35

1.2K 96 66
                                    

Multimedia'da Şebnem Ferah - Hoşçakal bulunuyor. Dinleyerek okuyabilirsiniz. İyi okumalar!

"Kaza oldu! Kadın suya düştü arabayla!" dedi şaşkın kadın, karşısındaki hemşireye. Hemşire onu sakinleştirmekle uğraşsada, aklı sudaki kadındaydı. İyi miydi? Bulacaklardı onu değil mi? Belirsizdi her şey.

"Araba çıkartıldı! Kimliğini bulun, çanta veya telefon her hangi bir şey varsa! Plakayı araştırın! Ailesine haber verin!" Diye bağırdı komiser. Polisler, yola çıkartılan ıslak arabanın içerisine daldıkları sırada, arama kurtarma ekipleri genç kadının bedenini aramakla meşgullerdi.

Gab ve Marie'nin ailesi, onu merak etmişlerdi çünkü gecenin 3'ü olmuştu. Defalarca kez aramalarına rağmen, telefonu kapalıydı. Marie o kazayı yapalı tam 2 saat oluyordu. Diana, artık telaşlanmaya başlamıştı ve bunu yeterince belli ediyordu. Sessiz odayı dolduran tok zil sesi ilk kez Diana'nın canını yaktı. Biliyordu. Kötü bir şey olmuştu ve o telefonu açılmasını istemiyordu. Kötü bir şey duymak istemiyordu. İstediği tek şey, kızının sesin duymak, onun iyi olduğuna kanaat germekti. Ve belkide biraz geç kaldığıyla ilgili azarlamak. Anneydi o. Hissederdi 9 ay karnında taşıdığı, acılarını onunla birlikte yaşadığı kızını. Kızlar annelerine ayrı bir bağlı olurlardı. Herkes bundan söz ederdi. Peki ya anneler? Onlar çok farklı duygular içerisinde olurlardı her zaman. Marie, annesinin sırdaşıydı, arkadaşıydı, doya doya güldüğü, doya doya ağladığı kişiydi. Her şeyim demek klasik olsada işin içerisine annelik duyguları eklenince bu kelime, daha önce hiç duyulmadığı kadar güzel geliyordu kulağa.

"Alo?" dedi Gab korkarak. Oda korkuyordu. Tanımadığı bir numaranın bu saatte arıyor olması kesinlikle iyi değildi. Heleki Marie'den haber alınamadığı bir gece ise. "İyi geceler Gabriella Moonroe ile görüşüyorum değil mi?" Gelen sert erkek sesi, Gab'in korkusunu arttırmıştı. "Evet, ben kiminle görüşüyorum?" derken salondaki kişilere göz gezdirdi ve yanı başında duran sevgilisinin elini tuttu. Duyacakları, her an yıkılmaya hazır bünyesini tavaf edebilirdi. Liam, elini sırtına atıp sevgilisini kendisine çekti.

"Ben Komiser Trase, Marie Russell'ın aracı Thames Nehri'nden çıkartıldı az önce. Bayan Russell'ın bedeni henüz bulunamadı. Buraya gelirseniz iyi olur" Telefon kapandığı sırada, Gab'in gözleri dolmuştu. Telefon öylece elinden kayıp yere yüksek bir sesle düştüğünde, Diana ellerini ağzına kapattı. "Gab ne oldu?" dedi Marco titrek bir sesle. Yanındaki Mia'nında gözleri dolmuştu. Dominic ne tepki vereceğini kestiremiyordu.

"Marie" diyebildi sadece Gab. Aklında sadece o tok ses yankılanıyordu. Komiserin söyledikleri canını acıtıyordu ve beyni duyduklarının gerçek olma olasılığını reddediyordu.

Marie Russell'ın aracı Thames Nehri'nden çıkartıldı az önce. Bayan Russell'ın bedeni henüz bulunamadı.

"Marie'ye ne oldu Gab!?" diye kükredi Marco. Gab başını kaldırıp ıslak gözleriyle güçsüz görünen adama baktı. "Thames Nehri'ne düşmüş arabası" dedi güçsüzce. Odadaki herkesin nutku tutulmuşken, Diana acı bir çığlık attı.

"Marie!" dedi yere düşerken. Liam hızla Diana'nın yanına gidip koluna girdi ama ne diyeceğini, ne yapacağını bilmiyordu. "Kızım!" dedi bu sefer acıyla. Büyük evde büyük acı yaşanıyordu. "Gidelim" dedikten hemen sonra ayaklandı Marco. Diana, yerdeyken Liam başını kaldırıp Gab'e baktı. Genç kız kararsızlıkla sevgilisine bakıyordu. "Git sen" dedi Liam. Biliyordu ki, oraya gidip görmediği sürece bunlara inanamayacaktı ve ileride bir gün gitmediği için kendisini yeyip bitirecekti. Gab ve Mia ayağa kalkıp hızla evden çıktılar. Marco'nun arabasına bindiler ve bitmek bilmeyen o yolculuğa çıktılar. Gecenin bu saatinde trafik yoktu fakat saniyeler, yıllar gibi gelmişti hepsine.

Heart By Heart || Z.MWhere stories live. Discover now