"OBADAKİ AŞK..."

By eslemduru15

122K 9.8K 3.1K

Karanlığın hâkim olduğu, vicdansızların avere avare gezdiği, bu dünyada ışık aramak bu biraz olanaksızdı... H... More

"Ben Irdın Kızıyım."
"Bu Burda Bitmedi!"
"Benim Yanımda Olur Musun?"
"Prenses Bozuntusu"
"Herhalde Kellenden Hiç Memnun Değilsin!"
"CENGAVER'CİM"
"Canımı Çok Yaktılar Baba"
"Çarşı Senin Mi Hatun."
"Babam Bana Hakkını Helal Etmedi"
"Kızım Sen Evli Misin"
"Bugünden Sonra Beni En Çok Sen Tanıyacaksın!"
"Boş Ol, Boş Ol, Boş Ol"
"Irdın Artık Benim Ailem Değil!"
"Yarenim Beni Sakın Unutma!"
"Seni Seviyorum"
"Sen Daha Küçüksün"
"Hazar!"
"Keşke, Gerçek Olsaydı!"
"Ben Geldim!"
"Seninle Yeni Bir dünya Kuracağız!"
"OBADAKİ AŞK"
"Bir Ağabey Küçük Kız Gardaşı İçin Her Şeyi Yapar!"
"Ben Bir Beye Meftunum"
"Özür Dilerim Deli Kız"
"Onlar Benim Ailem!"
"Sakın Gitme Küçüğüm"
"Benim senden başka kimsem yok!"
"Biz İmkansızdık"
👉 Düğün Günü👈
"Enda Gelecek!"
"Oyun Daha Yeni Başlıyor"
"Ümit Allah'tan Ümitsizlik Şeytandandır.!"
Bir Bakmışsın Allah, hiç ummadığı Bir Anda Vermiş Kalbine Mutluluğu...

"Yusuf'u Rahat Bırak!"

3.7K 322 72
By eslemduru15

____

"Zaman gelir, an gelir, sessizlik gelir ve gece çöker... İhanetler bir biri ardına bir sır perdesi gibi aralanmaya başlar..."

___________

(13. Bölüm)

Keyifli okumalar.

                                                                                             ...

"Boş ol, Boş ol, Boş ol.!"

Ne diyebilirdim ki? Hayır imdi üzülsem mi yoksa sevinsem mi bilemiyorum. Sevinmemin nedeni
Ateş Bey'e artık oyun oynanmayacak, komplo kurulmayacak! Sinsi tuzaklar kurulmayacak, gaflete düşüp avlanmayacak, hem artık düşmanlarını daha iyi tanıyacak. Üzülmemin sebebi ise; Ateş Bey, kendini kötü hissedecek hem de hiç olmadığı kadar... Ve bu üzgünlüğün hakikatı söylemek gerekse üzülmesini asıl sebebi ben olacaktım, ya da beni suçlayacaktır... Ama ben kötü bir şey yapmadım dimi iç sesim. Onu yıllardır koynunda yatırdığı kobra yılanından kurtardım bilakis şükretmesi gerek.

Ve o gitti artık onun için... Sol yanından kaldı... Solundaki acıya bir melhem ile geçecek bir derman vardı, lakin yarasına bir çare-i derman olacak ilaç yoktu... Sol yanında yüreğinin tam ortasında iz bırakıp gitti. Sorun şuydu ki; bu yürekte ki yaraya bir türlü derman bulunamayan sızı çok acıtır be...

İmtihanın büyük be Ateş Bey'im. Hem de imtihanın sol yanında taşıdığın kişi ise o... Sen bu imtihanın atından nasıl kalkacaksın orası esrarengiz.

Aliye, duyduklarıyla ve kendi zevcesinin söylemiş olduğu son sözlerle adeta beyninden keskin bir kılıç geçmişti. Yaa bak yüce olan Rabbim bırakır mı mazlumun ahını Aliye Hanım, hem ne demişler; alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste... Rabbim, mazlumun zulmü altında inleyen her adinin hesabını bizzat kendisi helak ediyor, sen de imdi o helak edilen kişiler arasındasın, nereye kadar sürecek zannettin.. Lakin işin komiği şu ki; bizzat kendi ellerin ile ölüm fermanını imzalayıp Ateş Bey'ine teslime ettin. Kendini başkasına attığın tuzağın içinde yüzüyorsun lakin bir fayda etmez arttık, zira sudan çıkan balık bir daha asla geri yuvasına dönemez...

Ne buyurmuş Peygamber efendimiz (s.a.v):

'Sözle çıkarılan fitne, kılıçla çıkarılan fitne gibidir. Yalan söylemek iftira etmek ile çıkarılan fitne, kılıçla çıkarılan fitneden de kötüdür.' (ibni Mace)

'Aldatan Cehennemdedir'. (Taberani)

"Beyiim. Kulun kölen olayım affet beni! Cahilliğime ver kurbanın olayım. Beyiim. Etme köpeğin olam etme kıyma bize. Kurban olam beyiim, izin ver yalvarırım izin ver şeyi en baştan anlatayım, kanma şerefi olmayan iki insanlar tarafından övülen dünkü kıza. Beyiim."

İmdi ben bu hatunu dövsem. Olamaz. Dövmesem hiç olmaz. Ah, ahhğğ. Düştüm koca bir arfata sağım, solum, arkam, önüm, alp, alp, alp.

"ALEM-i Süfli'de ne çok günah işlemişsin sen! Seni ALLAH affetsin ben değil. Gerçi senin gibi bir kulu..."

Dedi ve sessizce gece karasından, ateş kırmızısına dönüşen gözlerini yana devirip derin nefes almaya başladı.

Ateş Bey, böyle yaptıkça Aliye tabiri caizse kudurmaya başladı. Kendini dövüp, saçlarını deliler gibi yolup, eliyle yüzünü tırmalayıp bize karnı aç aslan gibi bakmaya başladı. Cengaver'cim, Yiğit ve Mert, Ateş Bey'in arkasına geçip saklandılar. Lakin onları görüp de tebessüm etmemek imkansızdı. Annesi çıldırmış, soluğu hemen babalarının arkasına alıp saklanan üç küçük çocuk gibiydiler. Sonra da annesinin sakinleşmesini bekleyip, gizlice Ateş Bey'in arkasından çıkıp sinsi sinsi Aliye'ye bakmaları bir ayrı tebessümdü. Ben de Musab'ın arkasına mı geçsem ne? Bu kızın ne sağı belli, ne de solu.

Aliye, bir anda Ateş Bey'in üzerine koşup vahşi hayvan gibi ayağına sarıldı. O öyle yapınca Ateş Bey bir an ürküp geriye doğru kaydı, ben bile bir anda korktum.

"Beyiiiim. Olmaz. Olamaaaz. Sensiz bir hayat asla yapamam. Ben sensiz değil bir hayat, bir gün yaşayamam. Beni öldür ama bana bunu yapma sakın!"

Ateş Bey, öfke ile aslanlar gibi kükreyince hepimiz azıcık sarsılmış olabiliriz. Hatta geri geriye doğru yol aldığımızda söylenebilir.

"Bana bak hatuun. Sen kimsin de sana acıyıp merhamet edeyim. Hatırlatayım sana Aliyee; SEN BİR HAİNSİN!"

Dedi ve Aliye'yi ayağının tersi ile itti. Aliye, duymamışlar gibi konuşmaya devam ediyor, deliler gibi bağırıp çağırıp, kendini yerden yere atıyordu lakin bir fayda etmiyordu.

"Beyim siz Azimet sahibisiniz. Beyiiim siz belagat birisiniz, babam da sizin bu kadar şanlı, şöhretli, olduğunuz için sizi kıskandı ve haset etti! Beyiiim kurban olayım. Beyim babam beni tehdit etti. Canımla, malımla, obanla ve benim hayatıma tek yön veren seninle. Ben daha ne yapabilirdim sen söyle beyim. Ben sensiz yaşayamam, sen benim dünyamın tek ışığısın, karanlıkta dahi gözüm kapalı sana gelirim ben, hem sen bilirsin benim karanlıktan ne kadar çok korktuğumu."

"Artık seni dinlemek istemiyorum. YETER! Alplerr alın şu hatunu babasına gönderin. Ben sonra babası olacak deyyus herifle yüzleşir hesabını keserim."

Ateş Bey, epey öfkeliydi öyle bir kükreyişi vardı ki yer yerinden oynadı, alpler esas duruşa durup şaşkın leylekler gibi ne yapacaklarını unutmuş, hepsinin korkudan elleri ayakları birbirine dolanmıştı. Ateş Bey'i, o halde görünce diyeceğim kelamla boğazıma oturmuş, söyleyeceklerim bir balık gibi aklımdan uçup gitmişti. Alpler, Aliye'yi kolundan sertçe kavrayıp götürmeye çalıştılar. Lakin hatun deli. Kendini yere atıp atıp duruyordu. Ateş Bey'in, daha da çıldırdığını gören Yiğit ve Mert alplere kaş göz hareketiyle gönderip hemen Aliye'nin kolunu serçe kavradılar ve kavradıkları gibi sürüklemeye başladılar. Hiç bana mısın demediler, hatun mu hele hiç demediler. Aliye anladı ki bu numarası bu iki yiğit alpte işe yaramıyor boynu bükük yürümeye başladı tabii haykırışı tee öbür obalara gitmekte.

Aliye, benim önümden geçerken bana bir bakış attı, bakış o bakış. Yavru ayı elinden alınmış anne ayı gibiydi. Dinlemeden yargılamadan, üzerime doğru koşarak gelişi, acımasız gözlerinde ki bakış sonu da hiç iyi olmayan bakış. Evet doğru anlamışım. Aliye, tez belindeki hançeri çıkarınca olayı hemen idrak etmiştim, lakin hiç kimse halen idrak edememişti. Yapacak ne bir hamlem veyahut da ona saldıracak gücüm vardı. Zira bugün zaten hem kolumdan, hemde bacağımdan darbe almıştım ne kadar dayanacağımı bilmiyorum. Tek yapmam gereken şey Cengaver'in, yaraladığı eli tehlikeye atmak. Elimi yüzüme atıp, ellerimi siper etmiştim.

Hıı...

İşte bu beni benden almıştı. Ellerimden oluk oluk kanlar akıyordu, sanki sabahtan beri zorlan içeride hapis edilip bu anı bekliyorlardı. Zaten kan akıyordu imdi yarası hiç kapanmayacak gibi açılmıştı. Hiç acımadan deliler gibi su fıskiyesi gibi akmaya başladı. Canım çok acıdı, ilk defa canım çok yandığını hissettim. Zira bugün tüm halimle yaralıydım. Kolum, bacağım imdi de. üstüne elimde yaralanınca bir an dengemi kaybettim. Gözlerimin önü karar gibi oldu, başıma ani bir sızı girmişti, ayaklarım beni taşımayacak gibi hissettim. Tez kendime gelmeliyim, bu ben değilim. Bu konu kapanmadan iyice bir açıklığa gelmeden yere düşemem. İçimdeki ses 'yere düşme' diye haykırırken, gözlerim git gide kararmaya başlıyordu. Aliye'yi görünce kadar.. Aliye'yi görünce tez kendime geldim. Ben durur muyum? Sen bana vuracaksın ve ben duracam he.. 

Ben de ona saldıracak iken Ateş Bey, tez önüme geçip yukarı kaldırdığı elini hiç acımadan sert ve bir o kadar da hokkalı bir sille yüzüne çakmıştı. Bununla da yetmemiş, elindeki  kılıcını Aliye'nin boğazına tuttu! İşte bu hareketi gerçekten de dilimi yutmama saik olmuştu.

"Alpleer! Hemen alın şu hatunu babasına götürün, yoksa elimden büyük bir kaza çıkacak haberiniz ola. Ben sonra ne yapacağımı iyi bilirim"

Ateş Bey, hemen yüzünü bana dönüp;

"Enda Hatun, iyi misin? Dur bekle hele, hemen hekim çağıracağım."

Dediğinde daha da çok şaşırdım. Bu bey niçin bağırıp çağırmaz veyahut da bana öfkeyle bakıp kükremez, niçin tatlı tatlı konuşur?

"Gerek yok Ateş Bey'im, bende imdi sizden müsaade isteyecektim benim Irdın obasına gitmem gerek. Irdın obasının kuralı bu Ateş Beyim, alplerin hepsi geldiği gibi Irdın obasına geri dönmelidir."

Ateş Bey, bir anda şaşırdı. Gece karası gözleri kırmızıya dönüp, kara kaşlarını çattı.

"Ne? Bu nasıl bir kuraldır öyle. Sen Irdına gidinceye kadar ölürsün."

Derin bir nefes alıp sualine yanıt verecekken Musab, konuştu;

"Merak buyurmayın Ateş Bey'im, zaten Hakan amca onu bu halde görürse savaşa falan dinlemez bir daha göndermez! Ve aklıma gelmişken; yüz hekim de burada olsa hiçbiri Hakan amca gibi Enda'ya bakıp tez iyileştirmez! O yüzden hiç birbirimizi yormayalım tez gidelim obaya. Hakan amca imdi bizi bekler."

Tekrar kendimi hazırlayıp konuşacakken bu sefer Cengaver'cim söze atıldı.

"Bende gelecem Enda. Yolda başına bir şey gelir mazallah. Asla seni yalnız gönderemem."

Ben yine kendimi hazırlayıp söze girip Cengaver'cime yanıt verecekken bu sefer Ahu konuşmaya başladı.

Ama bu ne yahu sanki içimi okuyorlar da bana özel bunu yapıyorlar.

"Aynen öyle seni asla yalnız gönderemem. Bende geliyorum! "

"Aaa yeter ama. Kimse sözümü kesmesin lütfen. İmdi beni iyi dinleyin! Takatim yok konuşmaya Allah için yormayın beni. Cengaver'cim, sen burada kalıyorsun. Ateş Bey'in yanında kalıp beyini koruyup kollayacaksın. Benden çok Ateş ey'in sana ihtiyacı var! Cengaver'cim, senin evvela önceliğin ben değil, Ateş Bey olacak, zira o senin her şeyin, ben senin gardaşınım lakin o senin için gardaş vasfından daha fazlası. O yüzden ne olursa olsun asla ama asla onu yalnız bırakma. Ben darda dahi olsam onsuz asla bir yere gitme, onsuz bir iş dahi yapma, gerekirse seni dövsün lakin ondan asla vazgeçme. Zira bilirim ki o da senden asla vazgeçmez. İmdi sana kızıp surat asabilir lakin sen asla onun gönlünü almaktan vazgeçme. Ne derler büyüklerimiz: sabır acıyı yudum yudum yudumlamaktır."

Bunların hepsini tek nefeste söylemiştim. Her konuşmamda gözlerim daha da kararmaktaydı, elimden geldiğince kimseye belli etmemeye çalışıyordum. Tekrar derin bir nefes almaya kalkıştığımda kalbime mızrak gibi bir sancı baş göstermişti, lakin bu sancı çok daha farklı bir sancıydı. Gözlerimi kaldırıp Ateş Bey'e baktığımda gözlerin dikmiş bana bakıyordu bir anda utanıp başımı eğdim. Lakin merak ya işte başımı tekrardan kaldırdığımda halen gözleri üzerimdeydi. Bir anlık dalgınlıkla bende ona bakmaya başladım. Bana şu vakte kadar hiç kimse onun baktığı gibi bakmamıştı. 

Gözlerinde büyük bir hüzün deryası vardı, lakin o gözlerinin altında parıldayan küçük bir ışıkta vardı. Pişmanlık, yenilgi, ihanet, sadakat ve en önemlisi kaybetme korkusu. Yoldaşı, gardaşım dediği kişiyi kaybetme korkusu. Ağabeyimi Cengaver'cimi kaybetme korkusu...

"Cengaver'cim. Ahu ve Azra sana emanet onlara sen bakacaksın, onların saçlarının teline dahi zarar gelmesin. İnşallah iyileşir iyileşmez tez geleceğim. Merak buyurma, aklın kalmasın Irdına gidiyorum asıl yurduma. Tez dönecem bak."

Deyip ayrıldım, ardımdan diğer Alpler hiç oyalanmadan geldi. Tam Yıldırım'ım üzerine binip gidecekken biri kolumu tutu.

Öyle görünüyor ki Irdına kefenim gidecek. Arkama döndüğümde Cengaver'cim, direk söze girip kulağıma fısıldayarak konuştu.

"Ahh Enda ahh. Bir gün sen ve Musab bende temiz bir dayak yiyeceksiniz lakin ne vakit orasını Allah bilir. Bana öyle kaşlarını çatıp bakma Enda, şu Musab'ın baktığı kadar ben bakmadım sana. Sen git gel hele, ben seninle hesaplaşırım. Haaa bu arada sen bana söyleme, şu bacak kadar çocuğa söyle. Ya başına bir şey gelseydi? Yo yoo imdi sırası değil, sen tez gel Evelallah o vakit konuşuruz!"

Hiii nasıl da kıskanmııış ayy kıyamam.

Ben Cengaver'cime cevap verecekken arkamdan bir kıkırtı sesi geldi. Arkama döndüğümde Sarı iki eliyle dudaklarına bastırıp gülüyordu.

"Hayırdır çok mu komik Sarı?"

Bunu dememle Sarı ellerini çekip bir kahkaha attı daha da durmadı.

"Yalnız ablam, Cengaver ağabey seni harbi çok seviyor haa. Baksana ne çok endişelenmiş! Seni dövecek kadar endişelenmiş ve özlemiş!"

Dedi ve arkasına bakmadan atının üzerine uçarak binip koştu. Biliyordu tabii hergele benden dayak yiyeceğini.

Ağabeyime sımsıkı sarılıp Ateş Bey'in ne yapıp edip gönlünü alıp, bu zamanda onu asla yalnız bırakmaması gerektiğini söyledim. Ve atıma binip yola koyuldum.

Obaya varıncaya kadar karnım çok açıkmıştı, eskisi gibi aynı sancılar da kalbime girip baş göstermekteydi. Uzun yolculuğun sonunda elhamdülillah obaya vardık. Elhamdulillah ki dayanmış yere düşmemiştim. Tabii yüzüm, elim, üzerimdeki kan kokusu ve lekelerini saymasak gayet iyim. Hakan amca tüm alplerin içeri girmesini bekleyip, önce sırtlarını sıvazlayıp daha sonra saymaya başladı. Ben elimden geldiğince Oğuz ve Yağızın arkasında durmaya çalışıyordum. Hakan amca beni fark ettiği an, beni öne çekip öcü görmüş gibi yüzünü buruşturdu. Ve beklediğim an gelmişti. Hakan amca çıldırmaya başladı.

"Ben size denemedim mi gözünüz sadecede Enda'da olacak diye. Siz ne için bana bunu yaparsınız alpler. Öncelik Enda diye daha kaç defa anlatacam? İmdi bu kız burada düşüp bayılacak o vaki ben size ne yapacağımı bilirim."

Hakan amca baya bir kızıp bağırıyordu. Lakin dürüst olmak gerekti ki Hakan amca her halde kahindi. Kalbimin ritmi git gide değişmeye başlıyordu. Sanki ayakta kaldığım her an kalbimdeki kılıç daha da derine saplanıyordu.

"Amca Allah için daha ne kadar benimle savaşıp kavga etmekten yorulacaksın. Sana kaç defa alplere böyle şeyler deme diyeceğim? Onlar her an, her vakit canla başla beni korudu. Hem siz nasıl Ateş Be-"

Kalbime aniden giren sancıyla yere düştüm. Kalbimi sıkıca tutmaya başladım, lakin bir fayda etmiyordu, daha da şiddetleniyordu. Gözlerim bir anda kararmaya başladı yüzümdeki ter yağmur gibi oluk oluk akıyordu. Sonrası o soğuk sert tabana buluşması en acı vereniydi.

...

1, hafta sonra...

Gözlerimi açtığımda karşımda gördüğüm kişiyle çok şaşırmıştım. Asiye şu anda başıma bez koyup çıkarıyor, yüzümü okşuyordu. Gözlerimi açtığımı gördüğünde Asiye, hemen kendini toparlayıp ayağa kalktı.

"Asiye gardaşım durasın hele biraz?"

"Ne vardı Enda? Ben sadece Hakan amca istedi diye yanındayım. Yoksa bilesin benim senle işim olmaz hay de Allah'a emanet."

"Yahu deli kız durasın da. Birde bana deli derler asıl sensin deli. Daha ne diyeceğimi işitmeden kaçıp gidersin."

Vallahi Asiye seni çok severim, temiz bir yüreğini var lakin o temiz yüreğin ve şefkatini benden ne için hep esirgersin. Lakin çok iyi bilip anlamışım ki sen yoldaş yüzünden benden nefret edersin.

Az daha sabret gardaşım az daha. Yoldaşın gelmesine çok az kaldı...

Ayağa kalktığımda epey zorlandım ama çok şükür kalktım. Ayağa kalktığımda, anaaa ne kadar da çok zayıflamışım ben. O tontiş göbeğimi görmedim diye hem sevindim hem üzüldüm. Ne güzel onu gördükçe daha çok mücadele ediyordum imdi incecik olmuşum. Her halde bir iki gündür yemek yemiyorum onda olsa gerek. Lakin kendimi hiç olmadığım kadar güçlü hissediyorum, bu daha da güzel bir his. Hemen önümde duran sıcak çorbayı görünce güçlükle hemen koşup yemeğe saldırmıştım. Üzerimi değiştirip temiz giysiler giyip örtümü omuzlarıma kadar örtüp avluya çıktım. Avluda sadece Hakan amca, Musab ve Sarı vardı tez yanlarına vardım.

"SELAMUN ALEYKÜM."

Hepsi bir ağızdan hemen;

"Ve ALEYKÜM SELÂM."

Dediler, hiç oyalanmadan karşılarına oturdum.  

"Yahu Hakan amca ben kaç gündür yatıyorum hem Elhamdülillah kendimi çok iyi hissediyorum. Hem de üç savaşa gidecek kadar."

Musab ve Sarı birbirine bakıp gülmeye başladılar.

"Yahu gülmeyin daa. Size bir Sual sordum?"

Musab, direk Sualime yanıt verdi;

"Enda sen tam 7 güneştir uyuyorsun. Bugün de uyanmasaydın,
Seni zorla uyandıracaktım."

"Valla abla ben de senin gibi yedi güneş batıncaya dek yatsam, kendimi on savaşa gidecek kadar dinç hissederim."

Deyip Musab ile kahkaha atmaya başladılar.

"Ne diyosunnnn Musab, Sarı şaka yapıyorsunuz değil mi? Amca doğrumu?"

Yok yaa o kadar değildir dimi? Hakan amca Musab ve Sarı'ya bakıp gitmelerini istedi. İkisi hiçbir şey demeden bir kuş gibi uçup gittiler.

"He kızım doğrudur."

"Ne için peki. Yani ne için bu kadar uzun süre?"

"Kızım kalbin, kalbin."

Dedi ve yutkundu.

Geri geldi... Biliyorum, üç yıldır yoktu lakin tekrar baş kaldırdı.

"Amca de hele ne oldu."

"Kızım ben sana demedim mi kendini bu kadar yorma diye hee? Hekim geldi dedi ki; eğer bu şekilde savaşmaya devam ederse eskisinden daha beter hale gelecekmiş. Kızım kendine gel. Allah kitap aşkına öleceksin haberin yook. Bir daha savaşa katılma kurban olam katılma en sonunda öleceksin, olan bize olacak."

Deyip başını eğdi ve gözlerini benden kaçırdı. Ağlama amca. Zira ölüm benim için en büyük vuslattır haberin yok.

Bende onu isterim be amcam.. Yusuf'un olmadığı bir dünya ne de zormuş. Dedim ki: eğer ağabeyimi bulursam tüm sıkıntım biter hayat benim olur, dünyanın en bahtiyarı ben olurum lakin hiç öyle olmuyor amca. Yoldaşımı çok özledim be amca, önderimi, öğretmenimi, karanlıkta tek mumum olan, en değerli oyuncağımı çok özledim amcaa..

İmdi sen de hele ne için artık üzüleyim ki? Bana desen yarın ölecen herhalde dünyanın en mutlu insanı olurdum.

Lakin kalbimin ritmini bir kez daha değiştiren biri var. Nedendir bende bilmem ama onu görmek bazen çok isterim, bazen de hiç. Bazen onunla çok konuşmak isterim, bazende hiç konuşmamak. Bazen sadece onun gece karası gözlerine bakmak isterim sessizce, bazen de beni hiç göremeyen gözlerine bakmamak. Onu görmek bazen aptalca gülmem neden olur, herhalde ağabeyimle olan muhabbetinden dolayı onu sevdim, ya da beni gizlice korumasından, ya da bana hiç kimse kızıp bağırmaz iken onu bana kızıp bağırması hoşuma gitmiştir, aynı yoldaşım gibi. Yoldaşımla nefretle başlayan lakin sonu kördüğümle biten sevgi gibi..

Ateş Bey, çok farklı bir bey değil mi?

Hii kendine gel Enda! O bey ne alaka onu doğru düzgün tanımazsın bile dış görünüşüne aldanma kendine gel. Bak mesela şu yoldaşına benzeyen bir diğer kişiyi düşün. Robi'yi.

Doğru söylersen iç sesim. Lakin Robi ne alaka? Hem o benim bir numaralı hasımım. Evet bakışları gülüşü hatta yanağındaki ben bile yoldaşıma benzer lakin o benim yoldaşım gibi asla olmaz. Lakin dur biraz yoksa bu Robi yoldaşımın benim gibi yıllardır aradığı gardaşı olmasın?

Ne diyorsun Enda saçmalama. Robi ve Yusuf. Hiç olmaz. Dur biraz evet yoldaş da benim gibi kendi gardaşını arar neden olmasın ki, hatta Sarı'yı gardaşına çok benzettiği için kendi gardaşı gibi büyütmüştü lakin o da benim gibi gardaşını aramaktan hiçbir zaman vazgeçmedi.

Kesinlikle yarın ilk işim o Robi'yi bulmak. Yoldaşa çok benziyor kesinlikle zira şu dünyada onun cehresi kadar güzel, sesi kadar cezbedici biri yok. Robide yamuk konuşuyor lakin bir kaç kelam hatası dışında sesi çok güzel. Yoldaşın gardaşı Hristiyanlar tarafından kaçırılmış. Yoldaşın gardaşı Yusuf'tan sadece bir kış aralığıyla küçük yani o vakit gardaşı da her şeyi hatırlar ve bilir. Lakin eğer gerçekten Hristiyanlar tarafından eğer kaçırılmışsa... O vakit, o kesinlikle kesinlikle Robi olmalı! Zira Robi'nin beyini yıkamışlar, onda merhamet var adım kadar eminim. Zira ben onda onu gördüm kim ne derse desin umurumda değil o kesinlikle Yusuf'a benziyor.

Gerçekten de o olabilir mi?

"Endaaaaa. Kendine gelesin kızım. Korkutma beni."

Hakan amca bana kızınca beynim durmuş, gözlerimden oluk oluk yaşlar akıyordu.

Gerçekten de olabilir mi? Yusuf'umun gardaşı olabilir mi? O zaman, o zaman Yusuf uyanır değil mi. Gardaşının sesini duyabilir. Hisseder benim Cengaver'cimi hissettiğim gibi.

Bir anda olduğum yerden tek ayak üzerinde zıplayıp deliler gibi çığlık atıyordum. Hakan amca ayağa kakmış beni durdurmaya çalışıyordu, tüm Irdın etrafıma dolandı. Onlara da mı söylesem acaba? Olmaz önce o olduğundan emin olmalıyım daha sona müjdeyi veririm. Ama bir şey yapmalıyım Allah'ım ya gerçekten Robi, yoldaşın gardaşı çıkarsa.

"Amca, amca bana hemen cevap ver. Yoldaş da benim gibi kendi gardaşını arardı dimi."

Dememle Hakan amca kafama öyle bir vurdu ki neye uğradığımı şaşırdım.

"Yaa Hakan amca daha kaç defa diyecem vurma kafama diyee."

"Vatan haini."

"Ne yaptım amca ne için öyle dersin?"

"Demek Cenagver'i buldun bana demesin haa. İmdi seni benim ellerimden kim kurtaracak Endaa."

Deyip bir gelişli vardı Rabbim düşman başına vermesin o kadar ki ciddiydi.

"Amca dur her şeyi açıklayabilirim."

"Neyi açıklayacaksın her şey ortada."

Yaw ben niye kendimi bu kadar tuhaf hissediyorum şey gibi hissettim. Hakan amcadan başka birine amca demişim de hakan amca da bunu görüp duymuş, kıyameti koparır. Musab tez önüme geçti. Ahh kurtarıcım.

"Amca senin yerine ben döverim, yorma kendini."

Dedi ve başıma, koluma, ayaklarıma vurdu.

Yok artık!

"Amcaaa gel sen döv, Allah aşkına sen döv. Bu çok vicdansız. "

Yok arkadaş amcam hiç olmazsa vicdanlı, bu on yılın öcünü alıyor hain ne olacak.

Sarı, tez önüme geçip beni tutuğu gibi Musab'ın elinden aldı.

"Kendine gel ağabey! O vurduğun bizim kıymetli altınımız, mücevherimiz, neşemiz. Hiçbir şey bilmezsiniz. Bilmez misiniz ki Enda en küçük haberde ortalığı ver vereye verir lakin hiçbir şey ne onun ne de bizim hayal ettiğimiz gibi oldu. Ağabeysi onu kabul etmedi! Ona inanmadı! Ona kızdı! Hani ablam buraya yalnız gelmişti ya işte o vakit o buraya ne ızdırap ve kırgınlıkla geldi bilir misiniz?"

Deyip herkese kızdı. Vay be paşam daha dün elimde sallayıp oyanattığım çocuk bugün hiç kimsenin kelam edemeyeceği şeyler söyler boşuna yoldaşım onu gardaşı yapmadı ya.

Sahi evet yoldaşım ve gardaşı. Tez hakan amcanın yanına vardığımda hakan amca kollarını birbirine dolayıp bana arkasını döndü yapma amcam.

"Amaca bugün değil ne olur. İmdi sana hayatımdan daha kıymetli bir sual diyeceğim. Bana Allah için doğruyu söyle."

Dediğim de herkes pür dikkat kulağını açıp bana baktı. Hakan amca da telaş edip arkasına döndü.

"Hayırdır inşallah de hele."

"Yoldaşım..."

Neden bu kadar ağır geldi bu kelam bana. İsmini bile demek kalbimin sızlanmasına saik olur. Allah'ım güç ver bana.

"Evet kızıım. De hele merakta bırakma. Yoksaa."

Deyip yoldaşın odasına koşmaya başladı. Hangi ara koştum bilmem ama kendimi yoldaşın kapısında buldum, hiçbir vakit gündüz gözüyle bakmaya dahi cesaret edemediğim odanın kapısında duruyordum. Herkes büyük korkuyla bana bakıyordu. Sarı, Musab, Oğuz, Yağız, Ömer, Ali herkesin gözleri dolu dua edercesine kapıya bakıyorlardı.

"De hele Endaa. Ne için beni korkutursun."

Deyip amcam bana çok kızmıştı. Hayır hayır amacım bu değildi yemin ederim.

"Amca dur korkma bir şey yok. Allah için sakince dinle."

Dediğimde hepsi aynı anda derin nefes aldı lakin halan amcam bana epey öfkeyle bakardı bu ikinci öfkeli bakışıydı biri buradan kaçmaya çalışırken diğeri de bu..

"Amca sakın ama sakın bana yalan söyleme. Yoldaşım da benim gibi gardaşını arardı, bilirim hissederim. Yoldaş gözlerini kapatmadan önce bana bir haber verecekti çok iyi bilirim ki o vakit, o Cengaveri bulmuştu. Beni bizzat onunla konuşturacaktı lakin olmadı kader bugüne getirdi beni. Ben kendi ağabeyimi buldum, lakin yoldaş o da benim gibi dört nala gece gündüz nedir bilmeden gardaşını arardı. O, o, o yoksaa, yoksa gardaşını buldu mu?"

Dediğimde kendimi tutamadım ve yere çöktüm. Zira Hakan amcanın yüzündeki hayret her şeyi apaçık ifade ediyordu.

"Amcaaaa. De kurban olayım. O, o. O gün hem benim gardaşımı hem de kendi gardaşını buldu dimi?"

Hakan amca elinin tersiyle göz yaşını silip beni öfkeyle yerden kaldırıp bağırmaya başladı.

"Yeter artık Endaa. Yeter. Yusufu'n sana burada ne kadar düşkün olduğunu canını dahi vereceğini hepimiz biliriz, lakin daha fazla burnunu sokma."

"Ne?"

N-n -ne diyorsun sen amca. Neden bana bu kadar kötü sözler dersin.

"Amca sen ne dersin?"

"Derim ki yeter dur. Yusuf bugün yarın uyanacak hepimiz inanırız, onu yine aynı yerlere göndermem, yine şerefsiz Hristiyanların yuvasına göndermem! Sakın karışma Enda."

"Amca sen ne dersin?"

"Yusuf uyanacak bilirim, hekim gün geçtikçe uyanması an meselesi der. Bende sana derim ki dur artık sen gardaşını buldun yeter. Yusuf'u rahat bırak!"

Bir anlık şaşkınlık öfke duygularım her şey birbirine girmişti bilirim Hakan amca Yusuf'u kendi eliyle büyüttü, kendi eliyle yetiştirdi lakin bunlar bunlar çok fazla.

"Asıl size yeter... Boş hayallerde yüzmeyin artııık. Yusuf uyanmayacak. Ben çok bekledim onu uyanmadı, hemde hiç birinizin aklı hayal edemeyecek kadar çok. Onun uyanması için bir an olsun canımı hiçe sayar veririm. Siz, siz bilir misiniz zamanı nasıl geriye almak için nelerimi vereceğimi. Keşke keşke diyorum o gün o, ok ona değil de bana gelsin diye... Sen ne dediğini farkında mısın amca? Ben onun gardaşın bulacam gerekirse kendi canımı verecem. Gardaşını Hristiyanlar kaçırdı bilirim. Lakin artık iş başa düştü, kendi ahmaklığımdan hiç yoldaşımı düşünemedim. Artık benim gecem gündüzüm Hristiyanların yuvasını işkal etmek olacak. Eyvallah amca sayende beni ne kadar sevdiğinizi gösterdiniz, ben zaten hiçbir zaman ama hiçbir zaman size ait olmadım, beni hiçbir zaman kabul etmediniz hiçbiriniz. Lakin yoldaşın gelmesi ile beni sahiplenip bakmasıyla sizde beni korudunuz. İmdi yoldaşın son sözleri ise 'ona sahip çıkın, olur da hayatta kalırsam o Irdın da olmazsa, başına bir şey gelirse ne Irdını diye bir şey bırakırım, ne de başaka bir diyar.' Bilirim size büyük bir dert oldum. Siz her gün bu korkuyla yaşayarak beni korudunuz, siz hiçbir zaman beni ben olduğunuz için koruyup kola-!"

Dediğimde hakan amaca yüzüme sert bir sille attım.

İşte bu çok ağır oldu be...

"Hakikatlar her zaman insan çok ağır gelir. Sakın ama sakın beni bir daha korumaya kalkışmayın. Sakın bir daha beni gizlice takip etmeye de kalkışmayın. Yemin ederim o vakit, ben sizi terk ederim hiçbirinizin gözünün yaşına bakmam."

Deyip hiç birinin yüzüne bakmadan tez Irdından ayrıldım. Zira biraz daha kalırsam ne kalp bırakırdım ne de ben bir daha oraya geri dönerdim.

"Endaa."

"Endaaa, duur gitme yoldaş.

"Enda, sen bizi yanlış anladın."

"Enda, biz sensiz yapamayız."

"Enda, lütfen Hakan amcaya bakma sen, bu aralar çok endişeli tek sana değil hepimize böyle."

"Endaaa."

"Gardaşımm."

"Abla gitmeeee."

Gayri kalp bir kere kırıldı dostlarım. Yıldırım alıp tez uzaklaştım, Yıldırım'ın üstünde bir türlü gözyaşlarım durmak nedir bilmezdi. Cihanşah obasına yaklaştığım da tez kendimi toparlayıp girdim içeri. Kalbimdeki bitmek bilmeyen sızıyla Cihanşah obasına vardım. Yüzüme taktığım sahte tebessüm ile çadıra vardığımda her yer zifiri sessizlikti. Ta ki birinin bağırma seslerini duyuncaya dek. Biraz daha ileriye gittiğim de Yiğit saçlarını çekip bağırıyordu.

Hayırdır inşallah?

"Yahu Hatuun. Sen deli misin? Benden hiç mi korkmasın sana hayır diyorum
Sen ise inatla ah ahhhhhh.?"

"Olmaaaz."

"Hatun. Bak iyice delleniyorum haberin ola."

"Bende onu isterim ya."

"Hatuuun."

"Beeey."

Gerçekte bu obada kaldığım vakte kadar Yiğit'i ilk defa bu kadar sinirli ve çaresiz görüyorum. Vay be, bu Azra ne yürekli biri çıktı. Azra, Yiğit'e. Yiğit'de Azra'ya bağırıp duruyordu.

"Yahu nasıl bir beysin sen! Ben sana diyorum ki bana kendi atınızı verin,
gidip Enda'yı alıp gelecem. Benim atım rahatsız daaa vereceksiniz beyim bana neee."

"Hatuuun, yahu beni deli mi etmek istiyorsun? Hatun katilimi yapmak istersin?"

"Bey'iiim. Sizden beni bey katilimi yapmak istiyorsunuuuz."

"Allah'ım kurban olayım sana, beni gavurların eline ver lakin bu hatunla karşılaştırma kurban olayım RABBİM!"

Ay Allah'ım ay. Kalbim duracak neredeyse, gülmekten ölmek üzereyim. Gerçekten hiç güleceğim yoktu, ölsem de aklıma gelmezdi. Onlar beni hala fark etmediler çok şükür. Biraz daha ileri gittiğimde olduğum yerde çakı gibi kalmıştım. Bugün benim için öylece olduğum yerde kalma günüydü. Bu defa da Cengaver'cim ve Ahu'cum birbirlerine giriyordu. Cengaver'cim de Yiğit'i gibi saçını çekip çekip duruyordu.

"Yahu Hatuuun. Sen bana emanetsin! Seni bırakmam anlasana."

"Yahu beyim, ben gidicem onun için bana Mıncığımı hemen verin."

"Vermiycem!"

"Vereceksiniz!"

"Yahu vermiycem!"

"Hatuuun."

"Beyiiim."

Ay kalbin Allah'ım affet bugün çok çok güldüm. Lakin benim bunlara görünmeden cadıra varmam gerek. Yoksa ne kızlar, ne de bu iki ayu beni rahat bırakır. Plan her şey hazırladığım gibiydi, takii Ateş Bey'in o gür sesini işitinceye dek. Olduğum yerde donup kaldım.

"Beyler sizi bu hale getiren Hatun imdi sinsi bir şekilde kaçmaya çalışır."

O an Cengaver'cim ve Yiğit bana bir bakış attı RABBİM düşman başına vermesin. Yemeği elinden alınmış aç iki aslan gibiydiler, hiç bana merhamet edecek gibi görünmüyorlar. Cengarver'cim bana bakıp;

"İşte imdi elime düştüm Enda, iki cihan bir araya gelse seni benim elimden hiç kimse kurtaramaz! Senin yüzünden bu Ahu hatunla uğraşıyorum. Üzerime bir yığın gavur salsalar bu kadar ağrıma gitmez, yorulmazdım."

"Aşk olsun Cengaver Be'yim."

Ahu çıtayı aşmış maşallah.

"Bak yine konuşuyor Allah'ım çıldırıcam."

Dedi ve kılıcını çekip benim üzerime doğru gelmeye başladı. Bende hemen Yiğit'in arkasına geçtim. Niye Yiğit ise artık. Aç aslanın arkasına hangi ahmak geçer ki?

"Yiğit gardaş, kurtar beni! Bu Ayu abim beni yer bitirir."

Dedim lakin demez olaydım o da kılıcını çekip;

"Sen bu hayata en yanlış kişiye geldin Enda Hatun. Asıl ağabeyinden evvel ben seni."

Dedi ve Cengaver'cimin bakışı ile sustu. Ama ikisi kılıç çekip bana yaklaşıyordu. O 'an gözüme Mert takıldı gülmekten bize bakamıyordu.

"Mert gardaşım. Bari sen beni kurtar."

"Haaa haa Enda Hanımım. Haa haa sizi kurtarırsam canımdan olurum. Haa haa ve ben canımı çok seviyorum. Haa haaay." 

Dedi ve gülmeye başladı, Ateş Bey'e, baktığımda o da gülüyordu. Madem gülüyordu fırsat bu fırsat deyip bende tez onun arkasına geçtim.

"Ateş Bey'im, ne olursunuz beni kurtarın! Bu iki ayu beni öldürmeden durmazlar."

"Hatun bu Alem-i sulfi de seni kurtaracak en son insan benimdir! Alplerim gelin istediğinizi yapın size zinhar karışmam!"

"Ateş Bey'im, durun Efendimiz (s.a.v) arkasına sığınanların asla geri çevirmezdi fevri karar vermeyin lütfen Ateş Bey'im. Ateş Bey'im. Beyiim."

Bildiğiniz Ateş Bey, dondu. Neden? Zira büyülü sözü söylemiştim. Cengaver'cim ve Yiğit tam bana yaklaşacak iken Ateş Bey kollarını açıp;

"Durun Alplerim bugün değil, benim olmadığım Bir gün inşallah."

Cengaver'cim de öfke ile;

"Olmaz Ateş, hem az evvel sen söyledin ne değişti kabul edemem"

"Cengaver sözümün üstüne söz söyleme da, ne diyorsam odur."

"Ahh Enda ahh. Beyime ne dedin de kendi paçanı kurtardın bilmem lakin hesabı sorulur Evvel Allah.'

"Ateş Bey'im. Ateş Bey'im."

Ateş Bey, önüne dönüp direk gözlerime baktı, hemen başımı eğip sözüme devam ettim.

"Allah razı oldun inşallah! Sayenizde kurtuldum yoksa akıbetimi yamandı Allah bilirdi."

"Önemli değil hatun."

Dedi ve tekrar gözlerime bakıp gitti. Yaw valla sen eskiden daha iyiydin haa. Hiç olmazsa gözlerime hiç bakmazdın imdi gözlerini zorla çekiyorsun ayıp yani.

"Ate-"

Dememe gerek yoktu zira Ateş Bey arkasına bakmadan gitti. Hay daa ben ne dedim imdi. Düşünceli bir şekilde arkama dönemle iki kolun beni boğması bir oldu. Ahu ve Azra bana sen hiç yaşama der gibi sarılıyorlardı. Ee haliyle bende onlara sarıldım. Kızlar beni direk çadıra götürerek yedi günün tüm acısını çıkarmaya and içtiler. Kızlarla baya bir sohbet ettik. Biz buna gıybet diyelim ama.

İkindi namazlarımı hemen vaktinde eda edip, temiz hava iyi gelir deyip. Kızlardan müsaade isteyip obanın biraz uzağında bir yere gittim. Uzun bir süredir burada yalnız oturuyordum. Yalnızlık güzeldir, zira insan o vakit öleceğini çok iyi bir şekilde bilir. Kabre nasıl gireceğini bilir. Hesabı nasıl vereceğini bilir.

Arkamdan bir ses işitmem ile tez arkama döndüğümde, Cengaver'cim görmemle hemen kılıcımı çekmem bir olmuştu.

"Dur kız dur benim Ağabeyin?"

"Yok Cengaver'cim sen beni döveceksin biliyorum."

"Yok kız, sonra dövecem imdi yorgunum."

"He iyi o vakit gel otur biraz daha hasret giderelim." 

Cengaver'cim tam yanıma gelip oturdu ve bir kolunu omzuma atıp tebessümle yüzüme bakınca ona karşılık bende tebessüm etmiştim.

"Cengaver'cim aklımda bir sual var?"

"Sor gardaşım."

"Ateş Bey ile aranız nasıl? Sana kırgın mı halen?"

''Ahh Endam ah. Ateş'in kederi, üzgünlüğü üç güneş batıncaya kadardır. Üç güne kadar hepimiz sabırsız ve sessizce bekledik, hiç kimseyle konuşmuyor yemekte yemiyordu Hafize teyze ne ettiyse hiçbir şey yemedi içmedi. Ateş, kendine geldiğine kederi ve üzüntüsü geçtikten sonra bir emir verdiği vakit bana değil de Yiğit'e ya da Mert'e verirdi. Normalde Ateş bensiz hiçbir şey yapmaz emir verirken bile bana danışıp istişare ederdi lakin o hiç benim yüzüme bakmadı. Bende sinirlenip herkesin dışarı çıkmasını istedim."

Dedi ve dudaklarının arasından küçük bir tebessüm yayıldı.

"Senin dediğin gibi yaptım."

Dedi ve bana sımsıkı sarıldı.

"Ateş'e bağırıp çağırdım. Neden böyle yaptığını falan filan o da dayanamayıp gelip beni dövmeye başladı bir yandan da sövüyor tabii gardaşım. Hatta bana şöyle diyordu.

'Ne için bana kılıç çektin Cengaver. Gardaşın içinde olsa neden? Ben sana gözüm kapalı canımı verecekken sen ne yaptın Cengaver?'

Bende ona aynen şöyle dedim;

'Ateş beni iyi dinle yıllardır gardaşım aradığım en iyi sen bilirsin! Onun için gönül koma bana ne olur.'

Ateş'in konuşmasına izin vermeden, ona sarıldım o da öyle sessizce durdu sonra da dellendi deli herif ve beni dövmeye başladı. Ee keratanın eli de ağır o vurdukça sessiz kalayım dedim ama olmadı Enda. Bende onu dövdüm."

Deyince kendimi tutamadım ve kahkaha attım. Ulan ayu ağabeyim ben bilirim rahat durmayacağını biri sana el kaldıracak ve sen kedi gibi sessiz kalacan kıyamet alameti.

"Ee Cengaver'cim?"

Dediğim de o da kendini tutamadı ve gülmeye başladı.

"İşte bende ona vurunca ikimizde deliler gibi daha doğrusu çocuklar gibi kavga etmeye başladık. Mert ve Yiğit bizi zor ayırdı. Hafize teyze de ikimize gelip bağırdı ee haliyle çadırın her yeri batmış dağılmıştı. Daha sonra ikimiz dayanmayıp birbirimize baktığımızda koşarak birbirimize sarıldık. Bir kez daha anladım ki Enda; ne ben Ateş'siz yaparım, ne de Ateş bensiz. Bunu fark edip görmemi sağlayan kişi de sensin ay parçam."

Deyip tekrardan sımsıkı sarıldı. İmdaat. Bu adam beni seviyormuş gibi yapıyor ama bu ayu beni boğarak intikam almak istiyor.

"Cengaver'cim anladım bende seni çok seviyorum yeter. Cengaver'ciim. Cengaveer."

"Böyle işte gardaşım Merak buyurma."

Yaw bu çocuğa yine geldiler diyorum yeter, o diyor öyle işte. Cengaver'cimle baya bir sohbet ettik. Acaba ona yoldaşımdan bahsetsem mi? Ben yoldaşı düşünürken Cengaver bir anda ayağa kalktı.

"Hii."

Bir anda telaşlandım.

"Cengaver'cim ne oldu?"

"Amanın ben bugün ki sohbeti kaçırdım hemde ilk defa. Ateş kesin deliye dönmüştür."

Dedi ve beni hiç umursamadan koşup gitti. Bende arkasından gittim ama çocuk bildiğin kuş olup gitti. Sohbetin nerede olup olmadığını aradım nerededir diye çok şükür ki buldum. İçeri girdiğimde içim direk huzur buldu. Sohbetin bitmek üzere olduğunu anlamak hiçte zor değildi.

İçeri girdiğimde kız ve erkek arasında sadece bir örtü vardı hiç boş yer yoktu bende en ön tarafa oturdum. Oturmaz olaydım. Ateş Beyi çok rahat bir şekilde görebiliyordum.
Sohbeti gözlerim kapalı dinlemeyen başladım.

"Resulullah (asm) namaz kılarken nefes nefese bir adam geldi ve;

"Allahü ekber, Elhamdülillahi hamden kesiran, tayyiben, mübareken fihi." (Allah büyüktür, çok temiz ve mübarek hamdler Allah'adır!) dedi. Resulullah (asm) namazı bitirince,

"Şu kelimeleri hanginiz söyledi?' diye sordu. Cemaat bir müddet sessiz kaldı, Resulullah (asm)

"Kim söylediyse çekinmesin, 'benim' desin; zira fena bir şey söylemiş değil.'dedi. Bunun üzerine adam:

"Ben, ey Allah'ın Resulü!" dedi. Resulullah (asm) da:

"Ben on iki melek gördüm. Her biri, bu kelimeleri (Allah'ın huzuruna) kendisi yükseltmek için koşuşmuşlardı." [Müslim,Ebu Davut]

Ya maşallah ne de güzel anlattı, tabii şu arkamda ki kızlar izin verseydiler, dahi iyi anlayacaktım da işte. Sürekli konuşuyorlardı, pek fazla bir şey anlamadım onlar seslerini çok rahat bir şekilde işitebiliyordum.

"Ay Ateş Bey artık bekar inanmıyorum?"

"Kız evet bak ben kendimi nasıl güzelleştireceğim onun gözüne girecem, bak gör İki güne evliyiz!"

Destur hatun! Yavaş gel hele.

Lakin kalbim ne için bu kadar hızlı atmakta. Nedense önümde ki iki hatun bunları söyleyince kalbimde bir burukluk hissettim. Bende nedeni bilmiyorum, imdi kalbim niye böyle çok hızlı attığın da. Birden bire sinirlenip hatunlara dönüp:

"Hanımlar sessiz olun dedikodu yapacaksanız gidin başka yerde yapın."

Dedim lakin bunlardan ses yok neyse sohbeti dinlemeyen devam ettim. O'sırada gözlerim Ateş Bey'e, takıldı. Ne güzel saçları vardı öyle.

Kumral desem yok, kızıl o da değil ne desem ki, bende bir türlü rengini anlayamadım lakin bu dünyadaki en güzel renk diyebilirim. Gözleri gece gibi sessiz ve karanlık, kaşları kara, anlı geniş, yanakları hafif çiller vardı hayatımda gördüğüm en güzel yanaklar diyebilirim. Okka burnu, sanki özel kalemle çizilmişti dudakları. Boyu her erkeğin ve kızların kıskandıracak kadar heybetli ve güzeldi. İri kolları vardı. Cenk edişi hiçbir alp onun eline su dökemez! Zira bir gavura bakışı var, gavur daha cenk etmeden arkasına bakmadan kaçar.

Ne diyorum ben tövbe yarabbim tövbe estağfurullah, Allah'ım sen affet!

Ben böyle düşündükçe yanaklarıma vurup elimle yüzümü ovuyor kendime gelmeye çalışıyordum. Bakışlarımı tekrardan Ateş Bey'e çevirdiğimde hemen başımı eğdim. Bana bakınca, elim ayağım dolandı en önemlisi kalbim hiç durmadan fırtına gibi çarpıp durması.

Hadi ben sana bakıyorum kendimi anladım, sen niye bakıyorsun be adam?

Kendimi toparlayıp sohbeti dinlemeyen devam ettim, ama yok önümdeki hatunlar daha fazla konuşmaya başladılar.

"Evet ya hem ben çok güzel biriyim, beyim bana bakmaması imkansız. Bir gör bak öyle bir güzelleşicem ki?"

Birden bire sinirlenip hatunlara dönüp:

"Sizde hiç mi edep, haya duygusu yok."

"Haaa? Sana ne be! Kendine baksana sen."

"Bana bak hatuunn. Kendine gel, yoksa seni kendine getirmesi biliriz EVVEL ALLAH."

"Sus be sen önce bir kendine bakasın."

"Hatun sabrımı sınama, sınama zira sabırlı biri değilim."

"Belli zaten. Allah seni alana sabır versin."

Daha fazla dayanamayıp Hançerimi çekip kızın boynuna tutum, herkes o an bağırmaya başladı. Lakin şu anda tek odak noktam şu ağzı bozuk densiz hatundu.

Ben hatunu bir güzel tehdit ederken o anda gür bir Ateş Bey sesi işittim.

"Herkes dışarı çıksın sohbet bitmiştir."

Cengaver'cim, beni kızdan ayırmaya çalıştı, lakin nafile başarılı olamadı. Zira ben kızın boğazına yapışmıştım artık.

Cengaver'cim beni kucağına alarak kaldırdı.

"Tamam gardaşım sakin ol öfkeyle kalkan zararla oturur."

"AĞABEY bir bilsen ne diyor banaaa. Bırak dövecem onu, bıraak yahu bıraaak."

Kendimi bir an dayak yemiş karşılık verememiş kız çocuğu gibi hissettim. Ateş Bey, çok sinirlenip bana bakıp konuştu:

"Yine ne oldu Enda?"

Vayy Enda olduk iyi bu da güzel. Bakalım zaman bize ne gösterecek.

"Ateş Be'yim, imdi ben oturuyordum tamam mı?"

Yaw kendimi bir an gerçekten küçük kız çocuğuna benzettim, Ateş Bey'de hesap soran anne gibi.

"İşte be-"

Kız ağlayarak sözümü kesti en nefret ettiğim şey ben konuşurken birinin sözümü kesmesi.

Ateş Bey de daha fazla dayanamayıp;

"Tamam Hatun önce sen anlat."

"Yaw niye haksızlık yapıyorsun Ateş Bey'im?!"

"Hatuun?"

Tam ben konuşacakken Cengaver'cim, Ağzımı tutup konuşmamı engelledi, Ateş Bey bana bakınca bende ona baktım. Ama dur biraz yanlış mı gördüm ben, Ateş Bey, bana bakıp güldü. Ah yine kalbim küt küt atmaya başladı.

"BEYİM VALLAHİ BENİM BİR SUÇUM YOK! BU HATUN SİZE MEFTUN, HEMDE DELİLER GİBİ ONDAN BANA SALDIRDI.!"

...

📖📖Bölüm sonu📖📖

Okuyup emeğe saygı duyan herkesten yorum bekliyor olacağım. Vakit ayırıp okuyan herkese canı gönülden çok teşekkür ederim.

Selametle kalın, sevgilerle.

Yazım hatalarımdan dolayı affola.

Continue Reading

You'll Also Like

229K 12.3K 38
Cantuğ "Bir adamın yokluğu kadını suskunlaştırıp dilini sözsüz bırakıyorsa, bir kadının yokluğu adama yatağında sevdiği kadının tek bir saç telini ar...
122K 910 175
NE OKUSAM DİYE DÜŞÜNENLERE. ..🤔 BUYRUN Bİ BAKIN BAKALIM...👀 Severek okudum ve tavsiye ediyorum 📖📚 Instagram @ayseninhobiblogu
Ve Bir Rüzgâr By HAIKULove

Historical Fiction

5.8K 655 28
Çok sürmedi. Omuzlarında bir sıcaklık hissetti. Bir ceket sarılmıştı. Kokusu ona hayat verdi. Gözlerini yumdu. Sonra da gittikçe uzaklaşan adım sesle...
3.4M 146K 55
Bir kadın;bazı gerçekler ile düzeni bozulmuş,duyguları ağır bir darbeye maruz kalmış,yalnız hissetmiş,acı çekmiş,ama sadakatini kaybetmemiş. Gerçekle...