ZEHİR (1)

Par neslihan_gdk

14.4M 336K 79.9K

Eski adı DEĞİŞEN HAYATIM olan, 2014'te yazılmış kitap. *** "Alt... Plus

AÇIKLAMA
GEÇMİŞTEN...
1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
10. BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. BÖLÜM
34. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36.BÖLÜM
37.BÖLÜM
38.BÖLÜM
39.BÖLÜM
40.BÖLÜM
41.BÖLÜM
42.BÖLÜM
43.BÖLÜM
44.BÖLÜM
45.BÖLÜM
46.BÖLÜM
47.BÖLÜM
48.BÖLÜM
49.BÖLÜM
50.BÖLÜM
51.BÖLÜM
52.BÖLÜM
53.BÖLÜM
54.BÖLÜM
55.BÖLÜM
FİNAL
2. Kitap, Veda ve Diğer Şeyler

9. BÖLÜM

308K 5.6K 1.2K
Par neslihan_gdk

9. BÖLÜM

Vücuduma aldığım darbelere ne kadar süre uyanık kalarak direnebilmiştim bilmiyordum ama bir noktadan sonra fiziksel acı katlanılamaz bir hale gelmiş olmalı ki bedenim kendini kapatmış olmalıydı.

Göz kapaklarım titreyerek tekrar açıldığında zihnim anahtarı bir çocuğun kontrolüne geçmiş bir oda gibi bir aydınlanıyor bir kararıyordu. Geçmişe dair bir şey anımsayamıyor, şu ana ise tam olarak tutunamıyordum.

"Gamze?" dedi hemen yanıbaşımda telaşlı ve öfkeli bir ses. Sesin sahibini tanıyordum ama tam ismini söyleyeceğim anda çocuk ışıkları kapatıyordu sanki. "Gamze beni duyuyor musun?"

Bedenim sert zeminde uzanıyordu ama başım daha yumuşak ama kaskatı bir şeyin üstündeydi. Bir şeyler hissediyordum ama uyuşuk gibiydim. Telaşlı ses küfür edince kaşlarımı çatmak istedim ama ifadelerimi nasıl kontrol edebileceğimi bilmiyordum. Canımın yandığını ona söylemek istiyordum.

Başımın altında duran kişi kıpırdandı söylenerek sonra bir an sessizlik oldu. "Can hâlâ Altın Vuruş'ta mısın?" diye sorarken sesi aceleciydi. Karşı tarafı kısa bir an dinledikten sonra, "Arabanı çalıştır hastaneye gideceğiz. Gamze yaralanmış," dedi.

Küçük çocuk zihnimin odasındaki ışığı tekrar kapattı. Omuzlarımda ve bacaklarımın altında eller hissetmemin hemen ardından sıcak ve sert bir bedene yaslanarak havalandığımda zihnimdeki karanlık da dağıldı yeniden.

"Ayaz..." Dudaklarımdan çıkan ismine bir karşılık bekledim ama sadece nefes alış veriş sesleri duyuyordum. Belki de adını söylediğimi düşünmüştüm ama dudaklarımdan öteye gidememişti ismi.

"Ne olmuş bu kıza?" dedi başka bir ses. Kucağında sarsıldıkça canım daha çok acıyordu ama tepki veremiyordum. Bir yanım beni bir yere bırakmasını isterken diğer yanım hep onun kucağında kalmak istiyordu.

"Bilmiyorum," dedi beni taşıyan kişi. Dişlerini beni taşımakta zorlandığı için mi sıkmıştı yoksa öfkesini içinde gizlemeye çalıştığı için mi anlayamadım. Tekrar ismini söylemek ve o olduğuna dair ondan bir cevap alabilmek istedim ama ışık söndü yeniden.

Bir arabanın kapısının sertçe kapandığını duyduğumda sıçradım ve gözlerimin önüne sinirle arabasının kapısını kapatan Ayaz gelip gitti. Acıyla inledim.

Beni hâlâ kucağında tutan ve başımı göğsüne yaslayan kişi, "Tamam dayan güzelim," dedi. Göğsünün hızla inip kalktığını hissettim. "Hızlı sür!" diye emretti sonra arabayı kullanan çocuğa. Bağırmadı belki ama sesi kontrolsüz bir yükseklikte çıktı.

Kısa bir sessizliğin ardından arabayı kullanan çocuk konuşmaya başladı. "Eren her neredeysen Altın Vuruş'a git hemen," dedi. Telefon ile konuşuyor olmalıydı. Tüm isimler tanıdıktı ama hiçbiri net değildi zihnimde. "Doruk mekânda yalnız ve kendinde değil... Sonra anlatırım... Tamam acele et!"

Kucağında, başım göğsüne yaslanmış acı çekerken kapalı gözlerimin kenarında parmak uçlarını hissettim ama o kadar hafifçe dokunmuştu ki göz yaşım kadar hafif ve bana ait hissettirdi dokunuşu.

"Doruk'a ne oldu?" diye sorarken sesi öylesine sormuş gibi umursamaz çıktı.

"Fazla kaçırdı," diye cevap verdi Can. Ses tonu suçlu ve mahcup çıktı. "Zaten Gamze'ye de-" derken yanlış bir şey söyleyecekmiş gibi söylemekten vazgeçip yarım bıraktı cümlesini.

Saçlarımda hissettiğim parmaklar dondu kaldı. "Gamze'ye de ne?" diye sordu meraklı ama öfkelenmeye hazır bir tavırla.

"Saçmaladı işte bir şeyler ya ama kendinde değildi," diye arkadaşını savunmaya çalıştı. Ne söylemişti ki bana? Tam olarak hatırlayamıyorum. Zihnim şu an bir kararıyor bir aydınlanıyordu ama geçmiş hep pusluydu.

Göğsünden yükselen bir nefesi dışarı bırakırken başım göğsünün üstünde hareket etti. Canım yandı ama umursamadım.

Zihnim arabanın içinde oluşan sessizlik ile tekrar karanlığa doğru sürüklenmeye başlayınca bundan korktum, karanlığın içinde kaybolmaktan korktum ve kendimi zorlayarak adını fısıldamaya çalıştım yeniden.

"Ayaz..."

"Kim yaptı sana bunu?" diye sorarken altımdaki bedeni kasıldı ama parmakları nazikçe yüzüme düşen saçlarımı çekti. Gözlerini yüzümde hissediyordum ama ben gözlerimi açamıyordum. Sorular sormasını istemiyordum beni yine bir karanlığın ortasından kurtarmasını istiyordum.

"Daha birkaç dakika önce gitmişti yanımızdan," dedi diğer sesin sahibi olan çocuk. Can ya da Doruk. Zihnim şu an ayırt edemiyor, hatırlayamıyordu. "Seni sordu. Bir ses attı sana iletmemi istemişti."

"Ne sesi?" Kucağında durduğum kişinin gerildiğini hissettim. Gerginliği öyle yoğundu ki bana da bulaştı sanki. Kucağından kalkıp arabada ondan uzak bir köşeye çekilme ihtiyacı duydum.

"Sana yollamıştım çoktan görmedin mi?" dedi diğer çocuk.

Başım göğsünde kendimi karanlığa teslim etmeye iyice yaklaşmışken bacaklarımın altında bir kıpırtı oldu, rahatsız hissederek onu uyarmak istedim ama karanlıktan bir el ağzımı kapatmış gibi konuşamıyordum. Cebinden telefonunu çıkarmış olmalıydı.

"O paylaşımı neden yaptın? Yalan bir paylaşım yapınca eline ne geçti?"

Bir anda kendi sesimi duyunca şaşkınlıkla kıpırdanmaya çalıştım ama canım o kadar yandı ki bu kez daha yüksek sesle acı çektim. Neredeyse ağlayacaktım. Belki de ağlıyordum. Sonra sesleri duyamaz oldum; karanlık artık sadece ağzımı değil kulaklarımı da kapatmıştı sanki.

Bir süre karanlığın içinde boğulmamak, kaybolmamak için kendi kendime çırpındam ama yardım isteyemedim. Savaştığım karanlığın içinden bir an başımı yüzeye çıkarabildiğimde tekrar ondan yardım dilendim çaresizce.

"Ayaz..." diye fısıldadım.

"Buradayım," dedi ve sesi karanlığımı dağıttı. "Buradayım ve özür dilerim!"

***

Kendime tam olarak geldiğimi acı ve ağrıları yoğun olarak hissettiğimde anlayabildim. Gözlerimi defalarca kez açıp kapattığımı hatırlıyordum ama hiçbirinde hiçbir şey tam olarak net değildi ve hatırladıklarım gördüğüm bir rüya gibiydi. Bazı sahneleri gördüğüme emindim mesela ama kafamın içinde geçen bazı sesleri, sözleri ve kişileri ben uyduruyormuşum gibi geliyordu.

Hani parça parça hatırladığımız bir rüyayı birine anlatırken kafamızın içinde eksik kısımları kendi hayal gücümüz ile tamamlar öyle anlatırdık ya, tam olarak onun gibiydi zihnim şu an. Bir şeyler vardı ama eksikti ve ben de bu eksiklikleri olmasını istediğim şekilde tamamlamıştım sanki zihnimde.

"Gamze?" Başımı sesin geldiği yöne çevirirken canım yandığı için yüzümü buruşturdum. Çınar hemen yanımdaki refakatçi koltuğunda oturuyordu; ona döndüğümü görünce hemen ayağa kalkıp yanıma geldi. "Nasılsın? Kim yaptı sana bunu?"

"Bilmiyorum," dedim yorgun bir sesle. "Yüzlerini görmedim. Senin ne işin var burada?"

Parça parça gerçekleri kendi hayallerim ile birleştiriyor olsam bile o gerçek parçalardan birinin içinde Ayaz olduğuna emindim.

Çınar ağzının içinde homurdanıp ondan hiç beklemediğim bir şekilde beni azarlamaya başladı. Neden tek başıma tehlikeli yerlere gittiğim hakkında başlayan azarlaması barlar ile dolu bir yerde ne işim olduğunu sorarak son buldu.

"Senin nasıl haberin oldu ve nereye gittiğimi nereden biliyorsun?" diye sordum güçlükle. Konuşurken sanki kemiklerim etlerime batıyordu.

"Ayaz aradı beni," dedi Çınar. Kalbim adını duymam ile birlikte göğsüme vurdu. "Bir arkadaşı her zaman takıldıkları mekânın yakınlarında bulmuş seni. O da sadece beni bildiği için beni aramış. İtiraf edeyim Ayaz Meydan'dan bir arama almak çok garipti."

Yüzüm düşünce Çınar canım yanıyor sanarak endişelendi. Canım zaten yanıyordu ama hatırladığım şeylerin birer bilinç kaybı rüyası olduğuna inanmak istemiyordum. Beni karanlığın içinden çekip çıkaran kişinin o olmadığını duymak aptal bir üzüntüye sürüklemişti beni ve kendime engel olamıyordum.

Buradayım ve özür dilerim.

Gerçek olmadığını Ayaz'ın bu cümleyi kurmasından anlamalıydım tabii ki. Ayaz kendi iradesi ile özür diler miydi? Acaba Can, Ayaz'a ses kaydını atmış mıydı? Gözlerimi kapatıp başımı iki yana salladım. Şimdi bunları düşünmem saçmaydı.

"Çınar gerçekten çok teşekkür ederim," dedim. Saat kim bilir ne kadar geç olmuştu, kendimi suçlu hissediyordum. "Sen evine git ben iyiyim artık," dedim.

"Seni nasıl yalnız bırakayım olmaz," diye itiraz etti ama eve gitmek zorunda olduğunu o da biliyordu. Onu buradaki hemşirelerin bana iyi bakacaklarına ikna edip eve yolladım.

Çınar gittikten sonra üzerimdeki pikeyi kaldırıp durumuma baktım; neyseki herhangi bir yerimde alçı yoktu. Bu da bir yerimin kırılmadığı anlamına geliyordu ve bu iyiydi. Aylarca alçıyla gezip acı çekmek istemezdim. Her yerimde morluklar, ezilmeler ve yaralar vardı.

Çınar giderken hemşirelere ve doktorlara uyandığımı haber vermiş olmalıydı; o gider gitmez yaşadığım olay ile ilgili polisler beni sorgulamaya geldiler. Onlara da kar maskesi takan üç adamın bana saldırdığını söyledim. Annemi ve babamı aramak istediklerinde ise seyahatte olduklarını ve öğrenirlerse telaşa kapılacaklarını söyledim. İknâ etmem zor olmadı çünkü zaten reşit bir bireydim.

Annemi arasalar balayı eğlencesini bırakıp da gelene kadar ben çoktan taburcu olurdum zaten. Babamın ise yüzünü bile görmek istemiyordum. Bu hayatta tek başıma olduğumu çoktan kabullenmiştim. Üzüyordu ama kabullenmiştim.

Dün gece en berbat anımda bile arayacak kimsem yokken şimdi aptal birkaç yara için arayacak kimim olabilirdi ki?

Saat kaça geliyordu bilmiyordum ama ağrı kesicinin de etkisiyle yavaş yavaş uykuya dalmak üzereyken yattığım odanın kapısı tıklatıldı. Oda aslında iki kişilikti ama diğer yatak boştu. Kimsenin gelmesini beklemediğim için yeni bir hastanın getirildiğini düşündüm ama odaya Buket girdi.

Tanıştığımız günden bu yana bana her zaman tırnaklarını çıkarmış saldırmaya hazır vahşi bir hayvan gibi yaklaşan üvey kardeşim şimdi ona uymayan bir sakinlik içindeydi. Onu burada görmekten daha çok bu hâli şaşırttı beni.

"Buket?" dedim şaşkınlıkla. Uykuya dalmak üzere olan gözlerim bir anda canlandı. "Ne işin var burada senin?"

Burada olduğumu Ayaz'ın arkadaşı -muhtemelen Can- ve Çınar dışında bilen biri yoktu ve ikisi de Buket'e haber verecek insanlar değillerdi. Bir şekilde dayak yiyip hastanelik olduğumu öğrenmiş olsa bile beni ziyarete gelmiş olması da çok saçmaydı.

"Bilmiyordum," derken eğip büktüğü parmaklarına bakıyordu suçlulukla. "Paylaşılan ses kaydını çok geç gördüm ve adamlar çoktan seni dövmeye gitmişlerdi. İptal ettiğimi söyledim ama çok geçti!"

Aldığım ağrı kesicilerin etkisinden olsa gerek uyuşmuş bir halde Buket'in yüzüne bakıp kaldım ifadesiz bir halde. Kurduğu cümleler bana ağır çekimde ulaşmış gibi yavaş yavaş zihnimde anlam kazandılar ama yine de büyük bir tepki veremedim.

"Sen yaptın?" derken sesim bayılmak üzereymişim gibi güçsüz çıktı. "Beni sen dövdürttün, neden?"

Birbirimizi sevmiyorduk ama bu denli fiziksel zarar verecek kadar aramızda bir nefret olduğunu düşünmemiştim ben. Ne yaşamıştık ki? Neredeyse ölecektim hangi olay bana bunu yapmasına sebep olabilirdi? Adam tutup insan dövdürtmek nasıl bir psikopatlıktı?

"Evet ben yaptırdım o yüzden lütfen Anıl'ın yaptırdığını düşünme tamam mı?" diye yalvarmaya başladı birden. Konuşmaya devam ettikçe içimden bir gülme isteği yükseldi ama boğazımda donup kaldı; ağzım açık susmasını bekledim. "Senin Anıl ile birlikte olduğunu görünce sinirle böyle bir şeye kalkıştım ama yalanmış. Lütfen Anıl'dan şüphelenme bendim tamam mı? Ben yaptım!"

Buket'e olan öfkem, nefretim ve acıma hissim bir anda endişeye dönüştü. Anıl'a o kadar takıntılı bir his besliyordu ki bunu aşk sanıyordu ve hiç düşünmeden hareket edebiliyordu. Kıskandığı için birini öldürebilecek olmasının yanında Anıl'a zarar gelmesin diye hiç yapmadığı bir şeyi yapıp suçu üstleniyor hatta bana yalvarıyordu.

Anıl'ın nasıl bir pislik olduğunu biliyordu ama yine de onu seviyordu.

"Sen..." dedim doğru ifadeyi bir türlü bulamazken. "Sen tedavi falan olmalısın. Gözetim altında falan tutulman lazım senin... Sen..."

Buket'in cep telefonu çalmaya başlayınca durdum ve endişeli gözlerle onu izledim.

"Babacığım?" diyerek açtı telefonunu. Gözlerimi devirerek diğer tarafa çevirdim bakışlarımı. Bir yandan da Adnan Bey'in kızını ne kadar sıklıkta aradığını merak ettim. Benim annem beni bir kez bile aramamıştı. Ben de inat edip onu aramıyordum. Anne-kız ilişkimiz ince bir ipliğe bağlı hâle gelmişti ve ikimiz de ipin iki ucunda hiçbir şey yapmadan kopmasını bekliyorduk.

"Evdeyiz... Evet o da yanımda iyi... Uyuyor sanırım... Tabii ben ona da söylerim iyi eğlenceler size!"

Benim hakkımda da konuştuğu için iki kaşımı yukarı kaldırıp sorgulayıcı bakışlarla yüzüne diktim gözlerimi.

"Tatillerini bir hafta daha uzatacaklarını haber vermek için aramış," dedi Buket kapattığı telefonuna bakmaya devam ederken. Yüzüme bakmıyordu.

Alayla gülüp başımı iki yana salladım ama gülerken yüzümdeki yaralar canımı yakınca sessizce inleyip kıpırdandım.

"Babama bu yaptıklarımdan bahsecek misin?" diye sordu. Adeta olduğu yerde can çekişiyordu; babasından öyle çok korkuyordu ki onun gibi şımarık bir kızın babasından korkuyor olması beni şaşırtıyordu.

"Tabii ki söyleyeceğim," dedim. "Polise bile şikayet edebilirim!"

Buket birden telaşlandı ve yanıma kadar geldi. Mavi gözleri fıldır fıldır dönüyordu sanki karşımda.

"Ne istersen yaparım lütfen yapma Gamze!" diye yalvardı. Bana yalvarması hoşuma gider diye düşünmüştüm ama kendimi kötü hissettim. Hiç de hoşuma gitmemişti birinin çaresizliğini izlemek.

"Benden samimi bir şekilde özür dile ve bir daha da bana bulaşma," dedim. "En ufak hatanda tüm yaptıklarını babana anlatırım."

Bana her zaman yaptığı gibi sayıp sövecek sonra laf sokup kapıyı çarparak çekip gidecek sandım bir an çünkü bana nefretle bakıp kalmıştı. Üst dudağının kenarı hafifçe seğirirken derin bir nefes alıp verdi.

"Özür dilerim Gamze," dedi hiç de samimi olmayan bir tavırla. "Bir daha birbirimize bulaşmayacağız, söz veriyorum."

"Umarım," diye mırıldandım. Buket çok utanacağı bir şey yapmış gibi başını öne eğip ayakkabılarını yere vura vura odadan adeta kaçtı.

Aslında onu polise şikayet edebilirdim. Hapse atmazlardı belki ama o korkuyu hissetmesi yaptığı şeyin ne kadar korkunç ve tehlikeli olduğunu anlamasını sağlayabilirdi. Peki ya sonra? Sonra ne olacaktı? Belki birkaç gün nezarette tutulup bırakılırdı sonra da intikam diye tutturup bana daha kötü şeyler yapmaya başlardı. Adnan Bey her zaman kızının arkasında dururdu ama benim ne annem ne de babam dururdu yanımda. Bir şekilde suçlu ben olurdum. Böylesi daha iyi miydi bilmiyordum ama böyle yapmak doğru hissettirdi.

Buket gittikten sonra çok fazla bir vakit geçmeden odamın kapısı hiç tıklatılmadan açıldı ve içeri Ayaz girdi.

Continuer la Lecture

Vous Aimerez Aussi

7.8M 159K 69
Asla kimseye güvenme sözleriyle büyümüş genç bir kız ve ne olursa olsun pes etmeyen genç bir adam... İliklerine kadar hissettiği tanıdıklık hissiyle...
125K 13.5K 18
- Özür dilerim. Sizi bu şekilde korkutmak istememiştim ama anlatmamı istediniz. • Sen anlattığın şeylerin normal bir süreç mi olduğunu düşünüyorsun...
2.2K 18 1
*Çiçeksi Aşklar Serisi 2* Kim Eun Ji dans bölümünün son sınıf öğrencisi hayırsız bir abisi dışında kimsesi olmayan bir kızdır. Dans dışında bağlı old...
477K 13.7K 52
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!