SEVGİ NOTALARI

By deniz_bakkal

78.1K 12.7K 2.4K

Uçurumun kenarındayken bile adım atmaktan çekinmeyen ve boğulacaklarını bildikleri halde daha derine yüzen ik... More

KAZANDIN!
SEVGİ NOTALARI
S.N. - 1.BÖLÜM : 'KONFERANS SALONU'
S.N. - 2.BÖLÜM : 'İÇKİLER'
S.N. - 3. BÖLÜM : 'BİRLİKTE İLK GECE'
S.N. - 4. BÖLÜM : 'KAHVE'
S.N. - 5. BÖLÜM : 'KAÇIŞ'
S.N. - 6.BÖLÜM : "DEĞİŞİMLER''
S.N. - 7. BÖLÜM : ''DİLEKLER''
S.N. - 8.BÖLÜM: "GÖLGE"
S.N. - 9.BÖLÜM : "SİNEK VALESİ"
S.N. - 10.BÖLÜM : "YAĞMUR"
S.N. - 12.BÖLÜM : "İSTİKAMET"
S.N. - 13.BÖLÜM: "BEYAZ"
S.N. - 14.BÖLÜM: "TEK DİLEK"
S.N. - 15.BÖLÜM : "SÜRPRİZ"
S.N. - 16.BÖLÜM : "YÜZLEŞME"
S.N. - 17.BÖLÜM : "HIÇKIRIK"
S.N. - 18. BÖLÜM : "ÇUKUR"
S.N. - 19.BÖLÜM : "BALO"
S.N. - 20.BÖLÜM : "TOM, JERRY'SİNİ SEVMİYOR."
S.N. - 21.BÖLÜM : "DEĞİŞİM"
S.N. - 22.BÖLÜM : "SÖZLEŞME"
S.N. - 23.BÖLÜM : "MİSAFİR"
S.N. - 24. BÖLÜM: "ÖZÜR DİLERİM"
S.N. - 25.BÖLÜM : "ACI"
S.N. - 26.BÖLÜM : "SİNİR KRİZİ"
S.N. - 27.BÖLÜM: "KAYBEDEMEYİZ"
S.N. - 28.BÖLÜM : "PROVA"
S.N. - 29.BÖLÜM : "ADA"
S.N. - 30.BÖLÜM : "OTEL"
S.N. - 31.BÖLÜM : "CANER"
S.N. - 32.BÖLÜM : "YANGIN"
S.N. - 33.BÖLÜM : "GERÇEK"
S.N. - 34.BÖLÜM : "SEVGİ NOTAM"
S.N. - 35.BÖLÜM : "KIRMIZI KARTON"
S.N. - 36.BÖLÜM : "SAÇIM SAÇIN OLSUN!"
S.N. - 37.BÖLÜM : "NEFES"
S.N. - 38. BÖLÜM : "MESAFELER"
S.N. - 39.BÖLÜM : "VEDA"
S.N. - 40.BÖLÜM : "KAN"
KAZANDIN!
SEVGİ NOTALARI FİNAL

S.N. - 11.BÖLÜM: "GEÇMİŞ"

2.1K 397 57
By deniz_bakkal


İçine düştüğüm boşluk ürpermeme sebep olurken ne yapacağımı şaşırmış bir şekilde kendimi ondan uzaklaştırdım. Belki de Savaş sinirle arkasını dönmeden önce biraz daha gözlerime baksaydı, gerçekte ne hissettiğimi görebilirdi. Yapamadı. Devamını görmeye cesareti yoktu çünkü.

"Ne oldu?"

Donmuş gibi Savaş'ın az evvel durduğu yere bakarken hemen karşımda duran ve bütün ilgisinin tek odağı olduğum Kuzey'e döndüm.

"Üşüdüm sanırım."

Birbirine doladığım ellerimi inandırıcı olsun diye kollarıma sürterken Kuzey tek hamlede çıkarttığı hırkasını utangaç bir tavırla omuzlarıma attı. Gülümsememek için kendisini sıkıyordu.

"Arabaya gitsem iyi olur, okulda görüşürüz."

İtiraz etmek ister gibi ağzını açtığında cevap beklemeden yanından uzaklaştım ve Savaş'ın arabasına bindim. Hocalardan biri okulda indiği için Begüm, Alperen'in arabasına geçebilmişti ama hala Savaş'ın arabası dışında benim binebileceğim bir yer yoktu.

Savaş hızla arabayı sürmeye başladığında ilk istikamet Gizemlerin evi olmuştu. Arabada sadece üçümüz vardık ve ortamdan her an patlayabilecek bir barut kokusu yükseliyordu. Sanırım bu yüzdendi arabayı hızlı sürmesi de.

Savaş'ın plakasını sanki siteden biriymiş gibi hızla tanıyan bir sistemi geçerek siteye girdiğimiz de yüzüm düştü. Gizem de bunu farkındaydı. Bu yüzden de memnun bir şekilde gülümsüyordu. Araba durduğunda da bu gülümsemeyi devam ettirdi ve Savaş'ı yanağından öptü.

Olan onca şeyden sonra hala bunu yapması alt dudağımı sıkıca ısırmama sebep olmuştu. Bakışlarım yere kayarken ayakkabılarımı birbirine sürtmeye başladım.

Arabadan inip evine girmeden hemen önce "Görüşürüz." dedi. Beni görmezden geldiği için sadece Savaş'a ithaf ettiğini biliyordum, üzerime de alınmamıştım zaten.

"Neydi şimdi bu, misilleme falan mı?" dedim sesli düşündüğümü sonradan fark ederek. Yine de sözümün arkasındaydım ve üstünü kapatmaya çalışmadım.

Bir şeyler diyebilmek için önce benim konuşmamı beklermiş gibi ağzımı açmama sevindi. Kendini ifade etmeye, problemleri konuşarak halletmeye fazlasıyla değer veren biri olduğundandı belki de bu.

"Öne otursana." dedi cebinden çıkardığı sigarasını yakarak. Öylesine çok ve arka arkaya içmesi artık beni de rahatsız etmeye başlamıştı.

"Çok içiyorsun." dedim umursamaz bir tavırla.

"Yanıma gel."

"Bir gün akciğer kanseri olup öleceksin."

Bu zıtlaşmanın eve gidene kadar süreceğini düşünsem de ölüm kelimesi onu sessizleştirmişti. Bunun üzerine diyecek bir şeyi yoktu. Zaten onun uzun zamandır istediği de buydu. Bakışlarını aynaya kaldırarak "Umarım." anlamında bir bakış attı.

Geçmişinde her ne olduysa bir tek o arkada kalmış, kenara atılmış gibiydi. Bu da onun hayatla ölüm arasındaki o ince çizgisine zarar vermişti. Korkak bir cambazın ipin üstünde yürümeye çalışması gibiydi onun hayatla verdiği mücadele. Benimkisi gibiydi aslında, yenik bir savaştı. Ama bir fakla, evlat edinilip yeniden yarı yolda bırakılmış benim bile zarar görmeyen o çizgim, onda paramparça bir haldeydi.

Arka koltuktan kalkarak ön tarafa geçtiğimde "Neden?" dedim. "Neden bu hayattan bu kadar kopuksun?"

Umursamaz görünmeye çalışıyordu ama nefes almakta zorlandığı zar zor kalkıp inen göğsünden belliydi. Alnındaki damar da kuvvetlice seğiriyordu zaten.

Bir süre sadece sustu. Sonu neresi olursa olsun içindeki acı bir ip yumağı gibi yuvarlanıp dağılıyordu hala.

Sadece bahsinin bile onun yüreğini parçalara ayırdığı bu durumu ilk defa paylaşmak ister gibiydi. "Öğrenmek mi istiyorsun?" dedi koltukta yeniden dikleşerek. Ardından vitesi yerinden hızla oynatarak arabayı sahile sürmeye başladı. Bu konuşmanın Gizem'in evinin önünde yapılamayacağını ikimiz de farkındaydık.

Aldığı nefesler boğazında tıkılıp kalıyormuş gibi kesik kesik iç çekerken sahilin sessiz bir köşesine arabayı çekti ve cüzdanından iki resim çıkardı. Orada uzun zamandır taşıdığı kağıdının kenarlarının yıpranmasından belliydi.

İlk resmi bana uzattığında gözlerimi ona odakladım. Bir tepenin üzerinden çekilmiş bir manzara fotoğrafıydı. Gökyüzünün zifiri karanlık olmasına karşın sokak lambaları ve binaların ışıkları yanıktı. Hatta bu aydınlatmalar öylesine düzenliydi ki ortaya bir kalp şekli çıkıyordu.

"Küçükken buraya yakındı evimiz, Çanakkale'de. Şurada görünen sahilin orada kocaman villalarımız vardı." dedi baş parmağıyla sürekli bir yerleri göstererek. Resmen o zamanlara dönmüş gibiydi, ses tonu çocuklaştı. "Bu yeni bir fotoğraf sayılır, böyle olduğuna bakma. Biz çok küçükken yolu otobana bağlayan bir uçurumdu aslında burası. Ama adı üstünde, uçurum. Kimse kullanmazdı bu yolu, hatta bilen çok fazla insan olduğunu da sanmıyorum. Zaten sonradan babam da oralara hep ağaç ektirtmiş ve yolu kesmiş. "

Bir anda gözleri dalgınlaştı, ona acı veren anılarını yeni anlatmaya başlıyor gibi. Titreyen elleriyle diğer fotoğrafa uzandı. Birisinin kendisi olduğu ortada olan iki çocuk fotoğrafına.

Yanındaki kız çocuğunun kafası yuvarlak bir şekilde kesilmiş ve çıkartılmıştı. Anlam veremeyen gözlerimi ona çevirdim.

"Derin." dedi elinde tuttuğu fotoğrafa istemsizce gözünden bir yaş düştüğünde. Önemsemeden devam etti. "O Derin'di, ilk aşkım. Onunla bisiklete biner, oraya giderdik hep. Uçurtmalar uçururduk, manzarayı izlerdik, piknik yapardık..."

Savaş eliyle yüzünü kapattığın da fotoğrafı da dizine koydu. Yüzündeki buruk gülümseme de böylece varlığını kaybetmişti.

"Öldü mü?" dedim sertçe yutkunarak. Kullandığı geçmiş zaman ifadeleri, geçmişin tekrarlanma ihtimalinin olmadığını anlatmaya çalışıyor gibiydi.

Sıkıntıyla sağ elimi, sol kolumdaki geçmeyen yanık izinin üzerinde gezdirmeye başladığım da "Buradan arabalarıyla yuvarlanıp yanarak." cevabını verdi.

Ürpermiştim ve elimi hızla kolumdaki izden çektim. Küçücük bir izin karşısında koca bir can duruyordu şimdi. Gözlerim dolmuştu, kendimi tutmakta zorlanıyordum artık.

"Ben de." dedim içimdeki onu teselli etme ateşiyle yanıp tutuşarak. "Ben de ailemi bir trafik kazasında kaybettim. Daha doğrusu kaybetmişim. Bu yüzden seni anlayabiliyorum, gerçekten."

Ellerini yavaşça yüzünden çektiğinde bana baktı. Gözlerinin çevresi hala nemliydi.

"Sen nasıl başa çıktın bununla?" dedi yorgun bir sesle. Eğer cümlesine devam edebilseydi delirmek üzere olduğunu söyleyeceğinden de emindim.

"Çıkamadım ki." dedim buruk bir gülümsemeyle. Ardından parmağımla başıma bir iki kere vurdum. "Zaten başa çıkamadığım için burası her şeyi unuttu."

Tıpkı rüyasında ağlarken ki gibiydi yüz ifadesi. Korku dolu, hüzün dolu... Gözlerini uzunca bir süre üzerimde tuttu, dalmış gibiydi yine.

"Bazen ona benzediğini düşünüyorum." dedi beklemediğim bir anda. Kaşlarımı kaldırarak ona baktım. Derin'i hatırlamak yüzünde belli belirsiz bir gülümseme oluşturmuştu. "Okula geldiğin ilk gün, sınıfa yanlışlıkla girdiğinde mesela. O şaşkınlığınla ona o kadar benziyordun ki..."

"O yüzden mi bana öyle bakıyordun?"

"Nasıl?"

"Acı çekiyormuş gibi."

Dudak bükerek omuzlarını kaldırdığında "Ama bazen de ona hiç benzemiyorsun." diyerek geçiştirdi. Zayıf yönlerini duymaktan hoşlanmıyordu. "Aslında Derin senden çok daha farklıydı. Bencildi bir kere, hırslıydı. Daha 7-8 yaşındayken babasıyla şirkete gider, işleri öğrenmeye çalışırdı."

"Güçlüydü yani."

Başını sallayarak tekrar etti. "Güçlüydü. Hem de herkesten her şeyden çok."

Hatırlamadığım geçmişimin bile bana inanılmaz bir şekilde acı verdiğini bildiğim için onu düşünemiyordum. Her anını hafızasına kazdığı bir geçmişti onunki. Sevinciyle, üzüncüyle ve en önemlisi ölümüyle.

Başımı istemsizce önüme eğdiğim de çenemi tutarak geri kaldırdı.

"Bu yüzden sana teslim olmakta zorlanıyordum. Bir başkasına aşık olup Derin'e, onun bana emanet ettiği Gizem'e ihanet etmekten korkuyordum." Gözlerini kapatarak derin bir nefes aldı. "Ben 10 yıldır üstümü düşeni yaptım. Eğer Derin yaşıyor olsaydı o da artık yoluma bakmamı isterdi."

Gülümsemeye başladığında bende gülümsedim. Bu hikâye de bir boşluk vardı ve Savaş şu an o boşluğu doldurmuştu, yaptığı her şeyin sebebinin Derin olduğuna beni inandırarak.

Eğer bu bir puzzleyse eksik parça artık bulunmuştu.

Mutlu olduğum için sol gözümden sakince yüzülen tek damla yaşı izledi Savaş önce. Sonra da o yaşın sağ eline düşüşünü...

"İlk aşkımı kaybettim, son aşkıma sonsuza kadar sahip çıkmak istiyorum."

Zar zor yutkunarak ona baktığım da içimden ilk defa yarınımı düşünmeden hareket etmek gelmişti. Hesapsız, plansız, sadece o anı yaşarken hareket etmek... Aşkta bu değil miydi zaten? Koskocaman ve sadece duygulardan oluşan bir zelzele.

"Seni seviyorum."

Küçük bir çocuk gibi çıkan sesi parka gitmeye hazırlanıyor gibi heyecanlıydı da.

"Bende."

Kendini tutamıyormuş gibi gülerek gözlerinden yaşlar akıttığında dünyanın en sıcak yanardağından bile daha sıcak bir şekilde gözlerime baktı. Ardından da kollarını bana sımsıkı dolayarak kuvvetlice sarıldı bana.

O an içimden 'Tamam' dedi içimdeki küçük Defne, 'Bu kolları tanıyorum, bu kollar seni üzmez.'

Ve tahmin edilemez güçlükteki o bağlarla ona bağlandım...

"O zaman Tom, Jerry'sine kavuşur."

Sessizce kulağıma fısıldadığı bu söz zihnimin en kuytu köşesine kazınmıştı. Sabaha kadar arabada oturarak sadece birbirimizi izledik. Dalga sesleri, klimanın sesi ve bir de hala kulaklarımda yankılanan o cümlesi. Sesi beni esir almış gibiydi, eve döndüğümüzde bile sadece yankılanıyordu kulaklarımda. Derin uykumdan uyandığımda da... Hatta aradan geçen uzun günlerde de.

Beni etkisi altına aldığı bu cümleyi Savaş birlikte geçirdiğimiz her günde söylemeye başlamıştı. Her günde...

Yine bir prova dönüşü hep beraber eve döndüğümüzde de Savaş bunu kulağıma fısıldamıştı. Onun odasındaydık ve bana müzikle ilgili bir şeyler anlatıyordu.

Kapağı açık olan dolabına gözüm takıldığında Antalya'da odada konuşurken, hatta birbirimize gerçek anlamda açıldığımız o günün akşamında da üzerinde olan bluzu fark ettim.

"Savaş," dedim o odada, yatakta gevelediği şeyleri hatırlayarak. Gülerek ve ilgiyle onu dinleyen sesimin birden ciddi çıkması onu korkutmuş gibiydi, konuşmayı kesti. "Bana söylemek istediğin bir şey mi vardı?"

Şaşırmıştı, "Hayır." diye geveledi ağzında daha ne olduğunu bile sormadan.

Uyarır bir tonda tekrarladım.

"Bana söylemek istediğin bir şey var mı?"

Bu onu bir şeyler bildiğim konusunda ikna etmiş gibiydi. Sessizleşti ve içine düştüğü ikilemden çıkmaya çalıştı. Belki söyleyeceklerinin beni üzmesinden korkuyordu, belki de düzgün giden şu son birkaç haftanın bozulmasından.

Söylemesi için ısrar etmeyi kafama koyduğumda yatakta ani bir hamleye ona döndüm. O ise ciddileşmiş, anlatmaya niyetli değilmiş gibi çevresine bakınıyordu.

Bakışlarından anlamıştım olası bir tartışmanın yakın olduğunu. Kalbini kırmak istemiyordum, onun da benimkisini kırmak istemediğini biliyordum. Bu yüzden de hiçbir şey demeden sessizce ayağa kalkarak kapıya doğru yürümeye başladım. Israr etmeyecektim, eninde sonunda bana anlatacağını biliyordum çünkü. Savaş böyleydi, şu an istediğim kadar yalvarsam da bana asla anlatmazdı.

"Dur." dedi bileğimden kavrayarak. Şimdi yüz ifadesi tamamen değişmişti. Şaşkınlıkla ona döndüğüm de konunun sandığımdan daha ciddi olduğunu da anlamış olmuştum.

"Dur. Ben daha fazla bu oyunu sürdüremeyeceğim. Sana her şeyi anlatacağım."


Umarım beğenmişsinizdir. Bölüm hakkında bol bol yorum yapmayı ve oylamayı unutmayın. Ayrıca beğendiyseniz paylaşmayı da unutmayın. Sizleri seviyorum...

Sorularınız için bana ulaşın;

instagram : deniz_bakkal

Continue Reading

You'll Also Like

171K 16.5K 49
Bir kadın 25'inde. Bir adam 30'unda. Hiçbir sorun yok tabii adamın 1950'de, kadının 1994'te doğması dışında. Mai, internetten iş ilanlarına bakarken...
60.8K 2.4K 51
Öylece karşıyı izlerken sessizlik aramızda hakimdi.Daha iki günlük tanıdığım adamla ne konuşabilirdim ki?Derin nefes alıp hırkanın omuz kısmından tut...
512K 39K 37
Işığını kaybetmiş yönünü arayan bir adam. Ona yönünü gösteren ışığı tutan bir kadın. Rüyalarında çehresini göremediği bir adama kapılan Suhandan, onu...
118K 8.1K 52
~TAMAMLANDI~ Uzlet dedi adam kadına .Çünkü kadın görünürde kalabalığın bir parçasından ibaretti . Ama ruhu ve içinde ki kara bulutları büyütüp doğu...