DAVETSİZ KONUK #Wattys2021(TE...

Od ezradefne

84.1K 3.6K 558

TIK TIK TIK! GALİBA BİRİ KALBİNİZİ ÇALIYOR... Denizden gelen gizemli adam genç kızın yelkenlerini suya indire... Viac

Bela Mıknatısı Olmak Kolay Değil
Bay Kimliksiz
Olimpos Sakinlerine Sahip Çıkalım!
Oscar Goes To...
Tutmasaydım Düşüyordun...
Burası Merkez Burada Gergin Herkes
Bakın Burada Ne Var? Şimdi Reklamlar
Yalanlar Cumhuriyeti
Senin Olan Şey Benimdir
Heyecan Yapmayın Duyuru:)
Cennet Parçan Olmak İstersem
Misafir Ol Gel Bana(!)
Zaman Geriye Aksın
Unutma Beni
Görkemli Giriş Böyle Olur
İlişki Durumu: Karışıktan da Öte
İntikam Yolunda Her Şey Mubah!
Hakkımızda Bilinmeyen 40 Şey
Öde(ş)me Günü Geldi Çattı
<3 ALINTI <3
Dert Bende de Derman Kimde?
<3 <3 ALINTI 2 <3 <3
Kaç Kaç Nereye Kadar?
<3 <3 <3 ALINTI 3 <3 <3 <3
Köprüleri Yakıp Yıkmadan Kavga Etmenin İncelikleri Part 1
<3 <3 <3 <3 ALINTI4 <3 <3 <3 <3
Nerede Gerçek Oraya Yerleş
Duyduk Deyin Duymadık Demeyin Lütfen
ALINTI 5

Denizden Biri Çıksa!

20.4K 403 126
Od ezradefne

Sevgili okurlarımız yıllar sonra yeniden aranızdayız. Hikayeyi bu beş yıllık sürede yarıda bırakan, hikayeden umudunu kesen çok fazla okuyucumuz olduğuna da eminiz. Ama geri döndük, beş yıl büyüdük, beş yılda çok fazla şey oldu hayatımızda ve biz bu hikayeyi yeniden ele almaya karar verdik.Değişen, yenilenen ve eklenen yerler olacak hikayemizde. Umarım hafızalarınızı tazelemek adına bizimle yeniden başlarsınız. İyi okumalar... Yorumlarınızı eksik etmeyin

Görsel: Asuman

Saatin tik takları dışında herhangi bir sesin olmadığı geniş salonda genç bir kız kafasını gömdüğü kişisel gelişim kitabına adeta büyülenmiş gibi bakıyordu. Sanki sahip olduğu tüm sorunların cevabı bu kitap içerisine saklanmıştı.

Yaklaşık 17 kelimeden oluşan bir paragrafı daha okumayı bitirdiğinde kalbinde o tanıdık duyguyu hissetti. "Yapabilirim" duygusunu... Sayfayı çevirirken bu sözcüğün beyninde parlak bir tabela gibi yanıp sönmesine izin verdi.

Yeni bir sayfa...

Yeni bir bölüm...

BÖLÜM 18 YENİLİKLER

Yeni insanlarla tanışmaya açık olun. Hayata korkarak yaklaşmayın. Her insan size yeni bir hikâyenin kapılarını açacaktır. Onları okumaktan çekinmeyin, kim bilir belki biri çok hoşunuza gidecek ve o öykünün müptelası olacaksınız.

Elindeki tükenmez kalemle son cümlenin altını çizdi.

"Yeni insanlar eşittir yeni hikâyeler..."

Bu kulağa çok güzel geliyordu. Yapması gereken şey işte buydu. Yalnız bunun üzerinde biraz çalışsa iyi olacaktı. Zira yaz tatili sona erdiğinde kaydını yeni aldırdığı üniversitede arkadaş bulma konusunda çok sıkıntı çekecekti. Maalesef geçen yıllar düşünüldüğünde bu işte pek başarılı olduğu da söylenemezdi.

"Merhaba!"

Aniden gelen ses genç kızı korkutmuştu. Yine de büyük bir cesaret örneği göstererek başını yukarı kaldırdı. Tam karşısında upuzun bir adam duruyordu. Üzerinde rengi solmuş bir kot pantolonla açık mavi renkte bir tişört vardı. Yüzünde de sevimli bir gülümseme... Daha sabah tıraş olmuş gibi görünen pürüzsüz yüzünün alametifarikası ise parlak ela gözleriydi. Hınzır bir oğlan çocuğunu andırıyordu. Yani yaklaşık 1 90'lık boyu hesaba katılmadığında...

Seher, çocuğu gibi bağrına bastığı kitabı utanarak masaya koydu. Her zamanki gibi rezil olmuştu işte. Acaba ne kadar süredir oradaydı bu adam? Onun kendi kendine konuştuğunu; sebepsiz yere güldüğünü görmüş müydü? Daha da kötüsü onun deli olduğunu düşünüp akıl hastanesini aramış mıydı? Belki de son anda vicdanına sığınıp sizi ihbar ettim itirafı gelecekti şimdi de? Cevap bekleyen çok fazla sorusu vardı. Ancak o hepsini es geçip işyeri sesine büründü.

"Evet, size nasıl yardımcı olabilirim?"

Şimdi de sıkıntı çeken taraf genç adam gibi duruyordu. En azından biraz biraz solmaya başlayan gülümsemesi bunu kanıtlıyordu.

"Ben aslında..." Uzun parmaklarıyla pürüzsüz çenesini sıvazladı genç adam. Sanki az evvelki büyük gülümsemesini yerine koymaya çalışıyor gibiydi. İşe yaradı da zira bembeyaz dişleri yine sahnedeydi. Aynı şekilde çarpıcı sesi yeniden bu defa daha kararlı bir tonda duyuldu:

"Sizi yani seni yemeğe davet etmek istiyordum."

Seher bir an adamı yanlış anladığını düşündü. Bu alışık olduğu işyeri muhabbetlerinden birinin giriş cümlesi olabilecek bir soru değildi zira. Kafasındaki; kitap isimleri, yazar isimleri ve raf sıralamalarının olduğu liste bu noktada işe yaramazdı ki. Kendine kızdı. Elbette ki yaramazdı. Adam ona çıkma teklif ediyordu. Tabi eğer doğru duyduysa... Tabi eğer tüm bunlar gerçekse... Nedense birisinin ona çıkma teklif etmesi imkânsız geliyordu. Çirkin olduğundan değil... Sadece hayatın görünmeyen bir kısmında yer edinmeye çalıştığı için... İnsanların yanından fark edilmeden geçmek onun süper gücüydü. Hal böyleyken daha önce hiç görmediği bir adamın birden bire karşısına çıkıp onu yemeğe davet etmesi oldukça şüpheli bir durum teşkil etmiyor muydu? Milyonlarca soru beyninde gezinip durdu. Milyonlarca düşünce aktı geçti zihninden. Ama o en basitinde karar kıldı.

"Neden?

Genç adam hayretle açılmış gözlerle baktı kıza. Bu bakış devamında eğlenceli bir cümlenin geleceğinin habercisiydi adeta.

"Neden derken? Yemek yemiyor musun yoksa? Burası o katı iş yerlerinden biri mi, hani şu çalışanlarına yemek molası dahi vermeyenlerden? Lütfen hayır de yoksa bütün günü senin için üzülerek geçireceğim."

Seher inanamaz gözlerle baktı adamın yüzüne. Bu adam kendisiyle dalga geçiyordu. Net! Yine de sükûnetini korudu.

"Elbette ki hayır... Ve bence o neden sorusunun amacını bal gibi de anladın!" Sonundaki bağırma nidasıyla sükûnetini ne de güzel korumuştu ama! Aferin ona.

"Hey sakin ol bebek surat! Bir kütüphaneci olarak fazla gürültü çıkarıyorsun."

Kızdan bir adım uzaklaştı, bu şekilde biraz sakinleşeceğini umut ediyordu. Nitekim öyle olmuştu. Seher derin bir nefes alıp konuşmaya başladı. Doğru veya yanlış ne söylemesi gerektiğinden emin değildi. Bu tür ilişki işlerinden gram anlamıyordu çünkü. Bu konuda kendini geliştirmek için hiç fırsatı olmamıştı ki. Belki sadece bir defa... O da ne kadar deneyimsiz olduğunu kanıtlamaktan başka bir işe yaramamıştı.

"Tekrar ediyorum. Neden? Bir iddia filan mı kaybettin yoksa? Ya da belki de bu, o hiç mi hiç komik olmayan salak şakalardan biridir." Fısıltıyla konuşuyor olsa da genç kızın kafasının yangın yerine döndüğünü anlamak pek de zor değildi.

"Emin ol bu bir şaka değil. İddia konusuna gelecek olursak da çok fazla saçma aşk romanı okuduğundan olsa gerek mesleki deformasyona uğradığını ve bunu ciddi ciddi sormadığını ümit ediyorum."

Haklıydı. Çok okurdu Seher. Hele adamın o saçma dediği aşk romanlarını peynir ekmek gibi tüketirdi. Ne yapsın kafasını dağıtmak için bulduğu en kolay metot buydu ve son zamanlarda bu metottan fazla fazla yararlandığını inkâr edemezdi. Adam akıllı süzdü adamı. Düzgünce taranıp hoş bir şekil verilmiş kahverengi saçlar, çekici ela gözler, muntazam bir burun ve gülümsemenin bir an bile eksik olmadığı biçimli dudaklar...

"Demek istediğim hoş birine benziyorsun... Daha iyisini bulabilirsin? Basit bir kütüphaneciden daha iyisini..." İşini küçümsemiyordu. Küçümsediği kendisiydi aslında. Her ne kadar dile getirmemiş olsa da...

Genç adam bir adım attı ardından yavaşça kıza doğru eğildi. Ellerini kızın önündeki masanın üzerine yerleştirmişti. Çenesiyle az ileride aynı renk bir masada bilgisayarıyla uğraşan kıvırcık saçlı genç kadını işaret etti ve:

"Evet, bu yüzden ona değil de sana sordum." dedi.

Seher, küçük bir kıkırdamanın ağzından kaçmasına engel olamadı. Hâlbuki gülmemesi; iş arkadaşı Pelin'i savunması gerekirdi. Lakin kendisine iltifat edilmesine pek alışık olduğu söylenemezdi. Bu yüzden o da -azıcık- bencillik edip işleri akışına bırakmaya karar verdi.

"Beni tanımıyorsun bile..."

"Ama tanımak istiyorum. Benimle yemeğe çık."

Bir şeyler daha söylemesi lazımdı. Kızın yeşil gözleri çelişkiler barındırmaya devam ediyordu. Henüz ikna olmamıştı. O saniye aklına parlak bir fikir geldi. Birden doğruldu. Kenan Işık'ın "Kim Milyoner Olmak İster?" yarışmasındaki o meşhur duruşunu yaptı. Yüzünü sağ elinin başparmağı ve işaret parmağı ile çevreledi.

"İlgi çekici, güzel bir kızdan duyduğum bir şey geldi aklıma. Duymak ister misin? Bir saniye nasıldı? Hah! Yeni insanlar eşittir yeni hikâyeler... Sen tanıyor musun o kızı?"

Meydan okuyan gözlerini kızın üzerine dikti.

"Mesaj alındı. Tamam. Seninle yemeğe çıkacağım, ismini cismini bilmediğim adam. Umarım bir psikopat değilsindir."

Genç adamın yüzündeki ışıltılı gülümseme görülmeye değerdi.

"Son 25 yıldır bu konuda bir sorun yaşadığım söylenemez. Neyse... Bu akşama ne dersin?"

"Bu akşam olmaz!"

Bağırması biraz tuhaf kaçmıştı. Hem de aynı zaman dilimi içerisinde ikinci kez... Her zaman insanları sessiz olmaları için uyaran bir kütüphane çalışanın bağırması oldukça ironikti.

"Neden?"

"Çünkü..." Çünkü en yakın arkadaşımın sandalıyla denizin ortasına kafaları çekmeye gideceğiz diyemezdi ya. Bir ucundan tutunabileceği bir şeyler bulmak için çevresini inceledi. Yalan söylemek başarılı olduğu konulardan değildi. Daha önceki denemeleri hep bir hüsranla sonuçlanmıştı. Skalası kendini rezil etmekle saçmalamak arasında gidip geliyordu. Tıpkı şimdi olduğu gibi...

"Benim bu akşam bacaklarımı almam lazım. Bilirsin yazın pek de güzel bir görüntü sunmuyor o küçük şeyler. Yani erkeklerinkine lafım yok fakat kadınlarda... "

Çenesini bir an önce kapatsa iyi olacaktı. Aksi takdirde ağdaya kadar her şeyi dökecekti adamın önüne. Telaşla elleri ile ağzını sakladı. Daha fazla sözcüğün ağzından kaçmasına müsaade etmeyecekti. Belki de çok geç kalmıştı. Şu an şu saniye adam teklifini geri çekmeyi düşünüyor olabilirdi, neden olmasın...

Genç adam yutkundu. Bu da Seher'in birkaç saniye evvel yazdığı kötü durum senaryosunun gerçeğe dönüşeceğini hissetmesine neden olmuştu. Adam vazgeçtim diyecekti, işte. Güle güle normale dönme hayalleri...

"Pe- ka- la bebek surat. En azından dürüst olmadığını söyleyemeyiz. O halde yarın akşam?"

Eğer kulakları ona bir oyun oynamıyorsa yarına bir randevusu vardı.

"Olur. İşim 18.30'da bitiyor."

Hayır, ağzı da bu oyuna katılmıştı şimdi de.

"Gelir seni alırım. Öyleyse yarın görüşürüz."

Kıza doğru eğildi. Yanağından bir öpücük almayı planlamıştı lakin hızla vazgeçti bu kararından. Zira genç kız nutku tutulmuş gibi bakıyordu ona. Sessiz bir veda daha yerinde olacaktı anlaşılan.

"Hı... Hı..."

Adamın gidişini pür dikkat izledi Seher. Kapıdan çıkışını, bahçede hızlı adımlarla ilerleyişini... Sanki hiç var olmamış gibi gözden kayboluşunu... Romantik bir amaç taşımıyordu, bu hareketi. Zira tek düşündüğü bir an evvel bu yaşadığı tuhaf ama bir o kadar da güzel anıyı Asuman ile paylaşabilmekti. Adamın kütüphane sınırlarını aştığından emin olunca da en yakın arkadaşının telefon numarasını tuşladı. Ne yazık ki tatlı belanın sımsıcak deli dolu sesi yerine telefonun meşgul olduğunu gösteren dıt dıt 'lar karşılamıştı onu. Genç kız kendisine saatler kadar uzun gelen 3 dakika boyunca bekledi ve sonra tekrar denedi.

İlk "dıııt" sesi tamamlanmadan açılmıştı telefon.

"Alo, nasılsın Tekirdağ'ın en güzel kızı?"

Seher gözlerini devirdi. Her zamanki Asuman, abartmaya bayılıyordu.

"İyilik sağlık, kayıkçı güzeli... Sıkı tutun sana bomba bir haberim var..."

Bir Kaç Dakika Önce

Asuman elindeki kalın halatı düğümlemekle uğraşırken babasının küçük kulübesinde bıraktığı telefonunun yeri göğü inleterek çaldığını duydu. Gülşen'in "Bangır Bangır" parçası çalıyordu hem de.

"Yavrum kaldır kollarını, teslim ol etrafın sarılı..."

Balıkçı abilerden birkaçının bakışını üzerinde hissetti. Sert, dediğim dedik kayıkçı kız imajı buraya kadardı anlaşılan. Bunun için Seher'i öldürecekti. Telefonunun melodisini değiştirmeye bir son vermesi gerekiyordu. Hem bu nasıl bir mizah anlayışıydı? Komik bile değildi. Sadece sinir bozucuydu. Öyle ki bir defasında otobüsteyken çalan telefonun kendisine ait olduğunu anlayamamış, oldukça önemli bir görüşmeyi kaçırmıştı. Gerçi intikamı çok acı olmuştu. O ev kuşunu bir gün boyunca kendi yerine kayıkların tepesine dikmişti. Bütün gün onu köle gibi çalıştırmıştı. Eve döndüklerinde Seher "Kürek çekmekten kollarım koptu vicdansız!" diye yakınıp durmuştu ona. Her şeye rağmen Seher şu dünyada değer verdiği birkaç insandan biriydi ve arkadaşını korumak için elinden geleni ardına koymazdı. Tabi bu yeni bir intikam planlamasına engel değildi. Hiçbir kötülük cezasız kalmamalıydı.

Hayatı boyunca attığı en beter düğümü atıp telefonuna koştu. Neyse ki Gülşen "Kıvrak oyunlarımı" deyip telefon sessizliğe gömülmeden önce yetişebilmişti.

"Alo."

"Asuman benim Oğuz."

Genç kız kalbinin sıkıştığını hissetti. Yaptığı şey yüzünden kendini suçlamaya daha ne kadar devam edecekti acaba? Görünen o ki sonsuza kadar... Üstüne üstlük ilerleyen zamanda yaptığı şey yapacağının yanında devede kulak kalacaktı. Neyse, bugün için bir suçluluk duygusu yeterliydi.

"Evet, durumumuz nedir?"

"O... Nasıl desem? Biraz tuhaf biri... Yine de hakkını yiyemem. Kabuğuna çekilip yaşamak için fazla güzel."

"Güzeldir."

Arkadaşının arkasından iş çevirdiğini düşünme. Arkadaşının arkasından iş çevirdiğini düşünme. Arkadaşının arkasından iş çevirdiğini düşünme. Kendini sakin tutmak için bu cümleyi defalarca tekrarladı. Ne kadar delibozuk olsa da yalan söylemek ona göre değildi. Şimdi ise nur topu gibi bir yalanı olmuştu.

"Benim iş ne olacak peki?"

Tabi ya işin bir de bu kısmı vardı. Yalan ve rol kesmenin yanına bir de hırsızlığı ekleyin lütfen. Oğuz kendi kısmını hallettiğine göre onun da harekete geçmesi gerekiyordu. Asuman her zaman uçlarda yaşayan biri olmuştu. Sıkıcı kurallara saplanıp kalmış bir hayat en çok korktuğu şeydi bu dünyada.

Tek kuralı vardı onun. Yanlış her halükarda yanlıştır, bu yüzden yanlış yollara sapma. Bir kıyıdan diğerine kilometrelerce yüzmek mi istiyorsun eyvallah. Ama sakın bunu yaparken başkasının canını yakma. Başkalarına zarar vermediğin müddetçe dilediğince yaşa. Şimdi ise tek kuralını çiğneme zamanıydı. Daha doğrusu bunun için en uygun ana karar vermesi gerekiyordu. Düşünmeden yap gitsin mottosuna sığınıp dilinin onu nereye götüreceğini izledi. Fakat yine de dudaklarından dökülen "Bana üç gün ver." cümlesi onu hayal kırıklığına uğratmıştı. Bu kadar çabuk olmasını istemiyordu!

Telefonu kapattığında kendini bir süre sessizliğe mahkûm etmeyi düşündü. Ancak tekrar çalan telefon buna izin vermeyeceğini gösterdi. Arayan Seher'di. Derin bir nefes aldı ve kendini bile şaşırtan şen şakrak bir sesle konuşmaya başladı.

"Alo, nasılsın Tekirdağ'ın en güzel kızı?"

Her zaman abartmayı severdi ama bu seferkinin sebebi kesinlikle suçluluk duygusuydu.

"İyilik sağlık, kayıkçı güzeli... Sıkı tutun sana bomba bir haberim var..."

"Bomba!" Seher doğru kelimeyi kendisi için bulmuştu, evet kendi elleriyle bir bomba kurmuş, pimi çekmiş ve şimdi de patlamasını bekliyordu. Kendini toparladı:

"Ne oldu? Neyle ilgili? Ya kızım çatlatmasana adamı?"

Allaha şükür "her şey yolunda" rolünü her zaman iyi oynardı, Seher'in nazik sesi kuş cıvıltısını andırıyordu. Birilerinin duygularını fena halde ele geçirilmişti. Keşke Oğuz kadar yakışıklı birini seçmeseydi. Ama şimdi kim Porsche varken Kartal'a binerdi ki. Seher'in söylediklerini ancak yarısında dinlemeye başladı, neyse ki bir kaybı olmamıştı ki zaten konuyu biliyordu.

"...Sonuç olarak; Tekirdağ'ın en güzel kızı gizemli bir yakışıklıyla yarın yemeğe çıkıyor."

Konuşma Seher'in tatlı kıkırdamasıyla son buldu.

"Çok sevindim fıstık. Ne zaman geliyorsun peki, ne zaman kutlayacağız? Akşamki plana devam değil mi?"

"Kesinlikle. Biraz kafa dağıtmaya ihtiyacım var, fazlasıyla heyecanlıyım."

"Tamam, o halde işten çıkar çıkmaz teknelerin oraya gel."

"Anlaştık, Kayıkçı Güzeli."

"Kayıkçı Güzeli" mi? Her şey fazla yolundaydı arkadaşı için. Seher'in bu kadar etkileneceğini düşünmemişti Asuman. Kahretsin! Hayalini gerçekleştirip bir de hayal kırıklığı mı yaratacaktı? Tehlikeli sularda yüzüyordu. Düşüncelerini kulübenin kapısındaki siluetin sesi böldü:

"Merhaba Kayıkçı Güzeli..."

"Merhaba Fatih!"

Fatih Asuman'ın çocukluk arkadaşı aynı zamanda da üst kat komşusuydu. Kendini bildi bileli bu kıvırcık saçlı adam hayatındaydı. Hiper aktif Asuman'ın aksine sakinlik benim ikinci adım diyen bu genç adam, yirmili yaşların ortalarında olmasına rağmen gözlerinde her zaman herkesten büyükmüşçesine bir şefkat taşırdı.

Asuman kulübeden çıktı ve az önce çalıştığı yere geri döndü, teknelerden birine sırtını dayayarak kumsala oturdu. Fatih de aynısını yaptı. Genç kız bunu bekliyormuş gibi hemen başını onun omzuna yasladı.

"Sende bir şey var."

Fatih'in böyle bir süper gücü vardı işte. Asuman'ı bakışından, ses tonundan çözerdi hep. Asuman bunu hep yılların verdiği tanışıklığa yorardı. Seher'in ise farklı bir teorisi vardı. Ancak "Fatih sana boş değil bence." teorisi ona hiçbir zaman gerçekçi gelmiyordu.

"Yok, bir şey Fatih ya, genel meseleler işte..."

"Bu genel meseleler ses tonu değil güzelim, belli ciddi bir şey bu seferki..."

Gerilmişti, bu yüzden başını kaldırdı huzurlu limanından.

"Yok yok... Bu arada sen niye geldin, bir şey mi oldu?"

Fatih kendisinden gözlerini kaçıran kıza baktı ve usulca:

"Her şeyi becerebiliyorsun da şu konu değiştirme olayını bir türlü çözemiyorsun değil mi? Neyse zorlamayacağım... Ahmet Amca gönderdi beni. Akşam evde olmayacakmış. İstanbul'a gitmesi gerekiyormuş."

Asuman "tam isabet" diye düşündü. Babası bu gece yoktu, Evden gizli gizli çıkmalarına, yakalanacak mıyız korkusu yaşamalarına, sarhoşken sessiz olmalarına gerek yoktu. En önemlisi istedikleri kadar detone olarak şarkı söyleyebilirlerdi. Gülümsedi yavaşça:

"Sağ ol Fatih, bu bugün aldığım en iyi haberdi." Bir nebze de olsa keyfi yerine gelmişti.

"Neden?" Çok kısa bir düşünme payından sonra devam etti:

"Sakın tahmin ettiğim şeyi yapacağınızı söyleme Asuman... Sakın!"

Asuman gülümseyerek kafasını salladı.

"Sarhoş olana kadar içeceğiz. Hem de denizin ortasında..."

Fatih'in kaşları çatılmıştı, saçmalamayın demekten başka bir şey gelmiyordu elinden. Kahretsin ki gelmiyordu. Ne diyebilirdi ki bu asi kıza? Kendi düşüncelerinden kendisi kurtardı kendini.

"Biliyorum, ne desem hükmü yok. Yapmayın desem de yapacaksınız o halde ben gideyim en iyisi. En azından gitmeden mesaj at da ne zaman gittiğinizi bileyim."

"Tamam."

Genç adam, Asuman'ın yanından kalktı, iyi günler dileyip gitti. Asuman da Fatih gider gitmez kalktı ve eski kulübenin kapısını kilitledi, vakit akşamüstüne geliyordu. Seher'in işten çıkmasına iki saat kadar vardı. Gidip bir akşamlık meze hazırlamalı ardından bir 70lik almalıydı. Babası haftada en az üç gece çilingir sofrası kurdurduğundan meze konusunda usta olmuştu. Denizi arkasına alarak eve doğru yürümeye başladı, kafasında Seher vardı.

Seher ise yaşadıklarının rüya olup olmadığını sorguluyordu. Sabahtan beri elinde bulunan kişisel gelişim kitabı masanın üzerinde teslim alınan kitapların arasından ona bakıyordu. Kendini kitaba veremeyecek kadar heyecanlı hissediyordu. Oturduğu rahatsız sandalyeden kalktı ve arkasındaki ahşap camdan denizin maviliği üzerinde oynaşan güneşin son ışıklarını izlemeye başladı. Adamın gözleri geldi aklına, kalbinde hafif bir kıpırtı hissetti. Saatine baktı, çıkmasına az kalmıştı. Pelin'in sesiyle irkildi:

"Birileri Bay Mükemmel' ini bulmuş sanırım."

Bu işin en büyük kazançlarından biri de Pelin olmuştu. Her ne kadar az önce onu bir anlık mutluluk uğruna feda etmiş olsa da en sevdiği insanlar listesinde Asuman'ın ardından ikinciliği çekiyordu bu tatlı sarışın. Seher'den on yaş daha büyüktü. Buna rağmen inanılmaz genç gösteriyordu. Kim derdi ki bu kadının 10 yaşında oğlu var diye. Evliliği harika geçmemiş olsa da anneliği harika gidiyordu.

"Bay Mükemmel tabiri adama cuk oturdu ama iyelik ekini şimdilik kullanmasak daha doğru olur."

Pelin gülümsedi:

"Adamın bakışları öyle demiyordu ama..."

Seher gülümsedi. O da arkadaşına katılıyordu. Kesinlikle adamın gözleri öyle demiyordu, adam kütüphaneye girdiğinden itibaren her şey onun olmuştu sanki. Bu tatlı heyecanları yeniden hissetmeye başlamış olmak çok tuhaftı. Tanıdık ama tuhaf... Az kalsın unutuyordu. Bunu anlatması gereken biri daha vardı. Pelin'e dönerek:

"Ben biraz erken çıksam olur mu?" diye sordu.

Pelin saatine baktı, bir saatten az kalmıştı mesailerinin bitmesine.

"Çıkabilirsin tabii ki, ben idare ederim."

Alelacele toparlandı. "Çok teşekkür ederim, bir kahve borcum olsun sana."

Seher bu sözü söylerken çoktan kapının eşiğine gelmişti bile. Hızlı adımlarla her sabah önünden geçtiği pasajın içine girdi. Sonra da koridorun sonundaki merdivenlere oturdu.

"Panço!"

Sesi duyar duymaz merdivenlerin altından siyah, tüylü, minicik bir köpek çıkıp dizinin dibine sokuldu. Kafasını kızın dizlerine dayadı. Seher nazik bir şekilde köpeğin başını okşadı.

"Galiba şansımız dönüyor Panço, bugün kütüphaneye biri geldi ve..."

Tüm hikâyeyi baştan sona bu sokak köpeğine anlattı. Hayvanları her zaman sevmişti ama bu köpeğe olan düşkünlüğü bir başkaydı Seher'in. Yağmurlu bir günde ikisi de bu pasaja sığınmışlardı, bu yüzden kader ortağı sayılırlardı. Gerçi Seher, Panço' ya göre daha şanslıydı. İlerde kardeşi kadar yakın olacak olan insanla, Asuman'la o yağmur sayesinde tanışmıştı. O günden beri, Panço' ya her gün yemek getiriyor, o yemeğini yerken Seher de günün özetini geçiyordu. Her şeyi anlattıktan sonra köpeğin başını okşadı ve pasajdan çıktı. Sakin adımlarla teknelerin oraya doğru yürümeye başladı.

Yaklaşık yirmi dakika sonra Asuman'la buluşacakları yerdeydi. Teknelerden birine oturdu. Kulübeye girmek için fazla sıcak bir hava vardı. Denizi izledi. Beş dakika sonra Asuman da gelmişti. Elinde bir piknik sepeti vardı. Seher istemsizce dudaklarını yaladı. Asuman'ın yemeklerini hep sevmişti.

"Hazır mısınız Seher Hanım?"

"Sizinle kafaları çekmeye her zaman hazırım sultanım."

Asuman kıkırdadı.

"En son seferde de böyle demiştiniz hanımefendi ama gecenin sonunda en iyi arabesk sanatçı dalında çıkış yapmaya adaydınız."

Seher hafifçe kahkaha attı.

"Söz bu sefer şarkı söylemeyeceğim, en azından arabesk söylemem... Belki pop..."

Asuman da gülümsedi, tabii ki söyleyecekti. İnsan içince duygu değiştirirdi ama Seher her nasılsa kişilik değiştiriyordu ve bu sessiz sakin kızımız her nedense öz güven patlaması yaşayan birine dönüşüyordu her seferinde.

"Hadi o zaman assolistimiz... Yardım edin de kayığı çözelim."

İki arkadaş birlikte kayığı çözdüler. Hafif dalgalanan denizde ağır ağır ilerlediler. Çok açılmalarına gerek yoktu. Eski deniz fenerinin az ilerisinde kıyıyı tamamen gören bir yere kadar ilerlediler, kürekleri kayığın içine aldılar. Yiyecek ve içecekleri hazırladılar. Asuman düşündü bir ara kimin bardağını önce dolduracağını, ilk dertli olan mı mutlu olan mı içmeliydi?

İlk yudumu Seher aldı. Asuman arkadaşını yaklaşık iki buçuk kadehten sonra assoliste bağlayacağını çok iyi biliyordu, kendisi kadar dayanıklı değildi alkol konusunda. Fatih'le ikisi iyi içerlerdi. Sahi Fatih haber vermesini istemişti. "Haber bekliyordur." diye düşündü.

Asuman doğru tahmin etmişti. Fatih zar elinde, aklı telefonda babasıyla tavla oynuyordu, tabii ki yeniliyordu. Rıfat Bey'in elinden kim kurtulabilirdi. Hele ki aklı başka yerde olan Fatih'in bu konuda hiç şansı yoktu. Sonunda beklediği mesaj gelmişti. Açılmışlardı, şimdi de dönmelerini bekleyecekti. Sanırım Allah, bu kızı merak etmesi için onu yaratmıştı. Annesi:

"Asuman mı?"

"Hı hı..." diye geçiştirdi annesinin sorusunu ve tavlaya odaklanmış gibi davranmaya başladı. Asuman'a olan ilgisini tek fark etmeyen Asuman'ın ta kendisiydi. Ama Fatih buna da şükrediyordu ya fark etmiş olup da bilmezlikten gelseydi. İşte o zaman bu sevgi ona yük olurdu.

"Ve bu da son pul..."

Babası yine kazanan taraf olmuştu.

"Aklın biraz daha o kızda olursa daha çok yenilirsin sen." diye devam etti Rıfat Bey.

Fatih hayatı boyunca yenilmeyi çoktan kabul etmişti zaten. Asuman'ı ilk gördüğü an biliyordu hayatı boyunca yenileceğini.

Seher, Fatih'in aksine bu sefer kazandığını düşünüyordu. Üç kadehi tamamlamıştı, bu kez şarkılardan girmemişti. Gündüz onu yemeğe çağıran yakışıklıyı bilmem kaçıncı kez anlatıyordu Asuman'a. Her seferinde denizdeki yakamozu gösterip "işte böyle ışıklar vardı gözlerinde..." diyordu. Asuman da hafiften çakır keyif olmuştu bu yüzden Seher biraz daha içerse onu kontrol etmek oldukça zor olacaktı.

"Dönsek mi artık?"

Aptal mıydı? Seher tabii ki dönmek istemiyordu. Son derece yüksek ve cırtlak sesli bir "hayır" la bunu açıkça dile getirmişti. Ne diye ona sorduysa... Her zaman daha az sarhoş olan komutayı ele alma hakkına sahiptir. O yüzden o da kendi yolundan ilerlemeyi tercih etti. Kürekleri yavaş yavaş suya indirdi, kayalıkların tarafındaki kürek bir şeye çarpmıştı. Kayalıktır diye önemsemedi önce. Ancak ikinci kez küreğe asıldığında çarptığı şeyin kaya olmadığını hissetti. Kayadan yumuşak bir şeydi bu. Kürekleri Seher'in eline tutuşturduktan sonra fenerin ışığıyla suyu araştırmaya başladı. Suyun üstünde bir insan bedeni vardı. "Ceset!" diye korkuyla geçirdi içinden. Bu arada Seher her şeyden habersiz elindeki küreklerle oynuyordu. Küreklerden biri birden cesede çarptı. Yarısı kayalıklardaki adamın acıyla inlemesine neden olan bu hamle hareketsiz bedenin bir ölüye ait olduğunu kabullenen Asuman'ın sıçramasına neden oldu. Adam ölmemişti. "Harika" diye düşündü. Elinde bir adet körkütük sarhoş vardı. Bir de üzerine gizemli bir adam eklemişti. Ya bu adamı burada ölmeye terk edip kendi kıçını kurtaracaktı ya da bu adamın hayatını. Kendine ait bir şeyi korumak her zaman mantıklıydı ama kahretsin ki Asuman mantığıyla hareket edebilen biri olmamıştı hiç.

.................................................................................................


Pokračovať v čítaní

You'll Also Like

NARİN | Berdel Od Madam Lilith

Všeobecná beletria

1.2M 21.8K 20
Oysa ne çok hayal kurmuştum. Yeni bir hayatım olacak bu şehirden bu aileden uzak ve yalnız. Şimdi yine bu şehirde ait hissetmediğim o aileden birinin...
GÜNEŞ +18 Od Black-wiolet

Všeobecná beletria

49.7K 1.3K 20
"Han." derken dudaklarım titredi. Bedenlerimizin yakın olması ise bedenimi titretti. "Güneş." dediği an kalbime bir ok saplandı sanki. Yer yerinden...
866K 48K 38
Evin ise yediği tokatın şiddetiyle yere düşmüştü. Dudağının kenarı yeni bir darbe alırkende Kazım Ağa saçlarından koparırcasına tutup Evin'i kaldırmı...
81.1K 4.8K 15
Unutulmuş bir kadın, Yüzbaşı Hazal Unutulmuş. [Kurgudaki kişi ve olaylar tamamen hayal ürünü olup hiçbir kurum ve kuruluşlarla alakası yoktur]