ZEHİR (1)

By neslihan_gdk

14.5M 336K 79.9K

Eski adı DEĞİŞEN HAYATIM olan, 2014'te yazılmış kitap. *** "Alt... More

AÇIKLAMA
GEÇMİŞTEN...
1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. BÖLÜM
34. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36.BÖLÜM
37.BÖLÜM
38.BÖLÜM
39.BÖLÜM
40.BÖLÜM
41.BÖLÜM
42.BÖLÜM
43.BÖLÜM
44.BÖLÜM
45.BÖLÜM
46.BÖLÜM
47.BÖLÜM
48.BÖLÜM
49.BÖLÜM
50.BÖLÜM
51.BÖLÜM
52.BÖLÜM
53.BÖLÜM
54.BÖLÜM
55.BÖLÜM
FİNAL
2. Kitap, Veda ve Diğer Şeyler

8. BÖLÜM

307K 6.1K 1K
By neslihan_gdk

8. BÖLÜM

"Ne yumruktu ama!"

Çınar yanımda Ayaz'ın yumruğunun ne kadar şahane olduğu ile ilgili heyecanla yorum yaparken ben arabasına doğru giden Ayaz'ın arkasından bakıyordum.

Burnundan akan kan ile eli kırmızıya boyanan Anıl ise bana hiç bakmadan -bakamadan- okul binasına girmişti. Muhtemelen okulun revirine gidip burnuna baktıracaktı ama öyle kötü görünüyordu ki hastaneye gitmeden iyi olabileceğini düşünmüyordum. Kırılmış olma ihtimali yüksekti.

Şimdilik Anıl ile hesaplaşma meselesini sonraya ertelemek zorundaydım; bu haldeyken değil ona hesap sormam doğru düzgün konuşmam bile mümkün değildi. Bu yüzden Ayaz'ın arkasından gittim.

Çınar arkamdan, "Yine nereye ya? Gamze!" diye bağırınca ona dönüp, "Sınıfa çık geliyorum hemen," deyip tekrar arkamı döndüm ve Ayaz'a yetiştim. Çınar peşimden gelmedi ama sınıfa gitti mi yoksa bahçede mi bekleyecekti bilmiyordum.

"Dur!" dedim adımlarımı hızlandırdığımda. Arabasının yanına gitmiş ve kapısını açmıştı. Bir eli arabanın açık kapısının üstündeyken durup bana baktı. Gözlerindeki ifade kuracağım cümlelerin önüne bir set çekti.

"Niye yaptın bunu?" diye sordum tam karşısında durduğum anda. "Niye vurdun Anıl'a?"

"Sana ne?" Gözlerinin maviliklerinde hayat bulan öfkesi sesine de yansımıştı ve ben bu öfkesinin sebebini anlamak istiyordum.

"Ona vurduktan sonra söylediğin şeyi duydum. Anıl'ın paylaşımı-"

Arabasının kapısını bir anda sertçe kapatınca yerimde sıçradım ve kurduğum cümleye devam edemedim. Bana doğru bir adım atınca kaşlarımı çatıp ben de bir adım geri çekildim ve sırtım arkamdaki bir arabaya değdi.

"Seni sadece bir kez öptüm diye ortalığı ayağa kaldırmıştın," dedi. Bir anlığına benim ne tepki verdiğimi görmek için gözlerime baktı. "Ben de kendimi suçlu hissetmeye başlamıştım," derken dudaklarına küçümseyen bir gülüş gelip gitti. "Hiç gerek yokmuş."

Kurduğu cümleler saniyeler içinde o kadar duyguyu beraberinde getirdi ki hangi duyguyu nasıl karşılamam gerektiğini bilemedim.

Üzüldüm çünkü hakkımda böyle düşünmesini istemiyordum. Şaşırdım çünkü beni öptüğü için kendini suçlu hissediyor olacağını hiç düşünmemiştim. Kırıldım çünkü beni her ne kadar tanımıyor olsa da gördüğü saçma bir paylaşıma hemen inanmıştı. Memnun oldum çünkü beni öpmesinin yanlış bir davranış olduğunu biliyor ve kabul ediyordu. Kızdım çünkü bu paylaşım gerçek olsa bile bana böyle bir şey söylemeye hakkı yoktu. Ben bir başkasıyla beraber olmuş olsam bile karşıma gelip o zaman izinsiz seni öpmem sorun olmamalı tarzında konuşamazdı.

Yine beynimde akan birçok cümlenin sırasını seçemediğim için tutulup kalıp kendi içimde patlayacak duruma geldim.

Ben bir şey söylemeyince çarparak kapattığı arabasının kapısını tekrar açtı.

"Bu arada unutmadan," dedi arabasına binmeden önce. "Özür dilerim... seni öptüğüm için."

"O paylaşım-" diyeceğimde kapısını kapatıp arabayı çalıştırdı ve okul bahçesinden çıkıp gitti. "...doğru değil," diye kendi kendime mırıldanarak cümlemi tamamladım.

Özür dilediğinde kendimi daha iyi hissedeceğimi düşünmüştüm ama hayır kendimi daha iyi hissetmiyordum. Gözlerim sızlar gibi olduğunda sımsıkı kapatıp içimde akmayı bekleyen kederime engel oldum. Bir tokat atsaydım daha iyi hisseder miydim?

Ayaz'ın davranışları o kadar tutarsızdı ki anlamlandırmakta güçlük çekiyordum. Daha dün benden uzak dur diyerek bana karşı hiçbir şey hissetmediğini söylerken bugün Anıl ile aramda bir şeyler olduğunu düşünerek öfkeleniyordu. Hatta o kadar öfkelenmişti ki fiziksel şiddet uygulamaktan çekinmemişti.

Gözlerim kapalı, arkamdaki arabaya yaslanmış halde durmaya devam ederken Çınar'ın, "Ağlıyor musun?" diye sormasıyla gözlerimi tekrar açtım.

"Sınıfa gitmedin mi?" diye sorarken sesim kısık çıktı ama neyse ki çatlamadı. Ağlamıyordum ama ne hissediyordum onu da çözemiyordum.

"Seni bekledim," dedi. Gülümsemeye çalıştım ama pek beceremedim. "Ayaz ile aranda bir şey mi var?" diye sorarken kaşlarını çattı Çınar.

Çınar'ın sorusunun cevabını ben de bilmiyordum bu yüzden bir cevap verebileceğimi düşünmediğim için merak ettiğim başka konulara geçiş yaptım.

"Ayaz okulda birine vurduğu için ceza almayacak mı?" diye sordum. "Sınıfa girerken de kapı falan çalmıyor. Bu rahatlığının ve hocaların sessiz kalmalarının sebebi ne?"

"O hiçbir zaman ceza almaz ki," dedi Çınar omzunu silkerek. Herkesin bildiği çok açık bir gerçeği kaçırıyormuşum gibi hissederek kaşlarımı çattım. "Basit bir yumruk ne ki? Daha beter şeyler yapıp ceza almamış biri Ayaz," dedi.

"Ne demek istiyorsun?" diye sordum ama korkmuştum. "Dün bahsettiğin şeyle ilgili mi? Hani çıkışta yarın anlatırım demiştin?"

Çınar bir an söylemek üzere olduğu şeyler için kararsız kalmış gibi sessiz kalıp gözlerini kısarak yüzüme baktı. Anlatmayacağım diyecek olursa onu nasıl anlatmaya ikna edebilirdim bilmiyordum ama meraktan ölmek üzereydim.

"Tamam anlatacağım ama kimseye bahsetmeyeceğine söz vermelisin," dedi. Kalbim duyacağı şeyler için heyecanla hızlandı. "Çünkü bu konu sadece benim değil babamın da başını belaya sokabilir. Tamam mı?"

"Söz veriyorum kimseye anlatmam," dedim. "Zaten senden başka hiç arkadaşım yok," diye ekledim. Bu doğruydu.

"Babam avukat," diyerek bir ön bilgi verdi. 'Tamam' dercesine hızla başımı salladım devam etmesi için. Şöyle bir etrafına bakındıktan sonra anlatmaya devam etti.

"Dört yıl önce babam Tuncay Meydan'ın, yani Ayaz'ın babasının avukatıydı. Tam olarak ne suç işlemişti bilmiyordum ama Ayaz bir suç işlemişti ve babam da Ayaz'ın davasına bakıyordu. O zamanlar Ayaz Meydan kim tam bilmiyordum ama akşam yemeklerimizde sürekli adı geçiyordu masada."

Çınar'ı dinlerken o kadar dikkat kesilmiştim ki tek bir cümlesini dahi kaçırmak istemiyordum. Ayaz'ın bir suç işlediğini öğrenmek içimde bir yerleri yaraladı.

"Ayaz bir süre hapishanede yattı ama babam sayesinde ilk mahkemede tutuksuz yargılanarak serbest bırakıldı," dedi Çınar.

Bu bilgi beni paramparça etti. Gerçek bir suçluydu öyle mi? Mahkemede yargılanacak, demir parmaklıklar ardında dışarı çıkmayı bekleyecek bir suçlu? Ayaz'ı öyle düşünmeyi reddetti zihnim. Yakıştıramadı sanki sebepsizce.

"Ne kadar kaldı içeride?" diye sordum.

"Hatırlamıyorum ama liseye bir yıl geç başlamış bu yüzden." Önemsiz bir ayrıntıymış gibi yine omuz silkti. "Bir yıldan daha az sanırım, emin değilim."

O zaman Ayaz bizden büyüktü. Belki bir yaş belki de iki yaş. Şu an 19 ya da 20 yaşındaysa ve dört yıl önce yargılandıysa daha 16 gibi küçük bir yaşta hapishaneye mi girmişti? Bu korkunçtu. Uyuşturucu kullanmaya da o yıllarda mı başlamıştı acaba?

"Suçunun ne olduğunu biliyor musun?"

Sanki Çınar bana okuduğu bir romanı anlatır gibi Ayaz'ın geçmişini anlatıyordu ve ben de merakla ona sorular soruyordum. Keşke bunlar bir roman kurgusu olsaydı o zaman kalbim korkuyla değil heyecanla çarpardı belki. Bunlar gerçekti.

Bir romanı anlatıyor olsaydı, "Peki kitabın sonunda ne olmuş? Ayaz kurtulmuş mu?" diye sorabilirdim ona. Ancak biz hâlâ bitmemiş bir romanın içinde yaşayan karakterlerdik ve her şeyin sonunu ancak yaşayarak öğrenebilecektik.

"Evet," dedi Çınar. "Gizlice Ayaz'ın dosyalarını okumuştum."

Kalbim nefesini tuttu. "Ne yazıyordu?"

"Birini öldürmüş."

Ayaz birini öldürmüş.

Ayaz Meydan bir katil.

Sanki hayat ondan uzak durmam için art arda önüme sebepler sunuyordu. Bir bağımlıydı, çok çabuk öfkeleniyordu, insanlara fiziksel şiddet uygulayabiliyordu ve hiçbir kuralı umursamıyordu. Tüm bunların yanında bir hayatı çalmıştı.

"Kesinliği var mı yok mu bilmiyorum," dedi Çınar ben donup kalınca. "Tutuksuz yargılandığına göre belki de suçsuzdur diye düşünmek isterdim ama..."

Çınar cümlesine devam etmeyince, "Ama?" diye üsteledim.

"Babası o kadar zengin bir herif ki para ile Ayaz'ın yaptığı her suçun üstünü örtebiliyor. Bu okuldaki vurdumduymaz hallerinin sebebinin de bu olduğu düşünülüyor."

Ders zili çaldığında Çınar sınıfa çıkalım dedi ancak benim herhangi bir derse odaklanacak kafam kalmamıştı. Bu yüzden Çınar'a en azından bir ders saatini es geçip yalnız kalarak geçirmek istediğimi söyledim.

"Yalnız kalmak istediğin için seninle gelmiyorum yoksa ders ekme fırsatını asla kaçırmazdım," dedi Çınar. Beni kaybolmuş ruh halimden kurtarmak için yaptığı esprilere gülümseyemedim maalesef.

Herkes sınıflarına gidip kantinde hiçkimse kalmayınca kantine gidip boş masalardan birine oturdum. Ayaz'ın kimi neden öldürdüğünü nasıl öğrenebilirdim bilmiyordum ama şu an önceliğim üzerime atılmış iftira olmalıymış gibi hissediyordum.

Ayaz'dan uzak duracaktım. Evet bu konuda kesin olarak aldığım karar buydu. Özür dilemişti ve bitmeliydi.

Hiç başlamamış bir şeyin bitmesi nasıl kalbimi acıtabiliyordu?

Nefesimi sesli bir şekilde dışarı bırakıp telefonumdan Anıl'ın sosyal medya hesabına girdim ve benimle ilgili paylaştığı gönderiye bakarak bunun yalan olduğunu nasıl ortaya çıkarabileceğimi düşünmeye başladım.

Karşımdaki sandalyenin çekilme sesi ile başımı telefonumdan kaldırıp karşımda dikilen kıza baktım. Siyah, kıvırcık saçları beline kadar uzanıyordu. Küçük kahverengi gözleri ve dolgun dudakları vardı.

Çekingen bir gülümseme eşliğinde, "Merhaba, oturabilir miyim?" diye sordu.

Bomboş kantinde neden benim karşıma oturmak istediğini anlayamasam da, "Tabii," dedim.

Sırt çantasını yanındaki sandalyeye bırakıp, "Ben Ebru," diye kendini tanıttı. "Aynı sınıftayız. Sınıftan kimsenin seninle konuşmadığını fark edince gelip selam vermek istedim. Umarım rahatsız olmadın?"

Sınıfta Çınar ve Ayaz dışında kimseyi tanımıyordum. Ayaz'ı da tanıdığım söylenemezdi. Hatta birçoğunu yolda görsem tanımazdım. Karşımda oturan kızı da sınıfta daha önce görmüş müydüm hatırlamıyordum. İnsanlar ile ilişkilerim pek iyi sayılmazdı. Eski sınıfımda bile hâlâ tanımadığım insanlar vardı.

"Yok rahatsız olmadım tabii ki ama şaşırdım biraz kusura bakma," dedim. Kaba olmak istemezdim. "Biraz kafam dalgın. Ben de Gamze ve memnun oldum."

Geometri hocamız dersine geç kalanları azarlayan biriymiş, Ebru da derse geç kalınca azar iştimek istemediği için kantinde diğer dersi beklemeye karar vermiş.

Teneffüs zili çalana kadar Ebru ile hiç farkına bile varmadan birçok şeyden konuştuk. Tıpkı Çınar ile konuştuğumuz gibi Ebru ile de bir anda birbirimize hayatlarımızı anlatırken bulduk kendimizi.

Ebru bu okulda burslu olarak okuyormuş; burslular dışlanmıyormuş ama Ebru yine de kimse ile samimi olmak istememiş. Ben de kısmen burslu sayılırım, zengin değilim dediğimde bu yüzden yüzündeki gülümseme biraz daha genişledi.

Ebru'yu anlıyordum. Kimse direkt olarak sen fakirsin diye dalga geçmese bile basit bir olayda, basit bir sözde insan kendini yabancı hissedebiliyordu.

Herkes marka ayakkabılarından konuşurken senin ayakkabının bilinen bir marka olmaması seni otomatik olarak sohbet dışı bırakıyordu mesela. Ya da lüks bir plan yapıldığında katılamıyordun. Arkadaşların ne kadar iyi kalpli insanlar olsalar da bazen olmuyordu işte ve o bazı anları yaşamamak için uzak kalmanın daha iyi olacağını düşünüyordun.

"Anıl denilen çocuğun sana bulaşması hiç iyi olmadı gerçekten," dedi. Kahvaltı yapmadan okula geldiği için kendisine çubuk kraker almış onu yiyordu. "Bir şey yapacak mısın?"

Dün gece olanları Çınar'a anlattığım şekliyle ona da anlatmıştım.

"Bilmiyorum-"

Arkamdan bir el uzanıp masanın üstünde duran krakerlerden dört-beş tane birden alınca susup arkama baktım. Çınar tüm krakerleri tek seferde ağzına sokarak yanıma oturdu.

"Benim bir planım var," dedi, ağzı dolu olduğu için sesi komik çıktı.

"O yediklerin Ebru'nundu," dedim koluna hafifçe vurarak, çocuğunu terbiye etmeye çalın bir ebeveyn gibi.

Çınar ağzındaki krakerleri çiğnemeyi bırakıp Ebru'ya suçlu bir bakış attıktan sonra pakete uzanıp iki kraker daha aldı. "Helal ediyorsun değil mi?" diye sordu.

Ebru beyaz tenli bir kız olmasa da kızardığını fark edebildim ve bu durum dikkatimi çekti. "Sorun değil," dedi Çınar'a bakmadan.

"Tamam şimdi planımı dinleyin kızlar," dedi Çınar ve kısık sesle anlatmaya başladı.

***

Okul çıkış saatinde Çınar ve Ebru ile birlikte okula yakın kafelerden birine geldik. Ben tek başıma bir masada otururken Çınar ve Ebru birkaç masa ileride, girişe kör bir masada oturuyorlardı. İkisinin de ellerinde her an yüzlerini kapatmak için hazırda bulundurdukları birer kitap vardı.

Ben endişeli bir şekilde sessizce oflayarak onlara bakınca Çınar kaşlarını çatıp dudaklarını oynatarak, "Sakin ol!" dedi.

Sakin olabilmemin imkânı yoktu. Okuldan çıkmadan önce Anıl'ı arayıp -dün gece numarasını son arananlardan silmediğim için şanslıydım- onunla konuşmak istediğimi söylemiştim. Gelmeyeceğim derse iknâ etmek için çeşitli yollara başvuracaktım ama buna gerek kalmamıştı çünkü Anıl hemen kabul etmişti.

Yaklaşık on beş dakikadır Çınar ve Ebru ile birlikte ayrı masalarda oturmuş planımızı uygulamak için Anıl'ı bekliyorduk. Daha doğrusu ben bekliyordum onlar da beni bekliyordu.

Aslında Çınar ve Ebru olmadan da yapabileceğim bir plandı ama beni yalnız bırakmak istememişlerdi. Çınar ile daha birkaç gün önce Ebru ile ise daha bu sabah tanışmıştık ama sanki yıllardır arkadaşmışız gibi benim için çabalıyorlardı. Arkadaşlık böyle bir şeymiş diye düşündüm içim ısınırken; birlikte geçirilen sürenin azlığı ya da çokluğu önemli değilmiş meğer. Onlara minnetle baktım.

Anıl kafeden içeri girince Ebru ile Çınar yüzlerini kitapların arkasına sakladılar. Ben de yüzüme stabil bir ifade yerleştirip oturduğum yerde sırtımı dikleştirdim ve Anıl'a elimi kaldırdım beni görebilmesi için.

Burnu tuhaf bir şekilde bandajlanmıştı ve gözleri de mosmordu. Sadece burnuna yumruk yemişti ama tüm yüzü berbat bir hale gelmişti. Ayaz'ın yumruğu sağlamdı sanırım. Etkisi büyük olmuştu.

"Selam," dedi burnu kapalı olduğu için robotik bir sesle. "Sabahki tavrından sonra benimle konuşmak istemene şaşırdım doğrusu."

Okul formalarını giymiyordu; koyu mavi bir kot pantolon ile gri uzun kollu bir tişört giymişti. Muhtemelen derslere hiç girmeden hastaneye oradan da evine gitmişti.

Yaptıklarından pişman olmuşa benzemiyor aksine abarttığımı düşünüyordu hâlâ. Ayaz ona hangi sebeple yumruk attığını söylememişti, belki de aralarında bambaşka bir sorun vardı bilmiyordum ama yumruk attıktan sonra kurduğu cümle konunun benimle ilgili olduğunu düşünmeme sebep oluyor ve midemi hareketlendiriyordu.

Diğer yandan mantıklı da gelmiyordu. Anıl ile yattığımı düşünüyordu diğer herkes gibi. Bunun için Anıl'a neden vuracaktı ki? Beni istemiyordu. Açık ve net bir şekilde bunu belli etmişti. O zaman ona neydi?

"O paylaşımı neden yaptın?" diye sordum direkt. Selamlaşma faslına lüzum yoktu. "Yalan bir paylaşım yapınca eline ne geçti?"

Ağzından nefes aldığı için ağzı açık bir şekilde gülümsedi. "Bir şey içmiyor musun?" diye sordu sorumu duymamış gibi. "Sipariş vermek için beni beklemene gerek yoktu ya."

Ben sinirle ama sabırla nefesimi dışarı üflerken o garsona eliyle işaret edip masaya çağırdı. Garson yanımıza gelip Anıl'ın siparişini aldıktan sonra bana döndü.

"Ben bir şey almayacağım teşekkürler," dedim. Buraya Anıl ile bir şeyler içip sohbet etmeye gelmemiştim ve bir an önce çekip gitmek istiyordum.

Garson yanımızdan uzaklaşır uzaklaşmaz, "Neden yaptın?" diye sordum tekrar. Oturduğu yerde arkasına yaslandı gayet rahat bir şekilde. Onun bu rahat tavırları beni daha çok sinir ediyor ve ona olan nefretimi körüklüyordu ama ifadesizliğimi korumaya çalıştım.

"Aslında bu senin hatan," dediğinde kaşlarımı çattım ve ne saçmalayacağını merak ettim. "Yapmadığım bir şey için beni suçladın ben de yapmışım gibi göstermek istedim ki bana söylediğin sözler boşa gitmesin."

"İğrenç bir insansın," dedim ona tüm mimiklerimle iğrenerek bakarak. Plan dışına çıkıp uzatmak istemiyordum ama nefretimi dile getirmeden de duramadım.

Anıl güldü ama canı yanmış olacak ki yüzünü buruşturdu sonra. "Gerçekten çok eğlenceli bir gece geçirebilirdik," dedi masaya yaklaşırken. Yakından yüzündeki morluklar daha kötü görünüyordu. "Dün gece olmasa da bir gece benimle olacaksın Gamze, buna eminim."

Gülümsedim. Gülümsememden o ne anlam çıkarmıştı bilemiyordum ama o da gülümsedi. Masanın üstünde ters bir şekilde duran ve kayıt yapan telefonumu alıp o anlamadan ses kaydını durdurdum.

"Yarın okulda görüşürüz Anıl," dedim ayağa kalkarken. Ben kalkınca Çınar ve Ebru da kalkıp kafeden çıktılar. "Beni fazla oyalamadığın için teşekkürler. "

Kaşlarını çatıp, "Ne- ne diyorsun?" diye sordu şaşkın şaşkın. Ben kalkarken Anıl'ın sipariş ettiği içeceği geldi. Anıl gelen içeceğe hiç bakmadı bile. "Nereye gidiyorsun? Bekle!" dedi ama sipariş ettiği içeceğin parasını ödemeden kafeden çıkamayacağı için peşimden gelemedi. Ben de adeta koşar gibi yürüyerek Çınar ve Ebru ile buluşacağımız diğer kafeye gittim.

Anıl muhtemelen arkamdan gelecek ve beni sokaklarda arayacaktı.

Çınar ve Ebru ile başka bir kafenin girişinde buluştuk ve hemen içeri geçip dışarıdan uzak bir masaya oturduk. İkisi de bana merakla bakarken kocaman gülümsedim.

"Adam öttü patron!" dedim cep telefonumu sallayarak. İkisi de gülüp ellerini avuç içleri bana bakacak şekilde havaya kaldırdılar; ben de ikisine birden beşlik çaktım.

"Kaydı sana atıyorum Çınar," dedim. "Söylediğin gibi bundan sonrası sende!"

Çınar'ın da Anıl kadar olmasa da sosyal medyada hatırı sayılır takipçi sayısı vardı ve okuldan da birçok kişi takip ediyordu. Yani Çınar'ın yapacağı bir paylaşım da Anıl'ın yaptığı paylaşım kadar ses getirebilirdi.

"Merak etme yarın bütün gözler Anıl'ın üstünde olacak," dedi Çınar. Ebru Çınar'a bakıp gülümsedi.

"Anıl'ı engellemeyi unutma," dedim. Daha önce planı hazırlarken konuşmuştuk aslında bunları ama bir aksilik olmaması için tekrar tekrar hatırlatmak zorunda hissediyordum kendimi. "Tüm okul öğrenmeden onun görüp engel olmaya çalışmasını istemiyorum."

"Merak etme Gamze," dedi Çınar bir kez daha bu kez bıkkın bir uzatmayla. "Sen yapman gerekeni yaptın bundan sonrasını bana bırak ve endişelenme."

İçim daha önce tatmadığım yumuşak ve sıcak bir duyguyla dolarken gözlerim sızlar gibi oldu. Hem Çınar'a hem de yeni tanışmış olsam da hemen ısındığım Ebru'ya baktım. "Ya gerçekten çok teşekkür ederim," dedim.

Çınar bana yüzünü buruşturarak bakıp, "Iyy ağlayacak bu galiba kalkalım biz en iyisi," diye yandan Ebru'yu dürttü.

Ebru ile birlikte ben de güldüm ama gözlerim dolmak üzereydi. Değerli hissetmek, birinin senin için bir şeyler yapması insanın kalbini okşuyordu.

***

Sabah uyanır uyanmaz yaptığım ilk şey sosyal medyaya girip Çınar'ın yaptığı paylaşıma bakmak oldu. Dün gece paylaşmıştı ama ben dün gece erkenden uyuyup kaldığım için bakma şansım olmamıştı.

Dün akşam gizlice eve girmiş ve bir daha odamdan çıkamamıştım Buket ile karşılaşmamak için. Dolayısıyla yemek de yiyememiştim; açlıktan olsa gerek ya da yorgunluktan uyuyup kalmıştım.

Çınar Anıl'ın bir fotoğrafını kullanmıştı ses kaydını paylaşırken. Bu da paylaşımının daha çok dikkat çekmesini sağlamıştı. Açıklama kısmına da "Anıl Karasu'nun gerçek yüzü! Sesi mutlaka sonuna kadar dinleyin!" yazmıştı.

Ses kaydındaki gereksiz konuşma kısımlarını kestiği için fazla uzun bir video olmamıştı. Her şey çok açık ve netti. Gülümseyerek yapılan yüzlerce yoruma bakmaya başladım.

Çüş oğlum Anıl bu kez hata verdi!

Anıl'ın büyük bir pezevenk olduğunu biri ortaya çıkarmalıydı iyi oldu bu!

Anıl'ın havası sönmüştür şimdi hiç sevmiyorum bu çocuğu!

Kim bu çocuk ve neden keşfetimde böyle bir şey çıkıyor??

Şerefsiz Anıl Allah senin belanı vermiş sonunda!

Arada Anıl'ı savunan, bu sesin montaj olduğunu söyleyen kişilerin yorumları da vardı ama birçoğu ya Anıl'a sövüyor ya da gülüyordu.

Aslında tüm bu olanlar çok garipti; iki kişi arasında geçen bir olay neden tüm okula konu oluyordu mantık bulamıyordum. Sanki Anıl ünlü biriydi de hayatı bu kadar olay oluyordu. Eski okulumda böyle bir olay yaşansa en fazla o kişinin sınıfında konuşulurdu o kadar.

Bilerek erken uyanmıştım, Buket genelde aynı saatte uyandığı için o uyanmadan kahvaltı yapıp evden çıkmak istiyordum. Telefonumu komidinin üstüne koyup sabahın köründe uyanmış bir insana zıt bir neşeyle banyoda elimi yüzümü yıkayıp bir şarkı mırıldanarak okul formamı giydim. Saçlarımı tarayıp krem sıkarak sakinleştirdikten sonra çantamı da alarak odamdan çıktım.

Saat o kadar erkendi ki evde çalışan insanlar bile daha uyanmamışlardı. Mutfakta kendime ayak üstü bir şeyler hazırlayıp hızlı hızlı atıştırarak açlığımı bastırdım. Bu evde keyifle, rahat rahat yemek yemek benim için imkânsız gibi bir şeydi artık.

Evden erken çıksam da okula normal bir saatte ancak ulaşabildim çünkü hem otobüs normal saatinden daha geç gelmişti hem de yoğun bir trafik vardı.

Dersin başlamasına daha vakit vardı bu yüzden sınıfa gidip oturmak istemedim ama hava da bahçede durulacak kadar sıcak değildi; hafif bir esinti vardı ve üşütüyordu. Bu yüzden kantine gitmeye karar verdim.

Bir yandan da Ebru'ya ve Çınar'a ayrı ayrı "Neredesin?" diye mesaj yazıyordum. İkisinden de aynı anda, "Kantindeyim," yanıtı geldi. Birlikte olmalarını umut ederek kantine girdim ama ikisi de başka başka masalarda tek başlarına oturuyorlardı.

Çınar beni kapının girişinde görünce elindeki telefonu masanın üstüne bırakıp el salladı. Ona Ebru'nun olduğu masayı gösterip oraya geçmesini işaret ettim. Kantinde yürürken öğrenciler bana bakıp fısıldaşıyorlardı ama bakışları dünki gibi yargılayıcı değil daha çok meraklıydı.

Ebru ve Çınar ile oturup yapılan yorumları okuduk biraz. İster istemez aklıma Ayaz geliyordu ve buna engel olamıyordum. Acaba o da Çınar'ın yaptığı paylaşımı görmüş müydü? Pişman olmasını istiyordum. Dün yaptığı imâ gerçekten iğrençti bunun için benden özür dilemeliydi ama dilemeyeceğini de çok iyi biliyordum.

"Çınar, Ayaz sosyal medya kullanıyor mu?" diye sordum.

Ayaz yakışıklı ve zengin bir çocuktu. Her ne kadar kullandığı zehir yüzünden gözleri çökmüş ve morarmış olsa da fiziği iyiydi. Nasıl bu kadar iyi bir bedeni vardı bilmiyordum ama güçlüydü. Zehir bedenine değil daha çok ruhuna etki ediyor gibiydi. Eminim bir sosyal medya hesabı varsa onun da binlerce takipçisi olurdu.

"Yok sanırım," dedi Çınar telefonuna bakarken. Ebru'ya başka bir yorum gösterip güldü ve neden sorduğumu sormadı.

Anıl'ın paylaşımını nasıl görmüştü ki o zaman? Okuldaki dedikodulardan mı duymuştu acaba? Onun bu kaydı dinlemesini o kadar çok istiyordum ki!

"Anıl geliyor!" dedi Ebru birden arkamda bir yeri gözleriyle işaret ederek. Omzumun üstünden arkama baktığımda o da beni gördü ve kantinde aradığı kişi ben olacağım ki hemen bizim masamıza geldi.

Çınar'a sert bir bakış attı ama bir şey söylemedi. Çınar her ne kadar Anıl'ı engellemiş olsa da arkadaşları Çınar adında bir çocuğun paylaştığını geç de olsa söylemiş olmalılardı.

"Tebrik ederim Gamze," dedi Anıl sahte bir gülümseme ile. "Çok fazla keyiflenme ama kiminle uğraştığını bilmiyorsun daha."

Kollarımı önümde kavuşturup arkama yaslandım ve dik dik yüzüne baktım. Bir şey söylememi bekledi ama hiçbir şey söylemedim. Onunla tartışmak için bile diyaloğa girmek istemiyordum. Sinirle gülüp masamızdan uzaklaşınca biz de kalkıp sınıfa gittik.

***

Ayaz okula gelmedi. Tüm gün onun okula gelmesini bekledim ama gelmedi. Benim için zor olacağını ve epey yol gideceğimi biliyor olsam da okul çıkışında Altın Vuruş'a gittim. Yarını bekleyemeyecek kadar sabırsızdım ve sesi dinledikten sonra vereceği ilk tepkiyi kendi gözlerimle görmek istiyordum.

Okuldan geç çıktığımız ve yol da epey sürdüğü için güneş batmaya başlamıştı. Evde beni merakla bekleyen bir ailem olmadığı için bunu dert etmiyordum. Bir ailem olduğunu bile unutmuştum.

Altın Vuruş'ta Ayaz ve arkadaşlarının son geldiğimde oturdukları masada bugün sadece iki kişi vardı: Ayaz'ın arabasını getiren çocuk Can ve bana rahatsız edici bakışlarla bakıp duran Doruk.

"Merhaba," dedim yanlarına gittiğimde. İkisi de bana baktılar ama Doruk kendinde görünmüyordu. Sarhoş muydu yoksa daha kötü şeyler mi almıştı anlamıyordum. "Beni hatırladınız mı?"

"Ben seni biliyorum ama biz o gün tanışmamıştık ben Can," dedi Can. Muhtemelen ben gittikten sonra arkamdan epey konuşulmuştu o gün. Ayaz'ın değerli grubuyla tanıştırdığı ilk kız!

"Salak Ayaz seni nasıl da başka itlere kaptırmış ama!" dedi Doruk gülerek. Gözleri yarı kapalıydı ve cümlesi ağzından dişlerine dolanarak çıkıyordu. "Bu gece de bana gelsene o okuldaki piçten daha iyiyimdir emin olabilirsin!"

Ben Doruk'a şok içinde bakıp kalınca Can, "Doruk kapa çeneni!" diye azarladı onu. Bilinci yerinde olmasa da söylediği şeyler içime dokundu; hem sinirlendim hem de ağlamak istedim.

"Kusura bakma Gamze kendinde değil saçmalıyor," dedi Can bana mahcup olmuş bir ifadeyle bakarken. Doruk'un başı tekrar masaya düştü ama dudaklarında aptal bir gülümseme vardı.

"Ayaz nerede?" diye sordum dişlerimi sıkarak. Bizim okulumuza bile gitmeyen bu çocukların bu konuyu öğrenmelerinin tek yolu Ayaz'ın anlatmasıydı.

"Bugün gelmedi hiç," dedi Can. "Evinde olabilir."

Bunu beklemediğim için şaşırdım ve bir an bir şey söyleyemedim. Altın Vuruş Ayaz'ın evi gibiydi, sürekli buradaydı. Gerçek evi neredeydi bilmiyordum ama bilsem de gidecek hâlim yoktu.

"Sana bir ses kaydı atsam Ayaz'a iletebilir misin?" diye sordum Can'a. Şu an başka seçeneğim yoktu ve Ayaz'ın bunu bir an önce dinlemesini istiyordum. Belki bu kez kendisi gelip özür dilerdi benden.

"Olur," dedi Can ve telefon numarasını verdi. Ona sesi atıp teşekkür ettikten sonra Altın Vuruş'tan çıkıp karanlık sokakta yürümeye başladım.

Bu sokak tamamen barlar ile doluydu ama Altın Vuruş o gürültülü ve renkli mekânlardan biraz daha ayrılmış, dışlanmış gibiydi. İçinde hareketli şarkılar çalmıyordu; kasvetliydi, sessizdi, yalnızdı, huzurluydu. Ayaz gibiydi.

Serin havada ısınmak için elimi koluma sürtüp ısınmaya çalışarak yürürken önünden geçtiğim karanlık sokaklardan birinden biri kolumdan tutup beni karanlık sokağın içine çekti.

Çığlık atsam duyulmayacak bir yerdi burası ama çığlık bile atamadan kendimi yerde bulmuştum zaten. Yere düşer düşmez başımı kaldırıp yukarı baktığımda üç tane adam tepemde dikiliyordu ama yüzlerinde kar maskesi vardı.

"Ne istiyorsunuz benden?" diye sorarken sesim acınacak haldeydi.

"Bundan sonra hareketlerine dikkat et," dedi içlerinden biri. Sesi tanıdık değildi. Kaşlarımı çatmış düşünmeye çalışırken bana vurmaya başladılar.

Daha önce hiç dayak yememiştim ben. Babam ya da annem tokat bile atmamışlardı bana, vücuduma gelen bir darbenin nasıl hissettirdiğini bilmezdim. Bugün öğrendim.

Karanlık sokak beni de yutup daha da kararırken tanıdık bir ses adımı söyledi.

Continue Reading

You'll Also Like

ELVİN By Sedef

Teen Fiction

41.2K 15.7K 43
"Wattys 2022 Yarı Final Kazananı" "Wattys 2021 Yarı Final Kazananı" Herkes adımı yansıttığımı söyler. Cennet çiçeği. Çocukken adım gibi bir yerde y...
2.2K 18 1
*Çiçeksi Aşklar Serisi 2* Kim Eun Ji dans bölümünün son sınıf öğrencisi hayırsız bir abisi dışında kimsesi olmayan bir kızdır. Dans dışında bağlı old...
87.2K 10.4K 29
Melun bir canın beden bulmuş hali Kainat... Ustaca kimliğini gizleyen bir adam, Buğra. Ve bahçedeki ölü çiceklerin yazdığı kader oyunu.. Her yalan bi...
9.4M 302K 89
~Dengesiz Herif & Asi Rapunzel~ Kaderden kaçamazsın, istemediğin kadar ister, nefret ettiğin kadar seversin.Farklılıklar çıkmaz sokak olur, sonuna ba...