SEVGİ NOTALARI

By deniz_bakkal

78.1K 12.7K 2.4K

Uçurumun kenarındayken bile adım atmaktan çekinmeyen ve boğulacaklarını bildikleri halde daha derine yüzen ik... More

KAZANDIN!
SEVGİ NOTALARI
S.N. - 1.BÖLÜM : 'KONFERANS SALONU'
S.N. - 2.BÖLÜM : 'İÇKİLER'
S.N. - 3. BÖLÜM : 'BİRLİKTE İLK GECE'
S.N. - 4. BÖLÜM : 'KAHVE'
S.N. - 5. BÖLÜM : 'KAÇIŞ'
S.N. - 6.BÖLÜM : "DEĞİŞİMLER''
S.N. - 7. BÖLÜM : ''DİLEKLER''
S.N. - 8.BÖLÜM: "GÖLGE"
S.N. - 9.BÖLÜM : "SİNEK VALESİ"
S.N. - 11.BÖLÜM: "GEÇMİŞ"
S.N. - 12.BÖLÜM : "İSTİKAMET"
S.N. - 13.BÖLÜM: "BEYAZ"
S.N. - 14.BÖLÜM: "TEK DİLEK"
S.N. - 15.BÖLÜM : "SÜRPRİZ"
S.N. - 16.BÖLÜM : "YÜZLEŞME"
S.N. - 17.BÖLÜM : "HIÇKIRIK"
S.N. - 18. BÖLÜM : "ÇUKUR"
S.N. - 19.BÖLÜM : "BALO"
S.N. - 20.BÖLÜM : "TOM, JERRY'SİNİ SEVMİYOR."
S.N. - 21.BÖLÜM : "DEĞİŞİM"
S.N. - 22.BÖLÜM : "SÖZLEŞME"
S.N. - 23.BÖLÜM : "MİSAFİR"
S.N. - 24. BÖLÜM: "ÖZÜR DİLERİM"
S.N. - 25.BÖLÜM : "ACI"
S.N. - 26.BÖLÜM : "SİNİR KRİZİ"
S.N. - 27.BÖLÜM: "KAYBEDEMEYİZ"
S.N. - 28.BÖLÜM : "PROVA"
S.N. - 29.BÖLÜM : "ADA"
S.N. - 30.BÖLÜM : "OTEL"
S.N. - 31.BÖLÜM : "CANER"
S.N. - 32.BÖLÜM : "YANGIN"
S.N. - 33.BÖLÜM : "GERÇEK"
S.N. - 34.BÖLÜM : "SEVGİ NOTAM"
S.N. - 35.BÖLÜM : "KIRMIZI KARTON"
S.N. - 36.BÖLÜM : "SAÇIM SAÇIN OLSUN!"
S.N. - 37.BÖLÜM : "NEFES"
S.N. - 38. BÖLÜM : "MESAFELER"
S.N. - 39.BÖLÜM : "VEDA"
S.N. - 40.BÖLÜM : "KAN"
KAZANDIN!
SEVGİ NOTALARI FİNAL

S.N. - 10.BÖLÜM : "YAĞMUR"

2.3K 436 45
By deniz_bakkal

Hani bazı filmler vardır ya, sonunu daha en başından tahmin edebilirsiniz. Sanırım Savaş'la aramızdaki şeyde tam olarak buydu. Ben onun gözlerine her baktığım da Gizem'in aşkıyla yanıp tutuştuğunu görmüştüm. Yine de bir ihtimal dedim, bir ihtimal belki beni gerçekten seviyordur... Hataydı, yanılgıydı. Savaş Korkmaz, Defne Demir'i hiçbir zaman sevmemişti.

O bu ihtimali bana karşı Gizem'i savunduğu ilk anda öldürmüştü. Şimdi sıra bendeydi, sızlasa da kanatsa da bendeydi.

"Bitti." diye mırıldandım kendi kendime. Umuyordum ki bu dakikadan sonra öyle bir ihtimal kalmamıştı bende de.

Attığım her adımın kumlarda izini bırakmasını umursamayarak şezlonglardan birine oturdum.

Madem her şey bitmişti, neden canım hala bu kadar acıyordu? Neden nefes almakta böylesine güçlük çekiyordum? Gözlerim neden kızarmış, dudaklarım neden morarmaya başlamıştı?

Üşüdüğüm için kollarımı birbirine sardığımda titrediğimin farkındaydım. Ekim ayının sonundaydık ve şiddetli bir şekilde yağmur yağıyordu. Yetmezmiş gibi akrep ve yelkovan her yer değiştiğinde de sıcaklık azalıyordu.

Denizin en ucuna bakan gözlerim gittikçe bulanıklaşmaya başladı. Sanki ben ve oturduğum şezlong hariç her şey dönüyordu. Gözlerimi sıkıca kapattım. Dünya bile dönmesin istiyordum, olmadı.

Kaynayan midem beni tek büklüm ettiğinde elimi boğazıma koydum. İşte tam da o an yer ayaklarımın altından kaymıştı sanki. Gözlerim kapandı ve başım sertçe şezlonga çarptı. Sonrasında ne olduğunu hatırlamıyordum ama gözlerim yeniden açıldığında yatağımda uzanıyordum.

Sanki yastığıma yapışmış olan başımı yavaşça kaldırdım ve çevreye baktım. Oda da kimse yoktu. Ne olduğunu anlamaya çalışırken hemen yanı başımda duran su dolu kaseyi ve havluyu fark ettim. Sanırım Begüm beni bulmuştu.

Doğrulmaya çalışarak ayak ucumdaki battaniyeye uzandığımda Savaş "Şşşh" diyerek yanıma geldi ve almamı engelledi.

"O soğukta neden orada yattın?" dedi beni kaldırmaya çalışarak. Öfkeliydi. "Bana kızgınsan beni cezalandır, kendini değil."

Güçsüz kollarımla ondan kurtulmaya çalışırken "Bırak beni." dedim. Çırpınmam ona etki etmemişti bile.

"Alperen ve Begüm ilaç almak için şehre indiler. Senin de soğuk bir duşa girmen gerek."

Pes etmeden beni yataktan kaldırmaya çalışmaya devam ediyordu. Ses tonunu da az evvelkine göre daha da yumuşatmıştı.

"Bıraksana!" dedim kalan son gücümü ona tokat atmakla harcayarak. Her zaman olduğu gibi hiçbir şey olmamış gibi davranıyordu ve bu beni deli ediyordu. Her şeyi nasıl bu kadar çabuk unuturdu.

Savaş kanlanmış gözlerini kapattığında sinirle soludu. Ardından "Bu kadarı fazla." diyerek beni zorla kucağına aldı. Öylesine güçlüydü ki çırpınsam da kucağından inmeyi başaramamıştım.

Defalarca "Bırak." demeye devam ettim. Sesim öylesine cansız çıkıyordu ki kucağında olduğum halde duyduğundan emin bile değildim.

Banyoya geldiğimizde çoktan hazırladığı o buz gibi suyun içine beni attı. Soğuk su, sımsıcak bedenime işlediğinde bende istemsizce ağlamaya başlamıştım. Savaş'ın boynuna doladığım kollarımı açamadım. Sadece küvetten çıkmak istiyordum ve onu çekiştiriyordum.

"Sen hastasın ama benim canım yanıyor." dedi benim gibi sırılsıklam olmasını umursamadan.

Bu sözü üzerine daha fazla ağlamaya başladım. Açtığı yaraları kapatamadan başka yaralar açıyordu içimde. O da bunu biliyordu, zar zor bir nefes aldı. "Seni bu hale getiren her zerremden nefret ediyorum."

Kesik kesik çıkan sesinden anlaşılıyordu ağladığı. Belki bana acıdığı içindi, belki de vicdan azabından. Bilmiyordum onu bu hale getirenin ne olduğunu, bilmekte istemiyordum zaten. Sadece farklılaştığını biliyordum, bana dokunuşunun bile.

"Bir gün yaptığım bir şey yüzünden bu kadar pişman olacağımı bilemezdim." dedi sessizce. Benim duymayacağımı ya da duysam da yüksek ateşim yüzümden hatırlamayacağımı düşünüyordu sanırım. Ama yanıldı, ertesi gün bile bu sözlerini hatırlıyordum.

***

Sürekli uyuyup uyanarak geçirdiğim o uzun iki günün ardından kendime gelmiş bir şekilde uyandım. Buradaki dördüncü günümüzdeydik ve bu gece yola çıkılacaktı.

"İyi misin?" diye sordu Begüm gözümü açtığımı fark ettiğinde. Yanıma gelmiş, elini başıma koymuştu. "Ateşin biraz daha düşmüş."

"İyiyim."

Elimin üzerine takılmış serum yüzünden hareket edemesem de yatakta kendimi yavaşça yukarı çektim. Bu sırada gözüm Gizem'in boşalan yatağına takılmıştı.

"Bu nerde?"

"Odasını değiştirdi geçen gece."

"Kaçtı yani." dedim Begüm'ün de bu olaylardan haberi olduğunu farz ederek. Söz konusu Gizem'se gizli kalması imkansızdı zaten. Herkese "Okulda Defne'yi seviyorum diye bağıran Savaş beni öptü." diye anlattığına o kadar emindim ki.

"Burada olan her şeyi burada bıraksak olmaz mı?" dedi Begüm yorgun bir sesle. "Savaş'ı da Gizem'i de burada bıraksan ve döndüğümüz zaman sıfırdan başlasan?"

"Bunu bende istiyorum ama bütün bunları nasıl unutacağımı bilmiyorum ki." Bakışlarımı Begüm'ün yüzüne çevirdim "Canımın bu kadar yandığını nasıl unutacağım?"

Bu cümlem onun zar zor yutkunmasına sebep olmuştu. Ne cevap vereceğini o da bilmiyordu. Kapı aniden açılınca gerekte kalmamıştı.

İçeri girenin Savaş olduğunu fark ettiğinde Begüm hızla ayağa kalktı.

"Benim Alperen'i bulmam gerek."

Belli ki bu anı daha önce planlanmışlardı. Son kez kaçamak bakışlarla bana baktı ve suçlu adımlarla odadan çıktı. Odanın yeni yalnızları ikimizdik.

"Ben" dedi bana iyice yaklaşarak. Saat geç olmadığı halde ağzından öylesine alkol kokuyordu ki rahatsız olmuştum. "özür dilerim."

Sebepsizce gülümsediğimde gözlerimden kaçırdığı gözlerini bana çevirebildi. Sanki bakışlarıyla ciddi olup olmadığımı anlamaya çalışıyordu.

"Neden özrünü kabul edeyim?" dedim kollarımı iki yana açarak. Yüzümdeki gülümseme hızla yerini nefret dolu bakışlara bırakmıştı bile. "Bir dahakine canımı alabil diye mi?"

Kendini dik tutamıyormuş gibi sallanmaya başladığında aniden konuyu değiştirdi.

"Sana yemin ederim ki Gizem'i oraya ben çağırmadım."

"Onu öpen de sen değildin zaten." dedim sinir bozucu bir tavırla.

Yüzünü iyice yüzüme yaklaştırdığında öfkeyle "Sen hiçbir şey bilmiyorsun." dedi. Çenesi kaskatı kesilmişti. Buna karşılık kaşlarımı kaldırarak ona baktım.

"Öyle mi?"

Meydan okurcasına konuşmam onu daha da deliye döndürüyordu. İkimiz de nefeslerimizin birbirine çarpacak kadar yakın olduğumuzu farkında değildik. Sadece sinirliydik ve her an patlamaya hazırdık.

"Yani sen şimdi sırf onu öptüm diye ona hala aşık olduğumu mu düşündün?" diye sordu ciddi ciddi.

Yeniden güldüm.

"Yapma lütfen."

Cümlem bittiğinde Savaş aramızdaki mesafeyi kapatarak dudağını dudağıma değdirdi. Bunun üzerine yastığın üzerinde duran elimle yastığı kuvvetli bir şekilde sıktım. Çok değil, sadece birkaç saniye sonra Savaş kendini geri çekmişti.

Neye uğradığımı hala anlamadığım için şaşırmış bir şekilde ona baktığım da göğsüm hızlı hızlı soluk alıp verdiğim için kalkıp iniyordu. Gözlerimiz kısa bir an çarpıştı ve tam o anda ona vurdum. Bunu bekliyormuş gibiydi, önemsemedi. Sadece yan tarafa dönen yüzünü çenesini tutarak yeninden bana çevirdi.

"Umarım artık seni sevdiğimi de düşünüyorsundur."

Büyük bir hayal kırıklığıyla gözlerim dolmaya başladığında titreyen dudağımı sıkmaya çalıştım. Diğer yandan da serum borusunu elimin üzerinden söküyordum.

"Senden nefret ediyorum!" diye bağırdım sesimin yükseldiği son noktaya kadar bağırarak.

"Bende." dedi zar zor kendi yatağına yürüyerek. Dengede durmakta zorlanıyordu. "Bende kendimden nefret ediyorum."

Kapanmaya başlayan gözleriyle başını yastığına koyduğunda birkaç saniye içinde sızdı. Kendinde olmadığı öylesine ortadaydı ki...

Uykuya daldığında daha fazla kendimi tutmayarak ağlamaya başladım. Öylesine çok ve içli ağlıyordum ki nefes almakta dahi zorlanıyordum. Elimi ağzıma götürdüm ve etimi ısırarak susmaya çalıştım. Olmadı, içimde öylesine tutmuştum ki hiçbir şey ağlamama engel olamıyordu.

"Özür dilerim."

Bakışlarım çoktan uyumuş olan Savaş'a döndü. Sesi kısık bir şekilde sayıklasa da tonundaki yakarışı fark etmemek mümkün değildi.

"Yüreğim paramparça. Bu suçluluk hissiyle yaşayamıyorum."

Kaşlarını çatarak kafasını korkuyla olduğu yerde sallamaya başladı.

"Eğer öğrenirse yüzüme bir daha asla bakmaz."

Uzun süredir durmayan gözyaşlarım bu cümleyle durmuştu. Kesik kesik aldığım nefeslerle beraber Savaş'ın yanına gittim ve yere çömeldim.

"Kim?" dedim telkin edici bir sesle.

Bir süre cevap gelmedi. Ama sonunda "Defne." diyebildi diliyle dişi arasında.

"Peki ne yaptın Defne'ye? Neyi öğrenmemesi gerek?"

Zaten çatık olan kaşları daha da çatıldı.

"Özür dilerim."

"Neden?" dedim daha yüksek bir tonla. Delirmiş gibiydim, omuzlarından tutup onu silkmek istiyordum. Yapamadım. Belki öğreneceklerimden korkuyordum, belki de bunun aramızda kalan son bağları da koparmasından... Sessizleşerek ondan uzaklaştığım da kısa bir süreliğine gözlerini açtı ve ardından yeniden kapattı. O düzenli nefes alışlar başlamıştı.

Dizlerimi kendime çekerek yatağıma oturduğum da titreyen ellerimi dudağımın üzerine koydum. Gözlerimse hala Savaş'ta takılıydı. Uzunca bir süre sanki sakinleştirici verilmiş gibi kıpırdamadan düşündüm... Neden söz konusu o olduğunda bir adım ilerisini bile göremiyordum?

İçimdeki öfke yeniden baş göstermeye başladığında elimin tersini çevirerek sertçe dudaklarımı sildim. Bana bunu yapamazdı. Hayatıma aniden girip böylesine her şeyi rayından çıkaramazdı. Dengemi bozmaya hakkı yoktu.

Savaş kendini daha fazla sıkamıyormuş gibi aniden bir nefes verdiğinde ona daha dikkatli bakmaya başladım. Yüzünde acı dolu bir ifade vardı ve uykusunda ağlamaya başlamıştı.

Gözaltları mosmordu. O her sabah üşenmeden özenle yaptığı saçlarına da ellememişti bugün. Birkaç kere zar zor iç çekti ve elleriyle saçlarını, yolarmışçasına tuttu. Yorgun görünüyordu, gerçekten yorgun. Onu böyle görmek garip hissetmeme sebep olmuştu.

Gözlerimi ondan çekecekken bir anda felaket bir baş ağrısına yakalandım. Şimdi yatağa bakan gözlerim Savaş'ı değil de küçük bir çocuğu görüyor gibiydi. Yüzü gözükmeyen ama bedeni ve duruşuyla bile tanıdık gelen bir çocuğu.

Bu anı daha önce yaşadığımı hissediyordum. Yatakta yatan o dağılmış çocuğu sanki aynı hislerle daha önce izlemiş gibiydim.

İçimdeki bu garip his yüzünden öğürerek hızla banyoya koştuğumda klozetin içine eğildim ve ağzıma gelen kanlı sıvıyı çıkardım.

Bana ne oluyordu böyle? Neden olmayan şeyleri görüyordum? Neden kan kusuyordum? Göğsüm böylesine neden ağrıyordu? Neden nefes alamıyordum? Neden neden neden?

Odanın kapısının açıldığını fark ettiğimde hızla sifona basarak ağzımı sildim.

"Defne?" dedi Kuzey beni arar gibi.

Ayağa kalkarak üstüme bir çekidüzen verdim ve banyodan çıktım.

"Buradayım."

Savaş'a yapışmış gözleri ifadesizce bana döndü.

"Ayaklanmışsın bile."

"Öyle oldu."

"Konuşmak istiyor musun benimle?" dedi ne hakkında konuşacağımızı da anlatan bir ses tonuyla.

"Kuzey ben daha 18 yaşındayım." dedim onu terslememeye çalışarak. Bu konu diğerleri için artık burada sonlansın istiyordum. İlgisi olmayan herkesin bir köşeye çekilmesini. "Biliyorsun ki şu an düşündüğüm şeyin ileride beni nasıl bir geleceğin beklediği ya da kariyerimin nerelere geleceği gibi konular olmalı. Ama içinde bulunduğum durum bunu engelliyor. O yüzden artık bu konuyu bir rafa kaldırsak olmaz mı?"

Kuzey gülümseyerek sırtımı sıvazladığında "Tamam." dedi. Dokunuşu öylesine telkin ediciydi ki kendimi daha güçlü hissetmiştim. "Seni dışarı da güzel bir yemeğe götürmemi ister misin?"

Gözlerim duvardaki saate kaydığında restoranın da akşam yemeği saatinin geldiğini fark ettim. Böylece onunla gitmemek için ve uzun nasihatlerini dinlememem için bir fırsat oluşmuştu.

"Bugünlük sadece restorandan tabağımı getirsen?" dedim mahcup bir sesle. Doğru dürüst bir şeyler yemediğim için öylesine açtım ki gözlerim kararıyordu. "Ama İstanbul'a döndüğümüz de söz."

Yüzü biraz düşse de gülümseyerek odadan çıktığında Savaş'a bakmadan yatağıma geçmeye çalıştım. Tam karşımdaki yatakta yattığı için onu görmemek imkansızdı. Bu yüzden de o yokmuş gibi davranmaya karar verdim. Birkaç dakika sonra da zaten Kuzey elinde tepsiyle geri gelmiş, Savaş'ı göremeyeceğim bir şekilde karşıma oturmuştu.

"Eşlik etmeme izin verirsin herhalde?" dedi kendi tabağını göstererek.

İçimden gelmese de kırılmaması için gülümseyerek başımı salladım. Az evvel görmemeyi umduğum Savaş'ı, yemek boyunca Kuzey hareket etse de görsem diye bekledim. Ağladığı an gözümün önünden silinmiyordu.

Kuzey tepsiyi yerine götürmek için odadan çıktığında Savaş'ta yavaş yavaş kendine gelmişti. Gözleri aralandı ve beni gördüğünde hızla yataktan kalktı. Tamamen ayılmış gibi gözüküyordu.

Yanıma gelmek için bir adım attığında sanki o anları hatırlamış gibi şaşkınlıkla elini ağzına kapattı ve bana baktı. Bende özellikle ona değil dudağına bakıyordum. Bu da hala gerçek olup olmadığını anlamadığı olayın asıl yüzünü ona göstermiş oldu.

Elini ayağına nereye koyacağını şaşırmış bir vaziyette "Özür dilerim." dediğinde bu cümleyi son zamanlar da onun ağzından çokça duyduğum için artık beni etkilemeyeceğini düşündüm. Ta ki sesindeki o yalvarışı fark edene kadar. "Gözüm dönmüştü." diye ekledi sakince yatağına oturarak. "Seni kaybetme ihtimaline dayanamadım, bir de üstüne benim yüzümden hasta olmuştun." Gözlerini gözlerime çevirdi. "Bütün vücudum parçalara ayrılıyormuş gibi hissediyordum, acı çektim Defne. Hayatımda ilk defa gerçek bir şey için acı çektim. Nasıl başa çıkacağımı da bilemedim, dedim ya ilk defaydı. Bir korkak gibi sen kendine gelene kadar içtim. Böylece hiçbir şeyi hatırlamam zannettim ama yine sana zarar verdim."

İkimiz de dolan gözlerimizle birbirimize bakıyorduk. Ona cevap veremiyordum, o da beklemiyordu zaten. Sadece onu affedeyim istiyordu, nafile.

"Eğer istersen bir daha karşına çıkmam. Gerçekten eğer beni istemezsen hayatından çıkarım."

"Çık."

Bu kelimeyi söylerken gözümden istemsizce bir yaş düştü yanağıma. Savaş'sa yaşın izini yüzümde takip ederken acı içinde başını salladı ve gülümsemeye başladı. Bunun üzerine ne denirdi o da bilmiyordu.

Yatağından destek alarak ayağa kalktığında dolaptan bavulunu aldı. Diğer yandan da çevreye saçtığı eşyaları topluyordu. Özellikle gözlerimden sakındığı gözlerini bana bir kez bile değdirmeden çıktı odadan.

İçimdeki buruklukla baş edemediğim için gözyaşlarım bir an bile durmadığından eve dönme saati gelene kadar yatağın içine girdim ve başımı örtüyle kapattım. Hatta Begüm serum yüzünden bana kızarken bile açmamıştım üzerimi. O şekilde verdim vermem gereken tüm cevapları.

Kapının sertçe açılma sesi geldiğinde üzerimdeki örtüyü sıkarak sesi dinledim. Hepimiz odadaydık, Savaş hariç.

"Sadece bu oda kalmış anahtarını teslim etmeyen."

Kulağıma çarpan bu yabancı, tiz sesle ellerimi gevşettim.

"Hemen iniyoruz."

Odanın kapısı yeniden çarpıldığında Alperen zorla üzerimdeki örtüyü çekmeye başladı.

"Hadi ama artık, çocuklaşma." dedi bıkkın bir sesle. Yolun uzunluğu yüzünden gerildiği barizdi.

Üzerimdeki örtüyü atarak ayağa kalktığım da Kuzey sıcaktan kızarmış yanaklarıma gülerek bakıyordu. Ardından hızla koluma girdi ve aşağıya kadar yürümeme yardım etti. Diğer eliyle de ikimizin valizi aynı anda taşıyordu.

Okulun ayarladığı otobüse doğru yürümeye başladığımız da Savaş hızla Begüm'e "Defne'nin bavulunu bana ver." dedi. Arabasının bagajına eşyaları yerleştiriyordu.

"Gerek yok, otobüse bineceğiz."

"Hastasın." dedi Begüm araya girerek. "O kadar insanın içinde mikrop kaparsın."

"Begüm haklı Defne. En azından Alperen'in arabasıyla git." dedi Kuzey ama Alperen cümlesini uzatmasına bile izin vermeden hemen söze karıştı.

"Benim araba olmaz, hocaları ben götüreceğim. Hatta o yüzden Begüm'de otobüse geçti."

Bakışlarımı Begüm'e çevirdiğimde "Evet." dedi. Ben de çevreme bakınmaya başladım. Herkes çoktan yerini almıştı ve Savaş'ın arabasından başka bir seçeneğim yoktu. İçinde sadece Gizem olsa da.

"Eğer Kuzey'de bizimle gelirse binerim." dedim Kuzey'i kendime çekerek. Ayakta duracak halim olmadığı için kendimi arabaya yaslamıştım.

Savaş başıyla bu teklifimi onayladığında bile bana bakmamıştı.

Kuzey bunun üzerine arabaya oturmama yardım ettiğinde kendi de arkayı dolanarak koltuğun diğer ucuna oturdu. Çok geçmeden de herkesin hazırlığı bitmiş, yola koyulmuştuk.

Gizem yolculuğun ilk dakikaları dikiz aynasından sürekli bana baksa da daha Antalya'dan çıkmadan uyuyakalmıştı. Böylece yolculuk en azından benim açımdan daha kolay geçmeye başlamıştı. Savaş sadece yola odaklıydı, Kuzey'se telefonundan bir şeyler izliyordu.

"Baksana." dedi yanıma yaklaşarak kulaklığın tekini verdiğinde. Sokak çalgıcılarıyla ilgili komik bir videoydu. Tıpkı onun gibi bende gülümsedim.

"Kuzey biraz kenara çekil. Işığımı kapatıyorsun." dedi Savaş dikiz aynasından bize bakarken.

Kuzey tartışma istemiyormuş gibi biraz uzaklaştı.

"Az daha uzaklaş."

Savaş dur durak bilmeden cümleyi defalarca tekrar edince Kuzey arabaya ilk bindiğimiz an ki gibi arabanın diğer ucuna geçmek zorunda kalmıştı.

"Biraz daha uzaklaş."

"Arabadan mı atlasın? Görmüyor musun yer kalmadı?" dedim susmaya daha fazla tahammül edemeyerek.

"Tamam. Bir daha ışığımı kapatmayın." dedi bakışlarını tekrar yola çevirdiğinde. Saat gece yarısı olduğundan hava zifiri karanlıktı ve zaten herhangi bir yerden arabanın içine ışık gelme olasılığı da yoktu. Sadece Kuzey'e inat yapıyordu bunu. Hayatını onun kurtardığını bile bile.

Kuzey koltuğuna yapışmış gibi hareket etmeden tüm yolu bir şeyi düşünerek geçirdiğinde bende sıkıntıyla uyudum. Neyse ki yol gidişimize göre daha kısa sürmüş gibi hissettirmişti.

Okula vardığımızda saat gece dördü gösteriyordu ve herkes zar zor uykusundan uyanarak arabalarından inmişti. Şiddetli bir şekilde yağmur yağıyordu ve bu yüzden hızla dağılmamıza izin vermişlerdi.

Üzerimdeki kıyafetlerin ıslanmasını umursamadan bıkkın bir şekilde arabaya yürürken Kuzey beni elimden tutarak bir kenara çekti.

"Yüzümde bir şey mi var?" dedim bir türlü benden çekmediği bakışlarının sebebini öğrenmek için.

Soruma cevap vermeden başka bir soru sordu bana.

"Sen bana karşı neden bu kadar iyisin?"

"Bilmem." dedim kaşlarımı kaldırarak. Bunu daha önce hiç düşünmemiştim hatta bu daha önce hiç aklıma gelmemişti. "Böyle bir durumda herkes benim gibi davranırdı." diye eklemekle yetindim.

"Hayır kimse davranmazdı ve davranmıyorlar da."

Sözü bittikten sonra kolumdan tutarak beni kendine çektiğinde ona üzülmüştüm. Bu yüzden bende ona sarıldım. Omzuna onun her daim yanında olduğumu hissetmesi için kafamı koyduğum da hafifçe gülümseyerek gözlerimi kapattım. Böylesine yalnız hissetmenin ne olduğunu sanırım yaşadığımız yeryüzünde benden daha iyi kimse bilemezdi.

Ona bir şeyler söylemek için gözlerimi yeniden açtığım da karşımda Savaş'ı gördüm. Birkaç metre uzakta, sırılsıklam bir şekilde bizi izliyordu.

Savaş'ın özellikle benden kaçırdığı gözleri artık gözlerimdeydi ve ben ne yapacağımı bilmiyordum. Şaşkınlıkla kendimi çekecekken Kuzey ellerini belime daha sıkı doladı. Ardından da sadece yağmurun şıkırtısı duyulan bu sessizliği bir daha geri dönülmesi mümkün olmayan bir cümleyle bozdu.

"Ben seni sevdiğimi daha önce nasıl fark edemedim?"






SEVGİ NOTALARI İÇİN ARTIK İNSTAGRAM HESABI AÇILDI. DUYURULAR VE DAHA FAZLASI İÇİN Sevgi_notalari ADLI SAYFAYI TAKİP ETMEYİ UNUTMAYIN.

Lütfen beğenmeyi ve her türlü yorumunuzu yapmayı unutmayın.

Sorularınız için bana ulaşın;

ask.fm : zorayda_deniz

instagram : deniz_bakkal

facebook : Deniz Bakkal





Continue Reading

You'll Also Like

171K 16.5K 49
Bir kadın 25'inde. Bir adam 30'unda. Hiçbir sorun yok tabii adamın 1950'de, kadının 1994'te doğması dışında. Mai, internetten iş ilanlarına bakarken...
5.8K 78 5
Babanın çalışanına aşık olursan ne olur?
513K 39K 37
Işığını kaybetmiş yönünü arayan bir adam. Ona yönünü gösteren ışığı tutan bir kadın. Rüyalarında çehresini göremediği bir adama kapılan Suhandan, onu...
1.9M 100K 68
Hayata, dertlere, sıkıntılara kısa bir mola! Azıcık gülmek isteyenler buraya :)