"OBADAKİ AŞK..."

Oleh eslemduru15

123K 9.8K 3.2K

Karanlığın hâkim olduğu, vicdansızların avere avare gezdiği, bu dünyada ışık aramak bu biraz olanaksızdı... H... Lebih Banyak

"Ben Irdın Kızıyım."
"Bu Burda Bitmedi!"
"Benim Yanımda Olur Musun?"
"Prenses Bozuntusu"
"Herhalde Kellenden Hiç Memnun Değilsin!"
"CENGAVER'CİM"
"Canımı Çok Yaktılar Baba"
"Çarşı Senin Mi Hatun."
"Babam Bana Hakkını Helal Etmedi"
"Kızım Sen Evli Misin"
"Bugünden Sonra Beni En Çok Sen Tanıyacaksın!"
"Boş Ol, Boş Ol, Boş Ol"
"Yusuf'u Rahat Bırak!"
"Irdın Artık Benim Ailem Değil!"
"Yarenim Beni Sakın Unutma!"
"Seni Seviyorum"
"Sen Daha Küçüksün"
"Hazar!"
"Keşke, Gerçek Olsaydı!"
"Ben Geldim!"
"Seninle Yeni Bir dünya Kuracağız!"
"Bir Ağabey Küçük Kız Gardaşı İçin Her Şeyi Yapar!"
"Ben Bir Beye Meftunum"
"Özür Dilerim Deli Kız"
"Onlar Benim Ailem!"
"Sakın Gitme Küçüğüm"
"Benim senden başka kimsem yok!"
"Biz İmkansızdık"
👉 Düğün Günü👈
"Enda Gelecek!"
"Oyun Daha Yeni Başlıyor"
"Ümit Allah'tan Ümitsizlik Şeytandandır.!"
Bir Bakmışsın Allah, hiç ummadığı Bir Anda Vermiş Kalbine Mutluluğu...

"OBADAKİ AŞK"

2.6K 240 71
Oleh eslemduru15

_____

"Sus be yüreğim ben de biliyorum özlediğini; Susta bilmesin özlediğini.!"

Özdemir Asaf

_________

(22.Bölüm)

Keyifli okumalar...

...

"Gidip onu kurtaracağım bundan kuşkun olmasın. Kellem dahi gitse, onu kurtaracağım.! İmdi git sabır ve sebat ile bizi bekle!"

Bunu dememle yoldaş sanki beni ilk defa görür gibi tepeden aşağı bakmaya başladı, ardından gözlerini gözlerimden ayırmıyor, üstelik hayatında hiç yapmadığı şeyi yapmıştı. Zümrüt gibi ışık saçan gözlerinden, küçük bir yaş firar etmişti. Onu hep kuytu köşelerde ağladığına şahit olmuştum lakin imdi gözlerimin içine bakıp ağlaması.

Yüreğimin tam ortasında bir şeyler kopmuştu sanki.

"Merak buyurma gardaş. İmdi var git yoluna, inşallah bir kaç güneş batmadan çıkıp getirecem onu size. Lakin bana bir iki gün mühlet tanıyın, o vakte dek siz de onun yerini öğrenmiş olursunuz, tez yola koyuluruz."

"Çok teşkır ederim çok. Tanri hep sizinle olsin ah ah çık mutluyum. Hem de çok. Sen hiç merak buyurma, biz her şeyi öğrenecek sonra da sana söyleyecek. Seni hepimiz koruyacak, sana Meryem ana ve İsa adına yemin ederim."

Dedi ve önümde diz çöküp, ağlamaya başladı. Omzuna hafifçe vurup gitmesi için kaş göz işareti yapıyordum. Eğer biraz daha kalırsa burada bir cinayete kurban gitme olasılığı çok yüksekti.

"Hayde var git yoluna. Haa bu arada askerlerine söyleyesin hazır olsunlar, hangi vakit geleceğim hiç belli olmaz. Belki bugün, belki yarın Allah bilir ne zaman..."

Robi'nin af ola Elyesa'nın yandaşı ağlaya sızlaya dualar eşliğiyle hemen gitti. Yüzümü arkaya çevirdiğimde, çevirmez olaydım. Bana öfke ve şaşkınlıkla bakan bir çok göz gördüm lakin o bambaşka bakardı. Bilhassa o karanlık ve soğuk gözlerin sahibi... Derinden ve öfkeyle bakardı.

Yüzümü yoldaşa çevirdiğimde elinin tersiyle göz yaşlarını silip, sahte bir tebessüm yüzüne takılıp sessizliğe büründü. İmdi bu çocuk ne yaptığını zanneder. Karşısında ben olduğumu farkında değildir herhalde. Bilmez mi ki ben onu ne hissedeceğini anlayacağımı. Yusuf'un kafasına vurmamla olduğu yerde şaşkın tavşan gibi kalmış, gözlerindeki hüzün gitmiş, yerine öfke gelmişti. Bilirim kafaya şaklağı yemekten nefret ederdi. Karşısındaki babası da olsa affetmezdi. Lakin bu hareketi yapmasam akşama dek hüzün deryasında kaybolup gidecekti. Benimki de büyük cesaret, helal olsun bana.

Yoldaşın öfke ile üzerime doğru gelmesiyle. Bir anda yüksek sesle gülmem tutmuştu. Deli gibi kahkaha atıyor, ellerimle yüzümü kapatıyordum. Beni gören herkes imdi adım kadar bilirim ki 'bu hatun deli midir ki kendi kendine güler' der. Tabii bunu Yusuf'tan başka hiç kimse bilmez. Bir anda deli bir kahkaha kanımda dolaşmış, susmak nedir bilmiyor üstüne "Yusuf, Y-Yu- Yus" deyip gülmekten tamamını getirememiştim. Yine gülme krizi tutmuş ve görev başarılı olmuştu. Yoldaşın öfkesi gitmiş, yüzüme bakarak o da benim gibi hunharca kahkaha atmaya başladı. Yusuf'un böyle bir hastalığı vardı işte. Bana mıydı bu hususi hali bilmem lakin ne vakit deli gibi gülsem o da ardımdan bana eşlik ederdi. Ne vakit beni dövmeye yeltense beni dövmesin diye deli gibi gülme başlardım. 

Zaten böyle bir huyum vardı biraz güleyim, kimse tutmazdı beni. Dayak yeyince dek gülmem son bulmazdı. Susmam için ya yoldaştan dayak yerdim ya da yandaşlarımdan.

Yusuf artık yorgun gözlerle yanıma yaklaşıp kulağıma fısıldadı.

"İşte seni bu yüzden seviyorum!"

Bir anda yüzüme yapışan koca tebessümle.

"Ben sevilmeyecek kız mıyım yoldaşım benim."

"Öyle, yarenim öyle. İmdi hadi gidelim, çok yorgunum."

"Olmaz yoldaş, bekle görmez misin? Hepsi meraklı gözlerle bana bakar, bir açıklama bekler."

Yoldaş bıkkınlıkla yüzüme üfleyip.

"Ne diyeceksen hemen de."

Yusuf, çadırın kapısına doğru yol aldı tam gidecek diye korkuyla bakarken arkasına döndü bana baktı ve olduğu yerde oturup beni izledi. Yüzümü bıkkınlıkla çevirmemle, Ateş Bey'in, gözlerinde kaybolmam an olmuştu.

"Sen ne yaptığını sanırsın Enda Hatun?"

"Ne yapmışım Ateş Bey'im?"

"Enda, Roberto'ya yardım edemezsin!"

"Efendim?"

Yüzümü tez Yusuf'a çevirdiğimde, Ateş Bey'e öfkeyle bakıyordu.

Haydaa.

"Enda, Roberto burada kaç ananın babanın yüreğini yaktı bilir misin? Kaç evlat babasız kaldı, kaç eş dul kaldı? Kaç ananın babanın yüreği yandı, sen bilir misin? Bilmezsin! Bunca insana neler yaptı, kaç insan onu öldürmek için sıraya girdi onu da bilmezsin, ya da bilmek istemezsin?!"

Ateş Bey'den bakışlarımı hemen çekip, tekrar içimdeki merak ateşini durduramayıp yoldaşıma bakmıştım. Az evvel ki öfkesi gitmiş, yerine hüzün ve büyük bir mahçubiyet kapılmıştı.

Eğme başını can yoldaşım.

"Peki kurtarırsam ne olur Ateş Bey'im?!"

Ateş Bey, başını eğdi. Bir şey söylemedi, bir an yüzünün rengi soldu, tedirginleşti tam kafasını kaldırıp bir şeyler söyleyecek, lakin tekrar vazgeçiyordu eli ayağa dolandı sanki. Yusuf'a baktığımda bana buruk bir tebessüm gönderip, yorgun gözlerle bana gururla bakıyordu. Cengaver'cime baktığım da ise baya bir endişe ile bakıyordu. Ateş Bey fısıldar gibi oldu, lakin bir an omuzlarını dikleştirip gözlerime kilitli kalmıştı. Gözlerinde ki his bir an tedirgin hissettirse de, tez yüzünü benden kaçırıp çatık kaşlarla çehreme bakmıştı. Ve bir süre öylece kaldı, ne ben çekiyordum tamahkar bakışlarımı ne de o. Yarışıyorduk adeta kim önce çeker diye. Ne yaptığımı farkına varınca tez başımı eğdim. Uzun bir sessizlik baş kaldırmıştı obada. Lakin merak ya işte, tekrar kaldırdım başımı. Gözlerimin içine bakıyordu. Yanaklarım niçin bu kadar sıcak. Hadi Enda bu sen değilsin, omuzlarını kaldır ve başını dik tut.

"Seni, seni."

Dedi ve tekrar bakışlarını kaçırdı. Aybüke Hatuna bakmasıyla tekrar ciddileşip siyah gözlerine koca bir gölge düşmüştü.

"Seni bu obadan ihanet ile suçlayıp atarım!"

"Ne?!"

Dudaklarımdan habersizce sadece 'Ne' çıkmıştı. Beni obadan mı atacak? Beni. Beni. Beni... Ne- ne neden böyle bir şey söyledi ki? Ya da neden Aybüke Hatuna bakıp kararanı kesinleştirdi ki? Neden, bu kadar kötü hissetmiştim? Sanki ihanete uğramıştım da öyle ki canım çok yanmıştı. Gönlü razı gelecek miydi ki beni bu obadan atmaya? Bu kelamlar bu kadar kolay söylenemez, söylenmemeli! Anladım ben, bu sözler demek oluyor ki ben bu obada istenmiyorum, doğru ya. Ben hiçbir vakit buraya ait değildim zaten! Evet, bir hususta Ateş Bey haklıydı. Ya da sonuna kadar haklıydı lakin o Robi, eski Robi değildi. O, artık Elyesa. Ve ayrıca bunları yaparken şuursuzca yapardı, neden kimse ona inanmaz ki?

Sessizce yutkundum, yanlış duymuşumdur deyip kendimi kandırdım küçük fısıltı firar etti dudaklarımdan.

"Ne, ne dediniz beyim?"

Bir ihtimal belki yanlış duymuşumdur. He yüreğim öyle değil mi? Belki benim kafamda uydurduğum abuk sabuk bi şeydir. Küçük bir kız çocuğu gibi tekrar etmiştim, tekrar duymaya ihtiyacım varmış gibi. Cengaver'cimin gözleri dolu karşıma dikilmişti.

"Gardaşım kurban olayım sakın ha sakın, beni yine kendinden uzaklaştırma. Sakın böyle bir şey yapma bize, ben sensiz bir hiçim. Dünyam renksiz, hayatımın dört duvar arasındaki zindandan hiçbir farkı yoktur, sen olmayınca. Her gün deliler gibi seni düşünmekten çok yoruldum ay parçam 'acaba iyi mi? Başına bir şey geldi mi. Yemek yedi mi? Hastalandı mı, bir yeri yaralandı mı, gece gök gürleyince yine korkar mı? Yine bir köşelerde sessizce ağlar mı, biri ona pusu kurar mı, biri yan gözle bakar mı?' diye düşünmekten yoruldum. Artık yamacımda ol ki, bu endişelerim biraz da olsun son bulsun ay parçam. Gül kokulum sakın, sakın. Gel otur yanıma, vazgeç bu cenk aşkında."

Dolan gözlerimi binbir türlü çabayla, kendimi kandırıp göndermiştim.

"Ağabey."

Titreyen sesime inat ağabeyimin gözlerinin içine baktım..

"Ben bir kere söz verdim. Belki bazıları bilemez lakin ben yine de söyleyeyim; söz namustur, söz borçtur, söz kelle dahi gitse söz, sözdür! Söz verdim ben bir kere, gayri geri dönüşü yoktur! Varsın kellem gitsin, varsın ihanet ile suçlanayım. O, sözü yerine getirmeden bana rahat uyku yoktur. Bunu da böyle bilesiniz. Ayrıca ağabey, eğer benden yamacında oturup, klim dikip, yemek yapıp oturmamı bekliyorsan en başında söyleyeyim vazgeç benden! Hem, hem o, o. O'artık eski Roberto değil! O Elyasa! Onu bu hale o zıkkım ilaçlar getirdi, yoksa o öyle bir insan değil!"

Son sözlerimi yoldaşımın gözlerine bakarak söylemiştim. Yoldaşım dolan gözlerine inat gözlerimin içine baktı gurur ile.

Ateş Bey ayağa kalkıp.

"O vakit bu obadan ayrılmak zorundasın Enda Hatun!"

Ateş Bey, bunu dedikten sonra gözlerinin içine baktım, o da bana bakıyordu. Tamahkar bakışlarıyla adeta meydan okuyordu. Eski Ateş'ten eser yoktu. Değil gözlerime, yüzüme bile bakmayan adam imdi gözlerimin içine bakardı. Gözlerini, gözlerimden çekmeden, başını eğmeden. İnkar etmiyordu bakışlarını, ben de inkar etmiyordum. Lakin içimde yanan öfke ateşiyle, öfkeyle başımı eğip Ateş Bey'e hayretle bakan Cengaver'cime bakmıştım. Büyük hayal kırıklığına uğramış gibiydi. Bir yandan da kırgınlık bana bakardı.

"Merak buyurmayın Ateş Bey, zaten yarenim istese bile bu obada asla kalamaz!. Yarenim hazırlan gidiyoruz fazla bile kaldın burada."

Yusuf, öfkeyle ayağa kalkıp kolumdan tutacak iken Cengaver'cim

"Sen ne dersin Yusuf gardaş? Benim gardaşımın yeri benim yanımdır..."

Dedi ve beni bir küçük kız çocuğuymuşum gibi arkasına sakladı.

"Madem gardaşınızı çok seversiniz gelin Irdın'da yaşayın."

Öfkeyle Cengaver'cimin arkasından çıkıp ona baktım. Nasıl Irdın diyebilirdi, nasıl? Irdın hah. Ben bir daha oraya gitmem.

Yine her şeye rağmen, Irdının tüm el birliği ile yanımda olup benden özür dilemeleri bekledim. Ahu'yu beklediğim gibi. Ahu gibi üste çıkmalarını değil, küçük bir özür sadece. Paşamdan bile bekledim. Musab'tan Yağız'dan. Neyse. İmdi bunların düşünmenin vakti değil.

"Yusuf gardaaaş."

"Cengaver gardaaaş.."

Ne diyeceğimi bilmiyordum. Lakin bir anda ALLAH tarafından olsa gerek, aklıma öyle muazzam bir fikir geldi ki düşününce bile kalbim deli gibi çarpmaya başlamıştı. Aslında uzun zamandır söyleyemediğim bu hayali hep içimde tutup sakladım. Lakin kimseyi bir arada görmediğim için bir türlü kalbimde sakladığım sırrı söyleyememiştim.

"Durun lütfen ve yerlerinize oturun, aklıma muazzam bir fikir gelmiştir. Hatırlar mısın Yoldaş senle bir hayalimiz vardı."

"Yarenim senle bir değil, bir sürü hayalimiz vardı hangisinden bahsedersin?"

"Beni iyi dinleyin! Diyeceğim o ki ne vakittir söylemeye nasiplensem fırsat bulamıyor, size anlatamıyordum. Benim büyük bir hedefim var, Allah'ın izniyle. Ben. Ben... BEN BİR OBA KURACAĞIM..."

Herkes birbirine şaşkınca bakıyordu.

"Sözümü kesmeyesiniz, kuracağım oba, büyük bir oba olacak ve ALLAH'IN İZNİ İLE 60 güneş batıncaya kadar bu obayı kuracağım!"

Bunu dememle Ateş Bey gür bir şekilde kahkaha attı.

"Enda Hatun sen iyi misin?"

"İyim Beyim, siz?"

Çadırda küçük bir kahkaha şen olmuştu. Tabii Ateş Bey bana öfkeyle bakıyordu, lakin bıyık altından güldüğünü görmediğimi sanmasın.

"Obayı sadece yetim çocuklardan oluşacak. Yetimden kastım. İmdi şu yollarda gördüğünüz, evsiz, öksüz, gariban çocuklardan bahsederim. Tek onlarla da kalmayacak. Obamızda yaşlı, eli ayağı kesilmiş, veyahut da durumu olmayan herkese sonuna kadar kapılarımızı açacağız. Lakin asıl kuruluş, asıl gaye. O, küçük çocukların her birini: bir Ahmet, bir Ebubekir, bir Ömer, bir Hamza, bir Ali, bir Osman, bir Musab gibi yetiştirmek... Onlara en iyi şekilde eğitim vereceğim, bizzat ben ve benim yanımda olanlarla. Onları geleceğin küçük savaşçıları yapacağım. Her gün eğitim vereceğiz hiç durmadan, nefes almadan savaşacağız.. Her gün bir kale seçip oraya savaş açacağız. Hem onların akçelerini alacağız hem de yetim çocukları.. Onları bugünün yarını, yarının bugünü olacaklar.! İmdi size sorarım var mıdır benle bu yola baş koyacak?"

Beklediğim gibi beni hiç şaşırtmadan Yoldaş konuştu;

"Sen ne dersin Yarenim? Tabi ki bu yolda, bu uğurda seve seve başımı da koyarım. Alplerin de başını koyarım ondan kuşkun olmasın... Değil mi Musab, Sarı, Ahu ve şey neydi ismi heh. Azra.."

"Emriniz başımız üstünedir beyim.."

"Buruk sizindir."

Demişti hepsi bir ağızdan.

"EyvaAllah, EyvaAllah, EyvaAllah.."

Dedi ve hayranlıkla sol kaşını şaha kaldırıp gözlerini bana dikmişti can yoldaşım.

Mert, ayağa kalkıp yanımıza yaklaştı.

"Yaw Enda Hatun bir şey sual edecektim sakıncası yoksa.."

"Tabi Mert Bey buyurun."

"Madem baş koydun bu hayra, o vakit de bana. Obanın ismi ne olacaktır? Ee böyle yüce bir işe baş koymuşsanız, ismini de bulmuşsunuzdur."

"Obanın ismi..."

Dedim ve sakince bir yere dalıp gitmişitm. Maziye.. Çocukluğuma.. Babama.. Canım Babama. Sahi ne demişti babam.

Ay parçam. Güneşten evvel doğan ışığım. Nurum, bal çiçeğim. Ceylan gözlüm, bakışı dengi bulunmayan sevgi çiçeğim. Geceme ışık olan. Merhamet yumağım, anlayış abidesi gül kokulum. İmdi sözlerime kulak ver. Hedeflerin bir kraldan daha büyük olsun, azı değil çoğu olsun. İmkansızı olsun varsın gitsin. Elbet bu hayaller de, hedefler de seni durdurmak isteyen bir çok insan kılıfına bürünmüş şeytan çıkacak. Lakin senin en büyük destekçin Allah'tır! Sen Allah'ı hiçbir vakit bırakma ki Allah'ta seni bırakmasın. Sen Allah'a sımsıkı bağlan ki, Allah'ta sana sımsıkı bağlansın gül goncam. Hedeflerin her daim yüksek olsun ki her dağa tırmanışında yere düşmenin ne kadar acı olduğu bilesin ki ona göre hareket edesin. İnsana göre. Kendine göre. Herkse göre. Yere düş ki kalkmayı bil. Yere düş ki, asılında her şeyin senin elinde olduğunu bil. Kendini hiçbir vakit asla değersiz hissetme. Kendine güven zira arkanda seni asla yarı yolda bırakmayacak söz özü bir olan Allah var. Vedu var. Sevgili var. Seni benden, anadan, ağabeyinden hatta gelecekte seni çok sevecek herkesten çok sevecek olan ALLAH azle ve celle var. Seni her halinle sevip kabullenen Allah var. Hatalarını sürekli her af dileyişinde kabul eden Allah var. Bak sen bir hata yaptığın vakit sana kızar bir gün boyunca hiç konuşmayız. Belki iki, belki üç, belki daha fazla lakin o Rab ki öyle değil. Küçük bir fısıltıyla affını arşa kadar duyuran Allah seni affeder...

"OBADAKİ AŞK.!"

Herkes sanki beyninden bir okla vurulmuş gibi oldukları yerde yüzüme baka kalmıştı. Yanlış bir şey mi söyledim? Mert, küçük bir şaşkınlıkla kendini toparlayıp. "Ne alaka?" sesini duymuştum. Yutkunarak söylemişti herhalde. Şaşırmıştı Mert. O sual etti. Güzel bir sualdi doğrusu.

"Zira Mert Bey, orası Aşk üzere kurulacak bir Oba olacak.... Muhabbet, Sevgi, Aşk, Merhamet ile yapılacak. Kinin, nefretin, haset ve intikamın olmadığı bir yer yapmaya çalışacağız."

"Vaaay bee.."

"Çok güzel."

"Harbi beynim durdu ha."

"Akla bak hey gidi Enda hey."

"Maşallah."

"İnşallah dilediğin her şey tek tek en güzel şekilde gerçekleşir gardaşım."

"İnşallah hep böyle kalırsın Enda yaa."

Herkes bir ağızdan iltifat yağmuruna tutmuştu. Yanağımın yanmasıyla utandığımı fark etmiştim. Ellerimi tez yanaklarıma götürüp buz gibi üşüyen parmaklarımı yanağıma komam ile parmaklarımın ısınması bir olmuştu. Lakin ne çare ki yanaklarım halen aynıydı. Belki de daha fazla kızarmıştı..

"Eyvallah, Rabbim hepinizden razı olsun."

Dedim ve yine hoyratça Ateş Bey'e bakmıştım. Başını eğmiş, sakalını tutup tebessüm etmişti. Hiç yapmayacağım şeyi yapıp Ateş Bey'e bakıp.

"Ateş Bey'im benimle var mısınız yoks-"

"Varı hatun, varım. Ölümüne seninle aynı yolda varım!"

Yine kalbimden bir mızrakla vurulmuştum. Bu adam ne yapar. Az evvel git diyen adam imdi varım der. Peki bana ne demeli, seni bu obadan atarım diyen adam var mısın derim. Lakin benim bunu söylemenin tek nedeni ağabeyim içindi. Zira ağabeyim Cengaver'cim ile Ateş Bey'in arasına da ki dostluğa benim yüzümden bir şey olmasına asla müsaade edemem.

Benim yüzümden kaç yıllık dostluğun bozulmasına müsaade edemem!

Sözümü bitirmeden 'varım' dedi ve gözlerimin içine tebessüm ederek bakıyordu. Lakin Ateş Bey, farkına varmadan bir şey ifşa etmişti. Bu sefer ki bakışları değişikti. Bambaşkaydı. Güzeldi. Ya da bana öyle gelmişti. Ya da gerçekten farkı ve güzeldi. Ve itiraf etmeliyim ki hoşuma gitmişti. 

O bakışlarda haps olmak istedim. Orada esaret kalmak. O bakışlar ki: akıla oynayıp, kalbini delice meşgul eden o gözlerde ölmek gibiydi. Biraz da şöyle bir bakışı vardı: hani sen baba olursun, çocuğun herkesin içinde seni onurlandırır ve sen de ona öyle içten tebessüm eder çocuğunla gurur duyarsın ya. Benim gözümde de Ateş Bey, bana böyle bakardı, herkesin içinde onu onurlandırmışım gibi. Ya da bana mı öyle geliyordu.

"Eyvallah beyim o vakit ben burada bir- iki güneş batıncaya dek kalayım, ondan sonra. ALLAH KERİM."

"Ondan sonra Roberto'yu mu kurtaracaksın?!"

Beklemediğim bir sual olduğu için biraz şaşırmıştım doğrusu.

"Evet Ateş Bey'im. Elyesa'yı kurtaracağım."

"O vakit, beni yanlış anlama Enda Hatun. Sana ne kadar değer verdiğimizi bilirsin. Lakin ben bu obanın beyiyim. Nasıl ki Irdının kuralları var ise bu obanın da kendi kuralları var. Beni kötü bilme Enda! Ve diğer hususa gelince Enda Hatun. Nasıl istersen öyle yap. Dilediğini yap, şartlar ne olursa olsun ben senin arkandayım! Biz hep senin arkandayız. Obayı kurmadan evvel yanıma gel, bu konuyu güzelce istişare edelim. Sana yardım edeceğim ve emrine bir çok alp vereceğim.! Yeter ki gayen Allah rızası için olsun. O vakit akan sular durulur. Ben sana iniyorum hatun. Başına buyruk olmandan her ne kadar şikayetçi olsam da seni birazcık olsun tanıdıysam aklı başında ve istediğini elde eden bir hatunsun. Bu övgüleri de sonun kadar hak ediyorsun. Güçlü kadınları her vakit takdir etmişimdir. Allah yolunu açık etsin."

Bu sözler o kadar güzeldi ki.. Biraz da olsa içime su serpmişti. Lakin diğer yandan da neredeyse utancımdan yerin dibine girecektim. Keza Ateş Bey, tebessümle gözlerimin içine bakarak bunları söylemiş, üstüne bir an olsun gözlerini ayırmamıştı. 

"Eyvallah. Beyim. Size karşı hiç kötü bir düşüncem yok, kuşkunuz olmasın. Alper içinde Allah razı olsun. Övgülerinizi hak edecek bir şey yapmadım lakin yine de Allah razı olsun."

Bir bilsen bir yüzüne bakıp sövmediğim kaldı.

"Eyvallah, Enda eyvallah."

Enda... Ne de güzel Enda der.

"O vakit müsaadenizle Ateş Bey. Yarenimi alma vakti. Epeyce işimiz var yarenimle. Sabaha ezanı okunmadan burada oluruz inşallah..."

Dedi ve kimsenin konuşmasına izin vermeden beni kolumdan tutup götürdü.

...

Yusuf'la Uçurum kenarına gelmiştik. Küçüklüğümüzün başladığı yere. Sahi küçükken ben nasıl bir aptallık yapmıştım. Irdın'da ki Alper benle dalga geçmiş, istediğim hiçbir şeyi elde edememiştim. O anlık gaflet ve öfkeyle uçuruma koşmuştum. Gözlerimi kapatmış tam aşağı atlayacakken, Yusuf kaşlarını çatmış, gözlerin de hiç görmediğim öfkeyle beni kendine çekmişti.

Beni kendine çekmesiyle, hunharca evvela dövdü, sonra da ağlayarak bana sarılmıştı. Sahi o niye ağlamıştı. Bir an Yusuf'a bakıp.

"Yusuf, ben uçurumdan aşağı atlayacakken, ne için evvela beni dövmüş sonra da ağlamıştın."

Yusuf, biraz düşündükten sonra öfkeyle kaşlarını çatıp, tekrar kafama vurmuştu.

"Yaa yoldaş vurma şu kafama dah-"

"Çok korkmuştum Enda çok, halen de o korkuyu yaşarım. Bir deli olduğunu biliyordum lakin ahmak olduğunu düşünememiştim."

Gözlerinde derin bir hüzün yayılınca derhal ondan af diledim. Onu nasıl üzebilirim, şu fani dünyadaki tek yoldaşımı nasıl endişilendirmiştim.

"Seni korkuttuğum için beni affet."

Buruk bir tebessüm yayılmıştı yanaklarında. Lakin gözlerindeki hüzün halen devam etmekteydi. Yüzünü bana çevirdi ve dudaklarını araladı.

"O vakit hayatım da tek arkadaşım, yoldaşım ve yarenim de sendin imdi olduğu gibi. Şu fani dünyada senin gözlerindeki özgürlüğü bir daha görmeyeceğim diye öyle çok korkmuştum ki. Özgürlüğe açılan o çift kara gözleri görmeyeceğim düşündüğüm her an canımdan can giderdi." 

"Enda."

Dedi hiç ismimle seslenmez iken bu defa ismimle seslendi.

"Sakın beni bırakma!"

Güldüm.

"Deli, asıl sen beni bırakma."

Bu sefer o güldü.

"Ben seni asla bırakmam yarenim!"

Yoldaşın gözlerine baktım.

"Yodaş, niçin bana değer veriyorsun? Onca insan var iken neden ben? Neden herkes seninle dost olmak ister iken, neden sadece benimle dostluğuna yemin ettin.?"

Yoldaş şaşkınlıkla yüzüme baktı sonra tebessüm edip bakışlarını tekrar çevirdi.

"Zira sen farklısın. Onlar gibi değilsin. İlk geldiğinde yüreğinde gizlediğin acıyı direk hissetmiştim yaren. Özgürdün, korkusuzdun, başına buyruktun. Kaybedecek hiçbir şeyim yok deyip ölümle savaşıyordun. Gözlerinde hile yoktu, sevgiye muhtaç bir demet küçük kız vardı. Ayrıca ikimizin de ortak noktası gardaşlarıydı. Sen ağabeyini arardın bende gardaşımı. Birbirimize o kadar çok benziyorduk ki..."

Gözlerime baktı bir müddet, sonra dudaklarını araladı.

"Yalandan nefret ederdin benim gibi, ihanetin ismini bile duyunca öfkelenirdin. Asla vazgeçmez idin. Seni ezdikçe daha da güçlenir idin benim gibi. Bir çok zulme baş kaldırdın benim gibi. Korkusuzca, cesurca' bu kim' demeden savaştın benim gibi. Ağlamadın, ağladı isen de kuytu köşelerde ağladın, benim gibi. Koca koca adamlarla alay edip cenk ederdin, benim gibi. Ailen için gözünü kırpmadan canını verdin, ağabeyini bulmak için girmediğin sefer, katılmadığın savaş kalmadı, benim gardaşımı bulmak için verdiğim caba gibi... Kaçırıldın, zulme uğrandın, dövüldün, işkenceye maruz kaldın, hemde daha küçük bir kız iken, benim de küçük bir erkek çocuğu olduğum gibi... Senin yerinde başka bir kız olmuş olsaydı imdiye dek pes etmişti."

Başını kaldırdı ve gözlerimin içine baktı.

"Biz seninle o kadar çok benziyorduk ki.. Birbirimize bakarken bile ne diyeceğimizi direk hissedip, anlıyorduk yaren. Sen benim diğer yarımsın. Ben senin o ceylan gözlerine baktığımda hiç olmadığım kadar rahatlayıp özgür oluyorum yaren. Sen asla beni aldatmazsın deyip sana sırtımı dayadım. Herkes arkamdan iş çevirdi, lakin sen benim için bir an olsun canını hiçe sayıp defalarca kez hayatından oldun. İmdi sen söyle ben niçin seni bu kadar seviyorum?! Herkes benim öldüğümü söylerken, sen inkar edip benim için savaşıyordun. Sen benim Alem-i Cihan da eşi benzeri olmayan diğer yarımsın.! İkizimsin!"

Başımı eğip tebessüm ettim.

"O vakit senin benim için ne kadar değerli olduğunu söylememe gerek yoktur herhalde."

Tebessüm etti.

"Gözlerin.."

Dedi ve tekrar başını eğdi.

"Her şeyi anlatıyor yaren bu kadar kafi..."

Yüzünü hemen diğer tarafa çevirdi. Bir an aklıma Elyasa geldi. Yüzümü iyice yoldaşa çevirdim.

"Yoldaş, sakın üzme kendini, Kurt Ali hiçbir şey yapamaz! Zira beni bilir ve bana bir can borcu var o it köpeğin. O yüzden gardaşına hiçbir şey yapamaz!"

Yoldaş şaşkınlık ile tez yüzünü bana çevirip, adeta sorgulayan bakışlarıyla yüzüme bakıp, bir cevap beklerdi.

"Ya onu öldürmek için obasını bulup saldırıya hazırlık yaptım, lakin o orada değildi. Ve onun obasına da biri sürü gavur işgal etmiş, yardım dileniyordu. Ali'nin babası ve küçük kız gardaşı. O vakitte vicdanım el vermedi o hallerine, kurtardım onları. Babasına açıkça her şeyi söyledim, oğlunu gördüğüm yerde gözünün yaşına bakmadan öldüreceğimi, başımızdan ne geçtiyse bir bir her şeyi anlattım. Lakin babası onun gibi değildi, babası da çok şikayetçi imiş, hatta o da oğlunu görse benden evvel öldüreceğini bile söyledi. Öyle böyle derken babasıyla dost olduk. O şerefsiz yüzünden, o masum aileyi suçlayamazdım. Kurt kötü biri diye ailesi de onun gibi değil ya yoldaş canım."

Gözlerimi kapatmıştım belki yoldaşım bana vurmaz diye..

"Aferin, yarenim. Aferin. İyi yapmışsın illa gardaş diye aynı olacak diye bir şey yok. Bak benle Elyesa'ya.. Hem sen böyle yaptın ya inan o adi biraz da olsun vicdanı tutar. Az çok tanırım Kurt Ali'yi, deyyus olduğu kesin lakin adamlığına laf yedirmez. Kurt umurumda bile değildir! Nerede saklandığı hepsini bilirim o ödleğin. Tek korkum, tek korkum gardaşım.!"

İşte benim yoldaşım...

"Korkum yok yarenim, korkum yok. Tek dileğim gardaşım beni gördüğü an eskisi gibi olmasın o kadar. Bilmez miyim, o kerata ne yapar ne eder kurtarır kendini zira o benim gardaşım!"

"Bilirim yoldaşım, bilirim. Sen gelinceye dek tanıştık kendisiyle."

Yusuf yüzüme baktı, tez başımı eğdim.

"O'da senin gibi yoldaş. İnsana huzur veriyor. İyi biri, kötü biri değil sakın söylenenlere kulak verme. Hatta komik biri."

Güldü.

"Onun yüreğinde merhameti her daim gizlidir yaren. Lakin bana karşı merhameti yok o hergelenin."

"Sen öyle san."

Dedim fısıltıyla. Bir müddet yoldaşla uçurumdan aşağı baktık.

Yusuf, yüzünü kaldırıp çapkın gülüşüyle bana baktı... Ulen Yoldaş bilemez miyim imdi ki derdinin ne olduğunu.

"Enda, sırrımı kimseye söylemedin değil mi?"

"Aaa o mesele... Seni gidi seni. Bilmem belki söylemiş olabilirim."

Biraz sürün yoldaş.

"Endaaaa... Delletme beni."

"Yok, yok merak etme."

Dedim ve bu seferde şeytani gülümsemeyle ben ona baktım.

"Hiç der miyim senin Asiye'ye aşık olduğunu yoldaş. Söylemedim tabii..."

"Endaa..."

"Ama bak sana zinhar söz vermem bundan böyle. Zira ne vakit Asiye'ye söyleyeceğim belli olmaz."

"Sakın haaa, yoksa seni kendi ellerimle öldürürüm yaren."

"Yaw gel öldür be gardaşım. Zaten deli gibi özlemişim seni."

Gül gül karnım çok ağrımıştı. Epey sessizlikten sonra Yusuf imalı bakışlarla, "Endaa!" diye söylendi. Hayde hayırlısı.

"Sen hala Ateş Bey'e Aşık mısın!"

"Hii ne diyorsun Yusuuuf."

Yusuf, gür bir şekilde kahkaha attı.

"Benden kaçmaz! Ne dedim ben sana, bana bulaşma, hele bir söyle Asiye'ye, bende Ateş'e söylerim.!"

"..."

"De hayde, içinde tutma, yarenim."

"..."

"Enda'm. Benden mi saklıyorsun?"

"Yusuf."

"Hıı."

"Sanırım ben galiba git gide Ateş Bey'e aşık oluyorum."

"Farkındayım Yarenim farkındayım. Rabbim alnını hakkıyla bu imtihandan geçmeni nasip etsin. Rabbim, kimseyi aşk acısı ile imtihan etmesin, inşallah. O, acıyı en iyi ben bilirim hele birde tek taraflı sevdaysa oy oy..!"

"Yoldaş niçin hiç Asiye'ye söylemedin?"

Durdu ve güldü.

"O'da senin gibi farklı Enda. Lakin biraz daha deli be yaren. Şu vakte dek kaç er geldi geçti önünden, kimseye bakamadı, lakin bana da bakmadı. Onu gördüğüm vakit kalbimdeki uçan kaç bucak kelebek varsa onları durduramıyorum. Bazen korkarım onun karşısında yanlış hareket edeceğim diye. Çok asil be Enda. Sen hiç onun güldüğünü gördün mü? Ben hiç görmedim. Lakin işin en garip yanı ne bilir misin yarenim, ben uyurken sürekli onun kokusunu hissederdim. Sanki baş ucumda hep onun varlığını hissederdim."

"Yoldaş bilmem ama sanki bu hatun sana yanık."

Hiçbir şey demedi, buruk bir tebessüm yayıldı dudağının kenarında. Ardından dalıp gitti o yakut gözler...

"Bir bilsem yarenim bir bilsem. Belki bir çok şey değişebilirdi. Peki ya sen, o gözlerindeki hüzün neyin nesi yarenim. Belli sen bu adama deli gibi meftunsun. De o vakit niçin bu denli kederlisin. Yoksa... O yavuklusu geldi diye mi..?"

"..."

Ne diyecektim ki? Yoldaşa yalan söyleyemezdim, zaten şu fani dünyada o benim tek dostumdur ondan ne saklayabilirdim ki. 

"Bilmiyorum yoldaş. Bu sevda boyumu aştı. Bana göre değil. Küçük bir fırtınaydı, geldi geçti. Hem zaten o beni hiç sevmedi ki yoldaş. Sende gördün yüzüme bile bakmadı. Bana iltifat edişine aldanma, normalde beni gördüğü yerde poposuna vura vura kaçar. Öcü görse böyle korkmaz."

Yoldaş kıkırdamaya başlayınca durdum ve onu izledim. Eliyle ağzını kapatmış, gülmemek için zor tutuyordu kendini, yüzüme bakınca da kahkaha attı.

"Yahu anlamadığım şey madem o kadar beğendin niye kaçırmadın."

Yapmacık bir sinirle ona kızdığımda daha da çok gülmeye başladı.

"Yoldaş eşya mı bu beğendin al, alamadın kaçır."

"Tamam tamam af buyur devam et."

Yoldaşa küsmüş konuşmamıştım bir süre. O da kırk takla atıp yine konuşturmuştu beni. İşte böyle can yoldaşım vardı benim ona anlattığım hadislerde elbette alay edecek bir şey muhakkak bulurdu.

"Onu gördüğüm yerde kalbim hiç olmadığı kadar çok ağrıyor yoldaş. Hekime anlatsam bu derdimi 'o bey sana zarlı zinhar bir daha görmeyeceksin' deyip tembihlerdi beni, bilirim. Ne diyorum biliyor musun; keşke hekim bir ilaç yapsa da onu temelli unutsaydım. Neden yoldaş neden çıktı karşıma? Madem yavuklusu vardı, neden çıktı ki karşıma. Bir dirhem imkan var iken o da yok oldu gitti. Bilir misin bu adam bazen öyle çok kalbimi kırar ki bazen sözleriyle, bazen de bakışlarıyla... Lakin sanki kalbimi parçalasa, iki ayırsa da bir vakit sora bana tebessüm etse tüm derdim, kederim son bulacakmış gibi hissediyorum. Kalbimi kıran o değilmiş gibi tekrar ona gülerdim, ilk gün gibi. Lakin bana bu yolda çekilmek düşer. Yavuklusu gelmiş, zaten hiç bana ait olmayan bir şey için boşuna çırpınırdım. imdi de o çırpınışıma son vereceğim için bahtiyarım."

"Ah be güzel yarenim. Sen ne vakit büyüdün de aşık oldun. Bu Ateş'i öyle merak ettim ki imdi, ne yaptı nasıl yaptı bilmem lakin bildiğim şey sen bu adama meftunsun yaren. Hemi de deliler gibi meftun olmuşsun. Lakin üzülme. Onunda sende gönlü var."

Dolan gözlerimi elimin tersiyle silip, anlamayan bakışlarla yoldaşa baktım.

"Nasıl, ne n-n nerden biliyorsun.?"

Cılız çıkan sesime inat dik durmaya çalıştım. Yoldaş tebessüm edip bana baktı.

"Bu adamı tanımazdım, lakin şanını epey duydum. Şükür ki kendi gözümle de gördüm. Onun ne kadar cömert ve delikanlı bir bey olduğunu söylesem de azdır. Obaya önderlik edecek adil bir bey. Otağına, otağın içindeki insanlara epey düşkün. Bir beyin olması gerektiği gibi. Yüreğindeki sıcaklık etrafındaki tüm otağı ısıtır. Yanındaki yandaşlarına bir bey değil de, bir dost gibi davranır, üstünlük taslamaz, hepsine gardaş gözüyle bakar. Onlarla her daim istişare eden, sözlerine candan kulak veren bir bey. Benim gibi kaba, kırıcı ve sert bir bey değil. Sanki bey o değilmiş gibi. Bu yüzden de etrafındaki insanlar ona içten ve gerçek bir sevgiyle bağlılar. Bunların en başında ağabeyin Cengaver'de gelmekte. Gözünü kırpmadan onun için canını seve seve uğruna verecek hakiki dostları olduğunu tek bakışta söyleyebilirim. Dürüst olmak gerekirse kıskanmadım desem yalan olur. Ayrıca çok da cesur bir bey, daha evvelde karşılaşmıştık korkusuzluğunu orada gördüm. Lakin yüz yüze karşılaşınca tam emin oldum. O şu vakte kadar gördüğüm en güzel önderlerden biri. Otağına bir baba gibi sahip çıkan cesur bir bey.. Ayrıca bir çok hatunun hayal ettiği lakin ulaşmadığı bir bey, itiraf etmek gerekirse kolay lokma değil bu Ateş Bey.! Zira kadınlara karşı benden daha soğuk ve kırıcı.!"

Durdu ve gözlerimin içine baktı.

"Lakin ne fark ettim bilir misin yarenim?"

Dedi ve tebessüm edip bir süre bana bakıp dalmıştı. Elimle yüzüne bir kaç kez el sallasam da dalmıştı yine. Kendine geldiğinde tekrar tebessüm edip dudaklarını araladı.

"O da sana meftun.!"

Bir anda ağzımdan kaçan kıkırtıyla yoldaşa bakıp gülmüştüm. 

"Af buyur hiç güleceğim yoktu yoldaş Allah razı olsun."

Yoldaş kaşlarını çatıp bana doğru yaklaşıp, işaret parmağını yüzme doğru salladı.

"bu gözler her şeyi açıkça gördü Enda Hanım gül sen. Son gülen iyi güler nede olsa. Aha şuraya da yazıyorum, tam da şu uçuruma haykırıyorum. Bu beyde sana meftun. Günü geldiğinde nedenini söyleyeceğim sana. Bu bey senin olacak, seni temin ederim ki bu bey senine evlenecek. Ve de hayal edemeyeceğin kadar seni çok sevecek.!" 

"Yoldaş geçme dalga Allah aşkına imdi sırası değil."

Yoldaş ayağa kalkıp iki elini ağzına götürüp, gür sesiyle öyle bir haykırmıştı ki öylece kalakalmıştım.

"ATEŞ, ENDA'YA AŞIK. ENDA ATEŞE'E AŞIIIK.! YAKINDIR DÜĞÜN EVELALLAH."

Dayanamayıp ben de ayağa kalktım ve yoldaşı taklit ettim. Avazım çıktığı kadar bağırdım. 

YOLDAŞ, ASİYE'YE AŞIK. ASİYE'DE YOLDAŞA.! YAKINDIR DÜĞÜN EVELALLAH."

İşte seni bu yüzden çok seviyordum yoldaş. Bana ilaç gibi geliyordun. Her ne kadar söylediğimiz sözler hayal de olsa bana çok iyi geldin.

Sen hep var ol yoldaş, hep benim yoldaşım ol.


...

Ne kadar oldu bilmiyorum ama baya bir konuştuk, tüm hasreti gidermiştik. İmdi Irdın'daydık. Evet az evvel hayata gelmem diyen ben. Yusuf'tan yolda dayak yiye yiye zorlan gelmiştim.

Tabii hiç kimsenin yüzüne bakmadan hemen kendi odama çekilmiştim. Lakin bir fısıltı duymam ile olduğum yerde kalmıştım. Asiye'yi dua ederken gördüm.

"Ey güzel ALLAH'ım. Bana nasip etmeyeceğin şeyler düşündürme... Ben Yusuf'u çok seviyorum aklımdan hiç çıkmıyor... Hayırlıysa kurban olayım onu bana nasip et. Hayırlı değilse de kalbimi daha fazla meşkul etmesin, çıksın yüreğimden daha fazla dayanacak takatim kalmadı..."

Subhanallah, nasıl yani. İmdi, imdi Asiye de mi Yusuf'u seviyor?!

Subhanallah, subhanallah, subhanallah..

Bu nasıl bir tevafuktur. Bu nasıl güzel bir kaderdir... Birbirini habersizce seven iki güzel insan..

Birbirinden bir haber, birbirine dua eden iki gönül...

Oy kurban olduğum Allah'ım. Şu işe bak sen yüce Rabbim, sen nelere kadirsin öyle. İmdi yapacağım hareket belki yanlış olacak, belki Yusuf beni öldürecek lakin buna mecburum.

Artık bir yerde hançeri koymalıydım.

"Asiye gardaş."

Asiye, demem ile sulu gözlerle tez başını eğip, odadan fırlayacak iken kolundan tutum. En iyisi hemen söyleyip kaçmak....

"ASİYE GARDAŞ, YUSUF SANA AŞIK ZATEN... LAKİN, BİR TÜRLÜ SÖYLEYEMEZ. SENDEN ÇOK ÇEKİNİR DA, ANLASANA.."

Gözlerimi kapatıp, küçük çocuk gibi takır takır söylemiştim.

"Ne ne ne dedin sen? Hesa mı diyon! De vallaha, yemin et, iki gözüm önüme aksın de, vallaha mı Enda..?"

Asiye, hıçkıra hıçkıra ağlayarak önümde yere çökmüş. Sevinç göz yaşı akıtmaktaydı.

"Valaha derim gız.. O da yıllardır seni sever. Lakin sana söylemez, senden çok çekinir be gardaşım. Ne vakitte söylemeye kalkışsa bir hal gelir başına nasip olmadı sana söyleyemedi. Az plan yapmadık senin için yoldaşla. Lakin nasip olmadı gardaşım. Yanlış anlamayasın, o benim ağabeyim, dostum, yoldaşım her şeyimdir. Aklına kötü bir şey gelmesin, sana söylemezdim, söyleseydim, sabaha ölüm haberi mi alırdın. Gerçi imdi bilse sana dediğimi bilse beni öldürür orası ayrı bir konuda zaten. Lakin sende onu seviyorsan birbirinizden haberiniz olsun isterim. O, seni bana emanet etmişti. İmdi de gelir gelmez seni sordu. Bak Asiye, benden duyduğunu sakın ha ona demeyesin! Vallahi delildir, beni oracıkta öldürür."

Asiye bana sımsıkı sarıldı.

"Allah razı olsun be güzel gardaşım. Sana söz bir daha kötü davranmayacağım, affet beni. Bundan gayri benim has yoldaşımsın. Seni ben koruyacağım söz. Sana çok yanlış ettim. Lakin sandım ki.."

"Ne sandıysan at kafandan imdi yoldaşı düşün."

Dedim ve koluna vurup şeytanice gülmüştüm.

Bir anda hiçbir şey anlayamadan Asiye boynuma sarılıp ağlamaya başladı.

Birbirinden habersiz iki güzel yürek buluştu şükür. 

Keşke Ateş'de benden haberdar olsaydı...

...

📖📖Bölüm sonu📖📖

Okuyup emeğe saygı duyan herkesten yorum bekliyor olacağım. Vakit ayırıp okuyan herkese canı gönülden çok teşekkür ederim.

Selametle kalın, sevgilerle.

Lanjutkan Membaca

Kamu Akan Menyukai Ini

18K 1.4K 17
Yıl'1220' Türkler yeni bir devlet yeni bir düzen uğruna savaş ve ölümle burun burunaydı. Bu devlet sultan tarafından yönetilsede dümeni ak saçlılard...
652K 51.6K 107
NOT:ÇALINTI VEYA EN UFAK BİR KOPYALAMA DURUMUMDA AVUKAT KUZENİM VE ABLAM TARAFINDAN GEREKEN TÜM YASAL İŞLEMLER YAPILACAKTIR... KURGUMUN HİÇ BİR KURU...
99.9K 5K 15
"Ne kadar güçsüzüm değil mi? Zayıf, âciz, küçük..." Hicran, derin bir nefes alıp bana döndü. Tatlı tatlı esen rüzgârda ileri geri giden eşarbının önü...