Kalp Sonunu Kendi Seçer

By payelll

1M 61.2K 8.8K

GSA Serisi 5. Kitap. ✨ Kitap içinde yer alan kurum ve kuruluşlara dair yazılanlar, çalışma sistemleri ve ort... More

Giriş Bölümü
1. Bölüm
2.Bölüm
3.Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11.Bölüm
12.Bölüm
13.Bölüm
14.Böüm
15.Bölüm
16.Bölüm
17.Bölüm
18.Bölüm
19.Bölüm
20.Bölüm
21.Bölüm
22.Bölüm
23.Bölüm
24.Bölüm
25.Bölüm
26.Bölüm
27.Bölüm
28.Bölüm
30.Bölüm
31.Bölüm
Final
Duyuru

29.Bölüm

29.2K 1.8K 89
By payelll







Armanların köşkünde hummalı bir hazırlık vardı. Yıldız Hanım dahi genç bir kız gibi heyecanlıydı çünkü Hazal'ın dur durak bilmez heyecanı ona geçiyordu. Cemil Bey'in yüzünde çok şükür gülümsemesi tüm yaşadığı yıllara değer katıyordu.

Kenan, Hazal'ı istemeye geliyordu.

Biricik torunu, tek varlığı, gözünden sakındığı evladının emaneti evlilik yolunda ilk adımı atıyordu. Cemil Bey dünyadan alacağını tamamlama evresindeydi. Bu günleri de görmüştü.

Hazal geceye hiçbir arkadaşını davet etmemişti. Son zamanlarda, Kenan'la olan birlikteliğin gelen güveniyle etrafındaki insanları seçiyordu artık. Bir bakmıştı, kimsesi yok. Çok umursamıyor, hiç üzerinde durmuyordu. Kocaman bir aileye adım atmıştı ve gerçekten güvenli insanların arasında olduğunu biliyordu.

Dedesinin çok eski dostlarından Hakan amcası, eşi Suzan'la yanlarındaydı. Salon boş gibiydi ama birazdan feci bir kalabalıkla dolacaktı. Bordo, dizlerinde biten, eteği bol üzeri dar ve fakir kol düz elbiseyle çok güzeldi Hazal. Saçlarının önüne gelenlerini, arkasına taşlı bir tokayla tutturmuş, uçlarına da hafif bir dalga vermişti. Beyaz tenli olduğundan hafif bir allık, biraz rimelle gözlerini ortaya çıkarmıştı. Dudaklarına tenine yakın mat bir parlatıcı sürmeyi uygun bulmuştu. Parmağında tek bir yüzük bile yoktu. Birkaç saat sonra tüm dünyasını dolduracak olan halkayı takacaktı. Bileğine dedesinin hediyesi olan incelik pırlanta bir bileklik takmıştı sadece. Kulağındaysa minicik bir taş parlıyordu.

Koridorda sağa sola heyecanla dönüyordu. Yaldızlı aynaya yaklaşıp tekrar tekrar kendine bakıyordu. Ne kadar güzel olursa olsun bu gece yetmiyordu aynadaki yansıma.

Köşkün ziliyle kalbi bir an durdu. Eli kalbine giderken halası hemen yanında belirdi. "Az sakin ol Hazal, kızım ölecek gibisin." Kocaman bir gülümseme sundu yeğenine. Ne dese boştu, Hazal bu anı istediği gibi yaşayacaktı.

"Hadi." Yıldız Hanım, kapıya ilerlerken dedesi, Hakan amcası ve Suzan teyzesi de gülümseyerek geçmişti yanından.

Donup kalan kızı, halası çekerek yanına getirdi. Kapı aralandığında İlk Kenan'ın babası, Hilal'in babası ve anneleri geçmişti yanlarından. Hazal kendini rüyada sanıyordu, mutluluk arşa yükselirken kendisini gelişigüzel gülümsemelere bırakıyordu.

Nergis, Hazal'a göz kırptı. İkinci kez görümce olmanın, hem de böyle güzel bir kadının; tadını çıkartıyordu.

"Nasılsın eltim?" diyerek adım attı Hilal. "MaşAllah pek de güzel olmuşsun."

Hazal ufukta hâlâ Kenan'ı bekliyordu ama Hilal ona verilmiş en güzel dost olacaktı, "Teşekkür ederim," diyebildi.

Kemal ve Murat'ta geçerken hemen arkalarından çocuklar belirdi. Hilal ve Kemal'in ikizleri, Defne ve Burak. Defne, halası Nergis'ten aldığı güzelliğiyle gülümsedi. "Yenge, seni almaya gelmişiz, annem öyle dedi."

Hazal'ın kahkahası çocukta daha büyük bir gülümseme oluşturdu. "Eh, öyle bir şeyler," dedi Hazal.

"Düğünde alınıyor kızım," dedi Burak, amcası ve babasına çok benziyordu. Hazal ikinci kez gülümsedi. Hemen yanlarındaki Nergis'in kızı Beliz'e döndü Hazal. Halası olan Hilal'in küçük bir minyatürü gibiydi. "Çok güzelsin yenge," demişti Beliz.

Hazal elini küçük kızın çenesine yerleştirdi. "Sen de halan kadar güzelsin." Beliz aldığı iltifatla ellerini arkasına atıp yerinde kıpırdandı. Nergis'in beş yaşındaki oğlu Mert'in başını okşayarak doğrulduğunda o Karadeniz yeşili, içinde kendini gördüğü bakışları yakaladı.

Elinde kocaman kırmızı bir buket gülle 'al ömrümü koy ömrüne' der gibi bakıyordu. Çiçeğe uzandı. Yavaşça aldı. "Hoş geldin," dedi.

"Asıl sen hoş geldin," diye yavaşça fısıldayarak geçiyordu yanından. "Dünyama," demişti, o yakışıklı suratındaki enfes gülüşle.

Hazal eriyecek, az sonra parke taşlarının arasında kaybolacak gibi hissediyordu. Bacakları ilk kez onu bu kadar zorluyordu. Bıraksa kendini, düşecekti.

Hazal'ın kocaman bir ailesi vardı. Hazal'ın kalbi tıka basa doluyordu. Dünyadaki mutluluk hakkının bitmemesi tek duasıydı.

"Hop," dedi Aslı. Arkasında Zeynep, Azra ve eşleri belirip yandan geçerek salona girdi beyler.

"Bizimle iyi geçineceksin Gelin Hanım, ona göre."

"Kenan asıl bizim oğlumuz, ona göre." Zeynep yandan, gülümser şaka yollu bir bakış attı.

"Operasyon varsa gece koynunda olsa göndereceksin," dedi Azra alttan bakıp. "Anlayabildik mi?"

Hazal'ın içi kaynadı, elini ağızına kapandı. Kahkahasını sıkıca bastırdı. "Büyüksünüz ablalarım. Çok mutluyum, bir sürü görümcem var ama tek bir şartla gönderirim."

"Bak bak," dedi Aslı. "Çabuk uyanıyor. Neymiş?"

"Beni de alacaksınız operasyonlara, yoksa Kenan'ı yatağa bağlarım yine de göndermem."

Kahkaha attı Azra. "Ekibe hoş geldin Hazal."

Şen gülüşlerle salona geçerken durdu Aslı. "Çok tuz koyma, yazık kardeşime."

"Çok koyacağım, öyle çok ki." Hazal sinsi gülüşüyle el öpmek için geçti yanlarından.

Kenan'ın babası Ahmet Bey, şivesiyle, babacan tavrıyla ve mutlu ifadesiyse o güzel sözleri Cemil Bey'e yöneltirken Hazal ve Kenan nefesini tutmuştu. Hayatlarında asla unutulmayacak günlerden birini daha yaşıyorlardı. Bir dünyaya açılan bambaşka anlardan geçiyorlardı.

Cemil Bey'in ömrüne ömür katan törende, "Verdim gitti," sözü hayatında bir ilkti. Kızını evlendirememişti ama nasip torununaydı. Enfes bir deneyimdi onun için. Sırf bunun için bile minnettardı Kenan'a.

Tepsiyi kavradı Hilal. Hakan Bey'in hemen yanına geçti. Bu gece ve ilerisinde kız kardeş görevi onundu. "Makas kesmiyor Kenan."

Kenan'ın yüz kasları kendini gülümseye emanet etmiş gibiydi. "Sana ne vereceğimi bilemiyorum," dedi Kenan. Tüm mal varlıkları bir olan birine ne verebilirdi?

"Bir dakika," dedi Aslı, kenardan yaklaşıp Kenan'ın önüne geçti. "Bu iş bana ait. Sonuçta ben ablayım." Kocasına dönüp elini uzattı. "Yiğit, ver canım."

Yiğit önceden hazırladığı parayı cebinden çıkarttı. "El canım."

Parayı görenlerin gülüşleri birer birer büyüdü. Hilal dahi gülümsüyordu. Aslı avucundaki bayraklı 1 TL'yi tepsiye bıraktı. "Bende yok diye ağlıyordun, bak şimdi oldu. Haydi kestir şu makası."

Espriyi çözen aile gülüşleri arkalarında bırakırken, Hakan Bey kurdeleyi kesmişti. Hiç kopmayacak bir bağı ayırmıştı.

Kenan ve Hazal, birbirlerine sarılıp, ayrılıp göz göze geldiklerinde dünyanın o geri kalan her zerresi silinmişti. Kadının kulağına, "Çok seviyorum seni," diye fısıldadı. Karşılığını parlak, mavi, muhteşem bir bakışla almıştı.

Ve o geceye Zehra davetli değildi.

...

Efşan'la oturup nargile içmeyi delice özleyen Ruken isyan bayrağını çekerek, "Ben evime gidiyorum. Nargile içireceğim, Efşan'la oturup dedikodu yapacağım. On sekiz yaşında değil, yirmi sekiz yaşındayım," demiş, soluğu evinde almıştı.

Karahan karşı çıkmıştı ama Nazlı'nın sitemine susmuştu.

"Karahan!" demişti Nazlı. "Yeter!" Başka bir şey söylememişti. Gerek de yoktu çünkü o sesten ve o sözden çok net anlıyordu; Nazlı'nın sinir harbi, Karahan'ı bile geçebiliyordu bazen.

Yengesine kocaman bir öpücük kondurup çantasını kaptığı gibi evine geçmişti korumaları eşliğinde. Saat dokuza geliyordu Efşan geldiğinde. Nargileler yakılmış, kahveler yapılmıştı. Son yaz akşamlarından birinin naif esintisi vardı havada.

"Nasıl hissediyorsun?"

"Değişik ama karışık değil. On sene boyunca böyle bu gecenin bizim için geleceğini düşünmüştüm, her şeye rağmen."

"Bana üzücü geliyor, bilmiyorum seni etkilemek istemiyorum ama öyle hissediyorum."

"Üzücü olan hayaller gerçeklemiş olsa olurdu. Şimdi doğru yerdeyiz. Ben Oğuz'u çok seviyorum. Üzücü olan benim bir yanlışa on sene tutunmuş olmam."

Kırgınlığı kendi kalbinde hissediyordu Efşan. Ruken'i ne çok seviyordu. "Oğuz'un hayatında oluşu seni bu şekilde konuşturuyor, bugün Oğuz olmasa derin bir kederin içinde debelenecektin."

Kahvesinden bir yudum alıp, tabağına geri bıraktı. Efşan'a kaldırdı bakışlarını. "Doğru zamanda doğru insanlar... Başka ne diyebilirim ki."

"Öyle... Seni de veriyoruz?"

"Hafta sonu." Omuzları neşeyle inip kaktı. "MİT Başkanı gelecek istemeye, bana da bu yakışırdı."

Efşan kıkırdayarak, "Havalı," dedi. "Onun sayesinde değil mi bu aşk? Bence de gelip istesin."

"Oğuz'a söylemedim eve geldiğimi, benim korumalar abime bir bir anlatıyor her şeyi. Söylersem abimden, susarsam Oğuz'dan fırçalanacağım. İstenmeyeyim de ne yapayım Efşan? Biri diyor evlen, öteki diyor evlenelim. Ayrı dili konuşup aynı tastan su içiyor gibiler."

"Sen ne istiyorsun?"

"Bir süre böyle kalabilirdik ama ne mümkün, aralarında kendimi trafo gibi hissediyorum. İkisi de beni geriyor. Abim bizi koruyor gibi görünüp, damatlarına mı çalışıyor ne?

Dumanı havaya savurdu, Ruken'e cevap vereceği anda durdu. Havada bir şey dönüyordu hem de küçük bir arı. "Ruken!" derken ayağa fırladı. Nargilenin çubuğunu kalktığı koltuğa bıraktı. Ruken de de telaşla ayağa fırladı. "Ne oldu?" Efşan'nın bedenine bakıyordu. Canı yanmış gibiydi.

"Arı var." Efşan birkaç adım geriye çıkmış, gökyüzüne bakıyordu.

Kaşları çatık baktı geceye. Önce vızırtıyı duydu sonra tepesine yaklaşan arıyı.  Göz devirip elini havaya açtı. "Korkma, zararsız."

Efşan, arının Ruken'in avucuna konuşunu dehşetle izledi. "Nasıl oldu o?"

"Bu benim evladım, gece arısı. Oğuzhan Bey bizi dikizliyormuş. Hiç rahat yok hiç." Telefonunu almak için küçük sehpaya ilerlediğinde ışığı yanıp sönen telefona baktı.

"Beni mi dikizliyorsun sen?" derken avucundaki evladına bakıyordu. Kameradan izlediğine emindi. Kaşları birleşmişti, kızıyordu ama anlayacak bir adam arıyordu.

"Evine geliyorsun ve benim haberim yok. Çocuğumuzu göndereyim dedim."

"Niçin haber vereyim? Zaten gece damlardın. Senin haberinin olmadığı bir şey mi var paşam?"

"Damlayacağım tabii ki. Korumalarına uyku ilacı ver."

Kızgınlığı hasıraltı olurken sinirli bir gülüş belirdi yüzünde. "Orada abim, burada sen bir rahat yok dedikodu yapmaya."

"Sen dedikodunu yap güzelim, ben geleceğim zamanı bilirim."

Kapanan telefona sırıtırken arı da elinden uçup gitmişti. "Bir manyak ancak bu kadar sevilir." Hülyalı bakışlarıyla karanlığa, uçup giden arıya bakıyordu.

"Aşk da bir insanı ancak bu kadar manyak ederdi zaten." Efşan yüksek sesle kahkaha atmıştı. 

Efşan gideli saatler olmuştu. Evi karanlığa hapsetmişti, geniş cam duvara yaklaşıp korumalarının olduğu küçük evleri izledi. Evi aldıktan sonra inşa ettirdiği küçük sevimli evler, bahçesinin hemen sonundaydı. Abisi bu şartla izin vermişti ayrı eve çıkmasına. O zaman hiç sorun etmemişti ama şimdi gerçek bir dertti. Bir gün bunların başına geleceğini tahmin etmemişti. Neyse ki Mutlu ve Cihan'ın evinden ışık dahi sızmıyordu. Onlar da birer insandı ve uykuya ihtiyaçları vardı.

Kenan ziyaretlerini her daim erken saatlerde gerçekleştirip evden ayrıldığı için o da sorun olmamıştı. Şimdi evine sevdiği adamı gizlice alıyordu. Alamıyordu. Saat bire geliyordu ama Oğuzhan ortada görünmüyordu. Kapıların şifresiyle uğraşmaması için aralık bırakmıştı. Mesaj atarak da bildirmişti. Mesaj görülmüştü ama cevap gelmemişti.

Saten geceliği üzerinde ellerini gezdirip, saçlarına uzandı. Kabartırken esnedi. Yatağına girip örtüyü üzerine çekti. "Gelirsen kaldırırsın," diye mırıldandı. Tatlı mı tatlı uykuya çekildi. Ne kadar uyuduğunu bilmiyordu ama yatağın esnediğini hissedince gözleri kocaman açıldı. Hızla doğrularken, "Korkma benim," diyen sese döndü.

Karanlık odada, yatağın sağ tarafına uzanmış adama sessizce bakıyordu. Bitkin görünüyordu sanki. Kımıldamıyordu ama kesik nefeslerini alıyordu Ruken.

"Ne, ne oldu?" derken telaşla adamın üzerinden uzanıp ışık düğmesine dokundu. Oğuzhan'ın inleme sesini almış, daha fazla korkmuştu. Oda aydınlanınca adama baktı. "Sana ne oldu?"

Saçları darmadağın, sağ gözünün kenarında bir morluk, yanağında başka bir morlukla kendine gülümseyen adama şok içinde bakıyordu.

"Oğuz!" diye bağırdı.

"Bağırma, iyiyim ben."

Dizleri üzerinde ilerleyip ellerini Oğuzhan'ın yüzüne bıraktı. Dokununca kendi canı yandı. "Kim yaptı bunları?"

"Abin." İkinci bir şok yaşayan kadına sırıttı. "Ama o benden daha kötü durumda."

"Kavga mı ettiniz?" Ruken'in sesi kısılmış, omuzları inmişti.

"Hayır, halı saha maçına çağırdı beni, tam seninle konuşmamızın üzerine aradı; damatlar bir takıma verdi, iş arkadaşları bir takım oldu." Oğuzhan başını iki yana salladı. "Arkadaşları da kendi gibi vurdu geçti, ezdi geçti. Bende deli gibi abi kardeş oynamaya gidiyorum diye seviniyordum. Gözümdekini abin yaptı. Bedenim sızlıyor Ruken..." Yatağa boylu boyunca uzandı.

Kalbinin ezildiğini hisseden kadın, uzanıp dudağının ucuna öpücük kondurdu. "Seni ne hale getirmişler. Ben bunun acısını almaz mıyım ondan?"

"Alamayacaksın çünkü ben aldım." Gülüşü firar etti Oğuzhan'ın. Sızlayan bedeni acısa bile aldırmadı.

"Ne, nasıl?" Ruken merakla bakıyordu. Oğuzhan başını çevirip kahve gözlere gülümsedi. "Tam olarak öyle olsun istemedim ama şey oldu, yandan geçerken omuz attım; yere düştü, omzu çıktı. Bu saattir hastanedeydik. Ne bağırıyordu Ruken bir duysaydın."

"Ne yaptın?" Şoktan çıkıp şoka giren kadının donmuş tavrıyla doğruldu. "Vallahi istemeden oldu. Bu kadar dayak yedim birde ben atayım dedim ama omuzu çıktı. Taktılar yerine, şimdi evde askıda kolu. Birkaç güne daha iyi olur dedi doktor."

Gözleri dolan kadının mahzun ifadesi beklediği bir çıkış değildi. "Ya siz neden çocuk gibisiniz?"

"Ama beni ne hâle getirildiler güzelim, bir omuz attım çok mu? Nereden bilebilirdim beni dayak atmaya çağırdığını, hem gerçekten istemeden oldu. Alt tarafı yere düşecekti ama olan omzuna oldu. Bana acımıyor musun?"

Dağılmış yüzüne bakıp iç geçirdi. "Bulmuşsunuz belanızı. Ne diyebilirim ki... Şimdi daha çok bilenecek sana. Önce yumruk attın şimdi omuzunu çıkarttın."

"Üzüldüm ama olan olmuştu." Mahzun bir ifade de Oğuzhan takındı.

"Çok kızdı mı?" Ruken yaklaşıp morluklar üzerinde parmaklarını gezdirmeye başladı.

Oğuzhan küçük bir kahkaha attı. "Sana kız yok Oğuzhan! Sen bittin Oğuzhan! Seni elime geçirdiğimde etlerini kopartacağım, kafan sana fazla Oğuzhan! Seni Kara olmaktan men ediyorum. Bana abi deme gebertirim seni!"

Oğuzhan'ın komik anlatımına kahkaha attı. "Abim sana sevgi seli yapmış. Sen ne dedin?"

"Sustum tabii ki. Ucunda sen varsın, o kadar zorlamaya gerek yoktu. Büyüksün abi dedim bir ara."

Ruken'in kaynayan içi, kahkaha atmasına yetti. "Hiçbir şey demiyorum, yiyin birbirinizi."

"Benim başka planlarım vardı bu gece, beni getirdiği hâle bak."

"Kalk hadi banyoya, duş al kendine gel. Eve geldiğimi bilen abimin bir oyunu bile olabilir bu, hiç şaşırmam."

Yataktan bacağını sarkıtırken, Ruken de ayağını halıya basıp karşısında durdu. Kadının üzerindeki pudra pembesi geceliğin sardığı beden tüm acılarını siliyordu. "Seni bırakıp nasıl maça gittim ben? Şu güzellik uğruna yedim bu dayağı, hiç önemli değil. Abin derdine yansın, gelmedim mi?"

Elini uzattı Ruken, Oğuzhan'ı ayağa kaldırdı. "Geldin. Gelirsin de, abim de bundan korkuyor zaten." Banyoya ilerleyip ışığını açıp adamı içeri çekti. "Ben seni iyi ederim, gel."

Oğuzhan'ın yüzündeki keskin bakış, sıcak anların çok yakın olduğunu ifade ediyordu. "Islak bir Ruken..." dedi inleyerek. "En sevdiğim."

Banyonun kapısını ayağıyla iterek kapattı. Acıları bedeninde başka acılara yelken açıyordu. Ruken'i kollarına alıp dudaklarına sertçe yapıştı. Kadını banyo tezgahına bırakıp, uzun sürecek öpüşlerine ara verdi. Başını yana yatırdı Ruken, ellerini arkasına, tezgaha verip çekicilikte çığır açan adamını izlemeye başladı.

"Sana göstermek istediğim bir şey var," dedi Oğuzhan. Tişörtünü hızla çıkarıp yere bıraktı.

O çok sevdiği dövmesi çarptı ilk, bakmaya dokunmaya kıyamadığı hayat ağacı dövmesi. Bacakları arasına yerleşti Oğuzhan. Elleri Ruken'in geceliği sıyırmış, yukarılara çıkıyordu. Her dokunduğunda benliği çığlık atıyordu. Bu kadın onundu. Enfes bir tadı vardı ve Oğuzhan gelecekti son ihtimaline her yönüyle bağımlıydı.

"Dikkatli bak!" Dövmesini çenesiyle işaret etti.

Ruken'in bakışları dövmeyi arşınladı. Üstten başladı, ezbere bildiği yolu izledi ve köklerine indi. Ağacın alt kökleri arasında aralıklarla döşenmiş harfleri tek tek geçti. Her bir harfte gülüşü büyüdü. Annesi ve kızının baş harfini kullanmıştı ama kendi kadının tümünü yazdırmıştı dövmesine. Yaklaşıp parmağını harfler üzerinde gezdirmeye başladı.

"Ne zaman yaptırdın?"

"İstanbul'a indiğimizin ertesi günü. Gösterme fırsatım olmadı." Nefesi dövmesine çarpan kadını tepeden izliyordu. Hayatında her an onun olmayı, her an içinde olmayı, her an kolları arasında tutmayı arzuladığı bir kadın asla olmamıştı. Ruken bunu nasıl başarıyordu? Oğuzhan'ın gözleri, gönlü, bedeni hatta atan kalbinin tek yönü gibiydi Ruken.

"İtiraf etmeliyim, Ankara'da ayrılırken adımı burada görmeyi çok arzu etmiştim. Ama üst dallarında olacağımı düşünmüştüm, sen beni köklere yazdırmışsın ve adımın tamamını." Dudaklarını dövmeye değdirdiğinde, Oğuzhan başını arkasına atıp nefes aldı.

Hızlı nefesiyle başını indirip Ruken'in yüzünü kavradı. İki keskin bakışın tek açısı birbirleriydi. Öpmek için yaklaştı.

"Ağacın kökü sağlam olacak ki, dallara meyve versin. Sen toprağıma can verensin."

...

Leyla'nın bir elinden Ruken diğerinden babası tutmuştu. İkili arasında sekerek adım atıyordu Leyla. Hayatta ondan daha mutlu bir çocuk şu an için yoktu çünkü o öyle hissediyordu.

Okul kaydını yaptırmaya birlikte gelmişlerdi. Bir hafta sonra Leyla artık birinci sınıfa başlayacaktı. Arabaların yanına gelince durdular. Bir tarafta Selim bekliyordu, diğer yönde Cihan ve Mutlu.

"Leyla benimle gelsin, ben abime geçiyorum. Akşam getiririm."

"Evet evet," diyerek Ruken'in bacaklarına sarıldı Leyla. "Gidebilir miyim baba?" Uzun sarı saçları her yanına dağılırken, o tatlı yüzü mutlulukla parlarken, babası ona gülümseyerek eğilip göz hizasına indi.

"Annenle gitmek için benden izin almana gerek yok. Babana bir öpücük ver ve sonra annenle git."

Ruken, Oğuzhan'a bakarken düşünüyordu. "Nasıl bir gerçekliksin sen?"

Leyla babasının boynuna asılıp sesli bir öpücük kondurdu. Hızla koparak Ruken'in elini tuttu.

"Sen de gel," dedi Ruken ama ne derece doğru bir fikir olduğunu bilmiyordu.

"Belki sonra gelirim, abin beni görmeye hazır mı, bilemiyorum."

Ruken adamın yanağında ve gözünün kenarındaki morluklara baktı. Dün gece kaç kez öpücük kondurduğunu saymamıştı. Sabah da holdingde kapatıcıyla sindirmişlerdi.

"Haklı olabilirsin." Uzandı, Oğuzhan da eğildi ve Ruken'in yanağına kondurduğu öpücüğünü alıp kızına göz kırparak aracına yöneldi. Ruken de Leyla'yı kendi arabasına bindirip yola çıktılar. Bir saat sonra arka bahçede abisinin yanında oturuyordu. Kolu askıda olan Karahan'ın öfkesi geçmiş değildi.

"Bak, bak da ne yaptı bana, gör."

"Sen ne yaptın? Adamı çürüğe çıkarmışsın. Sana hiç yakıştıramadım Karahan Kara."

"Utanmasa hak etmiş diyecek, Nazlı." Eşine dönerek sitem etti Karahan. Nazlı göz devirip, kocasının kolunda olan askının tozunu aldı. "Abartma Kara'm. Sadece kaza ve ayrıca Ruken öyle şey düşünmez."

"Yazık," dedi Ruken, yüzünü buruşturup. "Nazlı abla kadar tanımıyorsun beni. Tabii ki üzüldüm." Sağlam kolunun altına sokuldu. "Oğuz da çok üzgün, böyle olacağını tahmin etmediğini söyledi."

"O çakal yavrusundan her şeyi bekliyorum Ruken. Seni alana kadar olsun bir uslu dursa başımdan indirmeyeceğim ama Oğuzhan beni görünce kırmızı görmüş boğa gibi depar atıyor."

Nazlı kıkırdayınca abi kardeş ona döndü. "Hiç bakmayın öyle, o da bir Kara. Bence hepiniz aynı tasın suyusunuz. Karahan... Sen abimi hem çok seviyor hem de görünce düşman görmüş gibi deliriyorsun."

Ruken küçük bir kahkaha attı. "Haklı," dedi abisine. "Bir alışamadın damatlara, hepsi de pamuk gibi adamlar."

"Şımarmasınlar diye iyisiniz demiyor, Ruken. Abini bilmiyor musun?" dedi Nazlı.

"Biliyorum da bu kadarı da fazla, adamlar gerçek sanacak bir gün."

"O zaman kafalarını kırarım," dedi Karahan. "Ayrıca da eklemek istiyorum Ruken; Ben olmasam sizi zor zapt ederler. Hepiniz uçuksunuz, onlar da bunun farkında."

Göz devirdi Ruken, çıktı abisinin kolunun altından. "Ya? Ne uçukluğumuzu gördün ki?"

Karahan yüzünü buruşturdu. "Biri aldı başını Amerika'ya gitti hem de haileydi. Diğeri kaç sene sustu abisi kızar diye. Sen! Sen gidenin arkasından bir sene ağladın. Daha sayabilirim, Duru ve Nil konserler için şehir şehir gezmek istiyor, Hare kadınları daha nasıl soyarımın peşinde. Sen kendi evinde ne halt ediyorsun Allah bilir. Aklıma gelmeyenler var şu an. Ve ben ağzımı açmazsam damatlarımın saçları erken dökülecek, kel kalacaklar da beğenmeyeceksiniz. O çeneniz hiç kapanmıyor, hiç."

Nazlı kahkaha attı. "Çok yaşa padişahım."

Karahan karısına gülümseyerek döndü. "Âmin Sultan'ım, seninle."

Saçını gerisin geriye atıp abisine yandan baktı. Evinde ne haltlar karıştırdığı kısmını es geçti. "Karahan Bey, bizi siz yetiştirdiniz daha azı beklenemez, öyle değil mi?"

"Yok ama ben bir yerde hata yaptım, nerde bilmiyorum," dedi Karahan. "Artık düşünmeyeceğim, seni de verdim mi, bu iş bitmez." Yüzü soldu Karahan'ın. "Daha kızım var sırada."

Ruken gülümsedi bu kez. "Bir an unutacaksın sanmıştım."

Nazlı ayağa kalkıp abi kardeşe döndü. "Yemeğe kalıyorsun Ruken, havada karardı sayılır?"

"Yok abla, Leyla'yla dışarıda yiyeceğiz. Anne kız takılacağız."

"Hemen de alışmış anne olmaya." Karahan şahane bir gülüşle kardeşinin saçlarını karıştırdı, küçük bir çocuğu sever gibi.

"Abi," diyerek saçlarını düzletti. "Doğuştan anası benmişim gibi davranıyor, kendimi onun annesi olarak buldum."

"Bu güzel bir şey." Karahan ayağa kalkınca Ruken de ayaklanıp abisine döndü. "Bence şahane bir şey," dedi gülümseyerek.

...

Hamburgerinden kocaman bir ısırık aldı. Annesine bakan ela gözleri gülümsüyordu. Ruken de onu hayranlıkla izliyordu. Anne olduğunu git gide hissediyordu ve bu inanılmaz zevkliydi. Leyla'ya baktıkça Blanch'ya onu doğurduğu için teşekkür edesi geliyordu. Muhtemelen biyolojik annesinin hayatında yaptığı en iyi şey Leyla'yı doğurmaktı fakat bunun henüz farkında değildi ve olmayacaktı da.

"Babaannem hamburger yememe izin vermiyor, beynimdeki zekâ seviyemi azalttığını, bana zarar verdiğini söylüyor," derken kolasının içindeki pipetten bir yudum aldı.

"Hım." Ruken şimdiden kayınvalidesiyle çakışıyordu. "Ara sıra yenebilir, hem buranın hamburgerleri zekâseviyemizi azaltmaz."

"Babam da öyle söylüyor, bazen babamla birlikte yiyoruz ama babaanneme söylemiyoruz." Leyla'nın bilmiş gülüşündeki tatlılığa dayanamayıp yanağına sesli, kocaman bir öpücük kondurdu. "Bu da sır olsun o zaman. Babaanne bilmeyecek."

Leyla ağzı dolu hevesle başını salladı. İkisinin arasına çekilen sandalyeyle çok tanıdık bir adamın kocaman gülüşüne döndüler. "Sevgili Kara kadınlarım, neşeniz bol olsun." Önce kızının saçlarına daha sonra Ruken'in yanağına buse konurdu Oğuzhan.

"Takip edildiğimi bilmiyordum." Ruken manidar baktı adama. "Nereden düştün sen buraya?"

"Nefes kadar yakınım," dedi Oğuzhan, Ruken'e yaklaşıp. "Her zaman."

"İyi bari, itirafçı çıktın. İnkâr da etmiyorsun." Alındığı falan yoktu. Tipik bir Oğuzhan hareketiydi. Bundan önceki hayatı da bu şekildeydi sonraki de böyle olacaktı. Birbirlerine gülümseyerek bakan ikiliyi kızları ayırdı.

"Sinemaya gideceğiz baba, sende gelmek ister misin?"

Oğuzhan kızına dönüp saçlısını okşadı. "Tabii ki isterim."

Leyla'nın dünyasında düğün vardı belki de. Anne babasıyla sinemaya gitmek onun için ilk olacaktı. Gözleri bambaşka parlıyordu, bunu babası da Ruken de görebiliyordu. Birbirlerine dönerek kendi gözlerinde, Leyla'nın hislerini birbirlerine sessizce anlatıyorlardı. "Sinemadan sonra sahilde yürüyelim mi?"

"Leyla'ya kitap okuyacağıma söz verdim. Geç olabilir, yarına ne dersin?"

"Olmaz derim. Leyla bize izin verebilir."

"Damarın tutacak gibi, inat edebilirim." Ruken yan bir gülüşle sevgilisini baştan çıkarıyordu ve bunu bilinçli yapıyordu. Oğuzhan'ın kısık ve tutkulu elaları yüzünde geziniyordu.

"İnat edersen, inat ederim ama istediğimi alırım."

Dudakları büzüldü. "Ov, bu sert oldu. Ne yapsak ne etsek de Oğuz Bey'i memnun etsek?"

Çenesindeki gamzeyi Ruken'in gözüne sokarcasına genişçe gülümsedi. Gerçekten de kadının bakışları gamzeye takılmıştı. "Sen gel, ben memnun olurum."

"Şu gamzene dua et yoksa hayırı basardım." Adamın kulağına yaklaşıp fısıldadı. "Çocuk yapmalıyız. O gamze genlerini istiyorum." Adamın gülüşünü pataklamak istiyordu. Gülmemeliydi, gamzeyi kimse görmemeliydi.

"Ben zevkle üstlenirim o işi. Sen istiyorsan..."

"Leyla'ya soralım."

Kolasının pipetini dudakları arasına kıstırmış olan küçük kız, anne babasına bakıyordu.

"Kardeş ister misin, Leyla?" dedi Oğuzhan. Ruken dikkat kesilip Leyla'ya odaklandı.

Pipeti bırakıp gözlerini kocaman açtı. "Kız mı erkek mi?"

İkisi de gülümsedi. Gergin bekleyiş kendini komediye bırakmıştı, Leyla inanılmaz tatlı görünüyordu. "Bunu bilemeyiz," dedi Ruken.

"Erkek isterim sonra kız sonra yine erkek yine kız."

Kızlarına bakarken şok geçirip sonrasında gülümsediler. Anlaşılan Leyla çok kardeş istiyordu. Ruken buna emin değildi evet, çocuk sahibi olmayı hep istemişti ama çokça değildi. Leyla'nın sevimliliği çok başkaydı. Birbirlerine dönerek, ışıltılı gözlerle yüz ifadelerini tarttılar. Ruken dirseğini masaya verip yaklaştı ve fısıldadı. "Kaç kardeş istedi, sayamadım?"

Oğuzhan, kadının etkileyici kokusunu algıladığında gözlerini kapatıp yaklaştı. Burnunu kadının yanağına usulca dokunurdu. "Dört, kendiyle beş olacak." Ruken'in sesli nefesi, kendi dokunuşundan kaynaklıydı. Sevdiği kadını her an etkileyebiliyordu ve bu ona inanılmaz bir haz veriyordu. Geri çekilip kızına döndü.

"Kardeş konusunu şimdi kapatalım."

Leyla başını salladı. Babasının gözlerine bakıyordu. "Olur, baba."

"Annen sana yarın akşam kitap okusa olur mu? Bizim bu gece bir işimiz var. Sinemadan sonra Selim abin seni eve götürse?"

Mızmızlanmanın ne olduğunu bilmeyen, umursamayan ve küçük bir kadın gibi davranan Leyla anne babasına başını salladı. "Tamam. Yarın ama söz mü?"

"Söz." Ruken uzanıp saçlarını okşayıp tepesinden öptü. "Hadi geç kalacağız."

Hep birlikte sinema salonuna geçip başlayan filmi izlemeye koyuldular. Animasyon da olsa Ruken'in ilgisini çekiyordu. Daha çok filmin içinde geçenler değil, filmin yapıldığı teknolojiyi düşünüyordu.

Oğuzhan da ona anlatacaklarını düşünüyor, nasıl başlasa, nereden başlasa bilemiyordu. Ruken'den şimdiye kadar tek bir şey gizlemişti, ucuz yırtmıştı ama bir şey daha gizleyip, ayağına dolarsa bu kez ucuz yırtamayacağının bilincindeydi. Sürekli olarak Hazal'dan görüşme talebi alıyordu ve daha nereye kadar reddedecek, zamanı kestiremiyordu. Bu işten midesi fena bulanıyordu. Kenan'a acımaya dahi başlamıştı. Kızının diğer yanında oturan, dikkatle ekrana bakan kadına dönmüştü. Üzülecekti, hem de Kenan için...

Selim'le eve gönderdikleri Leyla'nın ardından başka bir araçla Salacak'a geçtiler. Ruken'in korumaları da uzak ara arkalarından ayrılmıyordu. Sümeyra da aynı şekilde adım adım arkalarından ilerliyordu.

"Gecenin bu saatinde buraya neden geldik?"

Oğuzhan daha sert sardı. Kollarını sıktıkça Ruken ona sokuldu. "Geziyoruz. Gezmeyelim mi?"

Gece de olsa kalabalık sayılacak Salacak'ta usul usulilerliyorlardı. "Gezelim. Ama sanki bana bir şey diyeceğini hissediyorum. Alan açar gibisin."

"Sana anlatacaklarım var."

Ruken durup ona döndü. "Ne?"

Oğuzhan tekrar kendine sardığı kadının adımları oldu. "Çok önemli değil ama bilmek zorundasın."

"Merakım ikiye katlandı Oğuzhan. Bu ne gizem?"

Gözüne kestirdiği, boş olan banka yönlendirdi. Ruken'in içini kemirmeye başlayan kurt, çoktan kalbine doğru iniyordu. Yan yana oturup, birbirlerine döndüler. Ruken arayış içinde bakıyor, bir an önce konuşmasını bekliyordu. ''Haydi...''

Ruken'in ellerini sıkıca kavradı. Nereden başlasa seçti. Burnundan nefes alıp verdi. ''Hazal Arman...''

Ruken kaşlarını çattı, başını geriye çekti. Beklediği son isim, son konu bile değildi. ''Anlamadım?''

''Anlatacağım. Hazal ve benim ortak bir geçmişimiz var.''

Ortak geçmiş? Hazal ve sevdiği adam? Aklı karışırken elleri buz kesti. Anlık binlerce düşünce gelip geçiyordu zihninden. Ve hiçbiri gerçeğe yakın bile değildi. Ellerini hızla çekti Oğuzhan'ın elleri arasından.

''Hey hey...'' diyerek seri şekilde tekrar yakaladı kadının ellerini. ''Sandığın gibi bir şey değil.''

Ne sandığını bile tam kestiremeyen aklı yine karıştı. ''Düzgün anlat o zaman yoksa yüreğime inecek.''

Oğuzhan baştan sona, Ankara'da aldığı haberleri ve annesinin ondan saklamasına kadar olan tüm gerçeği anlattı. Ruken bir şoktan çıkıp diğerine son hızlagirmişti ve en sonunda gözlerinden Kenan için yaşlar dökülmüştü. Hazal gerçekten Kenan'ı seviyor muydu? Neden Oğuzhan'la görüşmek istiyordu?

''Bir daha görüşme talebi olursa ben de seninle geleceğim, derdinin ne olduğunu öğrenmek istiyorum. Seneden ne istiyor olabilir?''

Oğuzhan başını iki yana sallayarak denize döndü. ''Umarım tahmin ettiğimiz saçmalık değildir yoksa üzülen sadece Kazım olacak.''

Ruken ona bakarken göz devirdi. Oğuzhan için Kenan diye biri yoktu. Adını bir kez doğru söylemişti, ondan sonrası hep başka adlardı. Kenan demekten vazgeçmişti artık. "Bana söz ver konuşmaya birlikte gideceğiz. Ben de orada olacağım. Niyetini anlamak istemem sadece Kenan'ın iyiliği için olacak. Eğer sandığımız gibi değilse de Kenan'a bir açıklama yapmasını isteyeceğim. Kenan'ın bundan haberi olmadığı kesin."

"Tamam. Bir daha talep gelirse birlikte gideceğiz." Uzanıp Ruken'in alnına dudaklarını bastırıp, derin nefesle öptü. Sandığı kadar zor olmamıştı. Neden daha önce söylemedin diyeceğini dahi düşünmüştü. Ama Ruken farkıydı, asil bir ruha sahipti ve anlayışı eşsizdi. Sevgisi gibi.

"Bu konunun bizi çok bağlayan bir yönü yok, o yüzden kapatıyoruz. Sana vermek istediğim bir şey var."

Haklıydı. Kenan dışında onları bağlayan bir konu değildi yine de Ruken eski sevgilisi, eski dostu ve kalbinde ebediyete kadar yeri olacak adama üzülmüştü. Andan kopmak isteyip gülümsedi. "Nedir?"

Cebinden bir kart çıkartıp havada salladı. Karanlıktan ne olduğu anlaşılmıyordu ama Ruken kimliğe benzetti. "Bu ne?" Şaşkın bir gülümseme oturdu yüzüne.

"Telefonun ışığını açar mısın?"

Ruken hemen harekete geçip telefonun ışığını açtı. Oğuzhan'a bakıyordu, genç adam elindeki kartı ışığa tuttu ve Ruken tek tek okudu.

"Leyla Kara... Baba adı Oğuzhan... Anne adı Ruken..." Kendi adını okurken sesi kısıldı. Gözleri hızla daha fazla açıldı. "Yanlış okumuyorum." Elinde telefonla donmuştu. Bir eli ağızına kapandı.

Oğuzhan kartı ona uzattı. "Doğru okuyorsun. Sen kızımın annesisin."

Gözleri dolu dolu ona baktı. Evet, annesi olmak istiyordu. Annesiz bir kızın her şeyi olabilirdi. Leyla'yı aşırı seviyordu, Leyla ona anne diyordu ama bu... Kimlik kartını parmakları arasına alırken hayatında daha güzel bir şey tutmadığını hissediyordu. "Bu nasıl oldu?"

"Hiçbir zaman kimliğinde onu doğuran kadının adı yazmadı. Her ülkede bir kimliği vardı ve hepsi başkaydı. Ama kendi ülkesinde, kendi ve öz kimliği. Çok zor olmayacağını bilirsin."

"Ben bunu asla beklememiştim. Bu... Bu çok başka bir heyecan; resmiyette bile benim kızım." Telefonu çantasına bırakıp kimliği göğsüne bastırıp aynı hızla Oğuzhan'a sarıldı. Kahkaha atan adamın boynuna birkaç öpücük kondurdu. Geriye çekilip karanlık alanda yine baktı kimliğe. Aklından Kenan ve Hazal uçup gitmişti. Leyla'nın resmî annesi olmanın heyecanı sarmıştı ruhunu.

Oğuzhan yaklaştı, usulca sokuldu. "Benimle evlenir misin?"

Karta bakan kadın durdu ve dondu. Omuzları inerken başını kaldırıp yana yatırdı. Ne güzel bakıyordu öyle ela ela. Karanlıkta parlayan birer kıymetli taş gibi. Ne güzel girmişti dünyasına, hayatına ve geleceğine.

"Öyle bir anda geldin ki... Reddetsem toprak ayıplar, su yolunu şaşırır. İnsanı insan yapan her şey bana küser."

Mutlu gülüşü yerini ciddi bakışlara teslim ederken, ondan bu denli güzel sözler beklemiyordu. "Güzel kadın... Asıl seni sevmesem toprak beni reddeder."

Sağından solundan geçen, tek tük kalan insanlara aldırmadan yavaşça sokuldu Ruken. Kollarını adamın göğsünden sırtına geçirip dudaklarına kısa ama çok anlamlı dokunuşuyla aynı karşılığı aldı. Başını sevdiği adamın göğsüne bırakırken elinde sıkıca anne oluşunu tutuyordu. Hayatında hiçbir eksik kalmamıştı. Her şeyiyle mutlu bir kadındı Ruken.

...

Nihan Hanım omuzlarındaki saçlarına, kendi rengi olan koyu kumral saç boyasını uzun suredir uyguluyordu. İlk beyazlarını gördüğünden bugüne saç rengi boyayla buluşmuştu. Dizlerinde biten bordo dar kesim ve sıfır kol elbisesini giymiş, aynada son hâline bakıyordu. Oğlu kadar heyecanlıydı. Böyle bir anın hayalini kurmamıştı. Özellikle Leyla'dan sonra oğlunun bir gün evleneceğini bile düşünmemişti. Ama kader ona öyle bir gelin getirmişti ki... Dost bildiği rahmetli Meral Kara'nın kızını...

Yaşlanmak istiyordu artık. Yüzündeki çizgiler artsın, büyükanne gibi olsun, bu hayat bir yerde son bulsun istiyordu. Oğlu ve torunundan başka bir hayatı yoktu. Aynada gördüğü kadın yaşına göre fazla gençti. Yorgun kalbi neden yüzüne yansımıyordu? Hayatın bir ucundan aldığı tadın, başka bir ucu yoktu. Beklentisiz bir ömre imzasını atıyordu. Çaresizce...

Siyah ayakkabılarını da giyip aşağıya inmek içinasansör yerine merdivenleri kullandı. Leyla çoktan hazırdı. Aşağıya indikçe cıvıl cıvıl sesi evi çınlatıyordu. Gülümsedi. Ne kadar muhteşem bir gündü. Onu mutlu eden şeyler bunlardı.

"Anne."

Son basamağı inip karşısında duran oğluna baktı. Saatlerdir evde volta atıyordu. Baştan ayağa süzdü oğlunu. Siyah yelekli takımına hayranlıkla baktı. Onu ne bu kadar heyecanlı ne de bu kadar şık gördüğünü anımsamadı. "Oğlum..." Gözleri doluyordu.

"Anne ne olur ağlama! Evden ayrılmıyorum, evleniyorum." Oğuzhan annesine sarıldı, onu bu hayata, bu günlere getiren mükemmel bir anneye sahipti. Ruken'in de dediği gibi aşırı anneci bir adamdı. Hayatta sahip olduğu her şeyi annesine borçluydu.

"Mutluluktan..." Nihan Hanım geri çekilip yüzüne eliyle hava verdi. Dolan gözleriyle gülümsedi. "Bugünleri hiç hayal etmemiştim, Oğuzhan. Şimdi yaşıyor olmak çok farklıymış, senin adına çok mutluyum."

Oğuzhan gülümseyince gamzesi ortaya çıktı. "Ben de kendi adıma çok mutluyum ve bende böyle bir hayal kurmamıştım." Saatine baktı aceleyle. "Birkaç dakika sonra misafirlerimiz burada olacak. Kapıda karşılayalım mı?" 

"Olur. Leyla nerede? Sesini duyuyorum kendisi yok." Etrafına bakınıyordu ama göremedi. "Leyla?" diye seslenirken kapıya ilerliyorlardı.

"Mutfakta sanırım," dedi Oğuzhan. Leyla'nın şen çığlığı yaklaşıyordu. "Geliyorum, babaanne."

"Fark ettin mi, değişiyor?" dedi Nihan Hanım.

"Ettim. Aşırı mutlu ve bunu göstermekte çok usta."

Bahçenin kapısı açıldığında çakarlı siyah araba Oğuzhan'ın arabasının hemen yanına park etti. Bakan'ın kapısını açan korumalarını izledi anne oğul. Diğer kapı çoktan açılmıştı. Sedat Bey ceketini ilikleyerek dolandı aracın etrafını.

Bakan hoş bir tebessümle Nihan Hanım'ın elini sıkıp Oğuzhan'a döndü.

"Hoş geldiniz, Bakan'ım."

"Hoş bulduk, Oğuzhan. Ne güzeldir ki sana kız isteyecek olmam. Beni onurlandırdın, hem de Ruken Kara... İki kere onur duydum."

Oğuzhan, Bakan'a şükranlarını sunarken Sedat Bey büyülenmiş gibi izliyordu Nihan'ı. Kadının ona uzattığı eli sıkarken hem şaşkın hem de karışıktı.

"Ben Oğuzhan'ın annesiyim, Nihan. Hoş geldiniz."

Usulca sıktığı eli bıraktı Sedat Bey. Omuzlarındaki kahve rengi saçlar, kumral teni ve babaanne olmayacak kadar genç bir kadın beklemiyordu. Oğuzhan onları bugüne kadar annesiyle hiç tanıştırmamıştı. Buna fırsat olacak bir görüşme hiç yaşanmamıştı. Şaşkındı ve belki de yüzünden okunuyordu bu hâli ama iltifat edemeyecek kadar resmî bir yerdeydi. "Hoş bulduk," diyebildi.

Salonda saatin yaklaşmasını beklerken içilmeye başlanan çaylarla Leyla da kapıda göründü. Belindeki uzun, sarı uçları kıvır kıvır saçlarına taktığı çiçekli tacıyla babasına yaklaştı. Keten, bol etek elbisesiyle küçük bir hanımefendiyi anımsatıyordu.

"Gel, Leyla."  Oğuzhan kızına elini uzattı. Babaannesinin öğrettiği şekilde Bakan'a ilerledi. "Hoş geldiniz Bakan dede."

Bakan kocaman gülümsedi hatta kahkaha attı. "Senin kızın... İlk kez görüyorum, Oğuzhan. Ne kadar da tatlıymış."

Nihan Hanım, Bakan'ın elini öpen küçük kıza gururla baktı. Oğlunu da torununu da zevkle yetiştirmiş, gururlu bir anne gibi gülümsemişti. Oğlunun gözlerinden geçen gurur da kendininkiyle eşdeğerdi. Kızına bakan Oğuzhan'ın gözleri parlıyordu.

Sedat Bey'in yanına gelen Leyla'ya dikkatle baktı MİT Müsteşarı. "Ne kadar çok benziyor," derken Nihan Hanım'a dönmüştü. "Size!"

"Annemin kızı olsa bu kadar benzerdi."

Nihan Hanım oğluna da Sedat Bey'e gülümsedi. "Ben buna sevinmiyorum dersem yalan olur."

Sedat Bey'de naifçe gülümsedi. Bir anne, bir babaanne olamayacak kadar genç ve güzel kadına sadece gülümsedi.

...

Bakanın ve Mit Müsteşarının gelmiş olmasıyla Karahan hem heyecanlı hem gururlu hem de Oğuzhan'a laf sokamayacağı için mutsuzdu. Elini sıktığı Bakanın ardından Sedat Bey'in de elini sıkıp büyük salona davet etti Karahan.

Kapıya omuzunu vermiş olan Oğuzhan, kızı ve Ruken'i izliyordu. Hayatında daha birçok eksik olacaktı, insan yaşadıkça her daim bir şeyler isteyecekti; Ruken her şeyin üzerini kapatan eşsiz bir insandı.

"Çok güzel olmuşsun anne."

Leyla'yı tepesinden öperek doğruldu. "Sen daha güzel olmuşsun, kızım. Hadi oyun odasına çık, kuzenlerin seni bekliyor." Leyla uzaklaşırken kendisine uzatılan çiçeği aldı, bir de minik bir öpücük. "Buyur geç yiğidim."

Ela gözleri bu gece başka gülüyordu, yüzündeki gülüşte giderek büyüyordu. "Geçeyim, güzelim. Sonran bir öncedeyiz, sabır."

Nihat gülümseyerek Oğuzhan'ın sırtına vurup salona birlikte girdiler. Herkes için ama en çok Karahan için duygu dolu bir gece olacaktı. Annesinin son emanetini evinden uğurlamaya çeyrek kaladaydı...

...

Ertesi gün odasında tabletinden çıkan haberleri okuyordu. Bakanın yüzük takarken çekilmiş fotoğrafları altına yazılan güzel yazıları okuyup gülümsüyordu.

Kod mühendisleri nişanlandı. Asilkan Tekno'nunCEO'su Ruken Kara uzak akrabası olan Oğuzhan Kara ile hayatını birleştirme yolunda ilk adımı attı. Kod mühendisi olması bir yana İsviçre'deki Tree Of Life şirketler grubunun sahibi olduğunu öğrendiğimiz Oğuzhan Kara ile Ruken Kara'ya düğün ne zaman diye soruyoruz. Ruken Kara'yı babasından Savunma Bakan'ı istedi ve yüzükleri yine Bakan Bey taktı. Nikâhı da kesin Cumhur Başkanı kıyar.

Sonunu okuyunca odayı çınlatan bir kahkaha attı. "Ne sandınız? Ben bu ülkeye füze yapmış kadınım. Olsun o kadar."

İçeri teklifsiz giren adamın da yüzünde mükemmel bir gülüş vardı. "Hayır olsun?" masaya doğru yaklaşıp ayağa kalkan kadını kollarını arasına aldı. "Hakkımızda çıkan haberleri okuyordum, çok hoşuma gitti." Alnına aldığı öpücükle derin soluk aldı. "İfşa oluyorum, Ruken. Bu bir eksi ama sana değer. Bir daha saha dışı göreve gidemeyeceğim."

"Sen mi ben mi? Artık pek çok insan seninle S-400 yapan kadının ben olduğumu biliyor." Omuz silkip sokuldu, elleri Oğuzhan'ın sırtında gezinirken,sırtındaki ellerin huzuruyla gözlerini kapattı. "Bunu gönülden istiyorum, evleniyoruz ve göreve gitmeni istemiyorum. Haldun gitsin o, bekâr."

"Ben de seni bırakıp gidebileceğimi sanmıyorum, haklısın Haldun gitsin."

Gülümseyerek geriye çekilip başını kaldırdı. "Beni aradı sabah, nikâh şahidiniz ben olacağım dedi, ha bir de oğlumuz olursa adını hâlâ Haldun koymamızı istiyor."

Oğuzhan yüzünü buruşturdu. "Haldun diye bebek ismi mi olur?"

"Bebek büyür genç bir adam olur, bence oluru var."

"Bizim zaten kızımız var, bebek için birkaç seneye ne dersin?"

"Birkaç sene çok uzun ama bir seneye varım."

Oğuzhan uzanıp tekrar öptü. "Bunu sonraya bırakalım." Ruken'i bırakıp geriye çekildi. "Benim dışarıda işim var, akşam sendeyim, bundan sonra hep sendeyim."

"Tamam ama ben size geleceğim, Leyla'nın derslerine bakacağım, sonra birlikte bir şeyler yapacağız; film izleriz belki."

Oğuzhan'ın dudakları zevkle büzüldü. "Aile saadeti... Tamam eve gelirim, bani kapıda karşıla."

Ruken'in dudaklarından son öpücüğünü çalıp hızla uzaklaştı. Ardından kahkaha atan kadını deli gibi seviyordu, çılgınca seviyordu dahası vardı ama içindeki coşkuyu anlatamıyordu.

Continue Reading

You'll Also Like

3.3M 119K 65
Berdel'e kurban gitmiştim. Hiç tanımadığım, bilmediğim bir adamla evlendiriliyordum. İkiz erkek kardeşim yerine ben hayatta kalmıştım, ben yaşamıştım...
579K 24.3K 44
30-50k izlenen Yağız her gün yayın açar, Sohbet eder ve korku oyunları oynar. Işıl ise o yayıncıya aşık bir kızdır. Işıl habire yağıza Instagramdan y...
1M 43.1K 41
0545* Sizi "MAFYA" adlı gruba ekledi #Romantizm kategorisinde 1.Sıra✨ #3Ay kategorisinde 1.Sıra✨ #Siyah kategorisinde 1.Sıra✨ #Esir kategorisinde 1.S...
52.2K 720 5
İnanamaz bir şekilde karşımdaki adamı süzdüm. Canlı, sapasağlam bir şekilde karşımda dikiliyordu. "Sen..." Aldığım nefes bana diken gibi batarken şok...