ZEHİR (1)

By neslihan_gdk

14.5M 336K 79.9K

Eski adı DEĞİŞEN HAYATIM olan, 2014'te yazılmış kitap. *** "Alt... More

AÇIKLAMA
GEÇMİŞTEN...
1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. BÖLÜM
34. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36.BÖLÜM
37.BÖLÜM
38.BÖLÜM
39.BÖLÜM
40.BÖLÜM
41.BÖLÜM
42.BÖLÜM
43.BÖLÜM
44.BÖLÜM
45.BÖLÜM
46.BÖLÜM
47.BÖLÜM
48.BÖLÜM
49.BÖLÜM
50.BÖLÜM
51.BÖLÜM
52.BÖLÜM
53.BÖLÜM
54.BÖLÜM
55.BÖLÜM
FİNAL
2. Kitap, Veda ve Diğer Şeyler

7. BÖLÜM

313K 6K 1.5K
By neslihan_gdk

7. BÖLÜM

Buket ile aramızda yalnızca dans eden bir çift vardı; çocuk ellerini kızın kalçalarına koymuştu, kız kafası yerinde değilmiş gibi anlamsız hareketler yaparak kendini sallarken çocuk da usul usul hareket ederek kıza yiyecek gibi bakıyordu.

Buket dans eden bu çifti eliyle itip yanlarından geçerken öfkeli ve şaşkın gözleri benim gözlerimden başka bir yere bakmıyordu. İtiraf edeyim, korktum.

Buket yanıma gelirken bir an bu olayın sadece Anıl'ın değil Buket'in de ortak olduğu bir plan olup olmadığını düşündüm ama düşünce çok saçma geldi. Buket beni tuzağa düşürmek için bile Anıl'ı kullanmayacak kadar kıskanıyordu çocuğu. Burası muhtemelen Anıl'ın sürekli geldiği bir mekândı ve Buket de Anıl'ın peşinde koşup durduğu için o da buraya gelmişti.

"Ne işin var burada senin?" dedi Buket yanıma gelir gelmez. Anıl'a kaçamak bir bakış atıp tekrar bana döndürdü mavi gözlerini.

Anıl bar tezgahına yaslanmış bir bana bir Buket'e bakarak içkisini içiyordu ve yüzünde aptal bir ifade vardı; çakırkeyifti sanırım.

"Seni ilgilendirmez," dedim. Anıl senin kötü olduğunu söyledi ben de seni kurtarmaya geldim demek istemiyordum. Bana öyle bir bakıyordu ki bunu söylersem ölene kadar benimle dalga geçip küçümseyecek gibiydi.

"Öyle mi?" dedi. Ben yüzüne hiç korkmuyormuşum gibi dik dik bakarken o da kaşlarını yukarı doğru kaldırarak alaycı bir şekilde güldü. "Sanırım sen beni anlayamadın belki de laftan değil başka bir şeyden anlayan tiplerdensindir?"

Buket saçlarıma yapışınca ben de saçlarımı kurtarmak için onun ellerine yapıştım. Bar oldukça gürültülü olduğu için ve içeride bulunan insanların büyük bir çoğunluğu da kısmen kendinde olmadığı için kimse Buket ile kavgamızı umursamıyordu. Anıl dışında.

Anıl nihayet keyif çatmayı bırakıp elindeki bardağı tezgaha koydu ve Buket'i üzerimden çekti. Anıl Buket'i tutarken tekrar üzerime gelme ihtimaline karşılık onlardan uzaklaştım.

"Sakın bu gece evime geleyim deme!" diye bağırıyordu Buket. "Biraz gururun varsa gelmezsin! Duydun mu beni!? Sakın evime gelme!"

"Bakar mısınız?" dedi Anıl birilerine. Bir adam Anıl'ın yanına gidince Anıl adama bir şeyler söyledi ama duyamadım. Anıl'ın yanına gelen adam, bana küfür edip elini kolunu sallayarak tehditler savuran Buket'i yanımızdan uzaklaştırınca Anıl hemen yanıma gelip elimi tuttu.

Elimi hemen geri çekip Anıl'a sert bir bakış attım. Tüm bu olanların sorumlusu o değilmiş gibi gelip bir de elimi tutuyordu!

"Tüm bunlar senin saçma oyunun yüzünden yaşanıyor!" diye bağırdım sinirle. Yüksek sesten sesimi kendim bile zor duyuyordum. "Git Buket'e aramızda bir şey olmadığını söyle!"

Ben ne kadar Anıl ile bir ilgim yok dedem de Buket inanmayacaktı bundan emindim.

Benim aksime bağırmak yerine kulağıma doğru yaklaştı. "Neden yapayım bunu?" diye sordu. "Buket'e hesap vermek zorunda değilim ama şimdi buradan çıkmazsak Buket seni parçalayabilir."

Geri çekilip çok eğlenceli bir şeymiş gibi güldüğünde sinirim daha da arttı. Bir an önce buradan çıkmak istediğim için kalabalığın arasına dalıp çıkışa doğru yürümeye başladım. Anıl'ın da hemen arkamdan geldiğini duyabiliyordum. Bana çarpacak ya da dokunacak olan bedenleri benden uzaklaştırmış olsa da ona olan sinirim geçmedi.

Dışarı çıktığımızda, "Eee gururlu bir kız mısın?" diye sordu yine yılışık bir gülümseme ile.

Elimi saçlarımın içine daldırıp çaresizce içimi çekerken ne yapacağımı düşündüm. Bu gece o eve gitmeyecektim; Buket'in o laflarından sonra bir daha o eve nasıl gidecektim hiç bilmiyordum ama en azından bu gece kesinlikle gitmeyecektim.

Anıl, "Büyük bir evim var," dediğinde kaşlarımı çatarak ona baktım. "Bir sürü boş oda var ve evde kimse yok," diye konuşmaya devam etti. "Kapını kilitleyip uyursun işte. Kabul et gidecek bir yerin yok."

Anıl'ın bu teklifini düşünmeyi bile reddettim. Güvenilmez kelimesi bir insan olsaydı bu kesinlikle Anıl olurdu. Onu henüz çok iyi tanımıyor olsam da bu gece yaptığı şeyden sonra bu sıfatı onun üzerine yapıştırırken asla kendimi kötü hissetmedim.

Yine de merak ettiğim bir şey vardı; bu yaşta tek başına yaşıyor olamazdı değil mi? Hassas bir cevap almamayı ümit ederek, "Ailen nerede?" diye sordum.

"Seyahatteler," dedi. Öldüler ya da ayrıldılar gibi bir cevap almadığım için rahatladım. Anıl bu konuyu hemen geçiştirip, "Ne diyorsun?" diye ısrar etti. "Buse'nin evine gidecek misin?"

Gözlerimi devirip, "Buket," diye düzelttim Anıl'ı. 

"Hadi ama seni yiyecek halim yok," dedi Anıl. O konuşurken aklımdan seçeneklerimi geçiriyordum. Evine gidebileceğim bir kız arkadaşım yoktu; ne eski ne yeni. Hiçbir akrabamız, aile dostumuz, tanıdığımız... Ya Adnan Soysal'ın evine gidip gururumu yok sayacaktım ve belki de sabaha kadar Buket ile kavga edecektim ya da...

"Sana güvenmiyorum," dedim Anıl'a.

"Beni tanımıyorsun," dedi o da hemen. Bir yerde evet haklıydı. Henüz onu tanıdığımı söyleyemezdim ve her karşılaşmamızda Buket de olduğu için hep bir kavga ile son buluyordu karşılaşmalarımız.

"Eğer aklından saçma sapan bir şeyler yapmak geçerse yemin ederim seni- " İşaret parmağımı yüzüne doğru sallayarak en ürkütücü tehditlerimi söylemek üzereyken Anıl parmağımı tutup aşağı indirdi. "Tamam anladım," dedi gülerek. Parmağımı bırakıp iki elini teslim oluyorum der gibi göğüs hizasında kaldırdı. "Sana dokunmayacağım, oldu mu?"

Çıktığımız barın olduğu sokaktan çok da fazla uzaklaşmadan lüks binaların olduğu bir siteye giriş yaptık. Anıl arabasını sitenin otoparkına park ederken endişeliydim ama aynı zamanda çaresizdim de. Başka seçeneğim yoktu ve kötü bir şey olmayacak diye düşünmeye çalışıyordum. En fazla ne olabilirdi ki zaten? Beni öldürecek hâli yoktu.

Asansör ile Anıl'ın dairesinin olduğu kata çıktık; bir apartman gibi değil de villalardan oluşan bir bina gibi görünüyordu. Beklediğim gibi Anıl'ın evi de oldukça büyük ve zengin işiydi.

"Genelde evde yalnız mı oluyorsun?" diye sordum içeri girerken. Açık kahverengi koltukların karşısında gerçekten büyük bir TV sistemi vardı; camlı dolabın içinde sayamayacağım kadar çok film görebiliyordum.

"Hayır," dedi Anıl. Kapıyı kapatıp amerikan tarzı mutfağa doğru ilerledi ve dolaptan bir şeyler bakınmaya koyuldu. İki bira çıkarıp tekrar yanıma geldiğinde salonun ortasında dikiliyordum. "Ama ailem ile de olmuyorum," deyip göz kırparak bira şişesini bana uzattı.

Ona yüzümü buruşturarak bakıp başımı iki yana salladım. "Keşke sormasaydım ve hayır içmeyeceğim," dedim. Beyaz dişlerini göstere göstere gülüp bira şişesini kafasına dikti ve koltuğa oturdu.

"Uyuyacağım odayı gösterir misin?" diye sordum kendimi rahatsız hissederek. Birayı önündeki sehpaya bırakırken bana şaşkın bir bakış attı. "Hemen uyuyacak mısın?" diye sorarken hayal kırıklığına uğramış gibiydi.

"Evet?" dedim yüzündeki ifadeye karşılık sorgulayıcı bir şekilde.

Biraz duraksadıktan sonra ellerini dizlerine vurarak, "Pekâlâ," diyerek oturduğu koltuktan kalktı. Sehpaya bıraktığı şişeyi eline alıp, "Beni takip et," dedi.

Merdiven basamakları yukarı çıkmıyor, aşağı iniyordu. Ters dubleks bir daireydi. Anıl basamakları sallana sallana inerken arkasındaydım; biraz sarhoş olmuştu ama endişeleneceğim kadar kendini kaybetmiş gibi değildi.

Pürüzsüz ahşaptan yapılmış beyaz kapılardan birini açıp içeri girmem için kenara çekildi. Oda oldukça sade ve eşyasızdı; misafirler için hazırlanmış ve neredeyse hiç kullanılmamış bir oda olduğu çok açıktı. Odanın tam ortasında çift kişilik bir yatak vardı; temiz, çizgili desenli bir nevresim takımı vardı. Yatağın sol tarafında duvar olması gereken yerde boydan boya bir dolap vardı; sağ tarafta ise duvarın yarısını kaplayan bir pencere vardı.

Anıl içeri girip odanın kapısını kapattığında odayı incelemeyi bırakıp ona döndüm hemen. Şişenin dibinde kalan içkiyi de kafasına dikip şişeyi yere bıraktı.

"Ne yapıyorsun?" diye sordum, telaşlandığımı belli etmemeye çalıştım ama sarhoş olduğunu belli eden gözleri beni ürküttü.

"Uyumak için saat sence de çok erken değil mi?" diye sorarken gözleri kısıldı ve bana doğru savsak bir adım attı.

Daha on sekiz yaşında gençlerdik ve henüz yeni tanışmış olsak da arkadaştık. Aynı okula gidiyorduk belki bundan sonra sık sık karşı karşıya gelecek yüz yüze bakacaktık. Birbirimize bir daha bakamayacak hâle gelecek bir zarar vermezdik. İşte bunları düşünerek gelmiştim buraya. En kötü ihtimalle bir şeyler içelim diye zorlar ya da beni gıcık edecek birkaç şey söyledikten sonra gülüp rahat bırakır diye düşünmüştüm. Olabilecek en kötü şeyi aklıma getirmemiştim.

"Sarhoşsun Anıl saçmalama da odana git," dedim, soğukkanlı kalmaya çalışıyordum. Telaş yapmak için çok mu erkendi yoksa çok mu geç kalmıştım bilmiyordum.

"Burası benim odam zaten," derken güldü ama normal gülüşü değildi gerçekten sarhoştu. "Bu evdeki her oda, her yatak, her şey benim ve sen de benim olmalısın."

Bir şeyler düşünmem gerekiyordu ama beynim durmuş gibiydi. Ne söylersem söyleyeyim Anıl'a ulaşamayacağımı çünkü sarhoş olduğunu görebiliyordum. Bu yüzden konuşmak yerine onu odadan çıkarıp kapıyı kilitlemeyi denemeliydim. Sarhoş olduğu için dengesi yerinde değildi bu benim için bir avantajdı. Sakin kalmalı ve bu planımı uygulamalıydım.

Kalbim korkuyla soluk soluğa kalmış olsa da beynim hâlâ sakin kalmayı başarabiliyordu bir şekilde.

Onu kapıya doğru itmek için yanına gittiğimde kolumdan tutup beni kendisine çekti. Böyle bir şey yapacağını zaten biliyordum bu yüzden alkolün alıp götürdüğü gücüne güvenerek kolumu elinden kurtardım. Tam her şey sorunsuz ilerleyecek diye düşündüğüm anda Anıl kolunu belime dolayıp beni havaya kaldırdı ve yatağın üstüne attı.

Şokun ve ani sarsıntının etkisi ile bir an başım döndü ve ne yaşadığımı dahi anlayamadan donup kaldım. Birkaç saniyelik sersemliğim geçer geçmez hemen yatakta doğrulup bacaklarımı kendime çekerek geri çekilmeye ve yatağın ucunda ayakta duran Anıl'dan uzaklaşmaya çalıştım.

Anıl ayak bileklerimden tutup asılarak beni tekrar yatağa çektiğinde yüksek sesli, korku dolu bir çığlık atıp onu tekmelemeye çalıştım.

Normalde de böyle biri miydi yoksa sarhoşluğun etkisi ile mi bana bunu yapıyordu bilmiyordum ama deli gibi korkuyordum. Ayak bileklerimi bırakıp dizlerinin üstünde durarak üzerime geldiğinde ellerimle ona rastgele vurarak uzaklaştırmaya çalışıyor bir yandan da durması için adeta yalvarıyordum.

"Çok güzelsin," derken sesi kaybolmuş gibi çıktı ve barındırdığı ton beni daha çok ürküttü. Ellerimi başımın iki yanına, yatağa bastırdığında boğazımı acıtacak kadar yüksek sesle bir çığlık atıp ağlamaya başladım. Anıl bir an üzerimde duraksayıp bana baktı ama ben onu net olarak göremeyecek kadar çok ağlıyordum.

"Gamze?" dedi şaşkın bir hâlde. Ağlamaktan nefesim kesik kesik hırıltılara dönüşünce Anıl beni serbest bırakıp üzerimden kalktı. "İyi misin?"

"Def ol git!" diye bağırdım ağlayarak. Hâlâ nefes almakta zorlanıyordum ve titriyordum. Yatağın üstünde bacaklarımı kendime çekip yatağın başucuna kadar kaçtım ve Anıl'a nefretle baktım. "Çık odadan! Nefret ediyorum senden! Def ol!"

Kapıya doğru geri geri yürürken, "Ben..." diye kekeledi. Eliyle yüzünü sıvazlayıp kendine gelmeye çalışıyormuş gibi gözlerini kırpıştırdı. "Ben özür dilerim..."

Anıl odadan çıkınca hemen arkasından kalkıp kapıyı kilitledim; anahtarı tutan parmaklarım zangır zangır titriyordu. Kapının dibine çöküp korkuyla titreyerek ağlamaya devam ettim. Erkeklerden nefret ediyordum. Başta babam olmak üzere tanıdığım bütün erkeklerden nefret ediyordum.

***

Dün gece uzun bir süre ağladıktan sonra yatağa yatmayı reddedip kilitlediğim kapının önüne bir kedi misali kıvrılarak uyumuştum. Elbette rahat değildim, uyandığımda her yerim tutulmuştu ama o pisliğin bana saldırmaya çalıştığı yatakta uyuyamazdım.

İğrenç bir olay yaşamaktan son anda kurtulmuş, tek başıma yabancı bir odada ağlarken annemi aramak ve onunla konuşmak istedim ama yapamadım. Hem birilerine anlatıp yalnız olmadığımı düşünmek istedim hem de kimseye bahsetmek istemeyecek kadar korktum.

Güven problemleri olan bir kız için insanlara fazla güveniyordum; belki de sorun buydu. Her şeyin fazlası insanı zehirlemeye başlardı, şifalı olduğu düşünülen bir yiyeceğin bile. Belki de güven problemlerimin asıl sebebi insanlara fazla güveniyor oluşumdandı? Zehirlenmiştim ama anlayamıyordum.

Kapalı kapıdan destek alarak oturduğum yerden kalkıp odadaki banyoda elimi yüzümü yıkadım. Saat oldukça erkendi; hava bile tam olarak aydınlanmış değildi. Anıl'ın hâlâ uyuduğunu umut ederek yukarı çıktım ama sessiz olmaya da çalışmıyordum. Sanki suçlu olan benmişim gibi gizlice evinden çıkmak gibi bir amacım yoktu.

Yukarı çıktığımda Anıl'ı koltukta otururken görünce şaşırdım. Her zaman bu kadar erken uyanıyor olabilir miydi? Oturduğu koltukta öne doğru eğilmiş düşünceli bir şekilde ovuşturduğu ellerine bakıyordu. Benim varlığımı hissedince hemen başını kaldırdı ve kızarmış gözlerini görünce şok oldum. Tüm gece boyunca uyanık kalmış gibi bir hâli vardı.

"Gamze gerçekten çok üzgünüm," dedi beni görür görmez. Yüzünde pişmanlığı görebiliyordum ama hiçbir anlamı yoktu. "Sarhoştum," dedi, sanki bu yaptığı iğrençlik için bir bahane olabilirmiş gibi.

"Hayatımın geri kalan her gününde senden nefret edeceğim," dedim. Tecavüzün bahanesi olmazdı. Pişmanlığı olmazdı. Azı ya da çoğu da olmazdı. Affedilecek bir yanı da olmazdı.

"Gamze- " diyerek ayağa kalktığında tedirgin olarak elimi öne doğru uzatıp, "Sakın bana yaklaşma!" dedim tehditkâr olmasını umduğum yüksek bir sesle.

Sanki sinirlenmeye hakkı varmış gibi burnundan soluyup dişlerini gıcırdattı. "Fazla abartmıyor musun?" diye sordu. İşte gerçek buydu. Tecavüzcüler böyle olurdu. Suçlu olduklarını kabul etmezler maduru suçlamaya başlarlardı. Hep bir bahaneleri olurdu.

Hayretle yüzüne bakıp kalırken başımı iki yana sallıyordum, ondan iğrendiğimi çok iyi anlayacağı bir yüz ifadesi eşliğinde. "Gerçekten ama gerçekten iğrenç birisin," dedim ve dairesinden çıktım.

Dün geceden kalan paramın taksiye yeteceğini umuyordum. Anıl işlek bir caddeye yakın oturduğu için sabahın bu saatinde dahi olsak da bir taksi bulabilmem fazla uzun sürmedi. Yine de sabahın soğuk havası üzerimde sadece kolsuz tişört ve şort olduğu için beni üşüttü.

Eve geldiğimde kendimi çok kötü hissettim çünkü gece evden çıkıp sabahın köründe eve dönüyordum ve sessizce eve girebileceğim bir anahtarım yoktu. Buket'in uyanmamasını umarak kapıyı çaldım; neyse ki Gül adlı hizmetçi kadın beni fazla bekletmeden kapıyı açtı.

Utandığım için kadının yüzüne dahi bakamadan hızla odama kaçtım. Dün gece barda bana dokunan terli bedenlerden ve Anıl'ın izlerinden kurtulmak için hemen duşa girdim. Buket'ten önce evden çıkabilmek için hızla hazırlandım ve evden çıktım.

Okula gitmem o kadar uzun sürdü ki hafif nemli kalan saçlarım yolda tamamen kurumuştu. Okul bahçesinde yürürken, binaya girdiğimde hatta sınıfıma girdiğimde bile birkaç kişinin bana tuhaf tuhaf baktıklarına şahit oldum.

Bahçede bana bakan birkaç kızın öylesine baktıklarını düşündüm, koridorda bir telefonlarına bir bana bakıp aralarında fısıldaşan kızların da beni birine benzettikelerini düşündüm ama sınıfımdaki kızlara bir anlam veremedim.

Çınar beni görünce elinden hiç bırakmadığı telefonunu sıranın üstüne koydu; yüzünde rahatsız bir ifade vardı.

Yanına otururken, "Hâlâ dün Ayaz ile hastaneye gittim diye mi bu ifade?" diye sordum Çınar'a. Bu konu hakkında da konuşmamız gerekiyordu ama önce Çınar'ın bu hâlinin sebebini öğrenmek istiyordum.

"Henüz çok yakın değiliz tabii ama o tarz biri olmadığını düşünerek o paylaşımın doğru olmadığını düşünmek istiyorum," dedi Çınar. Söylediği cümleden en ufak bir anlam dahi çıkaramadan yüzüne boş boş baktım. "Ne diyorsun Çınar?" diye sordum.

Çınar gözlerini kapatıp nefesini dışarı bırakırken tekrar açtı. "Dün gece Anıl ile birlikte miydin?" diye sordu.

Ağzım şok içinde açıldı. Çınar bunu nereden biliyordu? Yoksa Anıl sosyete dünyasında çok popüler bir insandı da magazinlere falan mı konu oluyordu?

"Anıl'ın paylaşımı doğru mu yani?" diye sorarken Çınar'ın yüzünde gördüğüm hayal kırıklığı beni şüphelendirdi. "Bir saniye ne paylaşımı?" diye sordum.

Çınar telefonunu sıranın üstünden alıp bir uygulamaya girdi ve telefonun ekranını bana çevirdi.

Paylaşan kişi Anıl'dı; paylaştığı fotoğraftaki kişi de bendim. Anıl'ın arabasında, yanında oturuyordum ve başımı cama yaslamış yolu izliyordum. Karanlık olsa da ben olduğum belliydi. Açıklama kısmına ise, "Gecenin geri kalanında çok yorulacağı için öncesinde dinleniyordu. Çok eğlendik!" yazmıştı.

Paylaşım bu sabah yapılmıştı hatta bir saat bile olmamıştı daha. Ben evden çıktıktan sonra paylaşmış olmalıydı. Öfkeden ellerim titremeye başladı ama bir yandan korkuyordum da. Üzerime iğrenç bir iftira atmıştı ve insanların inanmamak için bir sebepleri yoktu.

Resmen herkese onunla yattığımı düşündürtecek bir paylaşım yapmıştı. İyi de neden? Dün gece bana yaşattıklarından ve pişman olduğunu söyledikten sonra bunu nasıl yapabilmişti? Hayatımda gördüğüm en iğrenç insan olabilirdi!

"Doğru mu bu?" diye sordu Çınar tekrar.

"Tabii ki doğru değil Çınar!" diye ona patladım. "Dün gece beni-" derken bir an sustum. Çınar Buket ile üvey kardeş olduğumuzu bilmiyordu ve nedense hiç söylemek istemiyordum. "Acil bir şey var diye kandırarak yanına çağırdı. Bu kadar. Hiçbir şey olmadı," dedim. Yalanlarımın sonu hiç gelmeyecek sandım bir an.

"Gerçekten o kadar rahatladım ki!" dedi Çınar. İfadesi yumuşadı. Bana bu kadar çabuk inanması gözlerimi doldurdu. "Zaten hiç inanmak istemedim ama Anıl şeytan tüyü olan biri ve kızları kandırmanın bir yolunu hep buluyor."

Çınar'a doğru biraz daha yaklaşıp fısıldayarak, "Okulda bana tuhaf tuhaf bakan insanların olmasının sebebi bu paylaşım olabilir mi sence?" diye sordum.

Çınar, Anıl'ın takipçi sayısını gösterince gözlerim şokla açıldı. "Anıl popüler biri ve okulda neredeyse herkes takip ediyor onu," diye açıkladı.

Sinirle yumruklarımı sıkıp ayağa kalktım. "Ben Anıl'ı bulup bunun hesabını soracağım!" dedim ve sınıftan çıktım. Çınar da "Beni bekle!" diye bağırıp peşime takıldı.

Önce 12/B sınıfına gidip sınıfına baktım; ne Anıl vardı ne de Buket. Sonra ders saatinin başlamadına daha vakit olduğu için bahçede olacağını düşündüm.

"Ne yapmayı düşünüyorsun?" diye sordu Çınar merdivenleri hızlı hızlı inerken.

"Bilmiyorum," dedim öfkeyle. Doğrusu aklımda hiçbir şey yoktu; hislerimin beni yönetmesine izin verecektim.

"İyi plan!" dedi Çınar alayla.

Çınar'a bile gülemeyecek kadar sinirliydim. Okul binasından bahçeye çıktığımız anda Anıl'ı bahçede bir bankta tek başına otururken gördüm ama Anıl'a doğru yürüyen Ayaz'ı görünce onlardan biraz uzakta olduğum yerde durdum.

Ayaz Anıl'a doğru hızlı adımlarla ilerlerken Anıl da hissetmiş gibi belki de tesadüfen Ayaz'ın geldiği yöne doğru çevirdi başını. Üst üste attığı bacaklarından birini indirip Ayaz'a bakmaya başladı.

Ayaz yine uzun kollu beyaz okul gömleği giymişti ama kollarını dirseklerine kadar katlamıştı bugün. Yan profilini gördüğüm yüzünde hiçbir duygu kıpırtısı göremiyordum ama seslerini duyabileceğim bir mesafedeydim.

Ayaz Anıl'ın yanına ulaşınca gayet sakin bir şekilde karşısında durdu. Ayaz'a aşağıdan bakmak Anıl'ı rahatsız hissettirmiş olacak ki yavaş hareketlerle ayağa kalktı.

"Ne istiyorsun?" diye sordu.

Kaşlarımı çatarak Ayaz'ın Anıl'a ne söyleyeceğine odaklanmışken Ayaz Anıl'ın yüzüne sağlam bir yumruk geçirdi. Anıl'ın başı yana doğru savrulurken ben de sanki yumruk bana çarpmış gibi olduğum yerde sıçradım.

Çınar yanımda, "Vuhuu!" diye garip bir ses çıkararak ıslık çaldı.

Anıl elini burnuna doğru tutarak başını geri kaldırdığında parmaklarından kan sızıyordu ve korkunç görünüyordu.

"Manyak mısın?" diye bağırdı Ayaz'a ama acı çektiği için tekrar iki büklüm oldu. Herhangi bir fiziksel karşılık verebilecek halde görünmüyordu.

"Eğlendik işte, şimdi dinlen biraz," dedi Ayaz ve gömleğinin kollarını tekrar indirirken bana doğru yürüdü.

Yanımdan geçerken bana baktı. Mavi gözlerinde öfkesinin arkasına gizlemeye çalıştığı bir duygu daha vardı ama öfkesi o kadar yoğundu ki diğer duygunun ne olduğunu anlayamadım.

Hayal kırıklığı mıydı?

Continue Reading

You'll Also Like

NEREDEYİM? By AYDEMİR

Science Fiction

2.4K 327 34
"Tanla"dedi üzgün ve sakin bir şekilde gözlerime bakıyordu. "Beni istememeni anlıyorum"dediğinde kısık bir sesle mırıldanırken"ama ben neden seni ist...
ELVİN By Sedef

Teen Fiction

41.2K 15.7K 43
"Wattys 2022 Yarı Final Kazananı" "Wattys 2021 Yarı Final Kazananı" Herkes adımı yansıttığımı söyler. Cennet çiçeği. Çocukken adım gibi bir yerde y...
93.8K 11.9K 36
Düştüm ey Gönül! Gözden, yürekten, elden ayaktan... Bilemezdim böyle olacağını. Ben ki iflah olmaz, serseri bir kızdım. Tek derdim Galata'nın yamacın...
5.8M 192K 98
Karan Haznedaroğlu. 27 yıldır her istediğini elde eden, sadece adıyla bile bütün kapıları açabilecek bir adam. Şimdi her şeyden çok istediği bir şey...