Deliler Ağlamaz KİTAP OLUYOR

By ilmelistan

4.8M 511K 109K

"Soyun!" dedi ve dudaklarındaki o histerik, şeytani gülümseme yeniden kendisini gösterdi. "Bunu yapamam." de... More

❦ BİRÇOK KÖTÜ ALIŞKANLIĞIM VARDIR... /BÖLÜM ●1●
❦ KENDİMİ BİR KAFESE HAPSETTİM /BÖLÜM ●2●
❦ ŞEYTANDAN NASİBİNİ ALMAK ADINA /BÖLÜM ●3●
❦ BAŞKALARINA ODAKLANMAN GEREK /BÖLÜM ●4●
❦ BUNU SEN SEÇTİN /BÖLÜM ●5●
❦ BENİM KARIM /BÖLÜM ●6●
❦ ŞAH MAT /BÖLÜM ●7●
❦ TİŞÖRTÜNÜ ÇIKART /BÖLÜM ●8●
❦ MUTLU YILLAR /BÖLÜM ●9●
❦ MASAJ YAPMANI İSTİYORUM /BÖLÜM ●10●
❦ BORNOZ /BÖLÜM ●11●
❦ GÖKYÜZÜNÜN İLACI /BÖLÜM ●12●
❦ BENİM İZNİM OLMADAN /BÖLÜM ●13●
❦ AVLUDA BİR AĞAÇ /BÖLÜM ●14●
❦ OYUNBAZ /BÖLÜM ●15●
❦ SOĞUK DUŞ /BÖLÜM ●16●
❦ YENİ BİR DİLEK /BÖLÜM ●17●
❦ SENDE BEN /BÖLÜM ●18●
❦ KAPALI DÜNYALAR SENFONİSİ /BÖLÜM ●19●
❦ TOPRAĞA DÜŞEN İLK YAPRAK /BÖLÜM ●20●
❦ SÜKÛNETİN AMANSIZ ÇAĞRISI /BÖLÜM ●21●
❦ KIZGIN KÖMÜRLER ALTINDA /BÖLÜM ●22●
❦ SERSERİ ADAMLAR APTAL KIZLARI SEVMEZ /BÖLÜM ●23●
❦ YERE DÜŞEN AĞLAMAZ /BÖLÜM ●24●
❦ GÖRÜNEN DAĞIN ARDINDAKİ DÜNYA /BÖLÜM ●25●
❦ DERİMİN ALTINDAKİ KARINCALAR /BÖLÜM ●26●
❦ YATAK ODASI / BÖLÜM ●27●
❦ ŞEHVETİN SICAK KOLLARI +18 / BÖLÜM ●28●
❦ NEDENİ BİLİNMEYEN SORUNLAR / BÖLÜM ●29●
❦ SU YOLU / BÖLÜM ●30●
❦ KULÜPTEKİ STRİPTİZCİLERİM / BÖLÜM ●31●
❦ 6 MİLYON TL / BÖLÜM ●32●
❦ SOĞUK KALPLER YARALAR / BÖLÜM ●33●
❦ SENİ KİRLETEBİLİRİM / BÖLÜM ●34●
❦ PART 1 / BÖLÜM ●35●
❦ PART 2 / SARIMSAKSIZ OLSUN / BÖLÜM ●35●
❦ DİLRUBA' NIN YÜZÜĞÜ / BÖLÜM ●36●
❦ NEREDEYDİN SEN? / BÖLÜM ●37●
❦ MASA LAMBASI / BÖLÜM ●38●
❦ ONUN KIRDIĞIM KANATLARI VAR / BÖLÜM ●39●
❦ SAKLI KALAN / BÖLÜM ●40●
❦ ONUN YAZDIĞI HİKAYELER / BÖLÜM ●41●
❦ ONUN ELLERİNDEKİ GÖZYAŞLARIM / BÖLÜM ●42●
❦ BENİM KANATLARIM / BÖLÜM ●43●
❦ ZİHNİMDEKİ TANIDIK PİYES / BÖLÜM ●44●
❦ KARMA ACIMAYI SEVMEZ / BÖLÜM ●45●
❦ ÇALINAN PANDORA KUTUSU / BÖLÜM ●46●
❦ BENİ TEMİZLER MİSİN? / BÖLÜM ●47●
❦ ONUN GÖZLERİNDEKİ IŞIK / BÖLÜM ●48●
❦ GERÇEKLERİN YILDIZ TOPU / BÖLÜM ●49●
❦ ÇAMURA BATAN TOPUKLULAR / BÖLÜM ●50●
BİR ANI
❦ KÜTÜPHANE DUVARLARI ARDINDA / BÖLÜM ●51●
❦ MASANIN ALTINDAN / BÖLÜM ●52●
❦ BÖLÜM ●53●
Hellö
Deliler Ağlamaz Kitap Oluyor
YAZARLARA YARDIM
İzole ve Yeni İngilizce Serüvenim
DUYURU

❦ BÖLÜM ●54●

29K 1.2K 284
By ilmelistan

Hellö 💦

Çooook uzun bir bölümle geldim. Hepinizden booool bol yorum bekliyorum bakalımmm

Kendimi kollarının arasına bıraktığım celladımın sürprizlerine sevinmek için biçtiğim bir tarlada yer alıyordum. Sanki yeni aldığı araziyi ilk bakışta kendi kendine büyük bir dirayetle işlemişti ve sonrasında yılların getirdiği uğraş sonucunda yaptığı sonucu uzaktan izliyordu.

Ben, onun için yolların getirdiği bir uğraş, bir amaç, bir hayaldim. Hayal etmek, umut etmekten geçerdi ve Vural'a baktığımda onun hâllerinin gerçekleşme ihtimali, benim hayallerimden çok daha olasıydı. Bazı insanlar, sadece hayal eder, bazıları ise hayal ettiklerini yaşamak için her türlü yola başvururdu.

4 yıl önce, Vural'la karşılaşmadan öncesinde hayallerimi yaşamak için çabalıyorum diye kendimi avuturdum ama onu tanıdığımda bunun gerçekleşmeyeceğini düşünerek kendi içime kapanmıştım. Ne kendim için uğraşmış ne de ebedi hayallerimin peşinden koşmuştum. Oysa elimden almaya yeltendiği süre zarfında bunun için uğraşabileceğim dünyaca fırsatları kendisi kolaylıkla ellerime vermişti. Gurur muydu beni duraksatan?

Kabul etmeliyiz! Gurur, insanları duraklatmak için yapılmış bir düğme gibiydi. Sanki gururun temelini oluşturan ilkelerin gerekliliklerini yerine getirmediğinizde siz doğru bir insan olmadan çıkıyordunuz ama bu 4 yıllık süreçte elde ettiklerim ve edemediklerime baktığımda en büyük kaybımın zaman olduğunu fark etmemek zor değildi.

Vural, yıllardır beklemişti. Bu mutluluğu gözlerimde görüp kendimi onun kollarına bırakmam için yıllardır beklemişti ama ben bunun için bakıldığında pek de uğraşmamış gibi görünüyordum.

Dudaklarımda oluşmuş gülümseme ile şaşırmış bir hâlde ona bakarken aklıma kazınmış olan yeşillerinin bir umut ile parıldamasına bakılırsa benim amaçlarımın doğrultusu, hayallerimi çok farklı bir yöne doğru indirgemişti.

Evet, beni hapsettiği o yıllar süresi içerisinde ona alışmamak için elimden geleni yapmıştım ama Vural, kaçışım olmayan bir tsunami gibiydi. Üzerime geliyordu ama hızına yetişemeyen çelimsiz bacaklarımla koştukça yol kat edemiyordum. Ama üzerime gelirken bana okyanusunu vermekten çekinmediğini de her defasında dile getirmişti.

Bu okyanus, onun serveti değildi. Vural, bana kirlendiğini düşündükleri kalbini bütün gerçekliği ile sunmuştu.

Çevremizdeki insanlar ellerindeki telefonları bana ve yeni arabama doğrultuyordu. Muhtemelen internete atacaklardı ve bunu gören insanlar, büyük bir gıpta ile altına sürekli yorumlar atacak ya da buna imreneceklerdi. Ne kötüydü. Bilmiyorlardı ki ben bu arabayı Vural'dan hediye alana kadar dünyanın azabını yaşamıştım.

Geniş bir şekilde gülümsedim ve kollarını bana açmış, büyük bir heyecanla yüzüme bakan adama doğru ilerleyip açtığı kollarının arasına sığındım.

İşte, hayatta öğrendiğim bir gerçek varsa o da kendi sorunlarımızdan kaçarak değil, onlara sarılarak mutlu olmayı öğrenmemiz gerektiğiydi. Yoksa hayat, sorunlarınla başa çıkamadığını fark ettiğin süre zarfı içerisinde seni delirtmeye hazırlanan bir sirkten ibaretti.

Sıcacık teni içerisinde hayatımdaki en büyük sorunun ne kadar güçlü ve benim için kudretli olduğunu fark etmem ile dudaklarımda bir gülümseme yer edindi. Artık onun kim olduğunu saf bir şekilde bilirken bildiğim bir adama tutunmanın verdiği heyecan beni benden alıp götürdü.

Geri çekilip birbirimize baktığımızda parmaklarımın üzerinde yükselerek dudaklarına öpücük kondurmak için bir hamle yaptım ve o da bana doğru eğilerek dudaklarını dudaklarımın üzerine bastırdı.

Geri çekilip ışıldayan gözlerimle onun gözlerine baktım.

"Teşekkür ederim."

"Ben teşekkür ederim. Sana verebileceklerim, seni mutlu etmesin çünkü bunlar servetimin sana verebildikleri." dediğinde şaşırmış bir şekilde ona baktım. Çevremizdeki insanlar kutlayan seslerden dolayı onun bana ne dediğini duyamıyordu.

"O ne demek?" diyerek şaşkın şaşkın hâlâ kollarım ona sarılırken meraklı bir şekilde yüzüne baktım.

Yavaşça bilmiş bir şekilde gülümsedi ve aşk dolu bakışlarla yüzüme baktıktan hemen sonra usulca alnıma düşen saçlarımı güzelce kulağımın arkasına doğru büyük bir özenle yerleştirdi.

"Öğreneceksin Ayza Koçark." dedi soyadımı büyük bir keyifle dile getirirken. Ama gözlerinin içerisine bakarken ne demek istediğini anlamıştım. Kelimelere dökülebilecek bir gerçeklik değildi bu. Gözlerindeki sevgi tufanı, elle tutulamayacak kadar değerli ve aşk doluydu.

"Ee, yeni arabanı denemek istemiyor musun?" dediğinde konumuzun değişmesi üzerine meraklı bir şekilde yüzüne baktım.

"Hemen sürebilir miyim?"

"Elbette." dedi ve kollarını bedenimden çekip kısa bir manevrayla elimi tutup beni arabaya doğru götürdü.

"Bakalım sevecek misin?" dedikten sonra bana şoför koltuğunu açıp içeri geçmem için bekledi.

Kalbim delicesine atıyordu ama bu hediye için değildi. Vural'ın bana alabileceklerinin farkındaydım. Bir uçağım vardı bir kere. Ya da teknem. Kocaman bir yat, bir de otel... Vural'ın bu kısa süre zarfında bana vermek için çabaladığı her şey için yeni bir gerçeklik ile karşı karşıya kalıyordum ve hepsindeki ortak nokta, Vural'ın bana bakarken duyduğu aşkın beni ne denli mutlu ettiğiydi.

Galiba en büyük korkum en büyük tutkum hâline gelmişti.

-*-

AKŞAM

-*-

Deniz kenarında geldiğimiz balık restoranında karşılıklı oturmuş rakımızı içiyorduk Vural'la. Masamız donatılmış, geldiğimizden beri delicesine hürmet etmeye çalışan çalışanlar ve mekân sahibi üzerine burada da bize rahat olmadığını başta düşünsem de sonrasında içtiğim bir duble rakı ile rahatlamaya başlamıştım.

Denize bakarken ne kadar mutlu ve huzurlu olduğumu düşünürken boşluğuma geldi ve dönüp Vural'a baktım.

Arkasına yaslanmıştı. Beyaz örtüyle süslenmiş masanın ardında, bej, keten gömleği kollarına kadar sıvanmış bir haldeydi, yakasında iki düğme açıktaydı ve o da belirgin köprücük kemiklerini ortaya seriyordu. Hafiften çıkmış sakalları, beyaz teni üzerinde gerçekten güzel bir görünüm sağlamıştı. Yeşil gözleri... Ah o yeşil gözleri... Uzun kirpiklerinin arasından bana kilitlenmiş bir şekilde iki yana keyifle kıvrılmış dudakları ile üzerime dikilmişti.

Bana öyle bir bakıyordu ki bu adam, içim sanki dışıma çıkmıştı ve onu görmenin verdiği zaferle bana aşkını itiraf ediyordu.

"Ne?" dedim utanmış bir ses tonuyla gülümseyerek ona bakarken.

Yavaşça gözlerini kapattı ve başını yana doğru salladıktan sonra yumuşakça açtığı gözleriyle bana baktı.

"Boş ver." dedi.

Aslında açıklamasına gerek yoktu. Vural'ı bu kadar mutlu, bu kadar içten ya da bu kadar candan gördüğümü hatırlamıyordum.

Aslında onunla ilk birlikteliğimizin olduğu o zaman... Kurşunlu şelalesindeki ilk uzun uzadıya karşılıklı ettiğimiz o sohbette, bana bakışlarını fark ederek vermiştim bedenimi ona... Sonra da onun bana vermeye hazır olduklarını gördükçe çekilmiştim Vural'a... Ne garipti. Belki de bu güzelliklerden kaçarak mutluluğu aramaya çalışmıştım.

"Bir şey fark ettim." dedim ve gülerek arkama yaslanıp gözlerimi ona diktim.

"Gördüğüm en kötü ve korkunç adamsın." dediğimde kaşları yavaşça yukarı kalktı ama bundan rahatsız olmamış bir şekilde bana bakmaya devam etti.

"Bir şey daha fark ettim ama."

İlgiyle başını yavaşça yana çevirdi ve meraklı gözlerle bekledi.

"İçindeki çocuk hâlâ ölmemiş Vural Koçark." dediğimde sanki onun bir açığını yakalamışım gibi bana baktı ve dudakları bir şey söyleyecekmiş gibi aralandıktan sonra baş parmağıyla burnuna dokunup olduğu yerde doğruldu ve dikleşirken üzerini düzeltti.

"O nereden çıktı şimdi?"

Anında çatılmaya hazır ve nazır duran kaşlarına karşın kıkırdamadan edemedim.

"Bana bakışlarında görebiliyorum ve merak ediyorum..." dedim. Yavaşça derin bir nefes alıp gözlerimi yüzünden bir an bile ayırmazken dikkatle sözlerime vereceği tepkiyi izledim. "İçindeki bu güzelliği neden şiddetli bir öfkenin ardında saklıyorsun?"

Yavaşça gözlerini kıstı ve gerilmeye başlamış bedenini gevşetmek için omuzlarını hareket ettirdi. Elini masanın üzerine koydu ve peçeteyi yerinden alırken konuşmaya başladı.

"Aslında sana bu yanımı hiçbir zaman göstermemek için yıllarca uzağında kalıp doğru anı bekledim ben." dedi ve aldığım itiraf cümlesine karşın bütün odağım ona kesilmişti bu sefer de. O da elindeki peçeteyle oynuyordu.

"Planım, Yavuz ve Tuğba evlendikten sonra seninle sürekli yan yana gelmek zorunda kalacaktık ve seni küçük jestlerle mutlu edebildiğimi gösterecektim. Tabii, Yavuz'a olan şeyi aşk sanmanın önüne geçmek için çok çabalamam gerektiğini biliyordum ama..." dedi ve sinirlendiği bir anıdan bahsettiği için kaşlarını anında çatıp inanılmaz öfkeli bir görünüme sahip oldu. Hemen ardından da derin bir nefes alıp bıraktı ve peçetesiyle oynamaya devam etti.

"Sonra Amerika'yı kazandığını biliyordum. Planım, sana orada bir iş bağlamaktı. Bu şirketi de senin için açmış olacaktım ve sonra da ben, şirket bahanesiyle Amerika'ya geldiğimde sen de yabancılaşmayacaktın. Bu sayede sana daha yakın ve aşina olacaktım." dediğinde kurduğu planların korkutuculuğu ile ne yapacağımı eskiden şaşırırdım ama artık öyle değildim maalesef. Karşımda oturan adamın Vural olduğunun farkındaydım. Onun tarafından böyle şeyleri yaşamış biri olarak artık şaşırmayı tercih etmiyordum. Çünkü ardından gelecek olan korku ve tedirginlik hat safhadaydı.

"Sonra sana küçüklük hayalin olan o adamı verecektim. Hayalini kurduğun her şekilde sana yanık olduğunu düşündüğün, saf âşık beni..." dediğinde kaşlarım yavaşça havaya kalktı.

"Sen benim âşık olmak istediğim adamı nereden biliyorsun ki?" dediğinde tek kaşını kaldırarak bana baktı.

"İlk telefonunu aldığın zaman sürekli insanlarla internetten sohbet ediyordun. Tanıyıp tanımadığın herkesle. Senin yüzünden 100'ü geçkin erkek hesabı açtığımı biliyor muydun?" dediğinde sesli bir şekilde yutkunmadan edemedim.

"Sürekli tersleyip duruyordun. Sevdiğin adamın nasıl olduğunu anlayabilmek için en az 50 tane hesap değiştirdim. Sonra da benimle konuşmaya başladın ama bu sefer de bana bir erkek arkadaş olarak bakıyordun. Seninle tam 2 yıl konuştuk." dediğinde şaşırmış bir şekilde ona baktım.

"Nasıl yani?"

Güldü. Hiçbir şey bilmiyor oluşum onun için oldukça komik geliyordu herhâlde kulağına. Benim içinse korkutucu gelmemesi adına zorlanıyordum.

Uzandı. Masanın üzerinde duran bardağını alıp bana uzattı.

"Haydi bakalım. Madem geçmişi konuşacağız. Ayık kafayla konuşulmaz böyle şeyler. Rakıya hakaret olur." dediğinde şaşırmıştım. Ne yani, rakıyı seviyor muydu?

İtiraz etmeden uzanıp gülümseyerek heyecanlı bir şekilde bardağımın altını onun bardağıyla tokuşturdum.

"Mutluluğuna." dedi ve içten bir gülümseme ile bana bakarken bardağı dudaklarına götürdü.

Kalbim büyük bir darbeyle atıyordu ve onun bu hâlinden inanılmaz hoşlandığımı söylemeden edemeyecektim.

"Peki ya sonra?" dedim bardağını yerine koyduğu anda meraklı bir ısrarcılıkla. "Kimdin sen? Adın neydi?" dediğimde merakım hoşuna gitmiş gibi gülümsedi.

"Berkay..." dediğinde bir an hatırlamak istercesine kaşlarımı çattım ama hatırlamakta fazla zorlanmadım çünkü onu hatırlamamak imkânsızdı.

"Sen... Bana Yavuz'la ilgili sorular soruyordun ve taktik veriyordun hatırlıyorum." diyerek şok olmuş bir şekilde ona baktığımda hâlime güldü.

"Sen onu taktik sanıyordun." dediğinde ağzım kocaman açılmış bir şekilde ona bakıyordum.

"Ne yapsaydım? Daha yeni ergenliğe girmiştin ve tutturmuşsun Yavuz da Yavuz. Hayır hayatında erkek de olmuyordu ki başkasına kaysın gözlerin? Başkasından hoşlansan onu halletmek daha kolaydı ama söz konusu Yavuz'du. Adamın sana babacanlığı, sende farklı duygular uyandırıyordu. Ben de çözümü ona bizim şirkette iş vermekte bulmuştum." dediğinde arkama yaslandım ve ellerimi havaya kaldırdım.

"Pes yani. Artık şaşıramıyorum. Hayatımda kontrol ettiğin başka bir şey var mıydı?" dediğimde meraklı bir şekilde gözlerine baktığımda benim biraz sinirlendiğimi fark etmesine karşın sessiz kalarak tepkimi ölçercesine dikkatli bir şekilde yüzüme baktı.

"Öyle baktığına göre vardı Vural. Söyle de bileyim artık. Seninle evliyim. Kaçamayacağımı da bildiğim için bari gerçekleri söyle de bileyim." diyerek pes etmiş bir şekilde konuştuğumda rahatsız olmuş bir şekilde yerinde kıpırdandı.

"Tolga..."

Yeni bir şok dalgası ile karşı karşıya kaldım.

"Tolga mı? Onda nasıl parmağın var senin?" diye şaşırmış bir şekilde sorduğumda Tolga'nın ilk önce eşcinsel olduğu geldi aklıma. Sonra da Vural beni kaçırmadan öncesinde en yakın arkadaşım olduğu gerçeği ile karşı karşıya kalırken kalbim tam olarak boğazımda atmaya başlamıştı.

Siktir! Kendimi ciddi manada dolandırılmış gibi hissediyordum.

"Sinirleneceksen anlatmayacağım." diyerek anında geri adım atmasına karşın kaşlarımı çatarak ona baktım.

"Elbette anlatacaksın. Ne sanıyorsun? Öğrenmek istiyorum. Kaçışın yok." diyerek ona ters çıkıştığımda canı tepkime sıkılmış gibi yerinde kıpırdandı.

"Tolga benim yetiştirme yurdundaki çocuklardan birisiydi."

Vay anasını!

Arkama yaslandım ve Tolga ile paylaştığım anılarımı hatırladım. Ona birçok anımı anlatmıştım. Yavuz'a olan aşkımı bizzat salya sümük ağlayıp yakınan benden duyardı. Hoş, o da gidip anlaşılan Vural'a anlatıyordu.

"Peki... Nasıl başardın bunu?" dedim bu sefer de büyük bir ciddiyetle ona bakarken. "Hayatıma insanlar almam konusunda nasıl bu kadar başarılı oldun?"

"Çünkü seni çok iyi tanıyorum." dedi hiç duraksamadan.

Kaşlarım çatıldı.

"Madem çok iyi tanıyordun neden benim karşıma farklı bir şekilde çıkmadın?"

"Çünkü o gün o lanet tuvalete geleceğin tutmuştu. Beni orada görmüştün."

"Yüzünde o kadar kan vardı ki..." dedim ve bir an etrafta insanlar bizi duyuyor mu diye bakındım ama herkesin kendi hâlinde canlı müziğe eşlik ettiğini fark etmem üzerine önüme geri dönüp konuşmaya devam ettim "Yüzünü bile tam olarak tanıyamamıştım."

"Yine de bu riski alamazdım. Sen şiddetten nefret edersin." diyerek oldukça düz bir şekilde bana cevap vermesine karşın boş gözlerle ona baktım.

"İzlediğin yol şiddetin babasını bana yaşattı ama."

"Gerçekler can acıtır Ayza. Ama bildiğim bir diğer yol da bu yoldu. Ben bu yolda sadık olmayı ve korkmayı öğrenmiştim."

Yutkundum. Boğazımdaki yumruyu silmek istedim çünkü bunu ben de yaşamıştım ama küçük Vural'a o mafya babasının yaptığı eziyet aklıma gelince bir an Vural'a acımadan edemiyordum işte. Bendeki de ne yürekmiş arkadaş...

"Sana bunları yaşatırken en çok kendimle başa çıkmam gerekiyordu. Sana seni sevdiğimi belli etseydim eğer... Sevgimi küçük görecek ve sapık birisi olduğumu düşünecektin. Ama benden korktuğun bir adam olmak daha kolaydı. Korku insanı besler güzelim. Korku, insanın en güçlü duygusudur ve insanlar korkularıyla başa çıkmak için çabalarlar. Ondan kaçamadıklarını fark ettiklerinde ise kabullenmek zorunda kalırlar. Çünkü korku hiçbir zaman gitmez. Şekil değiştirir."

Söylediklerinin etkisi, bütün bedenimi diken diken bir hâle getirmişti. Ama bu sefer ona karşı olan bir nefret ya da öfke değildi içimdeki duygu.

Hayranlık...

Tek kelime ile bunu hayranlığa yorabilirdim. Onun hayatımı yönetirken her şeyi bu kadar ince düşünmesi doğrultusunda şu an bu masada oturuyor ve karşılıklı rakı içiyorduk. Ne kadar ona öfkeli olursam olayım, ne kadar ona kızıp ortalığı birbirine katarsam katayım, bu sefer ona gelen taraf ben olmuştum. Onunla kendi istediğim için evlenmiştim.

"Ben seni çok sevdim Ayza... Benim sevgim, insanların dile kolay bir şekilde indirgedikleri, herkesin beslediği bir şey değil. Benim sevgim sana özel. Senin topraklarında nefes alabilen bir çiçek gibi. Sen yoksan ne tohumum kökleniyor ne de yeşeriyor. Tohum olarak kalan bir hiçliğim. Önemsizim. Sense topraklarının içerisinde beni gömüp azat edebilecek tek insansın. Bana sahipsin ama beni istemezsen ben tohum olarak kalmaya devam edeceğim."

Onun sevgisinin gücü, her insanı korkutabilecek kadar büyüktü. Eskiden olsa ben de korkardım. Korkmuştum da. Ama şimdi bu durumu kendi lehime çevirme kararı alan delirmiş bir yana sahiptim. Kabul etmeliydim. Onun sevgisine sahip olduğum için kendimi özel hissediyordum.

Masamızın gergin bir ortam olduğunu fark ettiğimde ise artık böyle kötü hissetmekten hoşlanmadığım için anında daha farklı bir konuya doğru kendimi yönlendirme kararı aldım.

"Peki, farklı bir soru daha sormak istiyorum." dediğimde onun da bu gergin hâlini düzeltmek için heyecanlı bir şekilde ona bakarak gülümsedim.

"Bundan sonra? Geleceğimizi nasıl planlamıştın?" diye sorduğumda ise onu da şaşırtmışa benziyordum.

"Beni hayallerinde tam olarak nereye koymuştun?" dediğimde dudaklarında yavaşça bir gülümseme yer edindi. Sessizliği normalden uzun sürerken etrafına bakındı, herkesi gözlemledi ve hemen ardından bana döndü.

"Bu konuyu şimdi konuşmak istediğine emin misin?" dediğinde gerçekten de geleceğimizi planladığını fark etmem üzerine bedenimde heyecan kıpırtıları yer edinmişti.

Israrcı bir şekilde gözlerimi ondan ayırmazken ellerimi masanın üzerine koyup dik bir şekilde karşısında oturmaya başlamıştım.

Vural ise dudaklarını ıslattı, derin bir nefes alıp söyleyip söylememek arasında kaldığı o süre zarfında artık pes etmiş olacak ki cevap vermeye yönelik hareket ediyordu ki masanın üzerinde duran telefonumun çalmaya başlaması ile dikkatimiz dağılmıştı.

Kimin aradığına baktığımda ise numaranın yabancı olduğunu fark ettim.

"Kim arıyor?" diye soran Vural ise meraklı bir şekilde bana bakıyordu.

"Bilmiyorum, yabancı numara." dedim ama garip bir şekilde içimde oluşmuş olan gerginlik daha da artmaya başlamıştı. Çünkü Türkiye'ye geldiğimden beri telefon numaram bir elin parmağını geçmeyecek kadar az insanın elinde yer alıyordu. Sıfırdan numara aldığım için de herhangi bir operatörde olamazdı.

Üstelik, saat gece yarısına gelmek üzereydi.

Telefonu açıp kulağıma götürdüğümde gözlerim Vural'a kaymıştı. O da aynı şekilde kimin aradığını merak ediyor gibi bana bakıyordu.

"Efendim?" dediğimde karşı taraftan cevap gelmesi uzun sürmemişti.

"Ayza?" dedi ama sesi tanıdık gelmemişti. Yaşlı, uzun zaman sigara içmenin verdiği bir zorlanma vardı sanki sesinde.

"Buyurun? Kimsiniz?"

"Sana söyleyeceklerimden sonrasında kim olduğumdan çok daha farklı şeylerle ilgileneceksin küçük hanım..." dediğinde kaşlarım çatılmıştı.

Ne diyordu be bu adam?

"Bugün sizi internette gördüm. Yeni araban hayırlı olsun." demesi ile daha da garipsemiştim. Ne yani, tahmin ettiğim gibi videonun internete düşeceğinin farkındaydım ama tanımadığım bir adam beni neden telefondan aramıştı ki? Üstelik sesi gerçekten zar zor çıkıyordu ve oldukça yaşlı olduğuna emin olabilirdim.

"Kimsiniz?"

"Kocanın sana o hediyeleri alabilmesinin nedeniyim." dediğinde Vural da kıllanmış bir şekilde öne eğilmiş ve bana anlamayan bir şekilde bakıyordu ama benim duyduklarım, başımdan aşağı kaynar sular dökülmesine neden olmuştu bile.

Korku, yeniden bedenime hüküm sürerken karşı tarafın yeniden konuşması uzun sürmemişti.

"Neden kocana, seni elde ettikten sonra yapmak istediği planları sormuyorsun?" dediğinde az önce konuştuğumuz konunun şimdi de telefondaki adamdan gelmesi ile daha da gerilmiştim.

Neler oluyordu ve bu beni arayan adam tam olarak kimdi?

"Ben sana anlatayım küçük hanım..." dedi ve zorlanıyormuş gibi nefes aldı. Ardından sanki bir hava yardımı yapıyormuş gibi sesler geldikten sonra yeniden konuşmaya başladı. Vural ise hâlâ kim olduğunu soruyordu ama ona cevap vermekten ziyade diğer taraftan gelecek sözler merakımı körüklüyordu.

"Sen onu kabullenene kadar, ona kendini açana kadar senin için çabalayacak. Seni dünyanın en mutlu kadını gibi hissettirecek ve senden bir çocuğu olacak."

"Ne diyorsunuz beyefendi siz?" dediğimde Vural artık gerçekten sinirlenmeye başlamış gibi uzandı ve telefonu elimden almak için bir hamle yaptı. Bir an kendimi geri çeksem de telefonun diğer tarafından gelen ses yeni şeyler söylemeye başlamıştı.

"Çocuğun olduğu zaman... Senin bir işlevin kalmayacak küçük hanım. Senden alabileceği en büyük şeyi ona bahşetmiş olacaksın ve o saatten sonra seni istemeyecek ama sen ona ait olduğun için..." dediğinde artık beni o kadar korkutmuştu ki söylediği sözlerle karşımdaki adama takılmıştı gözlerim.

Yeşillerinin gittikçe gergin bir hal alarak koyulaşmasına şahit oldum ama adamın söylediklerini duyduğu için değildi bu. Konuştuğum insanın kim olduğunu bilmeyip benim verdiğim tepkilere karşın ne olduğuna aşina olmamasının verdiği bir gerginlikti bu. Yine de o gerginliğe sonuna kadar aşinaydım. Yine de karşı taraftaki tanımadığım adamın söyledikleri... Beni korkutmaya yetecek kadar Vural'dan parçalar taşıyormuş gibi gerilmiştim.

"Senden tek bir kurtuluş yolu olacak..." dediğinde artık beynimden vurulmuşa dönmüştüm.

"Beyefendi ne saçmaladığınızın farkında mısınız siz?" dediğimde ise Vural nihayet dayanamamış ve telefonu gerçekten elimden almıştı. Artık adamla iletişimim kesilirken telefonu kulağına götürdü ve yine o çok iyi bildiğim öfkeli, insanın içini ürpertecek bariton sesiyle adama seslendi.

"Kimsin lan sen?"

Kaşları çatıldı. Adamın konuşmasına karşın vereceği tepkiyi bekliyordum çünkü adamın bana söylediklerinden bihaberdi. Vereceği tepkileri merak ediyordum nedense. Sanki içimdeki bir yanım adamın söylediklerinin üzerine akılalmaz bir korku ile cebelleşiyordu.

Derin bir nefes aldım içime ama Vural'ın kaşlarının çatılmasının ardından telefonu kulağından çekip ekranına bakması ile ne olduğunu kavramaya çalıştım. Hemen ardından ise gözlerini bana kaldırdı ve bir direktif verircesine konuştu.

"Ne söyledi sana?"

Telefonu kapatmıştı. Vural, telefonumu elinde tutarken ekranını küçük bir an gördüğümde fark etmiştim bunu ama beni asıl şaşırtan şey Vural'ın öfkesinin bu kadar kolay bir şekilde ortaya çıkmasından ziyade, adamın söylediklerinin de kafamda dolanıyor olmasıydı.

"Ayza! Sana diyorum. Ne söyledi?" demesi ile başka bir erkeğin benimle, onun kontrolü olmadan iletişime geçip üzerimde etki bırakmasından hoşnutsuzluğu ile bana bakıyordu. Artık onu tanıyordum. Bu tepkilerin sebeplerini onda kondurabiliyordum. Ne de olsa o normal bir insan değildi. Sanki düşünceleri kafamın içerisinde seslendiriliyordu.

"Ben... Anlayamadım." dedim toparlanmaya çalışırken.

"Tanımıyor musun?"

"Saçma sapan birisi. İnternete videomuz düşmüş. Araba videosu... Manyak adam da telefonumu nereden bulmuş bilmiyorum ama işte arabayı ona vermem konusunda falan saçmalıyordu." dediğinde kaşları havaya kalktı ve dilini içten yanağına bastırdı.

Bu manzarayı daha öncesinde gördüğüm için hatırlıyordum. Bana hayatı zindan ettiği zaman girdiği tavırdaydı şu an ama artık o tepkiyi görmeyeceğimi bildiğim için rahatlamaya çalıştım.

"Meraklanma. Gereksiz insanlar işte. Telefon numaramı nereden bulmuşlar onu anlamıyorum. Bu insanlar tuhaf." diyerek bardağıma uzandım ve gülümsemeye çalışarak kadeh kaldırmaya yeltendim.

Vural ise söylediklerimi kafasında oturtamamış bir şekilde dikkatle yüzüme bakıyordu ama uzatmadı. Aksine bardağı eline aldı ama diğer elinde hâlâ telefonum duruyordu. Sanki bir daha ararsa anında açacaktı.

Belki de gerçekten manyağın tekiydi. Ama söyledikleri... Herkes tarafından bilinecek şeyler değildi ki. Vural'ın beni elde edene kadar uğraşmasından bahsetmişti. Ama bunu her erkek sevdiği kadını elde etmek için söylemez miydi? Belki de gerçekten manyağın tekiydi. Belki de Vural'dan nefret eden bir rakibi...

Kadehimi onun bardağına tokuşturduğumda dudaklarıma gerçek bir gülümseme yerleştirdim ve kıkırdadım.

"Kocama..." dediğimde kaşlarını yavaşça yukarı kaldırmıştı ama hâlâ az önceki adamın kim olduğunu merak ediyormuş gibi görünüyordu. Rakısından büyük bir yudum alıp masanın üzerine koyduktan sonra telefonumun ekranında duran numarayı kendi telefonundan çekti.

"Ne yapıyorsun?" dedim şaşırmış bir şekilde.

"Numarayı sorgulatacağım. Kimmiş bakalım. O kim ki benim karımı arıyor?" dedikten sonra gülümseyerek bana baktı. Tehlikeli gülümsemesine aşinaydım ve o gülümseme nedense hoşuma gidiyordu.

"Beni bu kadar kontrol etmeye alışmamalısın. Ben özgürlüğümü isterim." dediğimde telefonumu benim önüme koydu ve histerik bir şekilde güldü.

"Alışmak mı? Seni kontrol etmek benim hayat biçimim. Bence sen alışmalısın." dediğinde haklı olduğu gerçeği ile karşı karşıyaydım.

"Ama artık seninim?"

Sözlerim hoşuna gitmiş gibi dudakları yukarı kıvrıldı ve bakışları usulca yumuşadı.

"Senin o seninim diyen dudaklarını bir öperim... Ama nasıl?" dedi inanılmaz içtenlikle.

Şaşırmıştım. Ve kasıklarımdaki hareketliliğe karşın o an onu öpmek adına masanın üzerinden atlamaya bile hazır olduğumu fark ettim.

"Beni hep böyle şımartacak mısın?"

"Yavrum, ben seni dünyanın en mutlu insanı yapacağım." dedi ve o an gözlerimin önüne gelen eski anılarımız ile karşı karşıya kaldım.

"Seni hayatının sonuna kadar mutlu edeceğim..." sözleri döküldü dudaklarımdan istemsizce. Bunu beni kaçırdığı zaman söylemişti. Ona kimseye o adamı dövdüğünü söylemeyeceğimi anlatmaya çalıştığım zamanda dile getirmişti bu sözleri. İnanmayacağımı kanıtlamam için dile getirmişti. Ve o anların gözümün önüne gelmesi ile istemsiz gülümsemem yüzümde solarken Vural, değişimimi fark ederek dikkat kesilmişti bana.

"Güzelim, bana bak! Şhh! Bana bak!" dedi ve uzanıp çenemi tutup yavaşça okşadı.

"Canını sıkacak hiçbir şeyi düşünmeni istemiyorum. Biliyorum, korkuyorsun. Ama unutma! Her şeyi senin beni kabul etmen için yaptım. O günler bir daha gelmeyecek." dedi ve gözlerimin içerisine öyle âşık baktı ki o an ona inanmak istediğimi fark ettim. İçime serpmeye çalıştığı yıldız tozlarını kabullenmek istedim.

Eve geldiğimizde kucağımda bir gül buketi yer alıyordu. Mekâna gelen çingenelerden bütün gülleri satın almıştı ve hepsini de bana vermişti.

İçeri girdiğimizde herkes uyuyordu ve sadece önümüzü görebilmek için loş ışıklar açılmıştı.

İçtiğim için sürekli gülüyor ve sarsak adımlar atıyordum. Vural, odamıza gidebilmek için merdivenleri çıkmam gerektiğini fark ettiğimi gördüğünde hâlime güldü ve bana arkadan sarılıp eğildi. Usulca yanağıma sıcacık bir öpücük kondurdu.

"Sen şimdi o merdivenleri nasıl çıkacağını düşünüyorsun değil mi?"

Üzgün bir surat yapıp ona kendimi acındırarak baktım ve başımı bir çocuk gibi aşağı yukarı onaylar anlamda sallayarak alt dudağımı büktüm. O ise benim bu hâlime karşın kıyamayan bir ebeveyn gibi hızlıca uzanıp dudaklarıma öpücük kondurdu.

"Oy yavrum! Bakma bana öyle, kafam karışıyor. Merdivenlerden çıkacağız. Extrem tırmanış yapmayacağız." demesine karşın ben ellerimi çenemin altına getirip birbirine bağladım ve büktüğüm dudaklarımla ona ağlayacakmış gibi baktım.

"Kütüphanede yatalım mı? Hem bize de farklılık olur." diye çocuksu bir ses tonuyla sormama karşın şaşırmış bir şekilde bana baktı ve hâlime sesli bir şekilde güldü.

"Sen beni gerçekten kalpten götürebilecek bir kadınsın." dedi ve bedenimi kendisine çevirip dudaklarıma yeniden öpücük kondurdu ve geri çekilip hâlime baktıktan sonra bir daha uzandı ama bu sefer daha uzun bir öpücük gerçekleştirdi. Ona karşılık vermemek için kendimi tutmaya çalışıyor, tam ona uzanmak için bir hamle yapıyordum ki geri çekilerek benimle âdeta oyun oynuyordu.

"Aman ya!" diye isyan ederek kollarından çıkmaya çalışıyordum ki belimdeki elleri beni olduğum yere mıhlayarak kendi bedenine daha sert çekti.

Bu hareket, onun tarafından bana sağlandığında nedense bedenimde akılalmaz bir sıcaklık tufanı yer ediniyordu.

Elleri yavaşça belimden kalçama doğru ilerlerken dudaklarımda keyif alan bir gülümseme yer edinmişti.

"Şimdi söyle bakalım. Dünden sonra nasıl hissediyorsun? Ağrın, sızın..." dedi ve kalçamı sıkı bir şekilde avuçlayıp beni parmaklarımın ucunda durana kadar yukarı doğru çekiştirerek kendisine bastırdı.

Onu hissedebiliyordum ve bu, kasıklarımda hazırlanan zevk tufanının dansı ile karşı karşıya kalmama neden olmuştu.

"Şu an görünürde bir şey yok. ama bence onu deneyerek test etmeliyiz." dediğimde kaşları sözlerimi beğenmiş bir şekilde havaya kalktı ve gözlerinde tehlikeli bir parıltı yer edindi.

Beni yeniden yukarı çekiştirip kendisine bastırdığında onun sertliğini istediğim yere isabet ettirebilmek için hareketlenerek bacaklarımı yavaşça iki yana doğru araladım.

Göz bebeklerinin hızlı bir şekilde büyümesine şahit olurken kalçamdaki eli biraz daha ilerledi ve bacaklarımın içerisine doğru gidip arsız bir şekilde bana dokundu.

Heyecanlı bir şekilde nefes alırken geri çekilip etrafa bakınmak zorunda kaldım çünkü tam olarak evin ortasında birbirimize dokunuyorduk.

"Birileri görecek." dediğimde uzun parmakları umursamadığını bariz bir şekilde bana sunarcasına tam noktasına bir baskı uyguladı ve gözlerim istemsiz bir şekilde kısıldı. Dudaklarımdan histerik bir şekilde inleme dökülürken kendimi tutmak için dudaklarımı bastırmak zorunda kalmıştım.

"Vural... Herkes uyuyor!"

"Bizim evleri ayırmamız lazım." dedi ve beni bir hamlede yukarı kaldırıp bacaklarımı iki eliyle de yanlara doğru açarak beline dolamama neden oldu. Dudaklarımdan bu hamleyle küçük bir çığlık koparken beni kucağında aşağı doğru kaydırıp tam da olması gereken yere doğru bastırdı ve duvara yasladı.

Dudaklarımdan istemsiz yeniden bir inleme dökülürken dudaklarında keyifli bir gülümseme ile beni izlediğini fark ettim.

Başımı sert duvara yaslayıp kalçamı kasıklarına doğru hareket ettirdiğimde o da hareketime destek vererek kendisini bana doğru bastırdı ve uzanıp dudaklarıma aç bir hayvan gibi dudaklarını bastırdı.

Beni öyle güzel öptü ki dili, dudaklarımın üzerinde dolanıp ısrarcı bir şekilde aralamama neden olurken nihayet dilimle buluşan dilinin verdiği şölen, aklımı yerinden oynatmama neden olmuştu bile.

Kasıklarıma kendi sertliğini sürtüp yeniden yapmak için geri çekilmesi ile olduğum yerde boşalabilirdim.

Nefes nefese kalmıştım ve inlemelerime engel olamıyordum.

Dudaklarından kendimi zar zor kurtarıp başımı yana çevirdiğimde o kasıklarıma sürtünmeye devam ediyordu.

İnanılmaz derecede sertti ve bana kot pantolonundan bile varlığını kolaylıkla sunabiliyordu. Üzerimizde kıyafetlerimizin olmasına rağmen hiçbir engel yokmuş gibi zevk alıyordum.

Loş ışıkların altında buğulanmış gözlerim etrafa bakmaya çalıştı ama zevk tufanı içerisinde bu pek de mümkün değildi ki.

İkimizin de nefesleri birbirine karışırken boş olan eve göz attım ve bir insan yüzü görmeyi bekledim ama etrafta hâlâ kimse yoktu.

"Vural... ah!" diyerek dayanamayarak yeniden yaptığı hamleyle inlememe neden olurken konuşamamış olmama karşın yutkundum ve yeni bir deneme yaptım.

"Odaya gitmemiz lazım."

Merdivenin önünde, evdeki bütün halkın geçeceği yerde bunu yapıyor olmanın verdiği korku ile daha da çok zevk almamak imkânsızdı.

Sanki içimdeydi ve o bana her sürtündüğünde kafayı yemek üzereymiş gibi kasılıyordum.

Boğazıma yerleştirdiği eliyle beni olduğum yere mıhlarken parmaklarını incinecekmişim gibi sıkmıyordu bile. Oysaki sıkmasını isteyen şiddete meyilli tarafım içten içe bir çığlık atıyordu bile.

Dudakları boynumda dolanıp umursamaz bir şekilde ısırıyor, emiyor, diliyle izlediği yola iz bırakarak köprücük kemiklerime iniyor ve yeniden kendisine bir istikamet çiziyordu.

Duvara yaslandığım için bir eliyle de gömleğimin açıkta bıraktığı yakamda sabahtan beri hayalini kurduğum şeyi yaparak göğüslerime dokunuyordu. Ucunu iki parmağının arasına alıp bir mandalmış gibi sıkıyor, çekiştiriyor ve geri bırakıyordu.

"Vural!" dedim yeniden onu ikaz ederken.

Eğer biraz daha devam ederse gerçekten kimseyi umursamadan ona kendimi vermeye hazır bir hâlde merdivenlerde bacaklarımı aralayacaktım.

O ise ikazımı alarak beni yeniden kucağına aldı ve merdivenlerden çıkmaya başladı. Bense sözümü dinlemesinin verdiği zaferle saçlarımı bir yana doğru alıp başımı yana çevirdim ve dudaklarına dudaklarımı kilitleyerek hareket etmesine engel olarak dudaklarını öpmeye başladım. Artık önünü görmüyordu ve bu yaptığımızın verdiği tehlike hissi, beni daha da heyecanlı bir şölene doğru itekliyordu.

O ise elini boşta bırakmıyor, hem beni taşıyor hem de kasıklarıma dokunup beni pantolonumun üzerinden okşuyordu.

Nihayet üst kata çıktığımızda odamızın koridoruna girdik ama beni ilk duvara yasladı ve daha ne olduğunu anlayamazken uzanıp pantolonumun düğmesini çözmeye uğraştı. Onun bu hamlesi ile yeniden etrafa bakınırken açtığı pantolonumun önünden hızlı bir şekilde elini sokup kilotlumun da içerisine gerek sırılsıklam olmuş vajinama dokundu ve küçük bir hareketi ile beni her şeyden soyutlamayı başardı.

Kasıklarımdaki kasılmalar artık anlık bir zevk tufanı ile beni karşılamıştı ve Vural, sanki vücudumu her ayrıntısıyla tanıyormuş gibi parmaklarını öyle profesyonel hareketlerle kıvırıyordu ki inlemelerimi tutabilmek için kendi ağzımı kapatmak zorunda kalmıştım.

Gözlerimi açabildiğim küçük bir anda ona baktığımda zevkle sırıtarak bana baktığını gördüm.

Tanrım! Bu adam bana dünyanın en büyük kötülüklerini sağlamış insan olabilirdi ama yaşattığı bu zevki hiçbir şeye değiştirmezdim.

Sanki bedenim onun için yaratılmıştı ve o da kullanma kılavuzunu kendisi yazıyordu. Her dokunduğu yer delicesine yanıyordu ve biz şu an hâlâ koridorda sevişiyorduk.

"Ben dayanamıyorum." diyerek zar zor konuşurken sonunda yeniden parmağıyla o kritik şeyi yaptı ve ben beynimden vurulmuşa dönmüş bir hâlde inledim.

Artık bu zamana kadar olanları kimse duymamışsa da son inlememi bütün ev duyabilirdi.

Beni anında olduğum duvardan çekip kucağında tek eliyle tutarken diğer eliyle hâlâ kasıklarıma parmaklarını sokuyordu.

Bunu nasıl yaptığı hakkında bir fikrim yoktu.

Gücü karşısında daha da tahrik olurken dudaklarımız yeniden birbiri ile bütünleşti ama bu sefer artık etrafta insanların olmasını bile düşünemeyecek bir hâldeydim ve bir an önce içime girmesini istiyordum.

O da bunu istiyormuş gibi ilk bulduğu kapıyı açtı.

Nereye geldiğimizi gözümü açtığımda fark etmiştim ve burası kesinlikle koridorun sonunda olan odası değildi.

Oyun odasına gelmiştik.

Beni kucağında hızlı bir şekilde götürdü ve yere inmem için kucağından indirdikten hemen sonra uzun boyu ile karşımda dikilirken konuştu.

"Üzerini çıkar." dedi ve o da benim gibi üzerindekilerden aceleci bir şekilde kurtulmaya yöneldi.

Onun bariton sesinin bu sefer bana farklı bir hâkimiyet sunması ile nelerden hoşlandığımı kafamda âdeta kodlamaya başlamıştım.

Durduğumuz yeri ise pantolonumu çıkardığımda fark ettim.

Burası satranç alanıydı ve biz tam olarak satranç masasının önünde duruyorduk.

Üzerinde ise hâlâ satranç taşları hazır bir şekilde duruyordu.

Ben karşısında heyecanlı bir şekilde çırılçıplak kalana kadar soyunduğumda Vural da aynı şekilde üzerindekileri çıkarmış ve karşımda nihayet görebildiğim bir şekilde dururken ben ona uzanmış, o da bana uzanmıştı.

Ben onu avucumla kavramış, o da parmağını istediğim yere yerleştirmişti.

Ben onu okşamış, o da parmaklarını olması gereken kışkırtıcılıkta hareket ettirmişti.

Kendimden geçmiştim.

Artık ne zaman kavramım vardı ne de mantıklı düşünebildiğim bir evre.

Onunla nasıl bu hâle geldiğimi bile bilmiyordum. Tek bildiğim onun içime girebilmesi için yalvarabilecek bir hâlde olduğumdu.

Bir anda beni araya doğru ittirirken kalçam satranç masasına dayandı ve üzerindekiler sarsıntı yüzünden düşmeye başladılar. Parkeye düşmeleri yüzünden sesi duyabilmiştim ama sonra... Üzerlerindekileri bilerek itekledi ve hepsini yere düşürdükten sonra beni hızlı bir hamlede masanın üzerine koydu.

Onun bu hamlesiyle şok olurken çıkan satranç takımlarının sesini bile umursamadım onun yerine bedenimi geriye doğru bıraktım ve başım masadan aşağı sarkarken umursamaz bir şekilde bana dokunmasına izin verdim.

Sonra...

Sonra...

İlk önce dudaklarını hissettim. Tam oramda. En önemli ve etkilendiğim o hassas noktada... Hemen ardından da dilini...

Usta bir bastırma ile beni karşılayan o dilini.

Sonra...

İki parmağını içime doğru ittirdi. Sırılsıklamdım ve ona kolayca izin verebildim.

Sonra...

Diliyle orantılı bir şekilde parmaklarını hareket ettirdi.

İnanılmaz içten bir inleyiş ile ona karşılık verdim.

Sonra...

Parmaklarını çıkarıp yerini daha büyük bir şeyle değiştirdi.

İçime girmesi için yalvarmaya hazır bir şekilde itaat ederek bekledim...

-*-

Ertesi gün içeri giren güneş ışıklarının yüzünden yüzümü buruşturarak kaçacağım bir yer aradım ve bana sırtını dönmüş bir şekilde duran çıplak bedene doğru kayarak kollarımı bedenine sardım ve başımı da yastığa doğru gömdüm.

Benim hareketimi fark edip hareketlendi ve bana dönüp kollarını hızlı bir şekilde bedenime sardı. Ben daha ne olduğunu dahi anlayamazken beni kucağından diğer tarafa doğru çevirdi ve yeniden eski pozisyonuna dönerken kolunu bedenime atıp bacakları ile olduğum yere kilitlenmeme neden oldu. Şimdi gözlerime güneş de gelmiyordu ve çıplak olduğunu hissedebiliyordum.

En büyük hissedebilmemin sebebi ise kasıklarımda bana bastırdığı, sert bir uzuvdan başka bir şey değildi.

Kıkırdadım.

"Günaydın..."

Uyku sersemi bir halde mırıldandı.

"Günaydın yavrum..." ve uzanıp şakaklarıma öpücük kondurdu. Hemen ardından öpücükleri durmadan yüzümde dolanmaya başladı. Onun bu hamlesi ile gülüşüm daha da şiddetlenirken eli karnımdan aşağı doğru kaymaya başladı.

"Daha yeni uyandık be adam!" dedim şaşırmış bir şekilde ama bir yandan da gülmeden edemiyordum.

"Ne var güzelim? Bizim eleman seni fark edince hazır ola geçiyor." dediğinde çoktan kasıklarıma ulaşmıştı bile...

Sabaha inanılmaz derecede güzel bir seksle uyandıktan hemen sonra ikimiz, birlikte duşa girmiştik ve kimselere görünmeden evden ayrılıp benim otelime doğru ilerlemiştik. Beni otele bıraktıktan sonra kendi işlerini halletmeye gidecekti ve arabada da elleri üzerimden ayrılmamış, beni sürekli taciz edip durmuştu.

"Sen iflah olmaz bir sapıksın." diye yalandan isyan ettiğimde gülmüş ve eteğimin ona izin verdiği kolaylıktan yararlanarak vajinamı avuçlamıştı.

"Off! ben bugün senden nasıl uzak kalacağım?" dediğinde bedenimin verdiği tepkiyle isyan ettim çünkü bana dün aldığı arabamı kullanıyordum o ise bundan memnun bir hâlde beni ellemeye devam ediyordu.

"Kaza yapacağım." diye gönülsüz bir itiraz girişiminde bulunduğumda bile umursamadan kilotumu kenara sıyırmış ve parmaklarını içeri doğru ittirmişti.

"Bugün işlerimin arasında gelip seni sikmem lazım." dediğinde kurduğu edepsiz cümle bedenimde akılalmaz bir sarsıntıya neden olmuştu.

Bacaklarımı istemsiz aralarken arabayı bu şekilde kullanmanın verdiği tufan ile çoğu şeyi kontrol edemediğimi fark ettim ve bu bana daha da zevk vermeye başlamıştı.

"Daha yeni yaptık ya!" diye isyan ettiğimde uzanıp elimle ona dokunmak için bir hamlede bulunduğumda beni engellemedi ve elime gelen şişkinliğe karşın sesli bir şekilde yutkunmak zorunda kalmıştım.

"Bugün kesinlikle gelmelisin." dedim kendimi tutamayarak.

Ne yapabilirim? Onun yokluğunda beni rahatsız edecek bir vajinaya sahiptim ve gün boyu bana yapacağı eziyetin farkındaydım.

Otele geldiğimizde ona uzunca bir öpücük verip dün otelde bıraktığı arabası ile ayrılmasını izledim. Sonra da içimde oluşan kışkırtıcı yanıma karşın içeri girdiğim gibi herkesin bana selam vermesini umursamadan resepsiyondan aldığım anahtarla en yakın odaya gittim ve kapıyı sinsi bir sırıtışla kapattıktan sonra telefonumun kamerasını açıp aynada kendime baktım. Çok giyinik görünüyordum ve onu çıldırtmak için üzerimdekilerden kurtulmam gerekiyordu.

İlk önce eteğimi çıkardım ve sabah giydiğim tangam ile kalçalarımı gösterebilecek bir açıdan çekim yapıp ona yolladım.

Fotoğraf gitti ve 10 saniye içerisinde çevrimiçi olduğunu gördükten sonrasında vereceği tepkiyi heyecanla bekledim çünkü bunu ilk defa yapıyordum ve kocam olmasının verdiği güvence ile inanılmaz heyecanlanmıştım.

Meraklı bir şekilde beklerken ilk önce yazıyor... Yazısı ile karşı karşıya kaldım. Hemen ardından da çevrimiçi yazısı ile karşı karşıya kaldıktan sonra bu sefer onu daha da çıldırtmak için üzerimdekileri çıkardım ve yeniden aynanın karşısına geçip video çekmeye başladım.

İlk önce göğüslerimi okşarken ellerimi izleyen kameraya karşın bu sefer karnımdan aşağı inerek kasıklarıma doğru giden manikürlü tırnaklarımla bu sefer kasıklarıma ulaşan parmaklarımı çektim ve orta parmağımla yüzük parmağımı içime sokarken çektikten sonra devamı için meraklansın diye videoyu orada keserek yolladım.

Yeniden bana cevap vermesi için beklerken video izleme süresini kendimce hesap ettikten sonra yüzümde kendimden emin olan gülümsememle birlikte kıyafetlerimi giymeye hazırlanıyordum ki titreyen telefonum kıyafetlerimi yeniden yatağın üzerinde bırakmama neden oldu ve hızlı bir şekilde ekranı açıp ne yazdığına baktım.

-Geliyorum.

Ve keyifli bir sırıtışla kendimi yatağa atarak onu beklemeye başladım. Belki de kadın olarak gerçekten tehlikeli varlıklar olduğumuzu kabul edebilirdim.

-*-

Vural gittiğinde rahatlamış bir şekilde işlerimin başına geçebilmiştim. Ama sürekli ona yazıyor o da bana yazıyordu. Âdeta bir liseli sevgililer gibi o kadar çok mesajlaşıyorduk ki bazen işlerime bile odaklanamadığımı fark etmiştim ki öğlene doğru gelen mesajla bütün dikkatim farklı bir evreye sürüklenmişti.

Yine yabancı bir numaraydı ama dünkü numara değildi ve yazdığı şey çok netti.

-Aşağıda, kapının önünde duran siyah Vito'da seni bekliyorum. Kocan hakkındaki gerçekleri öğrenmek istiyorsan 5 dakika içerisinde burada ol!

Ne yapacağınızı bilemediğiniz zamanlarda sizi merakın kamçıladığı yanınızla karşılaşırdınız ya, işte ben de tam olarak onunla sınandığımı görebiliyordum ama merak bu ya... İtiraz etmeye bile yeltenemezken kendimi aşağıya inmiş bir şekilde bulmuştum. Kapının önüne geldiğimde ise siyah Vito, tam da orada, karşımda duruyordu. Tek yapmam yanına gitmem ve içeride kim olduğunu görmem gerektiğiydi.

Yapacağım bu şey doğru muydu ya da gerçekleri öğrenmeye hazır mıydım bilmiyordum ama kendimi onlara doğru ilerlerken bulmuştum ve her adımımda kendime telkinler veriyordum.

Tehlikeden korkmuyordum. Başıma bir şey gelecek olsa Vural muhtemelen buna müdahale ederdi ve kendisinden başka canımı yakacak olan bir insan olmasına katlanamayıp onu muhtemelen yok ederdi.

Evet. Kocam bunu yapacak kadar büyük bir ruh hastasıydı. Ben de bunu kabul ediyordum. Onca yalancıdan sonrasında kendimi onda ondan farklı göremeyecek kadar delirmiş olarak nitelendiriyor olsam da yapabileceğim bir şey yoktu. İnsanlar, seçtiği yolları izlemekle mükelleftiler.

Kapı, ben yanına geldiğim anda yavaşça açıldı ve içeride oturmuş, ağzına oksijen maskesini geçirerek nefes alan bir yaşlı adamla karşı karşıya kalmama neden oldu.

Ne yapıyordum ben? Kimdi bu adam ve nasıl onca psikopat insanın bulunduğu bir dünyada tanımadığım bir adamın arabasına binmeye hazırlanıyordum bilmiyordum ama bunca zamandır Vural'ın yaşattığı kötülüklerden sonrasında bu bana pek de ürkütücü bir gerçeklikmiş gibi gelmediğindendi belki de.

Adımımı içeri doğru atıp arabanın içerisine girdiğimde kapı hemen ardından kapandı ve ben de adamın yanına oturdum. Yanında hiç kimse yoktu. Ben bindiğim anda da arabadan inen şoföre karşın arabada yalnız kalmış olduğum adama şaşkınlıkla bakıyordum.

Simsiyah giyinmişti ve adeta çökmüş bir hali vardı. Saçları dökülmüş, beyaz saçları ise geriye doğru özenli bir şekilde taranmıştı. Hasta bir adama rağmen oldukça bakımlı bir şekilde oturuyordu.

Zorlukla nefes aldığını görebiliyordum ve oksijen cihazı ağzındayken derin derin nefesler alarak nihayet yüzünden çektiği maskeye karşın yüzünü daha net görebilmiştim.

Gözleri maviydi ama yüzü bana tanıdık gelecek kadar belirgindi. Yine de onu tanımadığıma emindim. Takım elbisesinin kravatını takmamıştı ama yeleğini düzenli bir şekilde bağlamıştı. Gömleğinin ise kolları dirseklerine kadar sıvanmıştı. Yüzünün kenarında boydan boya belirgin bir dikiş izi görünüyordu ama yaşlılığın izleri sanki bunu kapatmak için çalışmış gibiydi.

Bana dikkatli bir şekilde baktıktan sonra aheste aheste dudakları yukarı kıvrıldı ve gülümsedi.

"Hoş geldin küçük hanım."

Telefondaki o sesle karşı karşıya kaldığımı anlamam zor olmamıştı.

"Kimsiniz?" diyerek anında sormama karşın adam zorla nefes aldı ve bana yavaş yavaş baktı.

"Arabanı beğendin mi?"

"Vural'la düşman falan mısınız yoksa?" dediğimde yüzündeki yorgun ifade yok olmuş ve yılların getirdiği kırışıklar yüzünde belirginleşirken sözlerim ona komik gelmiş olmalı ki güldü ama bu onun için oldukça zor bir hamle olmalı ki hızlı bir şekilde gülümsemesi öksürüğe çevrildi ve elinden bırakmadığı cihazı yeniden ağzına götürüp derin derin nefesler almaya başladı.

Adamın fazla ömrü yok gibi görünüyordu. Hatta adamın hali oldukça vahim ve korkunç görünüyordu.

Nefesleri düzgün bir hale gelirken yeniden ağzından cihazı çekti ve bana baktı.

"Fazla zamanımızın olduğunu sanmıyorum. Bu yüzden merak ettiklerini sana anlatmama ne dersin?" dedi kesik kesik konuşurken.

Ne kadar ona çok soru sormak istesem de onaylar nitelikte sessiz kalmayı tercih ettim çünkü yapabileceğim başka bir şey yoktu ki. Ne de olsa fazla konuşamıyordu ve bana söylemek istedikleri konusunda onu kısıtlamak gibi bir gayem yoktu. Dünkü konuşmaların devamını merak etmiyor değildim.

Benim sessizliğimin ardından yine hızlı nefesler aldıktan hemen sonra konuşmaya başladı.

"Söylesene... Vural'ın seni geçmişten beri takip ettiğini biliyor musun?"

Kaşlarım çatıldı ama aniden bir tepki vermedim. Onun yerine karşımdaki bu adamın nasıl oluyordu da bunu bildiğiydi. Kimdi bu adam?

"Demek biliyorsun..." dedi ve başını onaylar anlamda sallayıp yeniden kısa nefesler cihazından çektikten sonra konuşmaya başladı.

"Uğraşlarının nihayet sonuca vardığı bir zamanı yaşıyorsun anladığım kadarıyla. Bugün, seni bıraktıktan hemen sonra seni görmek için yeniden geldiğini öğrendim." dediği vakitte daha da şaşırmadan edemedim.

"Kimsiniz siz diye soruyorum ama bir cevap alamıyorum. Onun yerine benim günlük rutinlerimi bile bile bana anlatıyorsunuz." dediğimde umursamadan derin nefesler aldı ve boşta olan elini kaldırarak beni işaret etti ve yeniden konuştu.

"Sen onun bu dünyadaki en tehlikeli tutkusu olduğunu biliyor muydun?"

Boğazımdaki korkudan oluşmuş olan yumruyu yok etmek için yutkundum ama ona bir cevap vermeden dümdüz yüzüne baktım.

"Güzel! Zekisin... Bunu görebiliyorum... Gözlerinin parıltısı hâlâ sönmemiş..." dediğinde neler söylemek istediğini hâlâ anlayamamıştım ama bu yaşlı adama fazla soru sormaktan ziyade susarak söylemesi gerekenleri dinlemem gerektiğini düşünmem daha ağır basan bir hâle gelmişti.

"Ben... Ben..." dedi ve yeniden cihazı ağzına götürüp derin nefesler aldı ve nihayet konuşmaya devam edebildi. "Ben ölmek üzereyim küçük hanım. Zamanımın kısıtlı olduğunu görebildiğine eminim. Bu yüzden seni uyarmam gerekiyor. Bunu biliyorum çünkü bu yaşadıklarını yıllardır gözlemleyerek aşina olduğum bir geçmişle bağdaştıramadan edemedim."

Kulaklarım uğulduyordu. Karşımdaki bu adamı tanımıyordum ama söylediklerinin verdiği etki, bütün damarlarıma ulaşmış gibi hissediyordum.

"Sen... Benim kızıma çok benziyorsun... Gülümsemeni ilk gördüğüm zaman fark ettim. O da senin gibi güzel gülümserdi. Çok zekiydi... Tıpkı senin gibi..." dediğinde hâlâ ne demek istediğini anlayamıyordum.

"Ama o da senin gibi bir adama kapılıp onun heyecanına kapılıp kaldı..."

İşte şimdi dikkatimi çekmeye başlamıştı.

"O adam... Kızımın karşısına çıktı, onu sevdi, havalara uçurdu... Dünyanın en mutlu kadını yaptı ve gözü hiçbir şey görmeyene kadar onu mutlu etti." dediğinde hâlâ anlamayan bir şekilde ona bakıyordum. Bu anlattıklarını neden bana anlatıyordu?

"Ama sonra... Sonra kızımı hamile bıraktı. Vereceği hasarı önemsemedi benim kızım. Gözü aşktan kör olmuştu. Onu ne kadar uyarmaya çalışsam da..." dedi ve acı bir şekilde gözlerini kıstı. Gözlerinin kenarında oluşan derin kırışıklardan anladım adamın ne kadar acı çektiğini. İzleri çok derin ve hikâyeleştirilmiş bir dorukla uzuyordu çünkü yüzünün üzerinde.

"O adam uzaklaştırdı kızımı benden. Onları ayırmaya çalıştığım için kaçtılar benden... Ama kızımın aşktan gözü o kadar kör olmuştu ki yaşadığı acıları bile sevgiden sanıyordu. Çünkü adam onu korkuttuğu kadar da çok seviyordu..." dediğinde kalbime bir hançer saplanmış gibi irkilmiştim.

"İyi de beyefendi, bunları bana neden anlatıyorsunuz?" dedim yine araya girerek ama o beni görmüyordu sanki. Gözleri üzerimdeyken başka birisini görüyormuş gibi bakıyordu bana. Sanki kızını görüyordu ve bu beni inanılmaz derecede etkilerken hâlâ konuşmanın sonunu meraklı bir şekilde bekliyordum...

"Dinle küçük hanım..." dedi ve yeniden cihazından derin bir nefes aldıktan sonra konuşmak için kendisini hazırladı.

"Benim kızım da senin gibi çok güzeldi. Uzun, beline kadar gelen kestane renginde saçları vardı. Gülümsediğinde gözlerinin içi gülerdi o adamdan önce. Onun hayat enerjisi, yanında olan her insanı aydınlatırdı. Sanki... O insanların yaşam kaynağıydı. Çok masumdu benim kızım. Tıpkı senin gibi..." dedi ve bana öyle bir baktı ki sanki kendi kızını görüyormuş gibi özlemle doluydu o yaşlı gözlerindeki özlem duygusu...

"Ama o adamla tanıştıktan sonra hüzün doldu benim kızımın gözleri... Hüzünlü, o adamdan kurtulamadığını fark ettiğinde ise mutluluğa çevrildi sandı ama büyük bir karanlık içerisindeydi. Çıkamıyordu oradan. Karanlığın içinde aydınlık olmaya çalışıp durmaktan bitap düşüyordu farkında değildi. Üstüne bir de o karanlığa bir çocuk verecekti ve yaptığı o hatayı görmezden gelemeyecek kadar geç kalmıştı."

Yutkundum. Adamın söyledikleri içime oturacak kadar sahici ve korkutucu gelmişti o an zihnime...

"İlk önce kendisine yapılan her kötülüğü aşk için diyerek görmezden gelmişti. Onu bu denli sevdiğini gördüğü bir adamı görmezden gelemezdi çünkü ben... Ben işlerim yüzünden ona unuttuğu annesinin sevgisini verememiştim. O ise bulduğu ilk ve son aşka tutunmak zorunda sanmıştı kendisini. Çünkü o adam... o şeytan olan adam..." dedi ve nefretle yüzünü buruşturdu. Bir insanın yüzündeki ifadeye anlam yükleyebildiğim somutluk ile ilk defa bu kadar saf hâliyle karşı karşıya olduğumu fark ettim. Düşünceli bir şekilde ileriye doğru baktı ve sanki aklına kızı gelmiş gibi acı bir şekilde gülümsedi.

"Benim kızım o şeytandan hamile kaldı ve gördüğü her kötülüğü iyilik bellemiş hâlde, aşkla doğurdu o bebeği... Ama bilmiyordu ki o şeytanın tohumu, zehirli bir zemberek."

Sessizliğim arabanın içerisindeki korkutucu atmosferin önüne geçecek kadar meraklıydı.

"Bütün kötülükleri üstlenmişti o bebek... İnsan torunu doğunca mutlu olmaz mı? Ben lanet ettim küçük hanım..." dedi ve ilk defa sanki bana bakıyormuş gibi düşüncelerinden uyanarak yüzüme baktı.

"Kocan sana ailesini anlattı mı? Geçmişinde neler yaşadığını anlattı mı?" dediğinde kaşlarımı kaldırıp ona sorgularcasına bakmadan edemedim.

"Evet." dedim kendimden emin bir şekilde ama içimden bir ses nedense karşımdaki bu adam her şeyin önüne geçecekmiş gibi geliyordu.

"O zaman bir de ben sana anlatayım..." dedi ve işte o an etimin üzerine derin bir yara açıyorlarmış gibi hissetmeme neden oldu.

"Benim kızım o çocuğu doğurduktan sonra aşkını kaybetmenin acısıyla öldü. Çünkü o şeytan... Kızımdan her şeyi alıp onu tüketmişti. Her şeyi alan insanlar, alabilecekleri hiçbir şey olmadığını fark edince kendi kötülüklerini gösterirler." dedi emin bir şekilde ve yeniden cihazını ağzına götürdü derin nefesler aldı. Bense söylediklerini karnımda oluşmuş derin yumrularla dinliyordum. Nedense bunun sonucunda çıkacağı yol, beni uçurumun kenarından atmaya hazırlanıyordu.

"Çocuğunu alıp kaçtı adam. Benim kızımsa geride kalıp acısının kendisini yiyip kemirmesiyle öldü." demesi ile öyle derbeder baktı ki bana içimde oluşan yangına onu ortak etmişim gibi hissettim.

"Sonra... O şeytanı kendi ellerimle öldürdüm... Tabii, torunum ölen insanın aslında abisi olduğunu düşünerek 5 yaşına kadar büyüdü, sonra da yetiştirme yurduna yatırıldı çünkü babası öldükten sonra kimse böyle bir zehirle yeniden aynı evde kalmak istemedi. Büyük annesini annesi sandı, büyük babasını da babası... Ama herkes onun gözlerindeki ateşin farkındaydı. O, babasının mirası, kötünün de kötüsüydü." dediğinde kafamda kurmuş olduğum senaryoya karşın şaşkınlıkla karşımdaki adamı dinliyordum.

Nutkum tutulmuştu.

"Sonra... Kızımın hatırası diyerek onu yanıma almak istedim. Herkesten gizli bir şekilde, onu sonuna kadar mutlu etmek istedim. Tıpkı kızım gibi büyümesi için onu bağrıma bastım... Ama bir gün... Bir gün... Sırf oyun oynadığını sandığı o zaman diliminde yaptığı dehşet verici planla karşılaştık. Beni sırf oyun uğruna oldukça zeki bir şekilde öldürme kararı almıştı çünkü ona göre ben... Onu senin elinden almıştım. Bilmiyordum ki onu yetiştirme yurduna götürdüğümde tavandaki yıldızları bir hırsla sökerken aslında sana özlem duyduğunu... Kendince kafasında bir senaryoya inanmıştı ve hangi doktoru getirsem de olmuyordu. Her defasında evin içerisinde beni öldürmek için kurduğu planlarla karşı karşıya kalıyorduk. Ben de onu çaresiz kalarak bodrum kata kilitledim ve sözlerimi sonuna kadar dinlemesi için orada bıraktım." dediğinde benim dehşete düşmüş hâlime karşın kendisini açıklamak istercesine hala açıklama yapmaya yelteniyordu.

"Doğru yapıyorum sandım. Eğer onu ehlileştirirsem, bana itaat ederse benim doğrularımla hayatını yaşar sandım ama o... O dışarı çıktığında beni kandırdı. Sürekli ortadan kaybolduğu zamanlarda uysal davranışları yüzünden nereye gittiğini umursamıyordum. Ama sonra... Sonra senin annen ve babanın ölüm haberini almıştı." dediğinde soluksuz kalmıştım. Kocaman araba bana dar gelmiş bir hâlde ona bakıyordum.

Bu karşımdaki yaşlı adamın söylediklerini kulağı duyuyor muydu?

"Beni suçlu bildi. Aileni öldürenin ben olduğumu düşündü ve buna körü körüne inanarak beni öldürmeye çalıştı. Gece uyuyordum ve uyku ilacı aldığım için derin uykudaydım...

Sonra boynuma bir ip dolandığını fark ettim. Nefes alamıyordum. Başta kabus sansam da bedenimin yataktan şiddetli bir şekilde düşmesiyle fark etmiştim bunun rüya olmadığını...

Beni sürükleyerek koridordan, merdivenlerden aşağı kadar indirdi ve depoya kapattı. Adamlarımsa beni ertesi gün bulmuşlardı ama ben sabaha kadar o kadar zor dayanmıştım ki boğazımdan gerilmiş bir şekilde tavana asılmaya... Parmaklarımın üzerinde zar zor durarak kalmıştım hayatta. O gece ise bana bir anlaşma imzalattı. Yaşamam karşılığında bütün mal varlığım..."

Tenim, kemiklerimin üzerinden sıyrılıyormuşçasına dehşet içerisinde yürüyordu sanki.

"Canım daha kıymetliydi ve ona her istediğini verdim. Ona bütün mal varlığımı verdim ve gitsin istedim. Hayatını benden uzakta yaşaması için her şeyimi verirdim. Çünkü o, gördüğüm en kötü, en şeytani akla sahip adamdı. Çok da zekiydi. Babasının yanında halt ederdi." dedi ve histerik bir şekilde güldü. Sonra da cihazından yeniden nefes almak için çelimsiz elleriyle uğraştı.

Ben mi? Ben duyduklarımın şaşkınlığı ile bomboş bir hâlde olduğum yere mıhlanmış gibi hissediyordum. duyduklarımın sahiciliği, gerçek olmaması için bana âdeta çırpınıyordu.

"Sonra işleri büyüttü. Mal varlığı olduğunu gören baba tarafı ona sahip çıktı ve ellerinde ne var ne yok hepsini ona verdiler. İşleri büyüttükçe onlar da karlı çıkıyorlardı ama korkularından seçimlerine müdahale etmiyorlardı. Uzaktan, habersizmiş gibi hayatlarına devam ediyorlardı... Elimde değil... Bana onca şey yaptıktan sonra hâlâ onu sevdiğimden takip ediyordum." dedi zar zor gülümseyen bir şekilde bana bakarken. Gerçekten de son günlerini yaşıyormuşçasına dermansız ve yorgun görünüyordu insan gözüne.

"Ama sonra... Onu takip ettirdiğimde öğrendim ki senin peşindeymiş... Garip olan da ne biliyor musun küçük hanım... O da tıpkı seni terbiye etmek için depoya hapsetmiş. Oysaki ben bunu; vaktinde kızımı terbiye etmek için depoya kapatan babasından öğrenmiştim. Belki kendi kanından olan evladına bir fayda eder sanmıştım ama gördüm ki bu... Bu kanda taşınan bir illet, âdeta felaketten başka bir şey değil..." dedi ve dolu dolu gözleriyle bana bakarken sanki özür diliyordu.

"Bilemedim. Bilseydim... O daha annesinin rahmine düştüğü anda onu yok ederdim. İlk önce kızımın canını aldı sonra da hayatımı almaya geldi. Şimdi... Şimdi ise en büyük arzusu, tıpkı babası gibi sensin. Ama bilmediğin bir gelecek var önünde küçük hanım. Bilmediğin kaderini yazansa bu sefer Tanrı değil, senin celladın. Öylece sinsi sinsi köşesinde bekliyor. Etini kemiğini sömürüyor ama farkında değilsin. Senden alacağı hiçbir şey kalmadığı zamansa... Seni bırakmak isteyecek ama sadece ona ait olduğunu düşündüğü için de seni kendi başına bırakmayacak. O adam seni eninde sonunda öldürecek küçük hanım..."

YAZARDAN NOT: bu bölüm Wattpad'de yayınlanan son bölümdür. 1 ay içinde kitap olarak kendi yayınevimden satışa çıkaracağım. Kapak yarın 18.30 da instagram:ilmelistan hesabımda yayınlanacak. Yakında Deliler Ağlamaz sizlerin elinde olacak :)

Bölüm nasıldı?

Yazar: İlayda Melis Okurgan

Youtube: Mel Okurgan
Instagram: ilmelistan
Twitter: ilmelistan

YARDIMCI HESAPLARI

Wattpad: melis_hikayeleri
Instagram: melseytanlari

Continue Reading

You'll Also Like

1.6M 95.8K 60
Ulaş: Ev alma, komşu al demişler. Işık: Öyle mi demişler. Ulaş: Öyle demişler. Alacağım seni kendime. Mecburuz.
5.4M 22.5K 26
Onların hikayesi, tutkudan doğan bir vahşetti. Onların hikayesi olanaksızdı. Onların hikayesi imkânsızın üzerine kurulmuş bir piyesten ibaretti. O...
ELVİN By Sedef

Teen Fiction

41.2K 15.7K 43
"Wattys 2022 Yarı Final Kazananı" "Wattys 2021 Yarı Final Kazananı" Herkes adımı yansıttığımı söyler. Cennet çiçeği. Çocukken adım gibi bir yerde y...
126K 12.4K 24
//KİTAP YENİLENME AŞAMASINDADIR. BÖLÜMLERİN YENİLENME DURUMLARINA GÖRE KURGUDA BAZI GEÇİCİ MANTIKSIZLIKLAR OLABİLİR// Yıl 2064 ve dünya 3. Dünya Sava...