Heart By Heart || Z.M

By demetrialeyna

109K 5.9K 3.4K

"Seninle ben, tutsak olan her şeye bağışlanan özgürlük gibiyiz Marie" © Tüm Hakları Saklıdır. | ©All Righ... More

1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
KARAKTER TANITIMLARI
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
46
47
48
49
FİNAL
Ek Final (Mutsuz Son)
Özel Bölüm
Özel bölüm 2
Özel Bölüm 3

45

1.3K 81 25
By demetrialeyna

Multimedia'da çiftimizin kıyafetleri ve dinleyeceğiniz şarkı olan, Bruno Mars - Lazy Song bulunuyor. İyi okumalar!

*Ertesi Sabah*

"Günaydın Marie, bugünkü toplantıların neredeyse gününün tamamını kaplıyor" ofladım. Toplantılar fazlasıyla birikmişti ve bu beni geriyordu. "Tamam, Almanlar ile anlaşmayı bugün yapacağız değil mi?" Dedim odama doğru ilerlerken. Elindeki dosyaya göz gezdirdi Lillia. "Evet bugün saat 4'de geliyorlar" başımı salladım.

"Kahvemi getirirsin" deyip odama girdim. "Tamamdır" dedi kapıyı kapatırken. Kapıyı kapattığım anda, belime kollarını dolayıp boynumdan öptü. Gülümsedim. "Gevşe biraz" dedi en etkileyici tonuyla. Vanilya kokusu ciğerlerime ulaştı ve ben ister istemez gevşedim. Kolları arasında ona döndüm. Başımı omzuna yaslayıp bir süre öylece durdum.

"Hey hey kendine gel! Benim kızım nerede?" Omuzlarımdan tutup doğrulmama neden oldu. Sorduğu soru, ister istemez gülmeme neden olmuştu. "Bilmiyorum" dedim omuzlarımı silkerek. "Hemen geri geliyor ve bugünkü toplantılardan her zamanki gibi başarıyla çıkıyor" Başını hafif öne eğip gözlerime onay istercesine baktı. Kocaman güldüm.

"Anlaştık Malik" oda güldü. "Şimdi hazırlanmam lazım" kolları arasından çıkıp masama ilerledim. Bugün cidden önemli toplantılara katılacağım ve sözü geçen tek kişi ben olacağım. İlkbahar kreasyonu için önceden çalıştığımız firmalarla değil, yenileriyle çalışacağız ve adamları etkilemem gerekiyor. Eski firmalarımız masraflar konusunda sıkıntı çıkarttığı için abim yeni firmalarla konuşup görüşmüş, benimle bir toplantı ayarlamıştı. Kreasyon henüz tam bile değildi!

Dosyalara yeniden göz gezdirirken bir yandanda Lillia'nın getirdiği kahveyi yudumluyordum. Fazlasıyla heyecanlıydım çünkü uzun bir aradan sonra böyle toplantılara katılacaktım. Saate baktım. İlk toplantının saati gelmişti. Gerekli dosyayı elime alıp ayağa kalktım. Zayn'in başı bana döndü. "Sakin ol, en iyisini yapacağından eminim" dedi gülümseyerek. Yanına ilerleyip hafif eğildim. Elimi yanağına yerleştirip dudaklarından ufak bir öpücük çaldım. Karşılık vereceği sırada hızla geri çekildim.

"Cezayı bozdun!" dedi gülerek. Alayla güldüm. "Ben dedim ki, sen beni öpemezsin. Kendime ceza verecek değilim!" arkamı döndüm. "Ama bu haksızlık!" dediğini duyduğumda, güldüm. Odadan çıkıp asansöre bindim. "Merhaba Marie" başımı çevirip Karl'a baktım. "Merhaba" dedim çekingen bir ifadeyle. Zayn ile birlikte olduğumu biliyordu ve ben bu konuda çekiniyordum. "Toplantıya sanırım?" dedi ben düğmeye basarken. Başımı salladım. "İyi şanslar" dedi ve inmesi gereken katta indi. Derin bir nefes alıp verdim. Bir üst kattada ben indim.

Lillia hemen yanımda bitmişti. Topuklu ayakkabımın çıkarttığı ses ilk defa beni geriyordu. Mavi elbisemin eteğini çekiştirip düzelttim. Toplantı odasına girip baş köşedeki yerimi aldım. "Gelmişler" dedi Lillia benden sonra girerken. Ayağa kalktım. Birkaç saniye sonra içeri klasik takım elbiseli adamlar girmişti. Gülümseyerek hepsiyle el sıkıştım.

"Hoş geldiniz" dedim yerlerimize geçerken. Lillia hemen yanımda ayakta dikiliyordu. "Hoş bulduk Bayan Russell" dedi çaprazımda oturan adam. Yüzünde büyük bir gülümseme vardı. Malik & Russell holdingin onlarla çalışmak istemesi, mutlu olmasını sağlamıştı sanırım. Bana yetecek olan nefesi alıp verdim ve söze girdim.

***

"Başardım!" dedim odaya girerken. Zayn gülerek masasından kalktı. "Biliyordum başaracağını" Kollarımı açıp boynuna doladım. Gülerek beni etrafında döndürdüğünde, elimdeki dosyayı kaldırıp havada salladım ve kahkaha attım. Beni yere indirdi ama kolları hala belimdeydi. Nefes alıp verdim rahatladığımı belli edercesine. Her toplantıdaki firma, bizimle çalışmaktan memnun olacağını belirtmişti. Özellikle de Almanlar...

"Benimle bir akşam yemeğine ne dersiniz Bayan Russell" kırmızı tişörtünün düğmeleriyle oynamaya başladım. "Bilmem ki" dedim son heceyi uzatarak. Belimdeki elleri sıkılaştı. "Cevabı bulmanda yardımcı olabilirim?" güldüğünü ses tonundan anlayabiliyordum. Başımı kaldırıp suratımı suratına yaklaştırdım. "Yardım etsene" dedim meydan okurcasına. Gözleri dudaklarıma kaydığında, sertçe yutkundu. "Öpersem ne olur?" Dudaklarımı birbirine bastırıp gözlerimi tavana diktim. "Süren uzar" ofladı.

"Cidden çok kötüsün" gülerek kolları arasından çıktım. "Ve sen bu 'çok kötü' olan kızı cidden çok seviyorsun" Kabanımı elime alıp üzerime geçirdim. "Sen ne ara bu kadar ukala oldun anlamıyorum ki" dedi oda ceketini giyinirken. Kıkırdayıp çantamı elime aldım. Birlikte şirketten çıkıp arabasına bindik. Çantamı kucağıma bırakırken, elini açmış beni bekliyordu. Gülerek elimi elinin arasına bıraktım. Sıkıca kavrayıp vitese getirirken oda gülüyordu.

Güneş mesaisini bitirmiş inzivaya çekilirken öylece insanları izledim. Her birinin ayrı bir derdi vardı ve biz bunlardan habersizdik. Karşı yoldaki çöp tenekesine bir buket çiçeği atan kızı inceledim. Büyük bir hayal kırıklığı yaşamış olmalıydı. Canının yandığı sarsılan bedeninden ve dökülen göz yaşlarından yeterince anlaşılıyordu.

"Ne düşünüyorsun?" Başımı çevirmeden cevapladım. "İnsanları" genç kız çöp tenekesinin yanına çöküp ağlamaya devam ederken araba yeniden hareketlendi ve artık onu göremez oldum. İç çekip önüme döndüm.

Anlamsız hayatı anlamlandıran kişiler öylece gidiyor ve biz onlara dur diyemiyoruz. Sanırım bu en acı olaylardan birisi.

Caddeler, sokaklar ve yüzlerce insan geçip küçük bir restorandın önünde durduk. Her ne kadar küçük olsa da oldukça ihtişamlı gözüktüğünü inkar edemem. Ellerimiz arabadan inmek için ayrılsa da saniyeler içerisinde yeniden birleşti. Valeye arabasının anahtarını uzatıp önüne döndü ve yürümeye başladık. Kenarlarında ışık bulunduran merdivenleri teker teker çıkarken elimi her zamankinden daha sıkı kavramıştı. Olası bir düşmeye karşı her an tetikte gibi duruyordu.

Merdivenler sonunda bittiğinde, restorandın içine kadar uzanan kırmızı bir halı karşıladı bizi. Sürgülü cam kapılar açıldı ve üniformasına yakışır gülümsemesiyle karşıladı bizi kapı görevlisi.

"Hoş geldiniz efendim, ben paltolarınızı alayım?" Gülümseyip Zayn'in elini bıraktım. O deri ceketini kapı görevlisine verirken, kabanımı çıkartıp uzattım. İkimizin ceketlerini alıp uzunlamasına büyüyen dolaplardan birisine astı. Zayn, elimi kavrayıp yürümeye başladı. Cam kenarı bir masaya oturduk. Karşımdaki köprüye baktım bir an. Aklıma o gece gördüğüm fotoğraf, o geceden sonra olanlar doluşup taştı.

"Marie?" irkilerek Zayn'e döndüm. Kuşkucu bakışlarına karşılık öne doğru eğilip ellerimi masaya yerleştirdim. "Kaza geldi aklıma" başımı önüme eğdim. Masanın üzerinden elime uzandı ve sıkıca kavradı. "Geçti artık" başımı kaldırıp gözlerine baktım. Bir insan nasıl olur da, gözlerindeki o parlaklıkla bana yaşama sevinci verirdi ki?

"İyi ki hayatımdasın" deyip gülümsedim. Her şeye rağmen bunu diyebilmek, ona verdiğim en güzel hediyeydi. Bunu o mükemmel gülüşünden de anlayabilirdiniz. 

Garson gelip menüleri dağıttığında, elini geri çekti. Menüden klasik bir şeyler sipariş edip içecek olarak beyaz şarap istedik. Garson gülümseyerek yanımızdan ayrıldı. Zayn'i izlemeye başladım. Dar tişörtünden belli olan kasları, uzamış ve hafif dağınık saçları, yanaklarını sarmalayan sakalları, üst dudağına göre daha kalın olan alt dudağının sarkıklığı, ince ama uzun burnu, hafif kısık gözleri... Bir ustanın elinden çıkan en güzel tablo gibiydi o.

"Niye öyle bakıyorsun?" dedi gülerek. Bende gülüp omuzlarımı silktim. "Sevgilimi izlemek istedim" dudaklarını birbirine bastırıp gülerek başını salladı. Cevabımdan memnun olmuş gibi bir hali vardı. "Sevgilinin seni öpmesini istemez misin?" gülerek başımı iki yana salladım. "Sevgilim cezalı" oflayıp geriye yaslandı küçük çocuklar gibi.

***

"Oh hayır!" dedim arabanın camından dışarıdaki manzaraya bakarken. "Hadi çok eğleneceğiz!" dedi ve heyecanla arabadan indi.

'Sana harika bir şey yaşatacağım' derken aklıma gelen şey, gecenin köründe paraşüte binmemizi isteyeceği değildi!

Arabadan inmediğimi fark edince yolun yarısında durup yanıma gelmeye başladı. Oflayarak kapıyı açtı. "Marie hadi!" başımı iki yana sallarken kollarımı göğsümün altına bağladım. "Pekâlâ, bunu sen istedin" ne yapmaya çalıştığına bakacakken, vücudum havalandı ve arabadan çıktım.

"Zayn bırak!" çırpınarak bağırıyor, sırtına vuruyordum ama o durmak bilmiyordu. Sonunda görevli kişilerin yanına geldiğimizde ayaklarım toprak zemini buldu. Topuklu ayakkabı giyindiğim için kendime lanetler okurken, Zayn görevli kişilerle selamlaştı. "Hoş geldin dostum" dedi yelekli adam. Dostum dediğine göre arkadaş olmalılardı.

"Hoş bulduk, paraşüte binecektik biz" dedi ve bana kısa bir bakış atıp önüne döndü. "Binmeyeceğiz" dedim kesin bir dille ama beni dinlediği söylenemezdi. Duymamazlıktan gelerek adama döndü. "Sen malzemeleri hazırla Brown" adının Brown olduğunu öğrendiğim kişi uzaklaşırken, Zayn'in omzuna geçirdim. "Binmek istemiyorum!" bana döndü.

"Ama bineceksin" ofladım. Bu kadar inatçı olmak zorunda mıydı? Geri dönüş yolunu bu karanlıkta bulmamız imkansızdı ve o bu inadından vazgeçmiyordu. Kısa bir süre sonra Brown yelek, kask, diz kaskı, kol kaskı ve paraşütle geri döndü. Her ne kadar itiraz etsemde hazır bir hale gelmiştim dakikalar sonra.

"Ben ışıkları zemine yerleştireceğim, Zayn sen zaten kullanmayı biliyorsun. Marie sen öne bin, kontrol kolları arka tarafta çünkü" Dediklerini yapıp öndeki küçük koltuk kısmına geçip bacaklarımı ipler arasından geçirdim. Zayn'de arkama geçti. Paraşüt arkamızda yere serili bir haldeydi ve açıkçası korkuyordum.

"Hızlıca koşun, boşluğa düşmeden paraşüt zaten havalanmış olacak" gergin bir şekilde konuşurken verdiği ipleri tuttum. "Koşmaya başla Marie" dedi Zayn. Başımı sallayıp dediğini yaptım. Boşluğa adımımı atarken, gözlerimi sıkıca yumdum korkudan. Dudaklarımdan kaçan çığlık, Zayn'in kahkahalarını bastıramamıştı. "Gözlerini aç" ayaklarım boşluktaydı. Sanırım düşüyorduk. "Düşüyoruz değil mi?" dedim titreyen sesimle. Nefesini ensemde hissettim.

"Düşmene izin vermem" gözlerimi usulca açtığımda, havada bir kuş gibi süzüldüğümüzü gördüm. Bütün Londra resmi olarak ayaklarımızın altındaydı. "Tanrım" dedim bu inanılmaz manzaraya bakarken. "Beğendin mi?" dedi gülerek. Güldüğünü, sesinin titremesinden anlayabiliyordum. "Çok beğendim" dedim hala inanamazken. Bir çok binanın renkli ışıkları, arabaların ışıkları, cadde ışıkları... Hepsi bütün bir halde olduğunda fazlasıyla etkileyici bir hale gelmişti.

"Yıldızlar ve gökyüzünün şahitliği eşliğinde, seni seviyorum Marie Russell!" diye bağırdı. Kahkahalarıma engel olamadım. Ona sarılmak istiyordum ama maalesefki durumumuz buna engel oluyordu.

"Bende seni seviyorum Zayn Malik!"


Biliyorum bölüm 3 günlük bir gecikme yaşadı. Bunun için özür dilerim hepinizden. Yoğun bir sene programım olduğunu çoğunuz yazın yayınladığım bölümlerdeki notlarımdan biliyordunuz. Hatta bir çok hikayeme bu konu yüzünden ara vermişliğim var. Kısacası, yoğun günler geçirdiğim için bölüm gecikti.

Yorumlarınızı bekliyorum!

Continue Reading

You'll Also Like

49.1K 2.6K 41
Komşunuz Barış Alper Yılmaz olursa ne mi olur?
340K 31.5K 32
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...
238K 22.2K 27
010 ***: hamileyim jungkook: sen kimsin
1.2K 66 7
İnsan kendi ölüm planını yapar mı? Peki insan gelecekte ona kabus olacak birini sever mi? Aşk nedir? İki ayrı cinsin birbirine karşı duydukları be...