Kalp Kırıkları (TAMAMLANDI)

By eesmerr12389

62.8K 3.7K 445

Didem için öyle kutsal bir kelimeydi ki ''Kardeş'' kelimesi. Onunla ilgilenen dört tane erkeği o kutsal... More

♥Kalp Kırıkları♥
-1. BÖLÜM-
-2.BÖLÜM-
-3.BÖLÜM-
-4.BÖLÜM-
-5.BÖLÜM-
-6.BÖLÜM-
-7.BÖLÜM-
-8.BÖLÜM-
-9.BÖLÜM-
-10.BÖLÜM-
-11.BÖLÜM-
GERİ GELDİM :))
-12.BÖLÜM-
-13.BÖLÜM-
-14.BÖLÜM-
ANKET
-15.BÖLÜM-
-16.BÖLÜM-
-17.BÖLÜM-
-18.BÖLÜM-
-19.BÖLÜM-
-20. BÖLÜM-
-21.BÖLÜM-
Kesit
-22.BÖLÜM-
-23.BÖLÜM-
-24.BÖLÜM-
-25.BÖLÜM-
-26.BÖLÜM-
-27.BÖLÜM-
-28.BÖLÜM-
-29.BÖLÜM-
-30.BÖLÜM-
-31.BÖLÜM-
-32.BÖLÜM-
-33.BÖLÜM-
-34.BÖLÜM-
-35.BÖLÜM-
-36.BÖLÜM-
-38.BÖLÜM-
-39.BÖLÜM-
-40.BÖLÜM-
-41.BÖLÜM-
-42.BÖLÜM-
-43.BÖLÜM-
-44.BÖLÜM-
-45.BÖLÜM-
FACEBOOK GRUBU
-46.BÖLÜM-
-47.BÖLÜM-
-48.BÖLÜM-
-49.BÖLÜM-
-FİNAL-
-YENİ FİKİR-
Özel Bölüm

-37.BÖLÜM-

621 42 8
By eesmerr12389



Bazen insanın ya siyah yada beyaz olması gerekir. Ben neden şuan griyim? Neden bu kararsızlığım? Gidip gitmemek arasında o kadar çok kararsız kaldım ki uyuyamıyorum bile. Yatakta doğruldum ve telefonumu elime aldım. Saat 04.28 di. Sabah kendi arabasıyla yola çıkacaktı Cenk. Gitmeli miydim?

Oflayarak yataktan kalktım. Kalsam ne işe yarayacaktı? Alper bir kez olsun yanıma gelmiş miydi? Bir hafta olmuştu. Bu koca bir hafta içinde ben yemeden içmeden kesilmişken onun nerede kiminle ne yaptığını bile bilmiyordum. Boşanalım demişti. Yani umurunda değildim. Ben ne kadar onu düşünüyorsam, o beni düşünmüyordu. Sinirle kıyafet dolabımın kapağını açtım. Dolabın üzerindeki küçük siyah çantayı aldım ve içine pantolonlarımı ve tişörtlerimi rast gele atmaya başladım. Benim umursadıklarım beni umursamıyordu. Hah! Bu ne küstahlık, kimse için kendimi yoramam artık. Yeter be! Soktuğumun hayatında bir kere de beni düşünsünler. Hep ben mi kahrolacağım! Kararlılıkla çantamın fermuarını çektim.

Güzel bir duş aldığımda saat 05.52 di. Saçlarımı kuruladıktan sonra üzerime bir şort ve salaş bir tişört geçirdim. Saçlarımı rast gele topladıktan sonra ayakkabılarımı elime alarak odamdan çıktım. Meryem Sultan'ın odasına girdiğimde hala uyuduğunu gördüm. Yanağına küçücük bir öpücük kondurduktan sonra odasından sessizce çıktım. Telefonumu elime aldım ve Cenk'e mesaj attım.

Gönderilen: Playboy

-Ben hazırım. Seninle geleceğim.

Dış kapının açılmasıyla Miraç'ın işten geldiğini anlamam uzun sürmedi. Gözleri kapanmak üzereyken salona girdi. Yorgunluktan ölüyordu kardeşcazım. Bakışları önce beni sonra da elimdeki çantaya kaydı. ''Gidecek misin?'' diye sorduğunda başımı salladım. ''Peki emin misin?'' koltuğa oturdu. ''Yani işe yarayacak mı? Ya daha kötüye giderse işler?'' kararsızlıkla omuz silktim. ''Bilmiyorum Miraç. Ama burada ondan haber almayarak daha çok canım yanıyor ve ben bunların hiç birini hak etmedim. Beni doğru düzgün dinlemedi bile. Şimdi nerde kiminle olduğunu bile bilmiyorum. Biraz kafa dağıtmaya ihtiyacım var.''

Telefonumun melodisini duyunca Cenk'in geldiğini anladım. Miraç'ta anlamış olacak ki ayağa kalktı ve sımsıkı sarıldı. ''Kendine dikkat et olur mu?'' dediğinde tebessüm ettim ve yanağına bir öpücük kondurarak evden çıktım. Gözlerim dolmuştu. Nedenini anlayamamıştım. Şu aralar ne de sulu göz olmuştum ben böyle.

Arabaya bindiğimde yine o pozitif tarafıyla karşıladı playboyum beni. ''Günaydın,'' dediğinde gece boyunca hiç uyumadığım aklıma geldi. Saat altı olmuştu ve ben hala uykusuzdum. ''Günaydın,'' diyerek emniyet kemerimi bağladım. Alper bağlamadığımda ne çok kızardı...

''Sen gece hiç uyumadın mı kız, ne bu gözlerin hali?''

Omuz silktim. Arabayı çalıştırmıştı. ''Uyku tutmadı,'' diye mırıldandım. ''8 saat yolculuk yapacağız, hadi kapa gözlerini de dinlen biraz,'' dediğinde onu onayladım. Biliyordu, yolculuk esnasında uyumayı çok severdim ben. Hatta aylar önce Urfa'dan dönerken bütün yolculuk boyunca Alper'in kucağında uyumuştum. Hatta ben kucağındayım diye yemek bile yememişti, ben elimdeki ekmek arasından koparıp yedirmiştim. Sıkıntıyla iç çektim. Anılar hep mi aklına gelirdi insanın?

-

''Uyutması dert uyandırması ayrı dert! Didem! Kalksana canım ya,''

Gözlerimi yavaşça araladım. Neredeydim? Etrafıma bakındığımda hala arabada olduğumuzu gördüm. Cenk kaşlarını çatmış bana bakıyordu. ''Neden öyle bakıyorsun?'' dediğimde, arabanın kapısını açtı. ''Kaç dakikadır seni uyandırmaya çalışıyorum haberin var mı?''

''Geldik mi?'' diye sordum telaşla. Sekiz saat boyunca uyumuş muydum? Ne kadar çabuk geçmişti o sekiz saat! ''Hayır güzelim, acıkmadın mı sen? Yemek yiyelim hadi,'' diyip arabadan inince bende arabadan indim. Acıktığımı yeni yeni fark ediyordum. Lüks bir restauranta oturmuştuk. Karnım açlıktan zil çalıyordu.

Önümüze dizilen yemekleri iştahla yemeye başladım. Her şeye dayanıyordum da iki şeye dayanamıyordum galiba. Birincisi açlığa, ikincisi de Alper'in yokluğuna. Sıkıntıyla iç çektim. Ayrılacağımız gerçeği aklımdan çıkmıyordu. Onu bırakmak istemiyordum. O benim kocamdı ve beni bırakamazdı. Sindiremiyordum.

''Noldu cadı kız,'' dediğinde burukça gülümsedim. Alper de bazen cadı derdi bana. ''Alper değil mi?'' diye sorduğunda onayladım. Başka ne derdim olabilirdi ki? Yemeği yemeye devam ettim. ''Hiç aramadı mı o günden beri?'' Başımı olumsuz anlamda salladım. Ne diye arayacaktı ki? İştahım kesilmişti yine. Yeme isteğim kalmamıştı.

''Esila'ya noldu? Neden bir daha göremedik onu?'' diye sordum, konuyu değiştirmek amacıyla. Ama bunu öylesine sormamıştım. Onu sadece bir kere görmüştük. O da bilmem kaç ay önceki düğünde. Sonra hiç onu bizimle görüştürmemişti.

Omuz silkti, ''Uzun zamandır görüşmüyoruz,'' dediğinde kaşlarım çatıldı, ''ne demek görüşmüyoruz, ayrıldınız mı yani?'' Başını olumlu anlamda salladı. Merakla, ''Neden?'' diye sordum. Boş ver gibisinden elini salladı ve yemeğine geri döndü. Daha fazla canını sıkmamak için konuyu kapattım. Yine üzülen taraf olmuştu herhalde. Ama bizde huydu bu, biz hep üzülen taraftık.

Geriye kalan iki saat boyunca ki yolculuğumuzu arabada son ses müzik açarak, hani şu keko dediğimiz adamlar gibi remix tarzı müziklerle eğlenerek geçirmiştik. Salak saçma şeylere gülmüş, hatta yol kenarında oyuncak satan bir satıcıdan yumuş tüylü bir at satın almıştık. Ama çok tatlıydı, ''Hiç büyümeyeceksin sen,'' diye mırıldanmasına aldırmadım. Oyuncak atı kucağıma aldım ve omuz silktim. ''Çok tatlı değimli ya,'' dediğimde yola bakmaya devam ederken gülümseyerek başını salladı.

Otele geldiğimizde şöyle bir inceledim. Gerçekten büyük ve lüks bir oteldi. Daha önce İzmir'deki otellerine gitmiştik hep beraber. O zaman ne heyecanlanmıştım var ya, böyle çocuk gibi. O zamanlar daha yeni arkadaşlık kuruyorduk Cenk'le. O tatil en çok bizim arkadaşlığımıza yaramıştı. Çok sıkı kardeş bağları kurmuştuk, kendi içimizde. Yüzmeyi öğreninceye kadar canım çıkmıştı. Hatta bir ara Bulut'un sinirle beni denize fırlattığını bile hatırlıyorum.

Ama şuan hüzün kaplıydı içim ve ekibimiz yoktu artık. İzmir'deki gibi bir ekibimiz kalmamıştı ortada. Şuan gelmesini istesem sadece Miraç çıkıp gelirdi yanıma. Bulut'un umurunda olacağı son kişi bendim. Sonuçta başında o kadar bela vardı. Ve kadromuz hep bir kişi eksikti artık. O zamanki zihniyetimiz değişmişti çünkü. Mert kardeşliğimize başka anlamlar yükleyip beni sonsuza kadar kaybetmişti.

Kıyafetlerimi odaya yerleştirdim. Oda oldukça büyüktü ve hemen hemen her şeye sahipti. kısa bir duş aldıktan sonra yemek için aşağıya indim. Cenk ben gelmeden sofrayı donattırmıştı bile. Sonuçta o bu büyük otelin sahibi Levent Kara'nın oğlu. Tabi ki ona hizmet edeceklerdi. Yavaşça yemeğe başladığımızda aslında o kadar acıkmadığımı fark ettim. Öğleyin karnımı güzelce doyurduğum için pek yemek içimden gelmiyordu.

''Beğenmedin mi canım, başka bir şeyler getirsinler mi?''

Başımı olumsuz anlamda salladım. ''Gerek yok Cenk, öğleyin güzel doyurmuşum karnımı, canım istemiyor,'' diyerek elime meyve suyunu aldım. Bana kuşkuyla baktı, utandığımı falan mı düşünüyordu acaba? ''Neden öyle bakıyorsun, aç olsam söylerim herhalde,''diyerek onun içini rahatlattığımda bir şey demeden yemeğini yemeye devam etti.

Yemek faslı bittikten sonra odama geri çıktım. Cenk gece kulübüne gidecekmiş, ne kadar ısrar etse de şuan o kafayı çekebileceğimi düşünmüyordum. Yüksek ses müzik zaten ağrıyan başıma daha da ağrı ekleyecekti. Odadaki ne işe yaradığını anlayamadığım küçük buzdolabını açtım. İçindeki biralardan iki tanesini çıkardım ve balkona ilerledim. Karşımda kocaman Akdeniz uzanmıştı. Kapkaranlık, ucu bucağı gözükmeyen deniz.

Biranın bir tanesini açıp sandalyelerden birine oturdum. Telefonumu elime aldım ve Sıla-Yan Benimle şarkısını açtım. Biraz düşünmek beklide iyi gelecekti. Ne yapmam gerektiğini kestiremiyordum artık. Alper'in ne yapacağını da anlayamıyordum. Sahi bu iş böyle ne olacaktı susacak mıydık?

Yalan sevinçle oyalandım

Aklın tuzağında dolandım

Kusuruma bakma zil zurna geldim

Sabahın beşi kapına dolandım''

Özlediğimi söylemek istiyordum ona. Kokusunu, sesini, ellerini. Onsuz gözüme uyku girmediğini bilmesini istiyordum. Ona verdiğim değeri, ondan ayrılmak istemediğimi bilmesini istiyordum. Buram buram hasret kokan yüreğimi ona göstermek istiyordum. Özlem artık dayanılmaz bir hal almıştı. Şimdi kiminle neler yaptığını bilmemek kahrolmama neden oluyordu.

Erbabım aşk madem

Madem yasaklar namahrem

Kafeste susuyor sözler şimdilik

Uçurur zaman hele dur bakalım''

Susmak istemiyordum artık. Telefonu elime aldım ve mesaj bölümüne girip, bütün düşündüklerimi yazmaya başladım.

Gönderilen: Ömrüm

Mesaj: Susacak mıyız hep böyle? Bir haftadır yetmedi mi bu sessizlik? Söylediklerini hala sindiremiyorum. Açıklama yapmama bile izin vermedin. Sence burada bütün suçu ben mi üstlenmeliyim? Birbirlerini seven onlar, senden saklayan onlar ve bebek bekleyen onlar. Ben sana söylemeye cesaret edemedim diye bütün suçu üstlenmeli miyim? Dayanamıyorum Alper, çok özledim seni. Buram buram sensizlik kokuyorum ben. Geceleri sana sarılmadan gözüme uyku girmiyor. Canım yanıyor, yapma ne olur beni senden mahrum koyma. Sen benim ilk aşkım, ilk güvendiğim adamsın. Seni sevdiğimi bile bile bana bu eziyetleri çektirme.

''Didem!''

Adımı duymamla kafamı telefondan kaldırdım. Sesin nerden geldiğini anlayamamışken şaşkınlıkla etrafıma bakındım. Aşağıda bana el sallayan Cenk'i gördüğümde gülmeden edemedim. Kesinlikle içmişti. Gözyaşlarımı sildim. ''Buraya gelsene!'' dediğinde yanındaki kişilerin kim olduğunu seçmeye çalışıyordum ama başarılı olduğumu söyleyemezdim. Masadaki yarım birayı dikledim. ''Geliyorum!'' diye bağırarak telefona mesajı kaydettim ve göndermeden aşağıya indim. Sırf yanındaki kişileri merak ettiğim için iniyordum. Diğer türlü olsa asla gitmezdim.

Aşağıya indiğimde Cenk'ler sahile oturmuşlardı. Cenk hararetli bir şekilde bir şeyler anlatıyordu. Yine ne saçmalıyordu kim bilir. İçince saçmalamayı seviyordu. Yanlarına geldiğimde, ''Merhaba,'' diyerek Cenk'in yanına çöktüm. İki kız ve üç erkek olmak üzere beş kişilerdi. Kızlardan birisi sarışın diğeri kızıldı. İkisi de oldukça güzeldi.

''Kardeşim geldin mi?'' Gevşek bir şekilde güldükten sonra, ''Bu Didem,'' kızıl olanı gösterdi, ''Bu Ece,'' dediğinde gülümseyerek selam verdim. Sarışın kızı gösterdi, ''Bu da Müge,'' dedikten sonra erkeklere çevirdi bakışlarını. Bende bakışlarımı çevirdiğim an Cenk'in söylediklerini duymuyordum. Onun bana sırıtarak bakmasına karşılık ben şaşkınca ona bakıyordum.

Onun burada ne işi vardı? 

Continue Reading

You'll Also Like

554K 24.6K 16
Son yirmi yedi saniye. Zaman gelmişti, kulaklıktaki ses son kez konuşacaktı. "Sonuna geldik, küçük hanım," Alacağı canları düşündükce duyduğu memnuni...
1.7M 99.8K 61
Ulaş: Ev alma, komşu al demişler. Işık: Öyle mi demişler. Ulaş: Öyle demişler. Alacağım seni kendime. Mecburuz.
153K 10.4K 19
17 Yıl sonra gerçekleri öğrenen Bade, yıllardır onu arayan abilerine giderse. Azıcık dram. Bolca eğlence. Bolca aksiyon. Bir tutam da kaos. Daha...
95.3K 2.8K 32
Trabzonda geçen bir mahalle kurgusu Sevgi Aktepe ve Asaf Kanıt 28.04.2024 #gençkızedebiyatı 🥇 "Dertlerim çok benim." Dedi kaçamak bakışlarıyla. "Bi...