BÜYÜK ADAMIN KÜÇÜK AŞKI (Tama...

By thenotebook13

844K 38.8K 7.7K

O an yalnızca kaçmak istedim. Sanki kaçsam her şey düzelecekte çocukluğumu geri alabilecektim. Artık bu olanl... More

2. Bölüm (Evlilik)
3. Bölüm (Acı)
4. Bölüm (Yabancı)
5. Bölüm (Endişe)
6. Bölüm (Merhamet)
7. Bölüm (Mutluluk)
8. Bölüm (Sinema)
9. Bölüm (Öfke)
10. Bölüm (Beklenmedik Bir Sürpriz)
11. Bölüm (Dönüş)
12. Bölüm (1. Kısım)
12. Bölüm (2. Kısım)
13. Bölüm (Beklenmedik Misafir)
14. Bölüm (Masmavi Dalgalar)
15. Bölüm (Gitme Vakti)
16. Bölüm (Felicitá)
17. Bölüm (Artık Benimlesin Felicita)
18. Bölüm (Her insan doğar, yaşar ve ölür)
19. Bölüm (Yaşama Sevinci)
20. Bölüm (Yıllar Sonra)
21. Bölüm (Küçük Bir Şans)
22. Bölüm (KISKANÇ DUYGULAR)
23. Bölüm (BİR DAMLA GÖZYAŞI)
24. Bölüm (BİR PARÇA ÜZÜNTÜ)
25. Bölüm (Güneş batıyor, gözlerini kapat)
26. Bölüm (1. Kısım)
26. Bölüm (2. Kısım)
27. Bölüm (KIRMIZI AYAKKABILAR)
28. Bölüm (ROMEO VE JULİET)
29. Bölüm (Kırmızı...)
30. Bölüm (Söyle)
31. Bölüm (Yağmurda Dans)
32. Bölüm (Yalnızlık...)
33. Bölüm (Yıl Dönümü)
34. Bölüm (İlk Kar...)
35. Bölüm (1. Kısım)
35. Bölüm (2. Kısım)
36. Bölüm (Güzel Anlar Biriktirelim)
37. Bölüm(Güzel Günler Göreceğiz, Güneşli Günler...)
38. Bölüm (Saplantı)
39. Bölüm (Bizim Hikayemiz...)
40. Bölüm (Issız Gece...)
41. Bölüm (Acı)
42. Bölüm (14.02.20..)
43. Bölüm (29.04.20..)
44. Bölüm (07.07.20..)
45. Bölüm (30.07.20..)
46. Bölüm (31.08.20..)
47. Bölüm (01.09.20..)
48. Bölüm (01.01.20..)
49. Bölüm
50. Bölüm (Ya Sonra...)
51. Bölüm (Geçen Zaman)
52. Bölüm (Sende Kayboldu)
53. Bölüm (Aşk Zamanı)
54. Bölüm (Hüzünlü Anlar)
55. Bölüm (FİNAL)
Özel Bölüm (1) Sonbahar
Özel Bölüm (2) Kış
Ahzan Kitap Oluyor!
AHZAN ARTIK SATIŞTA
Önemli Bir Duyuru!
Yeni Hikayem!
Vuslat

1. Bölüm (Kaçış)

68.7K 1.4K 288
By thenotebook13

Mutluluk...
Yalnızca bir kelime...

Nasıl olurdu da bir anda tüm dünyanı başına yıkıp aynı zamanda tekrardan eski haline getirebilirdi ki? Açılmamış taze yaprakların hüznüydü kalbindeki, sevilmemiş bir asudeydi o. Mutluluğu her zaman başkalarında arayan, her defasında da düşen hüzün yağmurlarıyla tükenmiş bir bedendi sadece. Şu an ise hayatının ona oynadığı yalancı oyunla meşguldü. Tüm hayalleri kaybolup, geri gelemeyecek kadar uzakta olan bir çocuktu daha. Yılların hüznü kalbine dolup taşmıştı artık.

Üzerindeki boyuna uygun, kendi istediği gibi tasarlanmayan, çok abartılı olan, aslında içi siyah dışı beyaz olan gelinliğe baktı. İçindeki siyah silueti görebildiğinden Zehra'ya siyah gelinlik gibi geliyordu. Siyah gelinliğinin duvağını yukarı kaldırıp aynadaki sahte yansımasına baktı. Aynanın içindeki kızın kendisi olmadığını biliyordu. Elini aynadaki hüzünlü yüzüne dayadı. Gözünden akan bir damla gözyaşına engel olamayıp serbest bıraktı. Madem kendisi tutsaktı gözyaşları özgür olabilmeyi öğrenmeliydi. Yaşının verdiği duru bir hassasiyetle makyajının akmasına bile aldırmadan içinden geldiği gibi ağlamaya başladı. Makyajından akan her bir parça bedenindeki kirli bir parçayı atıyordu sanki. Tekrar temiz, masum haline geri dönmek istiyordu. Ağzından çıkan her sessiz hıçkırık karanlıkların içinde hapsolan bir kuş gibiydi. O kuşu tekrar hürriyetine kavuşturmak istiyordu. Çünkü içindeki tek beyaz kuşun sevgi olduğunu biliyordu ama ona aldanmayacaktı asla. Sevginin gücünü şimdi ona yapılan zoraki evlilikle görebiliyordu. Bir daha ne sevgiye ne de sevginin tonlarına asla aldanmayacaktı.

Annesi elini kızının çökmüş omuzlarına dayayıp kendisine doğru çevirdi. Zehra'nın masum yüzünü avuçlarının içine alıp kendi yüzünün hizasına getirdi. "Ağlama Zehra'm."diyebildi sadece.

Zehra ise hıçkırıklarının arasından "Anne, babam beni sevmiyor mu?" diyebildi haykırırcasına. Hıçkırıklarının arasından bir girdapa saplanıpta kurtulamaz hale gelmişti âdeta.

"Tabii ki seviyor kızım," Annesinin daha fazla tutsak kalamayan gözyaşları bir nehir gibi yanaklarından süzülmeye başlamıştı. O da aynı kaderin kurbanıydı çünkü. Daha on dört yaşındayken adaletsiz bir şekilde zorla evlendirilmişti. Töre denilmişti sadece onlara. Evlilik yaşı geldi mi evlenmek onlar için şarttı.

Töre zehirli bir hançer gibi Latife Hanım'ın göğsüne saplanmıştı. Şimdi de tatmin olduğu bedenden çıkıp masum bir kıza saplanmıştı ve aynı yaranın kalıcı izlerini bırakmıştı. Onu bu boş hayattan, kötü emellerden uzak tutmaya çalışmıştı ama yapamamıştı. Haşim Ağa için sadece amaçsız gelenekleri vardı.

"O zaman neden ben de diğer çocuklar gibi değilim? Neden ben de onlar gibi okula gitmeyip zorla evlendiriliyorum? Anne ben daha on üç yaşındayım!" Zehra içindeki nefreti, acıyı daha fazla tutamıyordu. Babasını o denli sevmesine rağmen aynı sevgiyi görememesi kalbini acıtıyordu. Elini yumruk yapıp göğsüne koydu ve kalbinin derinliklerinde mahsur kalan son hıçkırığını serbest bıraktı. Kalbindeki acıyı bir türlü azaltamıyordu. Bazen tutsak etse bile bu acı katlanılamaz oluyordu.

Latife Hanım kendisinin ve kızının gözyaşlarını silip sorusuna cevap verdi fısıltılı bir şekilde. "Kızım gelenek böyle yaşıtların evlendi bile. Elden bir şey gelmez. Mecbur boynunu büküp 'Evet' diyeceksin. Başka çıkış yolu yok."

"Buradan kaçalım anne!"

"Zehra bunu yapamam baban ikimizide öldürür." Kızının minicik ellerini avuçlarının içine alıp öptü. Kızını çok seviyordu ama Haşim Ağa'ya karşı gelemezdi asla. Karşı gelmenin cezasının ölüm olduğunu biliyordu.

"O zaman buradan kaçmama yardım et anne. Ben evlenince mutlu olacağımı mı sanıyorsunuz? Daha o adamı tanımıyorum bile ve duyduğuma göre benden yaşça çok büyükmüş." dedi destek bekleyen bir ses tonuyla.

Annesi ise kızının sözlerini duyar duymaz gözlerini hızla Zehra'nın gözlerine sabitledi ve sert bir ses tonuyla devam etti."Zehra yapamam. Beni zor durumda bırakma lütfen." Latife Hanım'ın endişesi yersiz değildi. Haşim Ağa asla geleneklerini görmezden gelmezdi ve kızını hiç acımadan oracıkta vururdu.

"İyi o zaman kızını kaybedersin anne!"

Annesinin ellerini hızla ittirip arkasına döndü. Kararlıydı Zehra. O adamla evlenmektense tek başına kaçardı. O adamın karısı olmaktansa kara toprağın olurdu daha iyiydi. En azından bu acı dolu dünyadan kurtulabileceğini düşünüyordu ama yanılıyordu.

Tahtadan yapılma, eski kapının hafifçe tıklatılıp açılmasıyla Zehra kapıya doğru döndü. Kapıdaki kırklı yaşlarındaki esmer, soğuk görünüşlü kadın Zehra'yı göz ucuyla süzdükten sonra aradığını bulmuşçasına gülümseyerek konuşmaya başladı.

"Zehra, hadi herkes seni bekliyor!"

"Tamam." dedi Zehra, fısıltıyla gelen kişiye. Gelen kişi de cevabı duyar duymaz ayrılmıştı yanlarından.

Zehra hemen arkasını dönüp makyajını silmeye başladı. Gelinliğinin koluna kırmızı ruj lekesinin bulaşmasına dahi aldırmadan dudağını koparırcasına sildi. Kırmızı en nefret ettiği renkti. Siyahın içinde kaybolmuş bir renkti. Kırmızıdan nefret ettiği kadar beyazdanda nefret ediyordu artık. Annesine bakma gereği bile duymadan "Git anne makyajımın akan kısımlarını silip ineceğim." dedi keskin bir ses tonuyla.

"Tamam kızım. Üzülme artık, bak bende üzülüyorum sonra. Belki iyi bir adamdır her şeyi zaman gösterecek ve bu kaçma fikrinden de vazgeç. "

Üzülseydi böyle birşeye razı olmazdı, yüzyılın saçma geleneğini sürdürmekte babama yardım etmezdi, diye geçirdi içinden. Annesi sessiz adımlarla kapıya doğru yöneldi. Kapının kapanmasıyla Zehra nasıl kaçacağını düşündü. Etrafına bakındı bir süre; küçücük, tek bir penceresi olan kendince yapayalnız olan soğuk bir odaydı sadece. Zehra doğduğundan beri bu odada yaşamıştı. Tüm hayallerini bu odada kurmuştu ama şimdi tüm kurulan o hayaller tahtadan bir kule gibi tek hamlede devrilip bir kenara atılmıştı. Asla babasına karşı gelemezdi ama bu sefer gelecekti. Çünkü bu kadarı fazlaydı onun için. En azından hayalleri için gitmeye değerdi.

Canı bir şeye sıkıldığı zaman bu pencereden atlar arkadaşlarıyla buluşurdu. Şimdi ise bu pencereyi sonsuza kadar kaçmak için kullanacaktı ama bu gelinlikle yapamazdı. Yüksek topuklu, beyaz ayakkabılarını çıkarıp yere fırlattı. Duvağını tek bir hamlede söküp aynadaki yansımasına attı. Siyah gelinlikten bir parça koparmanın verdiği sevinç duygusuyla üzerindeki gelinliği de çıkarmayı denedi ama yapamadı. Gelinliğin ağır yükü zinciri açmasını engelliyordu. Fazla vaktinin de olmadığını biliyordu. Bir üzerindeki gelinliğe bir de pencereye baktı. Her şeyi göze alarak pencereye çıkıp atladı. Atlamanın verdiği şiddetle dizlerini acıtmıştı. Gelinliğinde ki kanı görünce acıyla ayağa kalktı. Gelinliğini hafifçe kaldırınca dizlerinin kanadığını gördü ama dayanılmaz olan acıya ve akan kana aldırmayarak arka tarafa doğru yöneldi. Evlerinin tek bir kapısı vardı o da şu an düğüne gelenlerle meşguldü. Tekrardan acısını unutarak karşısındaki taş yığınlarından oluşan duvardan atlayacaktı. Eğer şimdi yapamazsa bir daha yapamayacağını biliyordu. Sonsuzluk çok uzaktaydı, aynı zaman da mutlulukta ama deneyecekti. Dizlerindeki acıya aldanmayıp koşarak boyundan biraz daha yüksekte olan sert duvara tırmandı ve hiç düşünmeden atladı. Çok yüksek olmadığı için kolaylıkla atlayabilmişti ama dizleri daha da kanayıp, kanayan yarasının acısını şiddetlendirmişti. Yavaşça ayağa kalktı. Sendeleyerek birkaç adım atmıştı ki arkasından uzanan ilk feryata kulak verdi.

"Gelin kaçıyor, gelin kaçıyor!" Sesin geldiği yöne doğru başını hafifçe döndürdüğünde bir adamın koşarak ona doğru geldiğini gördü. Şimdi yapabileceği tek bir şey vardı. Koşmak...

Dizi o kadar çok acıyorduki bunu yapabilecek miydi, bilmiyordu. Yinede tüm acısına rağmen gelinliğini kaldırabildiği kadar kaldırıp gücünün yettiği yere kadar koştu. Çıplak ayakları yere her basışında bir adım daha hedefine yaklaştığını hissedebiliyordu. Mutluluğa koşmanın verdiği heyecanla dizindeki acıyı bile unutmuştu kısa bir süreliğine. Mutluluk ondan alınıp bir balon gibi masmavi gökyüzüne serbest bırakılmıştı ama şimdi o balonu ipinden tutup sımsıkı sarıp asla bırakmayacaktı. Mutluluk ondan alınmıştı evet ama o tek başına bulacaktı bu hazzı.

Arkasından gelen onlarca ayak seslerinin, sert ve soğuk zemine görünmez ayak izlerini bırakarak peşinden geldiklerini biliyordu. Artık acısına dayanamayarak sağdaki ilk sokağa girdi. Kapısı açık bir ev görünce hiç düşünmeden içeriye girip kapıyı kapattı. Nefes nefese kalmıştı. Korkunun tüm etkileşimleri kollarını, küçük bedenine sarıp titremesine neden olmuştu. Bir anda kendini sessiz avluda sert zemine yığılmış bir şekilde buldu. Bayılmıştı Zehra ama birinin o evde yaşayıp ta onu kurtaracağından habersizdi ve bu kişi bir erkekti. Artık her şey Zehra için daha da zorlaşacaktı. Mutluluğu ipinden sımsıkı yakalamak için kaçmıştı ama şimdi o ip tekrar elinden sessiz bir şekilde alınmıştı.

Continue Reading

You'll Also Like

103K 5.7K 28
Aşk çetrefillidir, o çetrefili yaşamak gerekir. ❝Kibrit ateşi gibi yandık, yaktık...❞
25.5M 908K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...
1K 102 22
İntikam yüklü masalların acılı, kanlı ve nefret dolu olduğu ile ilgili bir iddia vardı. Ancak kendisini batılı bir Mardin gelini ilan eden Leyla'nın...
86.7K 4.2K 15
Ayaz ağa ve Nurcanın hikayesi Sevda hiç bu kadar can yakmamıştı Ayaz Ağa'nın yüreğine sevda ateşi gelip baş köşe kuruldu.Kızıl saçlarıyla mücevher gi...