ZEHİR (1)

By neslihan_gdk

14.5M 336K 79.9K

Eski adı DEĞİŞEN HAYATIM olan, 2014'te yazılmış kitap. *** "Alt... More

AÇIKLAMA
GEÇMİŞTEN...
1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. BÖLÜM
34. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36.BÖLÜM
37.BÖLÜM
38.BÖLÜM
39.BÖLÜM
40.BÖLÜM
41.BÖLÜM
42.BÖLÜM
43.BÖLÜM
44.BÖLÜM
45.BÖLÜM
46.BÖLÜM
47.BÖLÜM
48.BÖLÜM
49.BÖLÜM
50.BÖLÜM
51.BÖLÜM
52.BÖLÜM
53.BÖLÜM
54.BÖLÜM
55.BÖLÜM
FİNAL
2. Kitap, Veda ve Diğer Şeyler

6. BÖLÜM

304K 6K 1K
By neslihan_gdk

6. BÖLÜM

Bazı insanlar için öpüşmek artık el sıkışmak gibi basit ve sıradan bir olaya dönüşmüş olabilirdi; bunun için elbette kimseyi yargılama hakkım yoktu ancak konu bensem bir söz hakkına sahip olmalıydım.

Tabii ki onu beni öptün artık hayatımın bir parçası olmak zorundasın diyerek kendime tutsak etme gibi bir amacım yoktu. Sadece bu olayın benim dünyamda basit bir olay olmadığını bilmesini istiyordum. Öylesine öpüp unutabileceği bir kız olmadığımı anlamasını istiyordum. Belki de sadece beni hatırladığını bilmek istiyordum.

"Kriz esnasında elini tutmuş olabilirim bunu kabul ediyorum ama birini öpmüş olsaydım kriz geçiriyor olsam bile hatırlardım emin ol," dedi sahte bir gülümseme ile. "Yoksa seni öpmemi mi istiyorsun?" diye sordu gözlerini kısıp yüzüme alaycı bir ifadeyle bakarken.

"Beni ne zaman öptüğünü çok iyi biliyorsun Ayaz," dedim. Gerçeklerden kaçmak istediğinde espri yapmaya başlıyordu ve çok sinir bozucu oluyordu.

Telefonu çalmaya başlayınca bana bir cevap vermekten kurtulduğu için rahatlayarak hemen telefonuna sarıldı. "Geldin mi Eren?" diye sordu. O gece de Eren diye birini aradığını hatırlıyordum; yakın bir arkadaşıydı sanırım.

Kapıyı açıp odadan çıkarken, "Geliyorum hemen neredeyim demiştin?" diye telefon ile konuşmaya devam etti.

Okul çantamı omzumda dengeleyip peşine takıldım. Asansör çağırma düğmesine art arda birkaç kez basıp bulunduğumuz kata gelmesine daha çok olduğunu görünce merdivenlere yöneldi. Asansörlerden hoşlanmıyordum ama merdiven inip çıkmak daha beterdi; neyse ki sadece 4 kat merdiven inmemiz gerekiyordu.

"Can arabamı almış mı?" diye sordu merdivenleri inerken. Ona yetişebilmek için merdivenleri koşarak inmem gerekse de çok fazla arkasında kalmamayı başardım.

"Tamam," deyip telefonu kapattığında hastaneden çıkmıştık. Benden kaçıyormuş gibi hissetsem de yine de onun çok gerisinde kalmamam için beni beklediğini düşündüm çünkü istese beni arkasında bırakıp gidebileceğinin farkındaydım.

Yol kenarında, kaldırımda yürürken hemen arkasından, "Ayaz bekle!" dedim. Durmadı ve yürümeye devam etti ancak bu konuyu kapatmaya niyetim yoktu. Beni hatırladığını söyleyecek ve benden özür dileyecekti böylece ben de o gecenin kafamda kurduğum bir hayal olmadığına emin olup o geceyi aklımdan çıkarabilecektim. Bir gerçeği unutmak bir hayali unutmaktan çok daha kolaydı çünkü.

"Ayakkabılarımı çıkarırsam beni hatırlarsın belki?" diye bağırdım son gücümle. O durduğunda ben de durdum. Arkasına dönüp bana bakınca ayakkabılarımı çıkarıp ayaklarım ile kenara ittim. "Şimdi hatırladın mı beni?" diye sordum kollarımı hafifçe iki yana açıp varlığımı göstermeye çalışarak.

"Saçmalamayı bırak da giy şu ayakkabılarını," dedi ama yanıma gelmedi. Birkaç adım ötemde yine aynı soğuk ifade ile bekliyordu. "Külkedisi misin sen ne bu ayakkabı olayı?"

Hiç içimden gelmese de güldüm. Beni hatırlamıyormuş gibi yapma konusunda kararlı görünüyordu ama ben de o geceyi ona hatırlatma konusunda kararlıydım.

"Sanırım o geceyi hatırlaman için daha etkili bir şey yapmalıyım," dedim ve hemen sağımızda akan yola baktım. Ayaz da benimle birlikte arabalara bakıp kaşlarını çattı ve düşünceli bir şekilde başını yana doğru eğerek tekrar bana çevirdi gözlerini. "İlk karşılaşma anımızı yeniden canlandırmama ne dersin Ayaz?" deyip yola doğru bir adım attım.

"Yapma!" diye bağırdı ama onun sesini bir korna sesi bastırdı. Hangi ara yanıma gelmişti bilmiyordum belki de ben yola döndüğüm anda koşmaya başlamıştı, zaten aramızda çok büyük bir mesafe yoktu. Beni kolumdan tutup tekrar kaldırıma çektiğinde gözlerimi kaldırıp telaşlı yüzüne baktım.

"Hatırladın mı şimdi?" diye sordum. Bana öfkeyle bakarken dudaklarını sertçe birbirine bastırıyordu. Çene kemiğinin hemen üstünde gamze gibi bir boşluk oluşmuştu ancak bunun tatlı bir gamze değil dişlerini sıkmaktan oluşmuş bir öfke çukuru olduğunu biliyordum.

"Hatırladım oldu mu?" diye bağırdı. Kolumu bırakıp parmaklarını saçlarının içine daldırdı. "Kafayı mı yedin sen? Gebermek mi istiyorsun?"

Söylediği diğer şeyleri yok sayıp, "Beni hatırladığına göre..." dedim asıl konumuza dönerek. "Şimdi benden özür dileyebilirsin."

Öfkeli olsa da bakışlarını benden yine kaçırdı. Bu konudan kaçınmak istediğini görebiliyordum; muhtemelen beni öptüğü için bir gün pişmanlık duyacağını hiç düşünmemişti. Daha önce öptüğü kızlar peşine takılıp benden özür dile diye tutturmadığı için şu an bana gıcık oluyordu eminim. Pişman olmuştu. Olmalıydı da.

"Ben seni öpmedim sadece ağzından hapı almaya çalışıyordum," dedi. Cevabı karşısında ağzım hayretle açıldı.

"Hapı bana sen vermiştin!" diye bağırdım kendime hâkim olamayarak.

"Evet ama kullanmana izin vermeyecektim," diye kendini savundu.

"Evet çünkü beni öpmek için bahane olarak kullanacaktın," dedim.

Kaybettiğini anlayıp sesli bir şekilde nefesini dışarı bıraktı. Benden özür dileyeceğini düşündüğüm anda yanımızda siyah bir jeep durup kornaya bastı. İkimiz de aynı anda arabaya dönüp baktık; aracın içinde dalgalı açık kumral saçları olan bir çocuk vardı.

Bana kısa bir bakış attıktan sonra Ayaz'a bakıp, "Hadi," dedi.

Ayaz jeepin arka kapısını açıp başıyla arabanın içini göstererek, "Bin hadi," dedi bana. İtiraz etmek için bir nedenim olmadığı için ayakkabılarımı elime alıp yüksek arabaya tırmanır gibi bindim. Ayaz kapımı kapattıktan sonra öne geçip oturdu. Ben de hemen ayakkabılarımı giydim çaktırmadan.

Dikiz aynasından kumral çocuk ile göz göze geldik. "Bizi tanıştırmayacak mısın?" diye sordu çocuk Ayaz'a. Bizim yaşlarımızda görünüyordu; belki benden birkaç yaş daha büyüktü ama yaşlar konusunda tahmin yürütmekte pek iyi değildim.

Ayaz çocuğun söylediği şeyi adeta yok sayıp, "Herkes Altın Vuruş'ta mı?" diye sordu.

Çocuk Ayaz'a, "Evet," diye kısaca cevap verdikten sonra tekrar gözleri dikiz aynasından bana baktı. "Bu arada ben Eren," diye kendisini tanıttı.

"Gamze," dedim gülümseyerek. Demek Ayaz'ın da arkadaşları vardı.

Ayaz Eren'in bana kendisini tanıtmasından rahatsız olmuş gibi ona yandan ters ters bakıyordu ama bir şey de söylemedi.

"Sana ne oldu kriz mi geldi?" diye sordu Eren tekrar yola döndüğünde. Ayaz'ın tere bakışlarını fark etmedi. Bunu o kadar rahat bir şekilde sormuştu ki sanki oldukça sıradan bir olaydan bahseder gibiydi.

"Evet," diye cevap verdi Ayaz isteksiz bir şekilde. Bu konu hakkında konuşmak istemiyordu, oldukça açıktı.

"Kaç gündür neden kullanmadın anlayamadık zaten," dedi Eren. "Bu kadar uzun süre kullanmazsan krizin geleceğini biliyor olman gerekirdi."

Ayaz ile dikiz aynasında gözlerimiz buluştu; benim de ona baktığımı görünce gözlerini tekrar yola kaçırdı ve sessizleşti.

Uzak durmam gereken o değilmiş.

Kaşlarımı çatıp bir Ayaz'a bir de Eren'e baktım arkalarından. Eren de mi bağımlıydı? Konuşmalarından anladığım buydu. Ayaz az önce herkes Altın Vuruş'ta mı? Diye sormuştu; Eren gibi başka arkadaşları da mı vardı?

"Altın Vuruş'a mı gidiyoruz?" diye sordum. Okula geri dönmeyeceğimizi biliyordum.

Eren omzunun üstünden şaşkın ve heyecanlı bir yüz ifadesi ile bana bakarak, "Sen Altın Vuruş'u biliyor musun?" diye sordu. "Daha önce geldin mi? Yoksa yeni-"

"Önüne bak Eren!" Ayaz Eren'i azarlayınca Eren'in cümleleri kesintiye uğradı ve hemen önüne geri döndü.

"Bir kez gelmiştim," dedim. Eren'e cevap veriyor olsam da Ayaz'a bakıyordum. Ne tepki vereceğini görmek istemiştim ama hiçbir tepki vermeden dümdüz yolu izlemeye devam etti. Eren de kısaca, "Ya," demekten başka bir karşılık vermedi. Sanki Ayaz'ın biraz önceki, "Önüne bak!" sözü sadece yola bakması için bir uyarı değil aynı zamanda benimle de konuşmaması için üstü kapalı bir tehditti.

Araba o gece geldiğimiz sokağa girince bir dejavu yaşıyormuşum gibi hissettim. Gerçekten de beni Altın Vuruş'a getirmişti.

"Beni neden buraya getirdin?" diye sordum, arabayı kullanan Eren olsa da buraya gelmeyi Ayaz istediği için muhatabım elbette Ayaz oldu.

"Sana bir şey göstermek istiyorum," dedi. Altın Vuruş yazılı mekânın önünde Eren arabayı durdurdu. "İn hadi bazı gerçeklerin farkında olman gerekiyor."

Ayaz kapısını açıp dışarı çıkınca ben de yüksek arabadan hoplayarak indim. Çantamı tekrar omzuma takıp Ayaz'ın peşinden bara girdim. Eren de hemen arkamızdan geliyordu. O gece girişteki aşağı inen basamakları Ayaz'ın kucağında indiğimi hatırlayınca yanaklarımın kızardığını hissettim.

Bar bu kez bomboş değildi; o gün Ayaz ile birlikte oturduğumuz L şeklinde koltuğu olan büyük masada birileri oturuyordu. Ayaz'ı görünce masada oturan çocuklardan biri elini kaldırıp selam verdi; diğer kolunun altında ise sevgilisi olduğunu düşündüğüm ufak tefek, düz siyah saçlı ve kakülleri olan bir kız vardı. Kız o kadar çelimsiz görünüyordu ki kaç yaşında olduğunu merak ettim. Yüzündeki büyük gülümseme ona ait değilmiş gibi duruyordu çünkü gözleri çok cansız bakıyordu.

Ayaz masanın yanında durunca ben de hemen onun yanında durdum ve çekingen bir bakış attım. Koyu kızıl saçları yağlı gibi görünen diğer kız bana yüzünde hiç de arkadaş canlısı olmayan bir ifade ile bakarken onun tam karşısında oturan kızıl kahve saçlı çocuk onun aksine gülümseyerek bakıyordu. Gözleri yeşile kaçan bir maviydi.

"Bu kız kim?" diye sordu bana bakmaya devam ederken. Eren de gelip o çocuğun yanına oturdu.

"Can hâlâ gelmedi mi?" diye sordu Ayaz diğer çocuğun sorusunu yok sayarak.

"Hayır ama gelmek üzeredir epey oldu gideli," dedi sevgilisine sarılan koyu kestane saçlı çocuk.

Kızıl kahve saçlı çocuk Ayaz ona cevap vermeyince bu kez de gözleri parlayarak, "Yeni üye mi yoksa?" diye sordu ve oturduğu yerde kıpırdandı.

"Hayır," dedi Ayaz kesin ve net bir şekilde. Çocuğa bakan gözleri uyarı yüklüydü ve kesinlikle ürkütücüydü.

"O zaman ne işi var burada?" Kızıl saçlı kız sordu bu soruyu. Ses tonu hiç hoşuma gitmemişti; burada olmamdan hiç hoşnut görünmüyordu.

"Hayatımın tam olarak neye benzediğini görmesi için getirdim," dedi Ayaz. Sonra bana döndü ve sadece benim duyabileceğim bir sesle, "Belki o zaman onu hatırlamadığım için ne kadar şanslı olduğunu fark eder," dedi.

Bir şey söylemek için ağzımı açtığımda konuşmama fırsat tanımadan, "Ben bir içki alacağım," deyip bar bölümüne doğru yürüdü.

Masanın kenarında kendimi bir fazlalık gibi hissederek beklerken Ayaz'ın arkasından baktım kaldım. Çeşitli alkol şişelerinin olduğu bölüme girip bakınırken neden burada çalışan kimsenin olmadığını merak ettim. Doğrusu burada her şey garipti; hiç normal bir bara benzemiyordu.

"Buraya kadar geldiysen Ayaz için önemli olmalısın," dedi kakülleri olan kız. Hemen ona döndüm. Bana yine gülümseyerek bakıyordu ama gülümsemesinde içimi acıtan bir ifade vardı. "Tanışalım mı? Ben Ece," deyip sadece kemik gibi görünen elini uzattı.

Gülümsemeye çalışarak ben de elimi uzattım ve zayıf parmaklarını sıktım. "Ben de Gamze," dedim.

Ece'nin sevgilisi olan çocuk, "Engin," dedi sadece ve o da elini uzatıp elimi sıktı hızlıca.

Eren ona sıra gelince gülümseyerek, "Biz zaten tanıştık sayılır," dedi. Daha içten bir gülümseme ile, "Evet öyle," dedim ona.

Geldiğimden beri gözlerini üzerimden çekmeyen kızıl kahve saçlı çocuk, "Ben de Doruk memnun oldum Gamze," dedi. Beni bu kadar incelemesinden rahatsız olsam da ona da gülümseyip elini sıktım.

Ece, kızıl saçlı kızın koluna dokunup, "Sen de tanışsana Seda," dedi. Kız bana ters bir bakış atıp masadan kalkarken, "Biz bize olduğumuzda haber verirsiniz ben gidiyorum," dedi ve barın çıkışına doğru gidip dışarı çıktı.

Bu nefretine bir anlam veremediğim için arkasından bakıp kaldım. Seda adlı kız çıktıktan hemen sonra bara başka bir çocuk girdi. Elinde Ayaz'ın siyah okul çantası olduğunu görünce Can diye bahsettiği çocuk olduğunu anladım.

Can bana kaşlarını çatıp bakarken Ayaz'ın çantasını ve arabasının anahtarını masanın üzerine bırakıyordu bir yandan da. "Bu kim?" diye sordu sanki ben orada yokmuşum gibi masadakilere doğru. "Yeni mi yoksa?"

"Hayır değil hiçbir zaman da olmayacak." Ayaz bir anda arkamdan gelip elindeki içi kehribar rengi sıvı dolu olan bardağı sertçe masaya bıraktı. Bardağın yarısına kadar dolu olan sıvı bardağın içinde dalgalandı.

"Neden?" diye sordu Doruk. Tek kaşını kaldırmış Ayaz'a bakıyordu. "Bizim grubumuz için fazla mı mükemmel?"

Doruk'un sorusu ile masadaki diğer gözler de Ayaz'a ve bana bakmaya başladılar. Bu masada oturan herkesin gözleri çökmüş, gözaltılarında mor halkalar oluşmuştu. Kollarının açıkta kalan kısımlarında sarı ve mor çürükler gözüme çarpıyordu. Hepsi zehrin kurbanlarıydılar ve yok oluyorlardı.

Ayaz gözlerini Doruk'a dikip, "Ne zamandan beri beni sorgulamaya başladın Doruk?" diye sordu. Sakin sesindeki gizli tehditi hissetmemek mümkün değildi.

"Sorgulamıyorum sadece merak ettim," dedi Doruk da ama geri çekildiğini görebiliyordum. Biraz önce arabada Eren'e olan şey şimdi de Doruk'a olmuştu: Ayaz'dan korkuyorlardı.

Ayaz Doruk'a başka bir şey söylemeden bileğimi kavrayıp beni kaçırır gibi bardan çıkardı. Kapının önüne çıktığımızda bileğimi parmakları arasından kurtarmaya çalışırken, "Bileğimi bırakacak mısın?" diye sordum sert olmaya çalışarak, bir noktada başarılı da oldum.

Bir bana bir tuttuğu koluma bakıp ne yaptığını yeni fark etmiş gibi hızlıca bileğimi bıraktı.

"Bu neydi şimdi?" diye sordum elimle içeriyi göstererek. "Bana göstermek istediğin tam olarak neydi? Bağımlı insanların ne kadar acınası göründükleri mi?"

"Acınası mı?" diye tekrar etti. Kaşlarını şaşkınlıkla çatmış, gözlerime bakıyordu. "Bize acımanı istemedim!" diye sesini yükseltti. "Bizden korkmanı istedim, korkup uzak durmanı istedim!"

"Zararınız yalnızca kendinizeyken neden sizden korkayım sadece size acırım," diye cevap verdim. Bir an duraksadıktan sonra, "Ayrıca," diye devam ettim. "O gece-"

"Yeter!" diye bağırınca sesinden ürküp yerimde sıçradım. "O gece de o gece, yeter artık! Keşke sana yardım etmek yerine yanından geçip gitseymişim!"

Dondum kaldım, ondan böyle bir tepki beklemiyordum. Evet sinirli biri olduğunun artık farkındaydım ve çok çabuk öfkelendiğini de öğrenmiştim ama bana bağırmasını ve o gece ile ilgili böyle konuşmasını beklememiştim hiç.

"Ayrıca," dedi ben hiçbir şey söyleyemeyince. Benim acımasız bir taklidimi yapmıştı. "Sen kimsin de bize acıyorsun? Bize acıyarak bakmana ihtiyacımız mı var?"

Gözlerim doldu. Söyleyecek tek bir şey dahi bulamadım; kızamadım bile. Biri bana sesini yükselttiği zaman hemen gözlerim dolardı normalde de ama bu kez çok daha farklı hissettim. Çok daha fazla canım yandı.

Gözlerimin dolduğunu o fark etmeden ona sırtımı dönüp yürümeye başladım. Arkamdan gelip beni durdurmaya çalışmayacağını biliyordum, neden gelecekti zaten? Beni istemiyordu. Evet bu çok açıktı, beni istemiyordu.

Ağlamamak için dişlerimi ve yumruklarımı sıkarken kendime kızıyordum; neden beni tanıması için bu kadar ısrarcı olmuştum? Alt tarafı bir öpücüktü. Saçma sapan bir öpücüktü. Hiçbir anlamı yoktu.

Yanağıma gözyaşım indiğinde hemen elimin tersi ile sildim. Önünden geçtiğim barlardan birinden gündüz vakti sarhoş olmuş bir adam sendeleyerek bir anda önüme çıktı. Ağladığım ve kafamın içinde kendim ile kavga ettiğim için adamı fark edip kaçmak aklıma çok geç geldi ancak ben kaçmasam da biri kolumu tutup beni çekmişti.

Gözlerimi silerken beni kimin tutup çektiğine bakmak için yukarı bakmam gerekti. Gelen Eren'di ve çok uzun boyluydu bu kadar uzun olduğunu fark etmemiştim. Ayaz'dan daha uzundu. Ağladığımı görünce bir an şaşırıp duraksadı ama sonra, "İyi misin?" diye sordu.

Başımı aşağı yukarı sallayıp yüzümdeki ıslaklıktan kurtulmaya çalıştım, Eren'in gidip arkadaşına ağladığımı söylemesini istemiyordum. "Ne oldu?" diye sordum; maalesef sesim çatladı. Hafifçe öksürerek boğazımı temizledim ve bunu konuşmadan önce yapmadığım için pişman oldum.

"Seni evine bırakayım gel hadi," dedi Eren başının ucuyla Altın Vuruş'un önünde duran jeepi göstererek.

"Gerek yok kendim giderim," diye reddettim ama içimden de nasıl gideceğimi sorguluyordum. Param yoktu, annem balayına gitmeden önce bana para bırakmamıştı. Yolları da zaten bilmiyordum ve bu cadde ürkütücüydü.

"Ayaz istedi," dedi. Alaylı bir gülümseme eşliğinde gözlerimi devirdim.

"Çok sağ olsun ne kadar da düşünceli!" diye iğneledim.

Eren aramızda bir tartışma yaşandığını biliyormuş gibi bu tavrımı sorgulamak yerine derin bir iç geçirdi ve sıkıntıyla başının arkasını kaşıdı.

"Reddetme hakkın var tabii ki ama seni evine bırakmama izin vermezsen Ayaz ağzıma sıçar," dedi Eren. Yüzündeki sıkıntıya kaşlarımı çatarak baktım. "Lütfen?" diye tatlı bir rica ile ısrar edince, "Tamam peki gidelim," diye kabul ettim.

Az önce hızlı hızlı kendimi sıkarak yürüdüğüm yolu Eren ile birlikte geri döndüm ve yine jeepe tırmanarak bindim. Araba hareket etmeden önce son kez Altın Vuruş'a bakmak istedim ve tam olarak emin olamasam da birinin girişte, karanlıkta durmuş dışarı baktığını gördüm.

Eren'e evimin nerede olduğunu söyledikten sonra arabada bir süre tuhaf bir sessizlik oluştu ve bu sessizliği ben bozmaya karar verdim.

"Neden Ayaz'dan korkuyorsunuz?" diye sordum. "Neden her söylediği şeyi hemen yapıyorsunuz?"

Eren yola bakmaya devam ederken güldü. "Korkmak değil daha çok saygı ve minnet duymak diyebiliriz," dedi.

İçimde büyüyen merak ve kalbimde değişime uğramak için çırpınan bazı hisler ile Eren'e daha çok dönmeye çalıştım. "Neden?"

"Çünkü bu grubu o kurdu," dedi. Sonra duraksayıp yandan bana bir bakış attı. "Ayaz ile nasıl bir ilişkiniz var?" diye sordu bana. Gerçekten merak ediyor gibi görünüyordu. Bir yandan da Ayaz hakkında konuşmaktan kaçındığını fark ettim.

"Hiçbir ilişkimiz yok," dedim; kaşlarımı çatıp önüme döndüm ve gittiğimiz yola bakmaya başladım.

"Ayaz ile uzun zamandır arkadaşız ama daha önce kimseyi bizimle tanıştırmak için Altın Vuruş'a getirmemişti," dedi Eren. Tekrar ona döndüğümde onun da bana baktığını gördüm. "Hiçbir ilişkiniz olmadığını sanmıyorum."

"Sizinle tanışmamı neden istediğini bilseydin böyle konuşmazdın," dedim gözlerimi devirerek ama sonra hemen pişman olarak sustum. Nasıl bir arkadaşlıkları vardı bilmiyordum ama Ayaz'ın beni oraya ne kadar tehlikeli ve uzak durulması gereken arkadaşlarım var diye götürdüğünü bilselerdi üzüleceklerini düşündüm.

Eren sadece omzunu silkti ve bir şey sormadı. Belki de biliyordu ya da anlamıştı. O da Ayaz gibi kendisinin korkunç ve uzak durulması gereken biri olduğunu mu düşünüyordu acaba? Belki de haklıydı Ayaz. Bu çocuklar belki de gerçekten uzak durmam gereken tehlikeli çocuklardı.

Çökmüş gözleri birer cehennem çukuru, damarlarının etrafındaki çürümüş lekeler şeytanın yumruk izleriydi belki de.

Eren beni evime bıraktığında ona teşekkür edip arabadan indim. Benden ve benim ortamımdan uzak dur diye beni azarlayıp beni arkadaşına eve bıraktırtacak kadar ironik ve dengesiz bir kişilikti Ayaz. Belki de Eren'e herkesten daha çok güveniyordu, hatta kendinden bile çok güveniyor olmalıydı ki kendisi yerine Eren'in bırakmasını istemişti.

Eve Buket ile karşılaşmaktan korkarak girdim ama evde yoktu. Ben de hemen odama çıktım ve hiçbir şeye başlamadan önce duşa girerek kendime rahatlama ve boş boş düşüncelere dalma zamanı tanıdım. Biraz fazla oyalanmış olacağım ki banyodan çıktığımda hava kararmıştı.

Koyu mavi kot şort ile kolsuz bir tişört giyip saçlarımı kuruttum. Son sınıf öğrencisi olarak ders çalışmam gerektiğinin farkındaydım ancak annemin ani evlilik kararı sonrasında hayatım alt üst olmuştu ve çalışma düzenim de mahvolmuştu. Bir şeyler yedikten sonra en nefret ettiğim dersi çalışmaya karar verdim: fizik!

Saatlerce masanın başında oturmuş olmama rağmen yirmi soruluk bir testi bitirememiştim bile ve bu çok moral bozucuydu. Belki de sayısal öğrencisi olmak benim için doğru bir karar değildi?

Fizik kitabı ile bakışırken telefonum çalmaya başladı ancak kayıtlı bir numara aramıyordu. Belki annem olabilir diye düşünerek telefona cevap verdim.

"Gamze ben Anıl," dedi telefonu açar açmaz Anıl'ın artık tanıdık gelen sesi. Telaşlı ses tonu kaşlarımı çatmama sebep oldu. "Buket çok kötü hemen buraya gelmen lazım!"

Anıl'ın benim telefon numaramı nereden bulmuş olduğunu şimdilik bir kenara atıp, "Niye beni aradın ki?" diye sordum. "Kötüyse arkadaşlarını falan ara beni ilgilendirmiyor."

"Hiçbir arkadaşını tanımıyorum!" diye bağırdı Anıl. Telefonu kulağımdan uzaklaştırıp yüzümü buruşturdum. "Konumu atacağım sana acele et, şu an senden başka kimsesi yok Buket'in!"

"Sen- " derken telefon suratıma kapandı. Şaşkınlık içinde telefona bakarken az önce arayan numaradan konum linki mesajı geldi.

Bu Anıl denilen çocuk pek güvenilir birine benzemiyordu o yüzden boş verip fizik ile mücadele etmeye karar verdim ama Anıl güvenilir olmadığı için bir yandan da daha çok gitmek zorumda hissettim kendimi.

Evet Buket ile yıldızlarımız barışmamıştı ama kötü bir haldeyse ve yanında sadece güvenilmez Anıl varsa birinin Buket'in yanına gitmesi gerekiyordu ve o kişi de benden başkası olamazdı.

Belki başka alternatif seçenekler de vardı ancak şu an stresten ve Ayaz'ın yaratmış olduğu can sıkıntısından aklıma başka bir seçenek gelmiyordu.

Nefesimi sesli bir şekilde dışarı bırakırken kitabı kapatıp masadan kalktım. Zor günler sakladığım parayı alıp şortumun cebine sıkıştırdım. Üzerime ince bir ceket alıp evden çıktım ve biraz beklesem de bir taksi bulup Anıl'ın konumunu attığı yere gittim.

Yolda sürekli kendimi sorguluyordum ama daha sonra gitmediğim için pişmanlık duymak yerine gittiğim için pişmanlık duymanın daha iyi olacağına kendimi inandırdım.

Anıl'ın konum attığı yer bir bardı ve nedense bu beni pek şaşırtmadı. Bu kez geldiğim bar Ayaz'ın götürdüğü Altın Vuruş adlı tuhaf mekân gibi değildi gerçek bir bardı ve içerideki hareket dışarıya bile yansıyordu.

Kapıda bekleyen adamlara telefonumun arkasına sıkıştırdığım kimliğimi gösterip içeri girdim. Adımımı atmam ile dışarı kaçmak istemem aynı saniyeler içinde gerçekleşti.

Öyle bir kalabalık vardı ki insanlar birbirlerine sürtünerek dans ediyorlardı ve bu kimseyi rahatsız etmiyor gibiydi. Alkollü içecekler insanların ellerinde dalgalanıyordu. Müzik sesi kulağımı acıtacak kadar yüksekti.

Buket'e ayrı Anıl'a ayrı söverek kalabalığın içinde Anıl'ı aramaya başladım, onu bar tezgahına oturmuş bir şeyler içerken buldum. Beni görünce tüm dişleri görünecek şekilde gülümseyip yanına oturmamı istedi. Bu teklifini yok sayıp bağırarak, "Buket nerede?" diye sordum.

Belki de fazla sarhoş olup bir yerde sızıp kalmıştı.

Anıl kulağıma doğru yaklaşıp, "Buket kim?" diye sorduktan sonra kahkaha atıp içtiği şeyi kafasına dikti.

"Benimle dalga mı geçiyorsun geri zekâlı?" diye bağırdım öfkeyle. "Buket nerede söyle çabuk!"

Anıl barmenden yeni bir içki isteyip oturduğu yerden kalktı ve çalan müzikle usul usul dans etmeye başladı. Bana doğru yaklaşırken ona yumruk atmak istiyormuşum gibi nefretle onu izliyordum.

"Kandırdım seni," dedi. "Ama kızma bana! Gel desem gelmezdin. İtiraf edeyim Buket'i bu kadar önemsediğini bilmiyordum!"

O kadar öfkelendim ki dilim tutuldu. Sinirlendiğimde hep böyle oluyordu; beynimin içinde milyonlarca cümle geçiyordu ama dilime ulaşamıyordu hiçbiri.

Hiçbir şey söylemeden Anıl'a arkamı döndüğümde biriyle göz göze geldim.

Belki de bazen bir şeyleri yapmadan pişmanlık duymak yaptıktan sonra pişmanlık duymaktan daha iyiydi. Ya da belki de bu kadar saf olmamalıydım.

Continue Reading

You'll Also Like

2.2K 18 1
*Çiçeksi Aşklar Serisi 2* Kim Eun Ji dans bölümünün son sınıf öğrencisi hayırsız bir abisi dışında kimsesi olmayan bir kızdır. Dans dışında bağlı old...
23.4K 1.7K 40
Ona deli gibi aşık olan bir kız ve duygusuz bir adamın hikayesi.... Duygusuz#1
ELVİN By Sedef

Teen Fiction

41.2K 15.7K 43
"Wattys 2022 Yarı Final Kazananı" "Wattys 2021 Yarı Final Kazananı" Herkes adımı yansıttığımı söyler. Cennet çiçeği. Çocukken adım gibi bir yerde y...
NEREDEYİM? By AYDEMİR

Science Fiction

2.4K 327 34
"Tanla"dedi üzgün ve sakin bir şekilde gözlerime bakıyordu. "Beni istememeni anlıyorum"dediğinde kısık bir sesle mırıldanırken"ama ben neden seni ist...