa bir bekleyişin ardından, omuzlarımı düşürerek.

"Günaydın canım," dedi annem. Tuhaf bir şekilde samimi gelmedi bana bu sevgi sözcüğü ve aramıza giren bu soğuk his canımı sıktı. "Biz hafta sonu hastanede kalacağız haber vermek için aradım seni. Yemeklerini ye, dersine çalış, kendine dikkat et tamam mı?"

Annemi boş bir ifadeyle dinlerken dolabımda rastgele bir elbiseme diktim gözlerimi ve konuşmasını bitirmesini bekledim sessizce.

"Tamam," dedikten sonra telefonu kapattım. Buket'in nasıl olduğunu merak ediyordum ama sormak da gelmemişti içimden. İyi olduğunu düşünmek istedim sadece.

Fazla vaktim kalmadığı için askılı, bordo renkli, salaş ve oldukça gündelik olan elbisemi askıdan alıp yatağımın üstüne attım. Üzerimdekileri çıkarıp altıma siyah külotlu çorap giydikten sonra bordo elbisemi giydim.

Saçlarımı her gün yaptığım gibi yine açık bırakıp sadece buklelerini şekillendirdim. Okula giderken makyaj yapamıyordum ama bugün sade bir göz makyajı yaptım. Solgun görünen dudaklarımı biraz renklendirdim.

Sütlü kahve rengi, delikli örgü ceketimi üstüme giyip siyah kalın tabanlı, bağcıklı botlarımı ve siyah küçük çantamı elime alıp odamdan çıktım.

Otobüs durağına doğru yürürken Çınar ve Ebru'ya haber vermek için gruba evden çıktığımı yazdım. Öğle saatleri olduğu için olsa gerek ekim ayında olsak da hava sıcaktı. Otobüs diğer günlere göre daha az kalabalıktı, hatta oturacak bir yer bile buldum.

Otobüse bindikten kısa bir süre sonra çantamın içime attığım telefonum çalmaya başladı. Çınar ya da Ebru olduğunu düşünerek telefonumu çantamdan çıkardım ama Ayaz arıyordu.

Beni arıyor olmasına hem şaşırıp hem de heyecanlanırken hafifçe öksürerek boğazımı temizledim. Beni sık sık arayacağını düşünmemiştim hiç. O tarz biri değildi çünkü Ayaz.

"Efendim?" diyerek cevap verdim. Otobüsün gürültüsünden sesini zor duyduğum için bir elimle diğer kulağımı kapattım.

"Neredesin?" diye sordu, pek de hoş olmayan, sinirlenmeye hazır bir tonlama kullanarak.

"Otobüsteyim," dedim yavaşça. Neden sinirli gibiydi anlayamadım. Belki de yanılıyordum. "Ebru ve Çınar ile film izleyeceğiz."

"Benim neden haberim yok Gamze?" Bu kez sesindeki sinir şüpheli değil gerçekti.

Aşk konusunda biraz fazla hayalperest olduğum için daha önce hiç ilişkim olmamıştı. Bazıları 18 yaşına kadar hiç ilişkisi olmayan birine uzaylıymış gibi bakıyordu ama bana oldukça normal geliyordu. Ne zaman birinden hoşlansam aklımdan birçok artı ve eksi yönler geçiyordu ve en sonunda eksi yönler ağır bastığı için artı yönleri tamamen yok sayarak bir ilişkiye başlamıyordum.

Ayaz'ı tanıyınca artılar ve eksiler önemsizleşti, hiçbir şeyi düşünmeden birini sevebileceğimi ve tek önemli şeyin kalbimdeki his olduğunu fark edebildim.

Bu yüzden bir ilişkide nasıl davranılması gerekir onunla öğrenecektim.

"Sana haber vermem gerektiğini düşünmedim," dedim dürüst olarak. "Yakın arkadaşlarımla film izleyeceğim sadece."

Kısa bir sessizlik oldu ve bu sessizlikte yüzünden geçen ifadeleri merak ettim. Kızmış mıydı? Ona haber vermedim diye üzülmüş müydü yoksa?

"Yakında öğrenirsin," dedi ve telefonu yüzüme kapattı.

Telefonun kapanma sesini duyunca bir an inanamayıp ekrana baktım gerçekten kapatmış mı diye. Neydi bu şimdi? Niye böyle gereksiz bir ayrıntıyı haber vermem gerekiyordu ki? Onu da mı çağırmalıydım acaba? Eminim gelmezdi. Telefonumu tekrar çantama koyarken içime bir sıkıntı yayılmıştı çoktan.

***

Çınar ve Ebru AVM'ye benden önce gelmişlerdi; Ebru'yu arayıp geldiğimi haber verdim. Sinemanın olduğu katta buluşmaya karar verdik. Yanlarına gittiğimde Çınar kolundaki saati inceliyor Ebru da yanında bir şeyler söylüyordu. Çınar bol bir kot pantolon ile yine üzerine bol gelen gri bir kapüşonlu giymişti. Ebru ise onu çok tatlı gösteren açık mavi bir kazak ile siyah dar kot giyiyordu.

"Gerçekten beğendin mi bu saati?" diye sordu Ebru ben yaklaştığımda. "Ben bunu beğendim diye bunu almak zorunda değildin..."

"Gerçekten beğendim," diye cevap verdi Çınar da Ebru'ya daha önce onun yüzünde görmediğim, alaydan uzak sıcak bir gülümseme ile.

Ebru beni fark edince, "Gamze!" diye seslenip yanıma koştu hemen. Çınar da ellerini kot pantolonunun ceplerine sokup Ebru'nun arkasından yürüdü.

"Çok mu geç kaldım ben?" diye sordum biraz suçlu hissederek.

"Biletleri aldık filmin başlamasına da..." derken kolundaki saate baktı Çınar. Az önceki muhabbetlerinden kolundaki saati yeni aldığını anlıyordum. "10 dakika var. Salona girelim mi?"

Çınar iki parmağı ile tuttuğu biletimi bana uzatınca bileti alıp, "Siz salona geçin ben de patlamış mısır alayım," dedim. "Biletleri siz almışsınız bu da benden olsun."

"Tamam o zaman salonda görüşürüz," dedi Çınar ve Ebru'ya centilmence yolu gösterdi bayanlar önden der gibi. İkisi salona doğru yürürlerken ben de patlamış mısır satılan tezgaha yürüdüm ve sıraya girdim. Neyse ki sıra çok uzun değildi; önümde sipariş veren bir kişi kaldığında çantamdan paramı çıkardım.

"Merhaba," dedim kibarca gülümseyerek. Yorgun bir gülümseme ile karşılık verdi satış yapan kız. "İki orta boy patlamış mısır, üç tane de su lütfen."

Ne kadar ödeyeceğimi önceden bildiğim için elimde hazır beklettiğim nakit parayı kız istemeden tezgahın üstüne koydum ama kız paramı alamadan arkamdan bir kol siyah bir kredi kartı uzattı.

Sırasını bekleyemeyecek kadar sabırsız olan kişiye bakmak için arkama dönerken yüzüme beni gördüğünde kendisini suçlu hissetmesini sağlayacak bir ifade yerleştirdim ancak arkamdaki kişinin Ayaz olduğunu görünce tüm ifadem yerle bir oldu.

"Buradan alın," dedi Ayaz. Kız bana bakınca şaşkınlıktan nasıl tepki vermem gerektiğini bilemeyip ben de kıza baktım kaldım. Ayaz kartını kıza biraz daha uzatırken elini omzuma atıp, "Erkek arkadaşıyım," diye açıklama yaptı. Satıcı kız benim paramı almayıp Ayaz'ın kartını aldı hemen. Şaşkınlıktan itiraz dahi edemedim o an.

Ben patlamış mısırları alırken Ayaz da suları aldı ve sıradan çıktık.

"Ne işin var burada?" diye sorarken etrafa bakındım başka biri var mı diye. "Yalnız mısın?"

Sorum karşısında Ayaz kaşlarını çattı. "Beni kendin ile karıştırdın galiba," dedi iğneleyici bir ton kullanarak. Biraz da sinirliydi. "Ben senin gibi sevgilimden habersiz başkaları ile takılan biri değilim."

Sanırım suçlu hissetmem gerekiyordu ama hissedemiyordum çünkü ondan habersiz gelmiş olsam bile film izleyeceğim insanlar benim yakın arkadaşlarımdı. Başka erkekler ile takılmıyordum sonuçta.

"Seninle sevgili olmadan önce bugünü planlamıştık ama," dedim uysal bir şekilde. Sevgili olmak ifadesini kullanmak çok garipti.

"Dün gece konuştuklarımızın ciddiyetini tam olarak anlayamadım sanırım," dedi. İfadesi beni tedirgin etti. "Ben şirin bir erkek arkadaş olamam üzgünüm. Bunu en başından biliyordun zaten. Benim haberim olmadan yaptığın bu tarz şeyler beni sinirlendirir ve öfkemin sebebinin sen olmanı asla istemem çünkü sonunda ikimizin de canı yanabilir."

Korksam da kaşlarımı çatıp, "Beni tehdit mi ediyorsun?" diye sordum çenemi yukarı kaldırıp. "Alt tarafı arkadaşlarım ile film izleyeceğim!"

"İnan bana seni tehdit etseydim karşımda böyle duramazdın," dedi. "Bu sadece basit bir uyarı ama ciddiye alsan iyi olur."

"Bu yaptığın hoş değil Ayaz," dedim memnuniyetsizliğimi belli edebilmek için çabalayarak ama daha çok kırgın göründüğüme emindim.

Kolundaki saate baktıktan sonra tutabileceği bir kolum olmadığı için su şişelerini tek eline alıp diğer kolunu omzuma attı. "Film başlamak üzere gidelim," dedi.

"Ne? Ayaz dur bir dakika- Hangi film? Ayaz-"

Beni dinlemeyip beni kendisiyle birlikte sinema salonuna sürükledi; salonda hâlâ ışıklar yanıyordu. Çınar ve Ebru Ayaz ile beni yan yana, Ayaz'ın kolunu omzumda görünce donup kaldılar şaşkınlıkla. İkisinin de gözleri iri iri açıldı. Hangi filme gireceğimizi bildiğine göre benden daha önce gelmiş ve Çınar ile Ebru'yu takip etmiş olmalıydı ancak. Bu biraz... tedirgin ediciydi.

Onlara gergin bir gülümseme ile bakıp yanlarına doğru yürüdüm Ayaz'ın kolunun altından çıkarak. Ayaz da hemen arkamdan geliyordu.

"Gamze?" dedi Ebru şüpheyle bir bana bir de Ayaz'a bakarak. "Ne oluyor?"

"İşte mısırlar," dedim iki paketin birini Ebru'nun diğerini de bana dudakları aralanmış halde bakan Çınar'ın kucağına bırakırken. Sonra arkamı dönüp Ayaz'ın elinden iki şişe su aldım ve onları da aynı şekilde uzattım. "Bunlar da su. Hadi afiyet olsun!"

Çınar, "Gamze-" derken salonun ışıkları söndü. Ben hemen Ebru'nun yanındaki koltuğa otururken Ayaz da benim yanımdaki koltuğa oturdu.

Şu ana kadar karanlığın insanın bütün hislerini gizlediğine inanırdım ama şimdi anlıyordum ki bu yanlıştı. Yanında seninle aynı hisleri paylaşan biri olduğunda karanlık içimizdeki en dipte kalmış hisleri bile ortaya çıkarıyordu.

Yanımda Ayaz'ın varlığını hissettikçe vücudum geriliyor ve yanaklarıma bir ateş basıyordu. Fazla sıcak hissetmeye başladığım için üzerimdeki örgü ceketi çıkarıp kucağıma koydum; omuzlarım ve kollarım tamamen açıktaydı ama üşümüyordum.

Ayaz'ın ikimizin ortasındaki içecek koyma yerine koyduğu suyu alıp açtım ve birkaç yudum içtim. Film çoktan başlamıştı ama hiçbir sahnesine odaklanamamıştım. Suyun kapağını kapatıp tekrar aynı yere koydum.

Karanlıktaki hisler yeteri kadar yoğun değilmiş gibi bir de üzerimde koyulaşmış mavi gözlerin bana eziyet etmek isteyen gücünü hissediyordum. Gözümün kenarı ile ona baktığımda sessizce yutkunduğunu gördüm. Sonra o da az önce benim içtiğim su şişesini aldı ve şişedeki suyun yarısından fazlasını içti.

Bir süre diken üstünde oturup filmi izlemeye çalıştım. Tam filme odaklanmışken Ayaz yanımdan kulağıma doğru eğilip fısıldadı. Omurgamdan aşağıya aniden inen karıncalanma hissi ile sırtımı dikleştirdim hızla.

"Üçünüz bir araya geldiniz ve dünyanın en saçma filmini mi seçtiniz?"

"Seni zorla bu filme sokmadığımı hatırlatmak isterim," diye fısıldadım. Yüksek ses ile konuşuyor olsaydık sesimin heyecanlı çıkacağına emindim. Neyse ki fısıldamak zorundaydık.

"Neden burada olduğumu tartışmayalım istersen?" dedi. Sinirlenmeye hazır, uyarı yüklü bir tınısı vardı fısıltısının bile.

Film arası olduğunda Ayaz herhangi bir şey söyleyemeden Ebru lavaboya gitmek istediğini söyledi ve beni de kolumdan tutup yanında sürükledi. Bu Ayaz'ın bile karşı çıkamayacağı bir kuraldı: Kızlar lavaboya birlikte gitmek istiyorlarsa birlikte giderlerdi ve buna kimse engel olmamalıydı.

Biz içeri girerken Ayaz ve Çınar kapının önünde kaldılar. Buraya ihtiyaçtan gelmediğimizi çok iyi biliyordum ve sorgulanmaya hazırdım.

"Yoksa siz..." dedi Ebru şüpheyle gözlerini kısarak.

"Evet Ebru," dedim ve yüzümde gizleyemediğim heyecanlı bir gülümseme belirdi. "Bugün buraya geleceğini bilmiyordum ama cidden!" diye kendimi savunma ihtiyacı duydum.

Ebru iki eliyle birden ağzını kapatıp gülerken ben de ona eşlik ettim. Sonra ikimiz de yüzlerimize düz bir ifade takınıp lavabodan çıktık.

Ayaz duvara yaslanmış ellerini de siyah kotunun ceplerine sokmuştu. Çınar ise Ayaz'dan biraz uzakta alanın el verdiği ölçüde duvardan duvara yürüyordu yavaş adımlarla. Ebru bana gülümseyip Çınar'ın yanına giderken ben de Ayaz'a doğru yürüdüm.

Salon sıcak olduğu için ceketimi çıkarmıştım ama dışarı çıkarken yanıma almayı unutmuştum. Kollarım ve omuzlarım tamamen açıkta oldukları için tüylerim ürperdi ve titredim.

"Omuzların başımıza bela olacak," dedi başını iki yana sallayarak. "Seni soğuktan donduracaklar beni de yakacaklar."

"Ne?" dedim kalbim hızlanırken.

Siyah kapüşonlusunun üstüne giydiği açık mavi kot ceketini yüzüme bakarak çıkarıp omuzlarıma koydu, dün gece yaptığı gibi. Aynı koku.

"İki ceketimi sana feda ettim," derken nefesini sesli bir şekilde dışarı bıraktı. Salona doğru yürürken dönüp yüzüne baktım kaşlarımı çatarak.

"Ben giydim diye mi bir daha giymiyorsun?"

"Sen koktun diye bir daha giymiyorum," dedi. "Kaybolmasın diye."

Yemin ederim ağlayacaktım. Kalbim böyle hislerden öyle uzak büyümüştü ki kaldıramıyordu. Hiçbir tepki vermeden yanında yürürken ceketine biraz daha sarıldım.

***

Benim hiçbir şey anlamadığım Ebru ve Çınar'ın ise, "Çok iyiydi!" dedikleri film bitince AVM'de buz pateni olduğunu öğrenip denemeye karar verdik. Daha önce hiç yapmamıştım ama çocukken kar yağdığında oluşan buzların üstünde kaymaktan çok da bir farkı olacağını düşünmüyordum...

Buz pateni yapılan yere doğru yürürken Ayaz'ın kot ceketi omuzlarımdaydı ama kendi örgü ceketim elimde duruyordu. Ceketini omuzlarımdan sıyırıp Ayaz'a uzattım.

"İçerisi soğuktur ceketini giy," dedim. "Benim kendi ceketim var."

Ayaz ceketini elimden aldı ama üzerine giymedi. Ona kaşlarımı çatarak bakarken kendi örgü ceketimi giymeye çalışıyordum. Israrcı olup anne gibi davranmamak için kendimi tuttum çünkü hoşuma gitmeyebilirdi.

Dördümüz de kayıt yaptırıp kendimize uygun buz patenlerini aldık. İlk defa gördüğüm için giymeden önce biraz inceledim: koyu mavi renkli bot gibiydi ama altında minik bir kızak vardı. Bununla nasıl dengede duracağım konusunda endişelenmeye başladım ama Ayaz, Çınar ve Ebru çoktan giydikleri için ben de hemen ayakkabılarımı çıkarıp buz patenlerini giydim.

Buz pateni yapılan yer geniş ve aydınlık bir alandı ama gerçekten çok soğuktu. Ayaz kot ceketini dolaba bıraktığı için onu gerçekten azarlamak istesem de dilimi ısırdım.

Ebru ve Çınar önce girdiler içeri; Çınar yılların buz patencisi gibi hiç zorlanmadı ama Ebru biraz tökezledi. Çınar yardımcı olmak için yanına gitti ama Ebru Çınar'a engel olup minik adımlarla ilerlemeye başladı hevesle.

Ebru'nun tökezlediğini görünce girişte tereddütle donup kaldım çünkü denge konusunda iyi olduğumu düşünmüyordum. Buz patenlerini ve kayan insanları görmeden önce kolay olacağını düşünmüştüm ama şimdi korkuyordum. Ayrıca düşmek de asla istemiyordum çünkü elbise giyiyordum...

Ayaz arkamdan yaklaşıp birden kolunu belime sarınca bedenim otomatik bir tepki vererek dondu. Kolu belimden destek olurken karnımın kenarındaki eli beni hafifçe sıkarak ayaklarımı yerden kesti. Birlikte buz pistine girdiğimizde ayaklarım yere bastı ama Ayaz kolunu belimden çekmedi.

"Bırakayım mı?" diye sorduğunda, "Sakın bırakma!" diye telaşlandım ve belimdeki koluna yapıştım.

Yüz ifadesini göremiyordum ama bu hâlime dışından olmasa bile içinden alayla güldüğüne emindim.

Gözüm bizden uzaklaşmış kendi hallerinde eğlenen Çınar ve Ebru'ya takıldı. Ebru ilk girdiğinde tökezlemiş olsa da şimdi düşmeden kayabiliyor gibi görünüyordu. Çınar ise hep onun etrafında, her an onu tutmaya hazır gibiydi.

"Bu kadar korkuyorsan niye buz patenine gidelim diye çocuk gibi heyecanlandın ki," diye homurdandı Ayaz dibimde.

"Senden de korkuyorum ama senin yanında da hep çocuk gibi heyecanlanıyorum," diye mırıldandım sessizce.

"Ne dedin?" diye sordu. Beni duymadığı için memnundum ama duysaydı da pişman olmazdım.

"Hiçbir şey," dedim. "Korkuyorum ama kaymak istiyorum, hadi."

Sonra birlikte kaymaya başladık. Denge konusunda Ayaz oldukça iyiydi ama Çınar kadar iyi olduğunu söyleyemezdim. Çınar olduğu yerde dönüyor, hızlı hızlı kayıyor bazen tek ayağının üstünde falan kayıyordu. Ayaz ile ben ise sadece birbirine sarılmış anın keyfini çıkaran iki kişi gibiydik. Pistte yavaş yavaş ilerliyor, adımlarımızı aynı anda atıyorduk. Birlikte huzurlu bir yürüyüşe çıkmıştık sanki.

Her şey iyi gidiyor diye düşündüğüm bir anda ayağım buzdaki bir çatlağa ya da onun gibi bir şeye takıldı ve düşecek gibi oldum. Ayaz beni sıkı sıkı tuttuğu için düşmeyeceğimi biliyor olsam da yine de telaşla Ayaz'ın elinin üstünden tutunmaya çalıştım. Elleri buz gibiydi.

"Üşümüşsün!" dedim azarlar gibi aniden. Kendimi tutamadım. "Sana ceketini giymen gerektiğini söylemiştim. Hasta olacaksın!"

Ayaz onu bir anne edasıyla azarlayan hâlime bakıp kaldı. Gözleri gözlerimde fazla takılı kalınca rahatsız hissettiğini düşünerek gözlerimi kaçırdım.

"Yani-" diye bir şeyler söyleme ihtiyacıyla kıvranırken belimi saran kolu bir an gevşer gibi olunca beni bırakacağını düşünerek endişelendim ama o beni kendine çevirdi ve sarıldı.

"Ah..." diye boynumda içini çekti bir şeyin sızısıyla. "Sen bende eksik kalmış her şeysin."

Continue Reading

You'll Also Like

5.7M 188K 98
Karan Haznedaroğlu. 27 yıldır her istediğini elde eden, sadece adıyla bile bütün kapıları açabilecek bir adam. Şimdi her şeyden çok istediği bir şey...
1.3M 80.1K 51
Ulaş: Ev alma, komşu al demişler. Işık: Öyle mi demişler. Ulaş: Öyle demişler. Alacağım seni kendime. Mecburuz.
87.2K 10.4K 29
Melun bir canın beden bulmuş hali Kainat... Ustaca kimliğini gizleyen bir adam, Buğra. Ve bahçedeki ölü çiceklerin yazdığı kader oyunu.. Her yalan bi...
14.3K 1.5K 12
çünkü; yemin ederim kalbim artık kaldırmıyordu. [ short story ] 221219