İLLEGAL AŞKLAR

By Morlinka

303K 19.4K 1.3K

Bir kördüğümdü aşk. Tabancadan çıkan kör kurşundu. Hedefi tekti, istikameti belliydi. Ateş aldıktan sonrası y... More

Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21-part1
Bölüm 21- part 2
BÖLÜM 22
Bölüm 23
Bölüm 24
Duyuru ve Özür
Bölüm 25 part-1
25.Bölüm 2.part
Bölüm 26
Yeni Hikaye Spoiler
Bölüm 27
Bölüm 28
Bölüm 29
Bölüm 30
FİNAL

Bölüm 14

7.5K 557 46
By Morlinka

Merhabalaarr :))))) Yeni bölümümüz geldi geciktiği için hepinizden özür dilerim. Sürücü kursu yazılı sınavım vardı çok şükür bugün atlattım. Bu bölüm biraz kısa oldu ama mutlaka telafi edeceğim. Multimediada Canan'ımızın resmi var. Ayrıca videoda Canan'ın performansından bir örnek gözünüzde öyle canlandırabilirsiniz okurken :)Keyifli okumalar :)

Canan'ın radyoda dinlediği şarkı ise; Sibel Alaş - Adam 


       Bertan gelişmeleri haberdar etmek için müdürünü arayınca başından aşağıya kaynar sular döküldü. Mehmet komiser ifşa olmuş bir de üstüne üstlük yaralanmıştı. Hayati tehlikesi vardı. Bertan telefonu kapatınca hırsla bağırıp direksiyonu yumruklamaya başladı. Hız ibresi de giderek yükseliyordu. Hıçkırık sesi duyana kadar Canan'ın yanındaki varlığını unutmuş onu korkuttuğunu fark edememişti. Fakat onu teselli edecek hali yoktu. Mehmet komiseri hastanede can çekişiyordu ve o bir beceriksiz gibi Osman'ı elinden kaçırmıştı. Evine uğrayıp bir kaç parça eşya alarak Canan'ın evine geldiler. Ne kadar süre burada kalacağını kestiremiyordu Bertan. Ama Osman gelene kadar da gitmeye niyeti yoktu. Saat epey ilerlemişti. Bir köşede çekingence dikilen Canan'a ilişti gözü. Muhtemelen evinde tanımadığı bir adamla kalacak olmaktan rahatsızdı. Bertan da bu durumdan memnun değildi fakat yapacak bir şey yoktu. Şu an bütün sinirini bu kadından çıkartabilirdi fakat kadının bir suçu yoktu.

       Canan iki göz evinde bu adamla nasıl kalacağının derdine düşmüştü. Bertan'ın çok sinirli olduğunun farkındaydı. Yaptığı telefon konuşmasından sonra sinirinin yanına gözlerine yerleşen hüzün bulutları da vardı adamın. Canan o hüzün bulutlarını gördükçe dertleniyordu. 8 senedir mekanda tanımadığı erkek çeşidi kalmamıştı. Düne kadar sorsalar hepsinin ciğerini bilirim 5 para etmez derdi. Taa ki bu adama kadar. Anlamlandıramadığı, çözemediği çok şey vardı bu adamda. Gözlerinde fingirdeşen hüzün bulutlarını silip atmak istiyordu bir çırpıda. Ama yapamazdı yasaktı ona bu adam. Sadece bu adam değil aşkta yasaktı sevgide. Kimseye aşık olma, sevme lüksü yoktu kadının. Yıllarca sahnelerde sarhoş adamların gönlünü eylemiş bir kadını kim ne yapsın diye düşündü. Bedenen genç dursa da ruhu çok yaşlanmıştı Canan'ın. Yorgundu, bıkkındı, tükenmişti hayat boyu mücadele etmekten. Annesini daha küçücükken kaybetmiş. Üvey annelerin, sevgisiz bir babanın elinde dayaktan gözünü açamadan büyümüştü. 17 yaşına kadar eziyet çekmiş tam kurtuldum diye sevinirken karşı komşusu Osman'ın eline düşmüştü. Daha küçük bir kız çocuğuyken tek eğlencesi kimse yokken evde televizyonu açıp oynamaktı. Parıltılı kıyafetler giymiş kadınların dans etmeleri çok ilginç gelirdi ona. Büyülenmişçesine izler sonra da aynı hareketleri yapmaya çalışırdı. Osman'ın bir sapık gibi sürekli kendisini izlediğini bilseydi ayağına beton döker yine de oynamazdı. Kendisini suçlamıştı hep eğer evde kimse yokken öyle eğlenmeseydi Osman'ın dikkatini çekmeyecekti. Düşüncelere dalmış karşısındaki adamın öylece dikilip kendisini izlediğinden bihaberdi. Bertan'ın boğazını temizlemesiyle kendine geldi. Adamı öylece ayakta bırakmıştı telaşla gidip yatak odasının kapısını açtı. Allahtan temiz düzenli bir kadındı. İçeride sadece tek kişilik bir yatağı kırık bir giysi dolabı vardı. Giysilerinin bir kısmı gözüküyordu, utandı Canan. Adama belli etmeden hızla arkasını dönmüş yatağın üzerindeki çarşafı bir çırpıda söküp alıvermişti üzerinden. 

"Ne, yapıyorsun?" (Bertan)

"Çarşafı değiştiriyorum, sen burada yatarsın. Merak etme çarşaflarım biraz eski ama temizdir." (Canan)

"Sen nerede yatacaksın?" (Bertan)

"Ben mutfakta yere bir battaniye atar kıvrılıveririm." (Canan)

"Saçmalama ben yatarım mutfakta yatağını gasp edip seni yerde yatıracak değilim." (Bertan) 

Canan'ın kalbi kabarmıştı onu yerde yatırmayacak kadar düşünceli bir adamdı. Başkası olsa keyfine bakar onu düşünmezdi bile. Ama Bertan'ı mutfakta yatıramazdı. Mutfak penceresi tam kapanmadığından sabaha karşı çok soğuk oluyordu. 

"Olmaz mutfağın penceresi bozuk sabaha karşı soğuk oluyor orda yatamazsın." (Canan)

"Bana oluyor da sana olmuyor mu? Sende yatamasın. Hem ben alışkınım soğuğa bir şey olmaz." (Bertan)

"Olmaz, dedim." (Canan)

Canan'ın kendisine bu kadar yüreklilikle karşı çıkması hiç hoşuna gitmemişti Bertan'ın. O kim oluyordu da Bertan'a emir kipiyle konuşuyordu. Canan, Bertan'ın birden kararmaya başlayan yüzüyle ileri gittiğini fark etmiş, mahçup bir şekilde;

"Özür dilerim , sınırı aştım. Eğer istersen burada yerde yatabilirsin ben rahatsız olmam." (Canan)

Bertan Canan'ın cümlesiyle az kalsın kahkaha atacaktı. 'Haspama bak sen rahatsız olmazmış. Tabi olmazsın sonuçta yarı çıplak koca gün milletin önünde oramı buramı sallayan ben değilim' diye düşündü.

       Canan elinde iki battaniye ve yastıkla Bertan'ın karar vermesini bekliyordu. Bertan bir şey demeden Canan'ın elindekileri almış yüzüne bile bakmadan geçip yatağın yanında yerdeki boşluğa yatmıştı. Öylece ayakta kalakalmış olmaktan rahatsız olan kadın usulca odadan çıkıp mutfağa gitti. Bugün yorucu bir gün olmuştu. İkinci el aldığı buzdolabının kapağını açıp baktığında hüsrana uğradı. Yiyecek bir kırık bir şey yoktu. Mutfak dolabında bulundurduğu sigarasından bir tane yaktı. Pencerenin önüne sandalyesini çekip oturdu. Televizyonu yoktu belki ama eski bir radyosu vardı Canan'ın ara sıra oturur dinlerdi pencere kenarında. Kısık sesle açıp dinlemeye başladı. Çalan şarkıyla dudaklarında buruk bir gülümseme peydah oldu. Sigarasının dumanını içine çektikçe sanki bütün dünyanın dertlerini içine çekiyor gibiydi.  Gerisin geriye üflüyordu dumanını üflemesine de her seferinde bir parça fazlası da içinde kalıyor gibiydi. Dakikalar geçiyor Canan bir türlü içeride yatan adamı düşünmeyi kesemiyordu. Bugüne kadar tanıdığı bütün adamlar çamur rengindeydi. Bulanık, iğrenç bir görüntü. Ama içeride yatan adama bir renk verememişti Canan. Siyah kadar asi, gri kadar karamsar, beyaz kadar asil. Gümüşi gibi parlıyordu ve Canan ona doğru çekilmekten kendini alamıyordu. 

       Bertan, Canan uzun süre gelmeyince huzursuzlanmış kontrol etmek için kalkmıştı. Sessizce odadan çıkıntı, mutfak kapısı hafif aralıktı içeriden hafif bir müzik sesi geliyordu. Kapının buzlu camından Canan'ın silüetini görebiliyordu. Başını pencereye yaslamış ince parmakları arasında tuttuğu sigarasını içiyordu. Canan'ın silüetini incelerken bir iki saat önce gördüğü görüntüler üşüştü beynine. Kadının kan kırmızısı kıyafetleriyle nasılda salındığını. İncecik bileklerini edayla kıvırışını, kalçalarının salınışını, narin omuzlarının kırılışını çok net hatırlıyordu. Aynı şekilde Osman itinin en öndeki masadan ağzından salyalar akıtarak kadını izlediğini de görmüştü. Neye kızdığını anlamadan mutfak kapısını öfkeyle ittirdi. Kapı hızla duvara çarpmış tok bir ses çıkarmıştı. Canan oturduğu yerde sıçramasına engel olmadı. Arkasına dönüp baktığında daha dakikalar önce gözlerinde hüzün gördüğü adamın gözlerini salt bir öfke kaplamıştı şimdi. Kuzguni bir siyahtı şimdi rengi gümüşi parıltıları. Bertan öfkesine hakim olamayacağını fark edince tek kelime etmeden çıkıp gitmişti. Evde kalmış olsaydı ağzından çıkacak kelimelere engel olamayacak çok ağır şeyler söyleyecekti. Neden bu kadar sinirlendiğine anlam veremiyor. Anlam veremedikçe daha çok sinirleniyordu. 

       Mehmet Erzurum'da Horasan Devlet Hastanesinde ameliyattaydı. Aldığı yaralar öldürücü değildi fakat çok kan kaybetmişti. Hüseyin Müdür Mehmet'in yaralandığı haberini alınca özel bir ambulans uçakla Erzurum'a gelmişti. Mehmet'i ameliyattan çıksın hemen alıp gidecekti. Bu uğursuz yerde tedavi olmasına izin vermeyecekti. Saatler su gibi akıp giderken aynı saatlerde Zeynep'te ameliyatta can çekişiyordu. Mehmet kadar şanslı olamamış kurşun kalbini sıyırmıştı Zeynep'in. 1 defa kalbi durmuş ama doktorlar tekrar çalıştırmışlardı. Savaşçı bir kızdı Zeynep hayatı boyunca hep mücadele etmiş hiç pes etmemişti. Şimdi bile yüzünde garip bir gülümseme vardı sanki. Doktor FurkaN mucizeye bakarmış gibi bakıyorlardı yüzüne çok güçlüydü bu kız. Sağlam bir kalbi vardı. Eğer savaşmasaydı çoktan masada kalmıştı. Abisi aradığında şaşkınlıktan ne yapacağını şaşırmış. Gireceği Bypass ameliyatını ertelemiş abisinin ısrarları sonucu bu savaşçı kızın ameliyatına girmişti. 4 saatin sonunda Furkan büyük bir rahatlamayla çıktı ameliyathaneden. Çok zor bir ameliyatın altından güçlükle kalkmıştı şimdi her şey Allah'ın takdirine kalmıştı. Kapıda bekleyen abisine bilgi verdikten sonra kendisini odasına atmıştı biraz dinlenmeye ihtiyacı vardı. Doğuş kardeşinden öğrendiklerini Önder'e anlatmış ama Zehra'ya pek fazla bir şey söylememişti. Zehra geldiklerinden beri sürekli ağlıyor kendini suçluyordu Doğuş ne kadar destek olmaya çalışsa da Zehra'nın göz yaşlarını dindiremiyordu. Sonunda zar zor ikna edip kafeteryaya götürmeyi başardı.

      Önder ameliyathanenin kapısında tek başına kalmıştı. Zeynep'in ameliyathaneden çıkartılıp yoğun bakıma götürülmesini boş gözlerle izledi. O da kendini suçlayanlar kervanındaydı. Eğer o Zeynep'i cezalandırmasaydı belki de kızın başına bunlar gelmeyecekti. Ayakları kendinden bağımsız yoğun bakımın önüne geldi. Camdan kablolardan görünmeyen vücudunu izledi ölü gibi duruyordu. Doğuş'un söylediklerini hatırladı;

'Yapılacak her şeyi yapmış Furkan, bundan sonrası Allah'a kalmış dualarınızı eksik etmeyin bol bol dua edin dedi.'

Ellerini açarak en içten duasını yaptı Önder, yalvardı Rabbine ;

"Allahım sen beni vicdanımın yüküyle sınama." Sık adımlarla uzaklaştı Önder. Hastane duvarları üzerine üzerine geliyor boğuluyordu. Temiz havaya ihtiyacı vardı. Hastanenin önündeki banklardan birine oturdu. Soğuk iliğine kadar işlese de hissetmiyordu. Koşuşturan insanların can telaşesini izliyordu. Hepsinin farklı bir hayatı farklı bir hikayesi vardı. 

'Ya senin Zeynep, ya senin hikayen ne? Neden attın kendini Zehra'nın önüne?"

Telefonunu çıkartıp hemen Fethi'yi aradı. Uykulu bir şekilde telefonu açan Fethi Önder Abisinin sesini duyunca ayılmıştı bile;

"Fethi koçum senden çok acil bir şey istiyorum."

"Buyur Önder Abi."

"Hırsızlıktan ceza verdiğimiz kız var ya Zeynep çay ocağında çalışan."

"He bildim abim kaçmış mı ne oldu?"

"Yok oğlum ne kaçması sen onunla bizim kimsesiz kuşun(Zehra'nın)  bir akrabalık ilişkisi var mı araştırmanı istiyorum."

"Tamam abim hemen başlıyorum araştırmaya."

Önder telefonu kapatınca bir süre daha oturdu. Tam ayağa kalkmış içeri girecekken Hüseyin Müdür'ün arabadan  kendisine doğru koşarak geldiğini gördü. 

"Müdürüm, malumatı aldınız mı Osman'ı kaçırdık malesef ama operasyon sırasında yaralanan vatandaşı..."

"Bırak şimdi operasyonu Önder, Bertan söylemedi mi Mehmet ifşa oldu bıçaklamışlar onu getirdim."

"Ne demek ifşa oldu müdürüm nasıl olmuş kim bıçaklamış durumu nasıl?"

"Dur oğlum bir sakin ol. İyi şimdi hayati tehlikesi yok ameliyat çok kısa sürdü ama ben güvenmediğim için aldım bir getirdim Furkan baksın."

"Tamam müdürüm bende Doğuş'la Zehra'ya haber vereyim."


'Adalet topaldır, ağır yürür fakat gideceği yere er geç varır.' (Alıntı)


     Bertan, Mehmet komiserinin getirildiğini duyunca kendini hastaneye nasıl attığını bilemedi. Adaleti kendi elleriyle yerine getirmemek için kendini zor tutuyordu. Osman itini bulup mekanına kapatmak sonrada o mekanı ateşe verip karşısına geçip keyifle yanmasını izlemek istiyordu. Yapardı da eğer mesleğine bu kadar yürekten bağlı olmasaydı, ettiği yeminler olmasaydı gözünü bir kere bile kırpmazdı. Şimdi Mehmet komiserin odasına dizilmiş 3 aslan parçası ve bir kimsesiz kuş vardı. Sanki gözlerini komiserlerinden ayırsalar bir şey olacak diye ödleri kopuyordu. Bertan'ın dişlerini sıkmaktan çenesi ağrımıştı artık. Söylemişti ona seni bekleyen var minicik bir kızın var ben gideyim demişti. Aklına gelen şeyle Doğuş'a döndü;

"Selin'e haber verdiniz mi Doğuş?"

"Yok be abi daha biz yeni öğrendik nereden haber verelim. Hem daha biz hazmedemedik küçücük kız nasıl dayansın?"

"Zehra'yla ikiniz alın gelin Mehmet komiserimin şimdi o küçük kıza ihtiyacı var."

"Abi bu saatte mi saat sabahın beşi." 

"Doğuş ne fark eder oğlum git getir emin ol söylemezsek o küçük cadı hepimizin burnundan getirir zaten." 

Doğuş ile Zehra çıktıktan sonra Bertan ve Önder bir süre sessiz kalmış daha sonra kısık sesle konuşmaya başlamışlardı;

"Şu vurulan kız ne oldu, durumu nasıl?" (Bertan)

"Durumu kritik kurşun kalbi sıyırmış bir kez kalbi durdu tekrar çalıştırdılar." (Önder)

"O kızın orada ne işi vardı Önder nasıl bu kadar tedbirsiz olabildik. Hadi onu geçtim ne diye kendini kurşunların arasına attı." (Bertan)

"Benim bir tahminim var ama." (Önder)

"Ama ne ?" (Bertan)

"Bilemiyorum bir şeyler yanlış geliyor. Ama Zehra ile ilgili olduğundan şüpheleniyorum." (Önder)

"Bu çok ciddi bir konu." (Bertan)

"Evet, farkındayım o yüzden merkezden Fethi'yi görevlendirdim araştırma yapıyor." (Önder)

"İyi yapmışsın." (Bertan)

"Sen Canan'ı ne yaptın?" (Önder)

       Bertan Önder söyleyene kadar Canan'ı çoktan unutmuştu. Böyle bir aptallık yaptığına inanamıyordu. Nasıl yalnız bırakabilmişti bu kadar saat. Mehmet komiseri Önder'e emanet ederek hızla Canan'ın evine gitti. Eve vardığında daha içeri girmeden yokluğunu hissetmişti. Arabadan inip kapıya geldiğinde ardına kadar açık olduğunu gördü. Elleri parçalanana kadar evin duvarını yumruklamış ama kendine olan siniri geçmemişti. Nasıl bu kadar tedbirsiz davranabilirdi. Çıkarken kapının önüne bir ekip aracı çağıracaktı güya sonra aklından uçup gitmişti. hızlıca evin içini dolaştı. Dağılmış yatağı görünce sinirden boğazındaki damarlar patlayacak raddeye gelmişti. Şakaklarında nabız atışlarını hissedebiliyordu. Adi herif bir de dalga geçer gibi yatağı kullanıp öyle gitmişti. Kendini evden dışarı atıp arabaya binecekken küçük bir erkek çocuğu yanına yanaştı;

"Abii abiii baksana orada oturan ablayı mı arıyorsun götürdüler onu."

"Sen gördün mü koçum nasıl biriydi. Ne tarafa gittiler."

"Gördüm tabi hatta bak geçen hafta çaldığım telefonuma kaydettim." Bertan çocuğu kucağına almış başının tepesine bir öpücük kondurup 'Aferin' demişti. Hırsızlık yapan bir çocuğa aferin dediğine inanamıyordu ama şu an bunun için çocuğa plaket bile vermeye razıydı. 

"Abicim sen şimdilik o telefonu bana ödünç ver söz yarın getireceğim." Çocuk başıyla onaylayınca hızla arabasına atlayıp merkeze gitti...


Continue Reading

You'll Also Like

43.9K 6K 34
"Şaka yapıyorsun, değil mi? Hayal görüyorum?" dedi en nihayetinde Uraz. Bu soruları direkt olarak arabasının bagajındaki kıza mı, yoksa genel olarak...
189K 1.5K 15
"İyi" deyip telefonu kapattı. Ya da kapattığını sandı. Çünkü hala sesler geliyordu telefondan. " Bu oyun nereye kadar sürecek diyordu " bir ses.. Bu...
28.6K 2K 48
İnsanlar ikiye ayrılır. Tatlı tesadüflerin mükemmel aşkı önünüze sunabileceğine inanan romantikler ve gerçekte ruh eşi diye bir şey olmadığına inanan...
74.5K 2.1K 70
Hayatının tek bir mesaj ile değişebileceğini hiç düşündün mü? İÇİN SERİSİ | 1