Hayat Seninle Güzel

By sudetzk

2.1M 66.7K 5K

Hayatı boyunca sevgi görmemiş asi bir kız,bir anda bir adamı her şeyden çok severse; Sevgiyle büyütülmüş, eğl... More

1.Bölüm
2.Bölüm
3. Bölüm
4.Bölüm
5.Bölüm
6.Bölüm
7.Bölüm
8.Bölüm
9.Bölüm
10.Bölüm
11.Bölüm
12.Bölüm
13.Bölüm
14. Bölüm
15.Bölüm
16. Bölüm
17.Bölüm
18.Bölüm
19.Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
31. Bölüm
32.Bölüm

20.Bölüm

34.4K 1.9K 102
By sudetzk


-İYİ OKUMALAR-

SIRMA

Ömer yol boyunca bir daha konuşmadı. Bende çok üstüne gitmedim. İzmire vardıktan kısa bir süre sonra yine direksiyonun başına o geçti ve farklı bir yere sürmeye başladı. Bir süre sonra bir mezarlığın önünde durduk. Ömer yine hiç bir şey söylemeden arabadan inerken bende peşinden indim ama mezarlığa peşinden giremedim.

" Ömer." diye seslendiğimde dönüp bana baktı.

" Ne oldu? Korkar mısın mezarlıklardan?" dediğinde başımı iki yana salladım.

" Yok, korkmam da. Böyle giremem galiba oraya." derken saçımı işaret etmiştim. Anladım dercesine başını sallarken yanıma geri geldi.

" Haklısın, böyle girilmez." dedikten sonra kısa bir düşündü. " Sana aldığımız bütün kıyafetler yanında mı?" dediğinde başımı salladım.

" İçlerinde bir tane de şal olacaktı onu al arabadan, bir de uzun bir hırka giy tişörtün üzerine." derken anahtarı uzatmıştı. Anahtarı alıp arabaya yönelirken kabus gören bir Ömeri sevmediğimi fark ettim.

Arabadan aldığım hırkayı giyip şalı da saçlarıma örttüm ve mezarlığın girişinde beni bekleyen Ömerin yanına gittim. Mezarlığa girdiğimizde girişte ki çeşmeden bir bidon su aldı. Biraz yürüdükten sonra bir mezarın yanında durduk. Mezar taşında ki isimle bir şeyleri anladım, Bora Varan...

Ömer suyu kenara bırakıp ellerini açtı ve dua etmeye başladı. Bende onunla birlikte bildiğim bir kaç duayı içimden okudum. Neyse ki Mediha hanım ben küçükken bir kaç dua öğretmişti. Bunun önemini sanırım ilk kez anlıyorum. Ömer duasını bitirince ellerini yüzüne sürüp mezarın yanına oturdu ve mezarın üzerinde ki kurumuş otları ve çiçekleri yolmaya başladı. Mezarı temizleyip sularken anlamadığım bir şeyler mırıldanıyordu. Daha sonra son kez dua edip oradan ayrıldık.

Mezarlıktan çıkıp arabaya bindik ve Ömerin evine gelene kadar hiç konuşmadık. Ömerin sessizliğine ayak uydurup onu daha fazla zorlamazken sessiz Ömerden nefret ettiğimi fark ettim. Eve geldiğimizde yine konuşmadan yukarı çıktık. Ömer elinde ki çantaları kapının kenarına bırakıp salonda ki koltuklara oturdu ve oturmam için yanını işaret etti. Gidip oturduğumda da konuşmaya başladı.

" Borayla lisenin ilk yılında tanıştık. Garip bir çocuktu ve kesinlikle bana göre bir arkadaş değildi. Benim tam zıttım olan bir çocuktu. Böyle bütün vücuduna dövmeler yaptıran, ağzından sigara hiç eksik olmayan, hocaları takmayan, insanları kırmayı önemsemeyen, kaba, asi... Ama hani derler ya delikanlı diye işte öyle bir çocuktu, yani yüreği iyiydi.

Okulun popüler çocuğuydu ve bu ünvanı Arasla birlikte taşıyorlardı. Arasla çocukluk arkadaşıydık, ilkokulda sıra arkadaşımdı. Birbirlerine karşı anlamadığım bir rekabet içerisindeydiler. Lisenin ilk bir kaç ayından sonra bir olay vasıtasıyla Borayla arkadaş olduk. O ana kadar Arasın yanında takıldığım için tanınıyorken bir anda okulun en popüler grubunda buldum kendimi.

Ki ben ilgi çekmeyi oldum olası sevmem, insanların benimle ilgilenmediği ortamlarda çok daha rahatımdır. Bu durum daha da içime kapanmama sebep oldu. Aras bu durumu normal karşılarken Bora her zaman benimle uğraştı. Benim olduğum kişi gibi davranmam gerektiğini öyle ezik gibi durmamamı isterdi. Dört yıl boyunca Mert ve Ozanında içinde bulunduğu beş kişilik bir grup olarak dolaştık hep. Çok yakındık, kardeşlerimden bile daha fazla. Okulun ikinci yılında Natalie ile tanıştım ve uzun çabalar sonucunda sevgili olmaya ikna ettim onu." dediğinde burukça gülümsedim.

" Yani tavladın onu?" Benim için asla yapmadığın ve yapma ihtimalinin olmadığı bir durum.

" Evet, kabaca öyle diyebiliriz." dediğinde gülümsedim çünkü kabalık etmemek için cidden çok çaba sarf ediyor olsa gerek.

" Son sınıf geçtiğimiz yaz onunla ne kadar farklı olduğumuzu anladım ve bitirdim. Ama Natalie ilginç bir şekilde o güne kadar bizim için hiç çabalamazken o günden sonra barışmak için her şeyi yaptı. Dört yıl önce Aralık ayının on yedisinde yeni aldığı ve hiç onun tarzı olmayan spor arabasıyla okul çıkışına geldi. Benimle konuşmak istediğini, fikrim değişmezse bir daha bu konuyu açmayacağını söyledi. Kabul ettim ve arabasına bindim."

Dört yıl önce

ÖMER

İstanbulun dışında kalan yasa dışı drift yarışlarının yapıldığı bir pist vardır. Tam uçurumun kenarında olan bu pistin diğer tarafında keskin bir viraj vardır. Natalie arabayı oraya doğru sürmeye başladığında ne yapmaya çalıştığını anlamamıştım henüz.

" Natalie ne yapıyorsun? Ne konuşacaksan konuş, bitsin artık." dediğimde gülümsedi.

" Bitmeyecek Ömer, beni bırakamazsın." dediğinde derin bir nefes aldım.

" Natalie, cidden saçmalıyorsun artık. Sen beni hiç sevmedin ki, neyin derdindesin şimdi? Anlamıyorum."

" Neyin derdindeyim öyle mi? Ömer ben seni seviyorum. Bir hata yaptım özür dilerim, çok özür dilerim. Yemin ediyorum bir daha asla seni üzmeyeceğim. Yeter ki beni bırakma, ne olur." derken ağlamaya başlamıştı ve araba giderek hızlanıyordu.

" Natalie bak ben de üzgünüm ama ağlama ve arabayı kenara çek olur mu?" dediğimde hafif gülümseyip başını iki yana salladı.

" Birazdan o virajı dönünce zaten beni bırakamayacaksın Ömer." dediğinde kaşlarım çatıldı.

" Olmayacak öyle bir şey, arabayı hemen durdur!" Yine başını iki yana salladı.

" Hayır, o virajı 200 km hızla döneceğim ve sende söz verdiğin gibi benimle evleneceksin." dediğinde bütün vücudumla ona döndüm.

" Yapamazsın bunu, o kadar iyi kullanamıyorsun arabayı. Yavaşla artık."

" Yavaşlamayacağım Ömer, en fazla ölürüm. İnan şu anda bu umurumda bile değil." dediğinde elimi torpido gözüne vurup bağırdım.

" Ama benim umurumda! Ölmek istemiyorum! Durdur şu arabayı!" dediğimde başını salladı.

" Ne o küçük sevgiline çabuk mu alıştın? Onu bırakmak istemiyor musun? Neyim eksikti Ömer?! Neyimi beğenmedin de iki yıldır sevgili olmamıza rağmen benimle birlikte olmadın da gidip o kızla birlikte oldun?" diye bağırdığında artık bende de ipler kopmuştu.

" Ben kimseyle birlikte olmadım ama sen bilmediğim kaç kişiyle birlikte oldun söylesene! Yüzüme gülüp, elimi tutup arkamı döndüğümde kimlerin kollarına attın kendini! Söylesene, kaç kişiyle arkamdan güldünüz?! Kaç kişiyle benim aptallığımı konuşup ne kadar salak bir çocuk dediniz?!"

" Yapmadım ben öyle bir şey! Sen benim için hep değerliydin."

" Haklısın hep değerliydim! Sonuçta ben olmasam kim peşinden koşup seni pohpohlayacaktı?! Kim sana iltifat edecekti, kim her dediğini yapacaktı?! Haklısın ben çok değerliyim." dedikten sonra kısa bir süre sustum. " Durdur şu arabayı."

" Çok geç artık, geldik bile Ömer." derken karşımızdan gelen arabayı hemen tanıdım, Boranın arabası. Bora yanımızdan geçerken kornaya bastı ve anlamaya çalışırcasına bize baktığını gördüm. Viraja iyice yaklaştığımızda son kez şansımı denedim.

" Natalie, yapamazsın! Durdur şu arabayı."

Bunlar söylediğim son sözlerdi sonrasında hızla viraja giriş yaptık. Virajın tam ortasında araba birden havalandı. Kapıya sıkı sıkıya tutunurken arabanın sol tekerlekleri üzerinde belki bir saniye belki daha da kısa bir süre durduk. O anda zaman durdu sanki, hani böyle filmlerde olur ya ağır çekimde sahne ilerler. İşte o anda düşündüğüm tek şey ölecek olmam ve bir çift mavi gözdü. Her şeyi başlatan ve ileride her şeyi bitirecek olan mavi gözler.

Bu kadar yüksek bir hızla böyle bir viraja girerseniz ne olur biliyor musunuz? O virajı alamazsınız ve takla atmaya başlarsınız. O bir saniye geçtiğinde araba büyük bir hızla takla atmaya başladı. O kadar takla attı ki, o kazadan sonra yaşıyor olmamızın tek sebebi biraz şans, iyi bir dost ve virajla uçurumun arasında ki geniş pistti.

Büyük bir hızla takla atarken bir engele takıldık, bir şeye çarptık. Bu bizi fazlasıyla yavaşlattı ve uçurumun kenarında durduk. Sonrasında kendimden geçtim. Bilincim yerine geldiğinde vücudumda bir ağrı vardı ama nerede olduğunu bir türlü anlayamadım. Çok keskin ve ağır bir ağrıydı. Yavaşça gözlerimi açtığımda kısa bir süre etrafımı net bir şekilde göremedim. Her şey daha net, daha görünür olduğunda arabanın ters dönmüş olduğunu ve her şeyin ters olduğunu gördüm. Natalie yanımda yoktu ama çığlıklarını duyabiliyordum.

" İmdaaat! Yardım edin! Ömer dayanın ne olur, dayanın." Sanırım iyiydi, en azından benden daha iyi olsa gerek. Çünkü müthiş bir ağrı hissediyordum ve bu ağrının kaynağını bir türlü anlayamıyordum. Tam karşımda ters dönmüş başka bir araba ilgimi çekti. Tanıdıktı ama en az bizimki kadar hurdaya döndüğü için çıkaramadım. Sonra şoför koltuğuna baktım ve o anda tek bir kelime döküldü ağzımdan.

" Bora."

Günümüz

SIRMA

" Nasıl yani Bora yanınızdan geçip gitmemiş miydi?" dediğimde başını salladı.

" Geçmişti ama bir terslik olduğunu anlamış olsa gerek geri dönmüş. Biz takla atmaya başlayınca da arabasıyla önümüze siper olmuş ve uçurumdan düşmemizi engellemiş." derken dolan gözleriyle başını kaldırıp bana baktı ve burukça gülümseyerek konuşmaya devam etti.

" Halbu ki hiç kimse beklemezdi böyle bir şeyi ondan. Bora gibi serseri bir çocuk, böyle bir şey yapsın. İmkansız." dediğinde uzanıp elini tuttum.

" Ama yapmış."

" Yaptı, canı pahasına beni kurtardı." dediğinde gözlerinde ki o yaşlar akmaya başladı. İlk defa karşımda ağlayan bir erkek görmenin ve bu kişinin Ömer olmasının şaşkınlığıyla öylece kaldım. 

" Arabası uçurumun hemen ucundaydı azıcık kıpırdasa düşecek gibi. O ağır acıya rağmen son bir gayret kıpırdamaması için bağırdım. Sonrasını hatırlamıyorum. Kendime geldiğimde iki hafta sonra bir hastane odasındaydım. Bora hastaneye kaldırıldıktan bir kaç saat sonra ölmüş. İki gün sonra İzmirde gömülmüş. Natalie ise çok ucuz atlatmış, sadece bir kaç kırık ve ufak tefek yaraları varmış." derken yüzünü kuruladı. Uzanıp kucağında duran elini tuttum ve bir cesaretle kucağına yan oturdum. Yüzünde kalan yaşları silerken konuştum.

" Peki ya sen? Sana ne oldu?" dediğimde gözlerimin içine baktı ve bu güne kadar büyük bir ustalıkla içinde sakladığı bütün acıyı gördüm.

" Canım yandı, çok fazla." deyip derin bir nefes aldı ve ellerini belime dolayıp devam etti.

" Hastaneye kaldırıldığımda vücudumda 35 tane kırık varmış. Bunların biri omuriliğimde, biri de bel kemiğimde olduğu için büyük tehlike arz ediyormuş. Doktorlar sinirlerimin zedelenmemiş olmasını büyük bir şans olarak nitelendiriyorlardı. Ama o anda en yakın arkadaşımı kaybetmenin verdiği üzüntüyle bununla ilgilenmedim pek.

İki ay sonra ailemin kararı ve benimde onayımla İsvçreye gittim. Oraya benimle birlikte babam, abim ve Serhat amcam geldi. Diğerlerinin gelmesini ben istememiştim. Annem gelmek için ısrar edince tedaviyi reddedeceğimi söyledim ve vazgeçti. Babam işi, abimde okulu nedeniyle Türkiye ile İsviçre arasında mekik dokurken Serhat amcam beni bir an bile yalnız bırakmadı. Aslında annemin oraya gelişini engelleyen tek şey Serhat amcamın orada oluşuydu. Annem çocukları konusunda babamdan ve kendinden daha çok Serhat amcama güveniyor." deyip sustuğunda uzun bir sessizlik oluştu aramızda.

" Tedavi sırasında canın çok yandı mı?" dediğimde başını salladı.

" Tahmin edebileceğinden çok daha fazla. Aylarca hiç bir uzvumu kullanamadım. Üç ay sonra kaburgalarımda ki kırıkların iyileşmesiyle rahat bir nefes aldım. Altı ay sonra omuzlarımı ancak hareket ettirebildim. Yedi ay sonra kollarımda ki ve ellerim de ki kırıklar düzeldi ve onları kullanabildim. Bir yıl sonra ayaklarımda ki bütün kırıklar iyileşti ama hareket ettiremedim çünkü belimde ki ve omur iliğimde ki kırıklar beklenilenden az da olsa sinirlerime zarar vermiş bu yüzden %20 lik bir yürüme kaybım vardı. Yani ayaklarımı hissediyordum ama hareket ettiremiyordum. Sonra ki altı ay ilaçlı tedaviler devam etti ve fizyoterapiye başlandı. Bütün bunlarla birlikte bir de psikolojik destek almaya başladım. Sanırım en çok ona ihtiyacım vardı." dediğinde kaşlarım çatıldı.

" Neden ki?" dediğimde buruk bir tebessüm oluştu dudaklarında.

" Çünkü ciddi anlamda sorunlarım vardı." derken eliyle deli işareti yaptı. Onun bu hareketiyle gülmeden edemedim.

" Şaka mı yapıyorsun?" dediğimde başını iki yana salladı ama oda gülüyordu.

" Gerçekten delirmiştim. Borayı görüyordum, uyanıkken." dedikten sonra yüzünde ki tebessüm yavaş yavaş silindi. " Kazadan bir yıl sonra gördüm ilk kez. Hastanedeydi, uzaktaydı. Ama o olduğuna öylesine emindim ki, başkası olamazdı. Tabi kimseyi inandıramadım buna. Sonrasında görmeye başladığım halüsinasyonların gerçek olmadığının bilincine daha çabuk varıyordum. Ama o ilk gördüğüm an.... Sorsan, hala onun Bora olduğuna seni inandırmaya çalışırım." derken alnını omzuma dayadı ve devam etti.

" Bundan bir yıl öncesine kadar hala görüyordum Borayı. Şu son bir yıldır sadece kabuslarımda görüyorum. Kötü kabuslarda, gerçekten çok kötü kabuslar görüyorum Sırma ve onlardan nasıl kurtulacağımı bilmiyorum. Gerçi kurtulmak istediğimden de emin değilim ama." dediğinde kaşlarım çatıldı.

" Nasıl yani?" diye sorduğumda başını kaldırıp bana baktı.

" Onu bir tek kabuslarımda görüyorum Sırma, bir daha asla göremeyeceğim." derken yine gözleri dolmuştu. " Onu özledim, çok özledim. O benim en yakın arkadaşımdı, en büyük destekçimdi. Abim gibiydi ya! Kendi abimden daha çok abim gibiydi. Ve ben onu çok özlüyorum." derken gözlerinden yine zümrüt taneleri dökülüyordu.

Yok ya, vazgeçtim ben! Anlatmasın istemiyorum! O böyle ağlamasın ben hiç bir şey bilmesem de olur. Ona sımsıkı sarıldığımda oda bana sarıldı ve bir süre sessizce bekledik. Ömer benim tanıdığımdan daha hassas bir adam galiba. Sadece annesinin dediği gerçekten gibi çok iyi oynamış.

" Uyuyalım mı biraz, çok yorgun hissediyorum kendimi?" dediğinde geri çekilip ona baktım.

" Toplantın vardı?" dediğimde beni bırakıp ayağa kalktı ve odasına geçti. Bir dakika dolmadan geri geldiğinde elinde bir battaniye vardı.

" Akşam yemeğini birlikte yiyecekmişiz, yani yaklaşık beş saatimiz var uyumak için." derken gelip yanıma uzanmıştı. Beni de yanına çekerken battaniyeyi de üzerimize çekti. O anda aklıma gelen şeyle hafif kıkırdayınca Ömerin bakışları bana döndü.

" Ne oldu?" derken soran gözlerle bana bakıyordu.

" Koskoca iki insanın nasıl olup da bir koltuğa sığdığını hep merak etmişimdir. Çok rahatsız bir durum olduğunu düşünürdüm hep." dediğimde oda kıkırdadı.

" Rahatmış ama, göründüğü kadar sıkışık bir durum yok sanki." dediğinde bende güldüm. Sonra cümlede ki diğer anlamı fark ettim.

" Sende mi daha önce koltukta biriyle uyumadın?" dediğimde başını salladı.

" Ne koltukta ne de başka bir yerde, senden başkasıyla uyumadım Sırma." dediğinde başımı salladım. Böyle hiç kimseyle uyuyamayan insanları duymuştum. Birlikte olduğu kadınlarla bile uyumazlarmış.

" Hadi uyu artık, zamanımız kısıtlı zaten." dediğinde gözlerimi kapattım.

" Uyudum bile." dedikten saniyeler sonra burnumun ucuna bir öpücük kondurdu.

" İyi uykular." dediğinde kalbimin hızını yavaşlatmak için derin bir nefes aldım.

" Sana da."

Uyandığımda birisi ısrarla zile basıyordu. Diğer yandan çalan bir telefon ve çalınan bir kapı vardı. Ne oluyor ya! Hızla yerimden doğrulduğumda birlikte uyuduğum Ömeri tamamen unuttuğum - Artık onu unutmayı nasıl başardıysam.- için yere düşmesi saniyeleri almadı. Şaşkınlıkla kendine gelirken elleriyle saçlarını karıştırdı.

" Ne oluyor ya?" dediğinde gözlerimi devirdim.

" Alacaklıların kapına dayandı galiba." derken kapıyı işaret ettim ve ancak çalan zili fark etti. Yavaşça yerinden kalkıp kapıya doğru gitti.

" Geldim, geldim." diye seslenirken esnedi ve saçını düzeltirken kim olduğuna bakmadan kapıyı açtı. Kapıyı açarken bende ayağa kalkıp üzerimi düzeltmeye başladım. Kapıya baktığımda altmışlı yaşlarının sonlarında bir adam elinde ki bastonuna dayanmış kapıda Ömere bakıyordu.

" Dede."

" Eh, siz bir saatlik yoldan bir türlü gelemeyince biz gelelim dedik Ömer bey. Onda da az kalsın kapıda bırakıyordun bu yaşlı adamı." deyip içeriye giren yaşlı adamla göz göze geldiğimizde sadece gülümseyebildim.

NEŞE

Canımın içi ve Sırmayı yolcu ettikten sonra okula gittim ve bitirme tezimi hocama sundum. Daha sonra kimseye görünmeden çıkmak isterken bizimkilere takıldım.

" Neşe! Buradayız, gelsene." diye seslenen Elife gülümsemeye çalışarak yanlarına gidip oturdum.

" Naber millet?" deyip muhabbete dahil olurken aklımda Cediyle ne konuşacağım vardı. Masada ki herkes mezuniyetten, elbiselerden, fotoğraflardan, balodan bahsederken ben sadece onu düşünüp duruyordum. Biraz sonra Zeynep seslenince düşüncelerimden sıyrılıp ona baktım.

" Affedersin, duymadım." dediğimde kocaman bir kahkaha attı.

" Bende onu diyorum be Maviş, hayırdır aşık mısın?" dediğinde kaşlarım çatıldı.

" Ne alakası var ya?" dediğimde gülümsedi.

" Kesin aşık bu ya." dediğinde başımı iki yana salladım. Keşke öyle olsaydı.

Biraz sonra herkes kalktığında bende kalktım. Ders olmadığı için herkes otoparka doğru giderken Cedinin şimdi gelmemesi için dua ettim içimden. Otoparka girdiğimizde Elif bana döndü.

" Senin şoför bu gün gelmemiş galiba, gel bırakayım."

" Sağol canım ama bir arkadaşım gelecek onu beklemeliyim." dediğimde başını salladı.

" Tamam canım, görüşürüz." dediğinde onu ve diğerlerini durduran Zeynep olmuştu.

" Kimi bekleyeceksin? Bence sevgili yaptın ve onu bekliyorsun." dediğinde Melih elini omzuna atıp sevgilisini kendine çekti.

" Saçmalama hayatım, niye sevgilisini bizden saklasın kız?" dediğinde Zeynep yine konuştu.

" Sen bilmezsin onu, utanıp söylemez bize." dediğinde direk savunmaya geçtim.

" Niye utanayım ya! Sadece daha sevgili gibi değiliz, o yüzden..." dediğimde Zeynebin ben biliyordum bakışını görünce sustum. Ben niye böyleyim ya!? Yeter ki panikliyeyim, bütün sırlarımı dökerim. Tam ben nasıl toparlayacağımı düşünürken az önce gelmemesi için dua ettiğim Cedi kurtarıcım oldu.

" Neşe." diye seslendiğinde dönüp ona baktım ve elimi hafif kaldırıp ona el salladım. Arabanın kapısını kapatıp yanımıza geldiğinde hafif gülümsedi.

" Merhaba." dediğinde daha ben cevap veremeden Zeynep atladı.

" Merhaba, ben Zeynep. Bu Melih, Elif, Şule ve Ata. Sizde Neşenin sevgilisisiniz değil mi? Sizi çok seviyor sanırım, şimdiye kadar sır gibi sakladı çünkü. Yalnız cidden çok iyiymişsiniz de biraz büyüksünüz Neşeden galiba. Şey, bu arada adınız neydi?" deyip sustuğunda elimle yüzümü kapatırken arkadaşım adına utandım.

Bu sırada hiç beklemediğim bir şey oldu ve Cedi elini omzuma atıp beni kendine çekti. Hop hop, ne bu samimiyet! diye düşünürken iç sesim duyuldu. Senin bu adamla daha samimi olduğun anlar da vardır, Neşe.

" Adım Cedi Ahmet, 33 yaşındayım. Evlenme teklifimi kabul ettiğine göre elbette seviyordur. Ve son olarak şimdilik sevgilisiyim ama kısa bir süre sonra kocası olacağım." dediğinde ne diyeceğimi bilemedim. Nasıl ya? Bunlar da nereden çıktı? Benimle birlikte herkes donup kalırken Cedi tekrar konuştu.

" Herkesle tanıştığım için memnun oldum, şimdi izninizle. İyi günler." dedikten sonra benimle birlikte arabaya yöneldi. Arabaya bindiğimizde hala söylediklerinin şaşkınlığındaydım. Arabayı otoparktan çıkarırken ancak konuşabildim.

" Bu neydi şimdi?" dediğimde hafif gülümsedi.

" Yanlış hatırlamıyorsam dün benimle evlenmeyi kabul ettin. Bu durum da sevgilim oluyorsun. Ayrıca artık birilerinin bilmesi gerekiyor ki evliliğimiz hakkında kimse saçma sapan yorumlar yapamasın. Şimdi gidip biraz konuşalım olur mu?" dediğinde sadece başımı sallayabildim. Konuşalım o zaman.

Continue Reading

You'll Also Like

143K 4.3K 22
Ağzımı kapatmış güçlü eller baskısını biraz daha arttırırken Peyami bedenini benim ki ile bir bütün yapmak ister gibi sokuldu Göğüsüm hızla yükselip...
3.3M 121K 67
Berdel'e kurban gitmiştim. Hiç tanımadığım, bilmediğim bir adamla evlendiriliyordum. İkiz erkek kardeşim yerine ben hayatta kalmıştım, ben yaşamıştım...
251K 546 18
+18 içerir
Haz By 🍀

Romance

257K 3.4K 18
Çocukluktan beri Karan Avcıoğlu'na karşı hisleri olan Efsun Alakurt'un hikayesidir. Sevdiği adamla birlikte olduklarından sonra her şeyin farklı ola...