SEVGİ NOTALARI

By deniz_bakkal

78.1K 12.7K 2.4K

Uçurumun kenarındayken bile adım atmaktan çekinmeyen ve boğulacaklarını bildikleri halde daha derine yüzen ik... More

KAZANDIN!
SEVGİ NOTALARI
S.N. - 1.BÖLÜM : 'KONFERANS SALONU'
S.N. - 2.BÖLÜM : 'İÇKİLER'
S.N. - 3. BÖLÜM : 'BİRLİKTE İLK GECE'
S.N. - 4. BÖLÜM : 'KAHVE'
S.N. - 5. BÖLÜM : 'KAÇIŞ'
S.N. - 6.BÖLÜM : "DEĞİŞİMLER''
S.N. - 7. BÖLÜM : ''DİLEKLER''
S.N. - 8.BÖLÜM: "GÖLGE"
S.N. - 10.BÖLÜM : "YAĞMUR"
S.N. - 11.BÖLÜM: "GEÇMİŞ"
S.N. - 12.BÖLÜM : "İSTİKAMET"
S.N. - 13.BÖLÜM: "BEYAZ"
S.N. - 14.BÖLÜM: "TEK DİLEK"
S.N. - 15.BÖLÜM : "SÜRPRİZ"
S.N. - 16.BÖLÜM : "YÜZLEŞME"
S.N. - 17.BÖLÜM : "HIÇKIRIK"
S.N. - 18. BÖLÜM : "ÇUKUR"
S.N. - 19.BÖLÜM : "BALO"
S.N. - 20.BÖLÜM : "TOM, JERRY'SİNİ SEVMİYOR."
S.N. - 21.BÖLÜM : "DEĞİŞİM"
S.N. - 22.BÖLÜM : "SÖZLEŞME"
S.N. - 23.BÖLÜM : "MİSAFİR"
S.N. - 24. BÖLÜM: "ÖZÜR DİLERİM"
S.N. - 25.BÖLÜM : "ACI"
S.N. - 26.BÖLÜM : "SİNİR KRİZİ"
S.N. - 27.BÖLÜM: "KAYBEDEMEYİZ"
S.N. - 28.BÖLÜM : "PROVA"
S.N. - 29.BÖLÜM : "ADA"
S.N. - 30.BÖLÜM : "OTEL"
S.N. - 31.BÖLÜM : "CANER"
S.N. - 32.BÖLÜM : "YANGIN"
S.N. - 33.BÖLÜM : "GERÇEK"
S.N. - 34.BÖLÜM : "SEVGİ NOTAM"
S.N. - 35.BÖLÜM : "KIRMIZI KARTON"
S.N. - 36.BÖLÜM : "SAÇIM SAÇIN OLSUN!"
S.N. - 37.BÖLÜM : "NEFES"
S.N. - 38. BÖLÜM : "MESAFELER"
S.N. - 39.BÖLÜM : "VEDA"
S.N. - 40.BÖLÜM : "KAN"
KAZANDIN!
SEVGİ NOTALARI FİNAL

S.N. - 9.BÖLÜM : "SİNEK VALESİ"

2K 435 29
By deniz_bakkal



Ciğerlerimin oksijenle buluştuğu ilk anda kulağıma "İyi misiniz?" cümleleri çarpmaya başladı. Kum olduğunu zorlanmadan anladığım bir zeminin üzerindeydim ve çevrem aydınlıkla buluşmamı engelleyecek kadar çok insanla doluydu.

Onun bu kalabalığın içinde bir yerlerde olacağını düşünüyordum. Hala tam olarak algılayamasam da bunca erkek sesinin arasından biri ona ait olmalıydı.

"Savaş?" dedim zar zor. Boğazım öylesine yanıyordu ki uzun cümleler kurmam imkansız gibiydi.

Diğer seslerin aksine oldukça tanıdık gelen bir ses "Kuzey onu kurtardı." dedi. Bu Begüm'den başkası olamazdı.

Bu cümleyle beraber sımsıkı sıktığım bedenimi gevşetirken hemen başımda duran ve gözlerini benden bir an bile ayırmayan çocuğu fark ettim. Onun da benim gibi sırılsıklam oluşundan anlamıştım beni kurtaran kişi olduğunu.

"İyi misiniz?" dedim canım acıdığı için yüzümü ekşittiğimde.

Güldü.

"Kıza bak." dedi Begüm'e doğru, tanışıyorlarmış gibiydi. "Asıl sen iyi misin?"

Çevremdeki endişeli gözleri biraz daha rahatlatmak için gülümseyerek başımı salladığım da anladım ki bu gözlerde ki o endişe benim için değil, benim arkamı dönme ihtimalim içindi.

"Ne oluyor?"

Kimseden cevap gelmedi. Herkes sadece bana bakıyor ve bazen arka tarafa gözlerini kaçırıyordu. Begüm'e tutundum, kalkmak zorundaydım.

Savaş oradaydı. Birkaç metre ilerimde, kuma yatırılmış bir şekilde.

"O iyi mi?" diye bağırdım son gücümle yanlarına koştuğumda. Alperen ve Kuzey'in yüzündeki o korku dolu ifadeye bakıldığında aslında sorumun cevabı ortadaydı.

Herkes şok olmuş bir şekilde ona bakıyordu. Kimse ağzını açıp tek kelime edemedi.

Cevap gelir ümidiyle onun ne zaman sudan çıkarıldığını sordum. Yanılmıştım, kimse cevap vermedi. Zaten bu da dengemi altüst eden son nokta olmuştu.

Zar zor yere, cankurtaranların yanına oturdum.

Kulaklarım Kuzey'in bağrış sesleriyle inliyordu. Akşam yemeği için değiştiği üzeriyle hiç kuşku etmeden kendini suya atmıştı Savaş için. Küs olduğu, her an dünyayı kendisine zehir etmeye çalışan Savaş için.

Bütün bunların ağırlığını daha fazla kaldıramadığım için titreyen ellerimle yüzümü kapattığım da birden bire Savaş'a seslenen kişi sayısı artmaya başladı.

"Savaş... Savaş iyi misin?.. Savaş..."

Gelen seslerin üzerine hızla ellerimi yüzümden geri çektiğimde Savaş gözlerini aralamıştı.

Bir süre boş boş çevresine baktı. Belli ki ne olduğunu hala anlamamıştı. Ardından bakışları benim ıslak bedenime döndü, bu onu kendine getirmiş gibiydi.

"Sana ne oldu?" dedi kısık çıkan sesiyle.

"Sizi kurtarmak için arkanızdan atladı." dedi görevli kadın aniden konuşmaya karışarak.

Savaş kısa bir süre cümleyi algılamaya çalıştıktan sonra endişeyle yerinden kalkmaya çalıştı. Bu ani hareketi midesini bulandırmış gibiydi, yutkundu.

"İyi de sen yüzme bilmezsin ki."

"Biliyorum ama o an öleceksin sandım." dedim sinirle bağırarak. "Ya seni fark etmeseydim."

Savaş gözlerimin içine derin derin bakmaya başladığında cevap vermedi. Yaptığı tek şey beni yanına çekerek sıkıca sarılmak oldu.

"İyi misin?" dedi yalnızca benim duyacağım bir tonla.

O an ona kızmak, bağırmak istedim ama yapamadım. Sadece kafamı salladım ve ellerimi beline doladım.

'Keşke zaman tam da şu anda donsaydı.' diye düşündüm kendi kendime. Sanki ileride hatta birkaç saat sonra bile kötü şeyler olacakmış gibiydi. Yine de ben bu hissin doğru çıkabilme ihtimalini hiç düşünmeden Savaş'a sarılmaya devam ettim.

Onunla aramızda öyle bir bağ vardı ki bunu ben bile hala anlayamamıştım. Bir şekilde bir şeyler bizi bir arada tutmak istiyordu ve tutamadığı zamanlarda da ikimizi birlikte kopartıyordu.

'Zaman mıydı?' diye düşündüm... Geçen birkaç ay mıydı beni ona canımı tehlikeye atacak kadar güçlü bağlarla bağlayan? Neden onu kaybetmekten bu kadar çok korkmuştum, korkuyordum?

"Madem boğulacaktın neden o kadar derine yüzdün Savaş?" sesiyle düşüncelerimi bir kenara attım. Gizem sırf bizi o halde görmek istemediği için onu sinirlendirmeye çalışıyordu. İstediğini elde etmişti de, bizi birbirimizden ayırmıştı.

"Ben yüzemediğim için boğulmadım." dedi Savaş gözlerini denize çevirdiğinde. "Biri beni suyun içine bastı ve çıkmama izin vermedi."

Hiçbirimiz ciddi olup olmadığını anlamadığımız için ona baktığımız da gerçekler yüzünden korkuyla irkildik.

"Biri şaka yapmış olmasın?" dedi Alperen yanımıza çömelerek.

Kimse bunun gerçek olma ihtimalini kabul etmek istemiyordu.

"Çırpındığım halde çıkmama izin vermedi diyorum." dedi Savaş ona inanmadığımız için sinirlendiğinde. "Bunun neyini anlamadınız?"

"O zaman bu demek oluyor ki burada Savaş'tan nefret eden birisi var." dedim ikisi arasında bir gerginlik oluşmasın diye araya girerek. "Ama onun canına kast edecek kadar nefret barındıran kim olabilir?"

Herkes canının derdine düşmüş gibi çevremizden bir bir uzaklaşmaya başladığında hepimiz daha da suskunlaştık.

Aradan birkaç dakika geçtiğinde Alperen sanki aklına bir şey gelmiş gibi aniden ayağa kalktı ve kalan herkese tek tek baktı.

"Bu olay hocaların kulağına gitmemeli." dedi uyarır bir tonla.

"Kimsenin kulağına gitmemeli." diye düzeltti Kuzey onun aksine tehdit eder gibi. Bunun üzerine kalan birkaç kişi de hızla yanımızdan uzaklaştı.

Denize baktıkça aklıma akın eden bir sürü kötü düşünce vardı ve ben hiçbirinden sıyrılamıyordum. Biliyordum ki ortada Savaş'a düşman olan birisi varsa bu durumdan aynı evi paylaşan bizler de zarar görebilirdik.

"Korkuyor musun?" dedi Savaş bana dönerek.

Desteğe ihtiyacı olan gözleri bir an bile gözlerimden ayrılmıyordu.

"Hayır korkmuyorum."

Şaşırmıştı. Buna sebep olan şeyse içine düştüğünü düşündüğü bir boşluk hissiydi. Her seferinde benden bir şeyler kopartarak düştüğü bir boşluk. Bu yaşadığı an da boşluğun en dibine düşüş anıydı.

Düşündü... Gizem'le beraber başladığı bu düşüşü yanında sadece Defne'den parçalarla bitirmişti.

Zaten onun hikayesi de tam olarak burada başladı.

"Savaş otelin revirine bir gözüksün, en azından kontrol amaçlı."

Hepimiz dalgınlığımızı bir kenara atarak Kuzey'e döndüğümüz de o da elini bize uzatarak bizi yerden kaldırdı.

"Tamam." dedi Savaş ondan beklenenin aksine. İsyan etmesi, gitmeyeceğim diye tutturması gerekirdi oysa. Hiçbirini yapmadı. Sadece "Kuzey sen kızlarla kal, bir şey olursa da ara bizi." diye ekledi. Ardından da uzun süredir gözleriyle bir şeyler anlatmaya çalıştığı Alperen'le yanımızdan uzaklaştı. Belli ki bunu bir fırsat bilmişti ve onunla bu konu hakkında yalnız konuşmak istiyordu.

"Hadi bizde gidip değişelim üzerimizi." dedi Begüm koluma girerek. "Bir saate restoranda buluşuruz dedi Alperen, bekletmeyelim."

Onaylayarak Begüm'ün koluna girdiğim de Kuzey de arkamızdan bizi sessizce takip ediyordu. Odaya geldiğimizde de üzerimizi değişeceğimiz için eşyalarını alarak koridora çıktı.

"Kuzey seni mi seviyor?" dedi Begüm o odadan çıkar çıkmaz.

Umursamamış gibi yaparak giyinmeye başladım.

"Sanmıyorum, daha Nihal'den ayrılalı iki gün bile olmadı."

'Sanki bu durum Kuzey'in çokta umurunda' dermiş gibi yüzünü ekşitti.

Aynanın önüne geçerek üzerime geçirdiğim elbiseyi düzeltmeye başladığım da aynı tınıyla devam ettim.

"Peki bunu nerden çıkardın?"

"Ne bileyim sanki senin dibine düşüyormuş gibi geldi bana. Bir şey yapmadan önce falan da senin ne tepki vereceğini düşünüyor şu son günlerde."

"Hiç fark etmemişim." dedim tepemde topladığım saçımla uğraşmaya başladığımda. Bir yandan da solmuş yüzüme renk vermek bir şeyler sürüyordum. "Bu arada" diye ekledim bütün işim bittiğinde Begüm'e dönerek. "Beni kurtaran çocuğu bulmam gerek benim."

"Korkut abiyi mi?"

"Tanışıyor musunuz?"

"Evet, tanıyorum ben onu. Savaş'ın arkadaşı o çocuk. Bir iki kere aynı ortamda bulunduğumuz oldu."

"Peki ya nerde bulacağım ben o çocuğu?"

"Restorandadır herhalde." dedikten sonra güldü. "Yoksa da deniz kenarındaki partiden buluruz her türlü."

Güldüm. O parti hakkında her yıl evde neler neler konuşuyorduk Begüm'le. Şimdiyse ben dinleyen taraf değil tanık olan taraf olacaktım.

"Hazır mısın?" dedi Begüm çantasını omzuna takarak kapıya yaklaştığında.

"Hazırım."

Aşağıya inmek için kapıyı açtığımız da Kuzey kenara oturmuş bizi bekliyordu. Çıktığımızı fark ettiğinde kalkarak yanımıza geldi ve restorana kadar bize eşlik etti. Aynı masa da oturamayacaktık çünkü o başkandı. Yani hocalarla beraber oturup günü değerlendirmek zorundaydı.

"Bizimkiler o masada." dedi Begüm açık büfeye doğru yürüyen beni durdurarak.

Sanat okulu öğrencileri olduğumuz için tatil boyunca yiyip içtiğimiz her şey müdür kontrolündeydi ve tabaklarımızı da o hazırlatmıştı.

"Doktor ne dedi?" dedim masaya oturur oturmaz. Daha selam dahi vermemiştim.

"Hiçbir şeyim yokmuş, turp gibiymişim." dedi Savaş ağzına arka arkaya bir sürü lokma atarak. Bu konuyu bir süreliğine de olsa rafa kaldırdığı belliydi.

Mutlu olduğumu belli etmemek için ifadesiz kalmaya çalışırken "İyi o zaman." dedim. Artık önümdeki yemekleri rahatça yiyebilecektim.

Yemeğin daha başındayken Alperen ve Gizem koreografi hakkında konuşmaya, daha doğrusu tartışmaya başlayınca hepimiz bunun kolay kolay bitmeyeceğini biliyorduk. Zaten Begüm'de bana gözüyle hızlı yememi işaret etmişti ki bir an önce masadan kalkabilelim.

"Bir saate aşk çeşmesinin orada buluşalım." dedi Savaş bana ilgisizce. Ardından bir şey dememiş gibi davranarak çevresindeki şeylerle ilgilenmeye başladı.

Dakikalardır susmayan Gizem, Savaş'ın bu sözleri üzerine sessizleşti ve kulaklarını açarak bizi dinlemeye başladı. İşine geldiği zaman ne de güzel susuyordu.

"Söz veremem." dedim Gizem de bizi dinlediği için. Ne olursa olsun oraya beni rahatsız etmek için geleceğini biliyordum. Bu yüzden de belki gitmeyeceğimizi düşünürse gelme ihtimali azalırdı.

Savaş, Gizem'e kaçırdığım bakışlarımı fark ettiğinde davranışlarımın sebebini de anlamış oldu.

"Gel."

Boş boş ona bakarken nazikçe kolumdan tutup beni deniz kenarına götürdü. Ardından kolumu bırakır bırakmaz üzerime yürümeye başladı.

"Ne yapıyorsun?" dedim şaşkınlıkla gözlerimi kırparak.

"Sevdiğim kadına daha yakından bakıyorum."

Stresle yerinde titrettiğim dizim bu sözün üzerine istemsizce durdu.

"Savaş-" diyebildim sadece, devamını getiremedim.

"Defne" dedi o da gülümseyerek. Ardından sol elini çoktan kızarmaya başlamış sağ yanağımın yanına koydu. Konuşmanın ciddileşeceği derinleşen bakışlarından belliydi. "Ben artık gerçekten yoruldum. Bu yüzden de sana seni sevdiğimi son kez, şimdi söylemiş oluyorum. Düşün, hislerini tart ve eğer hislerim karşılıklıysa bir saat sonra aşk çeşmesinin oraya gerçekten gel. Değilse de artık yolunda engel olmayacağımı bil."

Kaşlarımı çatarak ona baktığımda yanağım da duran elini çekerek arkasını döndü.

"Korkut orada." dedi sonra kayalıkları göstererek. "Aradığını duydum."

Bir saniye... Sadece bir saniyeliğine gözlerimi kayalıklara çevirdiğimde Savaş göz önünden kaybolmuştu.

Sertçe yutkundum, ağzından çıkan her kelime boğazıma bir yumru gibi oturmuştu.

Birkaç saniyeliğine anlamsızlaştı dünya. Söyledikleri neden bu kadar ağır gelmişti ki? Sevmezse sevmesin diye neden düşünemiyordum ki? Zaten benim istediğim de 'her fırsat bulduğunda bana beni sevdiğini söylememesi' değil miydi? Öyleyse bunun yok olma ihtimali neden canımı yakıyordu?

Gözlerimin istemsizce dolmaya başladığını hissettiğim de boş boş kayalıklara yürüdüm.

"Selam." dedim Korkut denen çocuğun yanına oturarak. Gözümdeki nemi de belli etmemek için elimin tersiyle silmiştim.

"Selam."

"Sabah arkadaşıma olanlar yüzünden yanından gittim, bir teşekkür bile edemedim. Kusura bakma lütfen."

"Arkadaş mı?" dedi gülerek. Savaş gibi o da cümleler de sadece işine gelen kısımları çekip alıyordu belli ki. "Sanki arkadaştan daha fazlası vardı orda."

"Biz sadece arkadaşız."

"Bakışlarında hiç arkadaşlık yoktu benden söylemesi. Zaten bu devirde kim yüzme bilmeden 'arkadaşı' için kendini denize atar?"

Rahatsızlıkla yanından kalktığımda "Ben atlarım." dedim. Belki de beni rahatsız eden söylediklerinin doğruluğuydu.

"Kendini kandırma bence Defne."

"Görüşürüz."

Arkama bile bakmadan koşar adım sahilden uzaklaştığımda Korkut abinin dedikleri kafamı karıştırmaya yetmişti.

Düşündükçe kendimi gülümsemekten alıkoyamıyordum. Bir şekilde Savaş'la aynı cümlede, bu konumda olmak bile yüzümü güldürüyordu.

Şu son zamanlarımı düşündüm. Her zor anımda başımı çevirdiğim de o vardı yanımda. Her koşulda beni evine kabul eden de oydu, her özel anını benle paylaşan da.

Savaş, bana benden hoşlandığını defalarca söyleyen ilk adamdı.

Savaş, bana Jerry diyen de ilk adamdı...

Ve sanırım ben, bana ilkleri yaşatan bu adama aşık olmuştum.

Ben Savaş Korkmaz'a aşık olmuştum.

Kendime engel olamadan Aşk çeşmesine doğru koşmaya başladığım da öylesine hızlıydım ki ciğerlerim fazla oksijenden dolayı yırtılacak gibiydi. Sonunda çeşmeyi gördüğüm de yavaşladım.

Çevredeki tüm ışıkların önüne döndüğü o parlak çeşmeye biraz daha yaklaştığım da Savaş ve Gizem'i gördüm.

Savaş'ın dudakları Gizem'inkine değiyordu.

İnanamadığı için kocaman açılmış ve kızarmaya başlamış gözlerim uzunca bir süre onlara takılı kaldı. Ta ki Korkut abi beni uzaklaştırmak için kolumdan çekene kadar.

"Bırak." dedim önce sessizce.

Beni dinlememiş, çekiştirmeye devam etmişti.

"Bırak!"

Bileğimi sertçe ondan çektiğim de gözlerim yeniden Savaş'lara döndü. Birbirlerinden uzaklaşmışlardı ve ikisi de bana bakıyordu.

"Defne" dedi Savaş yanıma gelmek için adımlarını bana yönelttiğinde.

"Savaş yaklaşma kıza!" dedi Korkut abi beni peşinden sürüklemeye başladığında. Savaş bunu duymamış gibi peşimizden gelmeye devam ediyordu.

Kimsenin olmadığı bir yere geldiğimiz de üçümüzde durduk.

"Biz seninle sonra konuşalım, olur mu? Bu Defneyle benim aramda." dedi Savaş mahcup bir şekilde. "Lütfen."

Korkut abinin bakışları bana döndüğünde gitmesi için başımı salladım. İyi niyetli olduğunu biliyordum ama bu mesele Savaşla benim aramdaydı. O da bunu anlamış gibi hızlı adımlarla yanımızdan uzaklaşmıştı zaten.

"Defne yanlış anladın." dedi Savaş yanından geçip gitmeme izin vermeyerek.

Kendimi daha fazla tutamayarak sinirle güldüm.

"Yanlış anladım, öyle mi?" diye tekrarladım onu. "Yanlış anladım."

"Dinle bi beni!"

Acı dolu bakışlarımı Savaş'a çevirdiğimde kafamı salladım ve "Evet, yanlış anladım." dedim. "Senin ne kadar bencil olduğunu unutmuştum, seni yanlış anladım. Bu yüzden de aptal gibi teklifini kabul etmeye geldim."

Belki de pişmandır diye son kez onun gözlerine baktım. Duygularını saklamış, anlamsız gözlerle beni izliyordu.

Ne hissediyorsun Savaş Korkmaz? Acı mı? Mutluluk mu? Gözlerime bakan gözlerin tam da şu an ne hissediyor?

"Bitti Savaş." dedim arkamı dönerek ağlamaya başladığımda. Elimi ısırmış, ona ağladığımı belli etmemeye çalışıyordum.

"Eğer şimdi, böyle gidersen gerçekten bitecek." dedi beni döndürmek için omzuma dokunduğunda.

Kendimi çektim.

"O halde nasıl bittiğini kendi gözlerinle izle Savaş. Her saniyesini izle."

Onu orada bırakıp gitme cesaretini kendimde bulduğum da hızla oradan uzaklaştım.

Bir sürü şey yaşanmıştı aramızda, bir sürü an. Şimdiyse karşıma geçmiş, hiçbir şey yaşanmamış gibi davranıyordu.

Canım acıyordu, hem de öylesine acıyordu ki nefes bile alamıyordum.

Biliyordum artık; o adama karşı hissettiğim aşk, içimdeki nefretten doğmuştu.


SEVGİ NOTALARI İÇİN ARTIK İNSTAGRAM HESABI AÇILDI. DUYURULAR VE DAHA FAZLASI İÇİN Sevgi_notalari ADLI SAYFAYI TAKİP ETMEYİ UNUTMAYIN.

Lütfen beğenmeyi ve her türlü yorumunuzu yapmayı unutmayın.

Sorularınız için bana ulaşın;

instagram : deniz_bakkal

facebook : Deniz Bakkal

Continue Reading

You'll Also Like

303K 19.4K 35
Bir kördüğümdü aşk. Tabancadan çıkan kör kurşundu. Hedefi tekti, istikameti belliydi. Ateş aldıktan sonrası yoktu kurşun için, hedef için kaçış yoktu...
784K 46.9K 90
[11.09.2021 - 09.03.2022] Şüphe #zor 1.sırada (17.10.2021) #boşanma 1.sırada (28.10.2021) #yanlışanlama 1.sırada (03.11.2021) #spiritüel 1. sırada (...
171K 16.5K 49
Bir kadın 25'inde. Bir adam 30'unda. Hiçbir sorun yok tabii adamın 1950'de, kadının 1994'te doğması dışında. Mai, internetten iş ilanlarına bakarken...
118K 8.1K 52
~TAMAMLANDI~ Uzlet dedi adam kadına .Çünkü kadın görünürde kalabalığın bir parçasından ibaretti . Ama ruhu ve içinde ki kara bulutları büyütüp doğu...